can - Türkçe İngilizce Sözlük
Geçmiş

can

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau


"can" teriminin Türkçe İngilizce Sözlükte anlamları : 66 sonuç

İngilizce Türkçe
General
can i. teneke kutu
can i. teneke
can i. konserve kutusu
can i. teneke kutudaki içecek
can i. hela
can i. bidon
can i. kıç
can i. hapishane
can i. kutu
can i. kılıf
can i. konserve kabı
can i. konserve tenekesi
can i. bir kutu dolusu (miktar)
can i. yuvarlak tabanlı, konik tepeli şamandıra
can i. maşrapa
can i. tas
can i. teneke kap
can f. konserve yapmak
can f. konservelemek
can f. konservesini yapmak
can f. olabilmek
can f. kovmak
can f. -abilir
can f. -abilmek
can f. -ebilir
can f. -ebilmek
can f. edebilmek
can f. yapabilmek
Colloquial
can f. işten atmak
can f. kasede kaydetmek
can f. sepetlemek
can f. (ses ya da görüntü) kayıt yapmak
can f. uzaklaştırmak (okul vb)
Technical
can i. buat
can i. kova
can i. kutu
can i. nükleer yakıt kabı
can f. bir teneke kutuya koymak
Automotive
can i. kutu
can i. nitrometan
can i. susturucu
Food Engineering
can i. metal kutu
Gastronomy
can i. kutu konserve
Military
can i. destroyer
can i. sualtı bombası
Cinema
can i. makara kutusu
can i. madeni kutu
Slang
can i. hela taşı
can i. klozet
can i. kıç
can i. kodes
can i. memişhane
can i. popo
can i. tuvalet
can i. yüznumara
can i. baş
can i. kafa
can i. araba
can i. otomobil
can i. meme
can i. bir esrar ölçme/tartma birimi
can f. kutu tutarak derneğe ya da kulübe vs. bağış istemek
can f. durdurmak
can f. susturmak
can f. kesmek (son vermek)
can f. işine son vermek

"can" teriminin İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 24 sonuç

Türkçe İngilizce
Common Usage
can spirit i.
can life i.
General
can brother i.
can heart i.
can lifeblood i.
can pneuma i.
can zeal i.
can vitality i.
can life i.
can darling i.
can spiritus i.
can person i.
can energy i.
can esprit i.
can friend i.
can psyche i.
can spirit i.
can soul i.
can acushla [ireland] i.
can breath i.
can lethee i.
can dote [ireland] i.
can beloved s.
Colloquial
can chou expr.

"can" teriminin diğer terimlerle kazandığı İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 500 sonuç

İngilizce Türkçe
Common Usage
garbage can i. çöp tenekesi
trash can i. çöp tenekesi
General
ash can i. çöp tenekesi
kerosene can i. gaz tenekesi
coffee can i. kahve kutusu
can can i. kan kan dansı
can buoy i. şamandıra
gasoline can i. benzin bidonu
garbage can i. çöp kutusu
place where labourers can be hired i. ırgat pazarı
ash can i. kül tenekesi
watering can i. bahçıvan kovası
beer can i. bira kutusu
tin can i. teneke kutu
a can of worms i. içinden çıkılması zor durum
a can of worms i. çözümlenmesi güç bir problem
sprinkling can i. süzgeçli kova
ash can i. küllük
the only thing we can say i. söyleyebileceğimiz tek şey
the only thing we can say i. söylenecek tek şey
milk can i. süt kabı
jerry can i. bidon
petrol can i. benzin bidonu
catch-as-catch-can i. serbest güreş
can poisoning i. konserve zehirlenmesi
trash can i. çöp kutusu
can liner i. çöp poşeti
can liner i. çöp torbası
jerry can i. benzin bidonu
tin can i. konserve kutusu
beverage can i. içecek kutusu
beverage can i. içecek tenekesi
coffee can i. kahve kavanozu
a can of coke i. bir kutu/teneke kola
can light i. gömme ışık
gas can i. benzin bidonu
can beer i. teneke bira
can beer i. kutu bira
can opener i. teneke açacağı
watering can i. bitkileri sulamak için kullanılan süzgeçli su kabı
watering can i. çiçek sulama kabı
paint can i. boya kovası
paint can i. boya tenekesi
paint can i. boya kutusu
