yeterli - Turco Inglés Diccionario
Historia

yeterli



Significados de "yeterli" en diccionario inglés turco : 79 resultado(s)

Turco Inglés
Common Usage
yeterli sufficient adj.
yeterli adequate adj.
yeterli enough adj.
General
yeterli spitting n.
yeterli working n.
yeterli decent adj.
yeterli efficacious adj.
yeterli qualified adj.
yeterli roundabout adj.
yeterli efficient adj.
yeterli due adj.
yeterli par adj.
yeterli equal adj.
yeterli pat adj.
yeterli up to par adj.
yeterli effectual adj.
yeterli snug adj.
yeterli suited adj.
yeterli enow adj.
yeterli fit adj.
yeterli ample adj.
yeterli satisfying adj.
yeterli commensurate adj.
yeterli proficient adj.
yeterli adequate adj.
yeterli enough adj.
yeterli bonny adj.
yeterli sufficient adj.
yeterli satisfactory adj.
yeterli qualifiable adj.
yeterli adequative adj.
yeterli anough [obsolete] adj.
yeterli anow adj.
yeterli enuf [dialect] adj.
yeterli equal adj.
yeterli mighty adj.
yeterli ynough adj.
yeterli clean adj.
yeterli decent adj.
yeterli ok adj.
yeterli comfortable adj.
yeterli digne adj.
yeterli clever [dialect] adj.
yeterli cleverly [dialect] adj.
yeterli satisfactive adj.
yeterli suffisant adj.
yeterli sufficiently adv.
yeterli fairly adv.
yeterli adequately adv.
yeterli middling adv.
yeterli up to prep.
Phrases
yeterli enough to be going on with [uk] expr.
yeterli enough/something to be going on with [uk] expr.
Colloquial
yeterli tidy adj.
yeterli jake adj.
yeterli middlin expr.
Idioms
yeterli (all) well and good adj.
yeterli that will do it expr.
yeterli that should do it expr.
yeterli that should do expr.
yeterli that will do expr.
yeterli enough to go on with expr.
yeterli up to the knocker expr.
yeterli at home expr.
Trade/Economic
yeterli adequative adj.
yeterli adequate adj.
Law
yeterli relevant [scottish] adj.
yeterli qualified adj.
Politics
yeterli adequative adj.
Technical
yeterli competent adj.
yeterli sufficient adj.
yeterli satisfactory adj.
yeterli enough adj.
Computer
yeterli adequate adj.
Archaic
yeterli enow adj.
yeterli enow adv.
Slang
yeterli oaks exclam.
yeterli oak exclam.
Modern Slang
yeterli adequate tittage adj.

Significados de "yeterli" con otros términos en diccionario inglés turco: 500 resultado(s)

Turco Inglés
General
yeterli çoğunluk working majority n.
yeterli çoğunluk quorum n.
yeterli olma sufficiency n.
yeterli kalite sufficient n.
yeterli olmayan tedbirler half measures n.
yeterli bir miktar sufficiency n.
yeterli miktar sufficiency n.
yeterli bilgiye sahip olma literateness n.
yeterli miktar enough n.
yeterli olma güdüsü competence motivation n.
yeterli oranda kullanılmamış underuse n.
yeterli zaman plenty of time n.
yeterli kanıt satisfactory evidence n.
yeterli miktar sufficient amount n.
-den yeterli sayıda enough of n.
yeterli istatistik sufficient statistic n.
yeterli aydınlatma sufficient lighting n.
yeterli güvenlik önlemleri sufficient safety means n.
yeterli şey sufficiency n.
yeterli oranda düşünme adequate consideration n.
yeterli derecede düşünme adequate consideration n.
yeterli şart sufficient condition n.
yeterli koşul sufficient condition n.
yeterli miktarda para sufficient amount of money n.
yeterli miktarda para enough money n.
yeterli para enough money n.
yeterli düzey sufficient level n.
yeterli seviye sufficient level n.
yeterli miktar adequate amount n.
yeterli açıklama adequate explanation n.
yeterli maaş decent salary n.
iki dilde de yeterli olup gönüllü tercumanlık yapan alaylı kimse ad hoc interpreter n.
iki dilde de yeterli olup gönüllü tercumanlık yapan alaylı kimse lay interpreter n.
iki dilde de yeterli olup gönüllü tercumanlık yapan alaylı kimse chance interpreter n.
