mean - Turc Anglais Dictionnaire

mean

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau

Sens de "mean" dans le Dictionnaire Turc-Anglais : 146 résultat(s)

Anglais Turc
Common Usage
mean n. ortalama
The mean age of the patients was 33,6±11,8 years.
Hastaların yaş ortalaması 33,6±11,8 yıl idi.

More Sentences
mean v. demek istemek
What I mean is, I don’t enjoy the same activities as I did when I was younger.
Demek istediğim şu ki, gençken yaptığım aktivitelerden artık zevk almıyorum.

More Sentences
mean v. kastetmek
‘Do you mean me?’ "Yes, you, the girl in the pink dress".
Beni mi kastediyorsun? "Evet, seni, pembe elbiseli kızı".

More Sentences
mean v. anlamına gelmek
The green traffic light means permission to pass.
Yeşil ışık geçiş izni anlamına gelir.

More Sentences
mean adj. aşağılık
You people are really mean.
Siz insanlar gerçekten aşağılıksınız.

More Sentences
mean adj. adi
What a mean fellow!
Ne adi bir adam!

More Sentences
mean n. orta
mean adj. alçak
General
mean v. kastetmek
Well, they mean money for research activities, money which - let there be no mistake - comes from the public purse.
Burada kastedilen, araştırma faaliyetleri için - yanlış anlaşılmasın - kamu kesesinden gelen paradır.

More Sentences
mean v. ifade etmek
Does the name Marisol Smith mean anything to you?
Marisol Smith ismi size bir şey ifade ediyor mu?

More Sentences
mean v. amaçlamak
We need the profession of driver to be enhanced; that is what the Directive is meant to do.
Şoförlük mesleğinin geliştirilmesine ihtiyacımız var; Yönerge de bunu amaçlıyor.

More Sentences
mean v. düşünmek
I've been meaning to tell you.
Sana söylemeyi düşünüyordum.

More Sentences
mean v. demek istemek
Those who were in the Chamber just now know what I mean.
Az önce Mecliste bulunanlar ne demek istediğimi anladılar.

More Sentences
mean v. anlamına gelmek
It means that business has no trust whatsoever in the situation and that there is inadequate investment.
Bu, iş dünyasının duruma hiçbir şekilde güvenmediği ve yetersiz yatırım olduğu anlamına gelir.

More Sentences
mean v. demek olmak
Do you know what it means to be a mother?
Anne olmanın ne demek olduğunu biliyor musun?

More Sentences
mean v. anlam ifade etmek
That is why, of course, none of us can be satisfied with declarations that do not mean very much.
Bu nedenle elbette hiçbirimiz çok fazla anlam ifade etmeyen beyanlarla tatmin olamayız.

More Sentences
mean v. istemek
I’m sure he didn’t mean to hurt your feelings.
Duygularını incitmek istemediğine eminim.

More Sentences
mean v. anlamında olmak
Even the danger would mean nothing if you were with me.
Yanımda olsaydın tehlikenin bile hiçbir anlamı olmazdı.

More Sentences
mean v. ciddi olmak
I want you to know that I meant every word I said.
Söylediğim her kelimede ciddi olduğumu bilmeni istiyorum.

More Sentences
mean v. niyetinde olmak
I'm sure Tom didn't mean any harm.
Tom'un kötü bir niyeti olmadığına eminim.

More Sentences
mean v. önemli olmak
Be sincere and show them how much their efforts mean to the company.
Samimi olun ve onlara çabalarının şirket için ne kadar önemli olduğunu gösterin.

More Sentences
mean v. ciddi olmak
Edward looked Kathy in the eye and asked her if she really meant what she said.
Edward Kathy'nin gözlerinin içine baktı ve ona söylediklerinde ciddi olup olmadığını sordu.

More Sentences
mean v. sonucunu doğurmak
The merger will mean the opening of several offices across the USA.
Birleşme, ABD genelinde birkaç ofisin açılması sonucunu doğuracaktır.

More Sentences
mean v. gerçekten kastetmek
Parents should mean it if they say ‘no’ to children.
Ebeveynler çocuklarına 'hayır' derken bunu gerçekten kastetmelidirler.

More Sentences
mean v. göstermek
Dark skies mean that it will rain soon.
Karanlık gökyüzü yakında yağmur yağacağını gösterir.

More Sentences
mean v. … bedel olmak
He said to her, "You mean the world to me."
Ona "Sen benim için dünyalara bedelsin" dedi.

More Sentences
mean v. söylemek
I do not mean that we want to go around telling other nations what to do.
Bunu söylerken diğer uluslara ne yapmaları gerektiğini söylemek istediğimizi kastetmiyorum.

More Sentences
mean v. demek
Europe means talking to each other.
Avrupa demek birbirimizle konuşmak demektir.

More Sentences
mean adj. zalim
My dear child, stay down here, otherwise the mean geese will bite you to death.
Sevgili çocuğum, burada kal, yoksa zalim kazlar seni ölümüne ısırır.

More Sentences
mean adj. huysuz
Is your dog mean?
Köpeğiniz huysuz mudur?

More Sentences
mean adj. pinti
She’s too mean to buy a gift for her husband.
Kocasına hediye alamayacak kadar pinti biri.

