flat - Turc Anglais Dictionnaire

flat

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau

Sens de "flat" dans le Dictionnaire Turc-Anglais : 143 résultat(s)

Anglais Turc
Common Usage
flat n. daire
Our new flat has underfloor heating.
Yeni dairemizde yerden ısıtma var.

More Sentences
flat adj. yassı
Before forks and chopsticks, people usually ate food with a piece of flat bread.
Çatal ve yemek çubuklarından önce insanlar yemeklerini genellikle bir parça yassı ekmekle yerlerdi.

More Sentences
flat adj. düz
In ancient times, people thought the world was flat.
Kadim zamanlarda insanlar dünyanın düz olduğunu zannediyordu.

More Sentences
General
flat n. bemol
Any musical note can be a sharp or a flat.
Herhangi bir müzik notası diyez ya da bemol olabilir.

More Sentences
flat n. apartman dairesi
Has the flat got three bedrooms?
Apartman dairesinin üç yatak odası var mı?

More Sentences
flat n. daire
flat adj. yavan
We sent back the beer; it tasted flat.
Birayı geri gönderdik, tadı yavandı.

More Sentences
flat adj. havası inmiş
One of your tyres is flat.
Tekerlerinden birinin havası inmiş.

More Sentences
flat adj. patlak
How much do you charge to fix a flat tire?
Patlak bir lastiği tamir etmek için ne kadar ücret alıyorsunuz?

More Sentences
flat adj. bitmiş (pil)
Your car won't start if it has a flat battery.
Aküsü bitmişse, arabanız çalışmaz.

More Sentences
flat adj. sabit
They are asking me to pay a flat rate for limited Internet access.
Sınırlı internet erişimi için benden sabit bir ücret ödememi istiyorlar.

More Sentences
flat adj. kesin
He gave a flat refusal.
Kesin bir ret cevabı verdi.

More Sentences
flat adj. tekdüze
The band was flat for most of the concert.
Grup, konserin çoğunda tekdüzeydi.

More Sentences
flat adj. durgun
We have experienced flat sales in the last couple of months.
Son birkaç aydır satışlarımız durgun.

More Sentences
flat adj. donuk
He gave the shocking news with an uninterested flat voice.
Şok eden haberi kayıtsız ve donuk bir sesle verdi.

More Sentences
flat adj. (pil) bitik
My battery is flat.
Bataryam bitik.

More Sentences
flat adj. (lastik) patlak
She had to pull over; her tire was flat.
Kenara çekmek zorunda kaldı, lastiği patlamıştı.

More Sentences
flat adj. kabarmamış
The bread I baked came out flat, so I think it needed more time to raise.
Pişirdiğim ekmek kabarmamıştı, sanırım kabarması için biraz daha zaman lazımdı.

More Sentences
flat adj. (müzik) bemol
The vocalist misread the b flat note on the sheet.
Vokalist sayfadaki bemol notasını yanlış okudu.

More Sentences
flat adj. düz (ayakkabı)
I'm wearing high heels, but I have a pair of flat shoes with me, just in case.
Yüksek topuklu ayakkabı giydim ama her ihtimale karşı yanımda bir çift düz ayakkabı var.

More Sentences
flat adj. soluk (ışık)
Flat lighting is a characteristic of all his paintings.
Soluk ışıklandırma onun tüm resimlerinin karakteristik özelliğidir.

More Sentences
flat adv. (sırt) üstü
She laid flat on her back, looking at the clouds pass by.
Sırt üstü uzanmış, bulutların geçişini izliyordu.

More Sentences
Technical
flat n. patlak lastik
She pulled over to take care of a flat.
Patlak lastiği değiştirmek için kenara çekti.

More Sentences
Textile
flat adj. düz
Float glass is a term for perfectly flat, clear glass (basic product).
Düz cam, tamamen düz, şeffaf cam (temel ürün) için kullanılan bir terimdir.

More Sentences
Construction
flat n. daire
Those who have a holiday flat or even a holiday home are affected by this.
Yazlık dairesi ve hatta yazlık evi olanlar bile bu durumdan etkilenmektedir.

More Sentences
Linguistics
flat adj. düz
Find a flat, stable and safe place to change your tyre.
Lastiğinizi değiştirmek için düz, sağlam ve güvenli bir yer bulun.

