|
Kategorie |
Englisch |
Türkisch |
|
| Common Usage |
|
| 1 |
Common Usage |
helping each other n.
|
yardımlaşma |
|
| 2 |
Common Usage |
shout at each other v.
|
bağrışmak |
|
| 3 |
Common Usage |
every other adj.
|
tüm diğer |
|
|
|
| 4 |
Common Usage |
other than these adv.
|
bunlardan başka |
|
| General |
|
| 5 |
General |
other means n.
|
diğer araçlar |
|
If they do not cooperate, they will have to face other means being used to make them do so.
İşbirliği yapmazlarsa, bunu yapmalarını sağlamak için kullanılan diğer araçlarla yüzleşmek zorunda kalacaklar.
More Sentences
|
| 6 |
General |
significant other n.
|
sevgili |
|
Tom is Mary's significant other.
Tom, Mary'nin sevgilisi.
More Sentences
|
| 7 |
General |
other party n.
|
diğer taraf |
|
Regrettably, the EU did not succeed in persuading other parties to recognise the need for starting such a process.
Ne yazık ki AB, diğer tarafları böyle bir süreci başlatma ihtiyacını kabul etmeye ikna etmeyi başaramamıştır.
More Sentences
|
| 8 |
General |
other side n.
|
diğer taraf |
|
I urge you not to be deterred by this resistance from the other side of the ocean.
Okyanusun diğer tarafından gelen bu direnişin sizi yıldırmamasını tavsiye ediyorum.
More Sentences
|
| 9 |
General |
other party n.
|
karşı taraf |
|
Understanding the expectations of the other party improves the quality of the presentation.
Karşı tarafın beklentilerini anlamak sunumun kalitesini artırır.
More Sentences
|
| 10 |
General |
complementing (each other) n.
|
birbirini tamamlama |
|
The principles of solidarity, flexibility and effectiveness complement rather than compete with each other.
Dayanışma, esneklik ve etkinlik ilkeleri birbirleriyle rekabet etmekten ziyade birbirlerini tamamlamaktadır.
More Sentences
|
| 11 |
General |
other half n.
|
diğer yarısı |
|
What we are discussing here is not going to find its way over to the other half of the budgetary authority.
Burada tartıştığımız hususlar bütçe yetkisinin diğer yarısında yer almayacaktır.
More Sentences
|
| 12 |
General |
other comments n.
|
diğer yorumlar |
|
Unfortunately, I am unable to make any of my other comments, but I shall do so in due course.
Ne yazık ki diğer yorumlarımı yapamıyorum, ancak zamanı geldiğinde yapacağım.
More Sentences
|
| 13 |
General |
other countries n.
|
diğer ülkeler |
|
You asked me to give you the figures for the other countries.
Benden diğer ülkelerle ilgili rakamları vermemi istediniz.
More Sentences
|
| 14 |
General |
the other side n.
|
öbür taraf |
|
The apples on the other side of the wall are the sweetest.
Duvarın öbür tarafındaki elmalar çok tatlı.
More Sentences
|
| 15 |
General |
some other place n.
|
başka bir yer |
|
We were taken to some other place.
Başka bir yere götürüldük.
More Sentences
|
| 16 |
General |
significant other n.
|
hayat arkadaşı |
|
Do you have a significant other?
Bir hayat arkadaşın var mı?
More Sentences
|
| 17 |
General |
other issues n.
|
diğer hususlar |
|
The other issues you raised must be reviewed in the context of this regulation.
Gündeme getirdiğiniz diğer hususlar bu düzenleme bağlamında gözden geçirilmelidir.
More Sentences
|
| 18 |
General |
other features n.
|
diğer özellikler |
|
The other features of the phone are also very good.
Telefonun diğer özellikleri de oldukça iyi.
More Sentences
|
| 19 |
General |
other areas n.
|
diğer alanlar |
|
Lastly, we have a budget which I believe to be innovative in other areas.
Son olarak, diğer alanlarda yenilikçi olduğuna inandığım bir bütçemiz var.
More Sentences
|
| 20 |
General |
other details n.
|
diğer detaylar |
|
The other details are up to you.
Diğer detaylar size kalmış.
More Sentences
|
| 21 |
General |
the other night n.
|
geçen gece |
|
| 22 |
General |
the other n.
|
diğeri |
|
Is one system better than the other for human rights?
İnsan hakları açısından bir sistem diğerinden daha mı iyi?
More Sentences
|
| 23 |
General |
the other n.
|
bir diğeri |
|
One is not faster than the other.
Biri diğerinden daha hızlı değil.
More Sentences
|
| 24 |
General |
resemble each other v.
|
benzeşmek |
|
The two brothers resemble each other so much that I can hardly distinguish one from the other.
İki kardeş birbirine o kadar benziyor ki, birini diğerinden ayırt etmekte zorlanıyorum.
More Sentences
|
| 25 |
General |
see each other v.
|
görüşmek |
|
And we see each other often because we are neighbors.
Komşu olduğumuz için sık sık görüşüyoruz.
More Sentences
|
| 26 |
General |
support each other v.
|
birbirini desteklemek |
|
Therefore it is vitally important that they support each other.
Bu nedenle birbirlerini desteklemeleri hayati önem taşımaktadır.
More Sentences
|
| 27 |
General |
resemble each other v.
|
birbirine benzemek |
|
They resemble each other in a lot of ways.
Birçok yönden birbirlerine benziyorlar.
More Sentences
|
| 28 |
General |
complement each other v.
|
birbirini tamamlamak |
|
This support for the victim must involve two types of measures which complement each other.
Mağdura yönelik bu destek, birbirini tamamlayan iki tür tedbiri içermelidir.
More Sentences
|
| 29 |
General |
trust each other v.
|
birbirine güvenmek |
|
The team members begin to trust each other.
Ekip üyeleri birbirlerine güvenmeye başlar.
More Sentences
|
| 30 |
General |
accuse each other v.
|
birbirini suçlamak |
|
They accused each other.
Birbirlerini suçladılar.
More Sentences
|
| 31 |
General |
affect each other v.
|
birbirini etkilemek |
|
Although each of these models seems different from each other, they affect each other in terms of business.
Bu modellerin her biri birbirinden farklı gibi görünse de iş açısından birbirlerini etkilemektedir.
More Sentences
|
| 32 |
General |
know each other v.
|
birbirini tanımak |
|
It prevents people from getting to know each other.
İnsanların birbirlerini tanımalarını engeller.
More Sentences
|
| 33 |
General |
like each other v.
|
birbirinden hoşlanmak |
|
Meg and Calvin begin to like each other.
