allow - Turco Inglés Diccionario
Historia

allow

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau


Significados de "allow" en diccionario turco inglés : 40 resultado(s)

Inglés Turco
Common Usage
allow v. izin vermek
allow v. müsaade etmek
General
allow v. kabul etmek
allow v. ayırmak
allow v. indirim yapmak
allow v. itiraf etmek
allow v. düşünmek
allow v. hoş görmek
allow v. saymak
allow v. olanak vermek
allow v. cevaz vermek
allow v. koyvermek
allow v. göz önüne almak
allow v. hesaba katmak
allow v. vermek
allow v. izin vermek
allow v. mahal vermek
allow v. olanak sağlamak
allow v. bırakmak
allow v. geçit vermek
allow v. imkan vermek
allow v. süre vermek
allow v. zaman vermek
allow v. tahsis etmek
allow v. hesaba katmak
allow v. kesinti olarak ayırmak
allow v. razı gelmek
allow v. sağlamak
Law
allow v. hukuken geçerli saymak
allow v. müsaade etmek
allow v. vermek
Technical
allow v. bırakmak
allow v. izin vermek
allow v. müsaade etmek
Computer
allow n. izin verilen kullanıcı sayısı
allow expr. izin ver
Sport
allow v. rakip takımın veya oyuncunun başarmasını engelleyememek
Archaic
allow v. övmek
allow v. onaylamak
allow v. kabullenmek

Significados de "allow" con otros términos en diccionario inglés turco: 290 resultado(s)

Inglés Turco
General
allow of v. meydan vermek
allow to be v. izin vermek
allow immigrants v. göç almak
not to allow v. meydan vermemek
allow for v. hesaba almak
allow of v. olanak tanımak
allow oneself be led by the nose v. sakalı ele vermek
allow to succeed v. rast getirmek
allow bail v. kefaletle serbest bırakmak
allow to v. izin vermek
not to allow anybody to speak ill of someone v. toz kondurmamak
allow in v. içeri almak
allow to enter v. içeri almak
allow rest v. oturtmak
allow (something to happen) v. meydan vermek
allow to succeed v. rast getirmek (Allah)
not allow v. mahal bırakmamak
not allow v. mahal vermemek
allow for v. yer vermek
allow (something) happen v. yer vermek
allow (something happen) v. meydana bırakmak
allow to act without restraints v. engel olmamak
allow to move freely v. engel olmamak
allow someone freedom v. özgürlük tanımak
allow of v. olanak sağlamak
allow for tare v. darasını düşmek
allow a compensation v. bağış yapmak
allow a compensation v. telafi yoluna gitmek
not to allow enough time for v. yeterince zaman ayıramamak
allow for v. imkan tanımak
allow for v. müsamaha göstermek
allow for v. izin vermek
allow for v. fırsat vermek
allow someone into a place v. içeri girmesine müsaade etmek
allow someone up v. kalkmasına izin vermek
allow someone in v. içeri girmesine müsaade etmek
allow someone into a place v. birisini içeri almak
allow someone in v. birisini içeri almak
allow something to happen v. meydan vermek
not allow something to happen v. meydan vermemek
allow the death penalty v. ölüm cezasına izin vermek
allow someone to pass v. geçmesine izin vermek
allow for maximum mobility v. maksimum hareketlilik sağlamak
allow maximum mobility v. maksimum hareketlilik sağlamak
allow for v. olanak sağlamak
not allow to enter the country v. ülkeye giriş izni vermemek
allow room v. imkan vermek
allow someone v. birine izin vermek
allow time v. zaman ayırmak
allow somebody to do something v. birinin bir şey yapmasına izin vermek
allow of v. izin vermek
allow of v. kabul etmek
allow [dialect] v. söylemek
allow [dialect] v. öne sürmek
allow [dialect] v. düşünmek
allow [dialect] v. niyetli olmak
allow [dialect] v. olduğuna inanmak
allow [obsolete] v. (hak) tanımak
Phrasals
allow for v. biraz daha sabretmek
allow for v. biraz daha beklemek
allow for v. süre tanımak
allow for v. tolerans göstermek
allow for v. zaman tanımak
allow for someone v. birini hesaba katmak