tip the can i. bir çocuk oyunu
kick the can i. bir çocuk oyunu
spray can i. sprey teneke kutu
spray can i. sprey tenekesi
spray can i. teneke sprey
a can–do attitude i. bir işi yapmak için gösterilen gayret
a can–do attitude i. bir işi yapmak için gereken heves
can lid i. konserve kapağı
kick the can i. teneke tekmelemece
can-can-boot i. pop pop tekne
can-can-boot i. bir tür oyuncak tekne
soda can i. meşrubat tenekesi
soda can i. meşrubat kutusu
aerosol can i. aerosol kabı
aerosol can i. sprey tüpü
can opener i. bir bacağı göğse doğru çekip diğer bacağı uzatıp bedeni hafifçe geriye yaslayarak yapılan bir su atlayışı
can opener i. suya dizlerden birini karına doğru çekerek atlama
can-can i. kan kan dansı
can-can i. 19. yüzyılda fransa'da ortaya çıkmış hareketli bir dans
can-opener i. teneke açacağı
kicking the can i. erkek çocuklarının okul bahçesinde oynadığı bir tür saklambaç oyunu
cup and can i. yakın arkadaşlar
prince albert can i. prince albert kutusu
prince albert can i. prince albert tütünü konan metal kutu
shit-can i. tuvalet
shit-can i. hela
a can of soda i. bir kutu gazoz
a can of soda i. bir teneke gazoz
have friends who can pull strings f. torpili olmak
can not stand f. dayanamamak
can not escape from death f. ölümden kaçamamak
can not f. edememek
do the best one can do f. elinden geleni yapmak
do all one can do f. elinden geleni yapmak
can not believe f. inanamamak
can not walk f. yürüyememek
can hardly wait f. bekleyememek
can not drive f. araba sürememek
can not concentrate f. odaklanamamak
can not concentrate f. konsantre olamamak
can not focus f. odaklanamamak
can not get along with the people around f. çevresi ile geçinememek
open a can f. konserve açmak
be so few one can count them on the fingers of one hand f. parmakla gösterilmek
can not establish empathy f. empati kuramamak
can not develop empathy f. empati kuramamak
despite all efforts can not be saved f. tüm çabalara rağmen kurtarılamamak
can not even imagine f. rüyasında bile görememek
can not go beyond a certain point f. belli bir noktadan öteye gidememek
can not swim f. yüzememek
can not believe what one hear f. kulaklarına inanamamak
can not believe what one hear f. kulaklarına inanmamak
can not run f. koşamamak
can not comprehend f. idrak edememek
can not understand f. idrak edememek
eat out of the can f. konserveden yemek
can not prevent f. engel olamamak
can not stand f. tahammül edememek
can not meet/talk f. görüşememek
can achieve f. başarabilmek
can make it f. başarabilmek
can afford to f. maddi açıdan parası yetmek
can not even imagine f. hayal bile edememek
as far as the eye can reach zf. göz alabildiğine
as much as we can zf. elimizden geldiğince
Phrases
a skill one can use to support oneself i. altın bilezik
be as much as somebody can/could do (not) to do something f. elinden geldiğince dayanmak
be as much as somebody can/could do (not) to do something f. elinden geleni yapmak
be as much as somebody can/could do (not) to do something f. bir şeyi zar zor/güç bela yapmak
can but expr. artık sadece (bir şey) yapmak/yapabilmek
can but expr. '-den başka bir şey yapamamak/kalmamak
can but expr. '-den başka bir çare/yol olmamak
can but expr. yalnızca/ancak/sadece (bir şey) (yapabilmek/yapmak)
can but expr. (bir şey) dışında hiçbir şey (yapamamak)
can but expr. yapacağı yalnızca/sadece/ancak (bir şey) (olmak/kalmak)
how (something) can you be? expr. ne kadar açgözlüler, aptallar vs.
how (something) can you be? expr. ne kadar aptalca vs.
how (something) can you be? expr. bu ne açgözlülük, aptallık vs.