More Sentences
mean adj. acımasız
The terms that we have offered the applicant states are unimaginative and mean.
Başvuran devletlere sunduğumuz şartlar hayal gücünden yoksun ve acımasızdır.

More Sentences
mean adj. zor
No mean task for the Council and the Commission, in fact.
Aslında Konsey ve Komisyon için hiç de zor bir görev değil.

More Sentences
mean adj. kötü davranan
Why are you always so mean to Tom?
Neden Tom'a hep kötü davranıyorsun?

More Sentences
mean adj. kaba
Tom was mean to me.
Tom bana kaba davrandı.

More Sentences
mean adj. kötü
You are a mean person.
Sen kötü bir insansın.

More Sentences
mean adj. cimri
Tom is very mean to me.
Tom bana karşı çok cimri.

More Sentences
mean adj. kötü
You're so mean.
Çok kötüsün.

More Sentences
mean adj. fena
Tom has a mean streak.
Tom'un damarı tuttu mu fenadır.

More Sentences
mean adj. ayıp
Making fun of someone's appearance is mean behavior.
Birinin dış görünüşüyle dalga geçmek ayıp bir davranıştır.

More Sentences
mean adj. perişan
They walked briskly through the mean and dirty streets of New York.
New York'un perişan ve kirli sokaklarında hızlı adımlarla yürüdüler.

More Sentences
Technical
mean v. anlamına gelmek
That means radical changes, as other candidates have also experienced.
Bu da diğer adayların da tecrübe ettiği gibi radikal değişiklikler anlamına gelmektedir.

More Sentences
mean v. demek olmak
I don't know what it means to die.
Ölmenin ne demek olduğunu bilmiyorum.

More Sentences
mean v. demek istemek
We only have to look at today's debate to know what I mean.
Ne demek istediğimi anlamak için bugünkü tartışmaya bakmamız yeterli.

More Sentences
General
mean n. orta nokta
mean n. orta noktada veya orta noktanın yakınında olan şey
mean n. (konfüçyüsçülük'te) ihtiyat ve ölçülülük eylemlerinin geliştirilmesinde uçlar arasındaki ılımlı eylemi izleme
mean n. (budizm'de) orta yol
mean n. (budizm'de) vurdumduymazlık ve çilecilik arasındaki ılımlı yol
mean n. ılımlılık
mean n. ölçülülük
mean n. ara bağlantı unsuru
mean n. kararında olan şey
mean n. iki uç arasında yer alan unsur
mean n. amaca götüren şey
mean n. eylemi tamamlamaya yönelik araç
mean n. sonuca götüren şey
mean v. demeye gelmek
mean v. niyet etmek
mean v. niyetlenmek
mean v. kurmak
mean v. tasarlamak
mean v. sonucu doğurmak
mean v. önem taşımak
mean v. sözünün eri olmak
mean v. şakası olmamak
mean v. belirli bir kaderi seçmek
mean v. kıymetinde olmak
mean v. üretmek
mean v. sebebiyet vermek
mean v. kehanette bulunmak
mean v. delalet etmek
mean v. çok önemli olmak
mean v. anlamı olmak
mean adj. kılıksız
mean adj. hasis
mean adj. keyifsiz
mean adj. aşağı
mean adj. vasat
mean adj. eli sıkı
mean adj. süfli
mean adj. pespaye
mean adj. vasati
mean adj. sefil
mean adj. ahlaksız
mean adj. değersiz
mean adj. utangaç
mean adj. orantılı
mean adj. tehlikeli
mean adj. kibritçi
mean adj. bayağı
mean adj. kötü (davranış)
mean adj. rezil
mean adj. şahsiyetsiz
mean adj. yoksul
mean adj. kanı bozuk
mean adj. kubat
mean adj. keyifsiz
mean adj. rahatsız
mean adj. kirli
mean adj. pis
mean adj. eli sıkı
mean adj. bencil
mean adj. küstah
mean adj. başbelası
mean adj. zapt edilemez
mean adj. başa çıkılmaz
mean adj. çekingen
mean adj. mahcup
mean adj. çetin
mean adj. budala
mean adj. aptal
mean adj. salak
mean adj. ahmak
mean adj. özsaygısı azalmış
mean adj. mahcup
mean adj. utanç duyan
mean adv. alçakça
mean adv. adice
mean adv. kepaze gibi
Irregular Verb
mean v. meant - meant
Colloquial
mean adj. terbiyesiz
Idioms
mean adj. çok iyi
mean adj. muhteşem
mean adj. sağlam
mean adj. nefis
Technical
mean n. iki şeyin ortası
mean n. iki seyin ortası
mean adj. ortalama
mean adj. vasat
Construction
mean n. ortalama
Math
mean n. bir kümenin elemanlarının tümünü bir mantığa göre temsil eden ve bulundukları aralıkta yer alan türdeş çokluk
mean n. beklenen değer
mean n. aritmetik ortalama
mean n. bir değişkenin verilen limitler arasındaki ortalama değeri
mean n. bir orantının ortanca iki teriminden her biri
Statistics
mean n. ortalama
Linguistics
mean n. ortalama
Meteorology
mean n. ortalama
Music
mean n. 14. yüzyıl koro müziğinde orta ses
mean n. armonili müzikal bir bestede alto veya tenor gibi orta kısma verilen ad
mean n. birbirine eşlik eden viyolalardan alto olanı
mean n. viyolanın orta tellerinden birisi
Slang
mean adj. harika
mean adj. mükemmel
mean adj. şahane

Sens de "mean" avec d'autres termes dans le Dictionnaire Anglais-Turc : 500 résultat(s)

Anglais Turc
General
mean business v. ciddi olmak
We must show we mean business.
Ciddi olduğumuzu göstermeliyiz.

