içinden - Türkçe İngilizce Sözlük
Geçmiş

içinden



"içinden" teriminin İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 14 sonuç

Türkçe İngilizce
General
içinden within zf.
içinden across ed.
içinden from within ed.
içinden from inside ed.
içinden from inside of ed.
içinden thro ed.
içinden thru ed.
içinden through ed.
içinden thorow [obsolete] ed.
içinden throughout ed.
içinden thurgh [obsolete] ed.
içinden thwart [obsolete] ed.
içinden trans- ök.
Technical
içinden through zf.

"içinden" teriminin diğer terimlerle kazandığı İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 500 sonuç

Türkçe İngilizce
General
içinden başka odaya geçilen oda anteroom i.
içinden çıkılmaz durum impasse i.
içinden sinir geçen yol canal i.
içinden çıkılmaz hale getirme tangling i.
içinden çıkılmaz hale getiren kişi tangler i.
içinden veya üstünden bir sıvının geçtiği yer road i.
içinden çıkılmaz durum labyrinth i.
içinden gelme spontaneity i.
içinden sıvı geçen yol canal i.
içinden su akıtmak için açılan oluk ditch i.
içinden damar geçen yol canal i.
içinden çıkılmaz iş jigsaw puzzle i.
içinden gelme willingness i.
içinden su akan ağız spout i.
içinden çıkılması zor durum a can of worms i.
şnorkelin ağza giren ve kullanıcının içinden nefes alıp verdiği kısmı mouthpiece aqualung i.
içinden dilek çıkan uzak doğu kurabiyesi fortune-cookie i.
içinden fal çıkan kurabiyeler fortune cookies i.
içinden gelen his gut instinct i.
içinden çıkılmaz durum rattrap i.
içinden çıkılmaz hal tangle i.
içinden çıkılmaz durum tangle i.
içinden çıkılması zor mesele nodus i.
(ironik olarak) içinden çıkılması zor sorun the little matter i.
bir aletin/nesnenin içinden geçenler throughs i.
içinden geçme trajection i.
içinden çıkılması güç durum troubled waters i.
eğlence parkında ziyaretçilerin içinden genellikle tekne ile geçtiği karanlık tünel tunnel of love i.
içinden yaylı palyaço fırlayan kutu oyuncak jack-in-a-box i.
içinden yaylı palyaço fırlayan kutu oyuncak jack-in-the-box i.
gücüde bulunan ve içinden çözgü ipliği geçen metal veya camdan göz mail i.
girdap gibi içinden çıkılamaz zor durum vortex i.
içinden yeni bir şey türeyen, oluşan veya gelişen şey matrix i.
içinden çıkılmaz durum mare’s-nest i.
içinden çıkılmaz durum mare's nest i.
içinden çıkılmaz durum mares-nest i.
içinden şarap içilen ve genellikle gümüşten yapılan küçük kase winetaster i.
metalin içinden çıkarıldığı cevher metal i.
gösterici veya hayvanlarının içinden atladığı halka hoop i.
yabani hayvanların içinden geçtiği küçük delik muce i.
(yazı tura atarak) grup içinden birini seçme odd man out i.
(yazı tura atarak) grup içinden birini eleme odd man out i.
(bozuk paraları eşleştirerek) diğerlerinin içinden seçilen kimse odd man out i.
grup içinden birinin bozuk paraların eşleştirilmesiyle seçildiği bir oyun odd man out i.
grup içinden birinin bozuk paraların eşleştirilmesiyle elendiği bir oyun odd man out i.
ilmek yapılan ipin ucunu ilmeğin içinden geçirerek atılan düğüm overhand knot i.
ilmek yapılan ipin ucunu ilmeğin içinden geçirerek atılan düğüm single knot i.
içinden geçememe immeability i.
içinden çıkılmaz duruma düşürme impalement i.
içinden çıkılmaz olma inextricableness i.
keno oynarken içinden numaralı top çıkarılan torba goose i.
keno oynarken içinden numaralı top çıkarılan dar boyunlu esnek bir torba keno goose i.
içinden çıkılmaz durum doghouse i.
kalem içinden mürekkep temizleyici penwiper i.
