olanak - Türkçe İngilizce Sözlük
Geçmiş

olanak



"olanak" teriminin İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 20 sonuç

Türkçe İngilizce
Common Usage
olanak opportunity i.
olanak chance i.
olanak possibility i.
General
olanak handle i.
olanak the possible i.
olanak resource i.
olanak potentiality i.
olanak means i.
olanak utility i.
olanak facility i.
olanak offering i.
olanak facilities i.
olanak scope i.
olanak lease i.
olanak fortuity i.
olanak squeak i.
Trade/Economic
olanak scope i.
Tourism
olanak amenity i.
Telecom
olanak facility i.
Archaic
olanak hint i.

"olanak" teriminin diğer terimlerle kazandığı İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 190 sonuç

Türkçe İngilizce
Common Usage
olanak vermek enable f.
olanak tanımak enable f.
olanak sağlamak enable f.
olanak sağlayan conducive s.
General
olanak tanıyan enabler i.
kayakçının geniş açılı dönüş yapmasına olanak tanıyan bir dönüş şekli telemark i.
olanak tanıyan admitting of i.
olanak sağlayabilirlik conduciveness i.
birden çok girişe olanak veren vize multiple entry visa i.
olanak/kolaylık facility i.
geniş olanak favourable opportunity i.
geniş olanak ample opportunity i.
geniş olanak fair chance i.
maddi olanak financial possibility i.
maddi olanak financial potential i.
olanak verme enablement i.
olanak tanıma enablement i.
belirli bir eylemin yapılmasına olanak tanıması amacıyla bir nesnenin/aracın oluşturulması affordance i.
olanak tanımama inablement [obsolete] i.
olanak tanımak allow of f.
olanak tanımak facilitate f.
olanak tanımak make possible f.
olanak vermemek forbid f.
olanak vermek permit f.
olanak tanımak serve f.
olanak vermek allow f.
olanak dışı bırakmak preclude f.
olanak sağlamak give somebody a chance f.
olanak sunmak give somebody an opportunity f.
olanak sunmak give somebody a chance f.
olanak sağlamak give somebody an opportunity f.
olanak sunmak offer somebody with an opportunity f.
olanak sağlamak offer somebody with an opportunity f.
olanak sunmak provide somebody with an opportunity f.
olanak sağlamak provide somebody with an opportunity f.
olanak sağlamak give chance f.
olanak sağlamak give someone opportunity f.
olanak sağlamak open up an opportunity f.
olanak sağlamak offer someone opportunity f.
olanak sağlamak provide someone with opportunity f.
olanak sağlamak allow f.
olanak sağlamak allow of f.
olanak sağlamak provide an opportunity f.
olanak sağlamak make possible f.
olanak sağlamak enable f.
olanak sağlamak facilitate f.
olanak tanımamak disenable f.
olanak vermemek incapacitate f.
olanak tanımak admit f.
olanak vermemek make impossible f.
olanak tanımak give an opportunity f.
birine bir şey yapması için olanak tanımak/imkan sağlamak enable someone to do something f.
olanak sağlamak allow for f.
tekrar olanak tanımak re-enable f.
tekrar olanak tanımak reenable f.
(olanak/fırsat) düşmek offer f.
(olanak/fırsat) çıkmak offer f.
geçmesine olanak tanımak admit f.
ölçüme olanak vermek measure f.
olanak sağlamak lubricate f.
olanak sağlamak lubricitate f.
olanak tanımak grease f.
olanak vermek dispense [obsolete] f.
yaşama olanak vermek support life f.
olanak sağlamak suffice [obsolete] f.
ayarlanmaya olanak tanıyan adjustive s.
olanak sağlayan enabling s.
medeniyete olanak sağlamayan uncivil s.
refaha olanak sağlamayan uncivil s.
yeterli boş yere olanak sağlayan uncrowded s.
dinlenmeye olanak sağlamayan unease s.
inişe olanak tanıyan descendible s.
olanak sağlayan favorable s.
olanak sağlayan favourable s.
olanak sağlayan inservient [obsolete] s.
defin işlemine olanak tanıyan sepelible s.
sırt kısmı bronzlaşmaya olanak veren (giysi) sunback s.
geçişe olanak veren synchromesh s.
olanak dışı bir şekilde improbably zf.
olanak dışı bir şekilde unreally zf.
olanak tanımadan without ed.
Phrasals
birinin bir şeyi yapmasına olanak tanımak entitle someone to do something f.
