|
Catégorie |
Anglais |
Turc |
|
Common Usage |
|
1 |
Common Usage |
a little bit adv.
|
azıcık |
|
But, I don't eat even a little bit of meat.
Ama ben azıcık bile et yemem.
More Sentences
|
2 |
Common Usage |
a little bit adv.
|
birazcık |
|
We are asking a little bit too much in this report by asking for a regulation.
Bu raporda bir düzenleme isteyerek biraz fazla şey istiyoruz.
More Sentences
|
3 |
Common Usage |
little by little adv.
|
azar azar |
|
Her health is improving little by little.
Onun sağlığı azar azar iyileşiyor.
More Sentences
|
4 |
Common Usage |
a little adv.
|
azıcık |
|
So the ending was a little fast.
Bu yüzden sonu azıcık aceleye getirilmişti.
More Sentences
|
5 |
Common Usage |
a little adv.
|
bir parça |
|
All right, so I want to sing you a little song.
Pekala, size kısa bir parça söylemek istiyorum.
More Sentences
|
6 |
Common Usage |
a little adv.
|
biraz |
|
Unity and democracy are all very well, but being given power is a little more important.
Birlik ve demokrasi çok iyi ama güç sahibi olmak biraz daha önemli.
More Sentences
|
7 |
Common Usage |
too little adv.
|
çok az |
|
The European Commission has done too little research into the consequences of liberalisation for rail transport.
Avrupa Komisyonu demiryolu taşımacılığında serbestleşmenin sonuçlarına ilişkin çok az araştırma yapmıştır.
More Sentences
|
General |
|
8 |
General |
little toe n.
|
küçük parmak |
|
My little toe hurts.
Küçük parmağım acıyor.
More Sentences
|
9 |
General |
little time left n.
|
az zaman kaldı |
|
Indeed, we have little time left in this legislative period.
Gerçekten de bu yasama döneminde çok az zamanımız kaldı.
More Sentences
|
10 |
General |
little one n.
|
yavru |
|
The next morning the White Duck wandered round the pond, looking for her little ones; she called and she searched, but could find no trace of them.
Ertesi sabah Beyaz Ördek, yavrularını arayarak göletin etrafında dolandı durdu; isimleriyle seslendi, aradı taradı ama onlara dair hiçbir ize rastlayamadı.
More Sentences
|
11 |
General |
little girl n.
|
küçük kız |
|
Sometimes, I feel like the little girl in the story "The Emperor's New Clothes" .
Bazen kendimi "İmparatorun Yeni Giysileri" hikayesindeki küçük kız gibi hissediyorum.
More Sentences
|
12 |
General |
little brother n.
|
küçük erkek kardeş |
|
This bike belongs to my little brother.
Bu bisiklet küçük erkek kardeşime ait.
More Sentences
|
13 |
General |
little finger n.
|
serçe parmak |
|
I cut my little finger peeling potatoes.
Patates soyarken serçe parmağımı kestim.
More Sentences
|
14 |
General |
little sister n.
|
küçük kardeş |
|
My little sister wants to kill me.
Küçük kardeşim beni öldürmek istiyor.
More Sentences
|
15 |
General |
little finger n.
|
küçük parmak |
|
Tom is missing the little finger on his left hand.
Tom'un sol elinin küçük parmağı yok.
More Sentences
|
16 |
General |
little dog n.
|
küçük köpek |
|
The little dog had his own cushion.
Küçük köpeğin kendi minderi vardı.
More Sentences
|
|
17 |
General |
little one n.
|
ufaklık |
|
What are you looking at, little one?
Neye bakıyorsun, ufaklık?
More Sentences
|
18 |
General |
little man n.
|
küçük adam |
|
You can't leave the house like this, little man!
Evi bu şekilde terk edemezsin, küçük adam!
More Sentences
|
19 |
General |
little guy n.
|
küçük adam |
|
That way, the little guys, the smaller countries, and the lesser-used languages lose out.
Bu şekilde, küçük adamlar, küçük ülkeler ve daha az kullanılan diller kaybeder.
More Sentences
|
20 |
General |
little importance n.
|
az önem |
|
However, these are of relatively little importance.
Ancak bunlar nispeten daha az önem taşımaktadır.
More Sentences
|
21 |
General |
little fish n.
|
küçük balık |
|
Little fish are swimming in the aquarium.
Akvaryumda küçük balıklar yüzüyor.
More Sentences
|
22 |
General |
little pig n.
|
küçük domuz |
|
I told them the story of the three little pigs.
Onlara üç küçük domuzun hikayesini anlattım.
More Sentences
|
23 |
General |
little boy n.
|
küçük çocuk |
|
The little boy disappeared down the road.
Küçük çocuk yolun aşağısında kayboldu.
More Sentences
|
24 |
General |
little secret n.
|
küçük sır |
|
That was supposed to be our little secret.
Bu küçük sırrın aramızda kalması gerekiyordu.
More Sentences
|
25 |
General |
little things n.
|
küçük şeyler |
|
Do little things, like bring her a cup of coffee in bed.
Küçük şeyler yap, mesela yatağına bir bardak kahve getir.
More Sentences
|
26 |
General |
little cat n.
|
küçük kedi |
|
My dear little cat disappeared a week ago.
Sevgili küçük kedim bir hafta önce kayboldu.
More Sentences
|
27 |
General |
a little something n.
|
küçük bir şey |
|
I've brought you a little something.
Sana küçük bir şey getirdim.
More Sentences
|
28 |
General |
think little of v.
|
önemsiz saymak |
|
Most scientists think little of his finding.
Çoğu bilim adamı onun bulgularını önemsiz sayıyor.
More Sentences
|
29 |
General |
know little v.
|
az bilmek |
|
He that knows little often repeats it.
Az bilen onu sık sık tekrarlar.
More Sentences
|
30 |
General |
sleep little v.
|
az uyumak |
|
I sleep little.
Ben çok az uyurum.
More Sentences
|
31 |
General |
of little use adj.
|
pek işe yaramayan |
|
If you do not do so, the firmness you demonstrate there will be of little use when decisions are made here.