how (something) can you be? expr. bir insan daha ne kadar açgözlü, aptal vs. olabilir
how (something) can you get? expr. ne kadar açgözlüler, aptallar vs.
how (something) can you get? expr. ne kadar aptalca vs.
how (something) can you get? expr. bu ne açgözlülük, aptallık vs.
how (something) can you get? expr. bir insan daha ne kadar açgözlü, aptal vs. olabilir
I can tell you expr. bak sana söylüyorum
I can tell you expr. demedi deme
I can tell you expr. demiştin dersin
I can tell you expr. söylemedin deme
I can tell you expr. söylemiştin dersin
more than (one) can endure expr. dayanabileceğinden daha fazla
more than (one) can endure expr. katlanabileceğinden daha fazla
more than (one) can endure expr. katlanamayacağı kadar
more than (one) can endure expr. dayanamayacağı ölçüde
more than you can (ever) know expr. tahmin edebileceğinden daha çok
more than you can (ever) know expr. tahmin edemeyeceğin kadar
more than you can (ever) know expr. düşünebileceğinden daha çok
more than you can (ever) know expr. düşünemeyeceğin kadar
the least (one) can do expr. yapması gereken (şudur)
the least (one) can do expr. en azından (şunu) yapabilir
the least (one) can do expr. hiç olmazsa (şunu) yapabilir
the least (one) can do expr. elinden gelen (şu) oldu
as can be drawn expr. aşağıda göreceğiniz üzere
as can be seen below expr. aşağıda göreceğiniz üzere
as can be understood expr. anlaşılacağı gibi
the person you have called can not be reached at the moment please try again later expr. aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor lütfen daha sonra tekrar deneyiniz
as nearly as I can tell expr. bildiğim kadarıyla
no emotion, any more than a wave, can long retain its own individual form expr. bir dalgadan daha büyük hiçbir duygu yoktur ki kendi formunu uzun süre sürdürebilsin
as far as I can see expr. bana kalırsa
I can neither confirm nor deny that... expr. bunu ne onaylayabilirim ne de reddederim
we can say that expr. denebilir ki
we can say that expr. diyebiliriz ki
it can be said that expr. denebilir ki
one can say that expr. denebilir ki
as far as I can recall expr. hatırlayabildiğim kadarıyla
as far as i can see expr. gördüğüm kadarıyla
as it can be seen expr. görülebileceği gibi
as best as one can expr. elinden geldiğince
as much as one can expr. gücü yettiği kadar
as hard as one can go expr. elinden gelenin en iyisini yaparak
as best as we can expr. elimizden geldiği kadar
as hard as one can go expr. elinden geldiğince
can be seen expr. görülebilir
as one can see expr. görülebildiği üzere
as far as I can see expr. görebildiğim kadar
as much as one can expr. elinden geldiği kadar
as one can see expr. görüldüğü üzere
go as far as you can expr. gidebildiğin kadar uzağa git
go as far as you can expr. gidebildiğin yere kadar git
as much as I can expr. elimden geldiği kadar
everything you can imagine is real expr. hayal edebileceğin her şey gerçektir
things will happen while they can expr. her şey olacağına varır
as much as I can expr. elimden geldiğince
as it can be seen expr. görülebildiği üzere
as much as we can expr. elimizden geldiği kadar
as it can be seen expr. görülebileceği üzere
as far as i can expr. elimden geldiği kadarıyla
as best as we can expr. elimizden geldiğince
a man in whom I can believe expr. inanabileceğim bir adam
the more words you know the more you can say expr. ne kadar çok kelime bilirsen o kadar çok konuşursun
doing as much as one can expr. karınca kararınca
can be recorded expr. kaydedilebilir
what conclusions can you draw? expr. ne sonuçlar çıkarıyorsun?