kilit tamburunda sürgü çalışırken içinden metalin geçtiği açıklık gate i.
içinden dere akan kanal outlet i.
içinden su geçirerek ilacın çözünebilir bileşenlerini çıkarma percolation i.
içinden bakılarak görülen her şeyi yanlış aktaran ortam prism i.
bir şeyin içinden geçirilen şey pull-through i.
içinden akarsu akan dar ve derin vadi sheuch [scotland] i.
buhar veya sis içinden parlayan güneşin oluşturduğu gökkuşağını andıran kemer sunbow i.
içinden çıkılmaz hale getirmek becloud f.
bir bölgenin doğal atraksiyonlarını göstermek üzere söz konusu bölgenin içinden geçen tabelalı yol nature trail f.
içinden geçmek pass through f.
içinden çıkılmaz hale getirmek tangle f.
içinden çıkmak solve f.
işin içinden çıkamamak can't find a solution f.
içinden yürüyerek geçmek (sığ su/çamur) wade through f.
içinden geçmek pierce f.
içinden çıkılmaz hale getirmek cock up f.
içinden çıkamamak be unable to work something out f.
içinden geçirmek run through f.
içinden geçmek traverse f.
içinden geçirmek think about f.
gemiyi kapalı bir kanal içinden geçirmek lock f.
işin içinden çıkamamak be unable to settle a matter f.
içinden gülmek laugh up one's sleeve f.
içinden geçirmek consider f.
içinden en iyileri seçip ayırmak cull f.
içinden çıkamamak be unable to work out f.
işin içinden çıkamamak be unable to work (something) out f.
içinden geçirmek pass through f.
içinden çıkılmaz hale getirmek make it worse f.
içinden okumak read to oneself f.
içinden gelmek feel like f.
içinden geçmek perforate f.
içinden çıkılmaz hale getirmek complicate f.
içinden çıkamamak (problem vb) get stuck f.
içinden çıkılmaz durumlara düşmekten kaçmak run for cover f.
yurt içinden ürün satın almak purchase goods within the country f.
duvarın içinden geçmek walk through the wall f.
içinden geçmek get through f.
acısı içinden çıkmamak rankle f.
içinden geçmek run through f.
içinden çıkarmak take out f.
açıp içinden çıkarmak unpack f.
içinden seçmek make a selection f.
içinden seçmek choose f.
içinden gelmek want f.
işin içinden bir şekilde çıkmak muddle through f.
içinden ayıklamak sort through f.
içinden geçmek move through f.
içinden seçmek sort through f.
içinden çıkılmaz hale getirmek obnubilate f.
ormanın içinden geçmek walk through the jungle f.
duvarların içinden geçmek walk through walls f.
içinden çıkılmaz hale getirmek rarify f.
içinden okumak read silently f.
tekrar içinden geçmek recross f.
içinden çıkılmaz bir hal almak tangle f.
içinden geçmek thoroughfare f.
kalabalık içinden zorla geçmek throng [obsolete] f.
içinden geçmek thwart f.
içinden çıkılmaz bir durumda olmak be at a stand f.
içinden geçmek transforate [obsolete] f.
bir şeyin içinden görünebilmek transpare [obsolete] f.
içinden geçmek transpierce f.
içinden çıkılmaz hale getirmek embroil f.
bir şeyin içinden çıkmak pull f.
doldurulanları içinden çıkarmak unstuff f.
kabuğun içinden (fındıkları) çıkarmak leam [dialect] [uk] f.
içinden hava geçirerek temizlemek blow f.
(bir şeyin) yeniden içinden geçmek repass f.
(bir şeyi) yeniden içinden geçirmek repass f.
(birini) açlığın içinden çıkarmak depauperize [us] f.
(birini) açlığın içinden çıkarmak depauperise [uk] f.
içinden geçmek overgo f.
içinden gülmek chuck [obsolete] f.
(içinden cevher geçirmek için) baca kullanmak chute f.
içinden çıkılması zor durumlara girmek immesh f.
(kalabalık) yararak içinden geçmek dissipate f.
içinden veya üstünden hızla gitmek course f.
içinden geçmek course f.
(bir şeyin) içinden yol açmak pierce f.
(ışık) bir şeyin içinden parlamak pierce f.