More Sentences
Meteorology
flat adj. düz
Pallets are flat structures utilized in cargo container ships for supporting goods or containers.
Paletler, kargo konteyner gemilerinde malları veya konteynerleri desteklemek için kullanılan düz yapılardır.

More Sentences
General
flat n. düz şey
flat n. geniş düz yer
flat n. apartman katı
flat n. kumsal
flat n. düzlük
flat n. sığlık
flat n. yavanlık
flat n. platform vagon
flat n. tatsızlık
flat n. ova
flat n. düz arazi
flat n. bataklık
flat n. apartman
flat n. kat
flat n. düz yüzey
flat v. yassılmak
flat v. düzeltmek
flat v. düşmek
flat v. yassıltmak
flat v. düzleşmek
flat v. düzleştirilmek
flat v. düz bir yüzeye batmak
flat v. düz bir yüzeye düşmek
flat adj. gazı kaçmış (içecek)
flat adj. kesat
flat adj. gazı kaçmış
flat adj. inik
flat adj. yıkık
flat adj. monoton
flat adj. tatsız
flat adj. hareketsiz
flat adj. yatay
flat adj. kısık
flat adj. boğuk
flat adj. kati
flat adj. müstevi
flat adj. gazı gitmiş (içecek)
flat adj. harap
flat adj. faizsiz
flat adj. sönük
flat adj. yayvan
flat adj. boş
flat adj. tam
flat adj. değişmez
flat adj. (lastik) havasız
flat adj. düzgün
flat adj. (içki) gazı gitmiş
flat adj. gazsız
flat adj. mat
flat adj. tek
flat adj. (yüzey) düz
flat adv. bütünüyle
flat adv. açık olarak
flat adv. açıkça
flat adv. tam olarak
flat adv. yatay biçimde
flat adv. kesin olarak
flat adv. düz olarak
flat adv. sırtüstü
flat adv. tamamıyla
flat adv. monoton
Trade/Economic
flat adv. faiz işletmeden
flat adv. faiz ödemeden
flat adv. birikmiş faizi ödemeksizin
Technical
flat n. mat
flat n. lastik patlağı
flat n. sönmüş lastik
flat n. alıcıyla yığın halinde gönderilen demonte konteyner
flat n. imalat makinesinin kesici kenarının düz kısmı
flat n. dikdörtgen ve düzgün bir kesite sahip haddelenmiş metal çubuk
flat n. bazı vida dişlerinin en alt veya en üstünde bulunan tesviye eğrisinin silindirik kısmı
flat adj. basık
flat adj. donuk
flat adj. havasız
flat adj. yassı
Textile
flat n. çırçır makinesinin silindirinin üzerindeki zincire yerleştirilip ipliğin taraklanmasını kolaylaştıran dişli çıta
Architecture
flat n. yatay platform şeklindeki mimari eleman
Construction
flat n. kat
Dyeing
flat v. (yüzeyi) düz boya tabakası ile kaplamak
flat v. (boyalı veya cilalı yüzeyin) zımparalama ile parlaklığını almak
flat v. (boyaya) terebentin ekleyerek parlamasını engellemek
Automotive
flat adj. yassı
Marine
flat adv. düz yelkenle
Mining
flat n. maden damarının yatay kapsamı
flat n. yatay ve düz cevher katmanı
flat n. düşük kalite ham elmas
Anatomy
flat n. el ayası
flat n. elin iç yüzeyi
Geometry
flat n. öklid uzayı
flat n. üç boyutlu uzay
Botanic
flat n. olgunlaşmış mantar
Agriculture
flat n. fidelerin konulduğu sığ kutu
flat n. sığ çukurlarına yumurta yerleştirilen sıkıştırılmış kağıt bölme
flat v. (soğanları) sığ kutuya koymak
flat v. (fideleri) bir yerden çıkarıp sığ bir kutuya dikmek
Linguistics
flat n. bemolleşme
flat adj. bemolleşmiş
Geography
flat n. teksas eyaletinde şehir
Military
flat adj. soluk
Hunting
flat n. gövde
flat n. silah gövde çerçevesi
Sport
flat n. teniste topa düz vuruş
flat n. engelsiz yarış parkuru
flat n. futbol sahasının her iki takımın kanatlarına bitişik kısmı
flat n. patenin iki kenarıyla birden kayma
flat n. patenin iki kenarıyla kayılınca buzda oluşan çift iz
Wagering
flat n. şekli kusurlu olduğu için bir yüzü diğer yüzlerinden daha sık üste gelen defolu zar
Art
flat n. keskin kenarlı uzun ve düz fırça
Music
flat n. bemol
flat n. ayak tabanının tamamının kullanıldığı dans adımı
flat v. (notayı) pesten okumak
flat v. yarım ses pesleştirmek
flat v. doğru veya amaçlanan perdeden aşağı düşmek
Theatre
flat n. ahşap çerçeve ile boyalı kumaştan oluşan sahne dekoru
Photography
flat n. fotoğraf klişesi yaparken negatif filmlerin üzerine yerleştirildiği kalın cam
flat n. foto ofset klişesinin yapıldığı negatif veya pozitif filmler topluluğu

