mümkün - Turco Inglés Diccionario
Historia

mümkün



Significados de "mümkün" en diccionario inglés turco : 23 resultado(s)

Turco Inglés
Common Usage
mümkün possible adj.
General
mümkün apt adj.
mümkün possible adj.
mümkün doable adj.
mümkün probable adj.
mümkün likely adj.
mümkün earthly adj.
mümkün contingent adj.
mümkün accomplishable adj.
mümkün thinkable adj.
mümkün mortal adj.
mümkün opinable adj.
mümkün possibly adv.
Phrases
mümkün poss (possible) expr.
Idioms
mümkün a good bet n.
mümkün a safe bet n.
mümkün within the realm of possibility adv.
mümkün within the realms of possibility adv.
mümkün within the realms of possibility expr.
mümkün within the realms of possibility expr.
Trade/Economic
mümkün potential adj.
Technical
mümkün feasible adj.
Archaic
mümkün eligible adj.

Significados de "mümkün" con otros términos en diccionario inglés turco: 500 resultado(s)

Turco Inglés
Common Usage
muhafazası mümkün tenable adj.
pek mümkün olmayan unlikely adj.
mümkün görünmeyen unlikely adj.
General
mümkün kılan enabler n.
kaçışı mümkün olmayan kafes iron cage n.
çıkışın (mümkün) olmadığı nokta point of no escape n.
kaçışın (mümkün) olmadığı nokta point of no escape n.
emzirici hayvanların çok yavrusu olduğu durumlarda tüm yavruların emzirilmesini mümkün kılmak üzere yavruları belirli bir sıraya göre meme uçlarına yerleştirme nurse sow n.
mantıklı düşünceyle cevaplanması mümkün olmayan sadece sezgilerle anlaşılabilen hikaye koan n.
kaçınılması mümkün olmama ineluctability n.
yakın dost olmaları mümkün olmayan unlikely bedfellows n.
atom bombasında patlayan malzemenin genişlemesini geciktiren, ve daha şiddetli bir patlamayı mümkün kılan bir nötron reflektörü tapmer n.
mümkün olan şey thinkable n.
kanıtlanması mümkün olmayan şey unfact n.
kanıtlanması mümkün olmayan olay unfact n.
mümkün olmama unpossibility n.
(sorun, zorluk) çözümü mümkün olmama unsolvability n.
doğumu mümkün hale getirmek için rahimdeki ceninin pozisyonunu değiştirmek üzere uygulanan hareket manoeuver n.
gerekenin ötesinde mümkün olan miktar margent n.
ötesinde veya altındayken bir şeyin yok olduğu veya mümkün olmadığı sınır margent n.
ötesinde veya altındayken bir şeyin yok olduğu veya mümkün olmadığı sınır margin n.
mümkün olan en küçük parça minim n.
mümkün olan en küçük tanecik minim n.
yalnızca hava ile yaşamanın mümkün olduğuna inanan kimse breatharian n.
telafisi mümkün olma retrievableness n.
gerçekleştirilmesi mümkün olan şey deliverable n.
mümkün şey deliverable n.
mümkün olan en küçük miktar grain n.
gerçekleştirilmesi mümkün görülmeyen siyasi amaç impossibilism n.
mümkün olmayan şey impossible n.
mümkün görülmeyen şey improbability n.
mümkün olmama improbableness n.
(hedef vurmada) mümkün olan en yüksek puan possible n.
tedavisi mümkün olma sanability n.
tedavisi mümkün olma sanableness n.
yangın esnasında kaçışın mümkün olmadığı bina fire trap n.
dünyada günahsız yaşamanın mümkün olduğuna olan inanç perfectibility n.
anlaşılması mümkün olmayan şey sealed book n.