Meg ve Calvin birbirlerinden hoşlanmaya başlarlar.
More Sentences
|
| 34 |
General |
accompany each other v.
|
birbirine eşlik etmek |
|
In many cases, these diseases accompany each other.
Çoğu durumda bu hastalıklar birbirine eşlik eder.
More Sentences
|
| 35 |
General |
inspire each other v.
|
birbirine ilham vermek |
|
The process will continue and the participants will inspire each other.
Süreç devam edecek ve katılımcılar birbirlerine ilham verecektir.
More Sentences
|
| 36 |
General |
blame each other v.
|
birbirlerini suçlamak |
|
Domestic fights show the head, and both sides start blaming each other.
Aile içi kavgalar baş gösterir ve her iki taraf da birbirini suçlamaya başlar.
More Sentences
|
| 37 |
General |
love each other v.
|
birbirini sevmek |
|
This is an issue of violence between people who at some point must have loved each other.
Bu, bir noktada birbirini sevmiş olması gereken insanlar arasındaki bir şiddet meselesidir.
More Sentences
|
| 38 |
General |
no other adj.
|
bundan başka |
|
We have no other red lines from this.
Bundan başka kırmızı çizgimiz yok.
More Sentences
|
| 39 |
General |
some other adj.
|
başka bir |
|
In this context, it does not matter whether the fishing fleets come from Ireland or Spain or some other country.
Bu bağlamda balıkçı filolarının İrlanda, İspanya ya da başka bir ülkeden gelmesi önemli değildir.
More Sentences
|
| 40 |
General |
every other day adv.
|
iki günde bir |
|
I take a bath every other day.
İki günde bir banyo yapıyorum.
More Sentences
|
| 41 |
General |
the other day adv.
|
geçenlerde |
|
Tom was here the other day.
Tom geçenlerde buradaydı.
More Sentences
|
| 42 |
General |
every other day adv.
|
gün aşırı |
|
She visits us every other day.
O, gün aşırı bizi ziyaret eder.
More Sentences
|
| 43 |
General |
by other means adv.
|
başka yollarla |
|
They have succeeded in organising matters efficiently and cost-effectively by other means.
Meseleleri başka yollarla verimli ve düşük maliyetli bir şekilde organize etmeyi başardılar.
More Sentences
|
|
|
| 44 |
General |
every other day adv.
|
günaşırı |
|
Do you walk every other day?
Günaşırı yürür müsün?
More Sentences
|
| 45 |
General |
the other day adv.
|
birkaç gün önce |
|
I want you to return the book I lent you the other day.
Birkaç gün önce sana ödünç verdiğim kitabı iade etmeni istiyorum.
More Sentences
|
| 46 |
General |
each other adv.
|
birbirine |
|
Furthermore, I learned that the research projects for both forms of stem cells are dependent upon each other.
Ayrıca her iki kök hücre türüne yönelik araştırma projelerinin birbirine bağımlı olduğunu öğrendim.
More Sentences
|
| 47 |
General |
from each other adv.
|
birbirinden |
|
Why are North and South Korea so different from each other?
Kuzey ve Güney Kore neden birbirinden bu kadar farklı?
More Sentences
|
| 48 |
General |
from each other adv.
|
birbirlerinden |
|
They slowly pulled away from each other.
Yavaşça birbirlerinden uzaklaştılar.
More Sentences
|
| 49 |
General |
every other month adv.
|
iki ayda bir |
|
Tom comes here every other month.
Tom her iki ayda bir buraya gelir.
More Sentences
|
| 50 |
General |
every other week adv.
|
iki haftada bir |
|
Tom comes here every other week.
Tom buraya iki haftada bir gelir.
More Sentences
|
| 51 |
General |
in other ways adv.
|
başka yollarla |
|
Parliament will pursue that idea in other ways.
Parlamento bu fikri başka yollarla takip edecektir.
More Sentences
|
| 52 |
General |
other than prep.
|
başka |
|
These clauses are nothing other than a resounding shot in the dark.
Bu hükümler karanlıkta yankılanan bir atıştan başka bir şey değildir.
More Sentences
|
| 53 |
General |
other than prep.
|
bunların dışında |
|
Animals other than those cannot be sacrificed.
Bunların dışındaki hayvanlar kurban edilemez.
More Sentences
|
| 54 |
General |
other than prep.
|
dışında |
|
No one other than the person who causes damage should have to pay for it.
Zarara neden olan kişi dışında hiç kimse bunun bedelini ödemek zorunda kalmamalıdır.
More Sentences
|
| 55 |
General |
each other pron.
|
birbirlerini |
|
Dutch producer organisations inspect each other to see if quotas have been exceeded.
Hollandalı üretici örgütleri kotaların aşılıp aşılmadığını görmek için birbirlerini denetliyor.
More Sentences
|
| 56 |
General |
each other pron.
|
birbiri |
|
We, on the contrary, must promote the idea of a network of national systems cooperating with each other.
Aksine, birbirleriyle işbirliği yapan ulusal sistemlerden oluşan bir ağ fikrini teşvik etmeliyiz.
More Sentences
|
| 57 |
General |
each other pron.
|
birbirini |
|
Even if the enterprise does not provide public services, its services may cross-subsidise each other.
İşletme kamu hizmeti sunmasa bile, sunduğu hizmetler birbirini çapraz sübvanse edebilir.
More Sentences
|
| Phrases |
|
| 58 |
Phrases |
in other words expr.
|
bir başka deyişle |
|
In other words, he betrayed us.
Bir başka deyişle, o bize ihanet etti.
More Sentences
|
| 59 |
Phrases |
in other words expr.
|
başka bir ifadeyle |
|
In other words, she became a good wife.
Başka bir ifadeyle, iyi bir eş oldu.
More Sentences
|
| 60 |
Phrases |
in other words expr.
|
başka bir deyişle |
|
In other words, it is talking about pioneering technology rather than biotechnology.
Başka bir deyişle, biyoteknolojiden ziyade öncü teknolojiden bahsediyor.
More Sentences
|
| 61 |
Phrases |
in other words expr.
|
diğer bir deyişle |
|
In other words, biotechnology has many benefits, and this is widely recognised.
Diğer bir deyişle, biyoteknolojinin birçok faydası vardır ve bu yaygın olarak kabul edilmektedir.
More Sentences
|
| 62 |
Phrases |
no other expr.
|
başkası |
|
There is no other, at the moment at least.
Başkası yok, en azından şu anda.