More Sentences
mean well v. niyeti iyi olmak
I know you mean well.
Niyetinin iyi olduğunu biliyorum.

More Sentences
in the mean adv. bu arada
However, we would like your word in the mean time that this directive will actually be adopted.
Ancak bu arada bu yönergenin gerçekten kabul edileceğine dair söz vermenizi istiyoruz.

More Sentences
Phrasals
mean (something) by (something) v. (başka bir şey) kastetmek
What is actually meant by a 'political breakthrough' in the negotiations?
Müzakerelerde 'siyasi atılım' ile aslında kastedilen nedir?

More Sentences
mean (something) by (something) v. (başka bir şey) demek istemek
Let me explain what I mean by that remark.
Bu sözle ne demek istediğimi açıklamama izin verin.

More Sentences
mean to v. niyet etmek
Tom didn't mean to shoot anyone.
Tom kimseyi vurmaya niyet etmedi.

More Sentences
mean by v. ile (bir şey) kastetmek
What is meant by lessening the intensity of the conflict in Chechnya?
Çeçenistan'daki çatışmanın yoğunluğunun azaltılması ile kastedilen nedir?

More Sentences
mean to v. istemek
I would emphasise that emergency vaccination is meant to help prevent foot and mouth disease from spreading.
Acil aşılamanın şap hastalığının yayılmasını önlemeye yardımcı olmak için yapıldığını vurgulamak isterim.

More Sentences
Phrases
must not mean expr. anlamına gelmemeli
More Europe' must not mean more of an omnipresent, overbearing Europe.
Daha fazla Avrupa' her yerde hazır ve nazır bir Avrupa anlamına gelmemelidir.

More Sentences
Colloquial
mean business v. ciddi olmak
They know that Tom means business.
Tom'un ciddi olduğunu biliyorlar.

More Sentences
mean (one) no harm v. (birine) zarar vermek istememek
He meant no harm.
Zarar vermek istemedi.

More Sentences
Idioms
mean well v. iyi niyet göstermek
I'm sure you meant well.
İyi niyet gösterdiğinden eminim.