(ışık) karanlığın içinden sızmak pierce f.
(su, hava) bir şeyin içinden geçmek cleave f.
içinden geçmek cleave (through) f.
(stenografi işaretini) bir diğer işaretin içinden geçecek şekilde yazmak intersect f.
(tozu) delik içinden göndermek pounce f.
içinden geldiği gibi söylemek pour out f.
içinden çıkmak salve [obsolete] f.
içinden numune almak core f.
içinden geçmek divide f.
içinden seyahat ederek geçmek peragrate [obsolete] f.
(kahve) esansını çıkarmak için içinden sıvı geçirmek percolate f.
(su kütlesinin) içinden geçmek plough f.
(su kütlesinin) içinden geçmek plow f.
yararak içinden geçmek shear f.
içinden geçmek sog [dialect] f.
(silah, füze) bir şeyin içinden göndermek put f.
içinden geçmek span f.
suyun içinden geçmek squatter f.
içinden geçmek strike f.
içinden geçilmez (orman) impenetrable s.
içinden okunan silent s.
bir grup içinden kura ile seçilen draft s.
içinden geçilmez impenetrable s.
içinden büyüyen endogenous s.
içinden çıkılması güç vague s.
içinden çıkılamayan snafu s.
duvarda içinden ateş edilebilecek şekilde boşlukları olan battlemented s.
bir grup içinden kura ile seçilen draught s.
damar içinden intravenously s.
içinden geldiği gibi davranan impulsive s.
içinden çıkılmaz bir halde intricate s.
içinden çıkılmaz messy s.
içinden çıkılması güç messy s.
medyan düzlemin içinden geçen transmedian s.
medyan düzlemin içinden geçen transmedial s.
içinden geçilemez unpenetrable s.
içinden geçilemez untraversable s.
içinden geçilemez imperceable s.
içinden geçilemez impierceable [obsolete] s.
içinden çıkılmaz inexplicable [obsolete] s.
içinden söylenen ventriloquial s.
içinden ışık geçecek kadar ince cobwebby s.
ülke içinden gelen inmigrant s.
ülke içinden gelen in-migrant s.
içinden büyüyen innate [obsolete] s.
içinden geçilen preterient s.
dışardan etkilenmeksizin kendi içinden gelişen autochthonous zf.
içinden (sesler/gürültü) above zf.
içinden çıkılamayacak şekilde inextricably zf.
şehir içinden through the province zf.
yurt içinden within the country zf.
yurt içinden domestically zf.
içinden çıkılmaz halde tanglingly zf.
hepsinin içinden aller zf.
hepsinin içinden alder zf.
hepsinin içinden ava [scottish] zf.
yurt içinden on shore zf.
içine ve içinden to and from ed.
içinden (bir şeyin) through ed.
içinden anlamı veren ön ek trans- ök.
Phrasals
içinden taşmak brim over f.
bombayı bir şeyin içinden geçirerek patlatmak bomb through (something) f.
içinden patlamak bomb through (something) f.
bombayı bir şeyin içinden geçirerek patlatmak bomb through f.
içinden patlamak bomb through f.
hiç durmaksızın/oyalanmadan (bir yerin) içinden geçmek breeze through (something) f.
içinden geçmek circulate through something f.
arasından/içinden parlamak shine through f.
bir grup içinden seçmek pick out f.
bir şeyin arasından içinden geçmek/geçirmek slip something through f.
bir yerin içinden yürüyerek geçmek stroll through something f.
içinden çıkmak pull off f.
işin içinden çıkmak pull off f.
(bir sorunun) içinden çıkmak come through f.
(bir şeyin) içinden geçip gitmek crack through (something) f.
(bir şeyin) içinden hızla geçmek cruise through (something) f.
bir şeyin içinden hızla geçmek cruise through f.
vücudunun içinden geçmek go through someone f.
bir şeyin içinden aşağı atlamak jump down something f.
bir şeyin içinden atmak toss down f.
içinden düşmek drop out f.
(bir şeyi bir şeyin içinden) çıkarmak scoop (something) out of (something else) f.
(bir şeyi bir şeyin içinden) kepçeyle/kaşıkla çıkarmak scoop (something) out of (something else) f.
