peopling - Turco Inglés Diccionario

peopling

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau

Significados de "peopling" en diccionario turco inglés : 62 resultado(s)

Inglés Turco
Common Usage
people n. insanlar
Twice as many people have been made homeless, and countless atrocities have been committed.
Bunun iki katı kadar insan evsiz bırakıldı ve sayısız zulüm işlendi.

More Sentences
people n. ulus
The Americans are a democratic people.
Amerikalılar demokratik bir ulustur.

More Sentences
people n. halk
That shows that we are meeting your people and their interests halfway!
Bu, halkınızla ve onların çıkarlarıyla yarı yolda buluştuğumuzu gösterir!

More Sentences
people n. millet
Above all, there should be a connection between the president and the people.
Her şeyden önce lider ile milletin arasında bir bağın olması lazım.

More Sentences
General
people n. kavim
We did thus, and we made another people to inherit them.
Böyle yaptık ve onlara diğer bir kavmi mirasçı kıldık.

More Sentences
people n. halk
This policy serves us, it serves Turkey and it serves its people.
Bu politika bize hizmet ediyor, Türkiye'ye hizmet ediyor ve halkına hizmet ediyor.

More Sentences
people n. millet
These are parties where people bring different cookies to share and trade.
Bunlar milletin paylaşmak ve takas etmek için değişik kurabiyeler getirdiği partilerdir.

More Sentences
people n. ulus
Jews are a people chosen by God.
Yahudiler Tanrı tarafından seçilmiş bir ulustur.

More Sentences
people n. herkes
I believe that people in this House know that my occupation of time is, generally speaking, very disciplined.
İnanıyorum ki bu Meclisteki herkes benim zamanımı ne kadar disiplinli kullandığımı biliyordur.

More Sentences
people n. kişiler
Every year, 42 000 people die on the EU's roads.
Her yıl 42.000 kişi AB yollarında hayatını kaybediyor.

More Sentences
people n. insanlar
There are more people on the terraces than in the Hemicycle itself.
Teraslarda, Hemicycle'ın kendisinden daha fazla insan var.

More Sentences
people v. insan yerleştirmek
These projects are implemented in areas where internally displaced people have settled.
Bu projeler ülke içinde yerinden edilmiş insanların yerleştiği bölgelerde uygulanmaktadır.

More Sentences
people v. insanla doldurmak
The whole earth crawled with sad hurt people like him.
Tüm dünya onun gibi üzgün ve incinmiş insanlarla doldu.

More Sentences
Politics
people n. halk
We have seen the total destruction of a unique, distinctively different and ancient tribal people.
Benzersiz, farklı ve kadim bir kabile halkının tamamen yok edildiğini gördük.

More Sentences
General
people n. tebaa
people n. ırk
people n. ahali
people n. belirli bir soydan gelen halk
people n. dünya
people n. insanoğlu
people n. birileri
people n. bir kimsenin yakınları
people n. aile
people n. milletler
people n. belirli bir ülkede yaşayan halk
people n. halk (belirli bir ülkede yaşayan/belirli bir soydan gelen)
people n. budun
people n. aile fertleri
people n. eller
people n. ümmet
people n. beşer
people n. el
people n. kalabalık
people n. (hayvanlardan farklı olarak) insanlar
people n. kast, sınıf veya benzeri bir grubun üyeleri
people n. ortak bir iş veya ilgi alanı paylaşan insanlar
people n. topluluk üyeleri
people n. düzenli bir bütün oluşturan insanlar
people n. hükümdar tebaası
people n. hizmetçi veya takipçi topluluğu
people n. (subaylar dışındaki) gemi mürettebatı
people n. aile üyeleri
people n. akrabalar
people n. atalar
people n. belirli bir meslek mensupları veya özel becerilere sahip insanlar dışında kalan büyük insan topluluğu
people n. (özellikle komünist ülkelerde) ayrıcalıklı sınıf dışında kalan sıradan halk
people n. siyasi olarak örgütlenmiş veya aralarında kan bağı olan bir grubu oluşturanlar
people n. belirli bir hayvan grubunun daha küçük veya önemsiz üyeleri
people n. birçok yönden insanlara benzetilen doğaüstü varlıklar
people n. seçmen kitlesi
people n. vatandaşlar
people v. insan sağlamak
people v. insan tedarik etmek
people v. insanla dolu olarak temsil etmek veya resmetmek
people v. bir yerde ikamet etmek
people v. bir yerin sakin olmak
people v. insanlar tarafından ikamet edilmek
people v. (insan) bulundurmak
people v. (insan) bir yeri doldurmak
Colloquial
people expr. elalem
people expr. el alem
Slang
people n. insanoğlu

Significados de "peopling" con otros términos en diccionario inglés turco: 500 resultado(s)

Inglés Turco
General
people with disabilities n. engelli insanlar
In other words, the workplace will have to be adapted to the needs of people with disabilities.
Başka bir deyişle, işyerinin engelli insanların ihtiyaçlarına göre uyarlanması gerekecektir.

More Sentences
english people n. ingiliz halkı
70% of English people don't speak a second language.
İngiliz halkının % 70'i ikinci bir dil konuşmuyor.

