duran - Turkish English Dictionary
History

duran



Meanings of "duran" in English Turkish Dictionary : 3 result(s)

Turkish English
General
duran standing adj.
duran lingering adj.
duran sedent adj.

Meanings of "duran" with other terms in English Turkish Dictionary : 500 result(s)

Turkish English
General
duran yıldız fixed star n.
suyun yüzeyinde duran bakteri tabakası slime n.
safra olarak gemide daimi duran demir külçe kentledge n.
kımıldamadan duran kuş sitter n.
suyun yüzeyinde duran alg tabakası slime n.
gereksiz ayrıntılar üzerinde ısrarla duran bilim adamı pedant n.
çalışıp duran kimse grub n.
uzak duran eschewer n.
olumsuz noktalar üzerinde duran kimse critic n.
dik duran şey upright n.
kusur bulup duran kimse critic n.
çapraz duran şey traverse n.
kıvrımlar halinde duran kumaş drapery n.
topluma ters düşerek ayrı duran kimse dropout n.
salakça gülüp duran abderian n.
çevirip duran (ahahtarı, kalemi) twiddler n.
uzak duran shunner n.
ufak tefek kusurlar üstünde duran niggler n.
su yüzeyinde duran şey float n.
askıda duran sorun open question n.
kılıfında duran tabanca gun in holster n.
olaya karışmadan bir kenarda duran kişi bystander n.
tezgahta duran kimse counterman n.
sürücüye ne yapması gerektiğini söyleyip duran kişi back-seat driver n.
baş aşağı duran şişe tottle n.
alkolden tamamen uzak duran kimse rechabite n.
geri duran kimse refrainer n.
oyun, yarış gibi etkinliklerde yüksekte duran bilgi panosu telegraph n.
üç ayak üzerinde duran kap tripod n.
(anahtarı, kalemi) çevirip duran fiddler n.
yüz yüze duran kimse vis–à–vis n.
birinin karşısında duran kimse vis–à–vis n.
faytonun dış bölümünde birbiriyle karşılıklı duran iki arka koltuk basket [uk] n.
dokuma tezgahında asılı duran ağır çubuk batton n.
dik duran dikdörtgen şeklinde hanedan arması işareti billet n.
duran kimse halter n.
mont veya ceket gibi giysilerin arkasına yerleştirilen ve biraz gevşek duran yarım kemer veya bağcık martingale n.
beyzbol ekipmanının başında duran çocuk mascot n.
şikayet edip duran kimse whinger n.
aşırı uçların ortasında duran kimse middle-of-the-roader n.
söylenip duran kimse harpy n.
kutu içinde duran para box [uk] n.
dik duran ağaçların çaplarının ölçüldüğü yükseklik breastheight n.
dip dibe duran kalabalığa katılmış kimse huddler n.
sıkışık duran kimse huddler n.
büzüşük duran kimse huddler n.
kilisede ayakta duran kimsenin yaslanabilmesi için açılır kapanır oturağın alt kısmına eklenmiş destek miserere n.
kilisede ayakta duran kimsenin yaslanabilmesi için açılır kapanır oturağın alt kısmına eklenmiş destek misericord n.
kilisede ayakta duran kimsenin yaslanabilmesi için açılır kapanır oturağın alt kısmına eklenmiş destek misericorde n.
genellikle tel ve sac levhadan şekillerden olup hareketli parçalara sahip hassas dengede duran yapı mobile n.
asılı duran parça loose end n.
sıkışık duran grup globe [obsolete] n.
asılı duran süs dangle n.
asılı duran dekor dangle n.
kiliselerde mihrabın arkasında duran, mum ve çiçeklerin konulduğu raf gradin n.
kiliselerde mihrabın arkasında duran, mum ve çiçeklerin konulduğu bir raf gradine n.
yere yakın duran şey groundling n.
belirli bir sektör içinde iş değiştirip duran kimse odd-man [uk] n.
çapraz duran şey diagonal n.
