|
Kategori |
Türkçe |
İngilizce |
|
General |
|
1 |
Genel |
her zaman birinin üzerinde taşınan faydalı bir şey |
vade mecum i.
|
|
2 |
Genel |
bir kimsenin etkili olduğu zaman |
floruit i.
|
|
3 |
Genel |
uzun bir uçak yolculuğundan sonra zaman farkından doğan uyku düzensizliği, yorgunluk vb |
jet lag i.
|
|
4 |
Genel |
bir hayli zaman |
plenty of time i.
|
|
5 |
Genel |
satılık ya da kiralık bir mekanın insanların görüşüne açık olduğu zaman aralığı |
open house i.
|
|
6 |
Genel |
uygun bir zaman |
a suitable time i.
|
|
7 |
Genel |
uygun bir zaman |
a convenient time i.
|
|
8 |
Genel |
geçmişte bir zaman |
a time in the past i.
|
|
9 |
Genel |
makul bir zaman |
a fair amount of time i.
|
|
10 |
Genel |
olunan zaman veya mekandan farklı bir zamanı ve mekanı işleyen bir eser karşısında anlatılan yerde veya zamanda olunmadığının bilinmesine rağmen okurun istemli bir şekilde kendisini orada ve o anda imiş gibi hissederek eseri anlamaya çalışması |
the willing suspension of disbelief i.
|
|
11 |
Genel |
bir şeyi yapmak için elverişli zaman bölümü |
window i.
|
|
12 |
Genel |
bir tv dizisinin bölümlerini art arda ve kısa zaman içinde izleme |
binge-watching i.
|
|
13 |
Genel |
kimin ne zaman öleceğine dair tahminlerde bulunulan bir oyun |
dead pool i.
|
|
14 |
Genel |
kimin ne zaman öleceğine dair tahminlerde bulunulan bir oyun |
death pool i.
|
|
15 |
Genel |
bir tv dizisi veya programının bölümlerinin art arda ve kısa zaman içinde izlenmesi |
binge-watching i.
|
|
16 |
Genel |
bir tv dizisi veya programının bölümlerinin art arda ve kısa zaman içinde izlenmesi |
binge-viewing i.
|
|
17 |
Genel |
bir tv dizisi veya programının bölümlerinin art arda ve kısa zaman içinde izlenmesi |
marathon-viewing i.
|
|
18 |
Genel |
(bütçe vb.) bir yıl içinde eşit zaman birimlerine paylaştırma |
calendarization i.
|
|
19 |
Genel |
(bütçe vb.) bir yıl içinde eşit zaman birimlerine paylaştırma |
calendarisation i.
|
|
|
20 |
Genel |
belli bir zaman aralığında kaydolmuş kişiler |
registration i.
|
|
21 |
Genel |
bir karar ya da eylem için uygun zaman |
kairos i.
|
|
22 |
Genel |
geçmişte belirli bir zaman |
thenness i.
|
|
23 |
Genel |
belirli bir zaman diliminde boş olan veya kiralanmamış tüm kiralık birimlerin yüzdesi |
vacancy rate i.
|
|
24 |
Genel |
gelecekte belirsiz bir zaman |
mañana i.
|
|
25 |
Genel |
(bir eylemin gerçekleştirilmesi için) gerekli zaman dilimi |
while i.
|
|
26 |
Genel |
(bir eylem için) harcanan çaba ve zaman |
while i.
|
|
27 |
Genel |
uzunluk, kütle ve zaman birimi olan metre, kilogram ve saniye kullanan bir metrik birim sistemi |
metre-kilogram-second i.
|
|
28 |
Genel |
uzunluk, kütle ve zaman birimi olan metre, kilogram ve saniye kullanan bir metrik birim sistemi |
mks units i.
|
|
29 |
Genel |
çok kısa zaman aralıklarını ölçen bir alet |
microchronometer i.
|
|
30 |
Genel |
çok küçük zaman dilimlerini ölçen bir cihaz |
micronometer i.
|
|
31 |
Genel |
(güneş saati veya eski bir pandüllü saat gibi) ilk veya ilkel zaman ölçüm cihazı |
horologe i.
|
|
32 |
Genel |
ay'ın evrelerinin tamamlanma süresine eşdeğer bir zaman birimi |
month i.
|
|
33 |
Genel |
30 güne eşdeğer bir zaman birimi |
month i.
|
|
34 |
Genel |
4 haftaya eşdeğer bir zaman birimi |
month i.
|
|
35 |
Genel |
berbat bir zaman |
an awful time i.
|
|
36 |
Genel |
gelecekte bir zaman |
by-and-by i.
|
|
37 |
Genel |
bir şeyin meydana geldiği belirli zaman |
occasion i.
|
|
38 |
Genel |
zaman olarak kendisinden önce gelen bir uygulama veya fikrin ürünü |
descendant i.
|
|
39 |
Genel |
zaman olarak kendisinden önce gelen bir uygulama veya fikrin ürünü |
descendent i.
|
|
|
40 |
Genel |
belirli bir zaman aralığında meydana gelen olayların sayısı |
oftenness i.
|
|
41 |
Genel |
belirli bir zaman |
dot i.
|
|
42 |
Genel |
belirli bir zaman diliminin ortası |
inside i.
|
|
43 |
Genel |
belirli bir zaman |
steven [dialect] i.
|
|
44 |
Genel |
belirli bir zaman için önemli olan şey |
substantial i.
|
|
45 |
Genel |
gece uyumadan önce bir şeyler atıştırılan zaman dilimi |
suppertime i.
|
|
46 |
Genel |
bir iş için belirli bir zaman harcamak |
put in time on f.
|
|
47 |
Genel |
birini (belirli bir zaman için) geciktirmek |
set someone back f.
|
|
48 |
Genel |
sürmek (iş/yolculuk vb belirli bir zaman) |
take f.
|
|
49 |
Genel |
harcamak (bir iş için zaman) |
put in f.
|
|
50 |
Genel |
harcamak (zaman/para vb'ni belirli bir biçimde) |
dispose of f.
|
|
51 |
Genel |
bir iş için istediği kadar zaman harcamak |
take one's time on f.
|
|
52 |
Genel |
harcamak (bir proje için para/emek/zaman) |
invest in f.
|
|
53 |
Genel |
bir işin yapılması için çok az zaman vermek |
give short notice f.
|
|
54 |
Genel |
geçirmek (bir hikaye vb'ni belirli bir mekan ve zaman içinde) |
set f.
|
|
55 |
Genel |
bir şey için zaman harcamak |
spend time on something f.
|
|
56 |
Genel |
bir şey için zaman bulmak |
get around to f.
|
|
57 |
Genel |
bir tv dizisinin bölümlerini art arda ve kısa zaman içinde izlemek |
binge-watch f.
