|
Kategori |
Türkçe |
İngilizce |
|
General |
|
1 |
Genel |
içinden başka odaya geçilen oda |
anteroom i.
|
|
2 |
Genel |
içinden çıkılmaz durum |
impasse i.
|
|
3 |
Genel |
içinden sinir geçen yol |
canal i.
|
|
4 |
Genel |
içinden çıkılmaz hale getirme |
tangling i.
|
|
5 |
Genel |
içinden çıkılmaz hale getiren kişi |
tangler i.
|
|
6 |
Genel |
içinden veya üstünden bir sıvının geçtiği yer |
road i.
|
|
|
7 |
Genel |
içinden çıkılmaz durum |
labyrinth i.
|
|
8 |
Genel |
içinden gelme |
spontaneity i.
|
|
9 |
Genel |
içinden sıvı geçen yol |
canal i.
|
|
10 |
Genel |
içinden su akıtmak için açılan oluk |
ditch i.
|
|
11 |
Genel |
içinden damar geçen yol |
canal i.
|
|
12 |
Genel |
içinden çıkılmaz iş |
jigsaw puzzle i.
|
|
13 |
Genel |
içinden gelme |
willingness i.
|
|
14 |
Genel |
içinden su akan ağız |
spout i.
|
|
15 |
Genel |
içinden çıkılması zor durum |
a can of worms i.
|
|
16 |
Genel |
şnorkelin ağza giren ve kullanıcının içinden nefes alıp verdiği kısmı |
mouthpiece aqualung i.
|
|
17 |
Genel |
içinden dilek çıkan uzak doğu kurabiyesi |
fortune-cookie i.
|
|
18 |
Genel |
içinden fal çıkan kurabiyeler |
fortune cookies i.
|
|
19 |
Genel |
içinden gelen his |
gut instinct i.
|
|
20 |
Genel |
içinden çıkılmaz durum |
rattrap i.
|
|
21 |
Genel |
içinden çıkılmaz hal |
tangle i.
|
|
22 |
Genel |
içinden çıkılmaz durum |
tangle i.
|
|
23 |
Genel |
içinden çıkılması zor mesele |
nodus i.
|
|
24 |
Genel |
(ironik olarak) içinden çıkılması zor sorun |
the little matter i.
|
|
25 |
Genel |
bir aletin/nesnenin içinden geçenler |
throughs i.
|
|
26 |
Genel |
içinden geçme |
trajection i.
|
|
|
27 |
Genel |
içinden çıkılması güç durum |
troubled waters i.
|
|
28 |
Genel |
eğlence parkında ziyaretçilerin içinden genellikle tekne ile geçtiği karanlık tünel |
tunnel of love i.
|
|
29 |
Genel |
içinden yaylı palyaço fırlayan kutu oyuncak |
jack-in-a-box i.
|
|
30 |
Genel |
içinden yaylı palyaço fırlayan kutu oyuncak |
jack-in-the-box i.
|
|
31 |
Genel |
gücüde bulunan ve içinden çözgü ipliği geçen metal veya camdan göz |
mail i.
|
|
32 |
Genel |
girdap gibi içinden çıkılamaz zor durum |
vortex i.
|
|
33 |
Genel |
içinden yeni bir şey türeyen, oluşan veya gelişen şey |
matrix i.
|
|
34 |
Genel |
içinden çıkılmaz durum |
mare’s-nest i.
|
|
35 |
Genel |
içinden çıkılmaz durum |
mare's nest i.
|
|
36 |
Genel |
içinden çıkılmaz durum |
mares-nest i.
|
|
37 |
Genel |
içinden şarap içilen ve genellikle gümüşten yapılan küçük kase |
winetaster i.
|
|
38 |
Genel |
metalin içinden çıkarıldığı cevher |
metal i.
|
|
39 |
Genel |
gösterici veya hayvanlarının içinden atladığı halka |
hoop i.
|
|
40 |
Genel |
yabani hayvanların içinden geçtiği küçük delik |
muce i.
|
|
41 |
Genel |
(yazı tura atarak) grup içinden birini seçme |
odd man out i.
|
|
42 |
Genel |
(yazı tura atarak) grup içinden birini eleme |
odd man out i.
|
|
43 |
Genel |
(bozuk paraları eşleştirerek) diğerlerinin içinden seçilen kimse |
odd man out i.
|
|
44 |
Genel |
grup içinden birinin bozuk paraların eşleştirilmesiyle seçildiği bir oyun |
odd man out i.
|
|
45 |
Genel |
grup içinden birinin bozuk paraların eşleştirilmesiyle elendiği bir oyun |
odd man out i.
|
|
46 |
Genel |
ilmek yapılan ipin ucunu ilmeğin içinden geçirerek atılan düğüm |
overhand knot i.
|
|
47 |
Genel |
ilmek yapılan ipin ucunu ilmeğin içinden geçirerek atılan düğüm |
single knot i.
|
|
48 |
Genel |
içinden geçememe |
immeability i.
|
|
49 |
Genel |
içinden çıkılmaz duruma düşürme |
impalement i.
|
|
50 |
Genel |
içinden çıkılmaz olma |
inextricableness i.
|
|
51 |
Genel |
keno oynarken içinden numaralı top çıkarılan torba |
goose i.
|
|
52 |
Genel |
keno oynarken içinden numaralı top çıkarılan dar boyunlu esnek bir torba |
keno goose i.
|
|
53 |
Genel |
içinden çıkılmaz durum |
doghouse i.
|
|
54 |
Genel |
kalem içinden mürekkep temizleyici |
penwiper i.
|
|
55 |
Genel |
kilit tamburunda sürgü çalışırken içinden metalin geçtiği açıklık |
gate i.
|
|
56 |
Genel |
içinden dere akan kanal |
outlet i.
|
|
57 |
Genel |
içinden su geçirerek ilacın çözünebilir bileşenlerini çıkarma |
percolation i.
|
|
58 |
Genel |
içinden bakılarak görülen her şeyi yanlış aktaran ortam |
prism i.
|
|
59 |
Genel |
bir şeyin içinden geçirilen şey |
pull-through i.
|
|
60 |
Genel |
içinden akarsu akan dar ve derin vadi |
sheuch [scotland] i.
|
|
61 |
Genel |
buhar veya sis içinden parlayan güneşin oluşturduğu gökkuşağını andıran kemer |
sunbow i.
|
|
62 |
Genel |
içinden çıkılmaz hale getirmek |
becloud f.
|
|
63 |
Genel |
bir bölgenin doğal atraksiyonlarını göstermek üzere söz konusu bölgenin içinden geçen tabelalı yol |
nature trail f.