Eğer bunu yapmazsanız, orada gösterdiğiniz kararlılık burada kararlar alınırken pek işe yaramayacaktır.
More Sentences
|
32 |
General |
a little bit adv.
|
bir parça |
|
But, I don't eat even a little bit of meat.
Fakat ben bir parça et bile yemiyorum.
More Sentences
|
33 |
General |
a little adv.
|
az |
|
We only had a little water.
Çok az suyumuz vardı.
More Sentences
|
34 |
General |
a little adv.
|
biraz |
|
Unity and democracy are all very well, but being given power is a little more important.
Birlik ve demokrasi çok iyi ama güç sahibi olmak biraz daha önemli.
More Sentences
|
35 |
General |
a little later adv.
|
biraz sonra |
|
Could you come back a little later?
Biraz sonra gelebilir misin?
More Sentences
|
Colloquial |
|
36 |
Colloquial |
our little secret n.
|
küçük sırrımız |
|
Let's just keep this our little secret.
Bunu küçük sırrımız olarak saklayalım.
More Sentences
|
Common Usage |
|
37 |
Common Usage |
a little later adv.
|
birazdan |
|
38 |
Common Usage |
in a little while adv.
|
birazdan |
|
General |
|
39 |
General |
little fox n.
|
tilkicik |
|
40 |
General |
little rock n.
|
küçük kaya |
|
41 |
General |
little owl n.
|
küçük baykuş |
|
42 |
General |
little stint n.
|
küçük kum kuşu |
|
43 |
General |
little dipper n.
|
küçük kepçe |
|
44 |
General |
little bunting n.
|
küçük kirazkuşu |
|
45 |
General |
little ringed plover n.
|
halkalı küçük cılıbıt |
|
46 |
General |
little dictionary n.
|
küçük sözlük |
|
47 |
General |
little perisher n.
|
afacan |
|
48 |
General |
little perisher n.
|
yaramaz |
|
49 |
General |
little stint n.
|
küçük kumkuşu |
|
50 |
General |
little grebe n.
|
küçük batağan |
|
51 |
General |
little black ant n.
|
küçük siyah karınca |
|
52 |
General |
craftsman and little artisan n.
|
esnaf ve küçük sanatkarlar |
|
53 |
General |
little blue heron n.
|
mavi balıkçıl |
|
54 |
General |
little brown bat n.
|
küçük kahverengi yarasa |
|
55 |
General |
little tern n.
|
küçük sumru |
|
56 |
General |
little man n.
|
adamcık |
|
|
57 |
General |
little crake n.
|
bataklık suyelvesi |
|
58 |
General |
little horse n.
|
tay |
|
59 |
General |
little bittern n.
|
cüce balaban |
|
60 |
General |
little darling n.
|
minnoş |
|
61 |
General |
this poor little thing n.
|
buncağız |
|
62 |
General |
little bittern n.
|
küçük balaban |
|
63 |
General |
little egret n.
|
küçük ak balıkçıl |
|
64 |
General |
little monster n.
|
afacan |
|
65 |
General |
little owl n.
|
kukumav |
|
66 |
General |
little gull n.
|
küçük martı |
|
67 |
General |
little skate n.
|
küçük vatoz |
|
68 |
General |
little son n.
|
oğulcuk |
|
69 |
General |
little dipper n.
|
küçükayı |
|
70 |
General |
little swift n.
|
küçük ebabil |
|
71 |
General |
little gull n.
|
cücemartı |
|
72 |
General |
little missouri river n.
|
küçük misuri nehri |
|
73 |
General |
little bunting n.
|
küçük çinte |
|
74 |
General |
little grebe n.
|
küçük dalgıçkuşu |
|
75 |
General |
little girls n.
|
küçük kızlar |
|
76 |
General |
little ottoman town caravanserai n.
|
han |
|
77 |
General |
little hill n.
|
tepecik |
|
78 |
General |
little bear n.
|
küçükayı |
|
79 |
General |
little mouse ear n.
|
küçük fare kulağı |
|
80 |
General |
little dear n.
|
maskara |
|
81 |
General |
little egret n.
|
küçük beyaz balıkçıl |
|
82 |
General |
little missouri n.
|
küçük misuri nehri |
|
83 |
General |
the little bear n.
|
küçükayı |
|
84 |
General |
little toe n.
|
serçe parmak |
|
85 |
General |
little lamb n.
|
kuzucuk |
|
86 |
General |
little tern n.
|
beyaz alınlı deniz kırlangıcı |
|
87 |
General |
little hand n.
|
küçük el |
|
88 |
General |
little sound n.
|
hafif ses |
|
89 |
General |
the little finger n.
|
serçe parmak |
|
90 |
General |
do-little n.
|
tembel |
|
91 |
General |
do-little n.
|
uyuşuk tip |
|
92 |
General |
little town n.
|
kasaba |
|
93 |
General |
little town n.
|
küçük şehir |
|
94 |
General |
little red riding hood n.
|
kırmızı başlıklı kız |
|
95 |
General |
little chance n.
|
küçük şans |
|
96 |
General |
little chance n.
|
uzak ihtimal |
|
97 |
General |
little chance n.
|
düşük ihtimal |
|
98 |
General |
little toe n.
|
ayak küçük parmağı |
|
99 |
General |
little boy n.
|
parmak çocuk |
|
100 |
General |
the little boy n.
|
ufak çocuk |
|
101 |
General |
a little garden n.
|
küçük bir bahçe |
|
102 |
General |
little cousin n.
|
küçük kuzen |
|
103 |
General |
little people n.
|
alt tabakadaki insanlar |
|
104 |
General |
little people n.
|
cüceler |
|
105 |
General |
little people n.
|
son derece kısa boylu insanlar |
|
106 |
General |
little terror n.
|
arsız/haşarı/yaramaz çocuk |
|
107 |
General |
little man syndrome n.
|
boy kompleksi |
|
108 |
General |
a little request n.
|
küçük bir istek |
|
109 |
General |
little finger n.
|
serçe parmağı |
|
110 |
General |
little league n.