|
|
58 |
Genel |
(bütçe vb.) bir yıl içinde eşit zaman birimlerine paylaştırmak |
calendarize f.
|
|
59 |
Genel |
(bütçe vb.) bir yıl içinde eşit zaman birimlerine paylaştırmak |
calendarise f.
|
|
60 |
Genel |
saçma bir işle zaman kaybetmek |
thrum caps [obsolete] f.
|
|
61 |
Genel |
zaman paylaşımlı olarak (bir bilgisayarı) kullanmak |
time-share f.
|
|
62 |
Genel |
zaman paylaşımlı olarak (bir tatil mülkünü) kullanmak |
time-share f.
|
|
63 |
Genel |
bir gelecek zaman hali oluşturmak için durum ortacıyla kullanılan bir fiil |
be f.
|
|
64 |
Genel |
(bir şey için) zaman ayarlamak |
book f.
|
|
65 |
Genel |
(bir şey için) zaman belirlemek |
book f.
|
|
66 |
Genel |
belirli bir zaman veya yer için planlamak |
slate f.
|
|
67 |
Genel |
(bir şeye) zaman yaratmak |
squeeze in f.
|
|
68 |
Genel |
her zaman söylediği (cevap/şaka) (bir kimsenin) |
stock s.
|
|
69 |
Genel |
her zaman var olan (bir nitelik) |
unfailing s.
|
|
70 |
Genel |
zaman ve enerjiyi ekonomik bir şekilde kullanmayan |
inefficient s.
|
|
71 |
Genel |
eski bir zaman olan |
old s.
|
|
72 |
Genel |
kısa bir zaman için |
for a little zf.
|
|
73 |
Genel |
bir zaman sonra |
some time later zf.
|
|
74 |
Genel |
uzun bir zaman |
for a long time zf.
|
|
75 |
Genel |
uzun bir zaman |
for ages zf.
|
|
76 |
Genel |
belirli bir zaman içinde |
from within zf.
|
|
77 |
Genel |
belirli bir zaman sonra |
hence zf.
|
|
78 |
Genel |
başka bir zaman |
another time zf.
|
|
79 |
Genel |
çok uzun bir zaman |
a month of sundays zf.
|
|
|
80 |
Genel |
uzun bir zaman için |
long zf.
|
|
81 |
Genel |
bir hayli zaman önce |
quite a while ago zf.
|
|
82 |
Genel |
bir hayli zaman |
quite a while zf.
|
|
83 |
Genel |
epey bir zaman |
quite a while zf.
|
|
84 |
Genel |
herhangi bir zaman |
anytime zf.
|
|
85 |
Genel |
belirli bir zaman zarfında |
within a fixed time zf.
|
|
86 |
Genel |
uzun bir zaman önce |
long ago zf.
|
|
87 |
Genel |
makul bir zaman içinde |
within a reasonable time zf.
|
|
88 |
Genel |
gelecekte bir gün/zaman |
down the line zf.
|
|
89 |
Genel |
başka bir zaman |
anon zf.
|
|
90 |
Genel |
herhangi bir zaman |
whensoever zf.
|
|
91 |
Genel |
-e yakın (bir zaman) |
toward ed.
|
|
92 |
Genel |
geniş zaman ortacı yapmak için kullanılan bir son ek |
-ing snk.
|
|
Phrasals |
|
93 |
Öbek Fiiller |
şimdilik bir zaman belirlemek |
pencil in i.
|
|
94 |
Öbek Fiiller |
bir yerde boş boş zaman geçirmek |
poodle around (something) f.
|
|
95 |
Öbek Fiiller |
belli bir zaman aralığında üremek/çoğalmak |
reproduce from (something) f.
|
|
96 |
Öbek Fiiller |
belli bir zaman içerisinde yapmak |
get in f.
|
|
97 |
Öbek Fiiller |
belli bir zaman içerisine sığdırmak |
get in f.
|
|
98 |
Öbek Fiiller |
belli bir zaman içerisinde yapmak |
get in f.
|
|
99 |
Öbek Fiiller |
belli bir zaman içerisine sığdırmak |
get in f.
|
|
100 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyi) zaman zaman düşünmek |
flirt with (something) f.
|
|
101 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyi yapabilmek) için zaman/vakit bulmak |
get around to (doing something) f.
|
|
102 |
Öbek Fiiller |
birine/bir şeye zaman, para harcamak |
sink something in (to) someone or something f.
|
|
103 |
Öbek Fiiller |
birine/bir şeye zaman, para bağlamak/gömmek |
sink something in (to) someone or something f.
|
|
104 |
Öbek Fiiller |
birine/bir şeye zaman, para harcamak |
sink something in f.
|
|
105 |
Öbek Fiiller |
birine/bir şeye zaman, para bağlamak/gömmek |
sink something in f.
|
|
106 |
Öbek Fiiller |
bir şeyden/zaman diliminden sağ çıkmak |
last out f.
|
|
107 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyi) belli bir süre/zaman dilimi üzerinden kurgulamak |
set (something) over (something) f.
|
|
108 |
Öbek Fiiller |
kısa bir zaman dilimine (bir çok şey) sığdırmak |
jam with (something) f.
|
|
109 |
Öbek Fiiller |
kısa bir zaman dilimi için (bir çok şey) planlamak |
jam with (something) f.
|
|
110 |
Öbek Fiiller |
kısa bir zaman dilimine (bir çok şey) doldurmak |
jam with (something) f.
|
|
111 |
Öbek Fiiller |
kısa bir zaman dilimini (bir şeyle) doldurmak |
jam with (something) f.
|
|
112 |
Öbek Fiiller |
biri/bir şey için programında zaman yaratmak |
pen in f.
|
|
113 |
Öbek Fiiller |
(birine/bir şeye) zaman tanımak |
bear with (someone or something) f.
|
|
114 |
Öbek Fiiller |
bir his, düşünce her zaman biriyle olmak |
carry (something) with (one) f.
|
|
115 |
Öbek Fiiller |
(bir şeye) kaynak, para, zaman ayırmak/vermek/akıtmak |
channel (something) in (something) f.
|
|
116 |
Öbek Fiiller |
(bir şeye) kaynak, para, zaman ayırmak/vermek/akıtmak |
channel (something) into (something) f.
|
|
117 |
Öbek Fiiller |
önceki bir zaman diliminde kalmak |
hold over f.
|
|
118 |
Öbek Fiiller |
(biriyle/bir şeyle) zaman harcamak/öldürmek |
fool around with (someone or something) f.
|
|
119 |
Öbek Fiiller |
(biriyle/bir şeyle) zaman harcamak/öldürmek |
fool with (someone or something) f.
|
|
120 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyi yapabilmek) için zaman/vakit bulmak |
get around to (something) f.