yeterli bilgi adequate information n.
yeterli yiyecek enough food n.
yeterli görünüş çizimi adequate image drawing n.
bir şeyi yeterli seviyede yaptığını içsel olarak bilme/hissetme yedasentience n.
yeterli hale getirme adequation n.
yeterli derecede tanıtılmama underexposure n.
yeterli çalışanı olmama undermanning n.
belirsiz ancak yeterli miktar bait n.
yeterli olmama unproficiency n.
yeterli zaman enough time n.
bir fıçıyı doldurmaya yeterli miktar vatful n.
yeterli olduğu düşünülen düzenleme whiz n.
yeterli olduğu düşünülen düzenleme whizz n.
yeterli veya uygun miktar measure n.
yeterli veya uygun derece measure n.
bir tabak veya öğün için yeterli sayıda veya miktarda (belirli bir yiyecek) mess n.
nefes almak için yeterli süre breathing while n.
aklen yeterli kimse compos-mentis n.
geçinmek için yeterli imkanı olma independence n.
bir plan için gerekli kaynakların yeterli olup olmadığını belirleyen faaliyet planı değerlendirme kriteri feasibility test n.
iskoçya reformist kilisesinde bağışlardan yeterli pay almayı sağlayan bir plan plat [obsolete] n.
iskoçya reformist kilisesinde bağışlardan yeterli pay almayı sağlayan plandan sorumlu komisyon plat [obsolete] n.
yeterli kanıt satisfaction [obsolete] n.
yeterli yardımı sağlayamayan şey straw n.
yeterli hale getirmek qualify v.
yeterli olmak pass muster v.
birine yeterli miktarda bir şey olmamak go short of v.
yeterli olmamak fall short of v.
yeterli olmamak fall short v.
yeterli gelmek stretch v.
yeterli gelmemek run short v.
yeterli olmak suffice v.
birine yeterli miktarda bir şey olmamak go short v.
yanında yeterli miktarda olmamak be caught short of v.
yeterli olmak be sufficient v.
yeterli olmak qualify v.
yeterli kılmak qualify v.
yeterli hale getirmek habilitate v.
için yeterli nitelikte olmak measure up v.
yeterli bulmak find enough v.
yeterli bulmak find adequate v.
yeterli görmek find it sufficient v.
yeterli görmek find adequate v.
yeterli bulmak find it sufficient v.
yeterli görmek find enough v.
yeterli miktarda bulunmak be available in sufficient amount v.
yeterli miktarda bulunmak have sufficient amount available v.
yeterli miktarda bulunmak have sufficient amount v.
yeterli miktarda bulunmak have enough amount v.
yeterli kanıt olmaksızın görüş /fikir oluşturmak form opinions without sufficient evidence v.
yeterli olmak do v.
yeterli beslememek undernourish v.
-e yeterli olmak measure up v.
yeterli beslenmemek undernourish v.
yeterli zaman ayıramamak not to spare enough time v.
yeterli zaman ayıramamak not to have enough time for v.
yeterli zamanı ayırmamak not to spare enough time v.
yeterli zamanı ayırmamak not to have enough time for v.
yeterli zamana sahip olmamak not have enough time v.
yeterli beslememek malnourish v.
yeterli gelmek be sufficient v.
yeterli gelmek suffice v.
yeterli bilgiye sahip olmak have enough knowledge v.
birisini bir iş için yeterli bulmak think someone is qualified v.
çocukken yeterli sevgiyi almamak/görmemek not get enough love as a child v.
(bir şeyi yapmak için) kendinde yeterli cesareti bulmak find enough courage (to do something) v.
etkili/yeterli hale gelmek become efficient v.
....i yeterli olmamak be poor at something v.
yeterli gelmek answer v.
içeriği yeterli olamamak be poor at something v.
yeterli olmak answer v.
meydana çıkarmak için yeterli olmak make v.
yeterli başarıyı gösterememek underachieve v.
ihtiyacını yeterli derecede karşılamamak underfurnish v.
yeterli gelmemek beggar v.
yeterli tatmini oluşturmak hold v.
yeterli tatmin sağlamak hold v.
yeterli olmak gain v.
taşınacak yük için yeterli sayıda vagonu bir araya getirmek bunch v.
yeterli olmak go round v.
yeterli gelmek satisfy v.
yeterli derecede çalıştırılmayan underemployed adj.
yeterli değil inadequate adj.
yeterli derecede yapılmamış underdone adj.
yeterli değil insufficient adj.
yeterli olan jake adj.
yeterli oranda kullanılmamış underutilised adj.
yeterli oranda kullanılmamış underutilized adj.
bir görev için yeterli nitelikleri olmayan uneligible adj.
yeterli kadar sufficient number of adj.
yeterli sayıda sufficient number of adj.
yeterli çoğunluk mevcut olan quorate adj.