(bir şeyi bir şeyin içinden) çekip çıkarmak scoop (something) out of (something else) f.
bir şeyi bir şeyin içinden çıkarmak scoop something out of something f.
bir şeyi bir şeyin içinden kepçeyle/kaşıkla çıkarmak scoop something out of something f.
bir şeyi bir şeyin içinden çekip çıkarmak scoop something out of something f.
bir şeyi bir şeyin içinden kepçeyi/kaşığı daldırıp çıkarmak scoop something out of something f.
bir şeyi bir şeyin içinden çıkarmak scoop something out f.
bir şeyi bir şeyin içinden kepçeyle/kaşıkla çıkarmak scoop something out f.
bir şeyi bir şeyin içinden çekip çıkarmak scoop something out f.
bir şeyi bir şeyin içinden kepçeyi/kaşığı daldırıp çıkarmak scoop something out f.
(birinin) içinden (bir şey, ruh, cin, şeytan) çıkarmak exorcise (something) out of (one) f.
içinden ruh, cin, kötü ruh çıkarmak exorcise out f.
ruhsal/duygusal bir sorunu içinden atmaya çalışmak exorcise out f.
birinin içinden şeytan çıkartmak exorcise something out of someone f.
içinden seçmek pick from f.
bir grubun/serinin içinden birini seçmek pick from f.
(bir şeyi) bir şeyin içinden zorlayarak çıkarmak prize (something) from f.
(bir şeyi) bir şeyin içinden manivelayla çıkarmak prize (something) from f.
bir şeyin içinden bir şeyi çekmek suck something from something f.
içinden demek think to f.
(bir yerden/içinden) gitmek go through f.
birinin/bir şeyin içinden geçmek go through someone or something f.
içinden kızmak yell silently f.
içinden sövmek yell silently f.
hızla bir şeyin içinden geçmek hurtle through something f.
bastırarak içinden çıkarmak punch out f.
bastırarak (bir şeyin) içinden/yerinden çıkarmak punch out of (something) f.
bir şeyi bastırarak bir şeyin içinden/yerinden çıkarmak punch something out of something f.
bir şeyi bastırarak bir şeyin içinden/yerinden çıkarmak punch something out f.
(bir şeyi) sıkıp içinden çıkarmak squeeze out (of something) f.
(bir şeyin içinden araçla) geçmesine yardım etmek steer through (something) f.
(zor, karmaşık bir durumun) içinden çıkabilmesi için rehberlik/yardım etmek steer through (something) f.
birine karmaşık, tehlikeli bir durumun içinden çıkabilmesi için yol göstermek steer someone or something through something f.
bir şeyin içinden araçla geçebilmek steer through something f.
bir şeyi birinin/bir şeyin içinden çıkarmak take something out of someone or something f.
bir şeyi birinin/bir şeyin içinden almak take something out of someone or something f.
bir şeyi birinin/bir şeyin içinden çekip çıkarmak take something out of someone or something f.
bir şeyi birinin/bir şeyin içinden çekip almak take something out of someone or something f.
bir şeyi birinin/bir şeyin içinden çıkarmak take something out f.
bir şeyi birinin/bir şeyin içinden almak take something out f.
bir şeyi birinin/bir şeyin içinden çekip çıkarmak take something out f.
bir şeyi birinin/bir şeyin içinden çekip almak take something out f.
hafifçe vurarak içinden çıkarmak tap out f.
suyun içinden yürümek wade in f.
suyun içinden yürümek wade into f.
içinden geçmek rip into f.
(bir şeyin) içinden çıkmak nut (something) out f.
suyun içinden yürümek slosh through something f.