(zar) üstteki yüzü anlaşılmayacak şekilde yamuk duran cocked n.
tekrarlayıp duran eylem drum n.
gereksiz ayrıntılar üzerinde ısrarla duran bilim adamı dryasdust n.
gerçek dışı duran şey fantasia n.
(hanedan armalarında) uçları sola dönük şekilde duran hilal ay increscent n.
(hanedan armalarında) ters v şekline paralel duran ince çizgi couple-close n.
çevresindekilerden ayrı duran ve her yandan erişim sağlanabilen platform island n.
asılı konumda duran kabartmalı süs pendant n.
göz ile nesne arasında görüş hattına dik duran düzlem plan n.
dik duran bağlı ekin demetleri shock n.
(panayır) sopa veya toplarla düşürülmeye çalışılan dengede duran hedeflerden oluşan düzenek cockshy [uk] n.
yüzü kasten ifadesiz duran kimse deadpanner n.
(demiryolu) geçidin başında duran kimse gate tender n.
karşı karşıya duran ve ellerindeki sopa gibi silahlarla aralarından geçenlere vuran iki sıra insan gauntlet n.
dik konumda duran eşya prick [obsolete] n.
mırıldanıp duran kimse prattler n.
kendi isteğiyle toplumdan uzak duran kimse seclusionist n.
kıyı kenarında duran kaya parçası shore boulder n.
kendi ayakları üzerinde duran kimse crusoe n.
kendi ayakları üzerinde duran kimse robinson crusoe n.
kambur duran kimse sloucher n.
eğik duran bir kamera açısı dutch angle n.
gereksiz ayrıntılar üzerinde ısrarla duran bilim insanı pedant n.
hareketsiz duran nesne/kimse poiser n.
dürtüp duran şey poker n.
duran şey stanch [obsolete] n.
ayakta duran şey stander n.
dik duran şey stander n.
dik duran şey stand-up n.
duran şey staunch [obsolete] n.
dik duran şey stickup n.
dolanıp duran kimse stirrer n.
eğreti duran şey stranger [obsolete] n.
dolanıp duran kimse stravaiger [dialect] [uk/scotland] n.
eğreti duran uzlaşı syncretism n.
almak (daha aşağı bir yerde duran şeyleri) pick up v.
kaldırmak (daha aşağı bir yerde duran birini/bir şeyi) pick up v.
toplamak (daha aşağı bir yerde duran şeyleri) pick up v.
zorunlu hallerden dolayı duran üretim faaliyetlerini tekrar başlatmak remobilize v.
dik duran standing adj.
uzak duran aloof adj.
tekrarlayıp duran repetitive adj.
homurdanıp duran grumpy adj.
yakınıp duran whiney adj.
uzak duran offish adj.
tekrarlayıp duran repetitious adj.
soru sorup duran inquisitive adj.
kendi ayakları üzerinde duran detached adj.
her istasyonda duran tren local adj.
sabit duran steady adj.
söylenip duran repining adj.
ayakta duran erect adj.
su yüzünde duran floating adj.
insanlardan uzak duran unsociable adj.
insanlardan uzak duran unsocial adj.
kendi ayakları üzerinde duran freestanding adj.
kıkırdayıp duran giggly adj.
yakınlarda duran apposed adj.
askıda duran hung adj.
askıda duran suspended adj.
iyi yönleriyle övünüp duran immodest adj.
güzel duran becoming adj.
boş duran idle adj.
baş aşağı duran upside-down adj.
tepetaklak duran upside-down adj.
kendi ayakları üzerinde duran self-sustained adj.
sallanıp duran wibbly-wobbly adj.
ayakta duran standing adj.
sessiz/uslu duran (çocuklar) squirrelly adj.
karşı duran dissenting adj.
sessiz/uslu duran (çocuklar) squirrely adj.
dört ayak üstünde duran statant adj.
dört ayak üstünde duran standing on four feet adj.
uzak duran abient adj.
dimdik duran stiffbacked adj.
havada duran airbound adj.
havada duran air-built adj.
havada asılı duran air-built adj.
yedekte duran backup adj.
dolaşıp duran ranging adj.