-de yeterli proficient in adj.
yeterli personeli olmayan short-staffed adj.
-e yeterli sufficient for adj.
yeterli oranda finanse edilmiş well-funded adj.
yeterli oranda tedarik edilmiş well-supplied adj.
yeterli miktarda temin edilen well-supplied adj.
yeterli personeli olmayan understaffed adj.
yeterli seviyede olmayan unequal adj.
yeterli bilgi sahibi olmayan ill-informed adj.
yeterli miktarda tedarik edilmemiş undersupplied adj.
ingilizcede yeterli proficient in english adj.
işten atılmaya yeterli sackable adj.
genellikle yeterli common enough adj.
umumiyetle yeterli common enough adj.
ön yeterli prequalified adj.
yeterli sayıda enough adj.
yeterli boş yeri olan uncrowded adj.
yeterli boş yere olanak sağlayan uncrowded adj.
yeterli olmayan undiluted adj.
yeterli derecede olan enough adj.
bir kazanı doldurmaya yeterli vesselful adj.
yeterli veya tarafsız dayanağa sahip fair adj.
yeterli bir şekilde çalışan ok adj.
yeterli bir şekilde çalışır halde okay adj.
yeterli ancak kayda değer olmayan okay adj.
sınıflandırmak için yeterli dayanağı bulunan (takson) good adj.
zar zor yeterli barely enough adj.
ancak yeterli barely enough adj.
dozunda ve yeterli olan cloyless adj.
yeterli geliri olan comfortable adj.
yeterli alan bulunmayan incommodious adj.
yeterli çoğunluğu sağlamayan inquorate [uk] adj.
gücü yeterli capable adj.
yeterli miktarda sufficiently adv.
yeterli olarak efficiently adv.
yeterli olarak adequately adv.
yeterli bir biçimde satisfyingly adv.
yeterli bir şekilde capably adv.
yeterli olarak efficaciously adv.
yeterli kalitede in adequate quality adv.
yeterli şekilde sufficiently adv.
yeterli şekilde adequately adv.
yeterli kadar sufficiently adv.
yeterli derecede adequately adv.
yeterli düzeyde adequately adv.
yeterli düzeyde sufficiently adv.
yeterli bir şekilde o.k. adv.
yeterli bir şekilde ok adv.
yeterli bir şekilde okay adv.
yeterli bir şekilde oke adv.
yeterli bir şekilde okey-doke adv.
yeterli şekilde good adv.
Phrasals
bir kimseyi bir şey için yeterli hale getirmek qualify someone for something v.
yeterli olmak go round (uk) v.
yeterli olmak go around (us) v.
yeterli notlar almak pass in v.
yeterli not vermek pass in v.
için yeterli hale gelmek qualify for v.
için yeterli hale getirmek qualify for v.
bir şey için yeterli olmak qualify for something v.
için yeterli olmak qualify for v.
için yeterli hale getirmek qualify for v.
yeterli miktarda bölmek allow for v.
yeterli miktarda paylaştırmak allow for v.
yeterli miktarda bölmek allow for v.
yeterli miktarda paylaştırmak allow for v.
yeterli olduğunu kanıtlamak work out v.
belirli bir süre için yeterli olmak bridge over v.
yeterli gelmemek give out v.
yeterli olmak run to v.
yeterli para bulundurmak run to v.
(bir süre boyunca) yeterli olmak last (up) until (something) v.
(bir şey) için yeterli olmak suffice for (something) v.
(biri) için yeterli olmak suffice for (someone) v.
Phrases
yeterli değil not enough expr.
teşekkür etmek yeterli değil thank you doesn't begin to say enough expr.