|
küçükler ligi |
|
111 |
General |
a little flesh wound n.
|
ufak bir sıyrık |
|
112 |
General |
a little flesh wound n.
|
küçük bir sıyrık |
|
113 |
General |
little chick n.
|
küçük civciv |
|
114 |
General |
little bridge n.
|
küçük köprü |
|
115 |
General |
my little brother n.
|
benim küçük erkek kardeşim |
|
116 |
General |
daddy's little monster n.
|
babasının küçük/ufak canavarı |
|
117 |
General |
the little matter n.
|
(ironik olarak) içinden çıkılması zor sorun |
|
118 |
General |
the little woman [obsolete] n.
|
bir adamın karısı |
|
119 |
General |
quite a little n.
|
çok sayıda olan şey |
|
120 |
General |
quite a little n.
|
büyük miktar |
|
121 |
General |
quite a little n.
|
büyük ölçü |
|
122 |
General |
quite a little n.
|
büyük oran |
|
123 |
General |
a little something n.
|
az miktar |
|
124 |
General |
little duck n.
|
ördekçik |
|
125 |
General |
little joe n.
|
dört |
|
126 |
General |
little hand n.
|
akrep (saat) |
|
127 |
General |
little people n.
|
periler |
|
128 |
General |
little people n.
|
cinler |
|
129 |
General |
little people n.
|
avam |
|
130 |
General |
little people n.
|
halk |
|
131 |
General |
little people n.
|
çocuklar |
|
132 |
General |
little people n.
|
çoluk çocuk |
|
133 |
General |
little folk n.
|
periler |
|
134 |
General |
little folk n.
|
cinler |
|
135 |
General |
little folk n.
|
avam |
|
136 |
General |
little folk n.
|
halk |
|
137 |
General |
little folk n.
|
çocuklar |
|
138 |
General |
little folk n.
|
çoluk çocuk |
|
139 |
General |
little phoebe n.
|
beş |
|
140 |
General |
little herd n.
|
yirmi geyiklik bir sürü |
|
141 |
General |
little lord fauntleroy suit n.
|
şımarık çocuk |
|
142 |
General |
little magazine n.
|
edebi çalışmalar yayımlayan küçük dergi |
|
143 |
General |
little masters n.
|
on altıncı yüzyılda çok küçük yazı yazan bazı alman gravürcülere verilen ad |
|
144 |
General |
little russian n.
|
ukrayna'da yaşayan ruthenya halklarından birinin eski adı |
|
145 |
General |
little russian n.
|
ukrayna'da yaşayan ruthenya halklarından birinin ukraynaca lehçesi |
|
146 |
General |
little russian n.
|
ukraynalı |
|
147 |
General |
little russian n.
|
ukraynaca |
|
148 |
General |
a little of us n.
|
biraz bizden |
|
149 |
General |
little chefs n.
|
minik şefler |
|
150 |
General |
little ax n.
|
küçük balta |
|
151 |
General |
cost little to produce v.
|
ucuza çıkmak |
|
152 |
General |
dig in a little v.
|
ayrıntıya girmek |
|
153 |
General |
regard as too little v.
|
azımsamak |
|
154 |
General |
consume little v.
|
az tüketmek |
|
155 |
General |
make little of v.
|
küçümsemek |
|
156 |
General |
regard as too little v.
|
az bulmak |
|
157 |
General |
spend little v.
|
az tüketmek |
|
158 |
General |
think little of v.
|
değer vermemek |
|
159 |
General |
make little of v.
|
önemsememek |
|
160 |
General |
make little of v.
|
önem vermemek |
|
161 |
General |
escape (from a dangerous situation) with little or no harm v.
|
ucuz kurtulmak |
|
162 |
General |
escape (from a dangerous situation) with little or no harm v.
|
ucuz atlatmak |
|
163 |
General |
know a little v.
|
az bilmek |
|
164 |
General |
wait a little while v.
|
az beklemek |
|
165 |
General |
be regarded as too little v.
|
azımsanmak |
|
166 |
General |
eat a little v.
|
az yemek |
|
167 |
General |
have little importance v.
|
az önemi olmak |
|
168 |
General |
think little of v.
|
hakkında iyi düşünmemek |
|
169 |
General |
think little of v.
|
hiçe saymak |
|
170 |
General |
twist someone around one's little finger v.
|
birini parmağında oynatmak |
|
171 |
General |
think little of v.
|
-e göre mesele olmamak |
|
172 |
General |
think little of v.
|
-i önemsiz saymak |
|
173 |
General |
think little of v.
|
-in gözünde büyük bir iş olmamak |
|
174 |
General |
think little of v.
|
-e değer vermemek |
|
175 |
General |
get outdoors a little v.
|
biraz dışarı çıkmak |
|
176 |
General |
have little to do v.
|
yapacak çok az şeyi olmak |
|
177 |
General |
cost little v.
|
az tutmak |
|
178 |
General |
have a little nap v.
|
kestirmek (kısa uyku) |
|
179 |
General |
have a little nap v.
|
birazcık kestirmek |
|
180 |
General |
have little need of something v.
|
az ihtiyaç duymak |
|
181 |
General |
need little v.
|
az ihtiyaç duymak |
|
182 |
General |
change little v.
|
az değişmek |
|
183 |
General |
have little in common v.
|
çok az ortak yönleri olmak |
|
184 |
General |
know very little about something v.
|
bir şeyi çok az bilmek |
|
185 |
General |
know very little about something v.
|
bir şey hakkında çok az bilgisi olmak |
|
186 |
General |
scream like a little girl v.
|
küçük bir kız gibi bağırmak |
|
187 |
General |
find the assignments a little unchallenging v.
|
verilen görevleri biraz basit bulmak |
|
188 |
General |
discuss a little problem v.
|
küçük bir sorunu tartışmak |
|
189 |
General |
show a little love v.
|
biraz sevgi göstermek |
|
190 |
General |
do a little research about someone v.
|
biri hakkında küçük bir araştırma yapmak |
|
191 |
General |
do a little research about someone v.