More Sentences
|
| 63 |
Phrases |
other than that expr.
|
bunun dışında |
|
Other than that, Ms Breyer, almost everything you said was factually incorrect.
Bunun dışında, Bayan Breyer, söylediğiniz neredeyse her şey gerçekte yanlıştı.
More Sentences
|
| Colloquial |
|
| 64 |
Colloquial |
your significant other n.
|
sevgilin |
|
What song best describes your relationship with your significant other?
Sevgilinizle olan ilişkinizi en iyi anlatan şarkı hangisidir?
More Sentences
|
| General |
|
| 65 |
General |
life on other planets n.
|
başka gezegenlerdeki hayat |
|
| 66 |
General |
types of helping each other n.
|
yardımlaşma |
|
| 67 |
General |
one under the other n.
|
alt alta |
|
| 68 |
General |
life on other planets n.
|
diğer gezegenlerde yaşam |
|
| 69 |
General |
rubbing against each other n.
|
sürtüşme |
|
| 70 |
General |
other contact information n.
|
sair irtibat bilgileri |
|
| 71 |
General |
generalized other n.
|
genelleştirilmiş öteki |
|
| 72 |
General |
dealer of gold and other precious metals n.
|
sarraf |
|
| 73 |
General |
helping each other n.
|
muavenet |
|
| 74 |
General |
playing with each other n.
|
oynaşma |
|
| 75 |
General |
the other world n.
|
öbür dünya |
|
| 76 |
General |
helping each other n.
|
yardım |
|
| 77 |
General |
other person n.
|
el |
|
| 78 |
General |
christianity and other religions n.
|
hristiyanlık ve diğer dinler |
|
| 79 |
General |
significant other n.
|
eş (sevgili) |
|
| 80 |
General |
other time n.
|
sair zaman |
|
| 81 |
General |
the other end of world n.
|
dünyanın diğer ucu |
|
| 82 |
General |
telephoning (each other) n.
|
telefonlaşma |
|
| 83 |
General |
the other side of the medallion n.
|
madalyonun öteki yüzü |
|
| 84 |
General |
the other side of the medallion n.
|
madalyonun diğer yüzü |
|
| 85 |
General |
the other side of the medallion n.
|
madalyonun öbür yüzü |
|
| 86 |
General |
the voice on the other side of the line n.
|
telefonun diğer ucundaki ses |
|
| 87 |
General |
the voice on the other side of the line n.
|
telefonun öteki ucundaki ses |
|
| 88 |
General |
the voice on the other side of the line n.
|
telefonun ucundaki ses |
|
| 89 |
General |
other corner of the world n.
|
dünyanın diğer ucu |
|
| 90 |
General |
other corner of the world n.
|
dünyanın öteki ucu |
|
| 91 |
General |
the other end of the world n.
|
dünyanın bir ucu |
|
| 92 |
General |
the other end of the world n.
|
dünyanın diğer ucu |
|
| 93 |
General |
some other place n.
|
bir başka yer |
|
| 94 |
General |
other problems n.
|
diğer problemler |
|
| 95 |
General |
other side of that wall n.
|
duvarın diğer tarafı |
|
| 96 |
General |
phoning each other n.
|
telefonlaşma |
|
| 97 |
General |
other issues n.
|
diğer sayılar |
|
| 98 |
General |
other things on offer n.
|
sunulan diğer imkanlar |
|
| 99 |
General |
other countries in the world n.
|
dünyadaki diğer ülkeler |
|
| 100 |
General |
other habits n.
|
diğer alışkanlıklar |
|
| 101 |
General |
the other evening n.
|
geçen akşam |
|
| 102 |
General |
the other n.
|
zıt tarafa |
|
| 103 |
General |
the other woman n.
|
metres |
|
| 104 |
General |
the other afternoon n.
|
geçen öğleden sonra |
|
| 105 |
General |
the other woman n.
|
yuva yıkan kadın |
|
| 106 |
General |
the other n.
|
zıt şeye |
|
| 107 |
General |
the other n.
|
diğer ucuna |
|
| 108 |
General |
the other morning n.
|
geçen sabah |
|
| 109 |
General |
the other n.
|
zıt yöne |
|
| 110 |
General |
the other n.
|
birbiri |
|
| 111 |
General |
other-directedness n.
|
başkalarından onay alma yönelimi |
|
| 112 |
General |
other [obsolete] n.
|
ikincisi |
|
| 113 |
General |
other world n.
|
ruhlar alemi |
|
| 114 |
General |
other-directed n.
|
dışa bağlı kimse |
|
| 115 |
General |
other-directed n.
|
dış güdümlü kimse |
|
| 116 |
General |
other world n.
|
öbür dünya |
|
| 117 |
General |
other [obsolete] n.
|
ikinci |
|
| 118 |
General |
other world n.
|
ahiret |
|
| 119 |
General |
far other n.
|
çok farklı |
|
| 120 |
General |
far other n.
|
aynı olmayan |
|
| 121 |
General |
far other n.
|
bambaşka |
|
| 122 |
General |
be opposed to each other v.
|
karşıtlaşmak |
|
| 123 |
General |
rub against each other v.
|
sürtüşmek |
|
| 124 |
General |
have other fish to fry v.
|
başka bir işi olmak |
|
| 125 |
General |
be successor and predecessor to each other v.
|
halef selef olmak |
|
| 126 |
General |
quarrel with each other v.
|
takışmak |
|
| 127 |
General |
be unable to defeat each other v.
|
yenişememek |
|
| 128 |
General |
be separated from each other v.
|
ayrı düşmek |
|
| 129 |
General |
jump from one thing to the other v.
|
daldan dala konmak |
|
| 130 |
General |
sue each other v.
|
mahkemelik olmak |
|
| 131 |
General |
cross each other v.
|
karşılaşmak |
|
| 132 |
General |
promise each other v.
|
sözleşmek |
|
| 133 |
General |
glance each other v.
|
bakışmak |
|
| 134 |
General |
joke with each other v.
|
cilveleşmek |
|
| 135 |
General |
express in other terms v.
|
başka sözlerle anlatmak |
|
| 136 |
General |
walk in other people's shoes v.
|
kendini başkalarının yerine koymak |
|
| 137 |
General |
give each other the glad eye v.
|
paslaşmak |
|
| 138 |
General |
pass to each other v.
|
paslaşmak |
|
| 139 |
General |
whisper privately to each other v.
|
ağız ağıza vermek |
|
| 140 |
General |
settle accounts with each other v.
|
hesaplaşmak |
|
| 141 |
General |
understand each other v.