çevirip duran twiddly adj.
boş duran unactive adj.
genişletilmiş halde duran uncontracted adj.
yerinde duran unmoving adj.
insanlardan uzak duran unsocialized adj.
dengede duran libratory adj.
dolanıp duran landlouping adj.
soru sorup duran questionary adj.
geri duran hesitant adj.
evde duran home-keeping adj.
kambur pozisyonunda duran (omuz) hunched adj.
zihinde dönüp duran revolutive adj.
sağda duran rightward adj.
yolunda duran obvious [obsolete] adj.
askıda duran dangling adj.
askıda duran dangly adj.
(hanedan armalarında) baş aşağı duran descending adj.
serbestçe asılı duran dingle-dangle [obsolete] adj.
zeminde duran ground adj.
zemine yakın duran ground adj.
dolanıp duran lollopy adj.
kendi kendine duran lone adj.
sürekli dolanıp duran multivagant [obsolete] adj.
kötü alışkanlıklarından uzak duran on the wagon adj.
açılıp kapanıp duran on-again, off-again adj.
önünde duran opponent adj.
önde duran opponent adj.
(düğüm atmada) hareketli kısmı sabit duran kısmın üzerinde olan overhand adj.
(iki hayvan) karşı karşıya duran confronte adj.
fiziksel özellikleri uyumsuz duran disharmonic adj.
insanlardan uzak duran dissociable adj.
içeri doğru duran in adj.
düz duran in sheets adj.
victoria devri'nin ortalarına ait gibi duran mid-victorian adj.
dolaşıp duran dithery adj.
dolanıp duran dithery adj.
çevresinde duran circumstant adj.
yanı başında duran close-at-hand adj.
yanı başında duran close-by adj.
birbirine yakın duran close together adj.
(kalabalık) sıkışık düzende duran close adj.
(insanlar) sıkış tıkış duran close adj.
(hanedan armalarında hayvan) kuyruğu bacakları arasında ikiye katlanmış duran coward adj.
kayalıkta asılı kalmış gibi duran crag-fast adj.
en önde duran cutting edge adj.
normalden uzun duran drawn-out adj.
sessiz sakin duran drowsy adj.
iki parçası birbirinin üstünden geçerek çapraz duran crossover adj.
güzel duran feat adj.
arada duran intermedial adj.
(damganın bölümleri veya damga tasarımında) damganın geri kalan kısmına göre ters duran inverted adj.
(hanedan armalarındaki kanat figürü) ucu aşağı doğru duran inverted adj.
havada asılı duran pensible [obsolete] adj.
havada asılı duran pensile adj.
düz pozisyonda duran plano-horizontal adj.
güvenilir duran plausible adj.
ikna edici gibi duran plausible adj.
islamı seçip haçlılara karşı duran araplara ait veya ilişkili saracen adj.
islamı seçip haçlılara karşı duran araplara ait veya ilişkili saracenic adj.
yabancı ülkeye seyahat etmiş gibi duran peregrinate adj.
(kulaklar) dik duran prick adj.
düzensiz ve birbirine uzak duran scattering adj.
(arma figürü) kanatları açık halde duran segreant adj.
(arma figürü) oturur pozisyondayken ön ayakları havada duran sejant rampant adj.
kendi kendine ayakta duran self-pitying adj.
kendiliğinden dengede duran self-pitying adj.
kendi kendine ayakta duran self-poised adj.
kendiliğinden dengede duran self-poised adj.
(nesne veya yapı) desteksiz ayakta duran self-standing adj.
(nesne veya yapı) tek başına sabit duran self-standing adj.
diğerlerinden ayrı duran self-uned adj.
demet gibi duran sheafy adj.
dip dibe duran side by side adj.
dibinde duran sistering adj.
yerinde duran situate adj.
kendi başına ayakta duran free-standing adj.
sırıtış gibi duran smirky adj.
hava duran poised adj.
asılı duran poised adj.
mesafeli duran pussyfooting adj.
yardımlar ile ayakta duran sportulary adj.
sağlam duran square adj.
uzak duran squeamish [obsolete] adj.
uzak duran squeamous adj.
uzak duran squeasy adj.
boşta duran standing adj.