çözümü mümkün olan problem soluble n.
inanılması mümkün olmamak be beyond belief v.
mümkün olmak may v.
avantajından mümkün mertebe yararlanmak press one's advantage v.
mümkün olduğu kadar büyütmek maximize v.
mümkün olan her şeyi yapmak move heaven and earth v.
mümkün olan en büyük dereceye yükseltmek maximize v.
mümkün kılmak make something happen v.
mümkün olmak might v.
mümkün olmak be possible v.
mümkün mertebe azaltmak minimize v.
mümkün kılmak render possible v.
mümkün kılmak make it possible v.
mümkün kılmak make possible v.
mümkün görünmek look possible v.
mümkün görünmek seem possible v.
mümkün görünmek appear possible v.
mümkün olanı yapmak do the utmost v.
mümkün olanı yapmak do one's best v.
mümkün olan her çareye başvurmak use every means possible v.
mümkün olan her yola başvurmak use every means possible v.
mümkün olan her aracı kullanmak use every means possible v.
mümkün mertebe azaltmak minimise v.
mümkün olan en büyük dereceye yükseltmek maximise v.
mümkün olduğu kadar büyütmek maximise v.
daha fazla ilerlemenin mümkün olmadığı noktaya ulaşmak max v.
mümkün olmak micht [scotland] v.
mümkün olmak mun v.
mümkün olan en mükemmel hale getirmek optimalise v.
mümkün olan en etkili hale getirmek optimalise v.
mümkün olan en mükemmel hale getirmek optimalize v.
mümkün olan en etkili hale getirmek optimalize v.
(fikir veya sistem olarak) mümkün olduğunca geliştirmek push v.
mümkün görünmek stand a show v.
mümkün olmak stand a show v.
miras kalması mümkün olan inheritable adj.
iptali mümkün voidable adj.
geçirilmesi mümkün transmissible adj.
ayrılıp dağılması mümkün disintegrable adj.
yayılıp büyümesi mümkün expansible adj.
tayini mümkün olmayan unassignable adj.
iadesi mümkün returnable adj.
geri ödenmesi mümkün repayable adj.
telafisi mümkün recoverable adj.
ispatı mümkün evincible adj.
teslimi mümkün deliverable adj.
keşfi mümkün discoverable adj.
çözümü mümkün solvable adj.
teyidi mümkün tenable adj.
inkarı mümkün disputable adj.
inkarı mümkün deniable adj.
çözümü mümkün soluble adj.
mal edilmesi mümkün veya caiz olan appropriable adj.
ispatı mümkün demonstrable adj.
transferi ya da devri mümkün olan transferable adj.
telafisi mümkün retrievable adj.
elden çıkarılması mümkün disposable adj.
katılması mümkün joinable adj.
anlaşılması mümkün understandable adj.
iptali mümkün defeasible adj.
hazmı mümkün digestible adj.
ispatı mümkün olmayan nondemonstrable adj.
nakit ödenmesi mümkün olmayan noncallable adj.
miras kalması mümkün olmayan noninheritable adj.
sayılması mümkün numerable adj.
telafisi mümkün olmayan nonrecoverable adj.
mümkün olmayan infeasible adj.
anlatımı mümkün olmayan beyond expression adj.
kaçınılması mümkün olmayan ineluctable adj.
mümkün olmayan impossible adj.
mümkün olmayan not possible adj.
telaffuzu mümkün pronounceable adj.
hayal edilmesi mümkün supposable adj.
ispatı mümkün provable adj.
izahı mümkün explainable adj.
bulunması mümkün findable adj.
bulunması mümkün olmayan unfindable adj.
tayini mümkün certain adj.
tatbiki mümkün practical adj.
yapılması mümkün practicable adj.
icrası mümkün practicable adj.
icrası mümkün practical adj.
tasarrufu mümkün disposable adj.
tahsili mümkün olmayan irrevocable adj.
tayini mümkün determinable adj.
tamiri mümkün reparable adj.
onarılması mümkün reparable adj.
telaffuzu mümkün olmayan unpronounceable adj.
teyidi mümkün sustainable adj.
tesellisi mümkün olmayan disconsolate adj.
tesellisi mümkün olmayan inconsolable adj.