|
|
121 |
Öbek Fiiller |
(bir şeye) zaman ayırabilmek |
get round to (something) f.
|
|
122 |
Öbek Fiiller |
(bir şey) üzerinde uzun zaman harcamak |
linger over (something) f.
|
|
123 |
Öbek Fiiller |
(bir şeye belli bir zaman) ayırmak |
put (some time) in on (something) f.
|
|
124 |
Öbek Fiiller |
(bir şeye belli bir zaman) vermek |
put (some time) in on (something) f.
|
|
125 |
Öbek Fiiller |
(bir şeye belli bir zaman) harcamak |
put (some time) in on (something) f.
|
|
126 |
Öbek Fiiller |
(bir şeye belli bir zaman) ayırmak |
put in (some time) on (something) f.
|
|
127 |
Öbek Fiiller |
(bir şeye belli bir zaman) harcamak |
put in (some time) on (something) f.
|
|
128 |
Öbek Fiiller |
(boş bir yerde) zaman geçirmek/yaşamak |
rattle around (something or some place) f.
|
|
129 |
Öbek Fiiller |
(boş bir yerde) zaman geçirmek/yaşamak |
rattle around in f.
|
|
130 |
Öbek Fiiller |
(hedefinin, zaman çizelgesinin, sorumluluklarının) bir adım önünde ilerlemek |
remain ahead of (something) f.
|
|
131 |
Öbek Fiiller |
(birini) belli bir zaman kaybettirmek |
set (someone) back f.
|
|
132 |
Öbek Fiiller |
(birine/bir şeye) zaman, para harcamak |
sink into (someone or something) f.
|
|
133 |
Öbek Fiiller |
(birine/bir şeye) zaman, para yatırmak |
sink into (someone or something) f.
|
|
134 |
Öbek Fiiller |
(birine/bir şeye) zaman, para gömmek |
sink into (someone or something) f.
|
|
135 |
Öbek Fiiller |
(bir şeye belirli bir zaman) harcamak/ayırmak |
spend (something) on (something) f.
|
|
136 |
Öbek Fiiller |
belirli bir zaman yaklaşıyor |
get on expr.
|
|
Phrases |
|
137 |
İfadeler |
geçen sene bir zaman/ara |
sometime last year i.
|
|
138 |
İfadeler |
bir işte en iyi olduğu zaman |
on one's day expr.
|
|
139 |
İfadeler |
(belirlenen/belli bir zaman aralığındaki) herhangi bir zamanda |
at any given time expr.
|
|
140 |
İfadeler |
(bir olaydan) uzun zaman önce |
well before expr.
|
|
141 |
İfadeler |
boyunca (uzun bir zaman/dönem) |
down through (something) expr.
|
|
142 |
İfadeler |
uzun bir zaman önce |
way back when [us] expr.
|
|
143 |
İfadeler |
sadece (belli bir zaman) içinde |
in (an amount of time) flat expr.
|
|
144 |
İfadeler |
tam (belli bir zaman) içinde |
in (an amount of time) flat expr.
|
|
145 |
İfadeler |
(belli bir zaman) aralığında |
in the space of (an amount of time) expr.
|
|
Proverb |
|
146 |
Atasözü |
her zaman ikinci bir seçeneğin olsun |
mouse that has but one hole is quickly taken
|
|
147 |
Atasözü |
komisyonların bir işi başarması çok uzun zaman alır |
a committee is a group of men who keep minutes and waste hours
|
|
148 |
Atasözü |
belirsiz bir zaman hiçbir zaman demektir |
any time means no time
|
|
149 |
Atasözü |
her zaman bir umut vardır |
hope springs eternal
|
|
Colloquial |
|
150 |
Konuşma Dili |
iyi/güzel geçen bir zaman |
good trip i.
|
|
151 |
Konuşma Dili |
bir yerde geçen zaman |
time in i.
|
|
152 |
Konuşma Dili |
bir yerde geçirilen zaman |
time in i.
|
|
153 |
Konuşma Dili |
kötü bir zaman |
a bad time i.
|
|
154 |
Konuşma Dili |
uygunsuz bir zaman |
a bad time i.
|
|
155 |
Konuşma Dili |
münasebetsiz bir zaman |
a bad time i.
|
|
156 |
Konuşma Dili |
yersiz bir zaman |
a bad time i.
|
|
157 |
Konuşma Dili |
yanlış bir zaman |
a bad time i.
|
|
158 |
Konuşma Dili |
gün doğumundan kısa bir süre sonraki ve gün batımından kısa bir süre önceki, gökyüzünün kırmızı olduğu zaman |
golden hour i.
|
|
159 |
Konuşma Dili |
harika bir zaman/dönem |
hell of a time i.
|
|
160 |
Konuşma Dili |
felaket bir zaman/dönem |
hell of a time i.
|
|
161 |
Konuşma Dili |
belli bir zaman diliminde boş olmak/boş vakti olmak |
not have anything on f.
|
|
162 |
Konuşma Dili |
gergin bir zaman geçirmek |
be put to it f.
|
|
163 |
Konuşma Dili |
gergin bir zaman geçirmek |
put to it f.
|
|
164 |
Konuşma Dili |
belli bir zaman için planları olmak |
have something doing f.
|
|
165 |
Konuşma Dili |
belli bir zaman için planları olmak |
have something on f.
|
|
166 |
Konuşma Dili |
belli bir zaman diliminde işleri olmak |
have anything on f.
|
|
167 |
Konuşma Dili |
belli bir zaman diliminde pek işi olmamak |
not have a lot on f.
|
|
168 |
Konuşma Dili |
belli bir zaman diliminde planları olmak |
have something doing f.
|
|
169 |
Konuşma Dili |
belli bir zaman diliminde meşgul olmak |
have something doing f.
|
|
170 |
Konuşma Dili |
belli bir zaman diliminde planları olmak |
have something on f.
|
|
171 |
Konuşma Dili |
belli bir zaman diliminde meşgul olmak |
have something on f.
|
|
172 |
Konuşma Dili |
bir zaman dilimi için bir plan yapmayarak boş bırakmak |
leave open f.
|
|
173 |
Konuşma Dili |
bir zaman/tarih için bir plan yapmamak |
leave something open f.
|
|
174 |
Konuşma Dili |
bir zaman dilimi/tarih için bir plan yapmayarak boş bırakmak |
leave something open f.
|
|
175 |
Konuşma Dili |
belirli bir zaman için bir şey ayarlamak/düzenlemek |
arrange something for some time f.
|
|
176 |
Konuşma Dili |
belirli bir zaman için bir şey planlamak |
arrange something for some time f.
|
|
177 |
Konuşma Dili |
belirli bir zaman için ayarlamak/düzenlemek |
arrange for some time f.