(yaka) dik duran stand-up adj.
bir başlayıp bir duran startful adj.
ayakta duran stickup adj.
ayakta duran stiff-backed adj.
uzak duran strange adj.
üflense uçacak gibi duran straw adj.
güçsüz duran straw adj.
küs duran sullen adj.
pasif duran supine adj.
gerçek gibi duran lifelike adj.
aynı şeyleri düşünüp duran ruminative adj.
-e karşı duran set adj.
dimdik duran unflinching adj.
dik duran upstanding adj.
yakın duran close adv.
bacakları ayrık şekilde duran cockhorse adv.
uzak duran off prep.
Proverb
kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan a bad apple spoils the (whole) barrel
kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan a rotten apple spoils the (whole) bunch
kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan a rotten apple spoils the (whole) bushel
boş duran elleri şeytan çalıştırır the devil makes work for idle hands
boş duran belaya bulaşır the devil makes work for idle hands
kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan a rotten apple spoils the barrel
kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan a rotten apple spoils the whole barrel
kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan it takes one bad apple to spoil the (whole) bunch
kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan it takes one bad apple to spoil the (whole) bushel
kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan one bad apple spoils the (whole) barrel
kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan one bad apple spoils the (whole) bunch
kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan one bad apple spoils the (whole) bushel
kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan one rotten apple spoils the (whole) barrel
kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan one rotten apple spoils the (whole) bunch
kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan one rotten apple spoils the (whole) bushel
boş duran belaya bulaşır the devil makes work for idle hands to do
boş duran elleri şeytan çalıştırır the devil makes work for idle hands to do
Colloquial
pahalı duran bir etiket an expensive-looking label n.
eczanede gazlı içecek çeşmelerinin/makinesinin başında duran ve servis eden görevli soda jerk [dated] n.
ortamda eğreti duran kimse horse marine n.
çift görüşürken yanlarında duran üçüncü kişi gooseberry [uk] n.
yumuşak ve temiz kar bölgeleri arayıp duran kayakçı powder monkey n.
değişip duran ever-changing adj.
ayakta zor duran sarhoş falling down drunk adj.
ayakta zor duran sarhoş falling-down drunk adj.
yetkili duran power adj.
tekrarlayıp duran samey adj.
ayakta zor duran sarhoş a fall-down drunk expr.
içip duran on a tear expr.
Idioms
(tv) kanallar arasında gezinip duran channel surfer n.
geleneksel değerlerin ve toplumun karşısında duran genç adam angry young man n.
sürücüye ne yapması gerektiğini söyleyip duran kişi a back-seat driver n.
mayo giyildiğinde iyi duran fit vücut beach body n.
bir kenarda süs gibi duran şey credenzaware n.
duran trafiğe yakalanmak hit a parking lot on v.
genç bir çift görüşürken onların başında/yanında duran üçüncü kişi olmak pick gooseberry [obsolete] v.
sözünün arkasında duran bir kadın/adam olmak be a man/woman of his/her word v.
sözünün arkasında duran biri olmak be as good as (one's) word v.
sözünün arkasında duran biri olmak be as good as your word v.
kusup duran (as) sick as a dog adj.
sözünde duran good as (one's) word adj.
sözünün arkasında duran good as (one's) word adj.
sözünde duran of word adj.
kılını kıpırdatmadan duran like cheese at four pence [uk] adv.
ilgilenip duran on a (subject or activity) kick adv.
değişip duran in a constant state of flux expr.
değişip duran in flux expr.
dolanıp duran on the gad [dated] expr.
dolanıp duran upon the gad [dated] expr.
aynı yerde dönüp duran bir halde in a holding pattern expr.
ayakları üzerinde duran back on (one's) feet expr.