More Sentences
some people n. bazı insanlar
Sport as a leisure activity is a luxury for some people, for some women I should say.
Boş zaman aktivitesi olarak spor bazı insanlar için bir lükstür, bazı kadınlar için de öyle.

More Sentences
married people n. evli insanlar
Married people sometimes wish they were single.
Evli insanlar bazen bekar olmayı dilerler.

More Sentences
rich people n. zengin insanlar
Rich people show off with their expensive watches.
Zengin insanlar pahalı saatleriyle hava atarlar.

More Sentences
some people n. bazıları
On the one hand, there are economic and military ties, and on the other, some people act as if she does not exist.
Bir yandan ekonomik ve askeri bağlar var, diğer yandan bazıları sanki o yokmuş gibi davranıyor.

More Sentences
british people n. ingiliz halkı
Eighty per cent of British people want a say in a referendum on this Constitution.
İngiliz halkının yüzde sekseni bu Anayasa hakkında referandumda söz hakkı istiyor.

More Sentences
starving people n. açlık çeken insanlar
Provide starving people with food.
Açlık çeken insanlara yiyecek sağlayın.

More Sentences
scores of people n. çok sayıda insan
The EU Member States are most definitely populated by scores of people who feel for Central and Eastern Europeans.
AB Üye Devletleri kesinlikle Orta ve Doğu Avrupalılar için üzülen çok sayıda insanla doludur.

More Sentences
some people n. birileri
Tom was looking for some people to help him move his piano.
Tom piyanosunu taşımasına yardım edecek birilerini arıyordu.

More Sentences
many people n. birçok kişi
Many people have touched on the issue of EU agricultural policy and there is not much that I want to add to this.
Birçok kişi AB tarım politikası konusuna değindi ve benim buna eklemek istediğim fazla bir şey yok.

More Sentences
old people n. yaşlı insanlar
In Ireland we have a very active health policy to give old people a better way of life.
İrlanda'da yaşlı insanlara daha iyi bir yaşam sunmak için çok aktif bir sağlık politikamız var.

More Sentences
beautiful people n. güzel insanlar
Even beautiful people have problems.
Güzel insanların bile sorunları vardır.

More Sentences
interesting people n. ilginç insanlar
I met a lot of interesting people at the party last night.
Dün geceki partide bir sürü ilginç insanla tanıştım.

More Sentences
most people n. çoğu insan
Surveys have shown that most people feel they have too little information to make a clear judgment.
Anketler, çoğu insanın net bir yargıya varmak için çok az bilgiye sahip olduğunu düşündüğünü göstermiştir.

More Sentences
boring people n. sıkıcı insanlar
Tom is one of the most boring people I've ever met.
Tom tanıdığım en sıkıcı insanlardan biri.

More Sentences
ancient people n. eski insanlar
Ancient people lived close to nature.
Eski insanlar doğaya yakın yaşadı.

More Sentences
meeting people n. insanlarla tanışma
I'm not good at meeting people.
İnsanlarla tanışmakta iyi değilim.

More Sentences
bad people n. kötü insanlar
Those are bad people.
Bunlar kötü insanlar.

More Sentences
sick people n. hasta insanlar
However, mastery of this technique alone is not enough to respond to the expectations of sick people.
Ancak bu teknikte uzmanlaşmak hasta insanların beklentilerine cevap vermek için tek başına yeterli değildir.

More Sentences
very few people n. çok az insan
As you will see, there are very few people here.
Göreceğiniz üzere burada çok az insan var.

More Sentences
local people n. yerel halk
All the local people and all the local authorities there are asking for a multilateral nuclear environment programme.
Oradaki tüm yerel halk ve tüm yerel yetkililer çok taraflı bir nükleer çevre programı talep etmektedir.

More Sentences
millions of people n. milyonlarca insan
After all, the lives of millions of people are at stake.
Ne de olsa milyonlarca insanın hayatı söz konusu.

More Sentences
all people n. bütün insanlar
All people are born with the same rights.
Bütün insanlar aynı haklarla doğar.

More Sentences
all people n. tüm insanlar
The civilised world, all civilised people, all people aware of their own dignity, are against war.
Uygar dünya, tüm uygar insanlar, kendi haysiyetlerinin farkında olan tüm insanlar savaşa karşıdır.

More Sentences
all the people n. tüm insanlar
All the people who feature in today's headlines are flooding into Sangatte.
Bugünün manşetlerinde yer alan tüm insanlar Sangatte'ye akın ediyor.

More Sentences
all the people n. bütün insanlar
All the people who go to church believe in God.
Kiliseye giden bütün insanlar Tanrıya inanır.

More Sentences
innocent people n. masum insanlar
So why should EU arms producers profit at the expense of innocent people?
Öyleyse neden AB silah üreticileri masum insanların zararına kar etsinler?

More Sentences
fake people n. sahte insanlar
I have truly loved fake people.
Sahte insanları gerçekten sevdim.

More Sentences
people with disabilities n. engelli kişi
Foetal diagnosis must not be used for screening out people with disabilities.
Fetal tanı, engelli kişileri elemek için kullanılmamalıdır.

