|
Kategorie |
Türkisch |
Englisch |
|
General |
|
1 |
General |
gelecekte olacak şey |
future n.
|
|
2 |
General |
(ileri yıllarda yok olacak olan) bebeğin vücundaki yağ |
baby fat n.
|
|
3 |
General |
birbirine yakın olacak veya birbiri içine sığacak şekilde yerleştirilmiş bir grup nesne |
nest n.
|
|
4 |
General |
(video oyunlarında) çok oyunculu bölümlerde oyuna dahil olacak uygun oyuncuların konumlandırılması |
matchmaking n.
|
|
5 |
General |
bir düzleme dağılmış belirli sayıdaki noktanın veya cismin her birine uzaklığının toplamı minimum olacak şekilde yerleştirilmiş nokta |
median point n.
|
|
6 |
General |
geri dönülemez durumlara neden olacak sınır |
rubicon n.
|
|
7 |
General |
(yakında ölüp kargalara leş olacak) bir deri bir kemik at |
crow-bait n.
|
|
8 |
General |
gün içinde gerekli olacak eşyaların taşındığı küçük bir sırt çantası |
daysack n.
|
|
9 |
General |
kadınları giysilerine birden fazla olacak şekilde taktığı süs iğnesi |
scatter pin n.
|
|
10 |
General |
gelecekte var olacak insan |
superman n.
|
|
11 |
General |
(golfte) deliğe par sayısından bir fazla olacak şekilde yapılan skor |
bogey n.
|
|
12 |
General |
yarın olacak olmak |
be due tomorrow v.
|
|
13 |
General |
sert şartlara dayanıklı olacak şekilde tasarlamak |
ruggedize v.
|
|
14 |
General |
her iki yanında olacak şekilde iki koldan eşlik etmek |
flank v.
|
|
15 |
General |
sert şartlara dayanıklı olacak şekilde tasarlamak |
ruggedise v.
|
|
|
16 |
General |
kendi çıkarına olacak şekilde davranmak |
trim v.
|
|
17 |
General |
ışığın aralıklı olarak hızla parlamasına sebep olacak ani hareketler yapmak |
glance v.
|
|
18 |
General |
… olacak gibi durmak |
rine [dialect] [uk] v.
|
|
19 |
General |
kendi çıkarına olacak şekilde davranmak |
hedge v.
|
|
20 |
General |
hataya sebep olacak şekilde aşırı düzeltmek |
overcorrect v.
|
|
21 |
General |
(ayrı ürünleri) tek ünite olacak şekilde beraber gruplamak |
package v.
|
|
22 |
General |
rakip olacak kadar iyi olmak |
rival v.
|
|
23 |
General |
sert şartlara dayanıklı olacak şekilde tasarlanmış |
ruggedized adj.
|
|
24 |
General |
yakında olacak |
imminent adj.
|
|
25 |
General |
ha oldu ha olacak |
at hand adj.
|
|
26 |
General |
ha oldu ha olacak |
close at hand adj.
|
|
27 |
General |
ha oldu ha olacak |
very near adj.
|
|
28 |
General |
yakında olacak olan |
approaching adj.
|
|
29 |
General |
sert şartlara dayanıklı olacak şekilde tasarlanmış |
ruggedised adj.
|
|
30 |
General |
yasal kovuşturmaya neden olacak |
actionable adj.
|
|
31 |
General |
sırayla gömülü olacak şekilde kakmalı (mücevher) |
channel-set adj.
|
|
32 |
General |
ayaklar zemine yakın olacak şekilde dans eden |
terre à terre adj.
|
|
33 |
General |
iki kolu veya tepe noktası olacak şekilde çatallanmış |
biforked adj.
|
|
34 |
General |
bilge olacak kadar yaşlı (kimse) |
wise in years adj.
|
|
35 |
General |
moda olacak kadar sıradan |
obligatory adj.
|
|
|
36 |
General |
gelecekte belirli bir pozisyonda olacak |
in line adj.
|
|
37 |
General |
doğuştan olacak şekilde şartlandırılmış |
instinctive adj.
|
|
38 |
General |
dışa doğru olacak şekilde bağlı |
outward-bound adj.
|
|
39 |
General |
genel formu sfenoid olacak şekilde simetrik (diad simetri eksenli monoklinik kristal) |
sphenoidal adj.
|
|
40 |
General |
örnek olacak şekilde |
exemplarily adv.
|
|
41 |
General |
aynı mesafede olacak şekilde |
equidistantly adv.
|
|
42 |
General |
osmotik basınçları eşit olacak şekilde |
isosmotically adv.
|
|
43 |
General |
eşit uzaklıkta olacak şekilde |
equidistantly adv.
|
|
44 |
General |
ikilik notalardan daha küçük entervallere ait olacak şekilde |
enharmonically adv.
|
|
45 |
General |
öforiyle ilgili olacak şekilde |
euphorically adv.
|
|
46 |
General |
uçta olacak biçimde |
distally adv.
|
|
47 |
General |
ha oldu ha olacak |
very close adv.
|
|
48 |
General |
aşağı doğru olacak şekilde |
downwardly adv.
|
|
49 |
General |
aşağı yönlü olacak şekilde |
downwardly adv.
|
|
50 |
General |
uygun olacak şekilde |
properly adv.
|
|
51 |
General |
uygun olacak şekilde |
suitably adv.
|
|
52 |
General |
uygun olacak şekilde |
accommodately adv.
|
|
53 |
General |
art arda olacak şekilde |
tandemwise adv.
|
|
54 |
General |
on kat olacak şekilde |
tenfold adv.
|
|
55 |
General |
gerilimle ilgili olacak şekilde |
tensionally adv.
|
|
56 |
General |
geçiş olacak şekilde |
transitionally adv.
|
|
57 |
General |
üç köşeli olacak şekilde |
trigonally adv.
|
|
58 |
General |
üç köşeli olacak şekilde |
triquetrously adv.
|
|
59 |
General |
yardımcı olacak şekilde |
assistantly adv.
|
|
60 |
General |
gerekli miktardan az olacak şekilde |
under adv.
|
|
61 |
General |
gerekli dereceden az olacak şekilde |
under adv.
|
|
62 |
General |
yarısı olacak şekilde |
halfendeale adv.
|
|
63 |
General |
ilaçlarla ilişkili olacak şekilde |
medicamentally adv.
|
|
64 |
General |
binde bir olacak şekilde |
millesimally adv.
|
|
65 |
General |
engel olacak şekilde |
hinderingly adv.
|
|
66 |
General |
ani ve şiddetli bir faaliyette olacak şekilde |
off adv.
|
|
67 |
General |
ani ve gürültülü bir faaliyette olacak şekilde |
off adv.
|
|
68 |
General |
daha az olacak şekilde |
off adv.
|
|
69 |
General |
işten uzakta olacak şekilde |
off adv.
|
|
70 |
General |
özel hayatta olacak şekilde |
off-camera adv.
|
|
71 |
General |
faydalı olacak şekilde |
opportunely adv.
|
|
72 |
General |
(kalkanın) sağ tarafında olacak şekilde |
dexterwise adv.
|
|
73 |
General |
suç ortağı olacak şekilde |
complicitly adv.
|
|
74 |
General |
aynı daire içinde olacak şekilde |
concyclically adv.