|
anlaşmak |
|
| 142 |
General |
pour out one's grief to each other v.
|
dertleşmek |
|
| 143 |
General |
greet each other v.
|
selamlaşmak |
|
| 144 |
General |
snarl at each other v.
|
hırlaşmak |
|
| 145 |
General |
laugh at each other v.
|
gülüşmek |
|
| 146 |
General |
flirt with each other v.
|
cilveleşmek |
|
| 147 |
General |
obstinate with each other v.
|
inatlaşmak |
|
| 148 |
General |
help each other v.
|
yardımlaşmak |
|
| 149 |
General |
support each other v.
|
sırt sırta vermek |
|
| 150 |
General |
get in other people's hair v.
|
başkalarını rahatsız etmek |
|
| 151 |
General |
look the other way v.
|
görmezlikten gelmek |
|
| 152 |
General |
bet with each other v.
|
kırışmak |
|
| 153 |
General |
fight each other v.
|
vuruşmak |
|
| 154 |
General |
scold each other v.
|
bağrışmak |
|
| 155 |
General |
oppose each other v.
|
zıtlaşmak |
|
| 156 |
General |
speak to each other v.
|
birbiriyle konuşmak |
|
| 157 |
General |
laugh on the other side of the mouth v.
|
burnu sürtülmek |
|
| 158 |
General |
love each other v.
|
sevişmek |
|
| 159 |
General |
understand each other v.
|
uyuşmak |
|
| 160 |
General |
rub against each other v.
|
ovuşturmak |
|
| 161 |
General |
write to each other v.
|
yazışmak |
|
| 162 |
General |
get along well with each other v.
|
yıldızları barışmak |
|
| 163 |
General |
ogle at each other v.
|
kesişmek |
|
| 164 |
General |
make a pact with each other v.
|
ahitleşmek |
|
| 165 |
General |
be obstinate with each other v.
|
inatlaşmak |
|
| 166 |
General |
whisper to each other v.
|
fısıldaşmak |
|
| 167 |
General |
play with each other v.
|
oynaşmak |
|
| 168 |
General |
take each other by the hand v.
|
el ele tutuşmak |
|
| 169 |
General |
smell each other v.
|
koklaşmak |
|
| 170 |
General |
begin quarreling with each other v.
|
kavgaya tutuşmak |
|
| 171 |
General |
love each other v.
|
bir birlerinİ sevmek |
|
| 172 |
General |
bid against each other v.
|
ihalede kapışmak |
|
| 173 |
General |
take strength from each other v.
|
birbirinden güç almak |
|
| 174 |
General |
make a bet with each other (about) v.
|
iddiaya tutuşmak |
|
| 175 |
General |
make signs to each other v.
|
işaretleşmek |
|
| 176 |
General |
say good-bye to each other v.
|
vedalaşmak |
|
| 177 |
General |
run into each other v.
|
çarpışmak |
|
| 178 |
General |
hug each other dearly v.
|
sevgiyle kucaklaşmak |
|
| 179 |
General |
hug each other warmly v.
|
sevgiyle kucaklaşmak |
|
| 180 |
General |
use other people's personal information v.
|
(birinin) özeline girmek |
|
| 181 |
General |
use other people's personal information v.
|
özele girmek |
|
| 182 |
General |
have no other choice v.
|
başka seçeneği olmamak |
|
| 183 |
General |
have no other option v.
|
başka seçeneği olmamak |
|
| 184 |
General |
have no other alternative v.
|
başka seçeneği olmamak |
|
| 185 |
General |
match each other v.
|
birbirine uymak |
|
| 186 |
General |
fancy each other v.
|
flört etmek |
|
| 187 |
General |
match each other v.
|
birbirine yakışmak |
|
| 188 |
General |
fancy each other v.
|
birbirlerinden hoşlanmak |
|
| 189 |
General |
take the credit for other people's work v.
|
kendine pay çıkarmak |
|
| 190 |
General |
pass in other hands v.
|
el değiştirmek |
|
| 191 |
General |
try to reach each other v.
|
birbirine ulaşmaya çalışmak |
|
| 192 |
General |
compare with each other v.
|
birbiriyle karşılaştırmak |
|
| 193 |
General |
try to reach each other v.
|
birbirlerine ulaşmaya çalışmak |
|
| 194 |
General |
substitute each other v.
|
birbirinin yerini tutmak |
|
| 195 |
General |
complement each other v.
|
birbirini tamamlar nitelikte olmak |
|
| 196 |
General |
complete each other v.
|
birbirini tamamlamak |
|
| 197 |
General |
complete each other v.
|
birbirini tamamlar olmak |
|
| 198 |
General |
complement each other v.
|
birbirini tamamlar olmak |
|
| 199 |
General |
complete each other v.
|
birbirini tamamlar nitelikte olmak |
|
| 200 |
General |
substitute each other v.
|
birbirinin yerine geçmek |
|
| 201 |
General |
employ for other purposes v.
|
başka şekillerde değerlendirmek |
|
| 202 |
General |
message each other v.
|
birbirleriyle mesajlaşmak |
|
| 203 |
General |
fall out with each other v.
|
birbirine düşmek |
|
| 204 |
General |
bounce the ideas off each other v.
|
fikir teatisinde bulunmak |
|
| 205 |
General |
bounce the ideas off each other v.
|
fikir teatisi yapmak |
|
| 206 |
General |
learn from each other v.
|
birbirinden (bir şeyler) öğrenmek |
|
| 207 |
General |
be made for each other v.
|
birbiri için yaratılmak |
|
| 208 |
General |
be made for each other v.
|
birbirleri için yaratılmak |
|
| 209 |
General |
be meant for each other v.
|
birbiri için yaratılmak |
|
| 210 |
General |
be meant for each other v.
|
birbirleri için yaratılmış olmak |
|
| 211 |
General |
warn each other v.
|
birbirini uyarmak |
|
| 212 |
General |
strengthen each other v.
|
birbirini güçlendirmek |
|
| 213 |
General |
yell at each other v.
|
birbirlerine bağırmak |
|
| 214 |
General |
go off in all these other directions v.
|
bambaşka yönlere gitmek |
|
| 215 |
General |
be a whole other person v.
|
başka biri olup çıkmak |
|
| 216 |
General |
entwine one's arms around each other v.
|
kollarını birbirlerine dolamak |
|
| 217 |
General |
be stacked up on top of each other v.
|
üst üste olmak |
|
| 218 |
General |
compete against other teams v.
|
diğer takımlara karşı yarışmak |
|
| 219 |
General |
turn the other cheek v.
