bahane - Turkish English Dictionary
History

bahane



Meanings of "bahane" in English Turkish Dictionary : 48 result(s)

Turkish English
Common Usage
bahane pretext n.
bahane excuse n.
General
bahane cloak n.
bahane guise n.
bahane rationalization n.
bahane salvo n.
bahane out n.
bahane subterfuge n.
bahane blind n.
bahane veil n.
bahane cavil n.
bahane plea n.
bahane putoff n.
bahane allegation n.
bahane peg n.
bahane cover n.
bahane essoin n.
bahane pretence n.
bahane pretense n.
bahane handle n.
bahane excuse n.
bahane rise n.
bahane evasion n.
bahane shift n.
bahane cop out n.
bahane pretex n.
bahane cop-out n.
bahane put-off n.
bahane stalking-horse n.
bahane rationalisation n.
bahane humbuggery n.
bahane excusement [obsolete] n.
bahane quip n.
bahane dicaeology [obsolete] n.
bahane come-off n.
bahane difficulty n.
bahane fix n.
bahane pretension n.
bahane pretention n.
bahane pretexture [obsolete] n.
bahane stalling n.
bahane exc (excuse) abrev.
Colloquial
bahane bone in (one's) leg [obsolete] n.
bahane a bone in your leg (or head) n.
bahane a song and dance n.
bahane stalking-horse n.
Law
bahane colour n.
bahane color n.

Meanings of "bahane" with other terms in English Turkish Dictionary : 116 result(s)