allow for someone v. birini hesaba katarak davranmak/hareket etmek
allow for someone v. birine de yetecek şekilde planlamak
allow for something v. bir şeyi hesaba katmak
allow for something v. bir şeyi hesaba katarak hareket etmek/davranmak
allow for something v. bir şey olasılığını düşünerek plan yapmak
allow someone or something into a place v. birinin/bir şeyin bir yere girmesine izin vermek
allow someone or something into a place v. birini/bir şeyi bir yere almak
allow someone or something into a place v. birini/bir şeyi içeri almak
allow someone or something into a place v. birini/bir şeyi bir yere kabul etmek
allow someone or something into a place v. birini/bir şeyi içeri kabul etmek
allow someone or something into a place v. birinin/bir şeyin bir yere girmesine müsaade etmek
allow someone or something into a place v. birinin/bir şeyin içeri geçmesine izin vermek
and allow someone or something in v. birinin/bir şeyin bir yere girmesine izin vermek
and allow someone or something in v. birini/bir şeyi bir yere almak
and allow someone or something in v. birini/bir şeyi içeri almak
and allow someone or something in v. birini/bir şeyi bir yere kabul etmek
and allow someone or something in v. birini/bir şeyi içeri kabul etmek
and allow someone or something in v. birinin/bir şeyin bir yere girmesine müsaade etmek
and allow someone or something in v. birinin/bir şeyin içeri geçmesine izin vermek
allow something for something v. bir şey için bir şey ayırmak
allow something for something v. bir şey için uygun miktarda bir şey ayırmak
allow something for something v. bir şey için uygun zamanı, parayı, yeri ayırmak
allow something for something v. bir şey için bir şeyi hesaba katmak
allow something for something v. bir şey için bir şeyi düşünerek hareket etmek
allow something for something v. bir şeye yer/pay bırakmak
allow something for something v. bir şeyi göz önünde bulundurmak
allow (one) up v. (birinin) kalkmasına izin vermek
allow (someone or something) in (something or some place) v. (birinin/bir şeyin bir yere/bir şeye) girmesine izin vermek
allow (someone or something) in (something or some place) v. (birini/bir şeyi bir yere/bir şeye) almak
allow (someone or something) in (something or some place) v. (birini/bir şeyi bir şeyden/yerden) içeri almak
allow (someone or something) in (something or some place) v. (birini/bir şeyi bir yere/bir şeye) kabul etmek
allow (someone or something) in (something or some place) v. (birini/bir şeyi bir şeyden/yerden) içeri kabul etmek
allow (someone or something) in (something or some place) v. (birinin/bir şeyin bir yere/bir şeye) girmesine müsaade etmek
allow (someone or something) in (something or some place) v. (birinin/bir şeyin bir şeyden/yerden) içeri geçmesine izin vermek
allow (someone or something) into (something or some place) v. (birinin/bir şeyin bir yere/bir şeye) girmesine izin vermek
allow (someone or something) into (something or some place) v. (birini/bir şeyi bir yere/bir şeye) almak
allow (someone or something) into (something or some place) v. (birini/bir şeyi bir şeyden/yerden) içeri almak
allow (someone or something) into (something or some place) v. (birini/bir şeyi bir yere/bir şeye) kabul etmek
allow (someone or something) into (something or some place) v. (birini/bir şeyi bir şeyden/yerden) içeri kabul etmek
allow (someone or something) into (something or some place) v. (birinin/bir şeyin bir yere/bir şeye) girmesine müsaade etmek
allow (someone or something) into (something or some place) v. (birinin/bir şeyin bir şeyden/yerden) içeri geçmesine izin vermek
allow for v. önceden göz önünde bulundurmak
allow for v. önceden planlamak
allow for v. önden düşünmek