çamurun içinden yürümek slosh through something f.
güçlükle (bir şeyin) arasından/içinden geçmek strain through (something) f.
bir şeyin içinden bir şeyi temizlemek swab something out of something f.
bir şeyin içinden bir şeyi silerek temizlemek swab something out of something f.
bir şeyin içinden kirleri çıkartmak swab something out of something f.
bir şeyin içinden bir şeyi temizlemek swab something out f.
bir şeyin içinden bir şeyi silerek temizlemek swab something out f.
bir şeyin içinden kirleri çıkartmak swab something out f.
içinden bir şeyi temizlemek swab out f.
içinden bir şeyi silerek temizlemek swab out f.
içinden kirleri çıkartmak swab out f.
içinden kırıp geçmek whip through f.
hızla içinden geçmek whip through f.
bir sürecin/durumun içinden geçirmeye çalışmak work through f.
bir şeyin içinden geçirmeye uğraşmak/çalışmak work through f.
bir şeyi bir şeyin/yerin içinden geçirmeye uğraşmak work something through (something) f.
bir şeylerin içinden arasından güçlükle geçirmek work through f.
bir yerden/bir yerin içinden zar zor ilerlemek work through f.
bir şeyi bir şeyin içinden almak fetch something out of something f.
bir şeyi bir şeyin içinden almak fetch something out f.
bir şeyin içinden gözetlemek peek out of something f.
bir şeyin içinden küçük bir kısmı görünmek/belli olmak peek out of something f.
bir şeyin içinden sıyrılıp çıkmak squirrel out of something f.
(bir şeyin/yerin) içinden debelenerek çıkmak worm out of (something or some place) f.
hızla içinden geçmek zoom through (something) f.
(kıyafetin, ayakkabının) içinden çıkıvermek slip out f.
(kıyafetin, ayakkabının) içinden sıyrılıvermek slip out f.
çamurun içinden ağır adımlarla yürümek slop along f.
çamurun içinden yavaş ve zorlukla yürümek slop along f.
blöf yaparak işin içinden çıkmak/sıyrılmak bluff way out f.
hiç durmadan/oyalanmadan içinden geçmek breeze through f.
(bir şeyin/bir yerin) içinden/arkasından bir anda ortaya çıkmak burst out of (somewhere or something) f.
birini/bir şeyi bir şeyin içinden/arasından taşımak carry someone or something through something f.
(bir şeyin) içinden (bir şeyi) atmak/çıkarmak clean (something) out of (something) f.
içinden geçmek cut through f.
ruhsal/duygusal bir sorunu içinden atmaya çalışmak exorcise out of f.
içinden almak fetch out f.
(bir hava durumunun) içine doğru/içinden uçmak fly into (something or some place) f.
içinden çıkmak get out f.
bir şeyi (birinin/bir şeyin) içinden çıkarmak/almak get something out (of someone or something) f.
birini/bir şeyi birinin/bir şeyin içinden çıkarmak/almak get someone or something out of someone or something f.
'-in içinden geçmek hurtle through f.
(bir şeyin) içinden bakmak look through (something) f.
(bi şeyin) içinden diğer tarafa bakmak look through (something) f.
-in içinden gözetlemek peek out of f.
'-in içinden küçük bir kısmı görünmek/belli olmak peek out of f.
(bir şeyin) içinden çıkmak/görünmek peek over (something) f.
(bir şeyin) içinden çıkmak/görünmek peep over (something) f.
(bir şeyin) içinden çıkmak/görünmek peep through f.
(birinin/bir şeyin) içinden geçmek penetrate into (someone or something) f.
(birini/bir şeyi bir şeylerin/bir grubun) içinden ayırt/tespit etmek pick (someone or something) out of (something) f.
(bir şeyin) içinden geçirmek poke through (something) f.
(bir şeyin) içinden koşmak/hızla geçmek race through (something) f.
küçük dalgalar yaratarak suyun içinden geçmek/ilerlemek ripple through (something) f.
(birinin) içinden geçmek ripple through (someone) f.
(bir şeyin) içinden/ortasından geçmek (su) run through (something) f.
(bir şeyin) içinden/ortasından akmak run through (something) f.
(bir şeyin) içinden/ortasından akıp gitmek run through (something) f.
içinden söylemek say to (oneself) f.
içinden sıyırmak scrape out f.
içinden kazımak scrape out f.
(bir şeyin) içinden seçmek sort through (something) f.
(bir şeyin) arasından/içinden geçmeye çalışmak struggle through (something) f.
(bir şeyin) arasından/içinden geçmek için mücadele vermek struggle through (something) f.
(bir şeyi birinin/bir şeyin) içinden çıkarmak/almak take (something) out of (someone or something) f.