it's the least I can do expr. lafı mı olur, rica ederim
below you can find our offer expr. teklifimiz aşağıda yer almaktadır
below you can find our offer expr. teklifimizi aşağıda bulabilirsiniz
can not help but expr. yapmaktan başka çare yok
as nearly as i can tell expr. yaklaşık olarak
one can always hope expr. ümit dünyası
can be overcome expr. üstesinden gelinebilir
as can be seen in the figure below/above expr. (aşağıdaki/yukarıdaki) şekilde görüldüğü gibi/görüleceği üzere
as much as I can expr. yapabildiğim kadar
one can always hope expr. umut fakirin ekmeği
as much as one can expr. yapabildiği kadar
it can be expected that expr. umulabilir ki
anything can happen expr. çıkmayan candan umut kesilmez
anything can happen expr. her şey olabilir
anything can happen expr. ne olacağı belli olmaz
anything can happen expr. her şey mümkün
could/can do without something expr. bir şey olmasa iyi
could/can do without something expr. bir şeye rastlamam umarım
could/can do without something expr. bir şey olmasın
could/can do without something expr. bir şey almayayım
could/can do without something expr. bir de o eksik kalsın
the (very) least you can/could do expr. elinden gelenin en azı
the (very) least you can/could do expr. yapman gereken en ufak şey
the (very) least you can/could do expr. yapabileceğinin en azı
the (very) least you can/could do expr. en azından yapılan
the (very) least you can/could do expr. hiç değilse yapabilmek
more than (one) can endure expr. (birinin) dayanabileceğinden/katlanabileceğinden fazla (ağır, acı, kırıcı)
more than (one) can endure expr. (birinin) başa çıkabileceğinden/taşıyabileceğinden fazla (ağır, acı, kırıcı)
more than (one) can endure expr. (birinin) kaldırabileceğinden fazla (ağır, acı, kırıcı)
more than (one) can endure expr. (birinin) dayanamayacağı/katlanamayacağı kadar (ağır, acı, kırıcı)
more than (one) can endure expr. (birinin) başa çıkamayacağı/taşıyamayacağı kadar (ağır, acı, kırıcı)
more than (one) can endure expr. (birinin) kaldıramayacağı kadar (ağır, acı, kırıcı)
more than (one) can endure expr. (birine) fazla/ağır
afaicr (as far as I can remember/recall) expr. hatırlayabildiğim kadarıyla
afaicr (as far as I can remember/recall) expr. hatırladığım kadarıyla
afaicr (as far as I can remember/recall) expr. yanlış hatırlamıyorsam
afaics (as far as I can see) expr. gördüğüm kadarıyla
afaics (as far as I can see) expr. bana kalırsa
afaics (as far as I can see) expr. görebildiğim kadarıyla
afaict (as far as I can tell) expr. bildiğim kadarıyla
afaict (as far as I can tell) expr. bildiğime göre
afaict (as far as I can tell) expr. tek söyleyebileceğim
afaict (as far as I can tell) expr. şu kadarını söyleyebilirim ki
afaict (as far as I can tell) expr. eğer yanılmıyorsam
afaicr (as far as I can remember/recall) expr. hatırlayabildiğim kadarıyla
afaicr (as far as I can remember/recall) expr. hatırladığım kadarıyla
afaicr (as far as I can remember/recall) expr. yanlış hatırlamıyorsam
afaics (as far as I can see) expr. gördüğüm kadarıyla
afaics (as far as I can see) expr. bana kalırsa
afaics (as far as I can see) expr. görebildiğim kadarıyla
afaict (as far as I can tell) expr. bildiğim kadarıyla
afaict (as far as I can tell) expr. bildiğime göre
afaict (as far as I can tell) expr. tek söyleyebileceğim
afaict (as far as I can tell) expr. şu kadarını söyleyebilirim ki
afaict (as far as I can tell) expr. eğer yanılmıyorsam
Proverb
he can dish it but he can't take it expr. başkalarını eleştirir ama kendisinin eleştirilmesinden hoşlanmaz
he can who believes he can expr. kendine/yapabileceğine inanan başarır
he can who believes he can expr. kendine güvenen başarır
he can who believes he can expr. yapabileceğine inanan yapar
never put off till tomorrow what you can do today bugünün işini yarına bırakma
you can catch more flies with honey than with vinegar tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır
you can catch more flies with honey than with vinegar çanakta balın olsun arı yemenden gelir