|
biri hakkında ufak bir araştırma yapmak |
|
192 |
General |
punch a little child v.
|
küçük bir çocuğa yumruk atmak |
|
193 |
General |
look like a little angel v.
|
küçük bir melek gibi görünmek |
|
194 |
General |
act a little strange lately v.
|
son zamanlarda biraz garip davranmak |
|
195 |
General |
know very little about someone v.
|
biri hakkında çok az şey bilmek |
|
196 |
General |
know little about someone v.
|
biri hakkında çok az şey bilmek |
|
197 |
General |
know very little about something v.
|
bir konu hakkında çok az bilgisi olmak |
|
198 |
General |
have little value in itself v.
|
fazla bir değeri olmamak |
|
199 |
General |
have little faith in drugs v.
|
ilaçlara pek güvenmemek |
|
200 |
General |
have a little too much to drink v.
|
içkiyi biraz fazla kaçırmak |
|
201 |
General |
have a little party v.
|
küçük bir parti vermek |
|
202 |
General |
die a little bit every day v.
|
her gün birazcık daha ölmek |
|
203 |
General |
go a little heavy on the eye makeup v.
|
göz makyajını biraz abartmak |
|
204 |
General |
obsess over every little thing v.
|
her küçük şeyi takıntı haline getirmek |
|
205 |
General |
be a little late v.
|
biraz geç kalmak |
|
206 |
General |
be a little sad v.
|
biraz üzülmek |
|
207 |
General |
get a little upset v.
|
biraz üzülmek |
|
208 |
General |
leave little doubt of (something) v.
|
(bir şey) konusunda çok az şüpheye yer bırakmak |
|
209 |
General |
very little adj.
|
küçümen |
|
210 |
General |
lil (little) adj.
|
küçük |
|
211 |
General |
a little bit ill adj.
|
biraz hasta |
|
212 |
General |
with too little oil adj.
|
yavan |
|
213 |
General |
in little adj.
|
minyatür halinde |
|
214 |
General |
with little beard adj.
|
köse |
|
215 |
General |
lil (little) adj.
|
ufak |
|
216 |
General |
a little of adj.
|
-in birazını |
|
217 |
General |
as yet little known adj.
|
az tanınan adı pek duyulmamış |
|
218 |
General |
as little as adj.
|
kadar küçük |
|
219 |
General |
as little as adj.
|
kadar az |
|
220 |
General |
precious little/few adj.
|
çok küçük/az |
|
221 |
General |
of little use adj.
|
az kullanılan |
|
222 |
General |
of little use adj.
|
faydasız |
|
223 |
General |
of little use adj.
|
yararsız |
|
224 |
General |
of little use adj.
|
tedavide vs. pek başvurulmayan |
|
225 |
General |
as yet little known adj.
|
az tanınan |
|
226 |
General |
as yet little known adj.
|
adı pek duyulmamış |
|
227 |
General |
so little adj.
|
çok küçük |
|
228 |
General |
of little means adj.
|
dar gelirli |
|
229 |
General |
of little means adj.
|
fakir |
|
230 |
General |
of little means adj.
|
yoksul |
|
231 |
General |
little-known adj.
|
ünlü olmayan |
|
232 |
General |
little-known adj.
|
fazla bilinmeyen |
|
233 |
General |
little by little adv.
|
az az |
|
234 |
General |
not a little adv.
|
epey |
|
235 |
General |
little or nothing adv.
|
hiç denecek kadar az |
|
236 |
General |
for a little adv.
|
kısa bir zaman için |
|
237 |
General |
not a little adv.
|
ziyadesiyle |
|
238 |
General |
in little adv.
|
muhtasar olarak |
|
239 |
General |
for a little while adv.
|
kısa bir süreden beri |
|
240 |
General |
little by little adv.
|
tedricen |
|
241 |
General |
little by little adv.
|
yavaş yavaş |
|
242 |
General |
not a little adv.
|
bir hayli |
|
243 |
General |
a little way off adv.
|
biraz uzakta |
|
244 |
General |
little by little adv.
|
dirhem dirhem |
|
245 |
General |
little or nothing adv.
|
hemen hemen hiç |
|
246 |
General |
a little while ago adv.
|
henüz |
|
247 |
General |
a little adv.
|
bir dirhem |
|
248 |
General |
little by little adv.
|
kerte kerte |
|
249 |
General |
at little cost adv.
|
az giderle |
|
250 |
General |
very little adv.
|
açlıktan ölmeyecek kadar |
|
251 |
General |
a little adv.
|
çat pat |
|
252 |
General |
a little while ago adv.
|
biraz önce |
|
253 |
General |
a little adv.
|
az buçuk |
|
254 |
General |
a little at a time adv.
|
bölüm bölüm |
|
255 |
General |
little or nothing adv.
|
ya az ya hiç |
|
256 |
General |
for a little while adv.
|
birsüre |
|
257 |
General |
a little adv.
|
bir miktar |
|
258 |
General |
for a little adv.
|
azıcık |
|
259 |
General |
little or nothing adv.
|
hiç denecek kadar |
|
260 |
General |
in little speckles adv.
|
noktacıklar halinde |
|
261 |
General |
in a little while adv.
|
kısa sürede |
|
262 |
General |
a little more time adv.
|
bir müddet daha |
|
263 |
General |
a little bit late adv.
|
biraz geç |
|
264 |
General |
a little bit late adv.
|
azıcık geç |
|
265 |
General |
a little while back adv.
|
yakın zaman önce |
|
266 |
General |
after a little while adv.
|
kısa bir süre sonra |
|
267 |
General |
little more than adv.
|
-den biraz fazla |
|
268 |
General |
a little bit of both adv.
|
ikisinden de biraz |
|
269 |
General |
a little too much adv.
|
biraz çok |
|
270 |
General |
a little bit more adv.
|
çok az daha |
|
271 |
General |
a little beyond adv.
|
az ötesinde |
|
272 |
General |
a little bit more adv.
|
birazcık daha |
|
273 |
General |
quite a little adv.
|
oldukça fazla |
|
274 |
General |
poor little thing interj.