Sens de "flat" avec d'autres termes dans le Dictionnaire Anglais-Turc : 500 résultat(s)

Anglais Turc
Common Usage
flat-footed adj. düztaban
General
flat tire n. patlak lastik
Would you have time to fix this flat tire now?
Patlak lastiği şimdi tamir edecek vaktiniz var mı?

More Sentences
flat roof n. düz çatı
When installing roof funnels for flat roofs, you need to keep a few simple rules in mind.
Düz çatılar için çatı hunileri kurarken, birkaç basit kuralı aklınızda tutmanız gerekir.

More Sentences
flat iron n. ütü
Mary used a flat iron to straighten her hair.
Mary saçlarını düzleştirmek için bir ütü kullandı.

More Sentences
flat screen n. düz ekran
I just bought a 40 inch flat screen television.
Daha yeni 40 inç düz ekran bir televizyon aldım.

More Sentences
flat tire n. patlak teker
I offered to fix Tom's flat tire.
Tom'un patlak tekerini tamir etmeyi önerdim.

More Sentences
flat-earther n. düz dünyacı
Tom is a flat-earther.
Tom bir düz Dünyacı.

More Sentences
flat foot n. düztaban ayak
I have flat feet.
Düztaban ayaklarım var.

More Sentences
go flat v. gazı kaçmak (içecek vb)
Please drink the beer before it goes flat.
Lütfen birayı gazı kaçmadan iç.

More Sentences
lie flat v. düz yatmak
Avoid lying flat on your back; this may cause contractions to increase.
Sırt üstü düz yatmaktan kaçının; bu kasılmaların artmasına neden olabilir.

More Sentences
flat broke adj. beş parasız
I was flat broke.
Beş parasızdım.

More Sentences
gone flat adj. gazı kaçmış (içecek vb)
This cola has gone flat and doesn't taste good.
Bu kola gazı kaçmış ve tadı güzel değil.

More Sentences
Idioms
fall flat v. yüzüstü düşmek
Tom tripped and fell flat on his face in the snow.
Tom'un ayağı takıldı ve karda yüzüstü düştü.