sticks and stones can break my bones but words can never hurt me istediğin kadar konuş söyle beni yaralayamazsın
a golden key can open any door para her kapıyı açar
a golden key can open any door paranın açamayacağı kapı yoktur
you can lead a horse to water, but you can't make it drink birine şans verebilirsin ama o şansı kullanması için zorlayamazsın
why buy a cow when you can get milk for free maşa varken elimi niye ateşe sokayım
why buy a cow when you can get milk for free bedava bulabiliyorsam neden para vereyim
why buy a cow when you can get milk for free nerede beleş oraya yerleş
appearances can be deceiving görünüş yanıltıcıdır
appearances can be deceiving görünüşe aldanmamalı
you can not teach an old dog a new trick huylu huyundan vazgeçmez
you can not teach an old dog a new trick can çıkar huy çıkmaz
you can not teach an old dog a new trick kırk yıllık kani olur mu yani
what can you expect from a hog but a grunt? huylu huyundan vazgeçmez
what can you expect from a hog but a grunt? can çıkar huy çıkmaz
If anything can go wrong it will bir iş ters gidecekse gider
we must learn to walk before we can run koşmadan önce yürümeyi öğrenmeliyiz
what can you expect from a hog but a grunt huylu huyundan vazgeçmez
don't put off for tomorrow what you can do today bugünün işini yarına bırakma
what can you expect from a hog but a grunt can çıkar huy çıkmaz
cat can look at a king göze yasak olmaz
you never know what you can do till you try denemeden bilemezsin
you never know what you can do till you try denemedikçe bilemezsin
no man can serve two masters hiç kimse iki efendiye hizmet edemez
it's the empty can that makes the most noise boş teneke çok ses çıkarır
devil can cite scripture for his own purpose şeytan ayeti kendi hayrına okur
devil can quote scripture for his own purpose şeytan ayeti kendi hayrına okur
those who can, do; those who can't, teach (bernard shaw tarafından öğretmenleri aşağılamak amacıyla söylemiş bir söz) elinden hiçbir iş gelmeyen öğretmen olur
you can take a horse to water but you can't make him drink zorla güzellik olmaz
you can lead a horse to water but you can't make it drink zorla güzellik olmaz
you can take a horse to water but you can't make him drink birine şans verebilirsin ama o şansı kullanması için zorlayamazsın
anyone can hold the helm when the sea is calm deniz sakinken dümeni herkes tutar
anyone can hold the helm when the sea is calm sakin denizde herkes kaptan kesilir
what can you expect from a hog but a grunt? can çıkmadıkça huy çıkmaz
believe you can and you're halfway there inanmak başarmanın yarısıdır
you can not teach an old dog new tricks ağaç yaşken eğilir
you can put lipstick on a pig, but it's still a pig eşeğe altın semer de vursan eşek yine eşektir
two can dig a lot quicker than one. İki kişi bir kişiden iyidir
two can dig a lot quicker than one. iki kişi tek kişiden iyidir
even a blind pig can find an acorn once in a while bozuk saat bile günde iki defa doğruyu gösterir
even a blind pig can find an acorn once in a while bozuk saat bile günde iki kez doğruyu gösterir
keep no more cats than can catch mice ne kadar az, o kadar iyi
keep no more cats than can catch mice az olsun öz olsun
even a blind pig can find an acorn once in a while durmuş saat bile günde iki kez doğruyu gösterir
even a blind pig can find an acorn once in a while bozuk saat bile günde iki kez doğruyu gösterir
you can have too much of a good thing azı karar çoğu zarar
you can have too much of a good thing bu kadarı da biraz çok
you can have too much of a good thing aşırıya da kaçmamak gerek
you can have too much of a good thing bir şeyin cılkını/suyunu da çıkarmamak gerek
you can have too much of a good thing bir şeyi fazla abartmamak gerek
you can have too much of a good thing her şey ölçüsünde ve kararında güzel
you can take the girl out of the country, but you can't take the country out of a girl bir kızı ülkesinin dışına çıkarabilirsin ama kızın içinden ülkesini çıkaramazsın
a cat can look at a king göze yasak olmaz