|
|
75 |
General |
sonu felaket olacak şekilde |
fatally adv.
|
|
|
76 |
General |
iç yapıda olacak şekilde |
internally adv.
|
|
77 |
General |
iç işleyişe ait olacak şekilde |
internally adv.
|
|
78 |
General |
(armacılıkta) haç kollarında olacak şekilde |
in saltire adv.
|
|
79 |
General |
(armacılıkta) haç kollarında olacak şekilde |
saltirewise adv.
|
|
80 |
General |
(armacılıkta) haç kollarında olacak şekilde |
saltireways adv.
|
|
81 |
General |
kalın olacak şekilde |
thick adv.
|
|
Phrasals |
|
82 |
Phrasals |
her bir bölümün alanı bir öncekinden küçük olacak şekilde biçimlendirmek |
draw in v.
|
|
83 |
Phrasals |
(birinin yararına olacak bir şey) teklif etmek |
offer for (one) to (do something) v.
|
|
84 |
Phrasals |
birinin zararına olacak şeyler, deliller toplamak |
pile on v.
|
|
85 |
Phrasals |
birinin zararına olacak şeyler, deliller toplamak |
pile onto v.
|
|
86 |
Phrasals |
bir şeyi birine/bir şeye karşı olacak şekilde yönlendirmek |
weight something against someone or something v.
|
|
87 |
Phrasals |
bir şeyi birinin/bir şeyin aleyhinde olacak şekilde işlemek |
weight something against someone or something v.
|
|
88 |
Phrasals |
bir şeyi birinin/bir şeyin aleyhinde olacak şekilde yapmak |
weight something against someone or something v.
|
|
89 |
Phrasals |
bir şeyin birinin/bir şeyin aleyhinde olacak tarafına ağırlık vermek |
weight something against someone or something v.
|
|
90 |
Phrasals |
bir şeye birinin/bir şeyin aleyhinde olacak açısından bakmak |
weight something against someone or something v.
|
|
91 |
Phrasals |
… olacak şekilde tasarlamak/düzenlemek/değiştirmek |
gear toward v.
|
|
92 |
Phrasals |
… olacak şekilde tasarlamak/düzenlemek/değiştirmek |
gear to v.
|
|
93 |
Phrasals |
(birini/bir şeyi birinin/bir şeyin) öncesinde olacak şekilde ayarlamak |
put (someone or something) ahead of (someone or something) v.
|
|
94 |
Phrasals |
(birini/bir şeyi birinin/bir şeyin) öncesinde olacak şekilde ayarlamak |
put (someone or something) in front of (someone or something) v.
|
|
Phrases |
|
95 |
Phrases |
olacak iş mi bu! |
that would never do! expr.
|
|
96 |
Phrases |
olacak iş değil! |
that would never do! expr.
|
|
97 |
Phrases |
olacak iş mi bu! |
it would never do! expr.
|
|
98 |
Phrases |
olacak iş değil! |
it would never do! expr.
|
|
99 |
Phrases |
olacak iş mi bu! |
it will never do! expr.
|
|
100 |
Phrases |
olacak iş değil! |
it will never do! expr.
|
|
101 |
Phrases |
olacak iş mi bu! |
that will never do! expr.
|
|
102 |
Phrases |
olacak iş değil! |
that will never do! expr.
|
|
103 |
Phrases |
(birine veya bir şeye) ne olacak |
what will become of (someone or something) expr.
|
|
104 |
Phrases |
(birine veya bir şeye) sonu ne olacak |
what will become of (someone or something) expr.
|
|
105 |
Phrases |
uç, uç böceğim, yarın düğün olacak, annem sana terlik pabuç alacak |
ladybug, ladybug, fly away home expr.
|
|
106 |
Phrases |
peki çocuklar ne olacak? |
think of the children expr.
|
|
107 |
Phrases |
olacak iş değil ya |
contrary to all reason expr.
|
|
108 |
Phrases |
derhal/hemen olacak |
no sooner said than done expr.
|
|
109 |
Phrases |
her biri sesi ayrı ayrı olacak şekilde |
on sound-by-sound basis expr.
|
|
110 |
Phrases |
olacak olur |
things do occur expr.
|
|
111 |
Phrases |
olacak dua var olmayacak dua var |
not all prayers are answered expr.
|
|
112 |
Phrases |
şimdi ne olacak? |
where do we go from here? expr.
|
|
113 |
Phrases |
(birine) pahalıya mal olacak |
it/that will cost (one) expr.
|
|
114 |
Phrases |
bunun bir bedeli olacak |
it/that will cost (one) expr.
|
|
115 |
Phrases |
tuzlu olacak |
it/that will cost (one) expr.
|
|
116 |
Phrases |
(birine) pahalıya mal olacak |
it/that will cost (one) expr.
|
|
117 |
Phrases |
bunun bir bedeli olacak |
it/that will cost (one) expr.
|
|
118 |
Phrases |
bunun bir bedeli olacak |
it will cost you expr.
|
|
119 |
Phrases |
tuzlu olacak |
it will cost you expr.
|
|
120 |
Phrases |
güneş gökyüzünü kızıla boyarsa, yarın hava güzel olacak demektir |
red sky at night, shepherd's delight expr.
|
|
121 |
Phrases |
olacak gibi |
as to be expr.
|
|
122 |
Phrases |
ha oldu ha olacak |
close to hand expr.
|
|
Proverb |
|
123 |
Proverb |
oldu olacak kırıldı nacak |
it's no use crying over spilt milk
|
|
124 |
Proverb |
bir aksilik sonradan olacak daha büyük bir problemi engelleyebilir |
a stumble may prevent a fall
|
|
125 |
Proverb |
gökyüzü açıksa don olacak demektir |
clear moon, frost soon
|
|
Colloquial |
|
126 |
Colloquial |
filmlerde olacak kadar etkileyici/duygusal bir hareket |
hollywood moment n.
|
|
127 |
Colloquial |
filmlerde olacak kadar etkileyici/duygusal bir an |
hollywood moment n.
|
|
128 |
Colloquial |
(bir şey) şüphesiz ki olacak |
there's no question of (something) n.
|
|
129 |
Colloquial |
(bir şey) kesin olacak |
there's no question of (something) n.
|
|
130 |
Colloquial |
gelecekte olacak olayları tahmin eden kimse |
prophet n.
|
|
131 |
Colloquial |
olacak bir sonraki kötü şeyi beklemek |
wait for the next bad thing to happen v.
|
|
132 |
Colloquial |
(kendine) zararı olacak bir davranışta bulunmak |
do (oneself) no favors v.
|
|
133 |
Colloquial |
ayarlamaları/düzenlemeleri (bir şey) olacak şekilde yapmak |
work things so (that) (something is the case) v.
|
|
134 |
Colloquial |
olacak iş/şey değil |
be on v.
|
|
135 |
Colloquial |
çakırkeyif olacak kadar içmek |
have a few v.
|
|
136 |
Colloquial |
(bir şey) olacak gibi olmak |
look like (something) v.
|
|
137 |
Colloquial |
(topa) sayı olacak şekilde vurmak |
sink v.
|
|
138 |
Colloquial |
sayı olacak atış yapmak |
sink v.
|
|
139 |
Colloquial |
yazılı/baskılı tarafı görünür olacak şekilde |
face out adj.