More Sentences
General
bachelor's flat n. garsoniyer
flat tire n. inik teker
salt flat n. tuzlu çanak
flat bottom n. dibi düz
flat surface n. tahta
flat for land method n. kat karşılığı
flat place n. düzlük
flat bottom boat n. tongarto
flat to be let n. kiralık kat
flat surface n. tabla
flat arch n. basık kemer
flat with sea view n. denize nazır ev
flat glass n. düz cam
freehold flat n. kat mülkiyeti
flat for old persons n. yaşlı apartmanları
flat rate n. tek fiyat
flat for land basis n. kat karşılığı
round and flat bread n. pide
flat battery n. boşalmış akü
flat battery n. boşalmış pil
flat round stone n. kaydırak
furnished flat n. mobilyalı daire
flat cap n. kasket
flat foot n. düztabanlık
flat for land n. kat karşılığı
flat tyre n. patlak lastik
garden floor flat n. bahçe katı apartman dairesi
optical flat n. optik düzlük
flat surface n. düz zemin
housekeeper's flat n. kapıcı dairesi
mud flat n. (gelgitle oluşan) çamur alanı
flat country n. düz arazi
flat ground n. düz arazi
flat screen n. yassı ekran
flat country n. düzlük
flat-footedness n. düztabanlık
flat-mate n. ev arkadaşı
flat-heeled shoe n. yemeni
lay-flat hose n. yassı hortum
one-roomed flat n. tek odalı daire
flat rate n. herkes için aynı fiyat
flat rate n. sabit fiyat
studio flat n. stüdyo daire
flat earth society n. dünyanın düz olduğuna inanan topluluk
flat earther n. dünyanın düz olduğuna inanan kimse
flat for rent n. kiralık daire
flat for sale n. satılık daire
flat terrain n. düz arazi
f double flat n. f çift bemol
bosphorus view flat n. boğaz manzaralı daire
flat-screen television n. düz-ekran televizyon
flat-screen tv n. düz-ekran televizyon
flat-trim toothbrush n. düz kesimli diş fırçası
flat tummy n. düz karın
run-flat tyres n. patlamış halde bile giden lastikler
basement flat n. bodrum dairesi
ground floor flat n. giriş kat dairesi/zemin (kat) dairesi
flat-twin engine n. yatık çift motor
show flat n. örnek daire
flat shoes n. düz ayakkabı
flat shoes n. babet
flat peak [uk] n. Snapback şapka
flat cap n. Snapback şapka
two bedroom flat n. iki odalı daire
flat beer n. gazsız bira
flat earther n. düz dünyacı
flat position n. düz pozisyon
flat race n. engelsiz at yarışı
clam-flat [new england] n. yumuşak gel-git düzlüğünde midyelerin gizlendiği bölüm
ownership flat [new zealand] n. mülk sahibi tarafından işgal edilen daire
ownership flat [new zealand] n. içinde sahibinin yaşadığı daire
flat-earthist n. düz dünyacı
council flat n. yerel meclise ait olup halka ucuza kiralanan daire
flat top n. tepedeki saçların kısa kesilip dik durmalarının sağlandığı, tepeden düz görünen bir saç stili
flat hoop n. iki tarafı da düzleştirilmiş ahşap kasnak
flat-share n. dairede oturanların imkanları ve harcamaları paylaştığı yaşam şekli
flat-earther n. saçma ve saygınlığı olmayan bir teoriye inanan veya bu teoriyi savunan kimse
flat spin n. karmaşa
flat bone n. bonfilenin takoz kemiğine bitişik kısmı
flat spin n. telaş
flat-hunting n. apartman dairesi arama
flat foot n. düztaban kimse
flat-share n. paylaşımlı daire
flat-earther n. açık kanıtlara rağmen gerçeği reddeden kimse
flat paper n. katlanmamış kağıt
flat spin n. kararsızlık
flat spin n. karışıklık
flat solid n. uzunluk ve genişliğine göre ince olan düz eşya
serviced flat n. ev işçiliği hizmetlerinin sağlandığı daire türü
serviced flat n. servisli daire
service flat [uk] n. ev işçiliği hizmetlerinin sağlandığı daire türü
service flat [uk] n. servisli daire
flat character n. sığ karakter
flat character n. derinliği olmayan ve hikaye boyunca değişime uğramayan karakter
become flat v. düzleşmek
lay flat v. sermek
fall flat v. başarı sağlayamamak
fall flat v. başarısız olmak
become flat v. yatmak
fall flat v. umulan rağbeti hiç görmemek
flat hat v. çok alçaktan uçmak
fall flat on one's face v. kapaklanmak