|
|
64 |
Genel |
içinden geçmek |
pass through f.
|
|
65 |
Genel |
içinden çıkılmaz hale getirmek |
tangle f.
|
|
66 |
Genel |
içinden çıkmak |
solve f.
|
|
|
67 |
Genel |
işin içinden çıkamamak |
can't find a solution f.
|
|
68 |
Genel |
içinden yürüyerek geçmek (sığ su/çamur) |
wade through f.
|
|
69 |
Genel |
içinden geçmek |
pierce f.
|
|
70 |
Genel |
içinden çıkılmaz hale getirmek |
cock up f.
|
|
71 |
Genel |
içinden çıkamamak |
be unable to work something out f.
|
|
72 |
Genel |
içinden geçirmek |
run through f.
|
|
73 |
Genel |
içinden geçmek |
traverse f.
|
|
74 |
Genel |
içinden geçirmek |
think about f.
|
|
75 |
Genel |
gemiyi kapalı bir kanal içinden geçirmek |
lock f.
|
|
76 |
Genel |
işin içinden çıkamamak |
be unable to settle a matter f.
|
|
77 |
Genel |
içinden gülmek |
laugh up one's sleeve f.
|
|
78 |
Genel |
içinden geçirmek |
consider f.
|
|
79 |
Genel |
içinden en iyileri seçip ayırmak |
cull f.
|
|
80 |
Genel |
içinden çıkamamak |
be unable to work out f.
|
|
81 |
Genel |
işin içinden çıkamamak |
be unable to work (something) out f.
|
|
82 |
Genel |
içinden geçirmek |
pass through f.
|
|
83 |
Genel |
içinden çıkılmaz hale getirmek |
make it worse f.
|
|
84 |
Genel |
içinden okumak |
read to oneself f.
|
|
85 |
Genel |
içinden gelmek |
feel like f.
|
|
86 |
Genel |
içinden geçmek |
perforate f.
|
|
87 |
Genel |
içinden çıkılmaz hale getirmek |
complicate f.
|
|
88 |
Genel |
içinden çıkamamak (problem vb) |
get stuck f.
|
|
89 |
Genel |
içinden çıkılmaz durumlara düşmekten kaçmak |
run for cover f.
|
|
90 |
Genel |
yurt içinden ürün satın almak |
purchase goods within the country f.
|
|
91 |
Genel |
duvarın içinden geçmek |
walk through the wall f.
|
|
92 |
Genel |
içinden geçmek |
get through f.
|
|
93 |
Genel |
acısı içinden çıkmamak |
rankle f.
|
|
94 |
Genel |
içinden geçmek |
run through f.
|
|
95 |
Genel |
içinden çıkarmak |
take out f.
|
|
96 |
Genel |
açıp içinden çıkarmak |
unpack f.
|
|
97 |
Genel |
içinden seçmek |
make a selection f.
|
|
98 |
Genel |
içinden seçmek |
choose f.
|
|
99 |
Genel |
içinden gelmek |
want f.
|
|
100 |
Genel |
işin içinden bir şekilde çıkmak |
muddle through f.
|
|
101 |
Genel |
içinden ayıklamak |
sort through f.
|
|
102 |
Genel |
içinden geçmek |
move through f.
|
|
103 |
Genel |
içinden seçmek |
sort through f.
|
|
104 |
Genel |
içinden çıkılmaz hale getirmek |
obnubilate f.
|
|
105 |
Genel |
ormanın içinden geçmek |
walk through the jungle f.
|
|
106 |
Genel |
duvarların içinden geçmek |
walk through walls f.
|
|
107 |
Genel |
içinden çıkılmaz hale getirmek |
rarify f.
|
|
108 |
Genel |
içinden okumak |
read silently f.
|
|
109 |
Genel |
tekrar içinden geçmek |
recross f.
|
|
110 |
Genel |
içinden çıkılmaz bir hal almak |
tangle f.
|
|
111 |
Genel |
içinden geçmek |
thoroughfare f.
|
|
112 |
Genel |
kalabalık içinden zorla geçmek |
throng [obsolete] f.
|
|
113 |
Genel |
içinden geçmek |
thwart f.
|
|
114 |
Genel |
içinden çıkılmaz bir durumda olmak |
be at a stand f.
|
|
115 |
Genel |
içinden geçmek |
transforate [obsolete] f.
|
|
116 |
Genel |
bir şeyin içinden görünebilmek |
transpare [obsolete] f.
|
|
117 |
Genel |
içinden geçmek |
transpierce f.
|
|
118 |
Genel |
içinden çıkılmaz hale getirmek |
embroil f.
|
|
119 |
Genel |
bir şeyin içinden çıkmak |
pull f.
|
|
120 |
Genel |
doldurulanları içinden çıkarmak |
unstuff f.
|
|
121 |
Genel |
kabuğun içinden (fındıkları) çıkarmak |
leam [dialect] [uk] f.
|
|
122 |
Genel |
içinden hava geçirerek temizlemek |
blow f.
|
|
123 |
Genel |
(bir şeyin) yeniden içinden geçmek |
repass f.
|
|
124 |
Genel |
(bir şeyi) yeniden içinden geçirmek |
repass f.
|
|
125 |
Genel |
(birini) açlığın içinden çıkarmak |
depauperize [us] f.
|
|
126 |
Genel |
(birini) açlığın içinden çıkarmak |
depauperise [uk] f.
|
|
127 |
Genel |
içinden geçmek |
overgo f.
|
|
128 |
Genel |
içinden gülmek |
chuck [obsolete] f.
|
|
129 |
Genel |
(içinden cevher geçirmek için) baca kullanmak |
chute f.
|
|
130 |
Genel |
içinden çıkılması zor durumlara girmek |
immesh f.
|
|
131 |
Genel |
(kalabalık) yararak içinden geçmek |
dissipate f.
|
|
132 |
Genel |
içinden veya üstünden hızla gitmek |
course f.
|
|
133 |
Genel |
içinden geçmek |
course f.
|
|
134 |
Genel |
(bir şeyin) içinden yol açmak |
pierce f.
|
|
135 |
Genel |
(ışık) bir şeyin içinden parlamak |
pierce f.
|
|
136 |
Genel |
(ışık) karanlığın içinden sızmak |
pierce f.
|
|
137 |
Genel |
(su, hava) bir şeyin içinden geçmek |
cleave f.
|
|
138 |
Genel |
içinden geçmek |
cleave (through) f.
|
|
139 |
Genel |
(stenografi işaretini) bir diğer işaretin içinden geçecek şekilde yazmak |
intersect f.
|
|
140 |
Genel |
(tozu) delik içinden göndermek |
pounce f.