|
|
140 |
Colloquial |
15 dakikalığına ünlü (andy warhol'un "bir gün herkes 15 dakikalığına ünlü olacak" sözüne istinaden kullanılan bir ifade) |
famous for 15 minutes adj.
|
|
141 |
Colloquial |
15 dakikalığına ünlü (andy warhol'un "bir gün herkes 15 dakikalığına ünlü olacak" sözüne istinaden kullanılan bir ifade) |
famous for fifteen minutes adj.
|
|
142 |
Colloquial |
her şey çok güzel olacak |
she'll be right, mate [australia] expr.
|
|
143 |
Colloquial |
her şey çok güzel olacak |
she’ll be right [australia] expr.
|
|
144 |
Colloquial |
bana göre/muhtemelen (bir şey olacak veya durum şöyle) |
the betting (line) is (that) expr.
|
|
145 |
Colloquial |
bana göre/muhtemelen (bir şey olacak veya durum şöyle) |
the betting is that expr.
|
|
146 |
Colloquial |
bana göre/muhtemelen (bir şey olacak veya durum şöyle) |
the betting is (that) expr.
|
|
147 |
Colloquial |
bekle/dur bak ne olacak! |
just you wait! expr.
|
|
148 |
Colloquial |
bundan sonra da böyle olacak |
and so it shall be expr.
|
|
149 |
Colloquial |
bundan sonra da böyle olacak |
so it has been expr.
|
|
150 |
Colloquial |
ha oldu ha olacak |
in the offing expr.
|
|
151 |
Colloquial |
ha oldu ha olacak |
about to happen expr.
|
|
152 |
Colloquial |
güzel olacak |
that will do nicely expr.
|
|
153 |
Colloquial |
ihtiyacın olacak şeyleri getir |
bring things that you will need expr.
|
|
154 |
Colloquial |
o da bir şey mi; ne olacak yani |
big deal expr.
|
|
155 |
Colloquial |
olacak iş mi? |
are you kidding me? expr.
|
|
156 |
Colloquial |
olacak şey değil |
not done expr.
|
|
157 |
Colloquial |
olacak iş değil |
not done expr.
|
|
158 |
Colloquial |
olacak şey değil! |
on earth expr.
|
|
159 |
Colloquial |
olacak şey değil |
you are something else (again) expr.
|
|
160 |
Colloquial |
buna çok gıcık olacak |
(he, she) won't thank you for (something) expr.
|
|
161 |
Colloquial |
oldu olacak nefes de almayayım |
excuse me for breathing! expr.
|
|
162 |
Colloquial |
15 dakikalığına ünlülük (andy warhol'un "bir gün herkes 15 dakikalığına ünlü olacak" sözüne istinaden kullanılan bir ifade) |
15 minutes of fame expr.
|
|
163 |
Colloquial |
olacak şey değil! |
give me a break! expr.
|
|
164 |
Colloquial |
olacak şey değil! |
gimme a break! expr.
|
|
165 |
Colloquial |
olacak iş mi bu |
it/that won't do expr.
|
|
166 |
Colloquial |
olacak iş değil |
it/that won't do expr.
|
|
167 |
Colloquial |
olacak iş mi bu |
it/that (just) won’t do expr.
|
|
168 |
Colloquial |
olacak iş değil |
it/that (just) won’t do expr.
|
|
169 |
Colloquial |
evet, yapacağım, ne olacak? |
so what if I do? expr.
|
|
170 |
Colloquial |
yaptım diyelim, ne olacak? |
so what if I do? expr.
|
|
171 |
Colloquial |
evet, yapacağım, ne olacak? |
what if I do? expr.
|
|
172 |
Colloquial |
yaptım diyelim, ne olacak? |
what if I do? expr.
|
|
173 |
Colloquial |
olacak şey değil! |
deary me! expr.
|
|
174 |
Colloquial |
(biri) yaptığına pişman olacak |
(someone) will be sorry expr.
|
|
175 |
Colloquial |
(biri) pişman olacak |
(someone) will be sorry expr.
|
|
176 |
Colloquial |
son kertede her şey güzel olacak |
it'll be all right on the night expr.
|
|
177 |
Colloquial |
günün sonunda her şey iyi olacak |
it'll be all right on the night expr.
|
|
178 |
Colloquial |
olacak iş değil |
(are) you kidding (me)? expr.
|
|
179 |
Colloquial |
(birinin ebeveyni/büyük annesi veya dedesi) olacak yaşta |
(one) could be (someone's) (parent/grandparent) expr.
|
|
180 |
Colloquial |
(bir şey) kendiliğinden mi/kendi kendine mi olacak? |
(something) is not going to (do something) itself expr.
|
|
181 |
Colloquial |
peki, yapmazsam ne olacak? |
and (what) if I don't? expr.
|
|
182 |
Colloquial |
her şey güzel olacak |
everything will be ok expr.
|
|
183 |
Colloquial |
her şey iyi olacak |
everything will be ok expr.
|
|
184 |
Colloquial |
her şey güzel olacak |
everything's going to be okay expr.
|
|
185 |
Colloquial |
her şey iyi olacak |
everything's going to be okay expr.
|
|
186 |
Colloquial |
her şey güzel olacak |
egbok (everything's going to be okay) expr.
|
|
187 |
Colloquial |
her şey iyi olacak |
egbok (everything's going to be okay) expr.
|
|
188 |
Colloquial |
çok gıcık olacak |
he/she won't thank you for something expr.
|
|
189 |
Colloquial |
şöyle yapsam daha iyi (olacak) |
in case you were wondering expr.
|
|
190 |
Colloquial |
birine referans olacak bir şey |
it speaks well for expr.
|
|
191 |
Colloquial |
ne yapsam hata oluyor (oldu olacak nefes de almayalım bari) |
pardon me for doing something expr.
|
|
192 |
Colloquial |
bu (birine bir şey yapması/yapmaması) için ders olsun/olacak |
that'll teach (one) ((not) to do something) expr.
|
|
193 |
Colloquial |
ya çocuklar ne olacak? |
what about the children? expr.
|
|
194 |
Colloquial |
ne olacaksa olacak |
whatever happens, happens expr.
|
|
195 |
Colloquial |
bundan (birinin) çıkarı ne olacak? |
what's in it for (one)? expr.
|
|
196 |
Colloquial |
bilsen/bileceksin de ne olacak? |
what's to know? expr.
|
|
197 |
Colloquial |
(bir şey yapmanın) ne zararı olacak ki? |
would it hurt to (do something)? expr.
|
|
198 |
Colloquial |
olacak iş değil |
would you believe (it) expr.
|
|
199 |
Colloquial |
emin ol ki (bir şey olacak/bir şey öyle) |
you can bet the farm that (something will happen or is the case) expr.
|
|
200 |
Colloquial |
kesinlikle (bir şey olacak/bir şey öyle) |
you can bet the farm that (something will happen or is the case) expr.
|
|
201 |
Colloquial |
hiç şüphen olmasın ki (bir şey olacak/bir şey öyle) |
you can bet the farm that (something will happen or is the case) expr.
|
|
202 |
Colloquial |
bize ne olacak? |
what is going to become of us? expr.
|
|
203 |
Colloquial |
bize ne olacak? |
what's going to happen to us? expr.
|
|
204 |
Colloquial |
bize ne olacak? |
what's gonna happen to us? expr.