|
öteki yanağını uzatmak |
|
| 220 |
General |
accuse each other v.
|
birbirlerini suçlamak |
|
| 221 |
General |
make a friend from the other side of the world v.
|
dünyanın diğer ucundan bir arkadaş edinmek |
|
| 222 |
General |
phone each other v.
|
telefonlaşmak |
|
| 223 |
General |
make a decision one way or the other v.
|
öyle ya da böyle bir karara varmak |
|
| 224 |
General |
kill each other over race v.
|
birbirlerini ırk uğruna/yüzünden öldürmek |
|
| 225 |
General |
have other thing to do v.
|
yapacak başka işleri olmak |
|
| 226 |
General |
live across the street from each other v.
|
aynı sokakta karşılıklı evlerde oturmak |
|
| 227 |
General |
affect each other v.
|
etkileşmek |
|
| 228 |
General |
have no other choice than v.
|
-den başka şansı olmamak |
|
| 229 |
General |
fancy each other v.
|
birbirinden hoşlanmak |
|
| 230 |
General |
care about other people v.
|
diğer insanları önemsemek |
|
| 231 |
General |
put on top of each other v.
|
üst üste koymak |
|
| 232 |
General |
love each other v.
|
birbirlerini sevmek |
|
| 233 |
General |
care for each other v.
|
birbirine değer vermek |
|
| 234 |
General |
wave hands to each other v.
|
birbirlerine el sallamak |
|
| 235 |
General |
every other adj.
|
her diğer |
|
| 236 |
General |
one more beautiful than the other adj.
|
birbirinden güzel |
|
| 237 |
General |
different from each other adj.
|
birbirinden farklı |
|
| 238 |
General |
independent of each other adj.
|
birbirinden bağımsız |
|
| 239 |
General |
through-other adj.
|
darmadağınık |
|
| 240 |
General |
through-other adj.
|
düzensiz |
|
| 241 |
General |
through-other adj.
|
karmakarışık |
|
| 242 |
General |
some other adj.
|
bir diğer |
|
| 243 |
General |
some other adj.
|
alternatifler arasında olan |
|
| 244 |
General |
(every) other adj.
|
ikinci |
|
| 245 |
General |
other-directed adj.
|
dış güdümlü |
|
| 246 |
General |
other-worldly adj.
|
uhrevi |
|
| 247 |
General |
other-worldly adj.
|
ahiret ile ilgili |
|
| 248 |
General |
other-directed adj.
|
dışarıdan etkilenen |
|
| 249 |
General |
other-directed adj.
|
dış dünyanın etkisinde kalan |
|
| 250 |
General |
on the other part adv.
|
diğer taraftan |
|
| 251 |
General |
some day or other adv.
|
bir gün |
|
| 252 |
General |
one within the other adv.
|
iç içe |
|
| 253 |
General |
in other saying adv.
|
başka bir ifadeyle |
|
| 254 |
General |
one after the other adv.
|
art arda |
|
| 255 |
General |
one on the top of the other adv.
|
üst üste |
|
| 256 |
General |
every other day adv.
|
aşırı |
|
| 257 |
General |
in other ten years adv.
|
sonraki on yıl izarfında |
|
| 258 |
General |
one after the other adv.
|
birer birer |
|
| 259 |
General |
by some means or other adv.
|
şu veya bu şekilde |
|
| 260 |
General |
on the other hand adv.
|
buna mukabil |
|
| 261 |
General |
the other way round adv.
|
tam tersine |
|
| 262 |
General |
in other ten years adv.
|
sonraki on yıl içinde |
|
| 263 |
General |
one after the other adv.
|
birbiri ardından |
|
| 264 |
General |
one after the other adv.
|
birbiri peşi sıra |
|
| 265 |
General |
other than that adv.
|
kaldı ki |
|
| 266 |
General |
one after the other adv.
|
peş peşe |
|
| 267 |
General |
for some reason or other adv.
|
her nedense |
|
| 268 |
General |
one or other day adv.
|
bugün yahut yarın |
|
| 269 |
General |
on the other hand adv.
|
öte yandan |
|
| 270 |
General |
in other saying adv.
|
başka bir deyişle |
|
| 271 |
General |
the other way round adv.
|
tam aksine |
|
| 272 |
General |
some day or other adv.
|
günün birinde |
|
| 273 |
General |
one after the other adv.
|
arka arkaya |
|
| 274 |
General |
among other things adv.
|
bu arada |
|
| 275 |
General |
sometime or other adv.
|
ileride birgün |
|
| 276 |
General |
on the other hand adv.
|
tam tersine |
|
| 277 |
General |
on the other hand adv.
|
bunun yanı sıra |
|
| 278 |
General |
in other words adv.
|
yani |
|
| 279 |
General |
somehow or other adv.
|
her nasıl olursa olsun |
|
| 280 |
General |
somehow or other adv.
|
her nasıl olsa |
|
| 281 |
General |
somehow or other adv.
|
nasıl olsa |
|
| 282 |
General |
on the other part adv.
|
öbür yandan |
|
| 283 |
General |
by some means or other adv.
|
herhangi bir şekilde |
|
| 284 |
General |
on the other hand adv.
|
diğer taraftan |
|
| 285 |
General |
one after the other adv.
|
üst üste |
|
| 286 |
General |
somehow or other adv.
|
nasılsa |
|
| 287 |
General |
in someway or other adv.
|
iyi kötü |
|
| 288 |
General |
on the other hand adv.
|
buna karşın |
|
| 289 |
General |
by other means than adv.
|
-den başka yollarla |
|
| 290 |
General |
one after the other adv.
|
birbiri ardınca |
|
| 291 |
General |
on the other hand adv.
|
buna karşılık |
|
| 292 |
General |
some other day adv.
|
başka bir gün |
|
| 293 |
General |
every other day adv.
|
birer gün arayla |
|
| 294 |
General |
each other adv.
|
birbirine göre |
|
| 295 |
General |
in some other place adv.
|
başka bir yerde |
|
| 296 |
General |
in other place adv.
|
başka bir yerde |
|
| 297 |
General |
somehow or other adv.
|
iki arada bir derede |
|
| 298 |
General |
on the other side adv.
|
diğer yandan |
|
| 299 |
General |
on the other hand adv.
|
diğer yandan |
|
| 300 |
General |
in other saying adv.
|
diğer bir ifadeyle |
|
| 301 |
General |
on the other hand adv.
|
öte taraftan |
|
| 302 |
General |
in two rows facing each other adv.