(birini) sıkıştırıp duran on (one's) case expr.
zor ayakta duran on last legs expr.
ayakta zor duran out on (one's) feet expr.
zar zor ayakta duran out on (one's) feet expr.
Speaking
otur ve dinlen (özellikle uzun süre ayakta duran ve dolaşanlar için söylenir) take the weight off your feet expr.
otur ve dinlen (özellikle uzun süre ayakta duran ve dolaşanlar için söylenir) take the weight off your legs expr.
Trade/Economic
alınacak taahhütler ve duran varlıkların elden çıkarılması commitments to acquire and dispose of fixed assets n.
ayrılabilir maddi duran varlıklar separable assets n.
bilançodaki maddi duran varlıkların gösterimi cost model n.
cari dönemdeki maddi duran varlık hareketleri movements of fixed assets in current period n.
diğer duran varlıklar other fixed assets n.
diğer çeşitli duran varlıklar other various fixed assets n.
diğer mali duran varlıklar other financial assets n.
diğer duran varlıklar other long lived assets n.
diğer mali duran varlıklar other non-current assets n.
diğer cari olmayan/duran varlıklar other non-current assets n.
diğer mali duran varlıklar other financial fixed assets n.
diğer maddi duran varlıklar other tangible assets n.
diğer çeşitli duran varlıklar other fixed assets n.
diğer maddi olmayan duran varlıklar other non-current assets n.
diğer maddi duran varlıklar other tangible fixed assets n.
diğer maddi duran varlıklar other fixed assets n.
diğer mali duran varlıklar other financial tangible assets n.
diğer mali duran varlıklar değer düşüklüğü karşılığı decrease in value of other financial assets n.
diğer mali duran varlıklar değer düşüklüğü karşlığı decrease in value of other financial fixed assets n.
diğer çeşitli duran varlıklar other miscellaneous assets n.
diğer çeşitli duran varlıklar other non current assets n.
diğer maddi olmayan duran varlıklar other intangible fixed assets n.
diğer maddi olmayan duran varlıklar other intangible assets n.
diğer maddi duran varlıklar other tangible fix assets n.
diğer mali duran varlıklar karşılığı allowance for other financial tangible assets n.
diğer mali duran varlıklar karşılığı prov. for other non-current assets n.
duran gemiye çarpma allision n.
duran varlıklar long lived (fixed) assets n.
duran varlık yatırımlarına ilişkin nakit çıkışları cash outflows due to investment in non-current assets n.
duran varlıkların tutarında azalış reductions in amounts of fixed assets n.
duran varlık takas karları manufacture gains n.
duran varlık fixed asset n.
duran varlık fixed asset n.
duran varlıkların tasfiyesine ilişkin zararlar losses on disposal of fixed assets n.
duran varlıklar fixed assets n.
duran varlıklar non-current assets n.
duran varlıkların tasfiyesine ilişkin kazançlar gains on disposal of fixed assets n.
duran değerler fixed assets n.
duran varlıklar gibi elde tutulan yatırımlar investments held as fixed assets n.
duran varlık satış karı capital gain n.
duran varlık long-term assets n.
duran varlıkların elden çıkarılması disposal of fixed assets n.
duran malın hacim ve ağırlık kaybetmesi shrink n.
duran varlıklar real assets n.
duran varlıkların tutarında artış increase in non-current assets n.
duran (sabit) varlıkların amortismanı ve düşülen diğer miktarlar depreciation of and other amounts written off fixed assets n.
duran varlıklar ve bir yıl sonunda alınacak miktarlar fixed assets and amounts receivable after one year n.
duran varlıklar long term assests n.
elden çıkarılacak stoklar ve maddi duran varlıklar fixed assets and inventories to be sold n.
elden çıkarılacak stok maddi duran fixed assets and inventories which are obsolete or damaged n.
elden çıkarılacak stoklar ve maddi duran varlıklar inventories and tangible fixed assets to be sold n.
gayri maddi duran varlıkların yeniden değerlendirilmesinden kaynaklanan fazlalık surplus arising on revaluation of intangible fixed assets n.
