|
Category |
Turkish |
English |
|
Common Usage |
|
1 |
Common Usage |
merak içinde |
worried adj.
|
|
2 |
Common Usage |
endişe içinde |
worried adj.
|
|
3 |
Common Usage |
kısa süre içinde |
soon adv.
|
|
General |
|
4 |
General |
avuç içinde görülen yaşam çizgisi |
life line n.
|
|
5 |
General |
mücadele içinde olma {hayat mücadelesi vb} |
struggling n.
|
|
6 |
General |
bölge (şehir içinde) |
precinct n.
|
|
7 |
General |
içinde az miktarda sağlık verici mineraller bulunduran içme suyu çeşidi |
mineral water n.
|
|
8 |
General |
uyum içinde olma |
cohesion n.
|
|
9 |
General |
tıraştan sonraki bir iki gün içinde uzayan sakal |
stubble n.
|
|
10 |
General |
bir yerel bölge içinde ve civarında işleyen ulaşım seferi |
local service n.
|
|
11 |
General |
içinde binalar bulunan etrafı duvarla çevrili yer |
compound n.
|
|
12 |
General |
oda (manastır vb içinde) |
cell n.
|
|
13 |
General |
mutluluk ve sağlık içinde yaşama |
welfare n.
|
|
14 |
General |
bir nesne veya kişinin içinde batabileceği ıslak ve gevşek kum |
quicksand n.
|
|
15 |
General |
manyetik maddelerin manyetik alan içinde 90 derece açıyla sıralanışı |
diamagnetism n.
|
|
16 |
General |
motor içinde bir hareketin iletilmesi |
transmission n.
|
|
17 |
General |
gönderilen şeyler (mektupla aynı zarf içinde) |
enclosures n.
|
|
18 |
General |
içinde kamp elbisesi taşınan torba |
duffel bag n.
|
|
19 |
General |
özellikle tahta bir kutu içinde çapa yerine denize atılan büyükçe taş |
killick n.
|
|
20 |
General |
girdap içinde yutulma |
engulfment n.
|
|
21 |
General |
içinde gerçek payı olan kısa alegorik hikaye |
parable n.
|
|
22 |
General |
içinde çay yapılan teneke |
billycan n.
|
|
23 |
General |
ağaçları özel saksılar içinde özel tekniklerle budayarak estetik bir görüntü kazandırma sanatı |
bonsai n.
|
|
24 |
General |
deniz veya akarsu içinde sığlık oluşturan kum yığını |
sandbank n.
|
|
25 |
General |
safran içinde bulunan güzel kokulu yağımsı madde |
safranal n.
|
|
26 |
General |
içinde vaka çalışmalarını içeren kitap |
casebook n.
|
|
27 |
General |
kitaplarda kendi içinde bütünlük oluşturan bölüm |
dam n.
|
|
28 |
General |
hayvanın sınırlı bir alan içinde serbestçe hareket etmesini sağlayan ip |
tether n.
|
|
29 |
General |
oldukça kısa bir süre içinde yapılan birden fazla dalış |
multiple dives n.
|
|
30 |
General |
içinde bir şey saklanabilen kap |
holder n.
|
|
31 |
General |
organize suç örgütü içinde olma |
gangsterism n.
|
|
32 |
General |
bir araba içinde seyahat etmek için bir araya gelmiş olan insanlar |
carpool n.
|
|
33 |
General |
kalabalık içinde herhangi bir olaya müdahale etmeme eğilimi |
bystander effect n.
|
|
34 |
General |
aynı kıta içinde düzenlenen geziler |
short haul n.
|
|
|
35 |
General |
titreşimin bir ortam içinde yayılma hareketi |
wave n.
|
|
36 |
General |
trafik işaretli göbeklerin içinde ilave şerit bulunan bir kavşak türü |
hamburger junction n.
|
|
37 |
General |
üniversite ve yüksek okullarda yarı yıl içinde yapılan sınav |
visa n.
