|
Catégorie |
Turc |
Anglais |
|
General |
|
1 |
General |
tehlikeli teşebbüs |
dangerous undertaking n.
|
|
2 |
General |
tehlikeli iş |
stunt n.
|
|
3 |
General |
tehlikeli gerilim |
dangerous voltage n.
|
|
4 |
General |
tehlikeli girişim |
venture n.
|
|
5 |
General |
teması tehlikeli hayvan |
dangerous contact animal n.
|
|
6 |
General |
tehlikeli suçlu |
desperate criminal n.
|
|
7 |
General |
tehlikeli atıklar |
hazardous substances n.
|
|
8 |
General |
tehlikeli müstahzarlar |
dangerous preparations n.
|
|
9 |
General |
tehlikeli atık yönetimi endüstrisi |
hazardous waste management industry n.
|
|
10 |
General |
tehlikeli mallar |
dangerous goods n.
|
|
11 |
General |
tehlikeli olan |
insecureness n.
|
|
12 |
General |
tehlikeli girişim |
leap in the dark n.
|
|
13 |
General |
tehlikeli iş |
adventure n.
|
|
14 |
General |
tehlikeli atık alanları |
hazardous waste sites n.
|
|
15 |
General |
tehlikeli madde |
hazardous material n.
|
|
16 |
General |
tehlikeli atmosfer |
miasma n.
|
|
17 |
General |
tehlikeli hal |
precariousness n.
|
|
18 |
General |
tehlikeli bölge |
hazardous area n.
|
|
19 |
General |
tehlikeli vuruş |
nasty blow n.
|
|
20 |
General |
tehlikeli maddelerin muhafazası |
dangerous material management n.
|
|
21 |
General |
tehlikeli durum |
desperate straits n.
|
|
22 |
General |
karayolu ile tehlikeli atık taşıyan araçların belgelendirilmesi |
certification of vehicles carrying dangerous wastes via highways n.
|
|
23 |
General |
zor ve tehlikeli bir durumda desteksiz olma |
out on a limb n.
|
|
24 |
General |
çok tehlikeli bölge |
no man's land n.
|
|
25 |
General |
tehlikeli bir durum |
distress n.
|
|
26 |
General |
tehlikeli madde |
hazmat n.
|
|
27 |
General |
çekici ancak tehlikeli şey |
enticement n.
|
|
28 |
General |
tehlikeli iş |
venture n.
|
|
29 |
General |
tehlikeli bölge |
danger zone n.
|
|
30 |
General |
tehlikeli maddeler |
dangerous substances n.
|
|
31 |
General |
tehlikeli maddeler |
hazardous substances n.
|
|
32 |
General |
tehlikeli atıklar |
hazardous wastes n.
|
|
33 |
General |
tehlikeli viraj |
dangerous curve n.
|
|
34 |
General |
tehlikeli viraj |
dangerous bend n.
|
|
35 |
General |
tehlikeli bir gelişmenin başlangıcı |
thin edge of the wedge n.
|
|
36 |
General |
tehlikeli yer |
dangerous place n.
|
|
37 |
General |
tehlikeli su |
dangerous water n.
|
|
38 |
General |
sağlık için tehlikeli |
health-endangering n.
|
|
39 |
General |
tehlikeli madde |
hazardous substance n.
|
|
40 |
General |
tehlikeli gereç |
hazardous material n.
|
|
41 |
General |
tehlikeli durum |
state of distress n.
|
|
42 |
General |
(tehlikeli sahnelerde oynayan) dublör |
stunt man n.
|
|
43 |
General |
(tehlikeli sahnelerde oynayan) dublör |
stunt woman n.
|
|
44 |
General |
tehlikeli oyun |
dangerous game n.
|
|
45 |
General |
tehlikeli kadın |
dangerous woman n.
|
|
46 |
General |
tehlikeli durum/vaziyet |
insecure situation n.
|
|
47 |
General |
tehlikeli koşullar |
dangerous conditions n.
|
|
48 |
General |
tehlikeli koşullar |
hazardous conditions n.
|
|
49 |
General |
tehlikeli sporlar |
extreme sports n.
|
|
50 |
General |
tehlikeli durum |
dangerous situation n.
|
|
51 |
General |
tehlikeli eğim |
dangerous slope n.
|
|
52 |
General |
tehlikeli ikili |
dangerous duo n.
|
|
53 |
General |
tehlikeli durum |
ragged edge n.
|
|
54 |
General |
tehlikeli deneyim |
adventure n.
|
|
55 |
General |
tehlikeli olma |
noisomeness n.
|
|
56 |
General |
tehlikeli madde |
tinder n.
|
|
57 |
General |
tehlikeli yer |
tinderbox n.
|
|
58 |
General |
çocuklara cazip gelen tehlikeli oyuncak |
attractive nuisance n.
|
|
59 |
General |
bir ucu birine/bir şeye, diğer ucu da yükselebilen ve alçak uçan bir hava aracının yakalayıp havalandırdığı büyük bir balona bağlı kablo (askeri veya gizli servislerin kişileri tehlikeli durumlardan kurtarmak için kullandığı bir yöntem) |
skyhook n.
|
|
60 |
General |
tehlikeli şey |
enemy n.
|
|
61 |
General |
tehlikeli olma |
unsafeness n.
|
|
62 |
General |
tehlikeli olma |
unsafety n.
|
|
63 |
General |
tehlikeli kimse |
vermin n.
|
|
64 |
General |
çok tehlikeli olma |
malignity n.
|
|
65 |
General |
tehlikeli bölge |
black spot n.
|
|
66 |
General |
çok tehlikeli şey |
wilderness n.
|
|
67 |
General |
tehlikeli durum |
hazardize [obsolete] n.
|
|
68 |
General |
güçlü rüzgarlar nedeniyle çok şiddetli ve tehlikeli hale gelmiş deniz |
high sea n.
|
|
69 |
General |
tehlikeli girişim |
highflier n.
|
|
70 |
General |
tehlikeli girişim |
high-flier n.
|
|
71 |
General |
tehlikeli girişim |
highflyer n.
|
|
72 |
General |
tehlikeli girişim |
high-flyer n.
|
|
73 |
General |
özellikle istenmeyen veya tehlikeli bir ortamdan kaçma amacıyla yapılan yolculuk |
hijra n.
|
|
74 |
General |
özellikle istenmeyen veya tehlikeli bir ortamdan kaçma amacıyla yapılan yolculuk |
hijrah n.
|
|
75 |
General |
tehlikeli yer |
hole n.
|
|
76 |
General |
tehlikeli iş yapma |
moonraking n.
|
|
77 |
General |
tehlikeli düşman |
mortal foe n.
|
|
78 |
General |
tehlikeli muhit |
mouth [obsolete] n.
|
|
79 |
General |
zorlu veya tehlikeli rakip |
gentleman n.