gayri maddi duran varlıklardan düşülen miktarlar amounts written off intangible fixed assets n.
gayri maddi duran varlıkların amortismanı depreciation of intangible fixed assets n.
işin normal seyri sırasında maddi duran varlıkların tasfiyesinden haynaklanan kazançlar gains on disposal of tangible fixed assets in the ordinary course of business n.
kiralama ve benzeri haklar altında duran varlıklar fixed assets held under leasing and other similar rights n.
mali duran varlıkların yeniden değerlendirilmesinden kaynaklanan fazlalık surplus arising on revaluation of financial fixed assets n.
maddi duran varlıkların yeniden değerlendirilmesinden kaynaklanan fazlalık surplus arising on revaluation of tangible fixed assets n.
mali duran varlıklarda düşülen miktarlar amounts written off financial fixed assets n.
maddi duran varlık property plant and equipment n.
maddi olmayan duran varlıklar intangible assets n.
maddi olmayan duran varlıklar intangible long lived assets n.
maddi duran varlıklar plant and equipment property n.
maddi duran varlıklara yapılan ek yatırım harcamaları capital expenditure n.
maddi duran varlıklardan düşülen miktarlar amounts written off tangible fixed assets n.
maddi duran varlık hard asset n.
maddi olmayan duran varlık intangible asset n.
maddi duran varlıklar tangible long lived assets n.
maddi olmayan duran varlıklar için birikmiş amortisman accumulated amortization n.
maddi duran varlıklar grubu class of property n.
maddi duran varlıklar property plant and equipment n.
mali duran varlıklardan gelen gelirler income from financial fixed assets n.
mali duran varlıklar financial fixed assets n.
maddi olmayan duran varlıklar intangible fixed assets n.
maddi duran varlıklar tangible-fixed assets n.
maddi duran varlıklar tangible fixed assets n.
maddi duran varlık yeniden değerleme artış fonu revaluation fund n.
mali duran varlıklar financial tangible assets n.
maddi duran varlıklar real assets n.
maddi duran varlıkların işin normal seyrinde kullanımından kaynaklanan zararlar losses on disposal of tangible fixed assets in the ordinary course of business n.
maddi duran varlık real asset n.
mali duran varlıklarda n düşülen miktarların yeniden girişi write-back of amounts written off financial fixed assets n.
mali duran varlıklar financial long term assets n.
maddi duran varlıklar grubu class of property plant and equipment n.
maddi duran varlıklar tangible assets n.
maddi duran varlık satış karı veya zararı gain or loss on sale of assets n.
maddi olmayan duran varlıklar birikmiş amortismanı accumulated amortization n.
maddi duran varlıkların amortismanı depreciation of tangible fixed assets n.
maddi duran varlık tangible asset n.
satın alınan, imal veya inşa edilen maddi duran varlıkların maliyeti cost of fixed assets purchased, produced or constructed n.
satılan duran varlıklardan alacaklar receivables on fixed assets disposals n.
sermayeye ekli duran varlıklar iktisap giderleri amortismanı amortization capitalized costs of acquisition of fixed assets n.
yatırım konusu maddi duran varlıklar investment property n.
özsermayesi sıfırın altında olmasına rağmen hükümetin açıktan veya örtülü olarak desteğiyle ayakta duran finansal kurum zombie bank n.
olayların sırası, meydana gelme hızı ve değişkenlerin farklı zamanlardaki fonksiyonel ilişkileri üzerinde duran ekonomik analiz dynamism n.
maddi olmayan duran varlıklara ilişkin on intangible fixed assets expr.
maddi duran (sabit) varlıklara ilişkin on tangible fixed assets expr.
Politics
sağ ve sol gibi uç görüşlerden uzak duran ılımlı siyasi felsefe centrism n.
Insurance
duran bir cisme hareket eden bir cismin yaptığı hasar impact damage n.
Advertising
(eskiden puro dükkanlarının önüne reklam olarak yerleştirilen) ayakta duran ahşap kızılderili heykeli wooden indian n.