More Sentences
General
mean water level n. ortalama su düzeyi
emotional mean n. duygusal ortalama
mean time to repair n. ortalama onarım zamanı
greenwich mean time n. milletlerarası saat
mean solar time n. ortalama güneş zamanı
mean height n. ortalama yükseklik
mean sea level n. denizin kabarması ve çekilmesi seviyeleri ortasında kalan deniz seviyesi
mean daily temperature n. günlük ortalama sıcaklık
mean sun n. ortalama güneş
mean square value n. ortalama kareler değeri
mean latitude n. ortalama enlem
mean time between failure n. arıza arası ortalama zaman
mean calorie n. ortalama kalori
greenwich mean time n. greenwich ortalama zamanı
mass mean diameter n. kütle ortalama çapı
mean anomaly n. ortalama anomali
mean effective pressure n. ortalama etkili basınç
mean temperature n. ortalama sıcaklık
mean curvature n. ortalama eğrilik
mean sidereal time n. ortalama yıldız zamanı
mean sea level n. orta deniz seviyesi
mean reversion n. ortalamaya dönme
mean diameter n. ortalama çap
mean free time n. ortalama serbest zaman
golden mean n. ılımlılık
mean time clock n. ortalama zaman saati
mean value theorem n. ortalama değer teoremi
mean distance n. ortalama uzaklık
mean depth n. ortalama derinlik
mean noon n. ortalama öğle
mean time n. ortalama zaman
mean solar day n. ortalama güneş günü
mean velocity n. ortalama hız
mean stress n. ortalama gerilim
mean sea level n. ortalama deniz seviyesi
mean pole n. ortalama kutup
geometric mean n. geometrik ortalama
golden mean n. ılım
golden mean n. itidal
mean-time clock n. ortalama zaman saati
weighted mean n. ağırlıklı ortalama
golden mean n. ölçülük
happy mean n. tam ortası
greenwich mean time n. greenwich saati
local mean time n. mahalli vasati zaman
mean of results n. sonuç ortalaması
mean of results n. sonuçların ortalaması
harmonic mean n. harmonik ortalama
mean age n. ortalama yaş
mean [obsolete] n. ara
mean [obsolete] n. çöpçatan
mean [obsolete] n. uygun koşul
mean [obsolete] n. arabulucu
mean [obsolete] n. aracı
mean [obsolete] n. ara zamanı
mean [obsolete] n. fırsat
mean [obsolete] n. elçi
mean-spiritedness n. kötü niyetli olma özelliği
mean-spiritedness n. aşağılık olma özelliği
mean-spiritedness n. cimri olma özelliği
lmt (local mean time) n. mahalli vasati saat
mean for v. yapmak (bir şeyi biri için)
mean for v. yöneltmek (sözü birine)
come to mean v. demeğe gelmek
mean business v. çok ciddi olmak
come to mean v. anlamına gelmek
mean everything to (me/him/her) v. çok şey ifade etmek
mean business v. niyetli olmak
mean for v. hazırlamak (bir şeyi biri için)
mean business v. şaka yapmamak
not mean to do so v. böyle yapmak istememek
not mean to do so v. böyle olsun istememek
not mean to do so v. böyle olmasını istememek
not mean to do so v. öyle olsun istememek
not mean to do so v. öyle yapmak istememek
not mean to do so v. öyle olmasını istememek
mean more than (that) v. daha öte bir anlam taşımak
mean more than (that) v. daha öte anlam taşımak
mean something v. manidar olmak
mean a lot v. çok şey ifade etmek
be supposed to mean v. ...demek olmak
be supposed to mean v. ...anlamına gelmek
mean [obsolete] v. sanmak
mean [obsolete] v. konuşmak
mean [scotland] v. şikayet etmek
mean [scotland] v. yakınmak
mean [scotland] v. merhamet etmek
mean [scotland] v. matem tutmak
mean [obsolete] v. bir fikri savunmak
mean [scotland] v. şikayet olarak dile getirmek
mean [obsolete] v. ara bulmak
mean [obsolete] v. anlatmak
mean [obsolete] v. aracılık etmek
mean [scotland] v. içerlemek
mean [scotland] v. acımak
mean [scotland] v. sızlanmak
mean proportional adj. orta orantılı
mean-spirited adj. kötü kalpli
mean-spirited adj. kötü niyetli
mean-minded adj. zalim
mean-minded adj. kaba
mean-minded adj. anlayışsız
mean-minded adj. acımasız
mean-minded adj. insafsız
mean [uk] adj. ortak olarak düzenlenen veya yapılan
mean [obsolete] adj. mesafe olarak ortada bulunan
mean-spiritedly adv. kötü niyetli bir biçimde
mean [obsolete] adv. bir dereceye kadar
mean [obsolete] adv. nispeten daha az
mean [obsolete] adv. arasına denk gelecek şekilde
mean [obsolete] adv. ılımlı olarak
mean time adv. bu süre içerisinde
mean time adv. aynı anda
mean time adv. tam bu sırada
in the mean space [obsolete] adv. bu sırada
in the mean space [obsolete] adv. aynı zamanda
in the mean space [obsolete] adv. bu esnada
in the mean space [obsolete] adv. bu arada
in the mean space [obsolete] adv. aynı anda
gmt (greenwich mean time) abrev. greenwich ortalama zamanı
rms ( root-mean-square) abrev. ortalama karekök
Phrasals
mean something as something v. manasında/anlamında olmak
mean by something v. (başka bir şey) demek istemek
mean by something v. kinayeli/üstü kapalı konuşmak
mean (something) by (something) v. sözlerinin altında başka bir anlam gizli olmak
mean by something v. sözlerinin altında başka bir anlam gizli olmak
mean by something v. (başka bir şey) kastetmek
mean (something) by (something) v. kinayeli/üstü kapalı konuşmak
mean as v. manasında/anlamında olmak
mean to v. niyetinde olmak