(bir şeye) olanak tanımak allow of (something) f.
(bir şeye) olanak sağlamak allow of (something) f.
(bir şeye) olanak tanımak allow of (something) f.
(bir şeye) olanak sağlamak allow of (something) f.
Phrases
(bir şeye) olanak tanımayan unsusceptible of (something) s.
Colloquial
imkan/olanak tanımak give (one) a break f.
imkan/olanak vermek give (one) a break f.
Idioms
anneler için esnek saatler gibi faydaları olan fakat onlara yükselmek için çok az olanak tanıyan bir çalışma planı mommy track i.
çalışan anneler için çizilmiş esnek saatler gibi faydaları olan fakat onlara yükselmek için çok az olanak tanıyan bir kariyer planı mommy track i.
yeni bir olanak a new lease of life [uk] i.
önünde birçok fırsat/imkan/olanak olmak be wide open f.
barış görüşmelerine olanak tanımak open the door to peace talks f.
hayal ettiklerinin gerçekleşmesine olanak sağlamak give full play to one's imagination f.
(bir şeye) olanak tanımak give wing to (something) f.
olanak sağlamak offer affordance f.
olanak vermek offer affordance f.
olanak sağlamak offer affordances f.
olanak vermek offer affordances f.
(birine bir şey yapması) için olanak tanımak/imkan sağlamak enable (one) to (do something) f.
yapması için olanak tanımak/imkan sağlamak enable to do f.
yapmasına olanak tanımak entitle to do f.
(birine) bir olanak sunmak give (one) half a chance f.
(birine bir şey yapmak için) bir fırsat/olanak sunmak give somebody half a chance (to do something) f.
birine bir olanak sunmak give somebody half a chance f.
Trade/Economic
küçük şirketlerin sermaye artırmasına olanak sağlayan londra menkul kıymetler borsası alternative investment market (aim) i.
aynı fabrikada ufak partiler halinde farklı malların üretilmesine olanak sağlayan türde bir otomasyon flexible manufacturing system i.
bankaların birden fazla yörede faaliyet göstermelerine olanak veren bir sistem branch banking i.
erkek bireylerin baskın olduğu işletmelerde kadın çalışanların ilerlemesine olanak sağlamayan soyut bir engel glass ceiling effect i.
faaliyet olanak ve imkanları service climate i.
her bir değişkenin etkilerini belirlemek amacıyla bu değişkenlerin ayarlanmasına olanak sağlayan özel bilgisayar yazılımları spreadsheets i.
ıskontolu tahviller için kullanılan ve bunları kuponlu tahvillerle karşılaştırmaya olanak sağlayan bir getiri türü basic needs i.
mevduat kuruluşları yöneticilerinin likit olmayan varlıkları dolaylı yoldan satmalarına olanak veren bir süreç asset securitization i.
yatırımcıların iki farklı borç türü arasında birinden diğerine geçmesine olanak sağlayan bonolar flip-flop note i.
zamanında alınmayan temettü gelirlerin şirketten tahsiline olanak vermeyen hisse senedi noncumulative stock i.
avro para piyasalarından fon sağlamaya olanak veren kısa süreli borçlanma kağıdı euronote i.
Law
yargılama sona ermeden önce tarafların haklarının zarar görmesine sebep olabilecek ara kararların temyize-istinafa tabi tutulabilmesine olanak veren hukuki yol/çare collateral order doctrine i.
belediye kiracılarının belediyeden metruk mülk satın alıp devlet hibesi yardımıyla orayı yenilemelerine olanak sağlayan program homesteading [uk] i.
abd yasama sürecinde önerinin değiştirilebilmesine olanak tanıyan ikinci aşama second reading i.
Industry
abd'ye ait savunma ekipmanı parçasının yabancı kurum veya kuruluşlarda imal edilebilmesine olanak tanıyan bir tür anlaşma licensed production i.
Technical
stadyumlardaki dev ekranlarda görüntülerin yansıtılmasına olanak sağlayan sistem teletron i.
işçilerin üzerinde durabilmesine olanak sağlayan, yüksekliği ayarlanabilir platformu olan kamyon tower wagon i.
elektrik arkının kullanmasına olanak tanıyan bir osilatör arc converter i.
motorlu teknelerdeki gibi bazı motorların çalışmasına olanak tanıyan ilk hareket ipi starting rope i.
(görmeye/nefes almaya olanak tanıyan) ek maske aparatı facepiece i.