Technical
okyanus tabanına batırılmış, denizin altına inşa edilen su geçirmez mahfazaların üzerinde duran radar donanımlı platform texas tower n.
açılı (duran) kol veya cetvel gibi ölçüm aracı angular arm n.
bazı su bitkileri gibi su yüzünde duran emersed n.
duran dalga oranını kullanma metodu method using standing wave ratio n.
duran dalga oranı standing wave ratio n.
duran dalga ölçeri standing wave meter n.
duran dalga standing wave n.
duran dalganın boğumu node of a standing wave n.
serbest duran endüstriyel baca free-standing industrial chimney n.
serbestçe duran free standing n.
uçuş esnasında duran motor dead engine n.
gaz veya sıvıda asılı duran küçük parçacıkların rastgele hareketi pedesis n.
manyetik alanda asılı halde duran hareketli bobinden geçen elektrik akımının uyguladığı kuvvetle çalışan galvanometre moving-coil galvanometer n.
dengede duran ağır taş rocking-stone n.
(mobilyalarda) yanındaki ahşaba dik açıyla duran kaplama kenarlığı crossbanding n.
köpeklerin çektiği arabada vagon dingiline paralel duran bir tür destek levhası sandboard n.
yerinde duran stationary adj.
araçta yayla asılı duran underslung adj.
Computer
dik duran bilgisayar çantası tower n.
genellikle dik duran orta boyutlu kişisel bilgisayar kasası mini-tower n.
girdiden bağımsız olarak duran turing makinesi decider n.
dönüp duran banner reklam rotator n.
boş duran idle adj.
boş duran idle adj.
seçili ögenin altında duran pull-down adj.
Informatics
duran dalga standing-wave n.
Telecom
gerilim duran dalga oranı voltage standing wave ratio n.
Mechanic
üzerinde döner tabla duran dairesel makara dizisi live ring n.
Television
gerilim duran dalga oranı vswr abrev.
Textile
17. ve 18. yüzyıllarda özellikle kadınlar arasında popüler olan, içteki kıyafeti ve iç etekliği göstermesi için önünde açıklık bulunan ve genellikle dökümlü duran bir elbise veya rop mantua n.
son moda giyindiği halde rüküş duran kimse fashion victim n.
Architecture
tiyatro orkestrasının ortasında duran küçük dionysos sunağı thymele n.
(klasik tapınakta) cella bölümünden ayrı duran bir sıra sütun pteron n.
Construction
serbest duran endüstriyel baca free-standing industrial chimney n.
destek olmaksızın temeli üzerinde tek başına duran (yapı) freestanding adj.
Furniture
şekli hayvan ayağının altında duran top gibi olan mobilya ayağı ball-and-claw foot n.
şekli hayvan ayağının altında duran top gibi olan mobilya ayağı claw-and-ball foot n.
şekli kuş pençesinde duran top gibi olan mobilya ayağı ball-and-claw foot n.
daha geniş bir şifonyerin üstünde duran çekmeceli şifonyer chest-on-chest n.
kaplamanın altında olup kaplamaya dik açılarla duran ahşap katmanı crossband n.
Automotive
araç koltuğu altında duran yay jagger spring n.
bir dizi sabit kontak ucu üzerinde dönüp egzoz portunda duran iletken bir koldan oluşan kontak wiper arm n.
duran arabanın tekerleklerini döndürme dry steering n.
(araç lastiği) dış kılıftaki kumaş kordonlar yan duvarları sertleştirecek şekilde çapraz duran cross-ply adj.
Railway
her istasyonda duran tren accommodation train n.
orta hızda seyreden ve her durakta duran tren accommodation coach n.
demiryolu hattının arkasında duran, eğim derecelerini gösteren küçük ve beyaz direk gradient post n.