More Sentences
french people n. fransız halkı
Secularism is an essential value for French people and it is an intrinsic part of our culture.
Laiklik Fransız halkı için vazgeçilmez bir değerdir ve kültürümüzün ayrılmaz bir parçasıdır.

More Sentences
people today n. günümüz insanları
People today think differently.
Günümüz insanları farklı düşünüyor.

More Sentences
homeless people n. evsiz insanlar
Many homeless people live in parks.
Birçok evsiz insan parklarda yaşıyor.

More Sentences
kurdish people n. kürt halkı
Who will take action here and protect the Kurdish people?
Burada kim harekete geçecek ve Kürt halkını koruyacak?

More Sentences
dutch people n. hollanda halkı
The Dutch people cannot understand how our American friends can now threaten us with violence, and for what?
Hollanda halkı, Amerikalı dostlarımızın şimdi bizi nasıl ve ne için şiddetle tehdit edebildiklerini anlayamıyor.

More Sentences
dutch people n. hollandalılar
Despite the fact that they were all Dutch people, they spoke German with each other.
Hepsi Hollandalı olmasına rağmen, birbirleriyle Almanca konuşuyorlardı.

More Sentences
irish people n. irlanda halkı
Much of the debate here yesterday focused on the Irish people's decision in relation to the Nice Treaty.
Dün burada yapılan tartışmaların büyük bir kısmı İrlanda halkının Nice Antlaşması ile ilgili kararına odaklandı.

More Sentences
poor people n. fakir insanlar
Majority of his clientele are poor people.
Müşterilerinin çoğunluğu fakir insanlardan oluşuyor.

More Sentences
poor people n. fakirler
Santa doesn’t give presents to poor people.
Noel Baba fakirlere hediye vermiyor.

More Sentences
country people n. köylü
Country people are often afraid of strangers.
Köylü insanlar genelde yabancılardan korkar.

More Sentences
spanish people n. ispanyol halkı
He is asking us to make a decision on a crucial issue that I know is very important to the Spanish people.
O, İspanyol halkı için çok önemli olduğunu bildiğim kritik bir konuda bizden karar vermemizi istiyor.

More Sentences
meet new people v. yeni insanlarla tanışmak
Meet new people, play with your friends, visit their homes, and check out their movies.
Yeni insanlarla tanışın, arkadaşlarınızla oynayın, evlerini ziyaret edin ve filmlerine göz atın.

More Sentences
Phrasals
split between (two or more people or things) v. (iki veya daha fazla şey/kişi) arasında bölünmek
I denounce this war and the ensuing split between victors and vanquished.
Bu savaşı ve ardından gelen galipler ve mağluplar arasındaki bölünmeyi kınıyorum.

More Sentences
choose between (two people or things) v. (iki seçenek) arasında tercih yapmak
Everything gives you the opportunity to choose between fear and love.
Her şey size korku ve sevgi arasında tercih yapma fırsatı verir.

More Sentences
choose between (two people or things) v. (iki kişi veya şey) arasından seçim yapmak
To sum up, a good piece of Community legislation is one which chooses between what is desirable and what is feasible.
Özetle, iyi bir Topluluk mevzuatı, arzu edilen ile uygulanabilir olan arasında seçim yapan bir mevzuattır.

More Sentences
choose from (people or things) v. (birileri/bir şeyler) arasından seçmek
The European citizen will benefit if he or she can choose from a wide variety of providers.
Avrupa vatandaşı, çok çeşitli sağlayıcılar arasından seçim yapabilirse bundan fayda sağlayacaktır.

More Sentences
Phrases
people like you expr. senin gibi insanlar
I don't love people like you.
Senin gibi insanları sevmiyorum.

More Sentences
Colloquial
some people n. bazı insanlar
Some people want to keep everything they had in the past.
Bazı insanlar geçmişte sahip oldukları her şeyi korumak istiyor.

More Sentences
thousands of people n. binlerce insan
Thousands of people lost everything they owned within a few hours.
Binlerce insan birkaç saat içinde sahip oldukları her şeyi kaybetti.

More Sentences
ordinary people n. sıradan insanlar
The people who continue to suffer are the ordinary people and civilians of India, Pakistan and Kashmir.
Acı çekmeye devam eden insanlar Hindistan, Pakistan ve Keşmir'in sıradan insanları ve sivilleridir.

More Sentences
all kinds of (people or things) expr. her çeşit (insan/şey)
There are all kinds of flowers in that garden.
O bahçede her çeşit çiçek var.

More Sentences
all kinds of (people or things) expr. her çeşit (insan/şey)
There's all kinds of people.
Her çeşit insan var.