allow for v. yeterince ayırmak
allow for v. yeterli miktarda bölmek
allow for v. yeterli miktarda paylaştırmak
allow into a place v. bir yere girmesine izin vermek
allow into a place v. bir yere almak
allow into a place v. bir yerden içeri almak
allow into a place v. bir yere kabul etmek
allow into a place v. bir yerden içeri kabul etmek
allow into a place v. bir yere girmesine müsaade etmek
allow into a place v. bir yerden içeri geçmesine izin vermek
allow of (something) v. (bir şeye) olanak tanımak
allow of (something) v. (bir şeye) meydan vermek
allow of (something) v. (bir şeye) izin vermek
allow of (something) v. (bir şeye) olanak sağlamak
allow of (something) v. (bir şeyi) mümkün kılmak
allow up v. kalkmasına izin vermek
allow for someone v. birini hesaba katmak
allow for someone v. birini hesaba katarak davranmak/hareket etmek
allow for someone v. birine de yetecek şekilde planlamak
allow for something v. bir şeyi hesaba katmak
allow for something v. bir şeyi hesaba katarak hareket etmek/davranmak
allow for something v. bir şey olasılığını düşünerek plan yapmak
allow someone or something into a place v. birinin/bir şeyin bir yere girmesine izin vermek
allow someone or something into a place v. birini/bir şeyi bir yere almak
allow someone or something into a place v. birini/bir şeyi içeri almak
allow someone or something into a place v. birini/bir şeyi bir yere kabul etmek
allow someone or something into a place v. birini/bir şeyi içeri kabul etmek
allow someone or something into a place v. birinin/bir şeyin bir yere girmesine müsaade etmek
allow someone or something into a place v. birinin/bir şeyin içeri geçmesine izin vermek
and allow someone or something in v. birinin/bir şeyin bir yere girmesine izin vermek
and allow someone or something in v. birini/bir şeyi bir yere almak
and allow someone or something in v. birini/bir şeyi içeri almak
and allow someone or something in v. birini/bir şeyi bir yere kabul etmek
and allow someone or something in v. birini/bir şeyi içeri kabul etmek
and allow someone or something in v. birinin/bir şeyin bir yere girmesine müsaade etmek
and allow someone or something in v. birinin/bir şeyin içeri geçmesine izin vermek
allow something for something v. bir şey için bir şey ayırmak
allow something for something v. bir şey için uygun miktarda bir şey ayırmak
allow something for something v. bir şey için uygun zamanı, parayı, yeri ayırmak
allow something for something v. bir şey için bir şeyi hesaba katmak
allow something for something v. bir şey için bir şeyi düşünerek hareket etmek
allow something for something v. bir şeye yer/pay bırakmak
allow something for something v. bir şeyi göz önünde bulundurmak
allow (one) up v. (birinin) kalkmasına izin vermek
allow (someone or something) in (something or some place) v. (birinin/bir şeyin bir yere/bir şeye) girmesine izin vermek
allow (someone or something) in (something or some place) v. (birini/bir şeyi bir yere/bir şeye) almak
allow (someone or something) in (something or some place) v. (birini/bir şeyi bir şeyden/yerden) içeri almak
allow (someone or something) in (something or some place) v. (birini/bir şeyi bir yere/bir şeye) kabul etmek
allow (someone or something) in (something or some place) v. (birini/bir şeyi bir şeyden/yerden) içeri kabul etmek
allow (someone or something) in (something or some place) v. (birinin/bir şeyin bir yere/bir şeye) girmesine müsaade etmek
allow (someone or something) in (something or some place) v. (birinin/bir şeyin bir şeyden/yerden) içeri geçmesine izin vermek
allow (someone or something) into (something or some place) v. (birinin/bir şeyin bir yere/bir şeye) girmesine izin vermek