|
|
178 |
Konuşma Dili |
belirli bir zaman için planlamak |
arrange for some time f.
|
|
179 |
Konuşma Dili |
neredeyse (bir zaman) olmak |
be getting on toward (a time) f.
|
|
180 |
Konuşma Dili |
gergin bir zaman geçiren |
put to it s.
|
|
181 |
Konuşma Dili |
bir başka zaman |
another time expr.
|
|
182 |
Konuşma Dili |
o zaman sana bir şey dokunmuştur |
then something didn't agree with you expr.
|
|
183 |
Konuşma Dili |
o zaman bir deneyelim |
then let's give it a try expr.
|
|
184 |
Konuşma Dili |
kısa bir zaman |
for a season expr.
|
|
185 |
Konuşma Dili |
(bir şey yapmaya her zaman) değer |
it (always) pays to (do something) expr.
|
|
186 |
Konuşma Dili |
bir şey yapmaya hiçbir zaman değmez |
it never pays to do something expr.
|
|
187 |
Konuşma Dili |
(bir şey yapmaya) hiçbir zaman değmez |
it never pays to (do something) expr.
|
|
188 |
Konuşma Dili |
belki başka bir zaman |
maybe another time expr.
|
|
189 |
Konuşma Dili |
her zaman kazanacaksın/başarılı olacaksın diye bir şey yok |
(you) can't win them all expr.
|
|
190 |
Konuşma Dili |
herhangi bir şey, zaman |
any old thing, time expr.
|
|
191 |
Konuşma Dili |
(bir şey) en son ne zaman oldu hatırlamıyorum |
I can't remember the last time (something happened) expr.
|
|
192 |
Konuşma Dili |
(bir şeyin) en son ne zaman olduğunu hatırlamıyorum bile |
I can't remember the last time (something happened) expr.
|
|
193 |
Konuşma Dili |
aşk (her zaman) bir yolunu bulur |
love will (always) find a way expr.
|
|
194 |
Konuşma Dili |
umarım zaman kaybı/gereksiz bir şey değildir |
this (had) better be good expr.
|
|
Idioms |
|
195 |
Deyim |
kısa bir zaman diliminde büyük miktarda bilgi boca etme/aktarma |
brain dump i.
|
|
196 |
Deyim |
heyetler, boşa zaman harcamaktan başka bir işe yaramaz |
a committee is a group of men who keep minutes and waste hours i.
|
|
197 |
Deyim |
(bir mevsimin/zaman diliminin) en sonu |
the fag-end of i.
|
|
198 |
Deyim |
kötü bir zaman dilimi |
a bad quarter of an hour [uk] i.
|
|
199 |
Deyim |
zaman zaman komünizm yerine kullanılan bir tabir |
hammer and sickle i.
|
|
200 |
Deyim |
şanssız bir zaman/an |
inopportune moment i.
|
|
201 |
Deyim |
uygun olmayan bir zaman/an |
inopportune moment i.
|
|
202 |
Deyim |
talihsiz bir zaman/an |
inopportune moment i.
|
|
203 |
Deyim |
kötü bir zaman/an |
inopportune moment i.
|
|
204 |
Deyim |
uygunsuz bir zaman/an |
inopportune moment i.
|
|
205 |
Deyim |
elverişsiz bir zaman/an |
inopportune moment i.
|
|
206 |
Deyim |
biçimsiz bir zaman/an |
inopportune moment i.
|
|
207 |
Deyim |
her zaman karşına çıkmayacak bir fırsat |
a golden opportunity i.
|
|
208 |
Deyim |
çok kısa bir zaman |
a jiff i.
|
|
209 |
Deyim |
bir şeyi istediği zaman yapma izni |
an open invitation i.
|
|
210 |
Deyim |
davete başka bir zaman icabet etmek için istenen izin |
rain check (on something) i.
|
|
211 |
Deyim |
uzunca bir zaman |
donkey's ears i.
|
|
212 |
Deyim |
(biri/bir şey) için zaman |
time for (someone or something) i.
|
|
213 |
Deyim |
(birine/bir şeye) ayıracak zaman |
time for (someone or something) i.
|
|
214 |
Deyim |
(belli bir zaman dilimi için) buralarda olmak |
be around f.
|
|
215 |
Deyim |
(bir şeyi) vaktinden önce ve ucuz olduğu zaman almak |
buy straw hats in winter f.
|
|
216 |
Deyim |
kendi isteklerini bir kenara bırakıp her zaman başkaları için uğraşmak |
can't call one's soul one's own f.
|
|
217 |
Deyim |
(bir şeyi yapmak için) zaman bulmak |
find the time (to do something) f.
|
|
218 |
Deyim |
zaman doldurmak için bir işte çalışmak |
fill in time f.
|
|
219 |
Deyim |
var olan bir şeyi yeniden bulmak için zaman kaybetmek |
reinvent the wheel f.
|
|
220 |
Deyim |
(bir şey yapmak için) zaman bulmak/ayırmak |
take the time (to do something) f.
|
|
221 |
Deyim |
(bir şeyi yapmak için) zaman bulmak |
find time to do something f.
|
|
222 |
Deyim |
zor/stresli bir şeyin yapılmak zorunda olduğu zaman |
the evil moment/hour/day f.
|
|
223 |
Deyim |
gereksiz/zararlı bir şeyi devam ettirebilmek için büyük para, zaman, enerji harcamak |
feed the beast f.
|
|
224 |
Deyim |
bir faydası olmayan bir şeyi devam ettirebilmek için büyük para, zaman, enerji harcamak |
feed the beast f.
|
|
225 |
Deyim |
her şeyi yiyip yutan bir şeyi devam ettirebilmek için büyük para, zaman, enerji harcamak |
feed the beast f.
|
|
226 |
Deyim |
biriyle/bir şeyle (sağda solda) zaman harcamak |
dilly-dally (around) with someone or something f.
|
|
227 |
Deyim |
biriyle/bir şeyle (sağda solda) zaman öldürmek |
dilly-dally (around) with someone or something f.
|
|
228 |
Deyim |
bir işe zaman ayırmak |
give it some stick f.
|
|
229 |
Deyim |
bir iki saat zaman öldürmek |
kill time a couple of hours f.
|
|
230 |
Deyim |
(bir şeyin) zaman harcamaya değeceğinden emin olmak |
make (something) worth (one's) while f.
|
|
231 |
Deyim |
(bir şeyi) zaman harcamaya değer/değecek hale getirmek |
make (something) worth (one's) while f.
|
|
232 |
Deyim |
birine ya da bir şeye zaman tanımak |
make allowance f.
|
|
233 |
Deyim |
birine ya da bir şeye zaman tanımak |
make allowances f.
|
|
234 |
Deyim |
bir şeye olması gerektiğinden daha fazla zaman harcamak |
make heavy weather of doing something f.