tesellisi mümkün olmayan unconsolable adj.
tesellisi mümkün consolable adj.
engellenmesi mümkün olmayan not preventable adj.
engellenmesi mümkün olmayan unpreventable adj.
mümkün görünmeyen improbable adj.
anlaması mümkün ascertainable adj.
nakit ödenmesi mümkün olan callable adj.
mümkün görünmeyen remote adj.
izahı mümkün accountable adj.
yapılması mümkün agible adj.
icrası mümkün agible adj.
mümkün kılan enabling adj.
eğlendirilmesi mümkün olmayan unamusable adj.
eğlendirilmesi mümkün olmayan unamused adj.
kaçınılması mümkün olmayan unavoided adj.
daha iyi yapılması mümkün olmayan unbetterable adj.
geliştirilmesi mümkün olmayan unbetterable adj.
mümkün olmayan unpossible [obsolete] adj.
hayal edilmesi mümkün olmayan unsupposable adj.
mümkün değil nigh on impossible adj.
mümkün olan mortal adj.
yalnızca hava ile yaşamanın mümkün olduğuna inanmaya ait breatharian adj.
yalnızca hava ile yaşamanın mümkün olduğuna inanma ile ilgili breatharian adj.
mümkün olan az acıyı veren humane adj.
miras kalması mümkün olmayan moveable adj.
dönüşü mümkün olmayan reverseless adj.
mümkün olan en düşük seviyede low adj.
kabul edilmesi mümkün olmayan objectionable adj.
bir şeyi mümkün kılan occasional adj.
tahsili mümkün olmayan desperate adj.
mümkün olduğu düşünülen on [uk] adj.
mümkün olan iki veya daha fazla yöntemden yalnızca biri işe yarayan one-way adj.
bertarafı mümkün dismissible adj.
ispatı mümkün conclusible adj.
tayini mümkün conclusible adj.
değiştirilmesi mümkün olmayan (teslim tarihi) drop-dead adj.
karşılıklı olarak mümkün olmayan incompossible adj.
yapılması mümkün powerable adj.
zar zor mümkün olan outside adj.
mümkün görünmeyen outside adj.
tabiri mümkün olmayan phraseless adj.
kaçılması mümkün olmayan scapeless adj.
gerçekleşmesi mümkün realizable adj.
telafisi mümkün olmayan irretrievable adj.
iadesi mümkün olmayan non-refundable adj.
mümkün olabildiğince as far as possible adv.
mümkün mertebe as much as possible adv.
mümkün mertebe as far as possible adv.
inkarı mümkün bir şekilde deniably adv.
mümkün olduğunca tamamen as fully as possible adv.
mümkün olduğunca yakın as close as possible adv.
mümkün olduğu kadar all the way adv.
mümkün olduğunca en kısa zamanda as soon as possible adv.
mümkün olduğunca çabuk as soon as possible adv.
mümkün olduğu kadar çok as much as possible adv.
mümkün olduğu kadar yakın as near as possible adv.
mümkün olmayan bir şekilde unprobably adv.
mümkün olduğunda whenever possible adv.
mümkün olur olmaz whenever possible adv.
mümkün olan en erken sürede as early as possible adv.
mümkün olduğu kadar erken as early as possible adv.
mümkün olduğu kadar çabuk as soon as possible adv.
mümkün olduğu kadar fazla as much as possible adv.
mümkün olduğunda where possible adv.
mümkün olan yerlerde where possible adv.
mümkün olan en kısa sürede at the soonest time possible adv.
mümkün olan en kısa sürede as earliest as possible adv.
mümkün olan en kısa zamanda at the soonest time possible adv.
mümkün olan en kısa zamanda as earliest as possible adv.
mümkün olan en kısa zamanda as soon as possible adv.
mümkün olan en kısa sürede as soon as possible adv.
mümkün olduğunca erken as immediate as possible adv.
mümkün olduğu yerde where possible adv.
mümkün olduğunca basit/sade as simple as possible adv.
mümkün olduğunca erken/en kısa zamanda as far in advance as possible adv.
mümkün olduğunda wherever possible adv.
mümkün olduğunca süratli as swiftly as possible adv.
mümkün mertebe by any means necessary adv.
devri mümkün olmayan bir şekilde unalienably adv.
mümkün olduğunca the whole way adv.
mümkün olduğu kadar ever adv.