More Sentences
General
crowd of people n. kitle
physical education for people with disabilities n. engelliler için beden eğitimi
people from medine who helped immigrated muslims n. ensar
common people n. avam
health card for uninsured people in turkey n. yeşil kart
the people n. avam
common people n. ayaktakımı
people management n. insan yönetimi
man of the people n. halk adamı
important people n. ekabir
needy people n. aceze
the common people n. halk
the people n. halk
original turkish people in turkey n. anadolu türkü
sports for people with disabilities n. engelliler için spor
someone who helps poor people n. fukaraperver
racially mixed people n. ırkça karışık insanlar
french people n. fransız insanı
scores of people n. birçok insan
the people n. kamu
the common people n. avam
rich people n. eşraf
accompaniment service for people who are on deathbed n. ölüme refakat hizmetleri
remarried people n. ikinci kez evlenen insanlar
people such as these n. bu gibiler
beloved of people n. halkın sevgilisi
important people n. erkan
original turkish people in turkey n. türkmen
slavic people n. slav
sales people n. satıcılar
key people n. kilit kişiler
bulgar turkic people n. bulgar türkleri
papua new guinea people n. papua yeni gine halkı
people with social disabilities n. sosyal yetersizliği olan insanlar
new zealand people n. yeni zelanda halkı
karachay (turkic people) n. karaçay türkleri
some of the people on the committee n. komiteden birileri
some of the people on the committee n. kuruldan birileri
evacuation (of people, an area) n. bir bölgenin tahliye edilmesi
half of people n. insanların yarısı
today's people n. bugünün insanları
people in mass n. büyük halk yığınları
people mass n. büyük halk yığınları
people mass n. büyük halk kitleleri
people in mass n. büyük halk kitleleri
great masses of people n. büyük halk yığınları
masses of people n. halk yığınları
the people around someone n. etrafındaki insanlar
town people n. şehir halkı
ordinary people n. halk
communication with people n. insanlarla iletişim
ordinary people n. sıradan kişiler
people of concern n. ilgi alanındaki kişiler
people born in 1980 and afterwards n. 1980 ve daha sonra doğumlu olanlar
brotherhood of people n. halkların kardeşliği
a score of people n. bir grup insan
people with reduced mobility n. hareketi kısıtlı insanlar
turkish people n. türk insanı
large mass of people n. geniş halk kitlesi
balkan people n. balkan halkı
ungrateful people n. nankör insanlar
people from all strata n. her kesimden insanlar
local people n. yöre sakinleri
people waiting for rescue n. kurtarılmayı bekleyen vatandaşlar
people waiting to be rescued n. kurtarılmayı bekleyen vatandaşlar
people waiting for rescue n. kurtarılmayı bekleyen insanlar
people waiting to be rescued n. kurtarılmayı bekleyen insanlar
mature people n. olgun insanlar
a bevy of people n. kalabalık bir grup insan topluluğu
left-brain dominant people n. sol beyni baskın insanlar
right-brain dominant people n. sağ beyni baskın insanlar
children, handicapped and elderly people n. çocuk, özürlü ve yaşlılar
people person n. konuşkan insan
people person n. girişken insan
people person n. sosyal insan
people with special needs n. özel ihtiyaçları olan insanlar
small people n. cüce insanlar
hamster-owning people n. hamster sahibi insanlar
thai people n. tayland halkı
freedom-loving people n. özgürlük seven insanlar
freedom-loving people n. özgürlük sevdalıları
freedom-loving people n. özgürlüğüne düşkün insanlar
people from every walk of life n. farklı kesimlerden insanlar
people from every walk of life n. farklı iş veya sınıflardan insanlar
turkish people n. türkler
people with poor vision n. görme kusuru olan/kusurlu insanlar
ppl (people) n. insanlar
a room of people n. bir oda dolusu insan
discrimination against people with disabilities n. engellilere karşı ayrımcılık
people with a health problem n. sağlıklı sorunu olan insanlar
people with extraordinary abilities n. olağanüstü yetenekleri olan insanlar
poor black people n. fakir siyah insanlar
considerable number of people n. hatırı sayılır sayıda insan
tens of thousand of people n. on binlerce insan
little people n. son derece kısa boylu insanlar
little people n. alt tabakadaki insanlar
little people n. cüceler
people carrier n. minivan
visual people n. görsel insanlar
common-looking people n. sıradan görünüşlü insanlar
people who feel young n. kendini genç hisseden insanlar
one of these people n. bu insanlardan biri
people of the book n. ehl-i kitap
people in the neighborhood n. mahalle halkı
people person n. insancıl kişi
people person n. insancıl birey
people of truth n. ehl-i hak
people of the house n. ehl-i beyt
people of all ages n. her yaştan insan
people systems n. insan sistemleri
four people n. dört insan
a lot of people n. çok sayıda insan
a lot of people n. birçok insan
people with mental disabilities n. zihinsel engelliler
people with mental disabilities n. zihinsel özürlüler
a handful of people n. bir avuç insan
composition of people n. farklı/çeşitli bireylerden oluşan insan topluluğu/grubu
people at the base of the pyramid n. piramidin tabanındakiler
the people of lut n. lut kavmi
working people n. çalışan insanlar
