fayda - Türkisch Englisch Wörterbuch
Verlauf

fayda



Bedeutungen von dem Begriff "fayda" im Englisch Türkisch Wörterbuch : 45 Ergebniss(e)

Türkisch Englisch
Common Usage
fayda benefit n.
fayda advantage n.
fayda profit n.
General
fayda profit n.
fayda interest n.
fayda value n.
fayda serviceableness n.
fayda stead n.
fayda avail n.
fayda usefulness n.
fayda efficacy n.
fayda use n.
fayda service n.
fayda advantage n.
fayda virtue n.
fayda good n.
fayda compensation n.
fayda handiness n.
fayda utility n.
fayda benefit n.
fayda gain n.
fayda account n.
fayda sake n.
fayda vail [obsolete] n.
fayda meaning n.
fayda favor n.
fayda favour n.
Colloquial
fayda percentage n.
Trade/Economic
fayda benefit n.
fayda advantage n.
fayda utility n.
fayda gain n.
fayda usefulness n.
fayda profit n.
Law
fayda pecuniary advantage n.
fayda inurement n.
Politics
fayda benefit n.
Sport
fayda devil n.
Latin
fayda utilitas n.
fayda beneficium n.
Archaic
fayda behoof n.
fayda behoof n.
fayda emolument n.
fayda boot n.
fayda commodity n.

Bedeutungen, die der Begriff "fayda" mit anderen Begriffen im Englisch Türkisch Wörterbuch erhalten hat: 267 Ergebniss(e)

Türkisch Englisch
General
hukuki fayda legal benefit n.
sosyal fayda social utility n.
sosyal fayda social benefits n.
sırasal fayda ordinal utility n.
fayda maliyet analizi cost benefit analysis n.
fayda teorisi utility theory n.
brüt ekonomik fayda gross economic benefit n.
mali fayda financial interest n.
fayda paylaşımı benefit-sharing n.
yan fayda side benefit n.
yegane fayda/yarar sole benefit n.
bankadaki fayda indirimlerine bağımlı olmayan kimse veya şey nondependent n.
bir zümreye fayda sağlarken diğerlerinin hakkını yiyen adaletsiz anlaşma giveaway n.
fayda sağlayan etkinlik grace [obsolete] n.
fayda sağlayan güç grace [obsolete] n.
belirli bir avantaj veya fayda good n.
fayda sağlama do-gooding n.
fayda getirmeyen saçma fikir drainchild n.
kişisel fayda particular [obsolete] n.
algılanan fayda perceived usefulness n.
fayda etmemek cut no ice v.
fayda sağlamak court v.
fayda etmemek not to work v.
fayda etmek help v.
fayda sağlamak gain favor v.
fayda elde etmek receive benefit v.
fayda elde etmek gain benefit v.
fayda elde etmek obtain benefit v.
fayda elde etmek derive benefit v.
fayda elde etmek get benefit v.
fayda elde etmek reap benefit v.
fayda sağlamak cash on v.
fayda görmek benefit v.
fayda göstermek benefit v.
fayda etmek serve a purpose v.
fayda sağlamak avail v.
-mekte/-makta fayda var be good to v.
yatırım yapmaya değecek fayda elde etmek benefit outweigh the costs v.
fayda getirmek bring benefit to v.
fayda getirmek benefit v.
fayda vermek give result v.
fayda vermek benefit v.
fayda vermek bear fruit v.
fayda doğuracak biçimde kullanmak use to great effect v.
fayda sağlamak advantage v.
kendine fayda sağlamak serve one's self of v.
… olarak fayda sağlamak make v.
fayda sağlamak enure v.
fayda sağlamak inure v.
fayda sağlamak benefit v.
fayda elde etmek harvest v.
fayda sağlamak grace [obsolete] v.
bir şeyden fayda sağlamak pounce v.
fayda sağlamak pounce v.
karmaşık bir durumdan fayda sağlamak fish in troubled waters v.
olumsuz bir durumdan kişisel fayda elde etmek fish in troubled waters v.
haksız fayda elde etmek presume v.
fayda sağlamak prevail [obsolete] v.
fayda sağlamak subminister v.
fayda getiren ganancial adj.
fayda tabanlı utility-based adj.
fayda sağlayan do-good adj.
Phrasals
fayda sağlamak için olumsuz bir durumu kabul etmek lean into v.
(birinden/bir şeyden) kendine fayda sağlamak feed off (of) (someone or something) v.
fayda sağlamak gain from (something) v.