(birinin/bir şeyin) içinden geçmek (eleştirerek/kızarak) tear into (someone or something) f.
birinin içinden geçmek (eleştirerek/kızarak) tear into someone f.
(bir şeylerin) arasından/içinden geçmek travel through (something) f.
(bir şeylerin) arasından/içinden seyahat etmek/ilerlemek travel through (something) f.
(suyun, çamurun içinden) yürüyerek karşıya geçmek wade across f.
(suyun, çamurun) içinden geçmek wade through (something) f.
(bir şeyin) içinden çıkmaya çalışmak wrestle with (something) f.
Phrases
içinden geldiği/canının istediği/kafasına estiği gibi by ear zf.
olay/işler içinden çıkılmayacak hale geldiğinde when the band begins to play expr.
gerçek güç kişinin içinden gelir true strength comes from within expr.
gerçek güç kişinin içinden gelir real strength comes from within expr.
içinden çıkılamayacak bir durumda olan at an impasse expr.
durum içinden çıkılmaz hale geldiğinde when the balloon goes up expr.
durum içinden çıkılmaz hale geldiğinde/gelmeden before the balloon goes up expr.
Proverb
sessizliğin içinden gelir bazen bilgelik a shut mouth catches no flies
bir kızı ülkesinin dışına çıkarabilirsin ama kızın içinden ülkesini çıkaramazsın you can take the girl out of the country, but you can't take the country out of a girl
Colloquial
doğaçlama/içinden geldiği gibi söylenen caz veya blues gut-bucket i.
içinden çıkılamayan sorun a hornet's nest i.
içinden çıkılamayan sorun hornets' nest i.
içinden çıkılmaz durumların tamamı omnishambles i.
içinden çıkılamaz sorun jam i.
içinden çıkılmaz durum hairball i.
içinden çıkılması güç durum quicksand i.
işin içinden çıkıncaya kadar bıktırma pahasına uğraşmak flog to death f.
işin içinden çıkıncaya kadar bıktırma pahasına uğraşmak beat to death f.
içinden geldiği gibi/gönlünce dans etmek get (one's) freak on [us] f.
içinden geldiği gibi/gönlünce parti yapmak get (one's) freak on [us] f.
içinden geldiği gibi/gönlünce eğlenmek get (one's) freak on [us] f.
(bir şeyi) içinden geldiği gibi yapmak let (something) rip f.
içinden geldiği gibi yapmak let her rip f.
içinden geldiği gibi yapmak let it rip f.
'-ın içinden geçmek be through f.
içinden gelmek be prepared f.
bir derdin/belanın içinden çıkmak get out of a mess f.
bir derdin/belanın içinden sıyrılmak get out of a mess f.
içinden çıkılmaz bir hal almış goofed up s.
(spor müsabakasında) içinden çıkılması zor duruma düşmüş in the hole s.
içinden çıkılmaz bir hal almış goofed s.
bildiğin/içinden geldiği gibi sür drive your way expr.
çık bakalım işin içinden go figure expr.
hepsinin içinden/arasından among all expr.
hepsinin içinden/arasından of all expr.
içinden geçeni kendine sakla keep your intentions to yourself expr.
içinden gelerek with a light heart expr.
içinden gelen bir sesle on a hunch expr.
Idioms
zorlu bir savaşın ya da içinden çıkılması güç bir durumun sonu bitter end i.
içinden çıkılması/çözülmesi zor durum tar baby i.
içinden çıkması güç olan durum a wheel within a wheel i.
içinden çıkılmaz/karışık durum a mare's nest i.
içinden çıkılması güç durum a hard egg to crack i.
içinden bir ses a gut feeling i.
içinden çıkılamayan sorun a hornets' nest i.
(birinin) içinden/aklından geçen her şey a piece of (one's) mind i.
içinden/aklından geçen her şey a piece of mind i.
içinden çıkılması güç durum a tight corner i.
içinden çıkılması güç durum a tight corner i.
içinden çıkılması güç durum a tight spot i.
içinden çıkılması güç durum a tight place i.
içinden çıkılması güç durum a tight spot i.
içinden çıkılması güç durum a tough spot i.
içinden çıkılması zor durum can of worms i.
içinden çıkması güç olan durumlar wheels within wheels i.