|
|
80 |
General |
tehlikeli durum |
danger n.
|
|
81 |
General |
tehlikeli hareketler yapan akrobat |
daredevil n.
|
|
82 |
General |
tehlikeli şey |
deletery [obsolete] n.
|
|
83 |
General |
kötü veya tehlikeli olarak addedilen düşmanların listesi |
demonology n.
|
|
84 |
General |
çok tehlikeli şey |
murder n.
|
|
85 |
General |
tehlikeli olma |
riskiness n.
|
|
86 |
General |
tehlikeli silah |
dangerous weapon n.
|
|
87 |
General |
seksi ama tehlikeli kadın |
femme fatale n.
|
|
88 |
General |
tehlikeli durum |
insecurity n.
|
|
89 |
General |
tehlikeli durum |
pend [dialect] [uk] n.
|
|
90 |
General |
son derece tehlikeli bir görevi olan asker |
perdu [obsolete] n.
|
|
91 |
General |
son derece tehlikeli görevi olan asker |
perdue [obsolete] n.
|
|
92 |
General |
zor veya tehlikeli duruma düşme |
plunge n.
|
|
93 |
General |
tehlikeli durum |
precipe [obsolete] n.
|
|
94 |
General |
tehlikeli durum |
precipice n.
|
|
95 |
General |
tehlikeli durumları kendi kendine tespit etme |
self-policing n.
|
|
96 |
General |
tehlikeli durum |
crunch n.
|
|
97 |
General |
tehlikeli atığı toprağa gömme |
solidification n.
|
|
98 |
General |
tehlikeli bilgi |
information hazard n.
|
|
99 |
General |
tehlikeli bilgi |
infohazard n.
|
|
100 |
General |
(kısaca) tehlikeli madde |
hazmat n.
|
|
101 |
General |
bile bile çok tehlikeli bir işe girişmek |
knowingly undertake a risky business v.
|
|
102 |
General |
tehlikeli işi üzerine almak |
bell the cat v.
|
|
103 |
General |
tehlikeli görülen bir kimseyi belirli yerde oturtmak |
intern v.
|
|
104 |
General |
başkalarını etkilemek için tehlikeli hareketler yapmak |
hotdog v.
|
|
105 |
General |
tehlikeli bir durum ortaya çıkarmak |
pose a danger v.
|
|
106 |
General |
tehlikeli bir durum ortaya çıkarmak |
pose a threat v.
|
|
107 |
General |
tehlikeli bir durum ortaya çıkarmak |
pose a risk v.
|
|
108 |
General |
tehlikeli olmak |
become dangerous v.
|
|
109 |
General |
tehlikeli olmak |
be dangerous v.
|
|
110 |
General |
tehlikeli bir durumdan kurtulmak |
breathe again v.
|
|
111 |
General |
kendine fazla güvenip tehlikeli bir işe kalkışmak |
be riding for a fall v.
|
|
112 |
General |
tehlikeli bir şekilde dengelemek |
juggle v.
|
|
113 |
General |
tehlikeli bir forma dönüşmek |
metastasize v.
|
|
114 |
General |
tehlikeli bir forma dönüşmek |
metastasise v.
|
|
115 |
General |
tehlikeli hale getirmek |
disinsure v.
|
|
116 |
General |
(zehirli veya tehlikeli madde ile) zehirlemek |
infect v.
|
|
117 |
General |
(zehirli veya tehlikeli madde ile) bozmak |
infect v.
|
|
118 |
General |
tehlikeli sularda yüzmek |
fish in troubled waters v.
|
|
119 |
General |
tehlikeli duruma sokmak |
scupper v.
|
|
120 |
General |
son derece tehlikeli |
breakneck adj.
|
|
121 |
General |
çok tehlikeli |
perilous adj.
|
|
122 |
General |
tehlikeli iş |
touch and go adj.
|
|
123 |
General |
çok tehlikeli |
virulent adj.
|
|
124 |
General |
çok tehlikeli |
dodgy adj.
|
|
125 |
General |
tehlikeli ve bağımlılık yapan (madde) |
hard adj.
|
|
126 |
General |
tehlikeli olmayan |
nonhazardous adj.
|
|
127 |
General |
tehlikeli bir noktada olmayan |
noncritical adj.
|
|
128 |
General |
patlama tehlikeli |
explosion-hazardous adj.
|
|
129 |
General |
tehlikeli yöntemlerle, gizlice ve yasadışı olarak yapılan |
back-alley adj.
|
|
130 |
General |
tehlikeli yöntemlerle, gizlice ve yasadışı olarak yapılan |
backstreet adj.
|
|
131 |
General |
aşırı tehlikeli |
ultrahazardous adj.
|
|
132 |
General |
açıklanması çok tehlikeli olan (bilgi) |
uncleared adj.
|
|
133 |
General |
son derece tehlikeli |
awful adj.
|
|
134 |
General |
çocuklar için tehlikeli olmayan |
child-proof adj.
|
|
135 |
General |
tehlikeli (yer) |
sketchy adj.
|
|
136 |
General |
rahatsız edildiğinde tehlikeli derecede güçlü olan |
holy adj.
|
|
137 |
General |
zor veya tehlikeli duruma yakalanmış |
on the hook adj.
|
|
138 |
General |
tehlikeli veya ölümcül bir şekilde çekici |
circean adj.
|
|
139 |
General |
tehlikeli bilgiler veren |
sinister [obsolete] adj.
|
|
140 |
General |
tehlikeli fikirler sunan |
sinister [obsolete] adj.
|
|
141 |
General |
saçma bir şekilde tehlikeli |
suicidal adj.
|
|
142 |
General |
aşırı tehlikeli |
supervirulent adj.
|
|
143 |
General |
tehlikeli halde |
daringly adv.
|
|
144 |
General |
çok tehlikeli bir şekilde |
virulently adv.
|
|
145 |
General |
tehlikeli bir şekilde |
perilously adv.
|
|
146 |
General |
tehlikeli bir şekilde |
murderously adv.
|
|
147 |
General |
tehlikeli bir halde |
acridly adv.
|
|
148 |
General |
tehlikeli olarak |
critically adv.
|
|
149 |
General |
tehlikeli bir şekilde |
unsafely adv.
|
|
150 |
General |
tehlikeli şekilde |
perilously adv.
|
|
151 |
General |
tehlikeli bir biçimde |
venturesomely adv.
|
|
152 |
General |
tehlikeli bir şekilde |
dangerously adv.
|
|
153 |
General |
tehlikeli bir şekilde |
menacingly adv.
|
|
154 |
General |
tehlikeli bir şekilde |
precariously adv.
|
|
155 |
General |
tehlikeli bir şekilde |
insecurely adv.
|
|
156 |
General |
tehlikeli bir biçimde |
dangerously adv.
|
|
157 |
General |
tehlikeli bir şekilde |
hazardously adv.