|
|
141 |
Genel |
içinden geldiği gibi söylemek |
pour out f.
|
|
142 |
Genel |
içinden çıkmak |
salve [obsolete] f.
|
|
143 |
Genel |
içinden numune almak |
core f.
|
|
144 |
Genel |
içinden geçmek |
divide f.
|
|
145 |
Genel |
içinden seyahat ederek geçmek |
peragrate [obsolete] f.
|
|
146 |
Genel |
(kahve) esansını çıkarmak için içinden sıvı geçirmek |
percolate f.
|
|
147 |
Genel |
(su kütlesinin) içinden geçmek |
plough f.
|
|
148 |
Genel |
(su kütlesinin) içinden geçmek |
plow f.
|
|
149 |
Genel |
yararak içinden geçmek |
shear f.
|
|
150 |
Genel |
içinden geçmek |
sog [dialect] f.
|
|
151 |
Genel |
(silah, füze) bir şeyin içinden göndermek |
put f.
|
|
152 |
Genel |
içinden geçmek |
span f.
|
|
153 |
Genel |
suyun içinden geçmek |
squatter f.
|
|
154 |
Genel |
içinden geçmek |
strike f.
|
|
155 |
Genel |
içinden geçilmez (orman) |
impenetrable s.
|
|
156 |
Genel |
içinden okunan |
silent s.
|
|
157 |
Genel |
bir grup içinden kura ile seçilen |
draft s.
|
|
158 |
Genel |
içinden geçilmez |
impenetrable s.
|
|
159 |
Genel |
içinden büyüyen |
endogenous s.
|
|
160 |
Genel |
içinden çıkılması güç |
vague s.
|
|
161 |
Genel |
içinden çıkılamayan |
snafu s.
|
|
162 |
Genel |
duvarda içinden ateş edilebilecek şekilde boşlukları olan |
battlemented s.
|
|
163 |
Genel |
bir grup içinden kura ile seçilen |
draught s.
|
|
164 |
Genel |
damar içinden |
intravenously s.
|
|
165 |
Genel |
içinden geldiği gibi davranan |
impulsive s.
|
|
166 |
Genel |
içinden çıkılmaz bir halde |
intricate s.
|
|
167 |
Genel |
içinden çıkılmaz |
messy s.
|
|
168 |
Genel |
içinden çıkılması güç |
messy s.
|
|
169 |
Genel |
medyan düzlemin içinden geçen |
transmedian s.
|
|
170 |
Genel |
medyan düzlemin içinden geçen |
transmedial s.
|
|
171 |
Genel |
içinden geçilemez |
unpenetrable s.
|
|
172 |
Genel |
içinden geçilemez |
untraversable s.
|
|
173 |
Genel |
içinden geçilemez |
imperceable s.
|
|
174 |
Genel |
içinden geçilemez |
impierceable [obsolete] s.
|
|
175 |
Genel |
içinden çıkılmaz |
inexplicable [obsolete] s.
|
|
176 |
Genel |
içinden söylenen |
ventriloquial s.
|
|
177 |
Genel |
içinden ışık geçecek kadar ince |
cobwebby s.
|
|
178 |
Genel |
ülke içinden gelen |
inmigrant s.
|
|
179 |
Genel |
ülke içinden gelen |
in-migrant s.
|
|
180 |
Genel |
içinden büyüyen |
innate [obsolete] s.
|
|
181 |
Genel |
içinden geçilen |
preterient s.
|
|
182 |
Genel |
dışardan etkilenmeksizin kendi içinden gelişen |
autochthonous zf.
|
|
183 |
Genel |
içinden (sesler/gürültü) |
above zf.
|
|
184 |
Genel |
içinden çıkılamayacak şekilde |
inextricably zf.
|
|
185 |
Genel |
şehir içinden |
through the province zf.
|
|
186 |
Genel |
yurt içinden |
within the country zf.
|
|
187 |
Genel |
yurt içinden |
domestically zf.
|
|
188 |
Genel |
içinden çıkılmaz halde |
tanglingly zf.
|
|
189 |
Genel |
hepsinin içinden |
aller zf.
|
|
190 |
Genel |
hepsinin içinden |
alder zf.
|
|
191 |
Genel |
hepsinin içinden |
ava [scottish] zf.
|
|
192 |
Genel |
yurt içinden |
on shore zf.
|
|
193 |
Genel |
içine ve içinden |
to and from ed.
|
|
194 |
Genel |
içinden (bir şeyin) |
through ed.
|
|
195 |
Genel |
içinden anlamı veren ön ek |
trans- ök.
|
|
Phrasals |
|
196 |
Öbek Fiiller |
içinden taşmak |
brim over f.
|
|
197 |
Öbek Fiiller |
bombayı bir şeyin içinden geçirerek patlatmak |
bomb through (something) f.
|
|
198 |
Öbek Fiiller |
içinden patlamak |
bomb through (something) f.
|
|
199 |
Öbek Fiiller |
bombayı bir şeyin içinden geçirerek patlatmak |
bomb through f.
|
|
200 |
Öbek Fiiller |
içinden patlamak |
bomb through f.
|
|
201 |
Öbek Fiiller |
hiç durmaksızın/oyalanmadan (bir yerin) içinden geçmek |
breeze through (something) f.
|
|
202 |
Öbek Fiiller |
içinden geçmek |
circulate through something f.
|
|
203 |
Öbek Fiiller |
arasından/içinden parlamak |
shine through f.
|
|
204 |
Öbek Fiiller |
bir grup içinden seçmek |
pick out f.
|
|
205 |
Öbek Fiiller |
bir şeyin arasından içinden geçmek/geçirmek |
slip something through f.
|
|
206 |
Öbek Fiiller |
bir yerin içinden yürüyerek geçmek |
stroll through something f.
|
|
207 |
Öbek Fiiller |
içinden çıkmak |
pull off f.
|
|
208 |
Öbek Fiiller |
işin içinden çıkmak |
pull off f.
|
|
209 |
Öbek Fiiller |
(bir sorunun) içinden çıkmak |
come through f.
|
|
210 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyin) içinden geçip gitmek |
crack through (something) f.
|
|
211 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyin) içinden hızla geçmek |
cruise through (something) f.
|
|
212 |
Öbek Fiiller |
bir şeyin içinden hızla geçmek |
cruise through f.
|
|
213 |
Öbek Fiiller |
vücudunun içinden geçmek |
go through someone f.
|
|
214 |
Öbek Fiiller |
bir şeyin içinden aşağı atlamak |
jump down something f.
|
|
215 |
Öbek Fiiller |
bir şeyin içinden atmak |
toss down f.
|
|
216 |
Öbek Fiiller |
içinden düşmek |
drop out f.