|
iki geçeli |
|
| 303 |
General |
on the other hand adv.
|
diğer bir yandan |
|
| 304 |
General |
on the other hand adv.
|
bir taraftan da |
|
| 305 |
General |
on the one hand ... on the other hand adv.
|
bir yandan ... diğer yandan |
|
| 306 |
General |
some other time adv.
|
bir dahaki sefere |
|
| 307 |
General |
the other day adv.
|
geçen günlerde |
|
| 308 |
General |
stated in other words adv.
|
diğer bir deyişle |
|
| 309 |
General |
on the other hand adv.
|
bununla birlikte |
|
| 310 |
General |
the other way around adv.
|
aksi yönde |
|
| 311 |
General |
the other way around adv.
|
aksine |
|
| 312 |
General |
at all other times adv.
|
tüm diğer zamanlar |
|
| 313 |
General |
every other year adv.
|
iki senede bir |
|
| 314 |
General |
the other way around adv.
|
tersine |
|
| 315 |
General |
at all other times adv.
|
bütün diğer zamanlarda |
|
| 316 |
General |
as if competing with each other adv.
|
birbirleriyle yarışırcasına |
|
| 317 |
General |
every other year adv.
|
iki yılda bir |
|
| 318 |
General |
the other way round adv.
|
tam tersi durum |
|
| 319 |
General |
the other way around adv.
|
karşılıklı olarak |
|
| 320 |
General |
the other way around adv.
|
ve tersi |
|
| 321 |
General |
on the other hand adv.
|
bir yandan da |
|
| 322 |
General |
on the other hand adv.
|
gel gelelim |
|
| 323 |
General |
on the other hand adv.
|
diğer bir taraftan |
|
| 324 |
General |
the other way around adv.
|
tam tersi |
|
| 325 |
General |
in other cases adv.
|
başka durumlarda |
|
| 326 |
General |
in other cases adv.
|
diğer durumlarda |
|
| 327 |
General |
in some other cases adv.
|
bazı diğer/başka durumlarda/vakalarda |
|
| 328 |
General |
the other day adv.
|
geçen gün |
|
| 329 |
General |
from one side to the other other side adv.
|
bir yandan diğer yana |
|
| 330 |
General |
the other way around adv.
|
aynı şekilde o da |
|
| 331 |
General |
every other weekend adv.
|
on beş günde bir hafta sonu |
|
| 332 |
General |
on the other hand adv.
|
diğer tarafta |
|
| 333 |
General |
on one hand ... on the other hand adv.
|
bir yandan ... diğer yandan |
|
| 334 |
General |
on the other hand adv.
|
diğer açıdan |
|
| 335 |
General |
in other ways adv.
|
başka biçimlerde |
|
| 336 |
General |
directly away (each other) adv.
|
(birbirlerinin) tersi yönünde |
|
| 337 |
General |
every other weekend adv.
|
iki haftasonunda bir |
|
| 338 |
General |
somehow or other adv.
|
öyle ya da böyle |
|
| 339 |
General |
the other end of the scale adv.
|
aksine |
|
| 340 |
General |
the other end of the scale adv.
|
diğer taraftan |
|
| 341 |
General |
the other end of the scale adv.
|
tersine |
|
| 342 |
General |
other than adv.
|
farklı bir şekilde |
|
| 343 |
General |
other than adv.
|
farklı bir halde |
|
| 344 |
General |
other than prep.
|
gayri |
|
| 345 |
General |
other than during prep.
|
dışında |
|
| 346 |
General |
other than prep.
|
haricinde |
|
| 347 |
General |
other one pron.
|
diğeri |
|
| 348 |
General |
each other pron.
|
yekdiğerini |
|
| 349 |
General |
the other ones pron.
|
öbürleri |
|
| 350 |
General |
every other person pron.
|
her iki kişiden biri |
|
| 351 |
General |
the other one pron.
|
öbürü |
|
| 352 |
General |
the other one pron.
|
öbürkü |
|
| 353 |
General |
neither one nor the other pron.
|
ikisi arası |
|
| 354 |
General |
something or other pron.
|
belirsizlik ifadesi olarak kullanılan bir kalıp |
|
| 355 |
General |
other some [obsolete] [dialect] [uk] pron.
|
başka birileri |
|
| 356 |
General |
other [scotland] pron.
|
birbiri |
|
| 357 |
General |
other [scotland] pron.
|
birbirleri |
|
| 358 |
General |
other some [obsolete] [dialect] [uk] pron.
|
birileri |
|
| 359 |
General |
other some [obsolete] [dialect] [uk] pron.
|
diğerleri |
|
| 360 |
General |
on the other hand conj.
|
ancak |
|
| 361 |
General |
other [obsolete] conj.
|
öte yandan |
|
| 362 |
General |
other than conj.
|
hariç |
|
| 363 |
General |
other than conj.
|
fakat |
|
| 364 |
General |
other [obsolete] conj.
|
diğer yandan |
|
| 365 |
General |
other than conj.
|
ancak |
|
| 366 |
General |
the grass looks greener on the other side expr.
|
komşunun tavuğu komşuya kaz görünür |
|
| 367 |
General |
so (significant other) abrev.
|
sevgili |
|
| 368 |
General |
so (significant other) abrev.
|
eş |
|
| 369 |
General |
so (significant other) abrev.
|
hayat arkadaşı |
|
| Phrasals |
|
| 370 |
Phrasals |
bump into each other v.
|
(yolda/rastlantı eseri) birbirlerine rastlamak/karşılaşmak |
|
| 371 |
Phrasals |
deport someone (from some place) (to some other place) v.
|
sınır dışı etmek |
|
| 372 |
Phrasals |
deport someone (from some place) (to some other place) v.
|
(birisini bir yerden başka bir yere) göndermek |
|
| 373 |
Phrasals |
deport someone (from some place) (to some other place) v.
|
(birini bir ülkeden başka bir ülkeye) göndermek |
|
| Phrases |
|
| 374 |
Phrases |
one or other day expr.
|
bir gün gelecek ki |
|
| 375 |
Phrases |
the boot is on the other foot expr.
|
şartlar tam tersine döndü |
|
| 376 |
Phrases |
in other words expr.
|
demek |
|
| 377 |
Phrases |
one way or the other expr.
|
şöyle ya da böyle |
|
| 378 |
Phrases |
one is no better than the other expr.
|
al birini vur ötekine |
|
| 379 |
Phrases |
the shoe is on the other foot expr.
|
şartlar tam tersine döndü |
|
| 380 |
Phrases |
between each other expr.