Proverb
senin/benim için iyi/geçerli/yeterli olan benim/senin için de iyidir/geçerlidir/yeterlidir what's sauce for the goose is sauce for the gander
senin/benim için iyi/geçerli/yeterli olan benim/senin için de iyidir/geçerlidir/yeterlidir what's good for the goose is good for the gander
Colloquial
yeterli bir sebep a sufficient reason n.
yeterli bir neden a sufficient reason n.
(bir şeyin) yeterli olması (one's) fill (of something) n.
yeterli delil olmadan birini hapse atmak railroad v.
yeterli delil olmadan birini mahkum etmek railroad v.
yeterli kanıt olmak speak for itself v.
(birinin) istemesi yeterli olmak be (one's) for the asking v.
(birinin) istemesi yeterli olmak be there for the taking v.
(biri) için yeterli olmak do for (someone) v.
bir şeyden yeterli sayıda/miktarda olmak be well off for something v.
(biri) için yeterli olmak be good enough for (one) v.
yeterli olmamak be not up to much v.
yeterli olmak cut it v.
(biri/bir şey) için yeterli olmak do for (someone or something) v.
yeterli olmak do nicely v.
yeterli cesareti olmak get enough courage up v.
kendinde yeterli cesareti bulmak get enough courage up v.
yeterli cesareti olmak get enough nerve up v.
kendinde yeterli cesareti bulmak get enough nerve up v.
yeterli olmak go far v.
(bir şey) yeterli miktarda kalmamak go short (of something) v.
yeterli delil olmadan (birini) suçlu bulmak railroad (one) v.
yeterli delil olmadan (birini) mahkum etmek railroad (one) v.
bir şey yapma konusunda yeterli bilgi sahibi olmak know what (one) is doing v.
için yeterli good enough for adj.
(biri) için yeterli good enough for (one) adj.
az bir miktar yeterli a little dab'll do ya [us] expr.
yeterli olmaktan çok uzak nowhere near expr.
yeterli olmaz (not) go far expr.
azıcık yeterli just a dab'll do ya expr.
bir damla yeterli just a dab'll do ya expr.
bir çimdik yeterli just a dab'll do ya expr.
azıcık yeterli a little dab'll do ya [us] expr.
bir tutam yeterli a little dab'll do ya [us] expr.
bir damla yeterli a little dab'll do ya [us] expr.
bir çimdik yeterli a little dab'll do ya [us] expr.
azıcık yeterli a little dab will do you [us] expr.
bir tutam yeterli a little dab will do you [us] expr.
bir damla yeterli a little dab will do you [us] expr.
bir çimdik yeterli a little dab will do you [us] expr.
yalnızca parmağının ucuyla alman yeterli just a dab'll do ya expr.
bu yeterli olmalı that should do it expr.
yeterli/bol vakit var not in a hurry expr.
yeterli/bol vakit var not in any hurry expr.
ödeme yeterli the price is right expr.
biri/bir şey konusunda yeterli at home with someone or something expr.
yeterli özellikler what it takes expr.
Idioms
yeterli kazanma şansı sporting chance n.
yeterli miktarda (yiyecek) an elegant sufficiency n.
yeterli miktarda (yiyecek) a gracious plenty n.
yeterli/uygun olup olmadığını sorgulatmak throw (something) into question v.
birisine karşı yeterli kanıta/delile sahip olmak have a case against someone v.
birisini (yeniden) yeterli/etkin hale getirmek set one on one's feet again v.
bir yere kadar yeterli/yararlı olmak go a long way v.
birisini (yeniden) yeterli/etkin hale getirmek set one back on one's feet v.
incelenmedikçe yeterli gözükmek would pass in a crowd v.
(bir şeyi yapmak için) kendinde yeterli cesareti bulmak get enough guts up (to do something) v.
yeterli vakti olmamak be short on time v.
(birşeyi yapmak için) yeterli cesareti olmak get enough spunk up (to do something) v.
(bir şeyi yapmak için) kendinde yeterli cesareti bulmak get the pluck up (to do something) v.
(birşeyi yapmak için) yeterli cesareti olmak get enough courage up (to do something) v.
(birşeyi yapmak için) yeterli cesareti olmak get enough pluck up (to do something) v.
(bir şeyi yapmak için) yeterli cesareti olmamak not have the stomach for something v.
(bir şeyi yapmak için) kendinde yeterli cesareti bulmak get enough spunk up (to do something) v.
yeterli özellikleri içinde barındırmak have what it takes v.
yeterli/belirli düzeyde akla/zekaya sahip olmak have on the ball v.