|
|
158 |
General |
tehlikeli bir biçimde |
jeopardously adv.
|
|
159 |
General |
tehlikeli bir şekilde |
jeopardously adv.
|
|
160 |
General |
tehlikeli bir şekilde |
gravely adv.
|
|
Phrasals |
|
161 |
Phrasals |
(aracı tehlikeli bir koşulda) sürebilmek |
steer through (something) v.
|
|
162 |
Phrasals |
birine karmaşık, tehlikeli bir durumun içinden çıkabilmesi için yol göstermek |
steer someone or something through something v.
|
|
163 |
Phrasals |
birine karmaşık, tehlikeli bir durumu halledebilmesi/geçebilmesi için yardım etmek |
steer someone or something through something v.
|
|
164 |
Phrasals |
araçla bir engelden/tehlikeli bir yerden geçebilmek |
steer through something v.
|
|
165 |
Phrasals |
birine tehlikeli bir yerden geçerken eşlik etmek |
see someone across something v.
|
|
166 |
Phrasals |
tehlikeli/tehdit oluşturan (birinden/bir şeyden) kurtarmak |
rescue from (someone or something) v.
|
|
167 |
Phrasals |
tehlikeli (kimselerle) takılmak |
swim with (someone) v.
|
|
168 |
Phrasals |
tehlikeli (kimselere) bulaşmak |
swim with (someone) v.
|
|
169 |
Phrasals |
tehlikeli sularda yüzmek |
swim with (someone) v.
|
|
170 |
Phrasals |
tehlikeli/zor bir maceraya atılmak |
go in search of the golden fleece v.
|
|
171 |
Phrasals |
(tehlikeli birinden/bir durumdan) kurtarmak |
save from (someone or something) v.
|
|
172 |
Phrasals |
tehlikeli bir yerden geçerken eşlik etmek |
see across v.
|
|
Phrases |
|
173 |
Phrases |
çok/aşırı riskli/tehlikeli can alıcı önemde |
as much as (one's) life is worth adv.
|
|
Proverb |
|
174 |
Proverb |
hiç kimse, aşkta geri çevrilmiş bir kadından daha tehlikeli olamaz |
hell hath no fury like a woman scorned
|
|
175 |
Proverb |
bir şeyi hızlı yapmak tehlikeli olabilir |
it is the pace that kills
|
|
176 |
Proverb |
hiç kimse, aşkta geri çevrilmiş bir kadından daha tehlikeli olamaz |
hell has no fury like a woman scorned
|
|
Colloquial |
|
177 |
Colloquial |
tehlikeli hamle |
a leap in the dark n.
|
|
178 |
Colloquial |
tehlikeli iş |
leap in the dark n.
|
|
179 |
Colloquial |
uğraşması tehlikeli |
a hot potato n.
|
|
180 |
Colloquial |
beş en tehlikeli afrika memelisi olan gergedan, fil, bufalo, aslan ve leopara avcıların verdiği isim |
the big five n.
|
|
181 |
Colloquial |
insanları etkilemek için tehlikeli işler/gösteriler yapan kişi |
hot dog n.
|
|
182 |
Colloquial |
hava atmak için tehlikeli numaralar yapan kişi |
hot dog n.
|
|
183 |
Colloquial |
tehlikeli tür |
the killer kind n.
|
|
184 |
Colloquial |
önemli veya tehlikeli bir girişimin amacı |
big game n.
|
|
185 |
Colloquial |
tehlikeli kimse |
public nuisance n.
|
|
186 |
Colloquial |
tehlikeli durum |
squeaker n.
|
|
187 |
Colloquial |
insanları etkilemek için tehlikeli işler/gösteriler yapmak |
hot dog v.
|
|
188 |
Colloquial |
hava atmak için tehlikeli numaralar yapmak |
hot dog v.
|
|
189 |
Colloquial |
tehlikeli düzeyde radyoaktivite içeren |
hot adj.
|
|
190 |
Colloquial |
tehlikeli oranda yüksek elektriksel potansiyelde olan |
hot adj.
|
|
191 |
Colloquial |
biraz tehlikeli |
a bit dicey expr.
|
|
192 |
Colloquial |
(birisi) için tehlikeli bir yer |
too hot to hold (someone) expr.
|
|
193 |
Colloquial |
senin için tehlikeli bir yer |
too hot to hold you expr.
|
|
194 |
Colloquial |
tehlikeli bir şey yapmış |
been and gone and done it expr.
|
|
195 |
Colloquial |
bu kadar erken gitmene izin veremem (tehlikeli bir durumdan kaçmaya çalışan birine yöneltilen alaylı bir ifade) |
(are) you leaving so soon? expr.
|
|
196 |
Colloquial |
tehlikeli dalga (sörf) |
eddie would go expr.
|
|
197 |
Colloquial |
tehlikeli noktalar |
here be dragons expr.
|
|
198 |
Colloquial |
tehlikeli sular |
here be dragons expr.
|
|
Idioms |
|
199 |
Idioms |
tehlikeli husus |
no-man's-land n.
|
|
200 |
Idioms |
(zararlı veya tehlikeli bir şeyin) ana etkisi |
the brunt of n.
|
|
201 |
Idioms |
(zararlı veya tehlikeli bir şeyin) ana gücü |
the brunt of n.
|
|
202 |
Idioms |
tehlikeli durum |
a (ticking) time bomb n.
|
|
203 |
Idioms |
güvenilmez/tehlikeli kişi |
fox in the henhouse n.
|
|
204 |
Idioms |
tehlikeli durum |
murky waters n.
|
|
205 |
Idioms |
tehlikeli sular |
murky waters n.
|
|
206 |
Idioms |
tehlikeli durum |
uncharted waters n.
|
|
207 |
Idioms |
tehlikeli sular |
uncharted waters n.
|
|
208 |
Idioms |
çok tehlikeli iş, plan ya da işlem |
high-wire act n.
|
|
209 |
Idioms |
çok tehlikeli şey |
widow maker n.
|
|
210 |
Idioms |
tehlikeli at |
widow-maker n.
|
|
211 |
Idioms |
tehlikeli şey (silah, sert içki) |
widow-maker n.
|
|
212 |
Idioms |
tehlikeli biri |
a nasty piece of work n.
|
|
213 |
Idioms |
tehlikeli bir bölge |
a no-go area n.
|
|
214 |
Idioms |
gidilmesi/girilmesi tehlikeli olan bir bölge |
a no-go area n.
|
|
215 |
Idioms |
tehlikeli araç kullanan sürücü |
a road hog n.
|
|
216 |
Idioms |
devam ettirmenin bırakmaktan daha güvenli olduğu zor/tehlikeli bir iş/durum |
a tiger by the tail n.
|
|
217 |
Idioms |
durumu daha riskli/tehlikeli hale getirecek bir hata (yapmak) |
(make) one false move n.