|
|
205 |
Colloquial |
bize ne olacak? |
what will happen to us? expr.
|
|
206 |
Colloquial |
ne yapsam hata oluyor (oldu olacak nefes de almayalım bari) |
(well,) pardon me for breathing! exclam.
|
|
207 |
Colloquial |
ne yapsam hata oluyor (oldu olacak nefes de almayalım bari)! |
(well,) pardon me for living! exclam.
|
|
208 |
Colloquial |
fiyatı ne olacak/olur? |
how much will it be? exclam.
|
|
209 |
Colloquial |
ne kadara mal olacak/olur? |
how much will it be? exclam.
|
|
210 |
Colloquial |
o nasıl olacak? |
how so? exclam.
|
|
211 |
Colloquial |
olacak iş mi? |
say what? exclam.
|
|
212 |
Colloquial |
olacak şey değil |
say what? exclam.
|
|
213 |
Colloquial |
olacak iş değil! |
dear me! exclam.
|
|
214 |
Colloquial |
her şey güzel olacak |
egbok (everything is going to be ok) abrev.
|
|
Idioms |
|
215 |
Idioms |
iki taraf arasında üçüncü tarafın lehine olacak şekilde yapılan her türlü çıkar anlaşması |
sweetheart contract n.
|
|
216 |
Idioms |
adam olacak çocuk |
whiz-kid n.
|
|
217 |
Idioms |
adam olacak çocuk |
whizz-kid n.
|
|
218 |
Idioms |
adam olacak çocuk |
ball of fire n.
|
|
219 |
Idioms |
adam olacak çocuk |
go-getter n.
|
|
220 |
Idioms |
gelecekte olacak olaylar |
coming events n.
|
|
221 |
Idioms |
olacak şeylerin habercisi |
portent of things to come n.
|
|
222 |
Idioms |
olacak şeylerin işareti |
sign of things to come n.
|
|
223 |
Idioms |
olacak şeylerin işareti |
portent of things to come n.
|
|
224 |
Idioms |
olacak olaylar |
coming events n.
|
|
225 |
Idioms |
olacak şeylerin işareti |
harbinger of things to come n.
|
|
226 |
Idioms |
olacak şeylerin habercisi |
harbinger of things to come n.
|
|
227 |
Idioms |
olacak şeylerin habercisi |
sign of things to come n.
|
|
228 |
Idioms |
tartışmaya/kavgaya neden olacak sözler |
them's fighting words n.
|
|
229 |
Idioms |
birinin topa/eleştiri yağmuruna tutulmasına neden olacak iş/dava |
hospital pass n.
|
|
230 |
Idioms |
birinin linç edilmesine neden olacak iş/dava |
hospital pass n.
|
|
231 |
Idioms |
olayların bir tarafın yararına olacak şekilde yön değiştirmesi |
turn of the tide n.
|
|
232 |
Idioms |
olayların bir tarafın yararına olacak şekilde yön değiştirmesi |
turning of the tide n.
|
|
233 |
Idioms |
(bir şey olacak) hissi |
feeling (that something is the case) n.
|
|
234 |
Idioms |
olacak şeylerin bir habercisi |
a harbinger of things to come n.
|
|
235 |
Idioms |
gelecekte popüler olacak şeylerin bir işareti/habercisi |
a portent of things to come n.
|
|
236 |
Idioms |
olacak şeylerin habercisi |
a portent of things to come n.
|
|
237 |
Idioms |
olacak şeylerin işareti |
a sign of things to come [cliché] n.
|
|
238 |
Idioms |
iki kişi arasında düşmanlığa neden olacak hareket/davranış |
an act of war n.
|
|
239 |
Idioms |
iki kişi arasında düşmanlığa neden olacak hareket/davranış |
an act of war n.
|
|
240 |
Idioms |
tartışmaya/kavgaya neden olacak sözler |
fighting words n.
|
|
241 |
Idioms |
düelloya neden olacak kadar sert çekişme |
pistols at dawn n.
|
|
242 |
Idioms |
(bir konuda) yanında olacak/güç verecek tanrılar |
the (some kind of) gods n.
|
|
243 |
Idioms |
gerçekte olan veya olacak/olması beklenen |
the score n.
|
|
244 |
Idioms |
olacak/yapacak gibi görünmek |
look (all) set (to do something) v.
|
|
245 |
Idioms |
olacak/yapacak gibi görünmek |
be(all) set (for something) v.
|
|
246 |
Idioms |
olacak/yapacak gibi görünmek |
be(all) set (to do something) v.
|
|
247 |
Idioms |
(birine) yardımcı olacak/nazik bir şekilde davranmak |
do all right by (one) v.
|
|
248 |
Idioms |
çok uzun süre/seneler sonra olacak olmak |
be light years away v.
|
|
249 |
Idioms |
gelecekte olacak can sıkıcı bir olayı görmek |
read the handwriting on the wall v.
|
|
250 |
Idioms |
gelecekte olacak can sıkıcı bir olayı görmek |
see the writing on the wall v.
|
|
251 |
Idioms |
gelecekte olacak can sıkıcı bir olayı görmek |
see the handwriting on the wall v.
|
|
252 |
Idioms |
(sonu kötü olacak bir şeyin yapılmasını) göze alamamak |
can ill afford v.
|
|
253 |
Idioms |
ölse daha iyi olacak kadar kötü durumda olmak |
be better off dead v.
|
|
254 |
Idioms |
durumu sadece (birine/bir şeye) göre olacak şekilde ayarlamak |
stack the cards in the favor of (someone or something) v.
|
|
255 |
Idioms |
durumu (başka birinin/bir şeyin) lehine olacak şekilde düzenlemek |
stack the cards in the favor of (someone or something) v.
|
|
256 |
Idioms |
durumu (başka birinin/bir şeyin) yararına olacak şekilde düzenlemek |
stack the cards in the favor of (someone or something) v.
|
|
257 |
Idioms |
durumu sadece (birine/bir şeye) göre olacak şekilde ayarlamak |
stack the deck in the favor of (someone or something) v.
|
|
258 |
Idioms |
durumu (başka birinin/bir şeyin) lehine olacak şekilde düzenlemek |
stack the deck in the favor of (someone or something) v.
|
|
259 |
Idioms |
durumu (başka birinin/bir şeyin) yararına olacak şekilde düzenlemek |
stack the deck in the favor of (someone or something) v.
|
|
260 |
Idioms |
durumu sadece (birine/bir şeye) göre olacak şekilde ayarlamak |
stack the odds in (someone's or something's) favor v.
|
|
261 |
Idioms |
durumu (başka birinin/bir şeyin) lehine olacak şekilde düzenlemek |
stack the odds in (someone's or something's) favor v.
|
|
262 |
Idioms |
durumu (başka birinin/bir şeyin) yararına olacak şekilde düzenlemek |
stack the odds in (someone's or something's) favor v.
|
|
263 |
Idioms |
durumu sadece (birine/bir şeye) göre olacak şekilde ayarlamak |
stack the odds in the favor of (someone or something) v.
|
|
264 |
Idioms |
durumu (başka birinin/bir şeyin) lehine olacak şekilde düzenlemek |
stack the odds in the favor of (someone or something) v.
|
|
265 |
Idioms |
durumu (başka birinin/bir şeyin) yararına olacak şekilde düzenlemek |
stack the odds in the favor of (someone or something) v.