a cat can look at a king statü gözetmeksizin herkesin hakları vardır
a man can die but once insan bir kere ölür
never put off until tomorrow what you can do today. bugünün işini yarına bırakma
everyone can find fault, few can do better herkes hata bulabilir, önemli olan/zor olan yapıcı olmaktır
everyone can find fault, few can do better herkes eleştirir, önemli olan/zor olan yapıcı olmaktır
everyone can find fault, few can do better eleştirmek/hata bulmak kolaydır, önemli olan/zor olan yapıcı olmaktır
you can catch more flies with honey than you can with vinegar tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır
you can catch more flies with honey than you can with vinegar çanakta balın olsun arı yemenden gelir
you can lead a horse to water but you can't make him drink zorla güzellik olmaz
you can lead a horse to water but you can't make him drink birine şans verebilirsin ama o şansı kullanması için zorlayamazsın
you have to (learn to) walk before you (can) run koşmadan önce yürümeyi öğrenmek gerek
you must (learn to) walk before you (can) run koşmadan önce yürümeyi öğrenmek gerek
you've got to (learn to) walk before you (can) run koşmadan önce yürümeyi öğrenmek gerek
Colloquial
can-do i. beceriklilik
can-do i. heveslilik
can-do i. kendine güvenme
tin can i. destroyer
tin can i. torpido ve denizaltı muhribi
booze can i. ruhsatsız içki satan müessese
booze can i. yasadışı içki satan mekan
booze can i. kaçak içki satılan bar veya meyhane
tomato can i. çok kötü boksör
tomato can i. yenilmeye mahkum boksör
put your hands where i can see them! i. ellerini görebileceğim bir yere koy!
tin can i. teneke kutu
can it f. susmak
can it f. çenesini kapamak
can it f. sesini kesmek
can it f. konuyu kapamak
can it f. konuşmayı kesmek
can it f. sessiz olmak
can it f. gürültüyü kesmek
tell (one) what (one) can do with (something) f. (bir şeyi) alıp ne yapabileceğini söylemek
tell somebody what they can do with something f. (birine) alıp bir tarafına sokmasını söylemek
tell somebody what they can do with something f. (birine) al bir tarafına sok demek
tell somebody what they can do with something f. (birine) münasip bir yerine sok demek
tell somebody what they can do with something f. (birine) münasip/uygun bir yerine sokmasını söylemek
be all somebody can/could do (not) to do something f. elinden bir tek bir şeyi yapmak ya da yapmamak gelmek
as much as somebody can/could do (not) to do something f. bir şeyi yapmak/yapmamak için elinden geleni yapmak
as much as somebody can/could do (not) to do something f. bir şeyi yapmak/yapmamak için elinden geldiğince uğraşmak
as much as somebody can/could do to do something f. bir şeyi yapmak için elinden geleni yapmak
as much as somebody can/could do to do something f. bir şeyi yapmak için elinden geldiğince uğraşmak
can (someone) f. (birini) kovmak
can (someone) f. (birini) işten kovmak
can (someone) f. (birini) işten atmak
can (someone) f. (birini) sepetlemek
can (someone) f. (birini) defetmek
can-do s. zorluklar karşısında kendine güvenen, becerikli
can-do s. hevesli
how (something) can you be? expr. nasıl bu kadar (bir şey) olunur/olunabilir?
how (something) can you be? expr. nasıl bu kadar (bir şey) olunur/olunabilir anlamıyorum!
how (something) can you be? expr. ancak bu kadar (bir şey) olunabilir!
how (something) can you be? expr. (bir şeyin) bu kadarı da olmaz
how (something) can you be? expr. bu kadarı da fazla ama artık!
how (something) can you be? expr. bu kadar (bir şey) de olunmaz ki canım!
can you beat it/that? expr. bunu geçebilir misin?
can you beat it/that? expr. (bu teklifin, fiyatın) daha altında/üstünde verebilir misin?
can you beat it/that? expr. inanılır gibi değil
can you beat it/that? expr. olur şey değil
can you beat it/that? expr. inanabiliyor musun?
can you beat it/that? expr. düşünebiliyor musun?
can you beat it/that? expr. hiç aklına gelir miydi?
can you beat it/that? expr. kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi
can you beat it/that? expr. kimin aklına gelirdi?