çevrilmesi mümkün olmadan untranslatably adv.
mümkün olan her şekilde hand and foot adv.
mümkün olduğunca yakın halde chuck adv.
mümkün olduğunca tam halde chuck adv.
mümkün olduğunca tam halde chock-a-block adv.
karşı konulması mümkün olmayan bir şekilde overpoweringly adv.
mümkün olduğunca yakın bir şekilde chuck adv.
mümkün olduğunca eksiksiz chuck adv.
mümkün şekilde feasibly adv.
mümkün mertebe ferforth adv.
mümkün olduğunca doğrudan. proximally adv.
mümkün olduğunca yakın cy pres prep.
mümkün olduğu kadar çabuk as soon as conj.
(mümkün olduğu) halde when conj.
-ması mümkün olduğu halde when conj.
mümkün değil impossible interj.
mümkün olan en fazla sayıda hidroksil grubu içeren anlamı veren ön ek hol- pref.
bir elementten mümkün olduğunca fazla oranda içeren anlamı veren ön ek per- pref.
Phrasals
yelkeni mümkün olan en fazla derecede açmak carry on v.
(bir şeyi) mümkün kılmak allow of (something) v.
(bir şeyi) mümkün kılmak allow of (something) v.
Phrases
mümkün dünyaların en iyisi the best of all possible worlds expr.
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil it's one thing to (do something), it's another to (do something else) expr.
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil it’s one thing to do a, it’s (quite) another (thing) to do b expr.
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil a is one thing, b is (quite) another expr.
mümkün olan en makul sürede as soon as practicable expr.
mümkün olan en kısa sürede in the shortest possible time expr.
mümkün olan en kısa zamanda in the shortest time possible expr.
mümkün oldukça where possible expr.
mümkün oldukça whenever possible expr.
mümkün olan en geniş şekilde (to) the greatest extent possible expr.
mümkün olan en kısa sürede in the shortest time possible expr.
mümkün olduğu kadar çok kez as many times as possible expr.
mümkün olan en kısa zamanda in the shortest possible time expr.
kesin olmamakla birlikte mümkün possible but not necessarily expr.
mümkün olduğunca doğru as accurate as possible expr.
mümkün olursa if possible expr.
mümkün olduğu ölçüde insofar as possible expr.
mümkün olduğu kadarıyla (to) the greatest extent possible expr.
mümkün olduğu kadar yakın bir zamanda at your convenience expr.
mümkün olduğunca as far as possible expr.
her şey mümkün anything can happen expr.
her şey mümkün anything might happen expr.
daha iyisi mümkün değil as good as it gets expr.
(bir şey) pek mümkün değil (the) odds are against (something) expr.
uygun/mümkün olan en kısa zamanda at one's convenience expr.
uygun/mümkün olan en kısa zamanda at one's earliest convenience expr.
Proverb
işleri mümkün olan en kolay yoldan yapmak cross the stream where it is shallowest
hızlı/acele yapılan şeyin iyi olması pek mümkün değildir good and quickly seldom meet
orta yaşlarında hala aptalca davranan birinin akıllanması pek mümkün değildir a fool at 40 is a fool forever
ne kadar çabalarsan çabala mümkün değil you cannot get blood from a stone
ne kadar çabalarsan çabala mümkün değil you cannot get blood from a turnip
ne kadar çabalarsan çabala mümkün değil you can't get blood from a stone
ne kadar çabalarsan çabala mümkün değil you can't get blood from a turnip
ne kadar çabalarsan çabala mümkün değil you can't get blood out of a turnip
ne kadar çabalarsan çabala mümkün değil you can't squeeze blood from a stone
ne kadar çabalarsan çabala mümkün değil you can't squeeze blood from a turnip
Colloquial
(bir şey) mümkün değil there's no question of (something) n.