|
yavrucak |
|
275 |
General |
my little one interj.
|
küçüğüm |
|
276 |
General |
my little one interj.
|
yavrum |
|
Phrasals |
|
277 |
Phrasals |
find (someone or something) a little off v.
|
(birini/bir şeyi) biraz garip/tuhaf bulmak |
|
278 |
Phrasals |
find (someone or something) a little off v.
|
(birini/bir şeyi) biraz başıbozuk/kural dışı bulmak |
|
279 |
Phrasals |
find (someone or something) a little off v.
|
(birini/bir şeyi) biraz değişik bulmak |
|
Phrases |
|
280 |
Phrases |
a little bit louder n.
|
biraz daha yüksek (ses) |
|
281 |
Phrases |
of little/no account adj.
|
önemsiz |
|
282 |
Phrases |
of little/no account adj.
|
kayda değer olmayan |
|
283 |
Phrases |
(one's) little finger told (one) that expr.
|
bir şeyin birine malum olması |
|
284 |
Phrases |
(one's) little finger told (one) that expr.
|
içine doğmak |
|
285 |
Phrases |
(one's) little finger told (one) that expr.
|
önceden hissetme |
|
286 |
Phrases |
(one's) little finger told (one) that expr.
|
hissikablelvuku |
|
287 |
Phrases |
as old as my eyes and a little (bit) older than my teeth expr.
|
göründüğü yaşta |
|
288 |
Phrases |
as old as my eyes and a little (bit) older than my teeth expr.
|
gözünün gördüğü yaşta |
|
289 |
Phrases |
as old as my eyes and a little (bit) older than my teeth expr.
|
yaşını söylemeyip soruyu geçiştirmek için söylenen bir söz |
|
290 |
Phrases |
a little bit of bread and no cheese [uk] expr.
|
sarı yelve'nin ötüşünü belirtmek üzere kullanılan yansıtma ifade |
|
291 |
Phrases |
a little from column a, a little from column b expr.
|
hem ondan hem de şundan |
|
292 |
Phrases |
a little from column a, a little from column b expr.
|
hem birinden hem ötekinden |
|
293 |
Phrases |
as old as my eyes and a little (bit) older than my teeth expr.
|
yaş sorulduğunda verilen muğlak cevap |
|
294 |
Phrases |
you can't be a little bit pregnant expr.
|
çok az hamile olamazsın |
|
295 |
Phrases |
you can't be a little bit pregnant expr.
|
ya içindesin ya dışında |
|
296 |
Phrases |
bless your pointy little head expr.
|
ne mutlu o küçük sivri kafana |
|
297 |
Phrases |
bless your pointy little head expr.
|
sivri zeka! |
|
298 |
Phrases |
you can't be a little bit pregnant expr.
|
işin içine iyice gömülmek/girmek lazım/gerekli |
|
299 |
Phrases |
you can't be a little bit pregnant expr.
|
öylece ucundan olmaz kendini iyice bu işe vermen gerek |
|
300 |
Phrases |
you can't be a little bit pregnant expr.
|
üşenenin/erinenin oğlu kızı olmaz |
|
301 |
Phrases |
you can't be a little bit pregnant expr.
|
çalışmayanın kısmeti olmaz |
|
302 |
Phrases |
you can't be a little bit pregnant expr.
|
ya hep ya hiç |
|
303 |
Phrases |
you can't be a little bit pregnant expr.
|
ya herrü ya merrü |
|
304 |
Phrases |
you can't be a little bit pregnant expr.
|
canla başla çalışmak lazım öyle yarım ağızla/gönülle iş yapılmaz |
|
305 |
Phrases |
you can't be a little bit pregnant expr.
|
gebelik yarım olmaz |
|
306 |
Phrases |
little love lost between (two people) expr.
|
(iki kişi) arasında sevginin zerresi bile kalmama/olmama |
|
307 |
Phrases |
little love lost between (two people) expr.
|
(karşılıklı) birbirinden nefret etme/hoşlanmama |
|
308 |
Phrases |
little love lost between (two people) expr.
|
(karşılıklı) birbirini sevmeme |
|
309 |
Phrases |
little love lost between (two people) expr.
|
(karşılıklı) birbirine düşman olma |
|
310 |
Phrases |
little love lost between (two people) expr.
|
(karşılıklı) birbirine düşman gibi olma |
|
311 |
Phrases |
little love lost between (two people) expr.
|
(karşılıklı) birbirine düşman kesilme |
|
312 |
Phrases |
there's little to choose between (two people or things) expr.
|
arasında çok az fark olma |
|
313 |
Phrases |
there's little to choose between (two people or things) expr.
|
neredeyse hiç fark olmama |
|
314 |
Phrases |
there's little to choose between (two people or things) expr.
|
neredeyse aynı/eşit olma |
|
315 |
Phrases |
there's little to choose between (two people or things) expr.
|
birbirine denk olma |
|
316 |
Phrases |
a little bit of bread and no cheese [uk] expr.
|
sarı çintenin (sarı kiraz kuşu) ötüşünü andıran bir yansımalı/onomatopeik ifade |
|
317 |
Phrases |
a little bit of bread and no cheese [uk] expr.
|
sarı yelve'nin ötüşünü belirtmek üzere kullanılan yansıtma ifade |
|
318 |
Phrases |
a little bit of bread and no cheese [uk] expr.
|
bir parça ekmek, peynir istemez |
|
319 |
Phrases |
a little goes a long way expr.
|
az miktarda kullanımı yeterlidir |
|
320 |
Phrases |
even a little expr.
|
az da olsa |
|
321 |
Phrases |
once upon a time there was a little girl expr.
|
bir zamanlar küçük bir kız varmış |
|
322 |
Phrases |
he little knows expr.
|
bilmiyor ki |
|
323 |
Phrases |
to exaggerate a little expr.
|
biraz abartırsak |
|
324 |
Phrases |
a little while before expr.
|
den/e bir süre önce |
|
325 |
Phrases |
twinkle twinkle little star expr.
|
daha dün annemizin |
|
326 |
Phrases |
a little while before expr.