|
|
218 |
Idioms |
durumu daha riskli/tehlikeli hale getirecek bir hata (yapmak) |
(make) a false move n.
|
|
219 |
Idioms |
istenmeyen/zor/tehlikeli işlerin yaptırıldığı kimseler |
cannon fodder n.
|
|
220 |
Idioms |
istenmeyen/zor/tehlikeli işlere koşulan kimseler |
cannon fodder n.
|
|
221 |
Idioms |
tehlikeli sular |
dangerous ground n.
|
|
222 |
Idioms |
güvenilmez/tehlikeli kişi |
a fox in the henhouse n.
|
|
223 |
Idioms |
kendine fazla güvenip tehlikeli bir işe kalkışma |
riding for a fall n.
|
|
224 |
Idioms |
tehlikeli yer/durum |
the lion's mouth n.
|
|
225 |
Idioms |
her yönüyle tehlikeli bir işe aptal cesaretiyle kalkışmak |
have a tiger by the tail v.
|
|
226 |
Idioms |
tehlikeli bir görev yapmak |
bell the cat v.
|
|
227 |
Idioms |
tehlikeli bir durumla karşılaşmak |
bite the biscuit v.
|
|
228 |
Idioms |
(bir şey nedeniyle) sağlık için tehlikeli hale gelmek |
be tainted by (something) v.
|
|
229 |
Idioms |
tehlikeli/zehirli bir maddeye maruz kalmak |
be tainted by (something) v.
|
|
230 |
Idioms |
tehlikeli olabilecek/zor bir işe atılmak |
catch a tiger by the tail v.
|
|
231 |
Idioms |
tehlikeli olabilecek/zor bir işe girişmek |
catch a tiger by the tail v.
|
|
232 |
Idioms |
tehlikeli olabilecek/zor bir işe kalkışmak |
catch a tiger by the tail v.
|
|
233 |
Idioms |
tehlikeli olabilecek/zor bir işe atılmak |
have a wolf by the ears v.
|
|
234 |
Idioms |
tehlikeli olabilecek/zor bir işe girişmek |
have a wolf by the ears v.
|
|
235 |
Idioms |
tehlikeli olabilecek/zor bir işe kalkışmak |
have a wolf by the ears v.
|
|
236 |
Idioms |
iki seçeneği de tehlikeli olan bir durumda bulunmak |
have a wolf by the ear v.
|
|
237 |
Idioms |
iki seçeneği de tehlikeli olan bir durumda bulunmak |
have the wolf by the ear v.
|
|
238 |
Idioms |
iki seçeneği de tehlikeli olan bir durumda bulunmak |
have a wolf by the ears v.
|
|
239 |
Idioms |
iki seçeneği de tehlikeli olan bir durumda bulunmak |
have the wolf by the ears v.
|
|
240 |
Idioms |
iki seçeneği de tehlikeli olan bir durumda bulunmak |
hold a wolf by the ears v.
|
|
241 |
Idioms |
zor/tehlikeli bir işe kalkışmak |
catch a tiger by the tail v.
|
|
242 |
Idioms |
zor/tehlikeli bir işe bulaşmak |
catch a tiger by the tail v.
|
|
243 |
Idioms |
iki seçeneği de zor/tehlikeli olan bir işe girmek |
catch a tiger by the tail v.
|
|
244 |
Idioms |
zor/tehlikeli bir işe kalkışmak |
have a tiger by the tail v.
|
|
245 |
Idioms |
zor/tehlikeli bir işe bulaşmak |
have a tiger by the tail v.
|
|
246 |
Idioms |
iki seçeneği de zor/tehlikeli olan bir işe girmek |
have a tiger by the tail v.
|
|
247 |
Idioms |
kendini tehlikeli bir duruma sokmak |
put one's head in a noose v.
|
|
248 |
Idioms |
kendini tehlikeli bir duruma sokmak |
place one's head in a noose v.
|
|
249 |
Idioms |
kendini tehlikeli bir duruma sokmak |
stick one's head in a noose v.
|
|
250 |
Idioms |
tehlikeli yaşamak |
live on the edge v.
|
|
251 |
Idioms |
tehlikeli yaşamak |
live dangerously v.
|
|
252 |
Idioms |
tehlikeli sularda yüzmek |
sail close to the wind v.
|
|
253 |
Idioms |
tehlikeli bir durumda bulunmak |
be on the ropes v.
|
|
254 |
Idioms |
tehlikeli olmak |
bad for v.
|
|
255 |
Idioms |
(tehlikeli bir şeyi) sonuna kadar götürmek |
go the whole nine yards v.
|
|
256 |
Idioms |
(soğuk/tehlikeli) bir yeri terk etmek |
beat a retreat v.
|
|
257 |
Idioms |
(soğuk/tehlikeli) bir yerden ayrılmak |
beat a retreat v.
|
|
258 |
Idioms |
çok tehlikeli ya da riskli bir şey yapmak |
dance on the razor's edge v.
|
|
259 |
Idioms |
tehlikeli sularda yüzmek |
tread/walk a fine line v.
|
|
260 |
Idioms |
hata yapmaya elverişli zor/tehlikeli bir durumun içerisinde olmak |
tread/walk a fine line v.
|
|
261 |
Idioms |
tehlikeli sularda yüzmek |
tread/walk a thin line v.
|
|
262 |
Idioms |
hata yapmaya elverişli zor/tehlikeli bir durumun içerisinde olmak |
tread/walk a thin line v.
|
|
263 |
Idioms |
zor/tehlikeli bir durumun içinde olmak |
be in murky waters v.
|
|
264 |
Idioms |
tehlikeli sularda yüzmek |
be in murky waters v.
|
|
265 |
Idioms |
zor/tehlikeli bir durumun içinde olmak |
get into murky waters v.
|
|
266 |
Idioms |
tehlikeli sularda yüzmek |
get into murky waters v.
|
|
267 |
Idioms |
zor/tehlikeli bir durumun içinde olmak |
get into uncharted waters v.
|
|
268 |
Idioms |
tehlikeli sularda yüzmek |
get into uncharted waters v.
|
|
269 |
Idioms |
zor/tehlikeli bir durumun içinde olmak |
be in uncharted waters v.
|
|
270 |
Idioms |
tehlikeli sularda yüzmek |
be in uncharted waters v.
|
|
271 |
Idioms |
tehlikeli sularda yüzmek |
sail near the wind v.
|
|
272 |
Idioms |
tehlikeli/düşmanca bir şeyi yumuşatmak |
take the teeth out of v.
|
|
273 |
Idioms |
tehlikeli/düşmanca bir şeyi tehlikesiz hale getirmek |
take the teeth out of v.
|
|
274 |
Idioms |
tehlikeli/düşmanca bir şeyi zararsız hale getirmek |
take the teeth out of v.