(bir şeyden) fayda elde etmek gain from (something) v.
bir şeyden bir fayda sağlamak gain something from something v.
bir şeyden fayda/yarar sağlamak gain from something v.
fayda sağlamak gain upon v.
fayda sağlamak amacıyla yakınlık göstermek cozy up v.
fayda sağlamak amacıyla (birine/bir şeye) yakınlık göstermek cozy up (to someone or something) v.
-den fayda sağlamak gain from v.
'-den fayda elde etmek gain from v.
bir şeyden bir fayda elde etmek get something out of something v.
(birinden/bir şeyden) zorla fayda sağlamaya çalışmak muscle in on (someone or something) v.
(bir şeyden) fayda sağlamak trade on (something) v.
Phrases
-mekte/-makta fayda var had better to v.
tekrar söylemekte fayda var it bears repeating expr.
Proverb
son pişmanlık fayda etmez there's no point crying over spilt milk
son pişmanlık fayda etmez it's no good crying over spilt milk
son pişmanlık fayda etmez don't cry over spilled milk
akıl terelelli olunca söz fayda etmez as a dog returns to his vomit, so a fool repeats his folly
son pişmanlık fayda etmez (it's) no good crying over spilt milk
son pişmanlık fayda etmez (there's) no good crying over spilt milk
son pişmanlık fayda etmez (it's) no use crying over spilled milk
son pişmanlık fayda etmez (there's) no use crying over spilled milk
son pişmanlık fayda etmez (it's) no use crying over spilt milk
son pişmanlık fayda etmez (there's) no use crying over spilt milk
değişiklikte fayda vardır a change is as good as a rest
pohpohlanmak kimseye bir fayda sağlamaz/kimsenin işine yaramaz he who gives fair words feeds you with an empty spoon
duyulmak istenen/kulağa güzel gelen sözler kimseye fayda sağlamaz he who gives fair words feeds you with an empty spoon
kendi kendini övmek kişiye (hiçbir) fayda sağlamaz self-praise is no recommendation (at all)
Colloquial
büyük fayda/yarar fat city n.
bir kişiden görülecek bir fayda için birine samimi davranmak cozy up to (someone) v.
bedava/karşılıksız fayda elde etmek take a free ride v.
(bir şey yapmak birine) yarar/fayda sağlamak behoove (one) to (do something) v.
(birinin bir şey yapmasında) yarar/fayda olmak behoove (one) to (do something) v.
haksız fayda sağlamak put it to v.
(birinden) haksız fayda sağlamak put it to (someone) v.
fayda sağlamak vaunce [obsolete] v.
birinden haksız fayda sağlamak jerk over v.
pek bir fayda/yarar sağlamamak only do so much v.
kısmi bir fayda sağlamak only do so much v.
sadece küçük bir fayda sağlamak only do so much v.
(bir şey yapmasında) fayda olmak had better (do something) v.
(bir şey yapmasında) fayda olmak had better/best do something v.
yapmakta büyük menfaat/fayda olmak pay to do v.
(bir şey yapmak) fayda etmez it's no use (doing something) expr.
Idioms
fayda sağlama loaves and fishes n.
çaba sarf etmeden fayda sağlama/geçinme a free ride n.
hiçbir fayda sağlamamak (something) will get (someone) nowhere v.
hiçbir fayda sağlamamak (something) won't get (someone) anywhere v.
yapılmasında fayda olmak be lever than v.
(bir şeyden) fayda sağlamak get the advantage of (something) v.
birisine fayda sağlamak amacıyla yakınlık göstermek cosy up to v.
birisine fayda sağlamak amacıyla yakınlık göstermek cozy up to v.
düşen insandan fayda sağlamak fish in troubled waters v.
(birinden) hayır/fayda görmemek get no change out of somebody v.
bedavadan fayda elde etmek get a free ride v.
bedava/karşılıksız ayrıcalık görmek/fayda elde etmek get/take a free ride v.
hızlıca gelir/fayda elde etmek için aileden kalan değerli şeyleri satmak sell the family silver v.
hızlı fayda/para elde etmek için değerli bir bir şeyi elden çıkarmak sell the family silver v.
biri/bir şey üzerinden fayda sağlamak get one over on somebody/something v.
biri/bir şey üzerinden fayda sağlamak put one over on somebody/something v.
fayda sağlayabilir olmak be ripe for the picking v.
yapmak birine yarar/fayda sağlamak behoove one to do v.
birinin yapmasında yarar/fayda olmak behoove one to do v.
-den hayır/fayda görmemek get no change out of v.