|
|
217 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyi bir şeyin içinden) çıkarmak |
scoop (something) out of (something else) f.
|
|
218 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyi bir şeyin içinden) kepçeyle/kaşıkla çıkarmak |
scoop (something) out of (something else) f.
|
|
219 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyi bir şeyin içinden) çekip çıkarmak |
scoop (something) out of (something else) f.
|
|
220 |
Öbek Fiiller |
bir şeyi bir şeyin içinden çıkarmak |
scoop something out of something f.
|
|
221 |
Öbek Fiiller |
bir şeyi bir şeyin içinden kepçeyle/kaşıkla çıkarmak |
scoop something out of something f.
|
|
222 |
Öbek Fiiller |
bir şeyi bir şeyin içinden çekip çıkarmak |
scoop something out of something f.
|
|
223 |
Öbek Fiiller |
bir şeyi bir şeyin içinden kepçeyi/kaşığı daldırıp çıkarmak |
scoop something out of something f.
|
|
224 |
Öbek Fiiller |
bir şeyi bir şeyin içinden çıkarmak |
scoop something out f.
|
|
225 |
Öbek Fiiller |
bir şeyi bir şeyin içinden kepçeyle/kaşıkla çıkarmak |
scoop something out f.
|
|
226 |
Öbek Fiiller |
bir şeyi bir şeyin içinden çekip çıkarmak |
scoop something out f.
|
|
227 |
Öbek Fiiller |
bir şeyi bir şeyin içinden kepçeyi/kaşığı daldırıp çıkarmak |
scoop something out f.
|
|
228 |
Öbek Fiiller |
(birinin) içinden (bir şey, ruh, cin, şeytan) çıkarmak |
exorcise (something) out of (one) f.
|
|
229 |
Öbek Fiiller |
içinden ruh, cin, kötü ruh çıkarmak |
exorcise out f.
|
|
230 |
Öbek Fiiller |
ruhsal/duygusal bir sorunu içinden atmaya çalışmak |
exorcise out f.
|
|
231 |
Öbek Fiiller |
birinin içinden şeytan çıkartmak |
exorcise something out of someone f.
|
|
232 |
Öbek Fiiller |
içinden seçmek |
pick from f.
|
|
233 |
Öbek Fiiller |
bir grubun/serinin içinden birini seçmek |
pick from f.
|
|
234 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyi) bir şeyin içinden zorlayarak çıkarmak |
prize (something) from f.
|
|
235 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyi) bir şeyin içinden manivelayla çıkarmak |
prize (something) from f.
|
|
236 |
Öbek Fiiller |
bir şeyin içinden bir şeyi çekmek |
suck something from something f.
|
|
237 |
Öbek Fiiller |
içinden demek |
think to f.
|
|
238 |
Öbek Fiiller |
(bir yerden/içinden) gitmek |
go through f.
|
|
239 |
Öbek Fiiller |
birinin/bir şeyin içinden geçmek |
go through someone or something f.
|
|
240 |
Öbek Fiiller |
içinden kızmak |
yell silently f.
|
|
241 |
Öbek Fiiller |
içinden sövmek |
yell silently f.
|
|
242 |
Öbek Fiiller |
hızla bir şeyin içinden geçmek |
hurtle through something f.
|
|
243 |
Öbek Fiiller |
bastırarak içinden çıkarmak |
punch out f.
|
|
244 |
Öbek Fiiller |
bastırarak (bir şeyin) içinden/yerinden çıkarmak |
punch out of (something) f.
|
|
245 |
Öbek Fiiller |
bir şeyi bastırarak bir şeyin içinden/yerinden çıkarmak |
punch something out of something f.
|
|
246 |
Öbek Fiiller |
bir şeyi bastırarak bir şeyin içinden/yerinden çıkarmak |
punch something out f.
|
|
247 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyi) sıkıp içinden çıkarmak |
squeeze out (of something) f.
|
|
248 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyin içinden araçla) geçmesine yardım etmek |
steer through (something) f.
|
|
249 |
Öbek Fiiller |
(zor, karmaşık bir durumun) içinden çıkabilmesi için rehberlik/yardım etmek |
steer through (something) f.
|
|
250 |
Öbek Fiiller |
birine karmaşık, tehlikeli bir durumun içinden çıkabilmesi için yol göstermek |
steer someone or something through something f.
|
|
251 |
Öbek Fiiller |
bir şeyin içinden araçla geçebilmek |
steer through something f.
|
|
252 |
Öbek Fiiller |
bir şeyi birinin/bir şeyin içinden çıkarmak |
take something out of someone or something f.
|
|
253 |
Öbek Fiiller |
bir şeyi birinin/bir şeyin içinden almak |
take something out of someone or something f.
|
|
254 |
Öbek Fiiller |
bir şeyi birinin/bir şeyin içinden çekip çıkarmak |
take something out of someone or something f.
|
|
255 |
Öbek Fiiller |
bir şeyi birinin/bir şeyin içinden çekip almak |
take something out of someone or something f.
|
|
256 |
Öbek Fiiller |
bir şeyi birinin/bir şeyin içinden çıkarmak |
take something out f.
|
|
257 |
Öbek Fiiller |
bir şeyi birinin/bir şeyin içinden almak |
take something out f.
|
|
258 |
Öbek Fiiller |
bir şeyi birinin/bir şeyin içinden çekip çıkarmak |
take something out f.
|
|
259 |
Öbek Fiiller |
bir şeyi birinin/bir şeyin içinden çekip almak |
take something out f.
|
|
260 |
Öbek Fiiller |
hafifçe vurarak içinden çıkarmak |
tap out f.
|
|
261 |
Öbek Fiiller |
suyun içinden yürümek |
wade in f.
|
|
262 |
Öbek Fiiller |
suyun içinden yürümek |
wade into f.
|
|
263 |
Öbek Fiiller |
içinden geçmek |
rip into f.
|
|
264 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyin) içinden çıkmak |
nut (something) out f.
|
|
265 |
Öbek Fiiller |
suyun içinden yürümek |
slosh through something f.
|
|
266 |
Öbek Fiiller |
çamurun içinden yürümek |
slosh through something f.
|
|
267 |
Öbek Fiiller |
güçlükle (bir şeyin) arasından/içinden geçmek |
strain through (something) f.
|
|
268 |
Öbek Fiiller |
bir şeyin içinden bir şeyi temizlemek |
swab something out of something f.
|
|
269 |
Öbek Fiiller |
bir şeyin içinden bir şeyi silerek temizlemek |
swab something out of something f.
|
|
270 |
Öbek Fiiller |
bir şeyin içinden kirleri çıkartmak |
swab something out of something f.