guilty people n. suçlu insanlar
people from all social strata n. toplumun tüm katmanlarından insanlar
being a people person n. insanlarla iyi geçinen birisi olma
being a people person n. insanlara iyi geçinme
describing characters/people n. karakterleri/insanları tanımlama
people around you n. çevrendeki insanlar
death of people n. i̇nsanların ölmesi
death of people n. insanların ölümü
visually impaired people n. görme engelli insanlar
today's people n. günümüz insanları
home for old people n. yaşlılar evi
uncontacted people n. medeniyetten uzakta yaşayan insanlar
isolated people n. medeniyetten uzakta yaşayan insanlar
people born in 1980 and afterwards n. 1980 ve sonrasında doğanlar
business people n. iş insanları
people of all ages n. her yaştan insanlar
abbot of the people n. daha önce cenova'da baş hakimlerden birine verilen unvan
abbot of the people n. cenova'da eyalet başkanlarından birine verilen resmî unvan
scores of people n. birçok insan
unemployed people n. işsiz kimseler
unemployed people n. istihdam edilmemiş kimseler
little people n. periler
little people n. cinler
little people n. avam
little people n. halk
little people n. çocuklar
little people n. çoluk çocuk
kurdish people n. kürtler
(the) good people n. periler
ainu people n. aynular
ainu people n. aynu halkı
poor people n. fakir halklar
country people n. hemşeri
country people n. köy ahalisi
people in power n. güç sahipleri
social work with people with disabilities n. engellilerle sosyal hizmet
free people n. özgür insanlar
people at the levers n. gücü elinde bulunduran kişiler
beautiful people n. uluslararası toplumun önde gelenleri
spanish people n. ispanyollar
pull two people apart v. iki kişiyi zorla ayırmak
pick people off v. teker teker silahla vurmak
tell people apart v. insanları birbirinden ayırt etmek
alarm people v. insanları ayağa kaldırmak
be immensely popular among people v. halk tarafından sevilmek
stir up trouble between people v. müzevirlik etmek
not get along with the people around v. çevresi ile geçinememek
can not get along with the people around v. çevresi ile geçinememek
understand the people v. insanları anlamak
be accused of turning people against the military v. halkı askerlikten soğutmakla suçlanmak
turn people against the military service v. halkı askerlikten soğutmak
win the hearts and minds of people v. insanların sevgisini ve güvenini kazanmak
leave people to themselves v. insanları kendi hallerine bırakmak
leave people to their own devices v. insanları kendi hallerine bırakmak
read people v. insanları gözünden tanımak
people person v. iş dışında insanlarla vakit geçirmekten hoşlanan
lead to the deaths of three people v. üç kişinin ölümüne neden olmak
light a fire under people v. insanları ateşlemek
kill thousands of people v. binlerce kişiyi öldürmek
kill thousands of people v. binlerce insanı öldürmek
go through life knowing that people hate him v. insanların ondan (kendisinden) nefret ettiğini bilerek yaşayabilmek
give people hope v. insanlara umut vermek
seem to make sense to people v. insanlara mantıklı gelmek
collect personal information about people v. insanlarla ilgili kişisel bilgiler toplamak
collect personal information about people v. insanlar hakkında kişisel bilgiler toplamak
collect personal information about people v. insanların kişisel bilgilerini toplamak
make friends with all the people he/she work with v. (birlikte) çalıştığı herkesle/bütün insanlara arkadaş olmak istemek
form good relationships with people v. insanlarla iyi ilişkiler kurmak
build good relationships with people v. insanlarla iyi ilişkiler kurmak
have people round for dinner v. akşam yemeği daveti vermek
attract the attention of people v. insanların ilgisini çekmek
chat to people online v. insanlarla çevrim içi sohbet etmek
cause the deaths of three people v. üç kişinin ölümüne neden olmak
hang with the wrong people v. yanlış insanlarla takılmak
meet with new people v. yeni insanlarla tanışmak
be scared of people v. insanlardan korkmak
turn people to stone v. insanları taşa çevirmek
meet new people v. yeni kişilerle tanışmak
inform people on something v. bir konuda i̇nsanları bilgilendirmek
care about other people v. diğer insanları önemsemek
heal sick people v. hasta insanları iyileştirmek
look after sick people v. hasta insanlara bakmak
pertaining to the balkan people adj. balkan
people oriented adj. insan yönelimli
people oriented adj. insan odaklı
most of the people adj. insanların çoğu
people-driven adj. insan tarafından çalıştırılan
people-driven adj. insanı esas alan
people-driven adj. insan kaynaklı
people-driven adj. insana dayalı
safe for people adj. insanlar için güvenli
people-intensive adj. insan yoğun
people-intensive adj. çok sayıda insanın katılımına gerek duyan
in the eyes of people adv. insanların gözünde
on a people-to-people level adv. toplum düzeyinde
people say that conj. söylentilere göre
there are some people injured expr. yaralılar var
plu (people like us) abrev. bizim gibi insanlar
Phrasals
apportion something out (among some people) v. bölüştürmek
apportion something out (among some people) v. paylaştırmak
apportion something out (among some people) v. taksim etmek