(biyometri ve adli tıpta) parmak izlerinin karşılaştırılmalarına olanak sağlayan esas özellikleri minutia i.
olanak dahilinde potentially zf.
Computer
bilgisayardan telefon görüşmeleri yapılabilmesine olanak sağlayan yazılım markası skype i.
bir pencereden diğerine geçmeye olanak tanıyan tuş kombinasyonu alt tab i.
bir kalıbı dosyalar içinde aramaya olanak tanıyan komut grep i.
kullanıcının, internet üzerinde pek çok kaynağa ve hizmete ulaşmasına olanak tanıyan büyük kaynak sitesi web portal i.
konum bilgilerinize göre size yakınlardaki pokemonları haber verip onları yakalamanıza olanak tanıyan, niantic tarafından geliştirilen ve the pokémon company tarafından yayımlanan, iOS ve Android tabanlı artırılmış gerçeklik oyunu pokemon go i.
olanak yardımcı utility i.
otomatik ve sürekli devam eden arşivlenmiş işlem kayıt dosyalarından tam veri kurtarmaya olanak tanıyan sql özelliği point in time recovery i.
ödemelerin ve para transferlerinin internet üzerinden yapılmasına olanak sağlayan bir sistem paypal i.
unix emax platforumunda girilen dosyalarda değişiklik yapmaya olanak tanıyan durum top level i.
windows xp işletim sisteminde bluetooth ile çalışan cihazlarla iletişim kurmaya olanak tanıyan program bluesoleil i.
bir bilgisayar için yazılan programların başka bilgisayarda çalıştırılmasına olanak sağlayan yazılım veya donanım emulator i.
birden fazla kişinin aynı dosyada eşzamanlı çalışmaları ve yaptıkları değişiklikleri birleştirirken farklı versiyonların kayıtlarını tutabilmelerine olanak veren bir sistem concurrent versions system i.
sıfır olmasına olanak sağla allow zero expr.
Telecom
kablosuz telefonun telefon şebekesine bağlanmasına olanak sağlayan yer telepoint i.
tek bir istasyon, anten veya taşıyıcı frekans üzerinden karşılıklı enterferans olmaksızın bağımsız iki sinyalin aynı anda haberleşmesine olanak sağlayan diplex s.
Television
farklı ülkelerdeki stüdyo konukları arasında diyaloğa olanak sağlaması amacıyla uydu teknolojisini kullanan televizyon yayını telebridge i.
Textile
çeşitli yapıda inorganik nanoparçacıkları kullanarak kumaşların kendi kendine temizlenmesine olanak sağlayan sistem nanosphere technology i.
Architecture
yağmurun aşağı doğru akıp gitmesine olanak sağlayan, çatılara yerleştirilen üçgen ahşap eaves board i.
yağmurun aşağı doğru akıp gitmesine olanak sağlayan, çatılara yerleştirilen üçgen ahşap eaves catch i.
yağmurun aşağı doğru akıp gitmesine olanak sağlayan, çatılara yerleştirilen üçgen ahşap eaves lath i.
yağmurun aşağı doğru akıp gitmesine olanak sağlayan, çatılara yerleştirilen üçgen ahşap eaves molding i.
Construction
yağmurun aşağı doğru akıp gitmesine olanak sağlayan, çatılara yerleştirilen üçgen ahşap tilting fillet i.
yağmurun aşağı doğru akıp gitmesine olanak sağlayan, çatılara yerleştirilen üçgen ahşap arris fillet i.
boruların birleştirilmesine olanak sağlayan boru eklem yerlerinin altında boru siperinde yapılmış çukur bell hole i.
Automotive
tahliye edilmeden önce üretilen yanma ürünlerin ısısından yararlanmaya olanak tanıyan sistem recovery heat system i.
Transportation
teleferik taşıyıcısının raydan teleferik kablosuna sarsılmadan veya darbe almadan geçmesine olanak sağlayan cihaz terminal shoe i.
Railway
trenlerin 200 kph'nin üzerinde seyredebilmelerine olanak sağlayan teknolojiye sahip demiryolu hizmetleri hsgt kısalt.
Aeronautic
karaya konuşlandırılmış radar sistemi yardımıyla uçağın uçuş halindeki görüntüsünü uçakta bulunan ekran yardımıyla gözlemlenmesine olanak sağlayan elektronik seyrüsefer yardımcısı teleran® i.
yolcuların ve havaalanı personelinin dışarıya çıkmadan havaalanı terminal kapısı ile hava taşıtı arasında yürümesine olanak sağlayan araç boarding bridge i.
yolcuların ve havaalanı personelinin dışarıya çıkmadan havaalanı terminal kapısı ile hava taşıtı arasında yürümesine olanak sağlayan araç passenger boarding bridge i.