(bir şeyi yapmak için) kendinde yeterli cesareti bulmak get the spunk up (to do something) v.
(birşeyi yapmak için) yeterli cesareti olmak get the spunk up (to do something) v.
yeterli özeni/dikkati göstermemek play fast and loose with v.
(birşeyi yapmak için) yeterli cesareti olmak get the guts up (to do something) v.
(bir şeyi yapmak için) kendinde yeterli cesareti bulmak get enough courage up (to do something) v.
(bir şeyi yapmak için) kendinde yeterli cesareti bulmak get the guts up (to do something) v.
(bir konuda yeterli olduğunu) göstermek/ispat etmek/kanıtlamak earn your stripes v.
(bir şeyi yapmak için) kendinde yeterli cesareti bulmak get the courage up (to do something) v.
(bir şeyi yapmak için) kendinde yeterli cesareti bulmak get enough pluck up (to do something) v.
yeterli/belirli düzeyde akla/zekaya sahip olmak have something on the ball v.
(birşeyi yapmak için) yeterli cesareti olmak get the courage up (to do something) v.
(birşeyi yapmak için) yeterli cesareti olmak get the nerve up (to do something) v.
yeterli özelliklere sahip olmak have what it takes v.
(birşeyi yapmak için) yeterli cesareti olmak get enough nerve up (to do something) v.
(birşeyi yapmak için) yeterli cesareti olmak get the pluck up (to do something) v.
(bir şeyi yapmak için) kendinde yeterli cesareti bulmak get enough nerve up (to do something) v.
(bir şeyi yapmak için) yeterli cesareti olmamak have no stomach for something v.
(bir şeyi yapmak için) kendinde yeterli cesareti bulmak get the nerve up (to do something) v.
(birşeyi yapmak için) yeterli cesareti olmak get enough guts up (to do something) v.
(bir şeyi yapmak için) yeterli cesareti toplamak pluck/screw/summon up (your/the) courage (to do something) v.
kendine yeterli cesareti bulmak pluck/screw/summon up (your/the) courage (to do something) v.
yeterli sayıda kopya satarak altın sertifikasını almak (plak/albüm) go gold v.
yeterli olmak meet the case v.
bir konuda güçlü/yeterli olmak be strong on something v.
birinin istemesi yeterli olmak be somebody's for the asking v.
(birinin) istemesi yeterli olmak be (one's) for the taking v.
birinin istemesi yeterli olmak be somebody's for the taking v.
birinin istemesi yeterli olmak be there for the taking v.
yeterli olmamak be not up to scratch v.
yeterli olmamak be not up to snuff v.
yeterli olmamak be not up to the mark v.
kısa fakat yeterli olmak be short and sweet v.
yeterli düzeyde olmak be up to par v.
yeterli düzeyde olmak be above par v.
(bir şeyden) yeterli miktarda kalmamak be short of something v.
(bir şeyden) yeterli miktarda kalmamak run short of something v.
(bir şeye) yeterli olmamak fall short of (something) v.
(yeterli bilgi/kanıt yokken) haklı kabul edilmek get the benefit of the doubt v.
(yeterli bilgi/kanıt yokken) suçsuz kabul edilmek get the benefit of the doubt v.
kendinde yeterli cesareti bulmak get the courage up v.
yeterli cesareti olmak get the courage up v.
kendinde yeterli cesareti bulmak get enough nerve up v.
yeterli cesareti olmak get enough nerve up v.
yeterli cesareti olmak get the spunk up v.
kendinde yeterli cesareti bulmak get the spunk up v.
(birine/bir şeye karşı) yeterli kanıta/delile sahip olmak have a case (against someone or something) v.
birini yeterli delille/kanıtla yakalamak have someone bang to rights [uk] v.
birini yeterli delille/kanıtla yakalamak catch someone bang to rights [uk] v.
yeterli/belirli düzeyde akla/zekaya sahip olmak have something/a lot on the ball [us] v.
(birine/bir şeye) yeterli özeni/dikkati göstermemek play fast and loose (with someone or something) v.
birini yeterli/etkin hale getirmek set one on feet v.
yeterli zamanı vermek take the time v.
yeterli olmak come up to scratch v.
yeterli olmak be up to scratch v.
herkes için yeterli miktarda enough to go around adj.
herkes için yeterli miktarda enough to go round adj.
yeterli miktarda (yiyecek) gracious plenty adj.