mean (something) as (something else) v. (bir şeyi bir şey) olarak kastetmek
mean (something) as (something else) v. (bir şey) söylemekteki/yapmaktaki maksadı (bir şey) olmak
mean by v. ile (bir şey) demek istemek
mean (something) as (something else) v. (bir şey) söyleyerek/yaparak (bir şey) kastetmek
mean to v. niyetlenmek
mean (something) as (something else) v. (bir şey) söylemekteki/yapmaktaki niyeti (bir şey) olmak
Phrases
no mean cook expr. çok iyi bir aşçı
I mean expr. şunu demek istiyorum ki
don’t be mean, go green expr. duyarsız olma, çevreci ol
do it like you mean it expr. hakkını vererek yap
numbers mean nothing expr. rakamların hiçbir önemi yok
numbers mean nothing expr. sayıların hiçbir önemi yok
Proverb
treat them mean keep them keen seversen üzülürsün üzersen sevilirsin
treat them mean keep them keen ilgi gösterme ilgi duysun
Colloquial
mean statement n. zehir zemberek açıklama
mean business v. niyeti ciddi olmak
mean business v. bir işin üzerine ciddiyetle eğilmek
mean business v. bir işi ciddiye almak
mean nothing v. hiçbir anlam ifade etmemek
not mean diddly v. bir değeri olmamak
not mean diddly v. bir anlamı olmamak
not mean diddly v. bir şey/anlam ifade etmemek
mean (one) no harm v. (birini) olumsuz etkilemek istememek
not mean (one) any harm v. (birini) olumsuz etkilemek istememek
not mean (one) any harm v. (birini) üzmek istememek
mean (one) no harm v. (birini) kırmak istememek
not mean (one) any harm v. (birini) kırmak istememek
mean (one) no harm v. (birini) üzmek istememek
not mean (one) any harm v. (birine) zarar vermek istememek
mean nothing to somebody v. biri için önemsiz olmak
mean nothing to somebody v. biri için hiçbir şey ifade etmemek
mean nothing to somebody v. biri için bir önemi olmamak
mean nothing to somebody v. birinin sevdiği biri olmamak
mean nothing to somebody v. biri için önemli olmamak
mean nothing to somebody v. birinin gözünde bir değeri olmamak
mean something (to someone) v. (birine) iyi gelmek
mean something v. bir anlam ifade etmek
mean something (to someone) v. (birine) iyi hissettirmek
mean something v. bir şey ifade etmek
mean something v. bir anlamı olmak
be no mean... v. kayda değer biri/bir şey olmak
be no mean... v. çok başarılı olmak
be no mean... v. bir şeyin çok iyi bir örneği olmak
mean to (do something) v. (bir şey yapmak) istemek
mean to (do something) v. (bir şey yapma) niyetinde olmak
mean to say v. demek istemek
mean to (do something) v. (bir şey yapmak) zorunda olmak
mean to (do something) v. (bir şey yapmaya) niyetlenmek
mean to do v. yapmak istemek
mean to do v. yapmak zorunda olmak
mean to do v. yapma niyetinde olmak
mean to (one) v. (biri) için bir anlam ifade etmek
mean to say v. demeye çalışmak
mean to (one) v. (biri) için önemli/değerli olmak
mean to say v. kastetmek
mean to do v. yapmaya niyetlenmek
mean to do v. yapmaya niyet etmek
mean to (one) v. (biri) için bir anlamı olmak
mean to (do something) v. (bir şey yapmaya) niyet etmek
in the mean time adv. bu arada
wdym (what do you mean) expr. ne demek istiyorsun?
really I mean it expr. gerçekten samimi söylüyorum
well... /I mean that expr. efendime söyleyeyim
mean enough to steal a penny off a dead man's eyes [uk] expr. eli sıkı
mean enough to steal a penny off a dead man's eyes [uk] expr. eli cebine gitmeyen
mean enough to steal a penny off a dead man's eyes [uk] expr. üç kuruşa tamah eden
mean enough to steal a penny off a dead man's eyes [uk] expr. üç kuruşun/üçün beşin hesabını yapan
mean enough to steal a penny off a dead man's eyes [uk] expr. çok pinti
mean enough to steal a penny off a dead man's eyes [uk] expr. cebinde akrep olan
mean enough to steal a penny off a dead man's eyes [uk] expr. çok cimri
mean enough to steal a penny off a dead man's eyes [uk] expr. günahını vermeyen
not mean diddly expr. tamamen önemsiz
not mean diddly expr. bir önemi yok
(do) you mean to tell me (that) (something is the case)? expr. bana (…) mi söylemeye çalışıyorsun?
(do) you mean to say (that) (something is the case)? expr. (bir şey olduğunu) mu ima ediyorsun?
(do) you mean to say (that) (something is the case)? expr. yani (bir şey) mi demek istiyorsun?
(do) you mean to say (that) (something is the case)? expr. yani (bir şey) mi diyorsun?
(do) you mean to say (that) (something is the case)? expr. (bir şey) mi demeye çalışıyorsun?
(do) you mean to say (that) (something is the case)? expr. yani (bir şey) olduğunu mu söylüyorsun?
you mean to tell me something expr. bir şey mi kastediyorsun?
I see what you mean expr. ne demek istediğini anlıyorum
I see what you mean expr. ne demek istediğini anladım
you mean to tell me something expr. bir şey mi demeye çalışıyorsun?
I know (just) what you mean expr. (kesinlikle) anlıyorum/katılıyorum
I know (just) what you mean expr. ne demek istediğini (tam olarak) anlıyorum
I know (just) what you mean expr. ben de (tam olarak) öyle düşünüyorum
if you see what I mean expr. bilmem anlatabiliyor muyum?
if you see what I mean expr. demek istediğimi anlıyorsan eğer
if you see what I mean expr. anlarsın ya