apportion something out (among some people) v. bölüp dağıtmak
choose among (people or things) v. seçenekler arasından tercih yapmak
choose among (people or things) v. bir grup insan ya da şey arasından tercihte bulunmak
decide among some people v. aralarında bir seçim yapmak
divvy something up among some people v. arasında bölmek/paylaştırmak
put people or things together v. bir araya getirmek
interpose someone between people v. (birini/birilerinin) arasına sokmak
bind people together v. (birbirlerine) kaynaştırmak
split between (two or more people or things) v. (iki veya daha fazla şey/kişi) arasında kararsız kalmak
split between (two or more people or things) v. (iki veya daha fazla şey/kişi) arasında kalmak
split between (two or more people or things) v. (iki veya daha fazla şey/kişi) arasında bölüştürmek
split between (two or more people or things) v. bir şeyi (iki veya daha fazla şey/kişi) arasında bölüştürmek/paylaştırmak
split between (two or more people or things) v. bir şeyi (iki veya daha fazla şey/kişi) arasında pay etmek
split between (two or more people or things) v. bir şeyi (iki veya daha fazla kişi) paylaşmak/bölüşmek
split between (two or more people or things) v. ikiye veya daha fazla parçaya ayırmak
split between (two or more people or things) v. (iki veya daha fazla şeyin/kişinin) arasını bölmek
split between (two or more people or things) v. (iki veya daha fazla şey/kişi) arasında yer işgal etmek
yoke people or things together v. insanları/hayvanları birbirine bağlamak
yoke people or things together v. hayvan koşmak
people (something or some place) with (someone) v. (bir şeyi/yeri birileriyle) doldurmak
people (something or some place) with (someone) v. (bir şeyi/yeri) birileriyle) kalabalıklaştırmak
people (something or some place) with (someone) v. (birileriyle bir yerin/şeyin) nüfusunu artırmak
people (something or some place) with (someone) v. (birileriyle bir yerde/şeyde) bir nüfus yaratmak
people something with someone v. bir şeyi birileriyle doldurmak
people something with someone v. bir şeyi birileriyle kalabalıklaştırmak
people something with someone v. birileriyle bir şeyin nüfusunu artırmak
people something with someone v. birileriyle bir şeyde bir nüfus yaratmak
apportion something out (among some people) v. (birileri arasında) paylaştırmak/bölüştürmek
alternate between (people or things) v. (insanlar/bir şeyler) arasında gidip gelmek
alternate between (people or things) v. (insanlar/bir şeyler) arasında dönüşümlü/değişimli olarak yapmak
alternate between (people or things) v. (insanlar/bir şeyler) arasında sırayla yapmak/değiştirmek
alternate between (people or things) v. (insanlar/bir şeyler) arasında gidip gelmek
alternate between (people or things) v. (insanlar/bir şeyler) arasında dönüşümlü/değişimli olarak yapmak
alternate between (people or things) v. (insanlar/bir şeyler) arasında sırayla yapmak/değiştirmek
assimilate with some people v. birileriyle kaynaşmak
assimilate with some people v. birileriyle özdeşleşmek
assimilate with some people v. birileriyle asimile olmak
assimilate with some people v. birilerinin arasına/içine karışmak
assimilate with some people v. birilerinin arasına katılmak
assimilate with some people v. birileri arasında kabul görmek
choose between (two people or things) v. (iki kişi veya şey) arasından seçmek
choose between (two people or things) v. (iki seçenek) arasında tercihte bulunmak
choose between two people or things v. iki kişiden veya şeyden birini seçmek
choose between two people or things v. iki seçenekten birini tercih etmek
choose from (people or things) v. (birileri/bir şeyler) arasından bir tercihte bulunmak
come between (two or more people) v. (iki veya daha fazla kişinin) arasında olmak
come between (two or more people) v. (iki veya daha fazla kişinin) arasında yer almak/gelmek
come between (two or more people) v. (iki veya daha fazla kişinin) arasına girmek
come between (two or more people) v. (iki veya daha fazla kişinin) arasına girmek
come between (two or more people) v. (iki veya daha fazla kişinin) ilişkisine burnunu sokmak
draw people or things together v. birilerini/bir şeyleri bir araya getirmek
draw people or things together v. birilerini/bir şeyleri bir araya toplamak
interpose between people or things v. birilerinin/bir şeylerin arasına koymak
interpose between people or things v. birilerinin/bir şeylerin arasında konumlandırmak
intervene between (multiple people) v. (birilerinin) arasına girmek
oscillate between (two people or things) v. (iki kişi veya şey) arasında kalmak (karar verememek)
oscillate between (two people or things) v. (iki kişi veya şey) arasında kararsız kalmak
oscillate between (two people or things) v. (iki kişi veya şey) arasında gidip gelmek
people with v. birileriyle doldurmak
people with v. birileriyle kalabalıklaştırmak
people with v. birileriyle nüfusunu artırmak
people with v. '-e sahip insanlar
polarize (one group of people) into (two groups of people) v. (bir grubu) kutuplaştırmak
polarize (one group of people) into (two groups of people) v. (bir grubu) iki karşıt gruba bölmek
wedge between people or things v. iki kişi/şey arasına sıkışmak