|
|
275 |
Idioms |
tehlikeli sularda yüzmek |
be (walking) on thin ice v.
|
|
276 |
Idioms |
tehlikeli bir görev/aktivite olmak |
be a mug's game [uk] v.
|
|
277 |
Idioms |
aptalca, tehlikeli bir şey/bir şey yapmak için can atmak |
be hell-bent on something/on doing something v.
|
|
278 |
Idioms |
aptalca, tehlikeli bir şey/bir şey yapmak için ölmek |
be hell-bent on something/on doing something v.
|
|
279 |
Idioms |
aptalca, tehlikeli bir şey/bir şey yapmak için yanıp tutuşmak |
be hell-bent on something/on doing something v.
|
|
280 |
Idioms |
aptalca, tehlikeli bir şeyi/bir şey yapmayı kafasına koymak |
be hell-bent on something/on doing something v.
|
|
281 |
Idioms |
tehlikeli sularda yüzmek |
be playing with fire v.
|
|
282 |
Idioms |
tehlikeli sularda yüzmek |
be skating on thin ice v.
|
|
283 |
Idioms |
tehlikeli olmak |
be touch-and-go (whether...) v.
|
|
284 |
Idioms |
(tehlikeli/zor bir durumun) kıyısında dolaşmak |
teeter on the brink (or edge) v.
|
|
285 |
Idioms |
(tehlikeli/zor bir durumun) eşiğinde olmak |
teeter on the brink (or edge) v.
|
|
286 |
Idioms |
tehlikeli sularda yüzmek |
fly too close to the sun v.
|
|
287 |
Idioms |
(biri) için tehlikeli olmak |
go hard with (someone) v.
|
|
288 |
Idioms |
tehlikeli olabilecek/zor bir işe atılmak |
have a wolf by the ears v.
|
|
289 |
Idioms |
tehlikeli olabilecek/zor bir işe girişmek |
have a wolf by the ears v.
|
|
290 |
Idioms |
tehlikeli olabilecek/zor bir işe atılmak |
have the wolf by the ears v.
|
|
291 |
Idioms |
tehlikeli olabilecek/zor bir işe girişmek |
have the wolf by the ears v.
|
|
292 |
Idioms |
tehlikeli olabilecek/zor bir işe atılmak |
have a wolf by the ear v.
|
|
293 |
Idioms |
tehlikeli olabilecek/zor bir işe girişmek |
have a wolf by the ear v.
|
|
294 |
Idioms |
tehlikeli olabilecek/zor bir işe atılmak |
have the wolf by the ear v.
|
|
295 |
Idioms |
tehlikeli olabilecek/zor bir işe girişmek |
have the wolf by the ear v.
|
|
296 |
Idioms |
tehlikeli bir yaşam sürmek |
live (life) on the edge v.
|
|
297 |
Idioms |
birinin yapmak istemediği zor/hoş olmayan/tehlikeli bir işi yapmak |
pull (one's) chestnuts out of the fire v.
|
|
298 |
Idioms |
birinin yapmak istemediği zor/hoş olmayan/tehlikeli bir görevi üstlenmek |
pull (one's) chestnuts out of the fire v.
|
|
299 |
Idioms |
kendini tehlikeli bir duruma sokmak |
put your head in a noose v.
|
|
300 |
Idioms |
kendini tehlikeli bir duruma sokmak |
stick your head in a noose v.
|
|
301 |
Idioms |
tehlikeli hareketler yapmak |
run with scissors v.
|
|
302 |
Idioms |
tehlikeli/kurnaz insanlara bulaşmak |
swim with sharks v.
|
|
303 |
Idioms |
tehlikeli insanlarla aşık atmak |
swim with sharks v.
|
|
304 |
Idioms |
tehlikeli sularda yüzmek |
tread/walk a fine line v.
|
|
305 |
Idioms |
tehlikeli sularda yüzmek |
tread/walk a thin line v.
|
|
306 |
Idioms |
tehlikeli görünen |
shifty-looking adj.
|
|
307 |
Idioms |
silahlı ve tehlikeli |
armed and dangerous adj.
|
|
308 |
Idioms |
tehlikeli olabilecek kadar yakın |
too close for comfort adj.
|
|
309 |
Idioms |
çok tehlikeli |
baleful as death adj.
|
|
310 |
Idioms |
tehlikeli sularda yüzen |
skating on thin ice adj.
|
|
311 |
Idioms |
(biri/bir şey) için fazla tehlikeli/riskli |
too hot for (someone or something) adj.
|
|
312 |
Idioms |
biri için fazla tehlikeli/riskli |
too hot for somebody adj.
|
|
313 |
Idioms |
tehlikeli olabilecek kadar yakın |
too near for comfort expr.
|
|
314 |
Idioms |
tehlikeli olabilecek kadar … |
too (something) for comfort expr.
|
|
315 |
Idioms |
tehlikeli olabilecek kadar yakın/yüksek |
too close/high for comfort expr.
|
|
316 |
Idioms |
çok tehlikeli |
as baleful as death expr.
|
|
317 |
Idioms |
tehlikeli sularda |
on dangerous ground expr.
|
|
318 |
Idioms |
tehlikeli durumda |
on thin ice expr.
|
|
319 |
Idioms |
zor/tehlikeli bir durumda |
in at the deep end expr.
|
|
320 |
Idioms |
zor/tehlikeli bir durumun içinde |
in at the deep end expr.
|
|
321 |
Idioms |
rahatsız edici/tehlikeli derecede yüksek |
too high for comfort expr.
|
|
322 |
Idioms |
tehlikeli bir durum yok |
no horse in this race expr.
|
|
323 |
Idioms |
tehlikeli sularda |
near the wind expr.
|
|
324 |
Idioms |
zor/tehlikeli bir durum atlatmış |
been to hell and back expr.
|
|
325 |
Idioms |
hiç kimse, aşkta geri çevrilmiş (birinden) daha tehlikeli olamaz |
hell has no fury like a (certain type of person) scorned expr.
|
|
326 |
Idioms |
tehlikeli işlere girişmenin/insanlara bulaşmanın sonu muhtemelen kötü biter |
it's ill jesting with edged tools expr.
|
|
327 |
Idioms |
tehlikeli işlere girişme/insanlara bulaşma |
it's ill jesting with edged tools expr.
|
|
328 |
Idioms |
tehlikeli bir durumda |
on the ropes expr.
|
|
Speaking |
|
329 |
Speaking |
dışarısı tehlikeli |
it's dangerous out there expr.
|
|
330 |
Speaking |
ne kadar tehlikeli olursa olsun |
no matter how dangerous it may be expr.
|
|
331 |
Speaking |
ne kadar tehlikeli olursa olsun |
no matter how dangerous it is expr.
|
|
332 |
Speaking |
ne kadar tehlikeli olursa olsun |
however dangerous it may be expr.