|
|
235 |
Deyim |
(bir şeyi) canın istediğinde/isterse/istediği zaman (yapmak) |
(do something) as/if/when the spirit moves you f.
|
|
236 |
Deyim |
(bir şeyi) keyfin gelince/gelirse/geldiği zaman (yapmak) |
(do something) as/if/when the spirit moves you f.
|
|
237 |
Deyim |
kendi isteklerini bir kenara bırakıp her zaman başkaları için uğraşmak |
can't call soul own f.
|
|
238 |
Deyim |
(bir şeyi) başka bir zaman, gün, hafta için saklamak/tutmak |
keep (something) for another time/day/week f.
|
|
239 |
Deyim |
(biri/bir şey) için zaman yaratmak |
make time for (someone or something) f.
|
|
240 |
Deyim |
(birine/bir şeye) zaman ayırmak |
make time for (someone or something) f.
|
|
241 |
Deyim |
hiçbir zaman (bir yere) gitmemek/girmemek |
never set foot in (some place) f.
|
|
242 |
Deyim |
-e belli bir miktar zaman ayırmak |
put an amount of time in on f.
|
|
243 |
Deyim |
pasif/defansif bir stratejiyle zaman geçirerek liderliğini korumaya çalışmak |
run the clock out f.
|
|
244 |
Deyim |
(bir şey yapmak) ayırdığın zaman değer |
(well) worth your while (to do something) s.
|
|
245 |
Deyim |
bitmek bilmez bir zaman diliminde |
on a slow boat to china zf.
|
|
246 |
Deyim |
bitmek bilmez bir zaman diliminde |
on a slow boat to china expr.
|
|
247 |
Deyim |
bitmek bilmez bir zaman diliminde |
slow boat to china expr.
|
|
248 |
Deyim |
(bir şey) her zaman iyi bir fikirdir |
you can't go wrong expr.
|
|
249 |
Deyim |
(bir şey) her zaman iyi bir seçimdir |
you can't go wrong expr.
|
|
250 |
Deyim |
her zaman bir sorun vardır |
if it ain't chickens it's feathers expr.
|
|
251 |
Deyim |
(bir şeyleri) düzeltmek için hiçbir zaman çok geç değildir |
It is never too late to mend expr.
|
|
252 |
Deyim |
(belli bir zaman) içerisinde |
in the space of (an amount of time) expr.
|
|
253 |
Deyim |
(belli bir zaman) süresince |
at a clip expr.
|
|
254 |
Deyim |
(belli bir zaman) boyunca |
at a clip expr.
|
|
255 |
Deyim |
ödeme yolda (bir zaman kazanma yöntemi) |
the check is in the mail expr.
|
|
256 |
Deyim |
ödeme yapıldı kısa sürede ulaşır (bir zaman kazanma yöntemi) |
the check is in the mail expr.
|
|
257 |
Deyim |
yaz saati uygulamasında saatlerin ne zaman ileri ne zaman geri alındığını hatırlamak için kullanılan bir ifade |
spring forward, fall back expr.
|
|
Speaking |
|
258 |
Konuşma |
bana ne zaman yiyecek bir şeyler vereceksin? |
when are you going to give me some food? expr.
|
|
259 |
Konuşma |
ben seni hiç bir zaman anlamadım |
I have never understood you expr.
|
|
260 |
Konuşma |
bunun çok da uygun bir zaman olmadığının farkındayım |
I know this probably isn't the best time expr.
|
|
261 |
Konuşma |
bu hiç de uygun bir zaman değil |
this isn't really the best time expr.
|
|
262 |
Konuşma |
belki başka bir zaman |
maybe some other time expr.
|
|
263 |
Konuşma |
bir arkadaşını en son ne zaman gördün? |
when's the last time you saw a friend? expr.
|
|
264 |
Konuşma |
bir arkadaşınla en son ne zaman görüştün? |
when's the last time you saw a friend? expr.
|
|
265 |
Konuşma |
bunu başka bir zaman yine yapalım |
let's do this again (sometime) expr.
|
|
266 |
Konuşma |
bunu başka bir zaman yine yapalım |
we must do this again (sometime) expr.
|
|
267 |
Konuşma |
bu gerçekten de iyi bir zaman değil |
this is really not a good time expr.
|
|
268 |
Konuşma |
çocukların bir şey isterken lütfen kelimesini söylemeyi unuttukları zaman onlara annesi/babası tarafından nezaket kurallarını hatırlatmak için söylenen burada ne söylüyorduk anlamına gelen ifade |
what's the magic word? expr.
|
|
269 |
Konuşma |
doğru bir zaman olduğunu sanmıyorum |
I don't think this is the right time expr.
|
|
270 |
Konuşma |
en son ne zaman bir arkadaşınla görüştün? |
when was the last time you got together with a friend of yours? expr.
|
|
271 |
Konuşma |
her zaman bir seçenek vardır |
there's always a choice expr.
|
|
272 |
Konuşma |
epey bir zaman geçti |
it's been quite a long time expr.
|
|
273 |
Konuşma |
en son ne zaman bir kız arkadaşın oldu |
when was the last time you had a girl friend expr.
|
|
274 |
Konuşma |
en son ne zaman bir arkadaşınla buluştun? |
when was the last time you got together with a friend of yours? expr.
|
|
275 |
Konuşma |
epeyce bir zaman geçti |
it's been quite a long time expr.
|
|
276 |
Konuşma |
sadece bir zaman meselesi |
it is only a question of time expr.
|
|
277 |
Konuşma |
şu an uygun bir zaman değil |
this isn't a good time expr.
|
|
278 |
Konuşma |
şu an iyi bir zaman değil |
this is not a good time expr.
|
|
279 |
Konuşma |
şu an konuşmak için uygun bir zaman değil |
now's not a good time to talk expr.
|
|
280 |
Konuşma |
toplantımızı/görüşmemizi başka bir zaman yapabiliriz |
we can have our meeting some other time expr.
|
|
281 |
Konuşma |
yaşamak için her zaman bir neden vardır |
there is always a reason to live expr.
|
|
282 |
Konuşma |
zaman ilerleyip de belli bir yaşa geldiğinde |
as you get older and time passes expr.
|
|
283 |
Konuşma |
yaşamak için her zaman bir sebep vardır |
there is always a reason to live expr.
|
|
284 |
Konuşma |
bir sonraki tren ne zaman? |
when is the next train? expr.
|
|
Trade/Economic |
|
285 |
Ticaret/Ekonomi |
belli bir zaman dilimi içerisinde mağazaya gelen müşteri sayısı |
footfall i.
|
|
286 |
Ticaret/Ekonomi |
bir reklam mesajının etkinliğini kaybettiği zaman süresi |
wearout rate i.