wedge between people or things v. iki kişi/şey arasında sıkışıp kalmak
wedge between people or things v. iki kişi/şey arasına sıkıştırmak
Phrases
a man of the people n. halk adamı
one of these people n. bu insanlardan biri
to people of all ages n. her yaştan insanlara
people from all ages n. her yaştan insanlar
little love lost between (two people) expr. (iki kişi) arasında sevginin zerresi bile kalmama/olmama
little love lost between (two people) expr. (karşılıklı) birbirinden nefret etme/hoşlanmama
little love lost between (two people) expr. (karşılıklı) birbirini sevmeme
little love lost between (two people) expr. (karşılıklı) birbirine düşman olma
little love lost between (two people) expr. (karşılıklı) birbirine düşman gibi olma
little love lost between (two people) expr. (karşılıklı) birbirine düşman kesilme
there's little to choose between (two people or things) expr. arasında çok az fark olma
there's little to choose between (two people or things) expr. neredeyse hiç fark olmama
there's little to choose between (two people or things) expr. neredeyse aynı/eşit olma
there's little to choose between (two people or things) expr. birbirine denk olma
there's not much to choose between (two people or things) expr. arasında çok az fark olma
there's not much to choose between (two people or things) expr. neredeyse hiç fark olmama
there's not much to choose between (two people or things) expr. neredeyse aynı/eşit olma
there's not much to choose between (two people or things) expr. birbirine denk olma
according to some (people) expr. bazılarına göre
there are some people that expr. bazı insanlar vardır ki
like the people around you expr. çevrendeki insanlar gibi
people say expr. diyorlar ki
people at large expr. genellikle herkes
a group of young people of both sexes expr. gençlerden oluşan kızlı erkekli bir grup
to people of all ages expr. her yaştan insana
according to some people expr. kimine göre
hall will seat fifty people expr. salon elli kişilik oturma kapasitesine sahip olacaktır
in the name of the turkish people expr. türk milleti adına
judgment rests with the turkish people expr. takdir türk milletinindir
a growing number of people expr. (giderek) artan sayıda kişi
for me and many people expr. benim ve birçok insan için
Proverb
people who live in glass houses shouldn't throw stones kişi kendinde herhangi bir kusur varken başkalarını aynı kusurla suçlamamalıdır
people who live in glass houses shouldn't throw stones sırça köşkte oturan komşusuna taş atmamalı
people who live in glass houses shouldn't throw stones dinime küfreden müslüman olsa
gravitation cannot be held responsible for people falling in love insanların aşka düşmesinden yerçekimini sorumlu tutamazsın
idle people have the least leisure tembelin boş zamanı olmaz
people who live in glass houses shouldn't throw stones dinime söven müslüman olsa
gravitation cannot be held responsible for people falling in love insanların aşık olmasından yerçekimini sorumlu tutamazsın
Colloquial
people she/he hangs out with n. birlikte takıldığı insanlar
flood of people n. insan seli
two different people n. iki ayrı insan
people pleaser n. insanları memnun etmeye çalışan kimse
people in town n. kasabadaki insanlar
people in town n. kasabadakiler
lay people n. vasıfsız, sıradan kimseler
poor helpless people n. zavallı çaresiz insanlar
street people n. sokakta yaşayan insanlar
street people n. evsizler
street people n. isteyerek veya mecbur oldukları için sokakta yaşayan insanlar
make people suffer v. insanlara acı çektirmek
split people up v. insanları ayırmak
split people up v. insanları birbirinden ayırmak
a couple of (people or things) adj. bir iki (kişi/şey)
a couple of (people or things) adj. birkaç (kişi/şey)
a couple of (people or things) adj. bir çift (kişi/şey)
a couple of (people or things) adj. az sayıda (kişi/şey)
some people don't think so expr. bazı insanlar böyle düşünmüyor
some people just don't know when to stop expr. bazı insanlar nerede/ne zaman duracağını bilmiyorlar/bilmezler
some people just don't know when to give up expr. bazı insanlar nerede/ne zaman duracağını bilmiyorlar/bilmezler
listen up people expr. dinleyin millet
people are always taking me for other people expr. insanlar beni hep başkalarına benzetir
people always want what they can't have expr. insanlar hep sahip olamayacaklarını isterler
people think it's your fault expr. insanlar senin hatan olduğunu düşünüyor
people say I talk too much expr. insanlar çok konuştuğumu söyler
people outside of work expr. işin haricindeki insanlar
treat people the way you want to be treated expr. insanlara kendine davranılmasını istediğin şekilde davran
people hate and fear us expr. insanlar bizden nefret eder ve korkarlar
people are watching us expr. insanlar bizi izliyor
people come and go expr. insanlar gelip gidiyor
people don't change expr. insanlar değişmez
most people myself included expr. insanların çoğu ben de dahil
people get slaughtered in their beds expr. insanlar yataklarında boğazlanıyor
treat people the way you want to be treated expr. kendine yapılmasını istemediğini başkasına yapma
people of all ages expr. küçükten büyüğe herkesin