|
|
271 |
Öbek Fiiller |
bir şeyin içinden bir şeyi temizlemek |
swab something out f.
|
|
272 |
Öbek Fiiller |
bir şeyin içinden bir şeyi silerek temizlemek |
swab something out f.
|
|
273 |
Öbek Fiiller |
bir şeyin içinden kirleri çıkartmak |
swab something out f.
|
|
274 |
Öbek Fiiller |
içinden bir şeyi temizlemek |
swab out f.
|
|
275 |
Öbek Fiiller |
içinden bir şeyi silerek temizlemek |
swab out f.
|
|
276 |
Öbek Fiiller |
içinden kirleri çıkartmak |
swab out f.
|
|
277 |
Öbek Fiiller |
içinden kırıp geçmek |
whip through f.
|
|
278 |
Öbek Fiiller |
hızla içinden geçmek |
whip through f.
|
|
279 |
Öbek Fiiller |
bir sürecin/durumun içinden geçirmeye çalışmak |
work through f.
|
|
280 |
Öbek Fiiller |
bir şeyin içinden geçirmeye uğraşmak/çalışmak |
work through f.
|
|
281 |
Öbek Fiiller |
bir şeyi bir şeyin/yerin içinden geçirmeye uğraşmak |
work something through (something) f.
|
|
282 |
Öbek Fiiller |
bir şeylerin içinden arasından güçlükle geçirmek |
work through f.
|
|
283 |
Öbek Fiiller |
bir yerden/bir yerin içinden zar zor ilerlemek |
work through f.
|
|
284 |
Öbek Fiiller |
bir şeyi bir şeyin içinden almak |
fetch something out of something f.
|
|
285 |
Öbek Fiiller |
bir şeyi bir şeyin içinden almak |
fetch something out f.
|
|
286 |
Öbek Fiiller |
bir şeyin içinden gözetlemek |
peek out of something f.
|
|
287 |
Öbek Fiiller |
bir şeyin içinden küçük bir kısmı görünmek/belli olmak |
peek out of something f.
|
|
288 |
Öbek Fiiller |
bir şeyin içinden sıyrılıp çıkmak |
squirrel out of something f.
|
|
289 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyin/yerin) içinden debelenerek çıkmak |
worm out of (something or some place) f.
|
|
290 |
Öbek Fiiller |
hızla içinden geçmek |
zoom through (something) f.
|
|
291 |
Öbek Fiiller |
(kıyafetin, ayakkabının) içinden çıkıvermek |
slip out f.
|
|
292 |
Öbek Fiiller |
(kıyafetin, ayakkabının) içinden sıyrılıvermek |
slip out f.
|
|
293 |
Öbek Fiiller |
çamurun içinden ağır adımlarla yürümek |
slop along f.
|
|
294 |
Öbek Fiiller |
çamurun içinden yavaş ve zorlukla yürümek |
slop along f.
|
|
295 |
Öbek Fiiller |
blöf yaparak işin içinden çıkmak/sıyrılmak |
bluff way out f.
|
|
296 |
Öbek Fiiller |
hiç durmadan/oyalanmadan içinden geçmek |
breeze through f.
|
|
297 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyin/bir yerin) içinden/arkasından bir anda ortaya çıkmak |
burst out of (somewhere or something) f.
|
|
298 |
Öbek Fiiller |
birini/bir şeyi bir şeyin içinden/arasından taşımak |
carry someone or something through something f.
|
|
299 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyin) içinden (bir şeyi) atmak/çıkarmak |
clean (something) out of (something) f.
|
|
300 |
Öbek Fiiller |
içinden geçmek |
cut through f.
|
|
301 |
Öbek Fiiller |
ruhsal/duygusal bir sorunu içinden atmaya çalışmak |
exorcise out of f.
|
|
302 |
Öbek Fiiller |
içinden almak |
fetch out f.
|
|
303 |
Öbek Fiiller |
(bir hava durumunun) içine doğru/içinden uçmak |
fly into (something or some place) f.
|
|
304 |
Öbek Fiiller |
içinden çıkmak |
get out f.
|
|
305 |
Öbek Fiiller |
bir şeyi (birinin/bir şeyin) içinden çıkarmak/almak |
get something out (of someone or something) f.
|
|
306 |
Öbek Fiiller |
birini/bir şeyi birinin/bir şeyin içinden çıkarmak/almak |
get someone or something out of someone or something f.
|
|
307 |
Öbek Fiiller |
'-in içinden geçmek |
hurtle through f.
|
|
308 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyin) içinden bakmak |
look through (something) f.
|
|
309 |
Öbek Fiiller |
(bi şeyin) içinden diğer tarafa bakmak |
look through (something) f.
|
|
310 |
Öbek Fiiller |
-in içinden gözetlemek |
peek out of f.
|
|
311 |
Öbek Fiiller |
'-in içinden küçük bir kısmı görünmek/belli olmak |
peek out of f.
|
|
312 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyin) içinden çıkmak/görünmek |
peek over (something) f.
|
|
313 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyin) içinden çıkmak/görünmek |
peep over (something) f.
|
|
314 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyin) içinden çıkmak/görünmek |
peep through f.
|
|
315 |
Öbek Fiiller |
(birinin/bir şeyin) içinden geçmek |
penetrate into (someone or something) f.
|
|
316 |
Öbek Fiiller |
(birini/bir şeyi bir şeylerin/bir grubun) içinden ayırt/tespit etmek |
pick (someone or something) out of (something) f.
|
|
317 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyin) içinden geçirmek |
poke through (something) f.
|
|
318 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyin) içinden koşmak/hızla geçmek |
race through (something) f.
|
|
319 |
Öbek Fiiller |
küçük dalgalar yaratarak suyun içinden geçmek/ilerlemek |
ripple through (something) f.
|
|
320 |
Öbek Fiiller |
(birinin) içinden geçmek |
ripple through (someone) f.
|
|
321 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyin) içinden/ortasından geçmek (su) |
run through (something) f.
|
|
322 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyin) içinden/ortasından akmak |
run through (something) f.
|
|
323 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyin) içinden/ortasından akıp gitmek |
run through (something) f.
|
|
324 |
Öbek Fiiller |
içinden söylemek |
say to (oneself) f.
|
|
325 |
Öbek Fiiller |
içinden sıyırmak |
scrape out f.
|
|
326 |
Öbek Fiiller |
içinden kazımak |
scrape out f.
|
|
327 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyin) içinden seçmek |
sort through (something) f.
|
|
328 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyin) arasından/içinden geçmeye çalışmak |
struggle through (something) f.
|
|
329 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyin) arasından/içinden geçmek için mücadele vermek |
struggle through (something) f.