allow (someone or something) into (something or some place) v. (birini/bir şeyi bir yere/bir şeye) almak
allow (someone or something) into (something or some place) v. (birini/bir şeyi bir şeyden/yerden) içeri almak
allow (someone or something) into (something or some place) v. (birini/bir şeyi bir yere/bir şeye) kabul etmek
allow (someone or something) into (something or some place) v. (birini/bir şeyi bir şeyden/yerden) içeri kabul etmek
allow (someone or something) into (something or some place) v. (birinin/bir şeyin bir yere/bir şeye) girmesine müsaade etmek
allow (someone or something) into (something or some place) v. (birinin/bir şeyin bir şeyden/yerden) içeri geçmesine izin vermek
allow for v. önceden göz önünde bulundurmak
allow for v. önceden planlamak
allow for v. önden düşünmek
allow for v. yeterince ayırmak
allow for v. yeterli miktarda bölmek
allow for v. yeterli miktarda paylaştırmak
allow into a place v. bir yere girmesine izin vermek
allow into a place v. bir yere almak
allow into a place v. bir yerden içeri almak
allow into a place v. bir yere kabul etmek
allow into a place v. bir yerden içeri kabul etmek
allow into a place v. bir yere girmesine müsaade etmek
allow into a place v. bir yerden içeri geçmesine izin vermek
allow of (something) v. (bir şeye) olanak tanımak
allow of (something) v. (bir şeye) meydan vermek
allow of (something) v. (bir şeye) izin vermek
allow of (something) v. (bir şeye) olanak sağlamak
allow of (something) v. (bir şeyi) mümkün kılmak
allow up v. kalkmasına izin vermek
Phrases
when circumstances allow expr. koşullar el verdiğinde
whenever the circumstances allow expr. şartlar el verdiğinde
when the circumstances allow expr. şartlar el verdiğince
when circumstances allow expr. şartlar el verdiğince
when the circumstances allow expr. şartlar el verdiğinde
whenever circumstances allow expr. şartlar el verdiğince
whenever circumstances allow expr. şartlar el verdiğinde
whenever the circumstances allow expr. şartlar el verdiğince
Idioms
allow as how [us] v. kabul etmek
allow as how [us] v. itiraf etmek
allow something full play v. bir şeyin üzerinde yeterince/tam durmak
allow something full play v. bir şeye yeterince/tam yer vermek
allow somebody a free rein v. birisine müsamaha göstermek
allow nature to take its course v. doğal akışına bırakmak
allow somebody a free rein v. ipini gevşetmek
allow somebody a free rein v. serbest bırakmak
allow (one) full rein v. (birini) tamamen özgür bırakmak
allow (one) full rein v. (birini) tamamen kendi haline bırakmak
allow (one) full rein v. (birini) yapacağı/yapmak istediği şeyde tamamen özgür bırakmak
allow (one) full rein v. (birine) müsamaha göstermek
allow full rein to somebody/something v. birini/bir şeyi kısıtlamamak
allow full rein to somebody/something v. birini/bir şeyi tamamen özgür bırakmak
allow full rein to somebody/something v. birinin/bir şeyin iplerini gevşetmek
allow free rein to somebody/something v. birini/bir şeyi kısıtlamamak
allow free rein to somebody/something v. birini/bir şeyi tamamen özgür bırakmak
allow free rein to somebody/something v. birinin/bir şeyin iplerini gevşetmek
allow (one) free rein v. (birini) serbest/özgür bırakmak
allow (one) free rein v. (birine) müsamaha göstermek
allow (one) free rein v. (birinin) istediğini yapmasına izin vermek
allow (one) free rein v. (birini) serbest/özgür bırakmak
allow (one) free rein v. (birine) müsamaha göstermek
allow (one) free rein v. (birinin) istediğini yapmasına izin vermek
give/allow somebody/something free/full rein v. birine/bir şeye açık çek vermek
give/allow somebody/something free/full rein v. birine/bir şeye istediğini yapma özgürlüğü vermek/tanımak