(bilardoda) oyuncunun 147 puan topladığı mümkün olan en büyük seri maximum n.
mümkün olduğunca çok ödül kazanmak için çok sayıda yarışmaya katılma comping n.
mümkün olmama fat chance n.
mümkün olduğunca ucuza getirmek cheap out v.
mümkün olan her şeyi yapmak stand on one's head v.
kötü bir durumdan mümkün olduğunca çok yarar sağlamaya çalışmak make the best of it v.
zor koşullara mümkün olduğunca uyum sağlamaya çalışmak make the best of it v.
(bir şeyi yapmak) mümkün olmamak can't very well (do something) v.
(bir şeyi yapmak) mümkün olmamak couldn’t very well (do something) v.
mümkün değil be on v.
(olaydan) mümkün olan en büyük avantajı elde etmek milk v.
mümkün olan her özelliğe sahip all-singing all-dancing adj.
kar potansiyeli olan ancak yatırımcı yaşlanmadan önce beklentileri karşılaması mümkün olmayan (şirket, yatırım) gray-wave adj.
kar potansiyeli olan ancak yatırımcı yaşlanmadan önce beklentileri karşılaması mümkün olmayan (şirket, yatırım) grey-wave adj.
mümkün olabildiğince so far as possible expr.
mümkün olduğunca so far as possible expr.
… mümkün mü? I don't suppose you expr.
… mümkün mü? I don’t suppose you could... expr.
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil (something) is one thing, (something else) is (quite) another expr.
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil it’s one thing to do a, it’s (quite) another (thing) to do b expr.
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil a is one thing, b is (quite) another expr.
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil it's one thing to (do something), it's another to (do something else) expr.
bir şeyi yapmak mümkün değil there is no doing something expr.
(bir kaçağın/suçlunun) fark edilmeden yaşamasının mümkün olmadığı yer too hot to hold (someone) expr.
bir kaçağın/suçlu olarak fark edilmeden yaşamanın mümkün olmadığı yer too hot to hold you expr.
olması pek mümkün değil (one) should be so lucky expr.
olması pek mümkün değil (one) will be lucky expr.
olması pek mümkün değil (one) would be lucky expr.
tahmin etmek mümkün değil (there's) no saying expr.
emin olmak mümkün değil (there's) no way to tell expr.
kesin bir şey söylemek imkansız/mümkün değil (there's) no way to tell expr.
her defasında kazanmak mümkün olmamak can't win em all expr.
her defasında kazanmak mümkün olmaz can't win them all expr.
her defasında kazanmak mümkün olmaz can't win 'em all expr.
mümkün değil for the life of expr.
… mümkün mü? I don't suppose expr.
… mümkün mü? I don't suppose you could... expr.
(bir şey) pek muhtemel/olası/mümkün değil I wouldn't bet on (something) expr.
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil it's one thing to (do something), it's another thing to (do something else) expr.
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil it's one thing to (do something), it's quite another to (do something else) expr.
emin olmak mümkün değil no way to tell expr.
kesin bir şey söylemek imkansız/mümkün değil no way to tell expr.
mümkün olduğunca en kısa zamanda soon as possible expr.
mümkün olduğunca çabuk soon as possible expr.
mümkün olduğu kadar çabuk soon as possible expr.
mümkün olan en kısa sürede soon as possible expr.
mümkün olan en kısa zamanda soon as possible expr.
yapmak mümkün değil there is no doing expr.
(bir şey) mümkün mü? wonder if (something) expr.
(bir şey) mümkün mü? wonder whether (something) expr.
baş etmek mümkün değil you can't win expr.
mümkün değil! no sir! exclam.
mümkün değil! no sirree! exclam.
mümkün değil no way, josé exclam.
mümkün değil! not likely! exclam.