iswym (I see what you mean) expr. ne demek istediğini anlıyorum
iswym (I see what you mean) expr. ne demek istediğini anladım
iyswim (if you see what I mean) expr. bilmem anlatabiliyor muyum?
iykwim (if you know what I mean) expr. bilmem anlatabiliyor muyum?
ykwim (you know what I mean) expr. neden bahsettiğimi biliyorsun
you mean to tell me expr. (…) mı demeye çalışıyorsun?
ykwim (you know what I mean) expr. ne demek istediğimi biliyorsun
you mean to tell me expr. bana (…) mi söylemeye çalışıyorsun?
I don't mean to pry expr. burnumu sokmak istemiyorum
I don't mean to pry expr. burnumu sokmak istemem
Idioms
golden mean n. orta yol
no mean feat n. büyük başarı
no mean feat n. büyük bir başarı
no mean something n. hatırı sayılır bir şey
mean streak n. sert/haşin huy veya karakter
lean, mean (something) machine n. (bir şey) makinası
lean, mean (something) machine n. (bir şey) uzmanı
lean, mean (something) machine n. sıkı bir çalışmaya hazır ve nazır kimse, alet
lean, mean (something) machine n. (bir şeyde) çok iyi/verimli bir alet, kimse
the happy/golden mean n. ılımlı/ölçülü bir şey
the happy/golden mean n. tam ortasında/arasında kalan bir şey
mean well v. niyeti iyi olmak
mean all the world to v. dünyaya bedel olmak
mean something special for someone v. birine özel anlam ifade etmek
mean no offense v. kötü (bir) niyeti olmamak
run lean and mean v. verimli bir şekilde çalışmak
mean something v. bir şey ifade etmek
mean something v. bir anlama gelmek
mean something v. (biri için) değerli olmak
mean something v. (biri için) çok şey ifade etmek
mean all the world to somebody v. dünyalara değişmemek
mean all the world to somebody v. çok sevilmek
mean all the world to somebody v. her şeyden daha fazla sevilmek
mean all the world to somebody v. dünyalara bedel/değer olmak
mean all the world to somebody v. biri için çok kıymetli olmak
be/mean (all) the world to somebody v. biri için çok kıymetli/önemli/değerli olmak
be/mean (all) the world to somebody v. çok sevmek
be/mean (all) the world to somebody v. çok değer vermek
be/mean (all) the world to somebody v. dünyalara bedel/değer olmak
be/mean (all) the world to somebody v. her şeyden daha fazla sevmek
be/mean (all) the world to somebody v. dünyalara değişmemek
mean the world to (someone) v. gönülden borçlu olmak
mean the world to (someone) v. biri için çok kıymetli/önemli/değerli olmak
mean the world to (someone) v. dünyalara bedel/değer olmak
mean the world to (someone) v. minnettar olmak
mean the world to (someone) v. çok değer vermek
mean the world to (someone) v. dünya bir yana o bir yana
mean the world to (someone) v. çok teşekkür etmek
mean the world to (someone) v. biri için çok kıymetli/önemli/değerli/anlamlı olmak
mean the world to (someone) v. dünyalara değişmemek
mean the world to (someone) v. çok sevmek
mean the world to (someone) v. dünyalara bedel/değer olmak
mean the world to (someone) v. her şeyden daha fazla sevmek
mean (something) for the best v. sonucu iyi/olumlu olur niyetiyle yapmak/söylemek
do/mean something for the best v. iyi niyetle yapmak/söylemek
do/mean something for the best v. niyeti iyi olmak/kötü olmamak
mean (something) for the best v. sonucu iyi/olumlu olur umuduyla yapmak/söylemek
mean (something) for the best v. iyi niyetle yapmak/söylemek
mean (something) for the best v. iyi niyetli/olumlu düşünerek yapmak/söylemek
do/mean something for the best v. sonucu iyi/olumlu olur niyetiyle yapmak/söylemek
do/mean something for the best v. sonucu iyi/olumlu olur umuduyla yapmak/söylemek
do/mean something for the best v. iyi/olumlu sonuçlanmasını umarak yapmak/söylemek
mean (something) for the best v. iyi/olumlu sonuçlanmasını umarak yapmak/söylemek
do/mean something for the best v. iyi niyetli/olumlu düşünerek yapmak/söylemek
mean (something) for the best v. niyeti iyi olmak/kötü olmamak
mean/do something for the best v. bir şeyi yardım olsun diye söylemek/yapmak
mean/do something for the best v. bir şeyi yardımı dokunsun diye söylemek/yapmak
mean/do something for the best v. bir şeyi iyiliğine söylemek/yapmak
mean/do something for the best v. bir şeyi iyilik olsun diye söylemek/yapmak
not mean any offense v. kötü niyetle yapmamak
not mean any offense v. kötü niyetle söylememek
not mean any offense v. kırmak/incitmek istememek
not mean any offense v. kıracak bir şey söylemek/yapmak istememek
not mean any offense v. kötü bir niyeti olmamak
mean (something) for the best v. iyi niyetle söylemek
mean (something) for the best v. iyi niyetli düşünerek söylemek
mean (something) for the best v. niyeti iyi olmak
mean (something) for the best v. sonucu iyi olur umuduyla söylemek
mean (something) for the best v. niyeti kötü olmamak
be no mean (something) v. oldukça önemli (bir şey) olmak
be no mean feat v. yabana atılır şey olmamak
be no mean (something) v. çok iyi (bir şey) olmak
be no mean feat v. büyük başarı olmak
be no mean (something) v. yabana atılmayacak (bir şey) olmak
be no mean (something) v. epeyce zor (bir şey) olmak