(bir şey) yönünden zengin/yeterli short on (something) (and long on something else) adj.
bu kadar yeterli that will do it expr.
bu kadar yeterli that should do it expr.
bu kadar yeterli that should do expr.
bu kadar yeterli that will do expr.
yeterli bulacağından daha fazlası more than somebody bargained for expr.
yeterli bulacağından daha fazlası more than one bargained for expr.
yeterli imkanın varsa kazanmak kolay the longest pole knocks the persimmon [us] expr.
yeterli olmaktan çok uzak nowhere near expr.
yeterli olmaktan çok uzak not anywhere near expr.
yeterli ama kusursuz değil pert near, but not plumb expr.
son derece yeterli up to speed expr.
en yeterli düzeye/düzeyde up to speed expr.
iyi hoş fakat yeterli değil all well and good expr.
az miktarda (bir şey) yeterli olur a little bit (of something) goes a long way expr.
azıcık (bir şey) yeterli olur a little bit (of something) goes a long way expr.
kısa fakat yeterli short but sweet expr.
bu, bir görevi yapmak veya bir durumla başa çıkmak için yeterli olmayacaktır. that won't cut it expr.
Speaking
bize ihtiyaç duyarsanız aramanız yeterli call us if you need us expr.
bu benim için yeterli that's good enough for me expr.
bir kaşık şeker yeterli a spoon of sugar is enough expr.
keşke yeterli param olsaydı I wish I had enough money expr.
şu anda yeterli elemanımız yok we are understaffed at the moment expr.
üç kişiye yeter/üç kişi için yeterli. it is enough for 3 people expr.
yeterli mi? is it enough? expr.
Trade/Economic
elde yeterli stok bulundurmaktan doğan maliyet cost of not carrying n.
herhangi bir makam için yeterli niteliklere sahip olmama ineligibility n.
kendi kendine yeterli olma self-sufficiency n.
kendi kendine yeterli olma self-sufficiency n.
pazarla ilgili yeterli bilgi sahibi olmadan yapılan pazarlama stratejisi hunch marketing n.
yeterli duruma getirme rationalization n.
yeterli duruma getirme rationalisation n.
yeterli araçlar sufficient means n.
işsizliğin minimum olduğu, yeterli işgücü sağlayabilecek kadar kalabalık nüfus optimum population n.
piyasaya yeterli ürün sürme saturation n.
yeterli miktarda sermayeye sahip olmak possess sufficient capital v.
kendi kendine yeterli olan self-sufficient adj.
kendi kendine yeterli self-sufficient adj.
yeterli sayıda çalışanı olan fully-staffed adj.
yeterli niteliklere sahip olmayan underqualified adj.
yeterli sermayesi olmayan undercapitalized adj.
Law
hafifletici olarak kabul edilmesi için gereken için yeterli tahrik sufficient provocation n.
kanunda yeterli çare olmaması without adequate remedy at law n.
yeterli görülmeyen bilirkişi raporu insufficient expert report n.
yeterli illiyet adequate causality n.
yeterli ivaz/bedel adequate consideration n.
yeterli kanıt adequate evidence n.
yeterli dikkat ve ihtimam adequate care n.
yeterli kanıt strong body of evidence n.
yeterli çoğunluk öncesi yapılan mahkeme trial at bar n.
yeterli delil competent evidence n.
yeterli delil adequate evidence n.
yeterli kanıt competent evidence n.
yeterli neden adequate cause n.
yeterli kanıta dayanmayan karar verdict against evidence n.
yeterli kanıt direct evidence n.
yeterli oranda tayin edilmiş semen sufficiently determined price n.
evli bir kadının makul ve yeterli erzaka sahip olma hakkı wife's equity n.
suçluları yeterli incelemeler yapılmadan mümkün olan en kısa sürede tahliye eden sistem revolving door n.
hukuki işlemler için yeterli liege poustie [scotland] n.
aksi belirtilmediği sürece bir gerçeğin doğruluğunu varsaymaya yeterli kanıt prima-facie evidence n.
doğru olması durumunda yasaların yeterli saydığı itiraz principal challenge n.
yeterli kanıt predication n.
yeterli gerekçe olmadan oluşturulan vexatious adj.