|
kendi aralarında |
|
| 381 |
Phrases |
the boot is on the other leg expr.
|
eski çamlar bardak oldu |
|
| 382 |
Phrases |
the boot is on the other foot expr.
|
durum tam tersine döndü |
|
| 383 |
Phrases |
the boot is on the other foot expr.
|
eski çamlar bardak oldu |
|
| 384 |
Phrases |
in other words expr.
|
bir başka ifadeyle |
|
| 385 |
Phrases |
in other words expr.
|
diğer bir ifadeyle |
|
| 386 |
Phrases |
other than us expr.
|
bizim dışımızda |
|
| 387 |
Phrases |
in other words expr.
|
bir başka anlatımla |
|
| 388 |
Phrases |
one way or the other expr.
|
şu veya bu şekilde |
|
| 389 |
Phrases |
one way or the other expr.
|
şu ya da bu şekilde |
|
| 390 |
Phrases |
one way or the other expr.
|
ama öyle ama böyle |
|
| 391 |
Phrases |
in other words expr.
|
yani |
|
| 392 |
Phrases |
not the other way round expr.
|
tersi değil |
|
| 393 |
Phrases |
not the other way round expr.
|
tersi doğru değil |
|
| 394 |
Phrases |
for some other reasons expr.
|
başka bazı nedenlerden dolayı |
|
| 395 |
Phrases |
for some other reasons expr.
|
başka bazı nedenler yüzünden |
|
| 396 |
Phrases |
for some other reasons expr.
|
başka bazı nedenlerden |
|
| 397 |
Phrases |
one way or the other expr.
|
öyle ya da böyle |
|
| 398 |
Phrases |
one way or the other expr.
|
bir şekilde |
|
| 399 |
Phrases |
opposites attract each other expr.
|
zıt kutuplar birbirini çeker |
|
| 400 |
Phrases |
opposite poles attract each other expr.
|
zıt kutuplar birbirini çeker |
|
| 401 |
Phrases |
other good and valuable consideration the receipt and sufficiency of which is hereby acknowledged expr.
|
yeterliliği ve de alınmış olduğu burada ikrar edilen diğer uygun ve geçerli bedeller karşılığında |
|
| 402 |
Phrases |
it has been a while since we last wrote to each other expr.
|
bir süredir yazışmıyoruz |
|
| 403 |
Phrases |
it's been a while since we last wrote to each other expr.
|
bir süredir yazışmıyoruz |
|
| 404 |
Phrases |
the boot is on the other foot expr.
|
rüzgar tersine döndü |
|
| 405 |
Phrases |
the shoe is on the other foot expr.
|
rüzgar tersine döndü |
|
| 406 |
Phrases |
in other respects expr.
|
diğer taraftan |
|
| 407 |
Phrases |
in other respects expr.
|
öte yandan |
|
| 408 |
Phrases |
in other respects expr.
|
bunun yanısıra |
|
| 409 |
Phrases |
on the other end expr.
|
diğer ucunda |
|
| 410 |
Phrases |
at the other end expr.
|
diğer ucunda |
|
| 411 |
Phrases |
on the other hand expr.
|
diğer yönden |
|
| 412 |
Phrases |
at the other extreme expr.
|
diğer uçta |
|
| 413 |
Phrases |
(in) the other way expr.
|
öbür türlü |
|
| 414 |
Phrases |
the other way (a)round expr.
|
öbür türlü |
|
| 415 |
Phrases |
in turkish lira or any other currency expr.
|
türk lirası veya herhangi bir para cinsinden |
|
| 416 |
Phrases |
compared to other kids expr.
|
diğer çocuklara nazaran |
|
| 417 |
Phrases |
without being required to post a bond or other security expr.
|
kefalet ödeme ve diğer teminatlara gerek kalmaksızın |
|
| 418 |
Phrases |
without any requirement to post a bond or other security expr.
|
kefalet ödeme ve diğer teminatlara gerek kalmaksızın |
|
| 419 |
Phrases |
I, on the other hand expr.
|
ben ise |
|
| 420 |
Phrases |
I, on the other hand expr.
|
bense |
|
| 421 |
Phrases |
me, on the other hand expr.
|
ben ise |
|
| 422 |
Phrases |
me, on the other hand expr.
|
bense |
|
| 423 |
Phrases |
one over the other expr.
|
birinin yerine diğerini |
|
| 424 |
Phrases |
in other cases expr.
|
diğer hallerde |
|
| 425 |
Phrases |
in other cases expr.
|
diğer durumlarda |
|
| 426 |
Phrases |
in someway or other expr.
|
i̇yi̇si̇yle kötüsüyle |
|
| 427 |
Phrases |
in other case expr.
|
diğer durumda |
|
| 428 |
Phrases |
among other things expr.
|
bu meyanda |
|
| 429 |
Phrases |
all other things (else) being equal expr.
|
diğer koşullar sabitken |
|
| 430 |
Phrases |
all other things (else) being equal expr.
|
aksilik çıkmazsa |
|
| 431 |
Phrases |
all other things (else) being equal expr.
|
başka bir aksilik çıkmazsa |
|
| 432 |
Phrases |
all other things (else) being equal expr.
|
aynı koşullar altında |
|
| 433 |
Phrases |
all other things (else) being equal expr.
|
böyle giderse |
|
| 434 |
Phrases |
all other things (else) being equal expr.
|
aynı koşullar altında |
|
| 435 |
Phrases |
all other things (else) being equal expr.
|
böyle giderse |
|
| 436 |
Phrases |
all other things (else) being equal expr.
|
aksilik çıkmazsa |
|
| 437 |
Phrases |
all other things (else) being equal expr.
|
başka bir aksilik çıkmazsa |
|
| 438 |
Phrases |
all other things (else) being equal expr.
|
diğer koşullar sabitken |
|
| 439 |
Phrases |
audi alteram partem (hear the other side) expr.
|
(bir hükme varmadan önce) diğer tarafı dinleyelim |
|
| 440 |
Phrases |
on one hand...on the other… expr.
