| Englisch | Türkisch | |||
|---|---|---|---|---|
| Common Usage | ||||
| Common Usage | presence n. | mevcudiyet | ||
|
The military presence at the airport made the passengers nervous. Havaalanındaki askeri mevcudiyet yolcuları tedirgin etti. More Sentences |
||||
| General | ||||
| General | presence n. | varlık | ||
|
I can still feel my father's presence, even though he died two years ago. İki yıl önce ölmüş olmasına rağmen babamın varlığını hâlâ hissedebiliyorum. More Sentences |
||||
| General | presence n. | duruş | ||
|
She is known for being of great presence. Çok iyi bir duruşu olmasıyla bilinir. More Sentences |
||||
| General | presence n. | bulunma | ||
|
On behalf of Parliament, I would like to say how much we appreciate her presence here today. Parlamento adına bugün burada bulunmasını ne kadar takdir ettiğimizi belirtmek isterim. More Sentences |
||||
| General | presence n. | orada bulunma | ||
|
Since I am one of the candidates, my presence there will be required. Ben de adaylardan biri olduğum için orada bulunmam gerekecek. More Sentences |
||||
| General | presence n. | huzur | ||
|
The contract was signed in the presence of the Minister of European Funds, Marius Nica. Sözleşme Avrupa Fonları Bakanı Marius Nica'nın huzurunda imzalandı. More Sentences |
||||
| General | presence n. | hazır bulunma | ||
|
Personal presence of the person whose salary certificate is to be attested. Maaş belgesi tasdik edilecek kişinin şahsen hazır bulunması. More Sentences |
||||
| General | presence n. | katılma | ||
|
His presence at the meeting was unexpected. Toplantıya katılması beklenmedik bir şeydi. More Sentences |
||||
| General | presence n. | görünürlük | ||
|
We need to increase our company's media presence. Şirketimizin medyadaki görünürlüğünü artırmalıyız. More Sentences |
||||
| Technical | ||||
| Technical | presence n. | var olma | ||
|
What we need is a Europe which has a constant presence and speaks with one clear voice on the international stage. İhtiyacımız olan şey, uluslararası sahnede sürekli var olan ve tek bir sesle konuşan bir Avrupa'dır. More Sentences |
||||
| Technical | presence n. | varlık | ||
|
Secondly, strengthening the European Union's political and economic presence across the region. İkinci olarak, Avrupa Birliği'nin bölgedeki siyasi ve ekonomik varlığının güçlendirilmesi. More Sentences |
||||
| General | ||||
| General | presence n. | oluş | ||
| General | presence n. | hayal | ||
| General | presence n. | buradalık | ||
| General | presence n. | varoluş | ||
| General | presence n. | görünüş | ||
| General | presence n. | kişilik | ||
| General | presence n. | protokol görevlileri | ||
| General | presence n. | ön | ||
| General | presence n. | bulunuş | ||
| General | presence n. | tavır | ||
| General | presence n. | yapı | ||
| General | presence n. | (bazı kiliselere göre) hz. isa'nın komünyonda bulunma şekli | ||
| General | presence n. | bilgi, çekim ve etki alanı | ||
| General | presence n. | kişinin hemen civar bölgesi | ||
| General | presence n. | üst rütbeli veya soylu kimsenin huzuru | ||
| General | presence n. | (bazı kiliselerdeki kabule göre) hz. isa'nın bedeni ve kanı olarak görülen komünyon unsurları | ||
| General | presence n. | haşmetli duruş | ||
| General | presence n. | varlığıyla şereflendirme | ||
| General | presence n. | sanatçıyı izleyicisi ile yakınlaştıran performans niteliği ve akıcılığı | ||
| General | presence n. | varlığı hissedilen kutsal şey | ||
| General | presence n. | (ses üretiminde) dinleyiciye orijinal ses kaynağı ile aynı odada olduğu yanılsamasını verme | ||
| General | presence n. | (tür, element) bulunurluk derecesi | ||
| General | presence n. | şimdi ve burada olma | ||
| General | presence n. | anda kalma | ||
| Trade/Economic | ||||
| Trade/Economic | presence n. | şirketin belirli bir pazardaki ticari faaliyeti | ||
| Politics | ||||
| Politics | presence n. | devlet tarafından yabancı bir ülkede görevlendirilenler | ||
| Politics | presence n. | diplomatik açıdan var oluş | ||
| Politics | presence n. | ülkenin yurtdışında konuşlanmış askerleri, uluslararası ticari etkinliği ile ölçülen askeri veya ekonomik gücü | ||
| Philosophy | ||||
| Philosophy | presence v. | var etmek | ||
| Philosophy | presence v. | var olmak | ||
| Archaic | ||||
| Archaic | presence n. | bir araya gelmiş kişiler | ||
| Archaic | presence n. | toplantı | ||
| Archaic | presence n. | birlik | ||
| Archaic | presence n. | topluluk | ||
| Engineering | ||||
| Engineering | presence n. | orta aralıktaki frekansları yükselten kayıt denetim aygıtı | ||