Turkish English
General
bahane ile oyalama foot dragging n.
sudan bahane lame excuse n.
kötü bahane pathetic excuse n.
uzun uzadıya yapılan açıklama veya bahane song and dance n.
tartışmaya bahane arayan kimse caviler n.
tartışmaya bahane arayan kimse caviller n.
yersiz bahane chicanery n.
saçma bahane flimsy excuse n.
yermeye bahane arayan eleştirmen mome [obsolete] n.
işin üstünü örtmeye yarayan bahane cover-up n.
bürokratik işlemleri bahane edip işten kaytaran kimse sea lawyer n.
bahane sunma pretend n.
bahane etme pretend n.
bahane uydurmak concoct an excuse v.
bahane aramak cavil v.
bahane uydurmak feign an excuse v.
bahane uydurmak allege an excuse v.
bahane bulmak find a pretext v.
bahane aramak seek a pretext v.
bahane uydurmak find a pretext v.
uydurmak (bahane) manufacture v.
bahane etmek allege v.
bahane bulmak rationalize v.
bahane etmek pretend v.
bahane etmek plead v.
bahane etmek pretending v.
bahane göstermek give as a pretext v.
bahane uydurmak make up an excuse v.
bahane göstermek provide somebody with an excuse v.
bahane göstermek give something as an excuse v.
bahane göstermek make up an excuse v.
bahane uydurmak pretext v.
bahane üretmek pretext v.
bahane uydurmak allege as a pretext v.
bahane üretmek allege as a pretext v.
bahane bulmak rationalise v.
ırksal nedenleri bahane ederek saldırı yapmak race-bait v.
bahane aramak quibble v.
(bahane olarak) fakirliği öne sürmek poormouth v.
bahane etmek pretex [obsolete] v.
ufak (bir bahane) slight adj.
bahane arayan caviling adj.
bahane arama caviling adj.
bahane arama cavilling adj.
bahane arayan cavilling adj.
bahane edilmeyen unpleaded adj.
bahane kabul etmeyen excuseless adj.
bahane ederek on the excuse that adv.
bahane ederek on the pretext that adv.
bahane arar şekilde cavilingly adv.
Phrasals
telefon edip hasta olduğunu söyleyerek/bahane ederek işe gitmemek bang something in v.
Phrases
en ufak bahane ile on the slightest pretext expr.
Proverb
sert bir eylemi haklı çıkarmak için bahane bulmak kolaydır it is easy to find a stick to beat a dog
Colloquial
uzun uzadıya yapılan açıklama veya bahane a song and dance n.
telefon edip hasta olduğunu söyleyerek/bahane ederek işe gitmemek bang in (sick) v.
(birine) bir bahane yaratmak give (someone) an out v.
bahane etmek use as an excuse v.
yardım veya bağış istendiğinde söylenen bir bahane I gave at the office expr.
(kaza veya kaza tehlikesi durumunda bir araç sürücüsü tarafından bir bisikletliye ya da motor sürücüsüne bahane olarak söylenen) pardon görmedim/seni fark etmedim smidsy (sorry, mate, I didn't see you) [uk] expr.
Idioms
üşengeçlik yüzünden uydurulan anlamsız bahane bone in (one's) leg [obsolete] n.
üşengeçlik yüzünden uydurulan anlamsız bahane a bone in your leg (or head) n.
asıl meseleye girmek için kullanılan bahane/vesile/fırsat a peg to hang a matter on n.
kızmak/söylenmek/eleştirmek için bahane stick to beat (someone or something) with n.
kızmak/söylenmek/eleştirmek için bahane a rod to beat somebody with n.
kızmak/söylenmek/eleştirmek için bahane a stick to beat somebody with n.
söylenmek/eleştirmek için bahane stick to beat (someone or something) with n.
söylenmek/eleştirmek için bahane a stick with which to beat someone [brit] n.
asıl derdini anlatmak için bir şeyi bahane olarak kullanmak a peg on which to hang (something) n.
asıl derdini anlatmak için bir şeyi bahane olarak kullanmak a peg on which to hang something n.
asıl derdini anlatmak için bir şeyi bahane olarak kullanmak a peg to hang (something) on n.
(birini) azarlamak/paylamak için bahane stick to beat (someone or something) with n.
bahane ederek azarlama/paylama stick to beat (someone or something) with n.
(birini) azarlamak/paylamak için bahane a rod to beat somebody with n.
bahane ederek azarlama/paylama a rod to beat somebody with n.
(birini) azarlamak/paylamak için bahane a stick to beat somebody with n.
bahane ederek azarlama/paylama a stick to beat somebody with n.
(birini) azarlamak/paylamak için bahane a stick to beat someone with [uk] n.
bahane ederek azarlama/paylama a stick to beat someone with [uk] n.
(birini) azarlamak/paylamak için bahane a stick with which to beat someone [uk] n.
bahane ederek azarlama/paylama a stick with which to beat someone [uk] n.
bana bahane gösterme but me no buts n.
kaçış için bahane ticket n.
sudan bahane sorry excuse n.
sudan bahane thin excuse n.
sudan bahane lame excuse n.
sağlık problemlerini bahane ederek siyasi bir yükümlülükten kaçma diplomatic flu n.
sağlık durumunu bahane etme diplomatic flu n.
birine kızmak/söylenmek/eleştirmek için bahane a rod to beat somebody with n.
birini azarlamak/paylamak için bahane a rod to beat somebody with n.
bahane ederek azarlama/paylama a rod to beat somebody with n.
birine kızmak/söylenmek/eleştirmek için bahane a stick to beat somebody with n.
birini azarlamak/paylamak için bahane a stick to beat somebody with n.
bahane ederek azarlama/paylama a stick to beat somebody with n.
yalanlarla dolu bir hikaye, bahane a tissue of lies n.
birini bahane etmek use someone as an excuse v.
bir şeyi bahane etmek use something as an excuse v.
hasta olduğunu söyleyip (ya da bahane edip) işe gitmemek call in sick v.
hasta olduğunu söyleyip (ya da bahane edip) işe gitmemek report in sick v.
(birisine) inandırıcı olmayan bir bahane sunmak give someone a song and dance v.
bahane yutturmaya çalışmak feed (one) a line v.
bahane uydurmak cop a plea v.
(birini/bir şeyi bir şey için) bahane etmek use (someone or something) as an excuse (for something) v.
(birini/bir şeyi bir şey için) bahane olarak kullanmak use (someone or something) as an excuse (for something) v.
bahane sunmak say for oneself v.
boş (bahane) sorry-ass adj.
sudan (bahane) sorry-ass adj.
Speaking
bahane bulunmaz beyond exception expr.
bahane üretmeyi kes stop making excuses expr.
bütün gece hasta bir arkadaşla ilgilenmek zorunda kaldım (bahane olarak söylenir) I was up all night with a sick friend expr.
daha fazla bahane duymak istemiyorum I want to hear no more excuses expr.
daha fazla bahane duymak istemiyorum I don't want to hear any more excuses expr.
Trade/Economic
enflasyonu bahane ederek gerekenden fazla fiyat artışı yapılması greedflation n.
Psychology
bahane bulmak rationalise v.
Archaic
yersiz bahane cavillation n.
Slang
büyük bir felaketi bahane ederek halkı normalde kabul etmeyeceği liberal ekonomik politikalara geçirme disaster capitalism n.
Modern Slang
insanların hasta olduklarını saklamak için kullandıkları bir bahane allergy season n.