|
çok az bir süre önce |
|
327 |
Phrases |
little did I realize expr.
|
hiç aklıma gelmedi |
|
328 |
Phrases |
Little did I realize expr.
|
hiç bilemedim |
|
329 |
Phrases |
little did I know expr.
|
hiç aklıma gelmedi |
|
330 |
Phrases |
little did I know expr.
|
hiç bilemedim |
|
331 |
Phrases |
little to no expr.
|
hemen hemen hiç |
|
332 |
Phrases |
little miss expr.
|
küçük hanım |
|
333 |
Phrases |
little to no expr.
|
neredeyse hiç |
|
334 |
Phrases |
the least little bit expr.
|
zerre kadar |
|
335 |
Phrases |
little if any expr.
|
yok denecek kadar az |
|
336 |
Phrases |
to good, little, etc. effect expr.
|
büyük, az, hatırı sayılır ölçüde |
|
337 |
Phrases |
to little effect expr.
|
etkisiz şekilde |
|
338 |
Phrases |
to little effect expr.
|
cansız/sönük bir şekilde |
|
339 |
Phrases |
to little effect expr.
|
başarısız bir şekilde |
|
340 |
Phrases |
to little effect expr.
|
pek sonuca ulaşmayan şekilde |
|
341 |
Phrases |
to little effect expr.
|
pek sonuç vermeyen bir şekilde |
|
342 |
Phrases |
to little effect expr.
|
pek ilerleme kaydettirmeyen bir şekilde |
|
343 |
Phrases |
more than a little expr.
|
çok |
|
344 |
Phrases |
more than a little expr.
|
önemli ölçüde |
|
345 |
Phrases |
more than a little expr.
|
az değil |
|
346 |
Phrases |
more than a little expr.
|
oldukça |
|
347 |
Phrases |
more than a little excited expr.
|
çok heyecanlı |
|
348 |
Phrases |
more than a little excited expr.
|
oldukça heyecanlı |
|
349 |
Phrases |
(one's) little finger told (one) that expr.
|
(birinin) sezmesi |
|
350 |
Phrases |
(one's) little finger told (one) that expr.
|
(birinin) sezinlemesi |
|
351 |
Phrases |
(one's) little finger told (one) that expr.
|
(birinin) önsezileriyle anlaması |
|
352 |
Phrases |
(one's) little finger told (one) that expr.
|
(birinin) içine doğması |
|
353 |
Phrases |
(one's) little finger told (one) that expr.
|
(birinin) önceden hissetmesi |
|
354 |
Phrases |
to little avail expr.
|
pek yararı olmayan |
|
355 |
Phrases |
to little avail expr.
|
çok etkisi olmamış |
|
356 |
Phrases |
to little avail expr.
|
pek işe yaramamış |
|
357 |
Phrases |
to little avail expr.
|
çabaları sonuçsuz kalan |
|
358 |
Phrases |
of little avail expr.
|
pek yararı olmayan |
|
359 |
Phrases |
of little avail expr.
|
çok etkisi olmamış |
|
360 |
Phrases |
of little avail expr.
|
pek işe yaramamış |
|
361 |
Phrases |
of little avail expr.
|
çabaları sonuçsuz kalan |
|
362 |
Phrases |
to little purpose expr.
|
yararsız |
|
363 |
Phrases |
to little purpose expr.
|
faydasız |
|
364 |
Phrases |
to little purpose expr.
|
işe yaramayan |
|
365 |
Phrases |
to little purpose expr.
|
pek yararı olmayan |
|
366 |
Phrases |
to little purpose expr.
|
pek faydası olmayan |
|
367 |
Phrases |
to little purpose expr.
|
pek işe yaramayan |
|
368 |
Phrases |
to little purpose expr.
|
boşuna |
|
369 |
Phrases |
to little purpose expr.
|
pek kullanılmayan |
|
370 |
Phrases |
to little purpose expr.
|
yok yere |
|
371 |
Phrases |
to little purpose expr.
|
boş yere |
|
372 |
Phrases |
to little purpose expr.
|
gereksiz |
|
Proverb |
|
373 |
Proverb |
great oaks from little acorns grow v.
|
büyük ve başarılı şirketler, kuruluşlar bazen çok mütevazı bir şekilde başlar |
|
374 |
Proverb |
great oaks from little acorns grow v.
|
çok mütevazı şeyler büyük başarılara dönüşebilir |
|
375 |
Proverb |
great oaks from little acorns grow v.
|
mütevazı bir konumdayken ummadığınız kadar çok başarılı olabilirsiniz |
|
376 |
Proverb |
great oaks from little acorns grow v.
|
her şey başlangıçta küçüktür, zamanla büyüyüp serpilir |
|
377 |
Proverb |
great oaks from little acorns grow v.
|
palamut büyür meşe olur |
|
378 |
Proverb |
tall oaks from little acorns grow v.
|
büyük ve başarılı şirketler, kuruluşlar bazen çok mütevazı bir şekilde başlar |
|
379 |
Proverb |
tall oaks from little acorns grow v.
|
çok mütevazı şeyler büyük başarılara dönüşebilir |
|
380 |
Proverb |
tall oaks from little acorns grow v.
|
mütevazı bir konumdayken ummadığınız kadar çok başarılı olabilirsiniz |
|
381 |
Proverb |
tall oaks from little acorns grow v.
|
her şey başlangıçta küçüktür, zamanla büyüyüp serpilir |
|
382 |
Proverb |
tall oaks from little acorns grow v.