|
|
266 |
Idioms |
birinin zararına olacak kadar yardım etmek |
be spoon-fed v.
|
|
267 |
Idioms |
bir şeyin başlangıç dönemini yoğun olacak ve giderek yoğunluğu azalacak şekilde planlamak |
front load v.
|
|
268 |
Idioms |
kuralları birinin yararına olacak şekilde değiştirmek |
move the goal line [uk] v.
|
|
269 |
Idioms |
kuralları başkalarının başarılı olmasına engel olacak şekilde değiştirmek |
move the goal line [uk] v.
|
|
270 |
Idioms |
(birinin) erken ölümüne sebep olacak hareketlerde bulunmak/şekilde davranmak |
drive (someone) to an early grave v.
|
|
271 |
Idioms |
yanında destek olacak (biri/bir şey) olmak |
have (someone or something) on (one's) side v.
|
|
272 |
Idioms |
(birinin/bir şeyin) zararına olacak şekilde başarılı olmak |
gain ground on (someone or something) v.
|
|
273 |
Idioms |
yararlı, uygun, başarılı olacak kişiyi/şeyi seçmek |
pick a winner v.
|
|
274 |
Idioms |
(bir şey olacak) gibi görünmek |
look (all) set (to do something) v.
|
|
275 |
Idioms |
çok yakında olacak/gerçekleşecek olmak |
be within sight v.
|
|
276 |
Idioms |
çok yakında olacak/gerçekleşecek olmak |
be in sight v.
|
|
277 |
Idioms |
hava iyi olacak gibi durmak/görünmek |
be set fair [uk] v.
|
|
278 |
Idioms |
erken/zamansız ölümüne neden olacak bir şey yapmak |
dig (oneself) an early grave v.
|
|
279 |
Idioms |
erken/zamansız ölümüne neden olacak bir şey yapmak |
drive (oneself) to an early grave v.
|
|
280 |
Idioms |
kesin (bir şey olacak/yapacak) olmak |
be bound to (be or do something) v.
|
|
281 |
Idioms |
muhakkak (bir şey olacak/yapacak) olmak |
be bound to (be or do something) v.
|
|
282 |
Idioms |
muhtemelen (bir şey olacak/yapacak) olmak |
be bound to (be or do something) v.
|
|
283 |
Idioms |
çok yakında olacak/gerçekleşecek olmak |
be in sight v.
|
|
284 |
Idioms |
çok yakında olacak/gerçekleşecek olmak |
be within sight v.
|
|
285 |
Idioms |
kendi lehine olacak şekilde çarpıtmak |
bend the truth v.
|
|
286 |
Idioms |
(birinin) kötülüğüne/zarar görmesine neden olacak şekilde davranmak |
do (one) a disservice v.
|
|
287 |
Idioms |
(birinin) yararına olacak şekilde ilerlemek |
go (someone's) way v.
|
|
288 |
Idioms |
durumu (başka birinin/bir şeyin) aleyhine olacak şekilde düzenlemek |
stack the deck (against) (someone or something) v.
|
|
289 |
Idioms |
bir daha toplanması zor olacak/uzun süre alacak şekilde dağılmış |
scattered from here to breakfast adj.
|
|
290 |
Idioms |
(birinin) babası olacak yaşta |
old enough to be (one's) father adj.
|
|
291 |
Idioms |
(birinin) annesi olacak yaşta |
old enough to be (one's) mother adj.
|
|
292 |
Idioms |
annesi olacak yaşta |
old enough to be mother adj.
|
|
293 |
Idioms |
ha oldu ha olacak |
on hand adv.
|
|
294 |
Idioms |
çok gıcık olacak |
(someone) is not going to thank you for (something) expr.
|
|
295 |
Idioms |
çok gıcık olacak |
(someone) won't thank you for (something) expr.
|
|
296 |
Idioms |
başa bela olacak şey |
the fat is in the fire expr.
|
|
297 |
Idioms |
ha oldu ha olacak |
on the cards expr.
|
|
298 |
Idioms |
fırtına olacak |
storm is brewing expr.
|
|
299 |
Idioms |
her şey iyi olacak |
she'll be apples expr.
|
|
300 |
Idioms |
ha oldu ha olacak |
be in the cards expr.
|
|
301 |
Idioms |
ha oldu ha olacak |
be on the cards expr.
|
|
302 |
Idioms |
ha oldu ha olacak |
(just) around the corner expr.
|
|
303 |
Idioms |
oldu olacak |
on the cards expr.
|
|
304 |
Idioms |
olacak gibi |
bid fair to expr.
|
|
305 |
Idioms |
olacak gibi görünen |
on the horizon expr.
|
|
306 |
Idioms |
ne yapsam hata oluyor (oldu olacak nefes de almayalım bari) |
pardon me for breathing expr.
|
|
307 |
Idioms |
oldu olacak |
in the cards expr.
|
|
308 |
Idioms |
sonucu artık belli olacak biçimde neredeyse bitmiş |
all over but the shouting expr.
|
|
309 |
Idioms |
sonucu artık belli olacak biçimde neredeyse bitmiş |
all over bar the shouting expr.
|
|
310 |
Idioms |
şöyle yapsam daha iyi (olacak) |
i'd just as leave do something expr.
|
|
311 |
Idioms |
sonucu artık belli olacak biçimde neredeyse bitmiş |
it's all over bar the shouting expr.
|
|
312 |
Idioms |
her şey çok güzel (olacak) |
the goose hangs high [old-fashioned] expr.
|
|
313 |
Idioms |
her şey çok cazip (olacak) |
the goose hangs high [old-fashioned] expr.
|
|
314 |
Idioms |
her şey çok keyifli (olacak) |
the goose hangs high [old-fashioned] expr.
|
|
315 |
Idioms |
bir şey olacak |
there's something in the wind expr.
|
|
316 |
Idioms |
çok yakında bir şey olacak |
there's something in the wind expr.
|
|
317 |
Idioms |
olacak gibi değil |
never in a month of sundays expr.
|
|
318 |
Idioms |
(birinin ebeveyni/büyük annesi veya dedesi) olacak yaşta |
(one) is old enough to be (someone's) (parent/grandparent) expr.
|
|
319 |
Idioms |
(biri/bir şey birinin) ölümüne sebep olacak |
(someone or something) is going to be the death of (one) expr.
|
|
320 |
Idioms |
(birinin) ölümü (birinin/bir şeyin) elinden olacak |
(someone or something) is going to be the death of (one) expr.
|
|
321 |
Idioms |
(biri/bir şey birinin) ölümüne sebep olacak |
(someone or something) will be the death of (one) expr.
|
|
322 |
Idioms |
(birinin) ölümü (birinin/bir şeyin) elinden/yüzünden olacak |
(someone or something) will be the death of (one) expr.
|
|
323 |
Idioms |
(biri/bir şey birinin) sonu olacak |
will be the death of someone or something (yet) expr.
|
|
324 |
Idioms |
(biri/bir şey birinin) ölümüne sebep olacak |
will be the death of someone or something (yet) expr.
|
|
325 |
Idioms |
(birinin) ölümü (birinin/bir şeyin) yüzünden olacak |
will be the death of someone or something (yet) expr.
|
|
326 |
Idioms |
bir yönetici öldüğünde/düştüğünde bir şey olacak |
a heartbeat away from being (something) [cliché] expr.