be no mean feat v. büyük bir başarı olmak
be no mean (something) v. harika (bir şey) olmak
be no mean (something) v. kayda değer (bir şey) olmak
be no mean feat v. yabana atılmayacak şey olmak
be no mean (something) v. yabana atılır (bir şey) olmamak
mean the world to somebody v. çok değer vermek
mean the world to somebody v. her şeyden daha fazla sevmek
mean the world to somebody v. dünyalar kadar sevmek
mean the world to somebody v. dünyalara değişmemek
mean nothing to somebody v. birinin sevdiği biri olmamak
mean nothing to somebody v. biri için hiçbir şey ifade etmemek
mean the world to somebody v. biri için dünyalara bedel/değer olmak
mean the world to somebody v. çok sevmek
mean nothing to somebody v. birinin gözünde bir değeri olmamak
mean the world to somebody v. biri için çok kıymetli/önemli/değerli olmak
mean nothing to somebody v. biri için bir önemi olmamak
mean nothing to somebody v. biri için bir anlam ifade etmemek
mean nothing to somebody v. biri için önemsiz olmak
mean nothing to somebody v. biri için önemli olmamak
follow the golden mean v. belli sınırlar içerisinde kalmak
follow the golden mean v. aşırıya kaçmamak
follow the golden mean v. ölçülü olmak
mean nothing to (one) v. (birinin) gözünde bir değeri olmamak
mean nothing to (one) v. (birine) hiçbir anlam ifade etmemek
mean no harm v. kırmak istememek
mean nothing to (one) v. (biri) için hiçbir şey ifade etmemek
mean no harm v. olumsuz etkilemek istememek
mean no harm v. üzmek istememek
mean nothing to (one) v. (biri) için bir önemi olmamak
mean nothing to (one) v. (biri) için önemsiz olmak
mean nothing to (one) v. (biri) için önemli olmamak
mean no harm v. zarar vermek istememek
mean the world to (one) v. (onun için) bir başka olmak
lean and mean adj. sıkı bir çalışmaya hazır ve nazır
a mean (something) adj. muhteşem
a mean (something) adj. sağlam
a mean (something) adj. nefis
a mean something adv. muhteşem
a mean something adv. başarılı
a mean something adv. sağlam
a mean something adv. nefis
no mean expr. çok iyi
no mean expr. harika
no mean expr. mükemmel
the end justifies the mean expr. sonuç yöntemin haklılığını ortaya koyar
lean and mean expr. kollarını sıvamış bekliyor
no mean something expr. yabana atılmayacak (başarı vs)
no mean something expr. yabana atılmayacak bir şey
no mean something expr. yabana atılacak bir şey değil
no mean expr. yabana atılmayacak
no mean expr. yabana atılır değil
mean as a junkyard dog expr. kavgacı
mean as a junkyard dog expr. zalim
mean as a junkyard dog expr. kindar
as mean as a junkyard dog expr. kavgacı
as mean as a junkyard dog expr. zalim
as mean as a junkyard dog expr. kindar
mean enough to steal a penny off a dead man's eyes [uk] expr. çok cimri
mean enough to steal a penny off a dead man's eyes [uk] expr. canını alırsın parasını alamazsın
mean enough to steal a penny off a dead man's eyes [uk] expr. günahını vermez
mean enough to steal a penny off a dead man's eyes [uk] expr. pintinin önde gideni
Speaking
what does your name mean? n. adın/ismin ne anlama geliyor
what does it mean v. bu ne demek
I mean what i say expr. bu konuda ciddiyim
hope this doesn't mean something bad's going to happen expr. hayırdır inşallah
what does it mean? expr. ne demek?
you mean everything to me expr. sen benim her şeyimsin
I mean expr. yani
what does it mean expr. bunun anlamı nedir
what I mean expr. demek istediğim
what is this supposed to mean expr. ne demek şimdi bu
what did you mean? expr. ne demek istediniz?
what did you mean? expr. ne demek istedin?
that's the sort of thing i mean expr. böyle bir şey demek istiyorum
call me I mean it expr. beni ara ama mutlaka
I mean expr. yani anlayacağın
what do you mean? expr. ne demek istedin?
what do you mean? expr. ne demek istiyorsun?
you mean a lot expr. benim için değerlisin
you mean a lot to me expr. benim için değerlisin
who do you mean when you say you expr. sen derken kimi kastediyorsun
who do you mean? expr. kimi kastediyorsun?
you do not mean anything at all to me expr. benim için (artık) hiçbir anlam ifade etmiyorsun
you mean nothing at all to me expr. benim için (artık) hiçbir anlam ifade etmiyorsun
you know i didn't mean it expr. onu kastetmediğimi biliyorsun
I didn't mean to do it expr. bunu yapmak istemedim
I didn't mean to do it expr. bunu yapmak istememiştim
I mean it expr. cidden
I mean it expr. söylediklerimde ciddiydim
I mean it expr. ciddiyim
I didn't mean to say that expr. ben öyle demek istemedim
I mean it expr. doğru söylüyorum
I mean it! expr. ciddiyim
what does that mean? expr. bunun anlamı ne?
what does that mean? expr. bu ne demek?
I think I know what you mean expr. sanırım ne demek istediğini anlıyorum
I didn't mean to worry you expr. seni endişelendirmek istememiştim
what do you mean you don't know? expr. bilmiyorum da ne demek?
I didn't mean it expr. böyle olmasını istemedim
I don't mean to disrespect expr. saygısızlık etmek istemedim
what do you mean? expr. ne demek istiyorsun?
you know what i mean expr. ne demek istediğimi biliyorsun