|
bir yandan ... diğer yandan… |
|
| Proverb |
|
| 441 |
Proverb |
the apples on the other side of the wall are the sweetest
|
komşunun tavuğu komşuya kaz, karısı da kız görünür |
|
| 442 |
Proverb |
the apples on the other side of the wall are the sweetest
|
komşunun tavuğu komşuya kaz görünür |
|
| 443 |
Proverb |
apples on the other side of the wall are the sweetest
|
komşunun tavuğu komşuya kaz görünür |
|
| 444 |
Proverb |
the grass looks greener on the other side
|
hariçten gazel okumak kolaydır |
|
| 445 |
Proverb |
the grass looks greener on the other side
|
davulun sesi uzaktan hoş gelir |
|
| 446 |
Proverb |
the grass is always greener on the other side of the fence
|
komşunun tavuğu komşuya kaz görünür |
|
| 447 |
Proverb |
half the world knows not how the other half lives
|
tok açın halinden anlamaz |
|
| 448 |
Proverb |
rose by any other name would smell as sweet
|
adına başka bir şey de deseydik gül yine aynı güzellikte kokacaktı |
|
| 449 |
Proverb |
rose by any other name would smell as sweet
|
latif kokusu gülün adında değil özundedir |
|
| 450 |
Proverb |
rose by any other name would smell as sweet
|
güzel kokusu gülün adında değil özündedir |
|
| 451 |
Proverb |
the grass is always greener on the other side of the fence
|
davulun sesi uzaktan hoş gelir |
|
| 452 |
Proverb |
half the world knows not how the other half lives
|
zengin fakirin halinden anlamaz |
|
| 453 |
Proverb |
other times, other manners
|
zamane adetleri bunlar |
|
| 454 |
Proverb |
one hand washes the other and together they wash the face
|
bir elin nesi var iki elin sesi var |
|
| 455 |
Proverb |
one hand washes the other and together they wash the face
|
el eli yıkar el döner yüzü yıkar |
|
| 456 |
Proverb |
one hand washes the other and together they wash the face
|
el eli yıkar el de döner yüzü yıkar |
|
| 457 |
Proverb |
one hand washes the other and together they wash the face
|
bir elin nesi var iki elin sesi var |
|
| 458 |
Proverb |
rose by any other name would smell as sweet
|
altın yere düşmekle pul olmaz |
|
| 459 |
Proverb |
rose by any other name would smell as sweet
|
altın çamura düşmekle değer yitirmez |
|
| 460 |
Proverb |
rose by any other name would smell as sweet
|
altın yerde paslanmaz taş yağmurdan ıslanmaz |
|
| 461 |
Proverb |
rose by any other name would smell as sweet
|
altın çamura düşmekle değerini yitirmez |
|
| 462 |
Proverb |
there are other pebbles on the beach
|
aman sana iş mi/adam mı yok |
|
| 463 |
Proverb |
there are plenty of (other) pebbles on the beach
|
denizde daha bir sürü balık var |
|
| 464 |
Proverb |
there are plenty of (other) pebbles on the beach
|
elini sallasa ellisi |
|
| 465 |
Proverb |
there are other pebbles on the beach
|
elini sallasa ellisi |
|
| 466 |
Proverb |
there are other pebbles on the beach
|
elini sallasa ellisi başını sallasa tellisi |
|
| 467 |
Proverb |
there are plenty of (other) pebbles on the beach
|
aman sana iş mi/adam mı yok |
|
| 468 |
Proverb |
there are plenty of (other) pebbles on the beach
|
elini sallasa ellisi başını sallasa tellisi |
|
| 469 |
Proverb |
there are other pebbles on the beach
|
denizde daha bir sürü balık var |
|
| 470 |
Proverb |
a rose by any other name
|
gülü tarife ne hacet |
|
| 471 |
Proverb |
one hand washes the other
|
bir elin nesi var iki elin sesi var |
|
| 472 |
Proverb |
one half of the world does not know how the other half lives
|
tok açın halinden anlamaz |
|
| 473 |
Proverb |
one hand washes the other (and both wash the face)
|
el eli yıkar el döner yüzü yıkar |
|
| 474 |
Proverb |
one hand washes the other (and both wash the face)
|
bir elin nesi var iki elin sesi var |
|
| 475 |
Proverb |
one half of the world does not know how the other half lives
|
dünyanın yarısının diğer insanların nasıl yaşadığından haberi yok |
|
| 476 |
Proverb |
one half of the world does not know how the other half lives
|
zengin fakirin halinden anlamaz |
|
| 477 |
Proverb |
the grass is greener on the other side
|
davulun sesi uzaktan hoş gelir |
|
| 478 |
Proverb |
the grass is greener on the other side
|
komşunun tavuğu komşuya kaz görünür |
|
| 479 |
Proverb |
the grass is always greener (on the other side)
|
komşunun tavuğu komşuya kaz görünür |
|
| 480 |
Proverb |
the grass is always greener (on the other side)
|
davulun sesi uzaktan hoş gelir |
|
| Colloquial |
|
| 481 |
Colloquial |
a rat or some other rodent n.
|
sıçan ya da bir başka kemirgen |
|
| 482 |
Colloquial |
this, that, and the other [brit] n.
|
birçok şey |
|
| 483 |
Colloquial |
op’s (other people’s cigarettes) n.
|
otlanılmış sigara |
|
| 484 |
Colloquial |
op’s (other people’s cigarettes) n.
|
başkasından alınmış sigara |
|
| 485 |
Colloquial |
op’s (other people’s cigarettes) n.
|
başkasının sigarası |
|
| 486 |
Colloquial |
op’s (other people’s cigarettes) n.
|
başkasından otlanılmış sigara |
|
| 487 |
Colloquial |
op’s (other people’s cigarettes) n.
|
başkalarının sigaraları |
|
| 488 |
Colloquial |
op’s (other people’s cigarettes) n.
|
başkasının paketinden alınmış sigara |
|
| 489 |
Colloquial |
op’s (other people’s cigarettes) n.
|
başkasından ödünç alınmış sigara |
|
| 490 |
Colloquial |
opp (other people's property) n.
|
başkalarının eşyaları |
|
| 491 |
Colloquial |
opp (other people's property) n.
|
başkalarına ait şeyler/eşyalar |
|
| 492 |
Colloquial |
the other thing n.
|
diğer bir nokta |
|
| 493 |
Colloquial |
the other thing n.
|
diğer bir şey |
|
| 494 |
Colloquial |
the other thing n.
|
diğer bir yön |
|
| 495 |
Colloquial |
the other place n.
|
(cambridge üniversitesi'ne göre) oxford üniversitesi |
|
| 496 |
Colloquial |
the other place n.
|
(oxford üniversitesi'ne göre) cambridge üniversitesi |
|
| 497 |
Colloquial |
your significant other n.
|
sevgiliniz |
|
| 498 |
Colloquial |
other half n.
|
ikiz |
|
| 499 |
Colloquial |
other half n.
|
ruh ikizi |
|
| 500 |
Colloquial |
other half n.
|
yakın hissedilen kimse |
|