can you beat it/that? expr. insan hayret etmekten kendini alamıyor
can you beat it/that? expr. şaşırtıcı/ilginç değil mi?
can I have (one) call you? expr. (sonra) sizi arayabilir mi?
can I have (one) call you? expr. (sonra) sizi arasa olur mu?
what can I tell you? expr. buyurun
what can I tell you? expr. ne istiyorsun?
what can I tell you? expr. ne soracaksın?
what can I tell you? expr. ne istiyorsunuz?
what can I tell you? expr. ne soracaksınız?
what can I tell you? expr. ne diyebilirim ki?
what can I tell you? expr. valla, ben de bilmiyorum
what can I tell you? expr. valla, hiçbir fikrim yok
what can you expect? expr. zaten ne bekleyebilirsin ki?
what can you expect? expr. bekleyende hata
what can you expect? expr. zaten olup olacağı bu kadar
what can you expect? expr. huylu huyundan vazgeçer mi hiç?
what can you expect? expr. can çıkmadan huy çıkar mı hiç?
what can you expect? expr. zaten başka ne olabilirdi ki?
who can say? expr. kim bilir?
who can say? expr. allah bilir
who can tell? expr. kim bilir?
who can tell? expr. allah bilir
you can dispense with (something) expr. (bir şeyden) vazgeçebilirsin
you can dispense with (something) expr. (bir şeyi) bir kenara bırakabilirsin
you can dispense with (something) expr. (bir şey) olmadan da idare edebilirsin
you can dispense with (something) expr. bir şeysiz de yapabilirsin
you can never tell with (someone or something) expr. işin içinde o olunca hiçbir şeyden emin olamazsın
you can never tell with (someone or something) expr. onun ne yapacağı hiç belli olmaz
you can never tell with (someone or something) expr. ona hiç güvenemezsin
she/he can whistle for it! expr. avucunu yalar!
you can whistle for it! expr. avucunu yalarsın!
find it if you can expr. bul bulabilirsen
these things can happen to anybody expr. böyle şeyler herkesin başına gelebilir
pigs can fly expr. balık kavağa çıkınca
before you can say knife expr. birden
more than flesh and blood can stand expr. dayanılmaz
quicker than you can say jack robinson expr. çabucak
more than flesh and blood can stand expr. dayanılır gibi değil
pull as hard as you possibly can expr. çekebildiğin kadar kuvvetli bir şekilde çek
more than flesh and blood can stand expr. çekilmez
before you can say knife expr. fırsat bulmadan
come on you can do it expr. haydi bunu yapabilirsin
put your hands where i can see them! expr. ellerinizi görebileceğim bir yere koyun!
quicker than you can say Jack Robinson expr. hızla
quicker than you can say Jack Robinson expr. göz açıp kapayıncaya kadar
not that i can recall expr. hatırladığım kadarıyla yok
only god can help us expr. işimiz allah'a kaldı
before you can say knife expr. soluk almadan
isn't there anybody that can? expr. yardım edecek kimse yok mu?
can you spare a dime? expr. (bana vereceğin) bozukluğun var mı?
can you spare a dime? expr. (bana vereceğin) bozuk paran var mı?
tomorrow can wait expr. yarın bekleyebilir
how (something) can you be? expr. daha ne kadar … olabilirsin ki?
how (something) can you be? expr. bir insan ne kadar … olabilir?
how (something) can you be? expr. bir insan daha ne kadar … olabilir?
how (something) can you get? expr. daha ne kadar … olabilirsin ki?
how (something) can you get? expr. bir insan ne kadar … olabilir?
how (something) can you get? expr. bir insan daha ne kadar … olabilir?
more than you can (ever) know expr. bilebileceğinden/tahmin edebileceğinden çok fazla
more than you can (ever) know expr. anlayabileceğinden/fark edebileceğinden çok fazla
more than you can (ever) know expr. bilebileceğinden/tahmin edebileceğinden de çok
more than you can (ever) know expr. bilemezsin
more than you can (ever) know expr. anlayamazsın
more than you can (ever) know expr. ne kadar … bilemezsin
What can you expect? expr. ne bekliyordun/bekliyorsun ki?