lay flat v. yere sermek
be flat broke v. meteliğe kurşun sıkmak
stand flat v. düz durmak
go flat v. asidi kaçmak
flat-hammer v. çekiçle düzlemek
be caught flat footed v. kontrpiyede kalmak
rent a flat v. ev kiralamak
run flat v. telefonunun şarjı bitmek
one's battery to go flat v. telefonunun şarjı bitmek
become flat v. telefonunun şarjı bitmek
get a place in no time flat v. soluğu (bir yerde) almak
be found dead in her/his flat v. dairesinde ölü bulunmak
be found dead at her/his flat v. dairesinde ölü bulunmak
get (somewhere) in no time flat v. soluğu (bir yerde) almak
lie flat v. sırt üstü uzanmak
live in a small flat v. küçük bir dairede oturmak
fall flat v. yanıt vermemek
fall flat v. sonuç vermemek: amaçlanan etkiyi yaratamamak
flat-share v. paylaşımlı dairede yaşamak
flat [obsolete ] v. cansızlaştırmak
flat [obsolete ] v. donuklaştırmak
flat [obsolete ] v. sıkıcı hale getirmek
flat-hat v. gösteriş yapmak
flat-share v. akraba olunmayan kimselerle bir daireyi paylaşmak
flat-hat v. çalım satmak
become flat v. solgunlaşmak
become flat v. hoş kokusunu yitirmek
become flat v. yavanlaşmak
very flat adj. yamyassı
flat footed adj. azimli
flat enough adj. yeterince düz
quite flat adj. düzce
flat bottomed adj. dibi düz
flat on one's back adj. yatalak
flat broke adj. meteliksiz
as flat as adj. kadar dümdüz
flat footed adj. düztaban
flat-footed adj. kararlı
flat-footed adj. sağlam
flat-heeled adj. topuksuz
flat-footed adj. azimli
flat-bottomed adj. altı düz
flat-footed adj. değişmez
flat-footed adj. sabit
flat broke adj. beş kuruşsuz
out of flat adj. düzgünsüz
flat-out adj. dosdoğru ve bütünüyle
flat-out adj. adamakıllı
flat-out adj. doğrudan doğruya
flat-out adj. direkt
flat-out adj. dolambaçsız
flat-out adj. tamamen
flat-top adj. üstü yassı
flat-topped adj. üstü yassı
very flat adj. çok düz
flat-topped adj. düz tepeli
flat-out adj. son süratle yapılan
flat-water adj. sakin akan su kanalına ait
flat-footed adj. dürüst ve ödünsüz
flat-footed adj. tereddütsüz
flat-footed adj. düz bir tabanı olan
flat-bellied adj. düz karınlı
flat-headed adj. başının tepesi düzleştirilmiş olan
flat-bottom adj. düz tabanı olan
flat-footed adj. koşulsuz
flat-water adj. sakin akan su kanalının üzerinde giden
flat-bellied adj. karnı çıkıntılı olmayan
flat out adv. son hızla
flat out adv. gayretle
in two minutes flat adv. tam iki dakikada
in ten seconds flat adv. tam on saniyede
in nothing flat adv. hızla
in nothing flat adv. süratle
flat out hell-for-leather adv. hızla
flat out hell-for-leather adv. süratle
flat out adv. adamakıllı
flat out adv. direkt
flat out adv. tamamen
flat out adv. doğrudan doğruya
flat out adv. dolambaçsız
flat out adv. dosdoğru ve bütünüyle
flat out adv. dobra dobra
flat-footed adv. düz olarak
flat-out [us] adv. en üst dereceye kadar
flat-out [us] adv. son derece
flat-footed adv. açıkça ve kesin olarak
flat-footed adv. ayakları yere dümdüz basar halde
flat out adv. açıkça
the battery is flat expr. şarj bitti
Phrasals
flat out v. başaramamak
flat out v. başarısız olmak
flat out v. beklentileri boşa çıkarmak
flat out v. kötü sonlanmak
Phrases
the market is flat expr. piyasa durgun
in (an amount of time) flat expr. sadece (belli bir zaman) içinde
in (an amount of time) flat expr. tam (belli bir zaman) içinde
in two minutes flat expr. sadece iki dakika içinde
in two minutes flat expr. tam iki dakika içinde
Colloquial
flat contradiction n. kesin yadsıma
flat denial n. kesin inkar
flat denial n. kesin yadsıma
flat contradiction n. kesin inkar
a flat-out liar n. tam bir yalancı
flat out v. bitap düşmek
flat out v. dobra dobra konuşmak
lay flat v. yıkmak
lay flat v. yerle bir etmek
lay flat v. mahvetmek
lay flat v. dümdüz etmek
be caught flat-footed v. gafil avlanmak
catch flat-footed v. habersiz yakalamak