(sörfte) içinden geçilen bir dalga yakalamak cop a tube f.
blöf yaparak işin içinden çıkmak bluff one's way out f.
durumu içinden çıkılmaz bir hale sokmak pile pelion on ossa f.
durumu içinden çıkılmaz bir hale sokmak heap pelion on ossa f.
içinden çıkamamak be behind the eight ball f.
içinden geldiği gibi hareket etmek/karar vermek play by ear f.
içinden geldiği gibi hareket etmek follow one's nose f.
içinden/kafasından geçeni görmek / bilmek read like an open book f.
içinden çıkılmaz hale sokmak get something into a mess f.
işin içinden çıkamamak be all at sea f.
işin içinden çıkamamak open up a can of worms f.
içinden geleni başkalarına aldırış etmeden yapmak do your own thing f.
içinden çıkılmaz duruma/belaya düşmek get one's nuts in a vice f.
içinden gelmeyerek with a heavy heart f.
işin içinden çıkamamak be at sea f.
niyetini/içinden geçeni anlamak/bilmek read like an open book f.
kaleyi içinden fethetmek get the inside track f.
(sorun) içinden çıkılmaz bir hal almak get on top of someone f.
içinden geldiği gibi konuşmak speak as you find f.
kendini içinden çıkılması zor bir duruma sokmak dig yourself a hole f.
kendini içinden çıkılması zor bir duruma sokmak dig yourself into a hole f.
(birini) kötü bir durumun içinden çıkarmak dig (someone) out of a hole f.
(birini) içinden çıkılması güç bir durumdan kurtarmak dig (someone) out of a hole f.
(kendini) kötü bir durumun içinden çıkarmak dig (oneself) out of a hole f.
(kendini) içinden çıkılması güç bir durumdan kurtarmak dig (oneself) out of a hole f.
bir şeyin içinden çıkamaz bir hale gelmiş olmak be at a total loss f.
bir şeyin içinden çıkamaz hale gelmiş olmak be at a total loss f.
(birinin) saçının içinden geçmek part (one's) hair f.
içinden gelen sesi dinlemek reck (one's) own rede f.
içinden çıkılması zor bir durumda olmak be in a sticky situation f.
blöfle işin içinden sıyrılmak bluff (one's) way out of (something) f.
numarayla/hileyle işin içinden sıyrılmak bluff (one's) way out of (something) f.
(birini/bir şeyi) içinden çıkılmaz bir duruma sokmak/hale getirmek bring (someone or something) to a dead end f.
bir şeyi içinden çıkılmaz bir duruma sokmak/hale getirmek bring something to a dead end f.
(bir şeyin içinden/bir şeylerin arasından) yara yara/çarpa çarpa ilerlemek bulldoze (one's) way through (something) f.
bir şeyi yakıp bir şeyden/bir şeyin içinden buharlaştırmak/uçurmak burn something off something f.
içinden/belli belirsiz bir fısıltıyla (birine/bir şeye) beddua etmek curse (someone or something) under (one's) breath f.
içinden/belli belirsiz bir fısıltıyla (birine) beddua etmek curse (someone) under (one's) breath f.
içinden geldiği gibi hareket etmek follow nose f.
içinden geldiği gibi hareket etmek follow your nose f.
(sorun) içinden çıkılmaz bir hal almak get on top of (one) f.
zor bir durumun içinden çıkmak/sıyrılmak get out of a fix f.
bir şeyi vücudundan/içinden atmak get something out of your system f.
içinden gelmemek have no heart for f.
(bir şey) içinden gelmemek have no heart for (something) f.
durumu içinden çıkılmaz bir hale sokmak be heaping pelion on ossa f.
durumu içinden çıkılmaz bir hale sokmak be heaping pelion upon ossa f.
içinden gülmek laugh up sleeve f.
içinden gülmek laugh up your sleeve f.
içinden geleni söylemek speak from the heart f.
içinden geleni söylemek speak from one's heart f.
(kendini) işin içinden çıkamaz hale getirmek tie (oneself) in knots [uk] f.
(kendini) işin içinden çıkamaz hale getirmek tie (oneself) into knots [uk] f.
içinden çıkılmaz black on black s.