(birinden) hayır/fayda görmemek get no change out of (someone) v.
birinden pek/hiç hayır/fayda görmemek not get much/any change out of somebody v.
birinden hiç hayır/fayda görmemek not get any change out of someone [uk] v.
birine bir fayda sağlamamak get somebody nowhere v.
birine bir fayda sağlamamak not get somebody anywhere v.
bedavadan fayda elde etmek get/take a free ride v.
başkasının üstünden geçinmek/fayda sağlamak get/take a free ride v.
biri/bir şey üzerinden fayda sağlamak get/put one over on somebody/something v.
(bir şeyden) daha fazla fayda sağlamak have the best of (something) v.
hiçbir fayda sağlamayacak/hiçbir sonuca varmayacak bir işle uğraşmak rearrange (the) deckchairs on the titanic [uk/australia] v.
(birinden/bir şeyden) fayda/yarar/çıkar sağlamak take advantage of (someone or something) v.
(bir şeyden) fayda sağlamak turn (something) to account v.
fayda için başkalarına yaranmaya çalışan on the make adj.
ondan sana fayda yok get no change out of somebody expr.
son pişmanlık fayda etmez it's no use crying over spilt milk expr.
...yapmakta büyük menfaat/fayda bulunur pay to do something expr.
(bir şeye) fayda sağlamak için dahil olmuş in (something) for (someone) expr.
Formal
yeniden fayda sağlamak re-avail v.
Speaking
kimseye fayda sağlamaz it does nobody any good expr.
şunu söylemekte fayda var it goes without saying expr.
Trade/Economic
zenginlere vergi indirimi gibi tavizler vermenin ekonomiyi canlandırarak toplumun her seviyesine fayda sağlayacağına ilişkin teori trickle-down theory n.
azalan marjinal fayda ilkesi diminishing marginal utility n.
azalan marjinal fayda ilkesi principle of diminishing marginal utility n.
artan marjinal fayda increasing marginal utility n.
azalan fayda diminishing utility n.
azalan marjinal fayda diminishing marginal utility n.
azalan marjinal fayda kanunu law of diminishing marginal utility n.
beklenen fayda expected returns n.
beklenen fayda expected utility n.
belirlenmiş fayda modeli defined benefit model n.
belirlenmiş fayda esaslı planlar defined benefit plans n.
çok nitelikli fayda teorisi multi-attribute utility theory n.
değer fayda kuramı utility theory of value n.
dışsal marjinal fayda external marginal benefit n.
dışarıdan sağlanan fayda ve hizmetler outsourced benefits and services n.
dış fayda ve maliyetler outside benefits and costs n.
endüstriyel fayda industrial benefit n.
faizin marjinal fayda kuramı marginal utility theory of interest n.
fayda fonksiyonu utility function n.
fayda maksimizasyonu kuralı utility-maximizing rule n.
fayda teorisi benefit theory n.
fayda-maliyet analizi cost-benefit analysis n.
fayda ve maliyet analizi benefit and cost analysis n.
fayda olanakları sınırı utility-possibility frontier n.
fayda tabanlı fiyatlandırma value-based pricing n.
fayda bölümlendirmesi benefit segmentation n.
fayda kuramı utility theory n.
fayda maliyet analizi cost-benefit analysis n.
fayda düzeyi utility level n.
fayda analizi benefit analysis n.
fayda teorisi utility theory n.
fayda esaslı emeklilik planlarının muhasebesi ve raporlaması accounting and reporting by retirement benefit plans n.
fayda analizi utility analysis n.
fayda maliyet analizi benefit-cost analysis n.
fayda birimi util n.
fayda maliyet oranı benefit cost ratio n.
ilave fayda extra benefit n.
işten ayrılma sonrasında fayda sağlayan planlar post-employment benefit plans n.
karşılaştırılabilir fayda ordinal utility n.
kardinal fayda cardinal utility n.
marjinal fayda marginal benefit n.
maliyet/fayda analizi cost/benefit analysis n.
maliyet fayda analizi cost benefit analysis n.
maliyet-fayda cost-benefit analysis n.
marjinal fayda değer teorisi marginal utility theory of value n.
marjinal fayda okulu marginal utility school n.
maliyet fayda analizi cost-benefit analysis n.
marjinal fayda marginal satisfaction n.
maliyet-fayda analizi cost-benefit analysis n.
marjinal fayda marginal utility n.
marjinal sosyal fayda marginal social benefit n.
maliyet-fayda analizi cost-benefit-analysis n.
maliyet-fayda analizi cost benefit analysis n.
marjinal fayda marginal utility n.
ordinal fayda ordinal utility n.
olumsuz fayda disutility n.
nihai fayda final utility n.
parasal fayda pecuniary benefit n.
potansiyel fayda potential benefit n.
sosyal fayda social benefit n.
sosyal fayda social benefits n.
son fayda final utility n.