be caught flat-footed v. hazırlıksız yakalanmak
be caught flat-footed v. habersiz yakalanmak
catch flat-footed v. gafil avlamak
catch flat-footed v. hazırlıksız yakalamak
flat-chested adj. tahta göğüslü
flat-footed adj. beceriksiz
flat-footed adj. geç tepki veren
flat-footed adj. uygunsuz
flat-footed adj. garip
flat-footed adj. hantal
flat-footed adj. hazırlıksız yakalanmış
flat-footed adj. sakar
flat-footed adj. basireti bağlanmış
flat-footed adj. gafil avlanmış
flat-footed adj. biçimsiz
flat out expr. tüm hızıyla
flat out expr. bütün gücüyle
flat out expr. tüm gücünü harcayarak
flat out expr. alelacele
flat out expr. son hızla
flat out expr. son sürat
flat out expr. çok çabuk
flat out expr. çabucak
and that's flat! [old-fashioned] [uk] expr. ve son kararım bu!
and that's flat! [old-fashioned] [uk] expr. o kadar!
and that's flat! [old-fashioned] [uk] expr. işte o kadar!
and that's flat! [old-fashioned] [uk] expr. konu kapanmıştır!
and that's flat! [old-fashioned] [uk] expr. bitmiştir!
and that's flat! [old-fashioned] [uk] expr. açık ve kesin!
and that's flat! [old-fashioned] [uk] expr. ve bu son sözüm!
and that's flat! [old-fashioned] [uk] expr. ve son sözüm bu!
in two minutes flat expr. tam iki dakika içinde
in two minutes flat expr. tam iki dakikada
Idioms
granny flat n. evde yaşlı anne baba için ayrılan daire
granny flat n. evin yaşlanan ebeveynlere ayrılmış alanı/bölümü
granny flat n. evde büyük ebeveynlerin yaşaması için ayrılmış daire
granny flat n. evin yaşlı anne babası için ayrılmış olan bölümü
granny flat n. evin büyük ebeveynler için ayrılmış bölümü
lay somebody/something flat v. yere sermek
fall flat on one's face v. sırtı yere gelmek
fall flat v. güme gitmek
leave someone flat v. beş parasız bırakmak
catch flat-footed v. gafil avlamak
be in a flat spin v. çılgına dönmek
fall flat v. fos çıkmak
lay flat v. kendini yere atmak
fall flat v. başarısız olmak
fall flat v. çuvallamak
fall flat v. istediğini elde edememek
be flat on one's back v. yatalak olmak
flat on one's back v. yorgan döşek yatmak
flat on one's back v. zil olmak
flat on one's back v. hasta yatmak
flat on one's back v. meteliksiz kalmak
flat on one's back v. kötü duruma düşmek
catch flat-footed v. suçüstü yakalamak
catch flat-footed v. hazırlıksız yakalamak
fallen flat on its face v. yüzüstü kapaklanmak
fall flat on its face v. başarısız olmak
fallen flat on its face v. (bir gösteride vb) başarısız olmak
fall flat on one's face v. çuvallamak
fall flat on one's face v. başarısız olmak
be fallen flat on its face v. yere serilmek
fall flat on its face v. çuvallamak
fall flat on one's/its face v. bozum olmak
fall flat on one's/its face v. çuvallamak
fall flat on one's/its face v. bir işte (fena şekilde) başarısız olmak/başarısızlığa uğramak
catch someone flat-footed v. birini iş üstünde yakalamak
flat on one's ass v. dara düşmek
be flat on one's back v. yatağa düşmek
leave someone flat v. yüzüstü bırakmak
be flat on one's back v. yataklara düşmek
leave someone flat v. dımdızlak ortada bırakmak
catch someone flat-footed v. birini suçüstü yakalamak
flat on one's ass v. bitap düşmek
flat on one's ass v. parasız kalmak
be flat broke v. meteliğe kurşun atmak
fall flat on the ground v. yere kapaklanmak
work flat out v. canla başla çalışmak
be caught flat-footed v. şaşakalmak
be caught flat-footed v. ters tarafa yatmak
catch flat-footed v. habersiz yakalamak
be caught flat-footed v. umulmadık bir anda yakalanmak
be caught flat-footed v. hazırlıksız yakalanmak
be caught flat-footed v. zor/müşkül duruma düşmek/girmek
be caught flat-footed v. habersiz yakalanmak
catch flat-footed v. hazırlıksız yakalamak
catch flat-footed v. beklenmedik bir anda yakalamak
be caught flat-footed v. gafil avlanmak
catch flat-footed v. zor/müşkül duruma düşürmek/sokmak