|
|
333 |
Speaking |
şüpheliler silahlı ve tehlikeli |
suspects are armed and dangerous expr.
|
|
334 |
Speaking |
tehlikeli olabilirim |
I can be dangerous expr.
|
|
Trade/Economic |
|
335 |
Trade/Economic |
ağır ve tehlikeli işler |
heavy and dangerous works n.
|
|
336 |
Trade/Economic |
iki misli tehlikeli mal |
double dangerous goods n.
|
|
337 |
Trade/Economic |
olağanüstü tehlikeli durum |
state of emergency n.
|
|
338 |
Trade/Economic |
olağanüstü tehlikeli mal |
extremely dangerous goods n.
|
|
339 |
Trade/Economic |
tehlikeli binalar |
dangerous structures n.
|
|
340 |
Trade/Economic |
tehlikeli maddeler |
dangerous goods n.
|
|
341 |
Trade/Economic |
tehlikeli nokta hükmü |
peril-point provisions n.
|
|
342 |
Trade/Economic |
tehlikeli durumlar için ödenen para/tehlike ödemesi |
hazard pay n.
|
|
343 |
Trade/Economic |
tehlikeli mal |
dangerous goods n.
|
|
344 |
Trade/Economic |
tehlikeli maddeler |
hazardous goods n.
|
|
345 |
Trade/Economic |
tehlikeli analiz ve kritik kontrol noktaları |
hazard analysis & critical control points n.
|
|
346 |
Trade/Economic |
tehlikeli şeyler |
dangerous things n.
|
|
347 |
Trade/Economic |
tehlikeli enflasyon |
runaway inflation n.
|
|
348 |
Trade/Economic |
tehlikeli madde |
hazardous material n.
|
|
349 |
Trade/Economic |
tehlikeli iş |
leap in the dark n.
|
|
350 |
Trade/Economic |
tehlikeli olmayan mallar |
non- dangerous goods n.
|
|
351 |
Trade/Economic |
tehlikeli madde |
hazardous substance n.
|
|
352 |
Trade/Economic |
tehlikeli durumlar için ödenen para/tehlike ödemesi |
danger money n.
|
|
353 |
Trade/Economic |
tehlikeli yapılar |
dangerous structures n.
|
|
354 |
Trade/Economic |
tehlikeli binalar |
dangerous premises n.
|
|
355 |
Trade/Economic |
tehlikeli ticari işlem |
dodgy deal n.
|
|
Law |
|
356 |
Law |
amme emniyeti için tehlikeli |
prejudicial to public security n.
|
|
357 |
Law |
normal şartlarda kendiliğinden tehlikeli olmayıp özel durumlarda tehlike arz eden fiiller |
a nuisance in fact n.
|
|
358 |
Law |
normal şartlarda kendiliğinden tehlikeli olmayıp özel durumlarda tehlike arz eden fiiller |
nuisance per accidens n.
|
|
359 |
Law |
tehlikeli silah |
deadly weapon n.
|
|
360 |
Law |
tehlikeli iş |
hazardous occupation n.
|
|
361 |
Law |
tehlikeli silah |
dangerous weapon n.
|
|
362 |
Law |
(amfetamin dahil) ikincil en tehlikeli madde |
class b drug n.
|
|
363 |
Law |
(kenevir ve temazepam) en az tehlikeli kontrollü madde |
class c drug n.
|
|
364 |
Law |
en tehlikeli mahkumlara ayrılmış hapishane |
dispersal prison n.
|
|
365 |
Law |
tehlikeli olduğu düşünülen zanlının dava öncesi ve sırasında hapis tutulması |
preventive detention n.
|
|
366 |
Law |
(ingiltere'de) çok tehlikeli olarak nitelendirilen mahkumların kaldığı (cezaevi sınıfı) |
category a adj.
|
|
Politics |
|
367 |
Politics |
desteklenmesi veya yorumlanması son derece tehlikeli olduğu kabul edilen konu |
third rail n.
|
|
368 |
Politics |
tehlikeli silah |
offensive weapon n.
|
|
369 |
Politics |
tehlikeli atık |
hazardous waste n.
|
|
370 |
Politics |
tehlikeli atıkların sınır ötesi taşınması ve bertaraf edilmesinin kontrolüne ilişkin basel sözleşmesi |
basel convention on the control of transboundary movements of hazardous wastes and their disposal n.
|
|
371 |
Politics |
tehlikeli madde ve preparatların ticaretindeki teknik engellerin kaldırılması hakkındaki direktiflerin teknik ilerlemeye uyarlanması komitesi |
committee on the adaptation to technical progress of the directives for the elimination of technical barriers to trade in dangerous substances and preparations n.
|
|
372 |
Politics |
tehlikeli malların taşınması komitesi |
committee on the transport of dangerous goods n.
|
|
373 |
Politics |
tehlikeli maddelerin sınırlandırılması direktifi |
restriction of hazardous substances directive (rohs) n.
|
|
374 |
Politics |
tehlikeli kimyasal ajanlar |
hazardous chemical agent n.
|
|
375 |
Politics |
tehlikeli silah |
doomsday weapon n.
|
|
376 |
Politics |
desteklenmesi veya yorumlanması tehlikeli kabul edilen |
third-rail adj.
|
|
Institutes |
|
377 |
Institutes |
tehlikeli mal ve kombine taşımacılık düzenleme genel müdürlüğü |
directorate general for dangerous goods and combined transport regulation n.
|
|
378 |
Institutes |
tehlikeli alan yaşam destek kuruluşu |
halo (hazardous area life-support organisation) abrev.
|
|
Insurance |
|
379 |
Insurance |
hedef riziko büyük tehlikeli sigorta |
target risk n.
|
|
380 |
Insurance |
tehlikeli mallar |
hazardous goods n.
|
|
381 |
Insurance |
tehlikeli mallar |
dangerous goods n.
|
|
Technical |
|
382 |
Technical |
ayak ve bacakların tehlikeli bölgelere erişmesine karşı güvenlik mesafeleri |
safety distances to prevent danger zones being reached by the lower limbs n.
|
|
383 |
Technical |
el ve kolların tehlikeli bölgelere erişmesine karşı güvenlik mesafeleri |
safety distances to prevent danger zones being reached by the upper limbs n.
|
|
384 |
Technical |
karayolu ile uluslararası tehlikeli madde taşıma ile ilgili avrupa antlaşması |
adr n.
|
|
385 |
Technical |
makinelerden yayılan tehlikeli maddelerin sağlığa zararlı olma risklerinin azaltılması |
reduction of risks to health from hazardous substances emitted by machinery n.
|
|
386 |
Technical |
mahfaza içerisinde bulunan tehlikeli bölümlere erişime karşı insanların korunması |
protection of persons against access to hazardous parts inside the enclosures n.