Idioms
ertelenmesi mümkün olmayan şey ox-in-the-ditch n.
ertelenmesi mümkün olmayan bir durum the ox is in the ditch n.
aynı anda yapılması mümkün olmayacak kadar çok iş/proje lots of irons in the fire n.
aynı anda yapılması mümkün olmayacak kadar çok iş/proje too many irons in the fire n.
mümkün dünyaların en kötüsü the worst of both worlds n.
mümkün değil yapamamak can't for the life of me v.
mümkün olmamak not have an earthly chance v.
mümkün olmamak stand no earthly chance v.
mümkün olmamak not stand an earthly chance v.
mümkün olduğunca doğru ve iyi davranmaya çalışmak be on one's best behavior v.
mümkün olmayanı arzulamak ask for the moon v.
mümkün olduğunca fazla yararlanmak get as much out of it as possible v.
mümkün olduğunca doğru ve iyi davranmaya çalışmak be on one's best behaviour v.
mümkün olduğunca davranışlarına dikkat etmek be on one's best behaviour v.
bir şeye daha inandırıcı ve mümkün kılmak için detaylandırmak, açmak ya da ek bilgi vermek lend support to (something) v.
kazanması/yapması mümkün olmamak not have an earthly chance [uk] v.
kazanması/yapması mümkün olmamak stand no earthly chance v.
mümkün olan her şeyi yapmaya çalışmak try (one's) utmost v.
mümkün olan her şeyi yapmak/yapmaya çalışmak do/try your utmost (to do something) v.
(bir şeyi yapması) mümkün olmamak not have a chance in hell (of doing something) v.
imkansızı mümkün kılmaya çalışmak milk the pigeon [obsolete] v.
kazanması/başarılı olması pek mümkün olmamak be (batting) on a losing wicket [uk] v.
mümkün olmamak not stand an earthly [uk] v.
mümkün olmamak not have an earthly [uk] v.
başarılı olması pek mümkün görünmeyen bir şey için çabalamak be fighting a losing battle v.
mümkün olmamak be out of the question v.
birinin aklına saçma sapan/mümkün olmayan fikirler sokmak give somebody ideas v.
mümkün olan her şeyi yapmak stand on head v.
mümkün dünyaların en kötüsü the worst of both worlds adj.
mümkün dünyaların en kötüsü the worst of all possible worlds adj.
zaten mümkün bile değil never mind adv.
mümkün olduğunca az to a (bare) minimum adv.
mümkün olan her şekilde forty ways from sunday adv.
mümkün olduğunca çok karla as much as the traffic will bear adv.
olabildiğince/mümkün olduğu kadar yakın as the white on rice adv.
olabildiğince/mümkün olduğu kadar yakın like (the) white on rice adv.
olabildiğince/mümkün olduğunca çok/fazla to beat all adv.
mümkün görünmeme as much chance as a wax cat in hell adv.
artık mümkün değil there go expr.
artık mümkün değil there goes expr.
mümkün değil it'll be a frosty friday expr.
mümkün değil it'll be a frosty friday in july expr.
mümkün değil a cold day in hell expr.
mümkün değil a cold day in july expr.
mümkün olduğunca yapmaya/yapmamaya çalışma as much as (one) could do (not) (to do something) expr.
ne kadar çabalasan da mümkün olmayan şey/durum one can't get blood from a stone expr.
ne kadar çabalasan da mümkün olmayan şey/durum one can't get blood from a turnip expr.
her şey mümkün all bets are off expr.
mümkün görünmüyor ama imkansız değil stranger things have happened expr.
olması mümkün on the cards expr.
mümkün olduğunca güvenli şekilde as safely as possible expr.
mümkün olduğunca çabuk yesterday wouldn't be too soon expr.
kazanmam/başarılı olmam pek mümkün değil. ibre benden yana değil the odds are stacked against me expr.
mümkün olduğunca çabuk as quickly as possible expr.
mümkün değil it would take an act of congress to do something expr.
olabilmesi/gerçekleşmesi mümkün değil it'll be a long day in january (when something happens) expr.