Marine
geminin başka limanlara uğramasına olanak tanıyan sözleşme maddesi deviation clause i.
geminin sabit bir şekilde çekilmesine olanak tanıyan çekme halatı guest rope i.
gemilerde mühimmat geçişine olanak veren bir açıklık ammunition scuttle i.
geminin sabit bir şekilde çekilmesine olanak tanıyan çekme halatı guess-warp i.
geminin sabit bir şekilde çekilmesine olanak tanıyan çekme halatı geswarp i.
Medical
kalp atışlarını duymaya olanak sağlayan cihaz telecardiophone i.
göğüs duvarının içeri çekilmesine ve hastalıklı akciğerin sönmesine olanak sağlamak için kaburga kemiklerinden bazılarının cerrahi olarak çıkarılması thoracoplasty i.
vücudun hareket etmesine olanak tanıyan lokomotor sistem locomotorium i.
Anatomy
kasların kemiklere yapışmasına olanak sağlayan dokular tendon i.
eklemlerin hareketine olanak sağlayan bilek kemiği triquetral i.
eklemlerin hareketine olanak sağlayan bilek kemiği pyramidal bone i.
eklemlerin hareketine olanak sağlayan bilek kemiği os triquetrum i.
eklemlerin hareketine olanak sağlayan bilek kemiği cuneiform bone i.
eklemlerin hareketine olanak sağlayan bilek kemiği triquetral bone i.
dönmeye olanak sağlayan trochoid s.
Psychology
kafada kısa sözcük dizilerini tekrar ederek hatırlamaya olanak sağlayan bir kısa süreli ezber yöntemi articulatory loop i.
Statistics
tüm testlerin sonuçlarını karşılaştırılabilir biçimde ifade etmeye olanak sağlayan bir ölçek t scale i.
Physics
sıvının kaynama noktasındaki değişimin gözlemlenmesiyle basınç ölçümüne olanak sağlayan cihaz thermobarometer i.
Biology
her iki cinsiyete de özgü özelliklerin gelişimine olanak veren amphisexual s.
Biochemistry
aynı anda çok sayıda deneyin yapılabilmesine olanak veren bir altlığa sıralanmış bir dizi minyatürize deney sahası microarray i.
dna ve rna'nın tümleyici zincir veya nükleotitlerinin arasındaki tam tamına eşleşmelerine olanak veren uyum complementarity i.
Marine Biology
hayvanlarda sindirilmemiş gıda, su veya gazın dışarı atılmasına olanak veren yüzey açıklığı anal pore i.
Astronomy
teleskopun dikey ve yatay eksen etrafında hareketine olanak sağlayan teleskop dayanağı altazimuth mounting i.
Agriculture
aynı arazi üzerinde hem güneş enerjisinden elektrik üretimi hem de tarım yapılmasına olanak veren bir uygulama agrivoltaic i.
Linguistics
algoritmik yapıya sahip tasarım dillerini çözümlemeye ve aynı dilde yeni tasarımların üretilmesine olanak sağlayan bir yöntem shape grammar i.
History
mızrak atmaya olanak sağlayan alet throwing-spear i.
Religious
tanrı'nın ve ruhun doğasını mistik bir şekilde kavramaya olanak sağlayan inanç sistemi theosophy i.
Hunting
yarı otomatik tüfeklerin neredeyse tam otomatik tüfeklerle aynı hızda atış yapabilmesine olanak sağlayan aparat bump stock i.
yarı otomatik tüfeklerin neredeyse tam otomatik tüfeklerle aynı hızda atış yapabilmesine olanak sağlayan aparat bump fire stock i.
Photography
mekanik olarak kağıt üzerine resim yapmaya olanak tanıyan, sehpaya monte edilmiş, içten yansıtmalı aygıt camera lucida i.
Engineering
bir dizi deneme yardımıyla mekanik cihazın doğru olarak ayarlanmasına olanak sağlayan yöntem tentation i.
Entomology
böceklerde labiumun dibinde bulunan, genellikle tükürük bezi işlevi görüp bazı türlerde ipek gibi maddelerin üretimine olanak tanıyan bezler labial glands i.