|
|
387 |
Technical |
tehlikeli madde |
hazardous chemical n.
|
|
388 |
Technical |
tehlikeli canlı parçalar |
hazardous-live-parts n.
|
|
389 |
Technical |
tehlikeli maddelere karşı koruyucu elbise |
hazardous materials suit n.
|
|
390 |
Technical |
tehlikeli maddelerin nakil ambalajları |
transport packaging for dangerous goods n.
|
|
391 |
Technical |
tehlikeli maddeleri taşıma |
transport of dangerous goods n.
|
|
392 |
Technical |
tehlikeli madde içeren pil ve akümülatörler |
batteries and accumulators containing dangerous substances n.
|
|
393 |
Technical |
tehlikeli atık istasyonu |
hazardous waste station n.
|
|
394 |
Technical |
tehlikeli hız |
critical speed n.
|
|
395 |
Technical |
tehlikeli alanlarda elektrik tesisatı |
electrical installations in hazardous areas n.
|
|
396 |
Technical |
tehlikeli olmayan malların ara işlemlerinde kullanılan dökme yük konteynerleri |
intermediate bulk containers for non-dangerous goods n.
|
|
397 |
Technical |
tehlikeli malzemelerin stoklanması ve taşınması |
storage and transportation of dangerous goods n.
|
|
398 |
Technical |
tehlikeli akım çizgisi |
dangerous flow path n.
|
|
399 |
Technical |
tehlikeli yayım |
hazardous emission n.
|
|
400 |
Technical |
tehlikeli atık |
hazardous waste n.
|
|
401 |
Technical |
tehlikeli boyutta sızma |
seepage of dangerous extent n.
|
|
402 |
Technical |
tehlikeli değer |
critical value n.
|
|
403 |
Technical |
tehlikeli malzemelerin stoklanması ve nakliyesi |
storage and transportation of dangerous goods n.
|
|
404 |
Technical |
tehlikeli maddelerin taşınması |
transport of dangerous goods n.
|
|
405 |
Technical |
tehlikeli maddelere karşı koruyucu elbise |
hazmat suit (hazardous materials suit) n.
|
|
406 |
Technical |
tehlikeli maddeler taşıyan tanklar |
tanks transporting dangerous substances n.
|
|
407 |
Technical |
tehlikeli maddelerin taşınması |
carriage of dangerous goods n.
|
|
408 |
Technical |
tehlikeli arıza değerleri |
hazardous failure rates n.
|
|
409 |
Technical |
hero tehlikeli teçhizat |
hero unsafe ordnance n.
|
|
410 |
Technical |
tehlikeli düzeyde radyoaktivite ile uğraşan |
hot adj.
|
|
411 |
Technical |
aracın yana kaymayacağını veya tehlikeli direnç göstermeyeceğini temin eden (direksiyon yöntemi) |
positive adj.
|
|
Computer |
|
412 |
Computer |
(tehlikeli çevrimiçi içeriği) silmek |
scrub v.
|
|
Telecom |
|
413 |
Telecom |
zayıf ancak tehlikeli akım |
sneak current n.
|
|
Electric |
|
414 |
Electric |
elektrik devresinde arıza nedeniyle oluşan anormal ve tehlikeli akım |
fault current n.
|
|
415 |
Electric |
elektrik devresinde arıza nedeniyle oluşan anormal ve tehlikeli akım |
short-circuit current n.
|
|
Construction |
|
416 |
Construction |
tehlikeli yapı işleri |
hazardous construction operations n.
|
|
Automotive |
|
417 |
Automotive |
çok tehlikeli madde |
extremely hazardous substance n.
|
|
418 |
Automotive |
tehlikeli atık |
hazardous waste n.
|
|
419 |
Automotive |
tehlikeli madde |
hazardous material n.
|
|
420 |
Automotive |
tehlikeli madde güvenliği ve kazalara müdahale |
hazardous material security and incident response n.
|
|
421 |
Automotive |
tehlikeli yaklaşma |
near miss n.
|
|
422 |
Automotive |
tehlikeli madde taşıyan taşıtlar |
vehicles carrying dangerous goods n.
|
|
423 |
Automotive |
tehlikeli madde taşıyan araçlar |
vehicles carrying dangerous goods n.
|
|
424 |
Automotive |
tehlikeli madde taşıma |
carriage of dangerous goods n.
|
|
Transportation |
|
425 |
Transportation |
tehlikeli malların karayolu ile uluslararası taşımacılığına ilişkin avrupa anlaşması |
european agreement concerning the international carriage of dangerous goods by road (adr) n.
|
|
Traffic |
|
426 |
Traffic |
sağa tehlikeli viraj işareti |
right hand curve n.
|
|
427 |
Traffic |
sağa tehlikeli devamlı virajlar |
double curve n.
|
|
428 |
Traffic |
sağa tehlikeli viraj |
curve to right n.
|
|
429 |
Traffic |
sağa tehlikeli viraj |
right hand curve n.
|
|
430 |
Traffic |
sola tehlikeli viraj |
left hand curve n.
|
|
431 |
Traffic |
sola tehlikeli viraj işareti |
left hand curve n.
|
|
432 |
Traffic |
tehlikeli eğim |
dangerous slope n.
|
|
433 |
Traffic |
tehlikeli eğim (iniş) |
steep hill downwards n.
|
|
434 |
Traffic |
tehlikeli eğim (çıkış) |
steep hill upwards n.
|
|
435 |
Traffic |
tehlikeli madde taşıyan araçlar için mecburi yön |
direction for vehicles carrying dangerous goods n.
|
|
436 |
Traffic |
tehlikeli yük |
dangerous cargo n.
|
|
437 |
Traffic |
tehlikeli araba kullanmak |
reckless driving v.
|
|
438 |
Traffic |
tehlikeli madde taşıyan taşıt giremez |
no vehicles carrying hazardous cargo expr.
|
|
Railway |
|
439 |
Railway |
tehlikeli seyir teli yükselimi |
dangerous contact wire uplift n.
|
|
440 |
Railway |
tehlikeli maddelerin taşınması |
carriage of dangerous goods n.
|
|
Aeronautic |
|
441 |
Aeronautic |
uçuşta yakın tehlikeli geçiş |
airmiss n.
|
|
442 |
Aeronautic |
tehlikeli yaklaşma |
airmiss n.
|
|
443 |
Aeronautic |
arama kurtarma çalışmasının tehlikeli anı |
distress phase of rescue n.
|
|
444 |
Aeronautic |
tehlikeli maddeler |
dangerous goods n.
|
|
445 |
Aeronautic |
tehlikeli yaklaşma |
near miss n.
|
|
446 |
Aeronautic |
tehlikeli bölge |
danger area n.
|
|
447 |
Aeronautic |
tehlikeli saha |
danger area n.
|
|
448 |
Aeronautic |
uçuşta yakın tehlikeli geçiş |
airprox n.