|
|
287 |
Ticaret/Ekonomi |
bir fiziki yatırım aracının ekonomik olarak kullanılabileceği zaman süresi |
economic life i.
|
|
288 |
Ticaret/Ekonomi |
bir değişkende zaman içinde bir dönemden diğerine ortaya çıkan değişmelerin giderilmesi |
detrend i.
|
|
289 |
Ticaret/Ekonomi |
bir sektörün en faal olduğu zaman veya mevsim |
high season i.
|
|
290 |
Ticaret/Ekonomi |
bir mevduat kuruluşunun zaman içinde varlıklarındaki artış veya azalış |
asset growth i.
|
|
291 |
Ticaret/Ekonomi |
gecikmeli değişkenin zaman serisi modelinde bağlı değişkenin ait olduğu zaman döneminin bir öncesinin değerini alan değişken |
lagged variable i.
|
|
292 |
Ticaret/Ekonomi |
ilişkilerin belli bir zaman noktasındaki durumunun incelenmesi |
static analysis i.
|
|
293 |
Ticaret/Ekonomi |
kısa zaman içinde yüksek volatilite ile birlikte fiyatlamanın çok kısa bir sürede dip seviyeye gelmesi |
flash crash i.
|
|
294 |
Ticaret/Ekonomi |
yapılış özelliği dolayısıyla zaman içinde her an geçerli olan bir özdeşlik |
accounting identity i.
|
|
295 |
Ticaret/Ekonomi |
satıcının alıcı ülkeden belirli değere sahip ürünleri belirli zaman diliminde satın almayı kabul ettiği bir tür karşılıklı ticaret anlaşması |
offset i.
|
|
296 |
Ticaret/Ekonomi |
bir önceki zaman dilimine kıyasla |
sequential zf.
|
|
Industry |
|
297 |
Sanayi |
endüstriyel bir manuel işlemin zaman ve hareket etüdünde analiz edilebildiği unsurlardan her biri |
therblig i.
|
|
Media |
|
298 |
Medya |
(gazetede, televizyonda) bir konuya fazlasıyla yer veya zaman ayırmak |
overcover i.
|
|
Technical |
|
299 |
Teknik |
yıldırım ve gök gürültüsü gerçekleşme sıklığının bir zaman ölçeğine göre kaydedilmesi |
ceraunography i.
|
|
300 |
Teknik |
yıldırım ve gök gürültüsü gerçekleşme sıklığının bir zaman ölçeğine göre kaydedilmesi |
keraunography i.
|
|
301 |
Teknik |
akışkan içerisinde tek bir partikülün belli bir zaman boyunca izlediği yol |
pathline i.
|
|
302 |
Teknik |
belirli bir zaman sürecinde ölçülen değerleri toplayan cihaz |
integrating meter i.
|
|
303 |
Teknik |
Belirli bir zaman ya da seri numarasından oluşan blok kitlenin tüm kalemleri üzerinde denetim işlemlerinin yapılması |
block sampling i.
|
|
304 |
Teknik |
kalıp ile kesilen veya şekil verilen bir parça çoğu zaman metal levha parçası |
die stamping i.
|
|
305 |
Teknik |
kendisi ve bir sayısı dışındaki bir sayı ile bölündüğü zaman kalan bırakmayan sayı |
composite number i.
|
|
306 |
Teknik |
yakıldığı zaman nötr sodyum karbonat veren bir bitki |
kali i.
|
|
307 |
Teknik |
bir etkinliğin gerçekleşmesi gereken zaman aralığı |
window i.
|
|
308 |
Teknik |
yatay kadran ve teleskoptan oluşan bir tür zaman belirleme aleti |
sciotheric telescope i.
|
|
309 |
Teknik |
katlandığı zaman kitabın bir birimini oluşturan yaprak |
section i.
|
|
310 |
Teknik |
(nükleer fizikte) mikrosaniyenin yüzde birini oluşturan bir zaman birimi |
shake i.
|
|
311 |
Teknik |
bir zaman için stop etmek veya durdurmak |
intermit f.
|
|
Computer |
|
312 |
Bilgisayar |
herhangi bir zaman |
any time i.
|
|
313 |
Bilgisayar |
bilgisayarda bir işlemin gerçekleşmesi için gereken en kısa zaman aralığı |
cycle i.
|
|
314 |
Bilgisayar |
kesirli kısmı ayıran noktanın her zaman sabit bir yere koyulduğu gösterim yöntemi |
fixed-point representation i.
|
|
Electric |
|
315 |
Elektrik |
(bir cihazda) zaman gecikmeli |
time-delay s.
|
|
Television |
|
316 |
Televizyon |
belirli bir zaman ayırıp izlenen televizyon programları |
appointment television i.
|
|
317 |
Televizyon |
belirli bir zaman ve tarihte bir televizyon programı için zaman ayırma |
appointment viewing i.
|
|
Aeronautic |
|
318 |
Havacılık |
uçakla seyahat ederken zaman dilimlerinin geçilmesi halinde ortaya çıkan ve vücudun gece gündüz ritminin bozulmasına yol açan bir fiziksel rahatsızlık |
jetlag i.
|
|
Marine |
|
319 |
Denizcilik |
geminin belirtilen herhangi bir seyir hızını sürdüreceği toplam zaman |
endurance time i.
|
|
320 |
Denizcilik |
yarım saatte bir çalıp her seferinde bir vuruş artarak sekiz vuruşa kadar çıkan ve dört saatlik zaman diliminin dolduğunu bildiren saat |
ship's clock i.
|
|
Medical |
|
321 |
Medikal |
normal uzunlukta bir gebeliğin sona erdiği zaman |
term i.
|
|
322 |
Medikal |
normal uzunlukta bir gebeliğin sona erdiği zaman |
full term i.
|
|
323 |
Medikal |
belirli bir hastalığın bir yerde zaman zaman veya sürekli olarak görülmesi |
endemia i.
|
|
324 |
Medikal |
deri üzerinde yakılarak uygulandığı zaman tahriş olan bölgeyi iyileştiren bir çeşit ham pamuk |
moxa i.
|
|
Math |
|
325 |
Matematik |
değişkenin sıfıra yaklaştığı zaman aralığı olarak belirli bir değişkenin ortalama değerinin limitine eşit olan |
instantaneous s.
|
|
Statistics |
|
326 |
İstatistik |
bir zaman ve yerdeki değişkenin değerini başka zaman ve yerdeki değerine bölüp 100 ile çarparak elde edilen istatistiksel rakam |
relative i.
|
|
Physics |
|
327 |
Fizik |
geleneksel uzay-zaman ilişkisinin geçerli olmadığı varsayımsal bir boyut |
hyperspace i.
|
|
328 |
Fizik |
zaman, kütle, uzaklık gibi hiçbir fiziksel ölçümü olmayan bir fiziksel özelliği ifade eden sayı |
dimensionless number i.