people from all ages expr. küçükten büyüğe herkesin
treat people the way you want to be treated expr. kendine davranılmasını istediğin şekilde davran insanlara
all people are equal in the eyes of the law expr. kanunun önünde/gözünde tüm insanlar eşittir
people of all ages expr. küçükten büyüğe herkes
people always want what they can't have expr. "insan hep sahip olamayacağını ister
the nerve of some people expr. yüzsüzlüğün bu kadarı
some people have all the luck expr. bazı insanlar çok şanslı
some people have all the luck expr. bazıları çok şanslı
some people have all the luck expr. bazı insanlar ne kadar şanslı
today, we are all (some group of people) expr. bugün hepimiz (zor durumda olan o bir grup insandan biriyiz)
today, we are all (some group of people) expr. bugün hepimiz (zor durumda olan o bir grup insanla) özdeşiz
today, we are all (some group of people) expr. bugün hepimiz (zor durumda olan o bir grup insanın) acısını/yaşadıklarını hissediyoruz
all kinds of (people or things) expr. her türlü (insan/şey)
all kinds of (people or things) expr. her nevi (insan/şey)
all kinds of (people or things) expr. envai çeşit (insan/şey)
all kinds of (people or things) expr. çeşit çeşit (insan/şey)
all kinds of (people or things) expr. türlü türlü (insan/şey)
all kinds of (people or things) expr. her türlü (insan/şey)
all kinds of (people or things) expr. her nevi (insan/şey)
all kinds of (people or things) expr. envai çeşit (insan/şey)
all kinds of (people or things) expr. çeşit çeşit (insan/şey)
all kinds of (people or things) expr. türlü türlü (insan/şey)
some people don't know when to quit expr. bazı insanlar nerede/ne zaman duracağını bilmiyorlar/bilmezler
some people! expr. bazıları yok mu!
poc (person of color) (people of color) abrev. beyaz olmayan insanlar
Idioms
a man/woman of the people n. halktan biri
a man/woman of the people n. halk adamı
all able-bodied people n. eli ayağı tutan herkes
all able-bodied people n. gücü kuvveti yerinde herkes
all able-bodied people n. güçlü kuvvetli herkes
all things to all people n. herkesin aradığı/peşinde koştuğu
twelve good people and true n. dürüst, güvenilir, doğru insanlardan oluşan jüri
the opium of the people n. toplumu uyuşturan şey
the opium of the people n. toplumun afyonu
the opium of the people n. toplumu uyutan şey
the opium of the people n. halkın afyonu
the opium of the people n. halkı uyutan/uyuşturan şey
the opium of the people n. toplumda sahte mutluluk/memnuniyet duygusu yaratan şey
the opium of the people n. toplumu hissizleştiren/duyarsızlaştıran şey
the opium of the people n. toplumu körleştiren/duygusuzlaştıran şey
the opium of the people n. çoğunluğu mutlu eden şey
people power n. birliğin gücü
people power n. toplumun gücü
people power n. halkın gücü
people power n. halkın kolektif iradesinden kaynaklanan politik güç, baskı
people processor n. insan fabrikası
people processor n. ofis binası, bürokratik sistem, otomatikleştirilmiş hizmetler gibi insanların sürekli robot gibi girip çıktığı ve işlettiği sistem
people processor n. insanların otomatiğe bağlanarak/robot gibi çalıştırıldığı yer/sistem
people processor n. uçak pervanesi anlamına gelen bir takma isim
a people person n. sosyal kimse
a people person n. insanlarla arası iyi kimse
a people person n. insanlarla iyi geçinen kimse
a people person n. girgin kimse
a people person n. cana yakın kimse
a people person n. dost canlısı kimse
a people person n. arkadaş canlısı kimse
a people person n. dışa dönük kimse
a people person n. iletişim yeteneği yüksek kimse
a people person n. birebir iletişim becerisi yüksek kimse
bad blood (between people) [old-fashioned] n. (insanlar/birileri arasında) dargınlık
bad blood (between people) [old-fashioned] n. (insanlar/birileri arasında) düşmanlık
bad blood (between people) [old-fashioned] n. (insanlar/birileri arasında) kin
bad blood (between people) [old-fashioned] n. (insanlar/birileri arasında) öfke
bad blood (between people) [old-fashioned] n. (insanlar/birileri arasında) husumet
bad blood (between people) [old-fashioned] n. (insanlar/birileri arasında) kızgınlık
beautiful people n. cazibeli/dikkat çeken insanlar
beautiful people n. imrenilen zenginler
beautiful people n. seçkin kimseler
beautiful people n. kalburüstü kimseler
beautiful people n. yüksek tabakadan kimseler
the beautiful people n. cazibeli/dikkat çeken insanlar
the beautiful people n. imrenilen zenginler
the beautiful people n. seçkin kimseler
the beautiful people n. kalburüstü kimseler
the beautiful people n. yüksek tabakadan kimseler
bipoc (black, indigenous, and people of color) n. beyaz olmayanlar
bipoc (black, indigenous, and people of color) n. beyaz ırk dışındaki ırklar
be gathered to one's people v. ölmek
claim the lives of six people v. altı can almak
claim the lives of six people v. altı insanın canına mal olmak
claim the lives of six people v. altı kişinin canını almak
set people by the ears v. aralarına kara kedi sokmak
be alive with (people or things) v. -ile dolu olmak
be crammed full of people v. (oda vb) insanlarla dolu olmak
be alive with (people or things) v. (bir yer) (insan vb.) kaynamak
keep people straight in one's mind v. (insanları/ikizleri vb) ayırt etmek