tahmin etmek mümkün değil there is no telling expr.
tahmin etmek mümkün değil there's no telling expr.
bıraktığın yere geri döndüğünde orayı aynı bulmak mümkün değildir you can't go home again expr.
mümkün dünyaların en iyisi the best of all possible worlds expr.
mümkün değil not in a month of sundays expr.
mümkün değil never in a month of sundays expr.
kazanması/başarılı olması pek mümkün olmayan bir durumda on a losing wicket expr.
mümkün değil not for a month of sundays expr.
mümkün değil not in a month of sundays expr.
ileri gitmenin/gelişmenin mümkün olmadığı bir noktada at a dead end expr.
mümkün dünyaların en iyisi the best of all possible worlds expr.
mümkün dünyaların en iyisi the best of all possible worlds expr.
ne kadar çabalasan da mümkün olmayan şey/durum one can't get blood from a stone expr.
ne kadar çabalasan da mümkün olmayan şey/durum one can't get blood from a turnip expr.
(bir şeyi) mümkün olan her şekilde deneyerek by all means of (something) expr.
(bir şeyin) mümkün olan her yoluyla/yöntemiyle by all means of (something) expr.
mümkün olabilecek herhangi bir şekilde by any stretch expr.
mümkün olabilecek/akla gelebilecek/hayal edilebilecek herhangi bir şekilde by any stretch of the imagination expr.
yapmak mümkün değil it would take an act of congress to do expr.
mümkün değil it'll be a cold day in hell expr.
mümkün değil it'll be a long day in january expr.
anlaması mümkün olmayan birine bir şey anlatma like showing a card trick to a dog expr.
anlaması mümkün olmayan birine bir şey anlatmak like showing a dog a card trick expr.
tekrarlanması mümkün olmayacak bir deneyim once-in-a-lifetime experience expr.
mümkün olan her şekilde six ways to sunday expr.
(birinin/bir şeyin) başarıya ulaşması çok zor/pek mümkün değil the odds are against (someone or something) expr.
(birinin/bir şeyin) başarıya ulaşması çok zor/pek mümkün değil the odds are against something/somebody doing something expr.
(birinin/bir şeyin) başarıya ulaşması çok zor/pek mümkün değil the odds are stacked against (someone or something) expr.
(birinin/bir şeyin) başarıya ulaşması mümkün the odds are stacked in (someone's or something's) favor expr.
olabildiğince/mümkün olduğu kadar yakın white on rice expr.
mümkün olduğunca çabuk yesterday isn't soon enough expr.
mümkün olduğunca çabuk yesterday isn't too soon expr.
mümkün olduğunca çabuk yesterday wouldn't be soon enough expr.
Speaking
bu nasıl mümkün olabilir? how is that possible? expr.
bu mümkün değil it's not possible expr.
bunun mümkün olmadığı ortada that's obviously not possible expr.
bunu yapmam nasıl mümkün olabilir? how am I supposed to do that? expr.
her şey mümkün anything is possible expr.
her şey mümkün everything is possible expr.
iç denetleme sonuçlarını mümkün olan en kısa zamanda sizlere bildireceğiz we will inform you of the outcome of the internal review as soon as possible expr.
mümkün değil no chance expr.
olabilmesi/gerçekleşmesi mümkün değil/olmayan It'll be a long day in january when something happens expr.
onunla birkaç dakika yalnız kalmam mümkün mü? do you mind if I have a couple of minutes alone with him/her? expr.
mümkün değil not a chance expr.
o da mümkün it is also possible expr.
mümkün değil certainly not expr.
oraya gitmem mümkün değil there's no way that i'll go expr.
söz konusu/mümkün değil it is quite out of the question expr.
sen olmasaydın bunların hiçbiri mümkün olmazdı none of this would have been possible without you expr.