şekilsel fayda form utility n.
tüketiminden insanların fayda veya tatmin elde ettiği her şey good n.
toplam fayda total benefit n.
toplam fayda total utility n.
toplam fayda aggregate utility n.
verginin kamu hizmetlerinden elde edilen fayda oranında alınmasını savunan kuram compensatory principle of taxation n.
fayda-maliyet analizinde analizi yapılan program var iken ortaya çıkan sonuçlar ile program yokken ortaya çıkan sonuçların değerlendirilmesi ilkesi with-without principle n.
mali bir işlemin getirdiği varsayılan tatmini gösteren teorik bir fayda ölçüm birimi utile n.
dışsal fayda externality n.
gelişmekte olan ülkelerde ürünü garanti edilen fiyata doğrudan üreticiden satın alarak üreticiye fayda sağlama fair trade n.
kaynağın hali hazırdaki kullanımına alternatif olan bir yolla elde edilebilecek olan fayda opportunity cost n.
fiyatlar arttıkça para gelirleri otomatik artanların elde ettiği fayda cost-of-living benefit n.
ekonomik fayda temin etmek achieve economic benefit v.
zenginlere vergi indirimi gibi tavizler vermenin ekonomiyi canlandırarak toplumun her seviyesine fayda sağlayacağı teorisiyle ilgili/ait trickle-down adj.
alt gelir grubuna yapılacak vergi indirimi gibi tavizlerin ekonomiyi canlandırarak zenginlere fayda sağlayacağı teorisine ait trickle-up adj.
alt gelir grubuna yapılacak vergi indirimi gibi tavizlerin ekonomiyi canlandırarak zenginlere fayda sağlayacağı teorisiyle ilgili trickle-up adj.
fayda vermeyen disutile adj.
Law
masraf-fayda ilkesi principle of cost-effectiveness n.
verenle alana karşılıklı fayda sağlayan kefalet bailment for hire n.
(hükümet) zenginlere vergi yükleyerek halka fayda sağlamak churn v.
Politics
fayda gören beneficiary n.
ilhak ederek fayda sağlayan annexationist n.
ortak fayda common interest n.
toplumsal fayda social benefit n.
ilhak ederek fayda sağlayan kimse annexionist n.
Industry
insanların dahil oldukları işletme veya kuruluşa fayda getirebilecek becerileri human resources n.
Insurance
belirlenmiş fayda modeli defined benefit model n.
tanımlanmış fayda planı defined benefit pension plan n.
Technical
dışarıdan sağlanan fayda ve diğer hizmetler services rendered from 3rd parties n.
indirek fayda indirect benefit n.
indirekt fayda indirect benefit n.
senelik fayda annual benefit n.
Computer
fayda arayüzü utility interface n.
Informatics
ikincil fayda fringe benefit n.
yan fayda fringe benefit n.
Telecom
fayda-maliyet analizi cost-benefit analysis n.
marjinal fayda marginal utility n.
Medical
fayda testi utility test n.
sağlık fayda ölçümleri health utility measures n.
Statistics
fayda teorisi utility theory n.
Biology
bir genin canlının hayatta kalma şansını azaltmasına rağmen akrabalarına fayda getiriyorsa gelecek nesillere aktarılacağını ifade eden bir teori kin selection n.
organizma topluluğunda karşılıklı fayda getiren eylem coaction n.
Botanic
akar ve bitki arasındaki karşılıklı fayda sağlayan ilişki acarophily n.
Literature
fayda etmeyen unprofited adj.
Religious
sonucunda kiliseye fayda getirdiği için aklanan sahtekarlık pious fraud n.
sonucunda kiliseye fayda getirdiği için aklanan bir sahtekarlığa karışmış kimse pious fraud n.
Philosophy
fayda ilkesi greatest happiness principle n.
fayda ilkesi utility principle n.
hedonistik fayda için tensel olana başvurma sensism n.
Environment
maliyet-fayda analizi cost-benefit analysis n.
Meteorology
ekonomik meteoroloji fayda grubu ecomet economic meteorology n.
Geology
maliyet-fayda analizi cost-benefit analysis n.
Latin
suçun muhtemel sorumluluğu ondan fayda sağlayana aittir prensibi cui bono n.
Archaic
fayda sağlamak bestead v.
fayda sağlamak vail v.
fayda sağlamaya çalışmak pretend v.
Entomology
karıncalardan fayda gören (böcek) myrmecophilous adj.