|
palamut büyür meşe olur |
|
383 |
Proverb |
a little stone may upset a large cart
|
ummadık taş baş yarar |
|
384 |
Proverb |
little pitchers have big ears
|
çocukların kulağı delik olur |
|
385 |
Proverb |
many a little makes a mickle
|
damlaya damlaya göl olur |
|
386 |
Proverb |
a little knowledge is a dangerous thing
|
yarı cahilden kork |
|
387 |
Proverb |
little pitchers have long ears
|
çocukların kulağı delik olur |
|
388 |
Proverb |
too little too late
|
iş işten geçti |
|
389 |
Proverb |
too little too late
|
bu saatten sonra artık çok zor |
|
390 |
Proverb |
too little too late
|
çok geç |
|
391 |
Proverb |
too little too late
|
geçti bor'un pazarı sür eşeğini niğde'ye |
|
392 |
Proverb |
little things please little minds
|
küçük beyinler küçük şeylerle uğraşır |
|
393 |
Proverb |
difficult is done at once; the impossible takes a little longer
|
zoru hemen yaparız; imkansız, biraz zaman alır |
|
394 |
Proverb |
little thieves are hanged but great ones escape
|
ufak hırsızlar asılır büyük hırsızlar serbest bırakılır |
|
395 |
Proverb |
the big fish eats the little one
|
büyük balık küçük balığı yutar |
|
396 |
Proverb |
great oaks from little acorns grow
|
küçük şeylerden büyük şeyler doğar |
|
397 |
Proverb |
mighty oaks from little acorns grow
|
küçük şeylerden büyük şeyler doğar |
|
398 |
Proverb |
little knowledge is a dangerous thing
|
yarı cahilden kork |
|
399 |
Proverb |
little learning is a dangerous thing
|
yarı cahilden kork |
|
400 |
Proverb |
little learning is a dangerous thing
|
az bilmek tehlikelidir |
|
401 |
Proverb |
little knowledge is a dangerous thing
|
az bilmek tehlikelidir |
|
402 |
Proverb |
little and often fills the purse
|
damlaya damlaya göl olur |
|
403 |
Proverb |
little strokes fell great oaks
|
damlaya damlaya göl olur |
|
404 |
Proverb |
little strokes fell great oaks
|
damlayan su taşı deler |
|
405 |
Proverb |
little hard work never hurt anyone
|
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmak kimseyi öldürmez |
|
406 |
Proverb |
little hard work never killed anyone
|
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmak kimseyi öldürmez |
|
407 |
Proverb |
little work never hurt anyone
|
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmak kimseyi öldürmez |
|
408 |
Proverb |
little work never killed anyone
|
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmak kimseyi öldürmez |
|
409 |
Proverb |
little (hard) work never hurt anyone
|
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmak kimseyi öldürmez |
|
410 |
Proverb |
birds in their little nests agree
|
birlikte yaşayan insanların birbirleriyle iyi geçinmesi gerekir |
|
411 |
Proverb |
birds in their little nests agree
|
aynı çatı altında yaşayanlar iyi geçinmeli |
|
412 |
Proverb |
all things great are wound up with all things little
|
büyük yollar küçük adımlarla kat edilir |
|
413 |
Proverb |
a little fire is quickly trodden out
|
yılanın başı küçükken ezilir |
|
414 |
Proverb |
a little fire is quickly trodden out
|
yılanın başını küçükken ezeceksin |
|
415 |
Proverb |
a little fire is quickly trodden out
|
bir problemi küçükken çözmek gerekir ki büyüyüp çözülmeyecek hale gelmesin |
|
416 |
Proverb |
a little (hard) work never hurt anybody
|
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmak kimseyi öldürmez |
|
417 |
Proverb |
a little (hard) work never hurt anybody
|
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmaktan kimseye zarar gelmez |
|
418 |
Proverb |
a little (hard) work never hurt anyone
|
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmak kimseyi öldürmez |
|
419 |
Proverb |
a little (hard) work never hurt anyone
|
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmaktan kimseye zarar gelmez |
|
420 |
Proverb |
a little (hard) work never killed anybody
|
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmak kimseyi öldürmez |
|
421 |
Proverb |
a little (hard) work never killed anybody
|
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmaktan kimseye zarar gelmez |
|
422 |
Proverb |
a little (hard) work never killed anyone
|
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmak kimseyi öldürmez |
|
423 |
Proverb |
a little (hard) work never killed anyone
|
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmaktan kimseye zarar gelmez |
|
424 |
Proverb |
a little learning is a dangerous thing
|
yarı cahilden kork |
|
425 |
Proverb |
a little learning is a dangerous thing
|
az bilmek tehlikelidir |
|
426 |
Proverb |
a little too late is much too late
|
biraz bile gecikse iş işten geçmiş olur/demektir |
|
427 |
Proverb |
a little too late is much too late
|
gecikme gecikmedir |
|
428 |
Proverb |
a little too late is much too late
|
gecikmenin azı çoğu yoktur |
|
429 |
Proverb |
great oaks from little acorns grow
|
tüm büyük ve başarılı şeyler zamanında küçük ve önemsiz şeylerdi |
|
430 |
Proverb |
great oaks from little acorns grow
|
çok mütevazı şeyler büyük başarılara dönüşebilir |
|
431 |
Proverb |
great oaks from little acorns grow
|
her şey başlangıçta küçüktür zamanla büyüyüp serpilir |
|
432 |
Proverb |
great oaks from little acorns grow
|
palamut büyür meşe olur |
|
433 |
Proverb |
great oaks from little acorns grow
|
küçük şeylerden büyük şeyler doğar |
|
434 |
Proverb |
mighty oaks from little acorns grow
|
tüm büyük ve başarılı şeyler zamanında küçük ve önemsiz şeylerdi |
|
435 |
Proverb |
mighty oaks from little acorns grow
|
çok mütevazı şeyler büyük başarılara dönüşebilir |
|
436 |
Proverb |
mighty oaks from little acorns grow
|
her şey başlangıçta küçüktür zamanla büyüyüp serpilir |
|
437 |
Proverb |
mighty oaks from little acorns grow
|
palamut büyür meşe olur |
|
438 |
Proverb |
mighty oaks from little acorns grow
|
küçük şeylerden büyük şeyler doğar |
|
439 |
Proverb |
beware of little expenses; a small leak will sink a great ship
|
küçük harcamalara dikkat et, küçük bir sızıntı kocaman bir gemiyi batırır |
|
440 |
Proverb |
beware of little expenses; a small leak will sink a great ship
|
görünmeyen küçük harcamalar zamanla tüm kaynakları/sermayeyi tüketir |
|
441 |
Proverb |
great talkers are little doers
|
çok konuşan boş konuşur |
|
442 |
Proverb |
great talkers are little doers
|
ağzı çok laf yapanın elinden pek iş gelmez |
|
443 |
Proverb |
great oaks from little acorns grow
|
büyük ve başarılı şirketler, kuruluşlar bazen çok mütevazı bir şekilde başlar |
|
444 |
Proverb |
great oaks from little acorns grow
|
çok mütevazı şeyler büyük başarılara dönüşebilir |
|
445 |
Proverb |
great oaks from little acorns grow
|
mütevazı bir konumdayken ummadığınız kadar çok başarılı olabilirsiniz |
|
446 |
Proverb |
great oaks from little acorns grow
|
tüm büyük ve başarılı şeyler zamanında küçük ve önemsiz şeylerdi |
|
447 |
Proverb |
tall oaks from little acorns grow
|
büyük ve başarılı şirketler, kuruluşlar bazen çok mütevazı bir şekilde başlar |
|
448 |
Proverb |
tall oaks from little acorns grow
|
çok mütevazı şeyler büyük başarılara dönüşebilir |
|
449 |
Proverb |
tall oaks from little acorns grow
|
mütevazı bir konumdayken ummadığınız kadar çok başarılı olabilirsiniz |
|
450 |
Proverb |
tall oaks from little acorns grow
|
tüm büyük ve başarılı şeyler zamanında küçük ve önemsiz şeylerdi |
|
451 |
Proverb |
many a little makes a muckle
|
damlaya damlaya göl olur |
|
Colloquial |
|
452 |
Colloquial |
the little guy [usa] n.