|
|
329 |
Fizik |
bir zaman birimi |
chronon i.
|
|
330 |
Fizik |
(elektrik akımı) tam bir dalga biçiminin birim zaman başına tekrar etme sayısı |
frequency i.
|
|
Chemistry |
|
331 |
Kimya |
saf olduğu zaman kokusuz bir organik madde |
acetamide i.
|
|
Biology |
|
332 |
Biyoloji |
yeni türlerin göreceli olarak kısa bir zaman diliminde hızlıca geliştiğini ileri süren bir evrim teorisi |
theory of punctuated equilibrium i.
|
|
333 |
Biyoloji |
yeni türlerin göreceli olarak kısa bir zaman diliminde hızlıca geliştiğini ileri süren bir evrim teorisi |
punctuated equilibrium i.
|
|
334 |
Biyoloji |
bir genin belli bir bölgesine özgü evrimleşme hızının, zaman içindeki değişmesi |
heterotachy i.
|
|
335 |
Biyoloji |
organizmanın uzun zaman sonucu aşamalı olarak başka bir organizmaya evrilmesi |
anamorphism i.
|
|
336 |
Biyoloji |
organizmanın uzun zaman sonucu aşamalı olarak başka bir organizmaya evrilmesi |
anamorphosis i.
|
|
337 |
Biyoloji |
organizmanın uzun zaman sonucu aşamalı olarak başka bir organizmaya evrilmesi |
anamorphosy [obsolete] i.
|
|
338 |
Biyoloji |
kısa bir zaman diliminde meydana gelen evrimsel değişim |
microevolution i.
|
|
339 |
Biyoloji |
hastalığın her zaman organ yapısındaki bir lezyonla ilişkili olduğunu öne süren bir teori |
organicism i.
|
|
340 |
Biyoloji |
belirli bir zaman diliminde salgılanan veya atılan miktar |
output i.
|
|
341 |
Biyoloji |
hayvanların üremediği bir zaman dilimi veya yer ile ilgili olan |
nonbreeding s.
|
|
Marine Biology |
|
342 |
Deniz Biyolojisi |
genellikle deniz kenarında bulunan, zaman zaman tuzlu veya tatlı suda da görülebilen bir salyangoz cinsi |
truncatella i.
|
|
Astronomy |
|
343 |
Gökbilim |
dünya'dan bir uzay aracına veya gök cismine ileti gönderilme saatinin belirlendiği eşgüdümlü evrensel zaman |
transmission time (trm) i.
|
|
344 |
Gökbilim |
belirli bir görev için uzay mekiğinin fırlatılabileceği sınırlı zaman aralığı |
launch window i.
|
|
345 |
Gökbilim |
güneşle benzer zamanlarda doğan bir gök cisminin şafak vakti gökyüzünde ilk göründüğü zaman |
heliacal rising i.
|
|
346 |
Gökbilim |
astronomik veya astrolojik hesaplamalar yaparken kullanılması gereken zaman (doğum tarihi, gezegen konumu, zamandaki bir nokta) |
root i.
|
|
Zoology |
|
347 |
Zooloji |
bir kuşun kuyruğundaki uzun tüyleri örten ve kimi zaman daha da uzun olan tüyler |
tail coverts i.
|
|
Botanic |
|
348 |
Botanik |
abd'nin batısında yetişen ve her zaman yeşil kalan bir çalı |
california yerba santa (eriodictyon californicum) i.
|
|
349 |
Botanik |
sporokarpları hiçbir zaman tamamen genişlemeyen, secotiaceae familyasına ait kalın gövdeli bir mantar cinsi |
macowanites i.
|
|
350 |
Botanik |
sporokarpları hiçbir zaman tamamen genişlemeye, secotiaceae familyasına ait kalın gövdeli bir mantar cinsi |
genus macowanites i.
|
|
351 |
Botanik |
sıraca otugiller familyasına ait, her zaman yeşil kalan çalılar ve büyük ağaçların bulunduğu bir cins |
hebe i.
|
|
352 |
Botanik |
sıraca otugiller familyasına ait, her zaman yeşil kalan çalılar ve büyük ağaçların bulunduğu bir cins |
genus hebe i.
|
|
353 |
Botanik |
kimi zaman zambakgiller sınıfında olduğu düşünülen bir bitki alt familyası |
ruscaceae i.
|
|
354 |
Botanik |
kimi zaman zambakgiller sınıfında olduğu düşünülen bir bitki alt familyası |
family ruscaceae i.
|
|
Fishery |
|
355 |
Balıkçılık |
ölü yemi yutması için balığa zaman tanınan bir olta balıkçılığı türü |
gorge fishing i.
|
|
Social Sciences |
|
356 |
Sosyal Bilimler |
kültür veya dilin belirli bir zaman dilimi içerisinde geçirdiği bağımsız gelişim |
time depth i.
|
|
357 |
Sosyal Bilimler |
belirli bir kültürün bir alana hızlıca yayıldığı zaman dilimi |
horizon i.
|
|
Education |
|
358 |
Eğitim |
bir grup öğrencinin ders çalışmak için öğretmen gözetiminde bir araya geldiği zaman dilimi |
class i.
|
|
Literature |
|
359 |
Edebiyat |
bir hikayenin geçtiği zaman ve coğrafi konumu |
setting of the story i.
|
|
360 |
Edebiyat |
edebiyatta mitsel anlam veya imgelem arayarak metni zaman ve mekanın ötesinde inceleyen eleştirel bir yaklaşım |
mythic criticism i.
|
|
361 |
Edebiyat |
bir dizede anlam tamamlanmadığı zaman onu tamamlayacak kelimelerin ikinci dizeye bırakılması |
overlapping i.
|
|
362 |
Edebiyat |
herhangi bir zaman |
whene'er bağ.
|
|
Linguistics |
|
363 |
Dilbilim |
bir başka fiil ile bileşik zaman oluşturmakta kullanılan yardımcı fiil |
tense auxiliary i.
|
|
364 |
Dilbilim |
bitmemiş bir eylemi gösteren zaman |
the imperfect i.
|
|
365 |
Dilbilim |
bir dizede anlam tamamlanmadığı zaman onu tamamlayacak kelimelerin ikinci diziye bırakılması |
enjambment i.
|
|
366 |
Dilbilim |
durum veya zaman belirtmek için başka bir fiille kullanılan yardımcı fiil |
modal-auxiliary f.
|
|
367 |
Dilbilim |
bitmemiş bir eylemi gösteren (zaman/fiil) |
imperfect s.
|
|
History |
|
368 |
Tarih |
(tarihsel öncüllerini göz ardı ederek) belirli bir zaman diliminde gelişen olayları ele alan |
synchronic s.