|
|
330 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyi birinin/bir şeyin) içinden çıkarmak/almak |
take (something) out of (someone or something) f.
|
|
331 |
Öbek Fiiller |
(birinin/bir şeyin) içinden geçmek (eleştirerek/kızarak) |
tear into (someone or something) f.
|
|
332 |
Öbek Fiiller |
birinin içinden geçmek (eleştirerek/kızarak) |
tear into someone f.
|
|
333 |
Öbek Fiiller |
(bir şeylerin) arasından/içinden geçmek |
travel through (something) f.
|
|
334 |
Öbek Fiiller |
(bir şeylerin) arasından/içinden seyahat etmek/ilerlemek |
travel through (something) f.
|
|
335 |
Öbek Fiiller |
(suyun, çamurun içinden) yürüyerek karşıya geçmek |
wade across f.
|
|
336 |
Öbek Fiiller |
(suyun, çamurun) içinden geçmek |
wade through (something) f.
|
|
337 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyin) içinden çıkmaya çalışmak |
wrestle with (something) f.
|
|
Phrases |
|
338 |
İfadeler |
içinden geldiği/canının istediği/kafasına estiği gibi |
by ear zf.
|
|
339 |
İfadeler |
olay/işler içinden çıkılmayacak hale geldiğinde |
when the band begins to play expr.
|
|
340 |
İfadeler |
gerçek güç kişinin içinden gelir |
true strength comes from within expr.
|
|
341 |
İfadeler |
gerçek güç kişinin içinden gelir |
real strength comes from within expr.
|
|
342 |
İfadeler |
içinden çıkılamayacak bir durumda olan |
at an impasse expr.
|
|
343 |
İfadeler |
durum içinden çıkılmaz hale geldiğinde |
when the balloon goes up expr.
|
|
344 |
İfadeler |
durum içinden çıkılmaz hale geldiğinde/gelmeden |
before the balloon goes up expr.
|
|
Proverb |
|
345 |
Atasözü |
sessizliğin içinden gelir bazen bilgelik |
a shut mouth catches no flies
|
|
346 |
Atasözü |
bir kızı ülkesinin dışına çıkarabilirsin ama kızın içinden ülkesini çıkaramazsın |
you can take the girl out of the country, but you can't take the country out of a girl
|
|
Colloquial |
|
347 |
Konuşma Dili |
doğaçlama/içinden geldiği gibi söylenen caz veya blues |
gut-bucket i.
|
|
348 |
Konuşma Dili |
içinden çıkılamayan sorun |
a hornet's nest i.
|
|
349 |
Konuşma Dili |
içinden çıkılamayan sorun |
hornets' nest i.
|
|
350 |
Konuşma Dili |
içinden çıkılmaz durumların tamamı |
omnishambles i.
|
|
351 |
Konuşma Dili |
içinden çıkılamaz sorun |
jam i.
|
|
352 |
Konuşma Dili |
içinden çıkılmaz durum |
hairball i.
|
|
353 |
Konuşma Dili |
içinden çıkılması güç durum |
quicksand i.
|
|
354 |
Konuşma Dili |
işin içinden çıkıncaya kadar bıktırma pahasına uğraşmak |
flog to death f.
|
|
355 |
Konuşma Dili |
işin içinden çıkıncaya kadar bıktırma pahasına uğraşmak |
beat to death f.
|
|
356 |
Konuşma Dili |
içinden geldiği gibi/gönlünce dans etmek |
get (one's) freak on [us] f.
|
|
357 |
Konuşma Dili |
içinden geldiği gibi/gönlünce parti yapmak |
get (one's) freak on [us] f.
|
|
358 |
Konuşma Dili |
içinden geldiği gibi/gönlünce eğlenmek |
get (one's) freak on [us] f.
|
|
359 |
Konuşma Dili |
(bir şeyi) içinden geldiği gibi yapmak |
let (something) rip f.
|
|
360 |
Konuşma Dili |
içinden geldiği gibi yapmak |
let her rip f.
|
|
361 |
Konuşma Dili |
içinden geldiği gibi yapmak |
let it rip f.
|
|
362 |
Konuşma Dili |
'-ın içinden geçmek |
be through f.
|
|
363 |
Konuşma Dili |
içinden gelmek |
be prepared f.
|
|
364 |
Konuşma Dili |
bir derdin/belanın içinden çıkmak |
get out of a mess f.
|
|
365 |
Konuşma Dili |
bir derdin/belanın içinden sıyrılmak |
get out of a mess f.
|
|
366 |
Konuşma Dili |
içinden çıkılmaz bir hal almış |
goofed up s.
|
|
367 |
Konuşma Dili |
(spor müsabakasında) içinden çıkılması zor duruma düşmüş |
in the hole s.
|
|
368 |
Konuşma Dili |
içinden çıkılmaz bir hal almış |
goofed s.
|
|
369 |
Konuşma Dili |
bildiğin/içinden geldiği gibi sür |
drive your way expr.
|
|
370 |
Konuşma Dili |
çık bakalım işin içinden |
go figure expr.
|
|
371 |
Konuşma Dili |
hepsinin içinden/arasından |
among all expr.
|
|
372 |
Konuşma Dili |
hepsinin içinden/arasından |
of all expr.
|
|
373 |
Konuşma Dili |
içinden geçeni kendine sakla |
keep your intentions to yourself expr.
|
|
374 |
Konuşma Dili |
içinden gelerek |
with a light heart expr.
|
|
375 |
Konuşma Dili |
içinden gelen bir sesle |
on a hunch expr.
|
|
Idioms |
|
376 |
Deyim |
zorlu bir savaşın ya da içinden çıkılması güç bir durumun sonu |
bitter end i.
|
|
377 |
Deyim |
içinden çıkılması/çözülmesi zor durum |
tar baby i.
|
|
378 |
Deyim |
içinden çıkması güç olan durum |
a wheel within a wheel i.
|
|
379 |
Deyim |
içinden çıkılmaz/karışık durum |
a mare's nest i.
|
|
380 |
Deyim |
içinden çıkılması güç durum |
a hard egg to crack i.
|
|
381 |
Deyim |
içinden bir ses |
a gut feeling i.
|
|
382 |
Deyim |
içinden çıkılamayan sorun |
a hornets' nest i.
|
|
383 |
Deyim |
(birinin) içinden/aklından geçen her şey |
a piece of (one's) mind i.
|
|
384 |
Deyim |
içinden/aklından geçen her şey |
a piece of mind i.
|
|
385 |
Deyim |
içinden çıkılması güç durum |
a tight corner i.
|
|
386 |
Deyim |
içinden çıkılması güç durum |
a tight corner i.