it doesn't mean what you think expr. anlamı düşündüğün gibi değil
why does it mean that? expr. niye öyle bir anlama gelsin ki?
what's all that mean? expr. tüm bunlar ne anlama geliyor?
I don't understand what you mean expr. ne demek istediğini anlamıyorum
if you know what I mean expr. demek istediğimi anlıyorsan eğer
why does it mean so much to you? expr. bu senin için neden bu kadar önemli?
it doesn't mean a thing expr. bir anlam ifade etmiyor
what is that supposed to mean? expr. bu ne demek oluyor?
you mean this one? expr. bunu mu kastediyorsun?
I didn't mean to expr. bunu yapmak istememiştim
I didn’t mean to wake you expr. seni uyandırmak istemedim
what do you mean? expr. ne demek istiyorsunuz?
I can't say I know what you mean expr. ne demek istediğini anladığımı pek söyleyemem
what's that supposed to mean? expr. bu da ne demek oluyor?
do you know what i mean? expr. ne demek istediğimi anladın mı?
we don't mean you any harm expr. size zarar vermek niyetinde değiliz
what does your name mean? expr. adının anlamı ne?
what does your name mean? expr. isminin anlamı nedir?
what does your name mean? expr. adının anlamı nedir?
what does your name mean? expr. isminin anlamı ne?
I mean it expr. çok ciddiyim
we didn't mean it expr. isteyerek yapmadık
you know what i mean! expr. ne dediğimi anladın!
I didn't mean it that way expr. o anlamda söylememiştim
that does not mean i'm going there expr. bu oraya gideceğim anlamına gelmez
I have no idea what you mean expr. ne dediğin hakkında hiçbir fikrim yok
I don't know what you mean expr. ne kastettiğini bilmiyorum
d'you know what i mean? expr. bilmem anlatabildim mi?
if you know what i mean expr. bilmem anlatabiliyor muyum?
I don't mean to intrude expr. burnumu sokmak istemem
what's that supposed to mean? expr. bu da ne demek şimdi?
I don't mean today expr. bugün demiyorum
just because you're older it doesn't mean you 're right expr. yaşlısın diye haklı olman gerekmiyor
does that mean anything to you? expr. bunun senin için bir anlamı var mı?
does this mean anything to you? expr. bunun sizin için bir anlamı var mı?
does this mean anything to you? expr. bu size bir şey ifade ediyor mu?
I know what you mean expr. ne demek istediğini anlıyorum
I don't mean maybe! expr. ciddiyim!
what he says one minute doesn't mean anything the next expr. bir dakika önce söylediği bir dakika sonrasını tutmuyor
what you say one minute doesn't mean anything the next expr. bir dakika önce söylediğin bir dakika sonrasını tutmuyor
what she says one minute doesn't mean anything the next expr. bir dakika önce söylediği bir dakika sonrasını tutmuyor
let me explain what i mean expr. izin verirseniz ne demek istediğimi açıklayayım
I don't mean to interrupt you expr. sözünüzü kesmek istemem
I don't mean to make a comparison expr. benzetmek/ karşılaştırmak gibi olması
it has to mean something expr. bir anlamı olmalı
what do you mean? expr. nasıl yani?
did you mean me? expr. beni mi kastettin?
did he mean me? expr. beni mi kastetti?
I didn't mean to make you wait expr. sizi bekletmek istemezdim
I don't mean maybe! expr. belki demiyorum!
you know what I mean? expr. beni/dediğimi anlıyor musun?
do you know what i mean? expr. beni/dediğimi anlıyor musun?
what do you mean by that? expr. bununla ne demek istiyorsun?
what does that mean exactly? expr. bu tam olarak ne anlama geliyor?
you can't mean that! expr. hadi canım!
you can't mean that! expr. yok daha neler!
i don't mean to complain expr. amacım şikayet etmek değil
I didn't mean to eavesdrop expr. kulak misafiri olmak istemezdim
I didn't mean to scare you expr. seni korkutmak istememiştim
I didn't mean to offend anyone expr. kimseyi incitmek istememiştim
I'm laughing but I don't mean it expr. gülüyorum ama komik olduğundan değil
what do you mean exactly? expr. tam olarak ne demek istiyorsun?
do you know what i mean? expr. dediğimi anlıyor musun?
you know what I mean? expr. dediğimi anlıyor musun?
what does this word mean? expr. bu kelimenin/sözcüğün anlamı nedir?
what does this word mean? expr. bu kelime/sözcük ne demek/ne anlama geliyor?
what do you mean you don't know? expr. nasıl bilmiyorsun?
say what you mean expr. ne demek istediğini söyle
I did not mean that expr. onu kastetmedim
I did not mean that expr. onu demek istemedim
I did not mean that expr. o anlamda söylemedim
I didn't mean that expr. onu kastetmedim
I did not mean that expr. o anlamda demedim
I didn't mean that expr. o anlamda söylemedim
I didn't mean that expr. o anlamda demedim
I didn't mean that expr. onu demek istemedim
that doesn't mean he doesn't care expr. bu onun umursamadığı anlamına gelmez
that doesn't mean she doesn't care expr. bu onun umursamadığı anlamına gelmiyor
that doesn't mean he doesn't care expr. bu onun aldırmadığı anlamına gelmez
that doesn't mean he doesn't care expr. bu onun umursamadığı anlamına gelmiyor
that doesn't mean she doesn't care expr. bu onun aldırmadığı anlamına gelmiyor
that doesn't mean he doesn't care expr. bu onun aldırmadığı anlamına gelmiyor