|
|
38 |
General |
yurt içinde tahsil edilen vergi |
inland revenue n.
|
|
39 |
General |
içinde kaybolma |
engulfment n.
|
|
40 |
General |
küçük ev (çocukların içinde oynadıkları) |
playhouse n.
|
|
41 |
General |
durgunluk içinde enflasyon |
stagflation n.
|
|
42 |
General |
içinde bulunduğumuz zaman |
the present n.
|
|
43 |
General |
bir topluluk içinde anlaşmazlık veya ayrılık |
faction n.
|
|
44 |
General |
saklı olan anlam (bir şeyin içinde) |
implication n.
|
|
45 |
General |
kaza ve sert bir hareket durumunda yolcuları içinde oturdukları taşıtların koltuklarında tutan aygıt |
seat belt n.
|
|
46 |
General |
su içinde bitki yetiştirme |
hydroponics n.
|
|
47 |
General |
bir insanın içinde olan cin ruhu |
familiar spirit n.
|
|
48 |
General |
yuvarlanma (içinde) |
wallow n.
|
|
49 |
General |
bir yıl içinde bin kişiye düşen canlı doğum sayısı |
natality n.
|
|
50 |
General |
içinde mikroorganizmaların gelişebileceği madde |
growth media n.
|
|
51 |
General |
pencere içinde video |
video in a window n.
|
|
52 |
General |
içinde hemen hemen her şeyin satıldığı büyük mağaza |
department store n.
|
|
53 |
General |
ihtiyaç içinde olan |
needer n.
|
|
54 |
General |
su içinde yetiştirme |
aquaculture n.
|
|
55 |
General |
tomurcuk içinde yaprakların dizilişi |
foliation n.
|
|
56 |
General |
her şey içinde fiyat |
all-in price n.
|
|
57 |
General |
örgüt içinde grup oluşturan topluluk |
in-group n.
|
|
58 |
General |
seyircilerin arabaları içinde oturarak film seyrettikleri açık hava sineması |
drive-in n.
|
|
59 |
General |
-ki içinde |
of what n.
|
|
60 |
General |
içinde sodyum-alüminyum ve potasyum-alüminyum slikatli mineral ve piroksen bulunan volkanik kaya |
nephelinite n.
|
|
61 |
General |
içinde her türlü eşya satılan büyük alışveriş merkezi |
hypermarket n.
|
|
62 |
General |
içinde et |
curry n.
|
|
63 |
General |
hendek içinde çit |
sunk fence n.
|
|
64 |
General |
toplum içinde yaşayan bireyler |
community-residing persons n.
|
|
65 |
General |
orman içinde ev |
house in forest n.
|
|
66 |
General |
cemaatin içinde bulunan kişi |
congregant n.
|
|
67 |
General |
(aynı gece içinde) o bar senin bu bar benim gezme |
pub crawl n.
|
|
68 |
General |
(aynı gece içinde) o bar senin bu bar benim gezme |
bar crawl n.
|
|
69 |
General |
(aynı gece içinde) o bar senin bu bar benim gezme |
bar tour n.
|
|
70 |
General |
(aynı gece içinde) o bar senin bu bar benim gezme |
bar-hopping n.
|
|
71 |
General |
dayanışma içinde olma |
being in solidarity n.
|
|
72 |
General |
barış içinde bir arada yaşama |
peaceful coexistence n.
|
|
73 |
General |
içinde yerel haberler ve reklamlar yayınlanan ücretsiz gazete |
shopper n.
|
|
74 |
General |
dünya içinde olan |
intramundane n.
|
|
75 |
General |
su içinde nefes tutma rekoru |
underwater breath holding record n.
|
|
76 |
General |
su içinde nefes tutma rekoru |
record of holding breath underwater n.
|
|
77 |
General |
su içinde nefes tutma rekoru |
record for underwater breath holding n.