(içinden çıkılamayan) bir şeye bulaşmış tangled up in something s.
(içinden çıkılamayan) bir şeye bulaşmış tangled up with something s.
içinden çıkılmaz biçimde karışmış bound up in s.
içinden çıkılmaz gordian s.
içinden çıkılması zor bir durumda in a sticky situation zf.
içinden çıkılması zor/güç bir durum/hal nedeniyle between the jigs and the reels zf.
olay/işler patlak vermeden/içinden çıkılmayacak hale gelmeden önce before the balloon goes up expr.
içinden çıkılmaz durum behind the eight ball expr.
iyi niyetinden kaynaklanan(içinden geldigi gibi) out of the goodness of one's heart expr.
içinden çıkılması zor ve garip bir durumda over a barrel expr.
arzusu/isteği/içinden gelen şey tükenmiş out of (one's) system expr.
iyi niyetinden kaynaklanan (içinden geldiği gibi) out of the goodness of heart expr.
içinden gelerek out of the goodness of heart expr.
iyi niyetinden kaynaklanan (içinden geldiği gibi/için) out of the goodness of your heart expr.
içinden gelerek out of the goodness of your heart expr.
iyi niyetinden kaynaklanan (içinden geldiği gibi/için) out the goodness of (one's) heart expr.
içinden gelerek out the goodness of (one's) heart expr.
Speaking
gel de işin içinden çık how do I get out of this mess expr.
gel de işin içinden çık how do we get out of this mess expr.
işin içinden çıkamıyorum I can't make head or tail of it expr.
içinden geldiği gibi konuş talk freely expr.
içinden çıkamıyorum I can't make head or tail of it expr.
içinden bir ses deep inside you expr.
içinden geldiği gibi konuş talk as you like expr.
Technical
içinden cıvata veya pim geçen boru şeklinde parça thimble i.
metalin içinden geçen kuvvetli bir akımın meydana getirdiği ısı ile yapılan elektrikli kaynak işlemi thomson process i.
gazın bir sıvının içinden geçirildiği emilim kabı tourill i.
erimiş metalin içinden aktığı yüksek sıcaklıktaki fırın ağzı tymp i.
içinden çıkılmaz biçimde inextricably i.
içinden akma translucent i.
içinden geçme pass-through i.
içinden tel ya da kabloların geçtiği kanal duct i.
port içinden ateşleme through port firing i.
içinden gözetleme yapılabilecek kadar küçük açıklık window i.
içinden akan sıvı miktarının ölçülebildiği musluk measuring faucet i.
ip yapım tezgahında içinden tahta pim geçen kollardan her biri woolder i.
ip yapım tezgahında içinden tahta pim geçen kollardan her biri woolder stick i.
üstteki değirmen taşının içinden geçen demir destek parçası mill-rind i.
kilitte içinde bulunan ve içinden geçen milin sürgüyü harekete geçirdiği parça hub i.
gemi kerestesinin sac kaplamanın içinden merkez hattına kadar ölçülen boyutları molding i.
saflaştırmak amacıyla içinden gaz geçirilen su gas water i.
saflaştırmak amacıyla içinden gaz geçirilen su gas liquor i.
saflaştırmak amacıyla içinden gaz geçirilen su ammoniacal water i.
içinden sıvı geçirerek toz ilacın çözünür bileşenlerini özütleme displacement i.
ses kanalında yer alan ve içinden geçen seslerin frekans aralıklarını sınırlayan boru, açıklık, veya rezonans boşluğu filter i.
içinden geçmek traverse f.
fitili erimiş balmumu ve giderek büyüyen delikler içinden geçirerek (mum) yapmak draw f.
(devreyi) bir şeyin içinden geçmeyip üzerinden atlayacak şekilde ayarlamak bypass f.
içinden çıkılmaz inextricable s.
oksijeni kısmen giderildiği için dışı içinden farklı görünen (çelik) rimmed s.
Computer
dokümanların içinden bağlaçlar linking within documents i.
(sistemden veya bir grup veri içinden) veri çekme data retrieval i.
Electric
elektrikli veya galvanik teçhizatın içinden akım geçen bağlantı kablosu rheophore i.
Mechanic
içinden ip, kanca geçen delik eyehole i.