Trade/Economic
bir kişinin bir başkasına zarar vermeden kar yapmasının mümkün olmadığı durum pareto optimality n.
bir kişinin bir başkasına zarar vermeden kar yapmasının mümkün olmadığı durum pareto efficiency n.
bir kişinin bir başkasına zarar vermeden kar yapmasının mümkün olmadığı durum pareto efficient situation n.
borçlunun haczi mümkün olan malları leviable property n.
değiştirilmesi mümkün olma commutability n.
cirosu mümkün araçlar karşılığı avans advance on negotiable instruments n.
cirosu ve devri mümkün kıymetli evraklar negotiable documents n.
cirosu mümkün mevduat makbuzu certificate of deposit n.
devri ve cirosu mümkün olmayan evrak non-negotiable instruments n.
devri mümkün mülkiyeti gösteren belge equity security n.
faydasından dışlamanın mümkün olduğu ve belirli bir kapasite noktasına kadar tüketiminde rekabetin olmadığı mallar club goods n.
hukuki yollardan takip edilmesi mümkün olan borç legal liability n.
itfası mümkün istikraz amortizable loan n.
itfası mümkün istikraz amortisable loan n.
icrası mümkün borç legal liability n.
idaresi mümkün maliyet controllable cost n.
iadesi mümkün olmayan akreditif non-refundable letter of credit n.
mübadelesi mümkün mallar fungible things n.
mümkün olan en üst düzey bound rate n.
mukayeseyi mümkün kılacak şekilde hesap edilen maliyet comparative cost n.
sarfı mümkün expendable n.
satılması mümkün olmama unsalability n.
tahsili mümkün olmayan senet uncollectible bill n.
teslimi mümkün ürünler deliverable goods n.
tahvili mümkün para convertible currency n.
tekrar ortaya çıkması mümkün olmayan masraf non-recurring charge n.
takdiri mümkün sermaye assessable capital stock n.
taksimi mümkün olan akit divisible contract n.
tahsil edilmesi mümkün olmayan borç bad debt n.
tahsil mümkün olmayan alacak uncollectible loans n.
transferi mümkün kredi transmissible credit n.
tahsili mümkün olmayan hesap uncollectible account n.
taksimi mümkün olan borç divisible obligation n.
teslimi mümkün mallar deliverable goods n.
taksimi mümkün olmayan malın mahkeme kararıyla satışı sale in partition n.
temyizi mümkün olan kararlar decisions that can be appealed from n.
telafisi mümkün olmayan bir zarar irreparable damage n.
teklif edilen parayla alınması mümkün olan en kaliteli mal best buy n.
vadesinden önce itfası mümkün tahvil optional bond n.
zaman aşımı nedeniyle tahsili mümkün olmayan alacaklar bad debts n.
zaman aşımı nedeniyle tahsili mümkün olmayan alacak bad debt n.
teslimi mümkün olmamak be undeliverable v.
tedariki mümkün acquirable adj.
ertelenmesi mümkün olmayan nondeferrable adj.
amortismanı mümkün amortisable adj.
amortismanı mümkün amortizable adj.
devri mümkün assignable adj.
değişmesi mümkün exchangeable adj.
devir ve ferağı mümkün alienable adj.
dengelenmesi mümkün balanceable adj.
geri ödenmesi mümkün repayable adj.
havalesi mümkün remittable adj.
icrası mümkün exercisable adj.
ithali mümkün importable adj.
itfası mümkün olmayan irredeemable adj.
nakli mümkün transportable adj.
nakit olarak ödenmesi mümkün callable adj.
mümkün olan potential adj.
ödenmesi mümkün olmayan irredeemable adj.
mübadelesi mümkün exchangeable adj.
nakli mümkün transferable adj.
tahvili mümkün convertible adj.
tahsili mümkün olmayan uncollectible adj.
tashihi mümkün rectifiable adj.
takdiri mümkün assessable adj.
tahsili mümkün recoverable adj.
tazmini mümkün fungible adj.
teslimi mümkün deliverable adj.
tedariki mümkün procurable adj.
tahsili mümkün (senet) good adj.
taksimi mümkün divisible adj.
devri mümkün değil not negotiable expr.