Marine
geminin kıç tarafında duran nöbetçi afterguard n.
duran dalga stationary waves n.
duran dalgalar standing waves n.
duran dalga basıncı standing wave pressure n.
duran dalga kuvveti standing wave force n.
geminin kıç tarafında duran nöbetçi after guard n.
kısmi duran dalga partial clapotis n.
kısmi duran dalgalar partial standing waves n.
tam yansımayla oluşan duran dalga perfect clapotis n.
yansımayla oluşan duran dalga clapotis n.
geminin yanında veya iskelede duran tampon bumper n.
gemide lomboz açıklığın üzerinde duran kavisli su ayrım çizgisi brow n.
çok direkli yelkenlide aşağıda duran yelken driver n.
duran dalga profilinde nodal point adj.
(palanga makarası) dip dibe duran chockablock adj.
(palanga makarası) dip dibe duran chock-a-block adj.
sabit duran standing adj.
Medical
tıbbi müdahale sonucunda kalbi duran bir hastanın tekrar canlandırılmaması kararı dnr (do not resuscitate) n.
göğse baskı uygulayarak veya hayat öpücüğü vererek duran solunumun tekrar başlatıldığı yöntemler artificial respiration n.
aynı ilişkide duran homonymous adj.
olduğu yerde duran in situ adj.
Anatomy
kambur duran round-shouldered adj.
(gözler) birbirine yakın duran close-set adj.
Psychology
büsbütün karartılmış bir ortamda hareketsiz duran bir ışıklı noktanın hareket ediyormuş gibi görünmesi autokinetic illusion n.
zihnin içinde dönüp duran preoccupant adj.
Dentistry
normal dudak çizgisiyle uyumsuz duran çapraşık diş labioversion n.
Pathology
urlu gibi duran scirrhous adj.
Printing
bir harf gövdesi halinde duran iki harf double letter n.
Food Engineering
gizli duran latent adj.
Physics
duran dalganın boğumu node of a standing wave n.
duran dalga standing wave n.
sabit hızda hareket eden veya yerinde duran nesne first law of motion n.
sıvı ve gaz halleri arasında asılı duran akışkan supercritical fluid n.
Chemistry
sıvı içindeki süspansiyon halinde duran madde yoğunluğunun belirlenmesi tyndallimetry n.
sıvı içinde asılı duran bir gazdan oluşan koloid foam n.
Biology
saç büyüme döngüsünde, uzaması duran saçın dökülmesinin akabinde yeni saç telinin çıkmaya başladığı aşama telogen n.
germ katmanlarının farklılaşması sırasında orta deride görülen bağımsız ve tek başına duran hücrelerin ait olduğu bir sınıf mesamoeboid n.
oluştuğu yüzeyde yatık duran (organ, yapı vb.) recumbent adj.
büyüme eksenine doğru duran introrse adj.
açılma çizgisi dişi üreme organına doğru duran introrse adj.
yerleştiği yüzeye sürekli yapışık duran sedentary adj.
Marine Biology
neredeyse dik duran ağızları ve dikenli yüzgeçleri olan bir tropikal deniz balığı familyası antennariidae n.
neredeyse dik duran ağızları ve dikenli yüzgeçleri olan bir tropikal deniz balığı familyası family antennariidae n.
Astronomy
duran yıldız fixed star n.
başak takımyıldızında duran nokta autumnal equinox n.
Zoology
(kuş yuvası) asılı duran penduline adj.
(kuş yuvası) havada duran penduline adj.
kısmen dik duran (hayvan) semi-upright adj.
(tekhücreliler biliminde) suyun yüzeyinde duran alg tabakasından oluşan veya bu tabakaya benzer anlamlarını veren bir ön ek myxa- pref.
Botanic
ipçiklerin tepesinde dik duran başçıklar vertical anthers n.
kuzey abd ve avrupa'ya özgü su yüzünde duran yaprakları olan bir su otu loddon pondweed n.
kuzey abd ve avrupa'ya özgü su yüzünde duran yaprakları olan bir su otu potamogeton americanus n.
kuzey abd ve avrupa'ya özgü su yüzünde duran yaprakları olan bir su otu potamogeton nodosus n.
şapkası gövdesinin etrafında asılı duran bir mantar cinsi genus phallus n.