|
|
327 |
Idioms |
ha oldu ha olacak |
(close/near) at hand expr.
|
|
328 |
Idioms |
olacak gibi değil |
beyond reach expr.
|
|
329 |
Idioms |
bu olacak iş değil |
it will never fly expr.
|
|
330 |
Idioms |
hayatta bir kez olacak bir durum |
once-in-a-lifetime situation expr.
|
|
331 |
Idioms |
deneyelim bakalım nasıl bir tepki olacak |
let's run it up the flagpole (and see who salutes) expr.
|
|
332 |
Idioms |
(birinin) çıkarına/yararına olacak bir şey |
something in it for (one) expr.
|
|
333 |
Idioms |
pek öyle olacak gibi değil |
that will be the day expr.
|
|
334 |
Idioms |
harika olacak |
that'll be the day! expr.
|
|
335 |
Idioms |
muhteşem bir gün olacak |
that'll be the day! expr.
|
|
336 |
Idioms |
işte o gün süper bir gün olacak |
that'll be the day! expr.
|
|
337 |
Idioms |
'-in ölümüne sebep olacak |
will be the death of expr.
|
|
338 |
Idioms |
'-in sonu olacak |
will be the death of expr.
|
|
339 |
Idioms |
(çok) başarılı olacak |
will go a long way expr.
|
|
Speaking |
|
340 |
Speaking |
annen olacak o kadın |
the woman that you call your mother n.
|
|
341 |
Speaking |
annen olacak kadın |
the woman that you call your mother n.
|
|
342 |
Speaking |
her şey güzel olacak |
everything will be nice n.
|
|
343 |
Speaking |
e ne olacak? |
so interj.
|
|
344 |
Speaking |
olacak şey değil |
it's incredible interj.
|
|
345 |
Speaking |
olacak (it will) anlamına gelen kaynaşmış sözcük |
twill expr.
|
|
346 |
Speaking |
bana ne kadara mal olacak? |
what's it going to cost me? expr.
|
|
347 |
Speaking |
baban olacak herif |
the man that you call your father expr.
|
|
348 |
Speaking |
bir süreliğine izin alsam çok iyi olacak |
it's for the best that i take some time off expr.
|
|
349 |
Speaking |
bundan benim ne çıkarım olacak? |
what do I get out of it? expr.
|
|
350 |
Speaking |
burada mı yiyeceksiniz paket mi olacak? |
for here or to go? expr.
|
|
351 |
Speaking |
bu işte yardımınıza ihtiyacım olacak |
I'm going to need your help with this expr.
|
|
352 |
Speaking |
bir bebeğim olacak |
I'm going to have a baby expr.
|
|
353 |
Speaking |
buna ihtiyacın olacak |
you'll need this expr.
|
|
354 |
Speaking |
bilsen/bileceksin de ne olacak? |
what's there to know? expr.
|
|
355 |
Speaking |
bu sorun olacak |
that's gonna be a problem expr.
|
|
356 |
Speaking |
beş dakikaya burada olacak |
he'll be here in five minutes expr.
|
|
357 |
Speaking |
benim bu işten çıkarım ne olacak |
what's in it for me expr.
|
|
358 |
Speaking |
bu bizim küçük sırrımız olacak |
it'll be our little secret expr.
|
|
359 |
Speaking |
benim çıkarım ne olacak |
what's in it for me expr.
|
|
360 |
Speaking |
bundan benim çıkarım ne olacak? |
what's in it for me? expr.
|
|
361 |
Speaking |
bu akşam msn'de olacak mısın? |
will you be on msn in the evening? expr.
|
|
362 |
Speaking |
başarılı bir adam olacak |
he will amount to something expr.
|
|
363 |
Speaking |
bundan benim çıkarım ne olacak? |
what do I get out of it? expr.
|
|
364 |
Speaking |
bana ne kadara mal olacak? |
how much will it cost me? expr.
|
|
365 |
Speaking |
bu gece dolunay olacak |
the moon is full tonight expr.
|
|
366 |
Speaking |
baban olacak o herif |
the man that you call your father expr.
|
|
367 |
Speaking |
çabuk olacak mı? |
will it be quick? expr.
|
|
368 |
Speaking |
er ya da geç olacak |
it will happen sooner or later expr.
|
|
369 |
Speaking |
hava yarın nasıl olacak? |
what will the weather be like tomorrow? expr.
|
|
370 |
Speaking |
gitsem iyi olacak |
I'd better go expr.
|
|
371 |
Speaking |
gitsem iyi olacak |
I had better go expr.
|
|
372 |
Speaking |
her şey güzel olacak |
everything is going to be okay expr.
|
|
373 |
Speaking |
her şey çok güzel olacak |
everything will be great expr.
|
|
374 |
Speaking |
harika olacak |
it will be great expr.
|
|
375 |
Speaking |
hava yarın nasıl olacak? |
what's the weather like tomorrow? expr.
|
|
376 |
Speaking |
hayatının sonuna kadar seninle birlikte olacak |
she/he will be with you for the rest of your life expr.
|
|
377 |
Speaking |
gecikme olacak |
there will be delay expr.
|
|
378 |
Speaking |
istanbul'a ilk gidişin mi (olacak)? |
is this the first time you are going to istanbul? expr.
|
|
379 |
Speaking |
oldu olacak |
there is no reason not to expr.
|
|
380 |
Speaking |
olacak olan bu |
that's what's gonna happen expr.
|
|
381 |
Speaking |
o kocan olacak adam |
the man that you call your husband expr.
|
|
382 |
Speaking |
kısa bir süre bizimle olacak |
he will be with us shortly expr.
|
|
383 |
Speaking |
o karın olacak kadın |
the woman that you call your wife expr.
|
|
384 |
Speaking |
olacak gibi değil |
it's impossible expr.
|
|
385 |
Speaking |
karın olacak o kadın |
the woman that you call your wife expr.
|
|
386 |
Speaking |
o kocan/baban/annen/karın olacak herif/kadın |
that low-lying/good-for-nothing/piece of worthless junk/shit who is supposed to be your husband/father/mother/wife expr.
|
|
387 |
Speaking |
o baban olacak herif |
the man that you call your father expr.
|
|
388 |
Speaking |
karın olacak kadın |
the woman that you call your wife expr.
|
|
389 |
Speaking |
o zaman ne olacak peki? |
what happens then? expr.
|
|
390 |
Speaking |
kötü şeyler olacak |
something bad is going to happen expr.
|
|
391 |
Speaking |
masanız birkaç dakika içinde hazır olacak |
your table will be ready in a few minutes expr.
|
|
392 |
Speaking |
ona uyumasına yardımcı olacak bir şey verdim |
I gave her something that will help her sleep expr.
|
|
393 |
Speaking |
ölen üçüncü kişi olacak |
he'll be the third to die expr.
|
|
394 |
Speaking |
o benim karım olacak |
she's going to be my wife expr.
|
|
395 |
Speaking |
kocan olacak adam |
the man that you call your husband expr.
|
|
396 |
Speaking |
o olmayacak da kim olacak? |
if not him/her then who? expr.
|
|
397 |
Speaking |
o karın/baban/annen/kocan olacak herif/kadın |
that low-lying/good-for-nothing/piece of worthless junk/shit whom you call your husband/father/mother/wife expr.