give/allow somebody/something free/full rein v. birine/bir şeye tam yetki vermek
give/allow somebody/something free/full rein v. birine/bir şeye istediği gibi hareket etme/ilerleme özgürlüğü vermek
give/allow somebody/something free/full rein v. birini/bir şeyi serbest/özgür bırakmak
give/allow free/full rein to somebody/something v. birine/bir şeye açık çek vermek
give/allow free/full rein to somebody/something v. birine/bir şeye istediğini yapma özgürlüğü vermek/tanımak
give/allow free/full rein to somebody/something v. birine/bir şeye tam yetki vermek
give/allow free/full rein to somebody/something v. birine/bir şeye istediği gibi hareket etme/ilerleme özgürlüğü vermek
give/allow free/full rein to somebody/something v. birini/bir şeyi serbest/özgür bırakmak
Speaking
allow me to explain expr. açıklamama izin verin
we cannot allow the matter to rest here expr. bu meseleyi burada bırakamayız
I can't allow him to do that expr. bunu yapmasına izin veremem
allow me expr. izin verin
allow me expr. izninizle
if you allow me expr. izin verirseniz
allow me expr. izin ver
allow me expr. izninle
allow me expr. izninizle
if you allow me expr. izin verirsen
allow me expr. müsaadenle
allow me expr. müsaadenizle
if you allow me expr. müsaade ederseniz
my health doesn't allow expr. sağlığım izin vermiyor
don't allow yourself to be provoked expr. tahriklere kapılma
don't allow yourself to be provoked expr. tahriklere kapılmayın
not allow its citizens to carry handguns expr. vatandaşlarının silah taşımasına izin vermemek
allow me to doubt that expr. bundan şüphe etmeme izin ver
Law
circumstances which allow exemption from punishment n. cezayı kaldıran sebepler
allow time pay n. ödemeye mehir tanımaya
Computer
allow transmit n. aktarıma izin ver
allow edits n. düzenleme izni
allow editing n. düzenleme izni
allow additions n. ekleme izni
allow updating n. güncelleştirme izni
allow users to n. kullanıcılara verilecek izin
allow redirectallow users to n. kullanıcılara verilecek izin
allow multilink expr. birden çok bağlantıya izin ver
allow launch expr. başlatmaya izin ver
allow control expr. denetime izin ver
allow editing expr. düzenlemeye izin ver
allow multi-user editing expr. çok-kullanıcılı düzenlemeye izin ver
allow whispers expr. fısıltıya izin ver
allow cell drag and drop expr. hücre sürükle ve bırak
always allow expr. her zaman izin ver
allow access expr. erişime izin ver
allow fast saves expr. hızlı kaydet
allow hiding expr. gizlemeye izin ver
allow transmit expr. göndermeye izin ver
allow form view expr. form görünümüne izin ver
allow any expr. herhangi birine izin ver
allow bleeds expr. kenar taşmasına izin ver
allow customize expr. özelleştirmeye izin ver
allow zero expr. sıfır olmasına olanak sağla
allow overlap expr. taşmaya izin ver
allow moving expr. taşımaya izin ver
allow movement expr. taşımaya izin ver
allow failback expr. yeniden çalışmaya izin ver
allow resizing expr. yeniden boyutlandırmaya izin ver
allow accented uppercase expr. vurgulu büyük harfleri kullan
allow resize expr. yeniden boyutlandırmaya izin ver
allow config expr. yapılandırmaya izin ver
Traffic
allow passage of vehicles v. araç geçişine müsaade etmek
Military
allow subsequent fine tuning v. müteakip ince ayarlara izin vermek
Football
allow the goal v. golü saymak
allow the goal v. golü vermek
allow play to continue v. pozisyonu avantaja bırakmak
allow the first aiders to enter the field of play v. sağlık görevlilerini oyun alanına çağırmak
allow the first aiders to enter the field of play v. sağlık görevlilerini oyun alanına davet etmek
British Slang
allow (it) expr. boşver
allow (it) expr. takma kafana
Modern Slang
allow yourself expr. boşver
allow yourself expr. takma kafana