Politics
adayların yeterli oyu sağlayamaması run-off vote n.
avrupa parlamentosunda oylama için yeterli kişi sayısı quorum at the european parliament n.
kendi kendine yeterli büyüme sustainable development n.
yeterli süre sufficient time n.
yeterli temsil edilmeyen ülkeler underrepresented countries n.
yeterli koruma önlemleri adequate safeguards n.
(şirkette veya parlamentoda) karar verme yetkisini kullanmak için oylama organında yeterli miktarda oya sahip olma working control n.
(kanun tasarısı vb) yeterli oyu alamamak defeat a bill v.
yeterli güvenceyi almak explore appropriate guarantees v.
Technical
basınçlı azot ve oksijenle kullanılan açık devre kendi kendine yeterli dalma aparatı open-circuit self-contained diving apparatus for use with compressed nitrox and oxygen n.
kaçış için kendi kendine yeterli kapalı devre solunum aparatı self-contained closed-circuit breathing apparatus for escape n.
kendi kendine yeterli açık devreli sıkıştırılmış hava solunum cihazı self-contained open-circuit compressed air breathing apparatus n.
kendi kendine yeterli kapalı devre solunum cihazı self contained closed-circuit breathing apparatus n.
kendi kendine yeterli açık devreli basınçlı hava solunum cihazı self-contained open circuit compressed air breathing apparatus n.
kendi kendine yeterli sıkıştırılmış havalı dalma aparatı self-contained compressed air diving apparatus n.
serbest solunum için yeterli hacim breathing space n.
yeterli havalandırma sufficient ventilation n.
yeterli darbe enabling pulse n.
yeterli şekilde havalandırma sufficient ventilation n.
yeterli dayanım adequate strength n.
yeterli çoğunluk critical mass n.
yeterli istatistik sufficient statistic n.
yeterli koşul sufficient condition n.
at arabalarının aksının üstünde bulunup ön tekerleklerin dönmesi için yeterli mesafeyi sağlayan küçük bir ara parça bolster n.
kendi kendine yeterli self-contained adj.
yeterli güce sahip olmayan underpowered adj.
(yarı iletken) yeterli safsızlık konsantrasyonu bulunan degenerate adj.
(değerli taş) yeterli derinliği olmayan spread adj.
Computer
çekirdek yeterli quorum capable n.
yeterli ayrıcalık sufficient privilege n.
yeterli hak/izin sufficient privilege n.
hard diskte yeterli alan kalmadığını belirten bir uyarı aldım I received a warning stating that there is low disk space in the hard disk expr.
yeterli data yok not enough data expr.
yeterli veri yok not enough data expr.
yeterli boş alan yok there is not enough free space expr.
yeterli boş alan yok there's not enough free space expr.
yeterli boş alanınız yok you don't have enough free space expr.
Informatics
yeterli koşul sufficient condition n.
yeterli istatistik sufficient statistic n.
Electric
yeterli darbe enabling pulse n.
Television
(program) planlanan yayın süresi için yeterli olmamak underrun v.
Architecture
yeterli dayanağın bulunmadığı durumlarda destek sağlamak için bükülmüş güçlü ve yassı demir çubuk bridle iron n.
Construction
son atışın yeterli patlama yaratabilmesi için sondaj deliğinin tabanını ön atışlarla genişletmek chamber v.
Lighting
kendi kendine yeterli bağımsız olarak çalışabilen ışıklı gösterge birimi stand-alone indicator light unit n.
Aeronautic
yeterli uyarı zamanı adequate warning time n.
ana roket kapatıldığında roket yakıtını yerinde tutmak için yeterli ivme sağlayan küçük roket motoru ullage rocket n.
havasını yeterli basınçta tutmak (uçaktaki kabinin) pressurize v.
havasını yeterli basınçta tutmak (uçaktaki kabinin) pressurise v.
uçak havasını yeterli basınçta tutmak pressurize v.
uçak havasını yeterli basınçta tutmak pressurise v.
yeterli uçuş kontrol özelliklerini sağlamak için (uçağın) bileşen parçalarını ayarlamak rig v.
Marine
kendine yeterli sualtı solunum aparatı scuba n.
kendinden yeterli sualtı solunum aparatı scuba (self-contained underwater breathing aparatus) n.
yeterli direği olmayan undermasted adj.
yeterli sayıda yelkeni olmayan undersailed adj.