|
|
398 |
Speaking |
ne olacak ki yani |
so what expr.
|
|
399 |
Speaking |
öğretmen on dakikaya burada olacak |
the teacher will be here in ten minutes expr.
|
|
400 |
Speaking |
kocan olacak o adam |
the man that you call your husband expr.
|
|
401 |
Speaking |
o annen olacak kadın |
the woman that you call your mother expr.
|
|
402 |
Speaking |
muhteşem olacak |
it will be great expr.
|
|
403 |
Speaking |
o olmayacak da kim olacak? |
who else but him? expr.
|
|
404 |
Speaking |
olacak iş değil |
it's incredible expr.
|
|
405 |
Speaking |
ne olacak yani |
so what expr.
|
|
406 |
Speaking |
oldu olacak kırıldı nacak |
it's no use crying over split milk expr.
|
|
407 |
Speaking |
korkmana neden olacak bir şey yok |
you have no reason to be scared expr.
|
|
408 |
Speaking |
sonun babanın sonu gibi olacak |
you'll end up like your father expr.
|
|
409 |
Speaking |
size zahmet olacak |
if it isn't too much trouble expr.
|
|
410 |
Speaking |
sence eğlenceli olacak mı? |
do you think it's going to be fun? expr.
|
|
411 |
Speaking |
şimdi ne olacak? |
what now? expr.
|
|
412 |
Speaking |
rica etmiyorum öyle olacak diyorum |
I'm not asking you I’m telling you expr.
|
|
413 |
Speaking |
sipariş ne zaman kargo olacak? |
when will the order be shipped? expr.
|
|
414 |
Speaking |
peki şimdi ne olacak? |
so what now? expr.
|
|
415 |
Speaking |
sonun baban gibi olacak |
you'll end up like your father expr.
|
|
416 |
Speaking |
sana bir sorum olacak |
let me ask you a question expr.
|
|
417 |
Speaking |
şimdi ne olacak? |
what's gonna happen now? expr.
|
|
418 |
Speaking |
size birkaç sorum olacak |
I got a few questions for you expr.
|
|
419 |
Speaking |
sorun (olacak) görüyorum |
I see trouble ahead expr.
|
|
420 |
Speaking |
şimdi ne olacak? |
what happens now? expr.
|
|
421 |
Speaking |
rötar olacak |
there will be delay expr.
|
|
422 |
Speaking |
sıradaki hamlemiz ne olacak? |
what's our next move? expr.
|
|
423 |
Speaking |
teyzemin önümüzdeki ay bir bebeği olacak |
my aunt is going have a baby next month expr.
|
|
424 |
Speaking |
yarın hava nasıl olacak? |
what will the weather be like tomorrow? expr.
|
|
425 |
Speaking |
ya şimdi ne olacak? |
so what now? expr.
|
|
426 |
Speaking |
yakın bir zamanda olacak gibi |
it appears to be imminent expr.
|
|
427 |
Speaking |
yapmazsam ne olacak? |
what if i don't? expr.
|
|
428 |
Speaking |
yarın hava nasıl olacak? |
what's the weather like tomorrow? expr.
|
|
Trade/Economic |
|
429 |
Trade/Economic |
aracın sahibi olacak olan çalışan adına işverenin kira ödemesi yaptığı araba satın alma sistemi |
novated lease n.
|
|
430 |
Trade/Economic |
terazi kefelerinden birinde alıcının lehine olacak şekilde ağırlık fazlalığı |
turn of the scale n.
|
|
431 |
Trade/Economic |
üretim veya satış miktarını maliyeti en düşük olacak biçimde belirleme |
economic lot size n.
|
|
432 |
Trade/Economic |
üçüncü bir şahsa tevdi edilen ve ancak belirli şartların yerine gelmesi halinde geçerli olacak bir taahhütname |
escrow n.
|
|
433 |
Trade/Economic |
tüm avrupa birliği ülkelerine uygun olacak şekilde tasarlanmış reklam |
euro-ad n.
|
|
434 |
Trade/Economic |
faiz oranında veya faiz oranının altında olacak şekilde kredi geri ödemesi ayarlamak |
evergreen v.
|
|
435 |
Trade/Economic |
(ticari teşebbüsü) hisselerin çoğunluğu müşterilerin olacak şekilde düzenlemek |
mutualize v.
|
|
436 |
Trade/Economic |
(ticari teşebbüsü) hisselerin çoğunluğu çalışanların olacak şekilde düzenlemek |
mutualize v.
|
|
437 |
Trade/Economic |
(ticari teşebbüsü) hisselerin çoğunluğu müşterilerin olacak şekilde düzenlemek |
mutualise v.
|
|
438 |
Trade/Economic |
(ticari teşebbüsü) hisselerin çoğunluğu çalışanların olacak şekilde düzenlemek |
mutualise v.
|
|
439 |
Trade/Economic |
(bir şeyi) son ürün ilk üründen daha düşük değerde olacak şekilde geri dönüştürmek |
downcycle v.
|
|
440 |
Trade/Economic |
eşit önceliğe sahip olacak ve eşit şartlarda muamele görecek şekilde |
pari passu expr.
|
|
Law |
|
441 |
Law |
davaya konu olacak bir şey olmaması |
no case to answer n.
|
|
442 |
Law |
hükümleri gelecekte bir tarihte geçerli olacak olan kira sözleşmesi |
reversionary lease n.
|
|
443 |
Law |
delil değeri şüpheli olacak şekilde eski |
ancient adj.
|
|
Politics |
|
444 |
Politics |
füzyon olacak malzemesi doldurulmuş reaktör |
batch loaded reactor n.
|
|
Insurance |
|
445 |
Insurance |
ölümü büyük kayba sebep olacak deneyimli çalışan için çıkarılan hayat sigortası poliçesi |
key-man assurance n.
|
|
446 |
Insurance |
zarar halinde sorumlu olacak kişinin adını sigorta poliçesinin altına yazmak |
underwrite v.
|
|
Technical |
|
447 |
Technical |
(kristalin) tam simetri oluşturabilmesi için gerekli dört düzleme sahip olacak şekilde kristalleşmesi |
tetartohedrism n.
|
|
448 |
Technical |
80 veya 88 adet yüzü olacak şekilde kesilmiş mücevher |
twentieth-century cut n.
|
|
449 |
Technical |
odak mesafesi farklı üç dalga boyu için aynı olacak şekilde yapılmış bir bileşik mercek |
apochromat lens n.
|
|
450 |
Technical |
özellikle ahşap (veya taş) işlerinde, tahtayı boyuna kestikten sonra kesilen yüzeylerin karşılıklı ayna imgesi olacak şekilde birleştirilmesi |
book matching n.
|
|
451 |
Technical |
ayakkabının iç tabanını ayak tabanının yüzey hatlarına yakın olacak şekilde biçimlendirmek |
caulk v.
|
|
452 |
Technical |
merkezden çevreye olacak biçimde tasarlamak |
radialize v.
|
|
453 |
Technical |
merkezden çevreye olacak biçimde tasarlamak |
radialise v.
|
|
454 |
Technical |
(kiliseyi) nefi doğu-batı doğrultusunda olacak ve ana sunak doğuyu gösterecek şekilde inşa etmek |
orient v.