|
|
387 |
Deyim |
içinden çıkılması güç durum |
a tight spot i.
|
|
388 |
Deyim |
içinden çıkılması güç durum |
a tight place i.
|
|
389 |
Deyim |
içinden çıkılması güç durum |
a tight spot i.
|
|
390 |
Deyim |
içinden çıkılması güç durum |
a tough spot i.
|
|
391 |
Deyim |
içinden çıkılması zor durum |
can of worms i.
|
|
392 |
Deyim |
içinden çıkması güç olan durumlar |
wheels within wheels i.
|
|
393 |
Deyim |
(sörfte) içinden geçilen bir dalga yakalamak |
cop a tube f.
|
|
394 |
Deyim |
blöf yaparak işin içinden çıkmak |
bluff one's way out f.
|
|
395 |
Deyim |
durumu içinden çıkılmaz bir hale sokmak |
pile pelion on ossa f.
|
|
396 |
Deyim |
durumu içinden çıkılmaz bir hale sokmak |
heap pelion on ossa f.
|
|
397 |
Deyim |
içinden çıkamamak |
be behind the eight ball f.
|
|
398 |
Deyim |
içinden geldiği gibi hareket etmek/karar vermek |
play by ear f.
|
|
399 |
Deyim |
içinden geldiği gibi hareket etmek |
follow one's nose f.
|
|
400 |
Deyim |
içinden/kafasından geçeni görmek / bilmek |
read like an open book f.
|
|
401 |
Deyim |
içinden çıkılmaz hale sokmak |
get something into a mess f.
|
|
402 |
Deyim |
işin içinden çıkamamak |
be all at sea f.
|
|
403 |
Deyim |
işin içinden çıkamamak |
open up a can of worms f.
|
|
404 |
Deyim |
içinden geleni başkalarına aldırış etmeden yapmak |
do your own thing f.
|
|
405 |
Deyim |
içinden çıkılmaz duruma/belaya düşmek |
get one's nuts in a vice f.
|
|
406 |
Deyim |
içinden gelmeyerek |
with a heavy heart f.
|
|
407 |
Deyim |
işin içinden çıkamamak |
be at sea f.
|
|
408 |
Deyim |
niyetini/içinden geçeni anlamak/bilmek |
read like an open book f.
|
|
409 |
Deyim |
kaleyi içinden fethetmek |
get the inside track f.
|
|
410 |
Deyim |
(sorun) içinden çıkılmaz bir hal almak |
get on top of someone f.
|
|
411 |
Deyim |
içinden geldiği gibi konuşmak |
speak as you find f.
|
|
412 |
Deyim |
kendini içinden çıkılması zor bir duruma sokmak |
dig yourself a hole f.
|
|
413 |
Deyim |
kendini içinden çıkılması zor bir duruma sokmak |
dig yourself into a hole f.
|
|
414 |
Deyim |
(birini) kötü bir durumun içinden çıkarmak |
dig (someone) out of a hole f.
|
|
415 |
Deyim |
(birini) içinden çıkılması güç bir durumdan kurtarmak |
dig (someone) out of a hole f.
|
|
416 |
Deyim |
(kendini) kötü bir durumun içinden çıkarmak |
dig (oneself) out of a hole f.
|
|
417 |
Deyim |
(kendini) içinden çıkılması güç bir durumdan kurtarmak |
dig (oneself) out of a hole f.
|
|
418 |
Deyim |
bir şeyin içinden çıkamaz bir hale gelmiş olmak |
be at a total loss f.
|
|
419 |
Deyim |
bir şeyin içinden çıkamaz hale gelmiş olmak |
be at a total loss f.
|
|
420 |
Deyim |
(birinin) saçının içinden geçmek |
part (one's) hair f.
|
|
421 |
Deyim |
içinden gelen sesi dinlemek |
reck (one's) own rede f.
|
|
422 |
Deyim |
içinden çıkılması zor bir durumda olmak |
be in a sticky situation f.
|
|
423 |
Deyim |
blöfle işin içinden sıyrılmak |
bluff (one's) way out of (something) f.
|
|
424 |
Deyim |
numarayla/hileyle işin içinden sıyrılmak |
bluff (one's) way out of (something) f.
|
|
425 |
Deyim |
(birini/bir şeyi) içinden çıkılmaz bir duruma sokmak/hale getirmek |
bring (someone or something) to a dead end f.
|
|
426 |
Deyim |
bir şeyi içinden çıkılmaz bir duruma sokmak/hale getirmek |
bring something to a dead end f.
|
|
427 |
Deyim |
(bir şeyin içinden/bir şeylerin arasından) yara yara/çarpa çarpa ilerlemek |
bulldoze (one's) way through (something) f.
|
|
428 |
Deyim |
bir şeyi yakıp bir şeyden/bir şeyin içinden buharlaştırmak/uçurmak |
burn something off something f.
|
|
429 |
Deyim |
içinden/belli belirsiz bir fısıltıyla (birine/bir şeye) beddua etmek |
curse (someone or something) under (one's) breath f.
|
|
430 |
Deyim |
içinden/belli belirsiz bir fısıltıyla (birine) beddua etmek |
curse (someone) under (one's) breath f.
|
|
431 |
Deyim |
içinden geldiği gibi hareket etmek |
follow nose f.
|
|
432 |
Deyim |
içinden geldiği gibi hareket etmek |
follow your nose f.
|
|
433 |
Deyim |
(sorun) içinden çıkılmaz bir hal almak |
get on top of (one) f.
|
|
434 |
Deyim |
zor bir durumun içinden çıkmak/sıyrılmak |
get out of a fix f.
|
|
435 |
Deyim |
bir şeyi vücudundan/içinden atmak |
get something out of your system f.
|
|
436 |
Deyim |
içinden gelmemek |
have no heart for f.
|
|
437 |
Deyim |
(bir şey) içinden gelmemek |
have no heart for (something) f.
|
|
438 |
Deyim |
durumu içinden çıkılmaz bir hale sokmak |
be heaping pelion on ossa f.
|
|
439 |
Deyim |
durumu içinden çıkılmaz bir hale sokmak |
be heaping pelion upon ossa f.
|
|
440 |
Deyim |
içinden gülmek |
laugh up sleeve f.
|
|
441 |
Deyim |
içinden gülmek |
laugh up your sleeve f.
|
|
442 |
Deyim |
içinden geleni söylemek |
speak from the heart f.
|
|
443 |
Deyim |
içinden geleni söylemek |
speak from one's heart f.
|
|
444 |
Deyim |
(kendini) işin içinden çıkamaz hale getirmek |
tie (oneself) in knots [uk] f.