|
sıradan insan |
|
453 |
Colloquial |
the little guy [usa] n.
|
vatandaş |
|
454 |
Colloquial |
the little man [usa] n.
|
sıradan insan |
|
455 |
Colloquial |
the little man [usa] n.
|
vatandaş |
|
456 |
Colloquial |
little money n.
|
az para |
|
457 |
Colloquial |
(a little/bit) rough around the edges n.
|
akşamdan kalma |
|
458 |
Colloquial |
big fish eat little fish n.
|
büyük balık küçük balığı yer |
|
459 |
Colloquial |
a little honesty n.
|
biraz dürüstlük |
|
460 |
Colloquial |
(a little/bit) rough around the edges n.
|
kaba saba |
|
461 |
Colloquial |
little differences n.
|
küçük farklılıklar |
|
462 |
Colloquial |
a little family problem n.
|
küçük bir aile problemi |
|
463 |
Colloquial |
a little family problem n.
|
küçük bir ailevi problemi |
|
464 |
Colloquial |
little chinese girl n.
|
küçük çinli kız |
|
465 |
Colloquial |
a little terrace n.
|
ufak bir teras |
|
466 |
Colloquial |
little pinkie n.
|
serçe parmak |
|
467 |
Colloquial |
little pinkie n.
|
küçük parmak |
|
468 |
Colloquial |
(little) pinkie n.
|
serçe parmak |
|
469 |
Colloquial |
(little) pinkie n.
|
küçük parmak |
|
470 |
Colloquial |
(little) pinky n.
|
serçe parmak |
|
471 |
Colloquial |
(little) pinky n.
|
küçük parmak |
|
472 |
Colloquial |
little ones n.
|
ufaklıklar |
|
473 |
Colloquial |
little-ease n.
|
mahkumun hareket özgürlüğünü kısıtlayacak kadar küçük olan cezaevi hücresi |
|
474 |
Colloquial |
little phoebe n.
|
beş |
|
475 |
Colloquial |
somebody’s (little) game n.
|
birinin (küçük) oyunları/oyunu |
|
476 |
Colloquial |
somebody’s (little) game n.
|
birinin hilesi |
|
477 |
Colloquial |
somebody’s (little) game n.
|
birinin dümeni |
|
478 |
Colloquial |
somebody’s (little) game n.
|
birinin üçkağıdı |
|
479 |
Colloquial |
somebody’s (little) game n.
|
birinin numarası |
|
480 |
Colloquial |
somebody’s (little) game n.
|
birinin planı |
|
481 |
Colloquial |
somebody’s (little) game n.
|
birinin niyeti |
|
482 |
Colloquial |
somebody’s (little) game n.
|
(küçük) oyunların/oyunun |
|
483 |
Colloquial |
somebody’s (little) game n.
|
hilen |
|
484 |
Colloquial |
somebody’s (little) game n.
|
dümenin |
|
485 |
Colloquial |
somebody’s (little) game n.
|
üçkağıdın |
|
486 |
Colloquial |
somebody’s (little) game n.
|
numaran |
|
487 |
Colloquial |
somebody’s (little) game n.
|
planın |
|
488 |
Colloquial |
somebody’s (little) game n.
|
niyetin |
|
489 |
Colloquial |
little englander n.
|
dış etkilerin britanya kültürü ve kurumları için zararlı olduğunu düşünen kimse |
|
490 |
Colloquial |
little lord fauntleroy n.
|
şımarık çocuk |
|
491 |
Colloquial |
little man n.
|
küçük yatırımcı |
|
492 |
Colloquial |
little rhody n.
|
amerika'nın rhode island eyaleti için kullanılan bir takma isim |
|
493 |
Colloquial |
be (a bit, a little) on the cold, small v.
|
(biraz) soğuk, küçük olmak |
|
494 |
Colloquial |
be (a bit, a little) on the cold, small v.
|
(azıcık) soğuk, küçük kaçmak |
|
495 |
Colloquial |
be a little shook up v.
|
biraz sarsılmak |
|
496 |
Colloquial |
come a little closer v.
|
biraz yaklaşmak |
|
497 |
Colloquial |
be a little angry v.
|
biraz kızgın olmak |
|
498 |
Colloquial |
go for very little v.
|
heba olmak |
|
499 |
Colloquial |
go for little v.
|
heba olmak |
|
500 |
Colloquial |
go for very little v.
|
hiçbir işe yaramamak |
|