What can you expect? expr. zaten ne olabilirdi ki?
What can you expect? expr. başka ne olabilirdi ki? ya ne olacaktı ki?
What can you expect? expr. başka ne olacaktı ki?
What can you expect? expr. çok normal değil mi?
anything else can I do for you? expr. size yardımcı olabileceğim başka bir şey var mı?
anything else can I do for you? expr. size başka nasıl yardımcı olabilirim?
anything else can I do for you? expr. yardım etmemi istediğiniz başka bir şey var mı?
anything else can I do for you? expr. başka bir şey istiyor musunuz?
anything else can I do for you? expr. başka bir ihtiyacınız var mı?
how can/could you! expr. nasıl yaparsın!
how can/could you! expr. ne hakla!
how can/could you! expr. ne hakla yaparsın!
how can/could you! expr. nasıl yapabildin!
(can I) buy you a drink? expr. sana içki alabilir miyim?
(can I) get you something (to drink)? expr. ne içersin?
(can I) get you something (to drink)? expr. ne içmek istersin?
(can I) get you something (to drink)? expr. içecek bir şey ister misin?
(can I) get you something (to drink)? expr. içecek olarak ne alırısın?
(can I) get you something (to drink)? expr. içecek bir şey alır mısın?
(can I) give you a lift? expr. (arabayla) seni/sizi bırakayım mı?
(can I) give you a lift? expr. (arabayla) seni gideceğin yere kadar götüreyim mi?
(can I) give you a lift? expr. (arabayla) sizi gideceğiniz yere kadar götüreyim mi?
(can I) give you a lift? expr. (arabayla) seni gideceğin yere bırakabilir miyim?
(can I) give you a lift? expr. (arabayla) sizi gideceğiniz yere bırakabilir miyim?
(I) can too expr. hayır, yapabilirim
(I) can too expr. tabii ki yapabilirim
we, you can/could/might do worse (than...) expr. bir şeyi yapmak iyi fikir
we, you can/could/might do worse (than...) expr. iyi/yerinde bir karar
as best one can expr. elinden geldiğince
as best one can expr. yapabildiği kadar
as best one can expr. elinden gelenin en iyisi
as best one can expr. elinden geldiği kadar
as far as I (can) recall expr. hatırlayabildiğim kadarıyla
as far as I (can) recall expr. hatırladığım kadarıyla
as far as I (can) recall expr. yanlış hatırlamıyorsam
as far as I (can) remember expr. hatırlayabildiğim kadarıyla
as far as I (can) remember expr. hatırladığım kadarıyla
as far as I (can) remember expr. yanlış hatırlamıyorsam
can/could do without expr. olmasa iyi
can/could do without expr. rastlamam ularım
can/could do without expr. beni ilgilendirmez/ilgilendirmiyor
can/could do without expr. almayayım
can/could do without expr. eksik kalsın
can/could do without expr. bulaşmak istemem
can/could do without expr. bulaşmasam iyi olur
can do expr. hallederim
can do expr. hallederiz
can do expr. yapabilirim
can do expr. olur
can do expr. yapılır
can do expr. yapılabilir
can do with expr. -e ihtiyacı var
can do with expr. olsa iyi olur
can do with expr. olsa/ile hiç fena olmaz
can you imagine expr. akıl alır gibi değil
can you imagine expr. inanılır gibi değil
can you imagine expr. düşünsene
can you imagine expr. düşünebiliyor musun?
can you imagine expr. hayal edebiliyor musun?
can you imagine? expr. hayal edebiliyor musun?
can you imagine? expr. düşünsene
can you imagine? expr. inanabiliyor musun?
can you imagine? expr. inanılır gibi değil
can you/we say (something)? expr. (bir şey) desek yeridir
can you/we say (something)? expr. (bir şey) de denebilir
can you/we say (something)? expr. bir bakıma (bir şey)
can you/we say (something)? expr. başka bir deyişle (bir şey)
can you/we say (something)? expr. (bir şey) desek/dense yalan olmaz
can-do expr. yapabilirim
can-do expr. hallederim
can-do expr. olur, yaparım
I can go you one better expr. senden daha iyisini yaparım