|
|
445 |
Deyim |
(kendini) işin içinden çıkamaz hale getirmek |
tie (oneself) into knots [uk] f.
|
|
446 |
Deyim |
içinden çıkılmaz |
black on black s.
|
|
447 |
Deyim |
(içinden çıkılamayan) bir şeye bulaşmış |
tangled up in something s.
|
|
448 |
Deyim |
(içinden çıkılamayan) bir şeye bulaşmış |
tangled up with something s.
|
|
449 |
Deyim |
içinden çıkılmaz biçimde karışmış |
bound up in s.
|
|
450 |
Deyim |
içinden çıkılmaz |
gordian s.
|
|
451 |
Deyim |
içinden çıkılması zor bir durumda |
in a sticky situation zf.
|
|
452 |
Deyim |
içinden çıkılması zor/güç bir durum/hal nedeniyle |
between the jigs and the reels zf.
|
|
453 |
Deyim |
olay/işler patlak vermeden/içinden çıkılmayacak hale gelmeden önce |
before the balloon goes up expr.
|
|
454 |
Deyim |
içinden çıkılmaz durum |
behind the eight ball expr.
|
|
455 |
Deyim |
iyi niyetinden kaynaklanan(içinden geldigi gibi) |
out of the goodness of one's heart expr.
|
|
456 |
Deyim |
içinden çıkılması zor ve garip bir durumda |
over a barrel expr.
|
|
457 |
Deyim |
arzusu/isteği/içinden gelen şey tükenmiş |
out of (one's) system expr.
|
|
458 |
Deyim |
iyi niyetinden kaynaklanan (içinden geldiği gibi) |
out of the goodness of heart expr.
|
|
459 |
Deyim |
içinden gelerek |
out of the goodness of heart expr.
|
|
460 |
Deyim |
iyi niyetinden kaynaklanan (içinden geldiği gibi/için) |
out of the goodness of your heart expr.
|
|
461 |
Deyim |
içinden gelerek |
out of the goodness of your heart expr.
|
|
462 |
Deyim |
iyi niyetinden kaynaklanan (içinden geldiği gibi/için) |
out the goodness of (one's) heart expr.
|
|
463 |
Deyim |
içinden gelerek |
out the goodness of (one's) heart expr.
|
|
Speaking |
|
464 |
Konuşma |
gel de işin içinden çık |
how do I get out of this mess expr.
|
|
465 |
Konuşma |
gel de işin içinden çık |
how do we get out of this mess expr.
|
|
466 |
Konuşma |
işin içinden çıkamıyorum |
I can't make head or tail of it expr.
|
|
467 |
Konuşma |
içinden geldiği gibi konuş |
talk freely expr.
|
|
468 |
Konuşma |
içinden çıkamıyorum |
I can't make head or tail of it expr.
|
|
469 |
Konuşma |
içinden bir ses |
deep inside you expr.
|
|
470 |
Konuşma |
içinden geldiği gibi konuş |
talk as you like expr.
|
|
Technical |
|
471 |
Teknik |
içinden cıvata veya pim geçen boru şeklinde parça |
thimble i.
|
|
472 |
Teknik |
metalin içinden geçen kuvvetli bir akımın meydana getirdiği ısı ile yapılan elektrikli kaynak işlemi |
thomson process i.
|
|
473 |
Teknik |
gazın bir sıvının içinden geçirildiği emilim kabı |
tourill i.
|
|
474 |
Teknik |
erimiş metalin içinden aktığı yüksek sıcaklıktaki fırın ağzı |
tymp i.
|
|
475 |
Teknik |
içinden çıkılmaz biçimde |
inextricably i.
|
|
476 |
Teknik |
içinden akma |
translucent i.
|
|
477 |
Teknik |
içinden geçme |
pass-through i.
|
|
478 |
Teknik |
içinden tel ya da kabloların geçtiği kanal |
duct i.
|
|
479 |
Teknik |
port içinden ateşleme |
through port firing i.
|
|
480 |
Teknik |
içinden gözetleme yapılabilecek kadar küçük açıklık |
window i.
|
|
481 |
Teknik |
içinden akan sıvı miktarının ölçülebildiği musluk |
measuring faucet i.
|
|
482 |
Teknik |
ip yapım tezgahında içinden tahta pim geçen kollardan her biri |
woolder i.
|
|
483 |
Teknik |
ip yapım tezgahında içinden tahta pim geçen kollardan her biri |
woolder stick i.
|
|
484 |
Teknik |
üstteki değirmen taşının içinden geçen demir destek parçası |
mill-rind i.
|
|
485 |
Teknik |
kilitte içinde bulunan ve içinden geçen milin sürgüyü harekete geçirdiği parça |
hub i.
|
|
486 |
Teknik |
gemi kerestesinin sac kaplamanın içinden merkez hattına kadar ölçülen boyutları |
molding i.
|
|
487 |
Teknik |
saflaştırmak amacıyla içinden gaz geçirilen su |
gas water i.
|
|
488 |
Teknik |
saflaştırmak amacıyla içinden gaz geçirilen su |
gas liquor i.
|
|
489 |
Teknik |
saflaştırmak amacıyla içinden gaz geçirilen su |
ammoniacal water i.
|
|
490 |
Teknik |
içinden sıvı geçirerek toz ilacın çözünür bileşenlerini özütleme |
displacement i.
|
|
491 |
Teknik |
ses kanalında yer alan ve içinden geçen seslerin frekans aralıklarını sınırlayan boru, açıklık, veya rezonans boşluğu |
filter i.
|
|
492 |
Teknik |
içinden geçmek |
traverse f.
|
|
493 |
Teknik |
fitili erimiş balmumu ve giderek büyüyen delikler içinden geçirerek (mum) yapmak |
draw f.
|
|
494 |
Teknik |
(devreyi) bir şeyin içinden geçmeyip üzerinden atlayacak şekilde ayarlamak |
bypass f.
|
|
495 |
Teknik |
içinden çıkılmaz |
inextricable s.
|
|
496 |
Teknik |
oksijeni kısmen giderildiği için dışı içinden farklı görünen (çelik) |
rimmed s.
|
|
Computer |
|
497 |
Bilgisayar |
dokümanların içinden bağlaçlar |
linking within documents i.
|
|
498 |
Bilgisayar |
(sistemden veya bir grup veri içinden) veri çekme |
data retrieval i.
|
|
Electric |
|
499 |
Elektrik |
elektrikli veya galvanik teçhizatın içinden akım geçen bağlantı kablosu |
rheophore i.
|
|
Mechanic |
|
500 |
Mekanik |
içinden ip, kanca geçen delik |
eyehole i.
|
|