|
|
449 |
Aeronautic |
uçuşta yakın tehlikeli geçiş |
near miss n.
|
|
450 |
Aeronautic |
uluslararası 'tehlikeli durum' sinyali |
mayday n.
|
|
451 |
Aeronautic |
tehlikeli bölge |
danger-area n.
|
|
452 |
Aeronautic |
tehlikeli saha |
danger-area n.
|
|
453 |
Aeronautic |
son derece tehlikeli kabul edilip yalnızca yüksek güvenlikli kargo uçaklarıyla taşınabilen kargo |
controlled dangerous air cargo n.
|
|
Marine |
|
454 |
Marine |
son derece tehlikeli zehirli maddeler |
acute toxicant n.
|
|
455 |
Marine |
tehlikeli bir kıyı boyu akıntısı |
sea puss n.
|
|
456 |
Marine |
tehlikeli mallar uluslararası denizcilik kodu |
imdg code n.
|
|
457 |
Marine |
tehlikeli mallar uluslararası denizcilik kodu |
international maritime dangerous goods code n.
|
|
458 |
Marine |
tehlikeli yük |
dangerous cargo n.
|
|
459 |
Marine |
tehlikeli malların istif edildiği güverte |
dangerous deck n.
|
|
460 |
Marine |
tehlikeli liman |
foul berth n.
|
|
461 |
Marine |
(demirleme yeri) tehlikeli |
foul adj.
|
|
Medical |
|
462 |
Medical |
çok tehlikeli maddeler |
highly hazardous substances n.
|
|
463 |
Medical |
tehlikeli hava kirliliği |
hazardous air pollution n.
|
|
464 |
Medical |
tehlikeli tümör |
dangerous tumour n.
|
|
465 |
Medical |
tehlikeli maddeler |
hazardous substances n.
|
|
466 |
Medical |
yaşam alanları deniz suyu ve kabuklu deniz ürünleri olan yüksek ölüm oranına sahip son derece tehlikeli bir bakteri türü |
vibrio vulnificus n.
|
|
467 |
Medical |
risk altında bulunan nüfusun belirlenmesi, tehlikeli maruziyetin tanınması ve değerlendirilmesi, belirli karşı önlemlerin alınması ve sağlık sonuçlarının takibi |
deployed health surveillance n.
|
|
Anatomy |
|
468 |
Anatomy |
(boyun anatomisinde) tehlikeli boşluk |
danger space n.
|
|
Pathology |
|
469 |
Pathology |
çok tehlikeli |
malignant adj.
|
|
Veterinary |
|
470 |
Veterinary |
atın göğsünde meydana gelen tehlikeli iltihaplı şişlik |
anticor n.
|
|
Chemistry |
|
471 |
Chemistry |
potansiyel olarak tehlikeli gaz halinde olmayan kimyasallar |
potentially hazardous non-gaseous chemicals n.
|
|
472 |
Chemistry |
tehlikeli kimyasal |
hazardous chemical n.
|
|
473 |
Chemistry |
tehlikeli kimyasallar |
hazardous chemicals n.
|
|
474 |
Chemistry |
tehlikeli kimyasal maddeler |
hazardous chemicals n.
|
|
475 |
Chemistry |
tehlikeli hazırlık maddelerine ilişkin detaylı bilgi sistemine yönelik detaylı listeleri belirleme ve oluşturma |
detailed arrangements for the system of specific information relating to dangerous preparations n.
|
|
476 |
Chemistry |
tehdit oluşturabilecek tehlikeli madde |
imminently hazardous substance n.
|
|
477 |
Chemistry |
vücutta gama hidroksibütirata çevrilen tehlikeli bir kimyasal |
gbl (gamma butyrolactone) abrev.
|
|
Biology |
|
478 |
Biology |
biyolojik tehlikeli atık |
biological hazardous waste n.
|
|
479 |
Biology |
orta veya yüksek dozlarda tehlikeli olabilen maddelerin düşük dozda faydalı etkiler yarattığı doz-yanıt ilişkisi |
hormesis n.
|
|
480 |
Biology |
tehlikeli veya eti yenmeyen hayvanların renklerini taklit eden koruyucu renklere sahip |
allosematic adj.
|
|
Marine Biology |
|
481 |
Marine Biology |
atlantik’in sığ sularında sürü halinde yüzen tehlikeli bir köpekbalığı |
lemon shark (negaprion brevirostris) n.
|
|
482 |
Marine Biology |
tehlikeli ve zararlı maddeler tebliği |
the dangerous and harmful subtances communication n.
|
|
483 |
Marine Biology |
tehlikeli maddeler |
hazardous substances n.
|
|
484 |
Marine Biology |
dişi üreme organında ve karaciğerde bulunan güçlü zehir sebebiyle tehlikeli olan lüks bir yiyecek |
sea squab n.
|
|
Astronomy |
|
485 |
Astronomy |
güneşe yaklaşan tehlikeli bir asteroid |
phaethon n.
|
|
486 |
Astronomy |
tehlikeli olabilecek cisim |
pha (potentially hazardous object) abrev.
|
|
Zoology |
|
487 |
Zoology |
kızışma dönemindeki erkek fillerde görülen dönemsel ve tehlikeli öfke hali |
musth n.
|
|
Agriculture |
|
488 |
Agriculture |
tehlikeli otlardan muaf |
clean adj.
|
|
Social Sciences |
|
489 |
Social Sciences |
kullanımı sonrası kokain veya eroin gibi daha tehlikeli ve bağımlılık yapıcı maddelere geçiş yapılacağı düşünülen uyuşturucu |
gateway drug n.
|
|
Environment |
|
490 |
Environment |
belirli tehlikeli maddelerden kaynaklanan kirlenme |
pollution caused by certain dangerous substances n.
|
|
491 |
Environment |
hava ile taşınan tehlikeli maddelerin emisyonu |
emission of airborne hazardous substances n.
|
|
492 |
Environment |
havayla taşınan tehlikeli maddelerin emisyon değerlendirmesi |
evaluation of the emission of airborne hazardous substances n.
|
|
493 |
Environment |
heyelan tehlikeli alan |
landslide threatened area n.
|
|
494 |
Environment |
tehlikeli olmayan atık |
non-hazardous waste n.
|
|
495 |
Environment |
tehlikeli maddeler |
hazardous materials n.
|
|
496 |
Environment |
tehlikeli emisyon/yayılma (gaz vb.) |
hazardous emission n.
|
|
497 |
Environment |
tehlikeli madde hasarı |
damage to dangerous objects n.
|
|
498 |
Environment |
tehlikeli olmayan atıklar |
non-hazardous wastes n.
|
|
499 |
Environment |
tehlikeli atıklar |
hazardous wastes n.
|
|
500 |
Environment |
tehlikeli kimyasal |
hazardous chemical n.
|
|