catch flat-footed v. umulmadık bir anda yakalamak
catch flat-footed v. gafil avlamak
be caught flat-footed v. beklenmedik bir anda yakalanmak
rain like a cow pissing on a flat rock v. aşırı yağmur yağmak
rain like a cow pissing on a flat rock v. yoğun bir şekilde yağmur yağmak
rain like a cow pissing on a flat rock v. çok şiddetli yağmur yağmak
rain like a cow pissing on a flat rock v. bardaktan boşanırcasına yağmak
leave someone flat-footed v. birini dımdızlak bırakmak
be caught flat-footed v. ürkütülmek
leave someone flat-footed v. birini ortada bırakmak
be (flat) on (one's) back v. ayağa kalkacak gücü olmamak
be flat-footed v. gafil avlanmak
be flat-footed v. uygunsuz olmak
be flat-footed v. biçimsiz olmak
be flat-footed v. beceriksiz olmak
be flat-footed v. hazırlıksız olmak
be flat-footed v. şaşakalmak
be flat-footed v. habersiz olmak
be flat-footed v. sakar olmak
be flat-footed v. geç tepki vermek
be flat-footed v. basireti bağlanmak
be flat-footed v. düztaban olmak
be flat-footed v. garip olmak
catch (one) flat-footed v. (birini) gafil avlamak
catch (one) flat-footed v. (birini) hazırlıksız yakalamak
catch (one) flat-footed v. (birini) iş üstünde yakalamak
catch (one) flat-footed v. (birini) şaşırtmak
catch (one) flat-footed v. (birini) beklemediği bir anda yakalamak
catch (one) flat-footed v. (birini) suçüstü yakalamak
fall (flat) on its face v. yüz üstü düşmek
fall (flat) on (one's) face v. yüz üstü kapaklanmak
fall flat on your face v. çuvallamak
fall flat on your face v. bir işte (fena şekilde) başarısız olmak/başarısızlığa uğramak
fall flat v. komik olmamak
fall flat on your face v. başarısız olmak
fall (flat) on its face v. yüz üstü kapaklanmak
fall flat on your face v. yüz üstü düşmek
fall flat on your face v. yüzünün üstüne düşmek
fall flat on your face v. yüz üstü kapaklanmak
fall (flat) on its face v. yüz üstü yere yapışmak
fall flat on your face v. yüz üstü yere yapışmak
fall (flat) on its face v. yüzünün üstüne düşmek
fall (flat) on (one's) face v. yüz üstü yere yapışmak
fall (flat) on (one's) face v. yüz üstü düşmek
fall flat v. güldürücü olmamak
fall (flat) on (one's) face v. yüzünün üstüne düşmek
flat-hatting v. (uçağı) alçaktan ve dikkatsizce uçurma
leave flat v. dımdızlak ortada bırakmak
leave (one) flat v. (birini) öylece terk etmek
leave (one) flat v. (birini) bir anda/beklenmedik bir şekilde terk etmek
leave (one) flat v. (birini) sıkmak
leave (one) flat v. (birini) yüzüstü bırakmak
leave (one) flat v. (birini) beş parasız ortada bırakmak
leave (one) flat v. (birini) ortada bırakmak
leave (one) flat v. (birini) hiç eğlendirmemek
leave flat v. yüzüstü bırakmak
leave (one) flat v. (birini) güldürmemek
leave (one) flat v. (birini) dımdızlak bırakmak
leave flat v. bir anda terk etmek
flat broke adj. cebi delik
flat broke adj. meteliğe kurşun atan
flat broke adj. cebidelik
flat broke adj. meteleksiz
flat busted adj. cebi delik
flat busted adj. meteliksiz
flat broke adj. parasız kalmış
flat busted adj. parasız kalmış
flat as a strap [australia] adj. ok gibi hızlı
flat chat adj. çok dolu
flat chat adj. boğazına kadar işe vs. gömülmüş durumda
flat chat adj. çok meşgul
flat chat adj. aşırı yoğun
flat out like a lizard drinking [australia] adj. çok meşgul
flat out like a lizard drinking [australia] adj. yoğun
flat out like a lizard drinking [australia] adj. kafası dolu/meşgul
(as) flat as a strap adj. çok meşgul
(as) flat as a strap adj. kafası birçok şeyle meşgul/dolu
caught flat-footed adj. boş bir anında yakalanmış
caught flat-footed adj. gafil avlanmış
caught flat-footed adj. hazırlıksız yakalanmış
caught flat-footed adj. savunmasız yakalanmış
flat as a pancake adj. yamyassı
flat on one's back adj. eli ayağı bağlanmış
flat-strap [australia] adj. aşırı meşgul
flat on back adj. yatalak