Medical
yeterli derecede koruma adequate level of protection n.
yeterli bakım adequate care n.
yeterli kalori alımı adequate caloric intake n.
yeterli tıbbi bakım adequate medical care n.
yeterli oral kalori alımı sufficient oral intake of calories n.
yeterli ıslanmanın olmaması lack of lubrication n.
yeterli ve dengeli beslenme adequate and balanced nutrition n.
yeterli etken sufficient cause n.
yeterli kemik iliği adequate bone marrow n.
yeterli oksijenlenme adequate oxygenation n.
yeterli solunum adequate respiration n.
hastaları yeterli incelemeler yapılmadan mümkün olan en kısa sürede taburcu eden sistem revolving door n.
vücut dokularında yeterli sıvının olması hydration n.
vücut bağışıklığının yeterli olması immunocompetency n.
yeterli oksijen ve karbon monoksit değişimi için organ dokusundan (sıvı) geçirmek perfuse v.
immün yeterli immunocompetent adj.
yeterli olmayan insufficient adj.
Psychology
yeterli tedavi analizi adequate treatment analysis n.
yeterli örneklem adequate sample n.
yeterli sebep sufficient reason n.
biyolojik ve fiziksel sebeplerin sosyal davranışları açıklamaya yeterli olduğunu düşünen mechanistic adj.
Physiology
vücut bağışıklığının yeterli olması immunocompetence n.
Pathology
kanda yeterli besin olmaması anemotrophy n.
Pharmaceutics
ilaç şişesini doldurmaya yeterli miktar vialful n.
Optics
konilerin aktif olduğu ve renk tonunun algılandığı yeterli aydınlatmayla görme daylight vision n.
Food Engineering
(gıda maddesine) yeterli veya fazla miktarda vitamin eklemek vitaminize v.
(gıda maddesine) yeterli veya fazla miktarda vitamin eklemek vitaminise v.
kalite derecesi standart ile yeterli arasında olan (sığır eti) commercial adj.
Math
gerekli ve yeterli koşul necessary and sufficient condition n.
yeterli koşul sufficient condition n.
büyüklüğün veya kümenin elemanlarından birini diğerlerinden ayırt etmek için gereken yeterli sayıdaki koordinat sayısını içeren koordinat grubu dimension n.
Geometry
kompleks oluşturmak için yeterli tüm çizgiler complex of lines n.
Statistics
en az yeterli tamlık minimal essential completeness n.
en az yeterli istatistik minimal sufficient statistics n.
yeterli istatistik sufficient statistics n.
Chemistry
yeterli şartlar sufficient condition n.
Breeding
yeterli miktarda (besi hayvanı) fair adj.
yeterli üreme gücü bulunmayan impotent adj.
Education
hitabet veya ikna konusunda yeterli kimse oralist n.
Religious
kutsal ruh'un rehberliğinin incil'i anlamak için yeterli olduğunu savunan, okuma yazmayı reddeden anabaptist mezhebi üyesi abecedarian n.
Philosophy
nesnel felsefe konusunda yeterli kimse objectist n.
Military
yeterli hareket yeteneği eksikliği lack adequate mobility n.
düşmanı yenmek için yeterli kuvvetin olmaması underkill n.
harekat alanında olduğu bilindiği halde yeterli süre içinde yeri belirlenemeyen acil hedefler unplanned immediate targets n.
düşman ile temas halinde değilken veya yeterli sürede organize edilen savunma deliberate defense [uk] n.
kıyı şeridinin alay çıkarma timi gibi büyüklükteki bir birliğin çıkarma hücumu için yeterli ve kullanılabilir bölümü colored beach n.
savaş sırasında hava manevraları için yeterli yakıt ve mühimmat sağlamak üzere tasarlanan geçici tesis forward arming and refueling point n.
terfiye yeterli değil passover expr.
Sport
(takımı) sahaya düzgün veya yeterli düzeyde çıkaramama misfield n.
yeterli ekipman veya yetkili olmadan gelişigüzel oynanan buz hokeyi shinney n.
yeterli ekipman veya yetkili olmadan gelişigüzel oynanan buz hokeyi shinny n.
(takımı) sahaya düzgün veya yeterli düzeyde çıkaramamak misfield v.
Card
oyuncunun bahsi açmasını için yeterli değere sahip kartlar opener n.
(briçte) bahis artırmak için fazlasıyla yeterli teklif double jump n.