|
|
455 |
Technical |
(karbondioksiti) büyük bir tepkimenin veya bileşiğin parçası olacak şekilde bağlamak veya absorbe etmek |
sequester v.
|
|
456 |
Technical |
yarım küre biçimli tacı ve düz bir tabanı olacak şekilde kesilmiş (değerli taş) |
rose-cut adj.
|
|
457 |
Technical |
genel formu sfenoid olacak şekilde simetrisi olan (diad simetri eksenli monoklinik kristal) |
sphenoid adj.
|
|
458 |
Technical |
başka bir akışa zıt olacak şekilde |
countercurrent adv.
|
|
Computer |
|
459 |
Computer |
değiştirilmesi kolay olacak şekilde bloklar halindeki kod ve verilerle uğraşan (program) |
object-oriented adj.
|
|
Mechanic |
|
460 |
Mechanic |
kullanılan tüm parçalar üç sıra halinde olacak şekilde perçinlemek |
triple-rivet v.
|
|
Textile |
|
461 |
Textile |
birçok bedene uygun olacak şekilde tasarlanmış (elbise) |
one-size-fits-all adj.
|
|
462 |
Textile |
yünle tarafı cilde doğru olacak şekilde |
woolward [obsolete] adv
|
|
Architecture |
|
463 |
Architecture |
bir blokta dört daire olacak şekilde yerleşmiş yazlık dairelerden her biri |
cottage flat [uk] n.
|
|
Woodworking |
|
464 |
Woodworking |
yaş halkaları yüzeye dik olacak şekilde kütükten radyal olarak (odun) kesmek |
rift v.
|
|
Aeronautic |
|
465 |
Aeronautic |
(uçak yüzeyini) katmanlı olacak şekilde üretmek veya tasarlamak |
laminarize v.
|
|
466 |
Aeronautic |
(uçak yüzeyini) katmanlı olacak şekilde üretmek veya tasarlamak |
laminarise v.
|
|
467 |
Aeronautic |
(uçağın metal parçalarını) elektriksel olarak birbirine bağlı olacak şekilde birleştirmek |
bond v.
|
|
468 |
Aeronautic |
(pervane kanatlarını) uçuş eksenine paralel olacak şekilde döndürerek sürtünmeyi azaltmak |
feather v.
|
|
469 |
Aeronautic |
motorun pervane kanatlarını uçuş eksenine paralel olacak şekilde döndürmek |
feather v.
|
|
Marine |
|
470 |
Marine |
belirli bir ölçek ve projeksiyondan oluşan, standart deniz haritalarına yardımcı olacak şekilde tasarlanmış taslak çizelge |
nautical plotting chart n.
|
|
471 |
Marine |
geminin rotasını rüzgarın estiği istikamette olacak şekilde değiştirmek |
bear away v.
|
|
472 |
Marine |
çıpanın üzerine dik olacak şekilde vira etmek |
heave a cable short v.
|
|
473 |
Marine |
yelkenlerin sallanmasına sebep olacak şekilde rüzgarda orsa etmek |
shake the sails v.
|
|
Medical |
|
474 |
Medical |
(ileri yıllarda yok olacak olan) bebeğin vücundaki yağ |
puppy fat n.
|
|
475 |
Medical |
kanda anormal derecede yüksek kalsiyum seviyesine neden olacak şekilde aşırı paratiroid salgılanması |
hyperparathyroidism n.
|
|
476 |
Medical |
(kemikler) aradaki açı normalden büyük olacak şekilde uzamak |
hyperextend v.
|
|
Pathology |
|
477 |
Pathology |
pnömokonyoza sebep olacak şekilde kil tozu soluma |
kaolinosis n.
|
|
Optics |
|
478 |
Optics |
astigmatsız olacak şekilde tasarlanmış lens veya lens sistemi |
anastigmat n.
|
|
Gastronomy |
|
479 |
Gastronomy |
birayı ikinci kez fermente olacak şekilde yıllandırarak depolamak |
lager v.
|
|
Math |
|
480 |
Math |
birinci ve ikincinin toplamı ikinciyle, üçüncü ve dördüncünün toplamı ise dördüncüyle orantılı olacak şekilde oluşturulan bileşim |
composition of proportion n.
|
|
481 |
Math |
(diferansiyel denklemin değişkenlerini) bağımsız ve bağımlı değişkenlerin diferansiyelleri yalnızca bu değişkenlerin fonksiyonları olacak şekilde yazmak |
separate v.
|
|
482 |
Math |
beş katı olacak şekilde |
quintuply adv.
|
|
Geometry |
|
483 |
Geometry |
katı bir cismin veya sıvının belirli bir düzleme paralel olacak şekilde hareket etmesi |
two-dimensional motion n.
|
|
484 |
Geometry |
katı bir cismin veya sıvının belirli bir düzleme paralel olacak şekilde hareket etmesi |
uniplanar motion n.
|
|
485 |
Geometry |
şeklin iki parçasından büyük olanının küçüğe oranı ile toplamın büyük miktara oranı eşit olacak şekilde bölünmesi |
golden section n.
|
|
486 |
Geometry |
parçalar eşit olacak şekilde art arda temas ettirmek |
roll v.
|
|
487 |
Geometry |
karşılıklı parçaları benzer olacak şekilde çift yüzlü |
isobilateral adj.
|
|
Logic |
|
488 |
Logic |
başka bir önermeye ikisinden biri doğru olduğunda diğeri kesinlikle yanlış olacak şekilde bağlı olan önerme |
contradictory n.
|
|
Chemistry |
|
489 |
Chemistry |
moleküler olarak kuyruk-başa olacak şekilde düzenli bir zincir bağ yapısında olan (polimer) |
regioregular n.
|
|
490 |
Chemistry |
(kimyasal bileşen) her halkada en az iki atom ortak olacak şekilde iki halka halinde dizilmiş atomları olan |
bicyclical adj.
|
|
491 |
Chemistry |
180 derece döndürüldüğünde bir parçası diğerine paralel olacak şekilde ikiz yapısı olan |
hemitropal adj.
|
|
492 |
Chemistry |
ph değeri 7 olacak şekilde |
neutrally adv.
|
|
Biology |
|
493 |
Biology |
virüs bilimi ile ilgili olacak şekilde |
virologically adv.
|
|
Astrology |
|
494 |
Astrology |
dünyaya kıyasla iki gezegenin birbirinden 135 derece uzakta olacak şekilde açısı |
trioctile n.
|
|
Botanic |
|
495 |
Botanic |
üçü bir arada olacak şekilde yetişen çiçekler |
tern flowers n.
|
|
496 |
Botanic |
uçları üst üste binerek aşağı doğru eğik olacak şekilde katmerli |
obimbricate adj.
|
|
Agriculture |
|
497 |
Agriculture |
meyve sebze yetiştirmeyi topluluktaki herkesin yararına olacak bir sorumluluk olarak gören tarım topluluğu |
agrihood n.
|
|
Breeding |
|
498 |
Breeding |
hızlı koşup, dayanıklı olacak şekilde eğitilmiş bir at türü |
tennessee walker n.
|
|
499 |
Breeding |
hızlı koşup, dayanıklı olacak şekilde eğitilmiş bir at türü |
tennessee walking horse n.
|
|
500 |
Breeding |
hızlı koşup, dayanıklı olacak şekilde eğitilmiş bir at türü |
plantation walking horse n.
|
|