flat as a board adj. küçük memeli
flat on one's back adj. kalkamaz halde
flat on one's back adj. aciz
flat on one's back adj. çaresiz
flat on back adj. başını kaldıramaz halde
flat on one's back adj. yorgan döşek yatan
flat on one's back adj. sırtı yere gelmiş
flat on back adj. yorgan döşek yatan
flat on one's back adj. başını kaldıramaz halde
flat as a board adj. dümdüz
flat as a pancake adj. tahta gibi dümdüz
flat as a board adj. tahta gibi dümdüz
flat as a pancake adj. tahta göğüslü
flat as a pancake adj. küçük memeli
flat-strap [australia] adj. aşırı yoğun
flat as a board adj. tahta göğüslü
flat as a board adj. yamyassı
flat on back adj. kalkamaz halde
flat on one's back adj. yatalak
flat as a pancake adj. dümdüz
flat-chested adj. küçük memeli (kadın)
flat chat adv. son sürat
flat chat adv. var gücüyle
flat chat adv. canla başla
flat chat adv. son hızla
flat chat adv. deli gibi
flat chat adv. tam gaz
flat out like a lizard drinking [australia] adv. hız sınırında
flat out like a lizard drinking [australia] adv. son hız
flat out like a lizard drinking [australia] adv. tam güç
flat out like a lizard drinking [australia] adv. olabilecek en yüksek hızda/güçte
and that's flat expr. açık ve kesindir
and that's flat expr. açık ve kesindir işte o kadar
and that's flat expr. işte o kadar
as flat as a pancake expr. yamyassı
as flat as a pancake expr. pide gibi
as flat as a board expr. tahta gibi dümdüz
as flat as a board expr. yamyassı
in nothing flat expr. yıldırım gibi
and that's flat expr. benim son kararım
and that's flat expr. son kararım bu
and that's flat expr. son sözüm bu
as flat as a board expr. dümdüz
flat busted expr. beş parasız
in no time flat expr. süratle
in nothing flat expr. hızla
in nothing flat expr. çabucak
in no time flat expr. çabucak
in no time flat expr. hızla
in nothing flat expr. süratle
as flat as a pancake expr. dümdüz
flat as a strap [australia] expr. aşırı hızlı
as flat as a strap [australia] expr. jet gibi hızlı
as flat as a strap [australia] expr. ok gibi hızlı
as flat as a strap [australia] expr. aşırı hızlı
flat as a strap expr. aşırı yoğun
flat as a strap expr. aşırı meşgul
flat as a strap expr. tam gaz
as flat as a strap expr. aşırı yoğun
as flat as a strap expr. aşırı meşgul
as flat as a strap expr. tam gaz
as flat as a tack expr. çok üzgün
as flat as a tack expr. aşırı moralsiz
as flat as a tack expr. üzüntüden mecali kalmamış
flat as a tack expr. çok üzgün
flat as a tack expr. aşırı moralsiz
flat as a tack expr. üzüntüden mecali kalmamış
flat as a pancake expr. dümdüz
flat as a strap expr. dümdüz
as flat as a strap expr. dümdüz
flat as a strap [australia] expr. jet gibi hızlı
flat strap expr. tam gaz
flat strap expr. tam güç
flat strap expr. hız kesmeden
flat strap expr. son hız
flat strap expr. dümdüz
in a flat spin expr. sallantıya/çalkantıya girmiş
in a flat spin expr. sıkıntıya girmiş
into a flat spin expr. panik haline
into a flat spin expr. gözü dönmeye
into a flat spin expr. galeyana
into a flat spin expr. karışıklık/bunalım içine
into a flat spin expr. kontrolden çıkmaya
on the flat expr. düzlüğe
on the flat expr. düzlükte
on the flat expr. düz alanda/alana
on the flat expr. engelsiz at yarışında
Speaking
that's flat expr. açık ve katidir
that's flat expr. şüphesiz
I'll tell you flat expr. açık söyleyeceğim
that's flat expr. açık ve katidir şüphesiz
did you find a flat? expr. ev/daire buldun mu?
I'm moving into a new flat expr. yeni bir daireye taşınıyorum
in nothing flat expr. çok geçmeden
on which floor is your flat? expr. evin/dairen kaçıncı katta?
we live in the same flat [uk] expr. aynı evde yaşıyoruz
we live in the same flat [uk] expr. aynı dairede yaşıyoruz
i'lltell you flat açık söyleyeceğim
Trade/Economic
flat price n. faiz ilave edilmeden önceki fiyat