|
|
369 |
Tarih |
(tarihsel öncüllerini göz ardı ederek) belirli bir zaman diliminde gelişen olayları ele alan |
synchronical s.
|
|
Religious |
|
370 |
Dini |
evrenin nihai kaynağının zaman tanrısı olduğuna inanan eski bir zerdüşt mezhebi |
zurvanism i.
|
|
371 |
Dini |
(musevilik) ibrani takviminde bir zaman birimi |
part i.
|
|
Philosophy |
|
372 |
Felsefe |
(kant felsefesinde) özellikle zaman ve mekana ilişkin olası algı biçimleriyle ilgili bir doktrin |
transcendental aesthetic i.
|
|
Geography |
|
373 |
Coğrafya |
greenwich'in batısında dördüncü standart saat diliminde olan, porto riko ve kanada kıyı vilayetlerinde kullanılan bir zaman birimi |
atlantic standard time i.
|
|
374 |
Coğrafya |
greenwich'in batısında dördüncü standart saat diliminde olan, porto riko ve kanada kıyı vilayetlerinde kullanılan bir zaman birimi |
atlantic time i.
|
|
Geology |
|
375 |
Jeoloji |
bir avrupa jeolojik zaman serisi |
zechstein i.
|
|
376 |
Jeoloji |
prehistorik bir zaman |
oolitic [obsolete] i.
|
|
377 |
Jeoloji |
aynı zaman diliminde oluşan tüm kayaları temsilen seçilen belirli bir kaya tabakasının temsil ettiği zaman aralığı |
chron i.
|
|
378 |
Jeoloji |
(jeolojik zaman cetvelinde bir bütün olarak) palezoik, mezozoik ve senozoik devirler ile ilgili |
phanerozoic s.
|
|
379 |
Jeoloji |
(jeolojik zaman cetvelinde bir bütün olarak) palezoik, mezozoik ve senozoik devirlere ait |
phanerozoic s.
|
|
Military |
|
380 |
Askeri |
lazer sinyallerinin deniz yüzeyi ve deniz dibi yansımaları arasındaki zaman farkı prensibine dayalı çalışan uçaktan ölçme yapmaya yarayan bir sistem |
hydrographic airborne i.
|
|
381 |
Askeri |
göreceli olarak kısa bir zaman diliminde, özellikle de askeri uçak kazası, kasırga, sel, deprem veya silahlı saldırı gibi yerel lojistik destek kapasitesini aşan tek bir olayda verilen çok sayıdaki zayiat |
mass casualty i.
|
|
382 |
Askeri |
otoritelerce mevcut harekatlara göre belirlenen, askerlerin belirli bir zaman diliminde alabileceği en yüksek toplam radyasyon dozu |
maximum permissible dose i.
|
|
383 |
Askeri |
belirli bir zaman çizelgesine göre işleyen rutin hava ulaştırma hizmeti |
scheduled service (air transport) i.
|
|
Chess |
|
384 |
Satranç |
satrançta bir hamlelik zaman birimi |
tempo i.
|
|
Music |
|
385 |
Müzik |
bir bara iki veya dört ikili nota olacağını gösteren müzikal zaman işareti |
alla breve i.
|
|
386 |
Müzik |
ahşap nefesli ve çift dilli bir eski zaman müzik aleti |
shawm i.
|
|
387 |
Müzik |
tipik olarak kısa tekrarlanan bas temasında ilerleyen ve üçlü zaman aralığında değişen bölümlerden oluşan bir kompozisyon |
chaconne i.
|
|
388 |
Müzik |
bir temanın genellikle iki kat zaman değerine sahip notalarda sunumu |
augmentation i.
|
|
389 |
Müzik |
piyanistin istediği zaman notaları uzatmasını sağlayan mekanik bir parça eklenmiş piyano |
melopiano i.
|
|
390 |
Müzik |
zaman değerinde bir kısa heceye eşdeğer olan zamansal prosodik sistemlerde minimum nicel ölçü birimi |
mora i.
|
|
391 |
Müzik |
dört ya da altı nota ile aynı zaman aralığında çalınacak yedi notadan oluşan bir grup |
septimole i.
|
|
392 |
Müzik |
dört ya da altı nota ile aynı zaman aralığında çalınacak yedi notadan oluşan bir grup |
septuplet i.
|
|
393 |
Müzik |
dört ya da altı nota ile aynı zaman aralığında çalınacak yedi notadan oluşan bir grup |
septolet i.
|
|
Painting |
|
394 |
Resim |
soyutlama, cesur renk ve fırçalar, ve çoğu zaman büyük tuvaller kullanarak eserler çizen amerikalı bir ressam grubu |
new york school i.
|
|
Abbreviation |
|
395 |
Kısaltma |
dünya'dan bir uzay aracına sinyal gönderildiğinde kullanılan eşgüdümlü evrensel zaman |
trm (transmission time) i.
|
|
Archaic |
|
396 |
Eski Kullanım |
seyyar satıcının durduğu zaman elindeki paketlerin ağırlığını üzerine koyduğu bir alet |
pack staff i.
|
|
397 |
Eski Kullanım |
bitmemiş bir eylemi gösteren (zaman/fiil) |
preterimperfect s.
|
|
Engineering |
|
398 |
Engineering |
iletim, alım veya işlemleme için (dalganın) bir kısmını büyüklük veya zaman aralığına göre seçmek |
gate f.
|
|
Ornithology |
|
399 |
Kuşbilim |
zaman içinde tüylerinin rengi değişen bir şahin |
entermewer i.
|
|
Slang |
|
400 |
Argo |
duygusal bir bağlılık olmadan zaman zaman yapılan seks |
friendship with benefits i.
|
|
401 |
Argo |
aptalca bir iş için zaman harcama |
monkey business [us] i.
|
|
402 |
Argo |
sıkıcı/zaman kaybı bir toplantı |
circle-jerk i.
|
|
403 |
Argo |
bir kişinin internette aşırı fazla zaman geçirdiğini belirtmek için kullanılan argo ifade |
touch grass i.
|
|
404 |
Argo |
(önemsiz işlerle/bir şeyle) zaman öldürmek/kaybetmek |
futz with (something) f.
|
|
405 |
Argo |
o zaman iyi bir fikir gibi gelmişti/görünmüştü |
slagiatt (seemed like a good idea at the time) expr.
|
|
Modern Slang |
|
406 |
Modern Argo |
boş zaman (çinliler arasında kullanılan bir deyim) |
american time i.
|
|
407 |
Modern Argo |
kendi gerçek zaman ve mekânlarından kopartılıp farklı bir çerçeveye oturtularak kullanılan bir terim |
anachronym i.
|
|
408 |
Modern Argo |
daima/her zaman bir adım önde |
always one step ahead expr.
|
|