|
|
78 |
General |
kötü bir şeyler olacağına dair içinde bir his olma |
impending sense of doom n.
|
|
79 |
General |
eskiden sokak satıcılarından alınan, içinde türlü çeşitli hikaye, tekerleme ve anlatıların bulunduğu eğlencelik kitap |
chapbook n.
|
|
80 |
General |
kötü bir şeyler olacağına dair içinde bir his olma |
sense of impending doom n.
|
|
81 |
General |
parlaklığı zaman içinde değişen yıldız |
cepheid variable n.
|
|
82 |
General |
birden çok canlı türünün soyunun aynı zaman aralığı içinde tükenmesi |
extinction event n.
|
|
83 |
General |
birden çok canlı türünün soyunun aynı zaman aralığı içinde tükenmesi |
extinction-level event (ele) n.
|
|
84 |
General |
birden çok canlı türünün soyunun aynı zaman aralığı içinde tükenmesi |
biotic crisis n.
|
|
85 |
General |
birden çok canlı türünün soyunun aynı zaman aralığı içinde tükenmesi |
mass extinction n.
|
|
86 |
General |
zaman içinde elde edilen tecrübeler |
experiences gained/acquired over time n.
|
|
87 |
General |
iki ucundan çekilererek açılan içinde küçük bir hediye bulunan noel oyuncağı |
bon-bons n.
|
|
88 |
General |
iki ucundan çekilererek açılan içinde küçük bir hediye bulunan noel oyuncağı |
christmas cracker n.
|
|
89 |
General |
metal kap içinde küçük dekoratif mum |
nightlight n.
|
|
90 |
General |
metal kap içinde küçük dekoratif mum |
tcandles n.
|
|
91 |
General |
metal kap içinde küçük dekoratif mum |
tealight n.
|
|
92 |
General |
metal kap içinde küçük dekoratif mum |
tea-light n.
|
|
93 |
General |
metal kap içinde küçük dekoratif mum |
tea lites n.
|
|
94 |
General |
metal kap içinde küçük dekoratif mum |
tea light n.
|
|
95 |
General |
(park içinde vb) yaya yolu |
pedestrian pathway n.
|
|
96 |
General |
çerçeve içinde sadece yazı ilanı |
tombstone advertisement n.
|
|
97 |
General |
rüya içinde rüya |
a dream within a dream n.
|
|
98 |
General |
bir tv dizisinin bölümlerini art arda ve kısa zaman içinde izleme |
binge-watching n.
|
|
99 |
General |
öykü içinde öykü |
story within a story n.
|
|
100 |
General |
hikaye içinde hikaye |
story within a story n.
|
|
101 |
General |
ayna içinde ayna |
mis en abyme n.
|
|
102 |
General |
şişe içinde gemi maketi |
nina n.
|
|
103 |
General |
çocuklara içinde sürpriz hediyeler olan toplar veren makine |
gacha n.
|
|
104 |
General |
içinde hiçbir leke görülmeyecek şekilde kesilmiş elmas |
eye clean diamond n.
|
|
105 |
General |
kendi bütünlüğü içinde düşünülmüş |
conceived in its entirety n.
|
|
106 |
General |
içinde genelde jetonla çalışan makinelerin bulunduğu oyun salonu |
penny arcade n.
|
|
107 |
General |
bir tv dizisi veya programının bölümlerinin art arda ve kısa zaman içinde izlenmesi |
binge-watching n.
|
|
108 |
General |
bir tv dizisi veya programının bölümlerinin art arda ve kısa zaman içinde izlenmesi |
binge-viewing n.
|
|
109 |
General |
bir tv dizisi veya programının bölümlerinin art arda ve kısa zaman içinde izlenmesi |
marathon-viewing n.
|
|
110 |
General |
dramatik bir hikaye içinde yer alan mizahi içerik veya karakterler |
comic relief n.
|
|
111 |
General |
(bütçe vb.) bir yıl içinde eşit zaman birimlerine paylaştırma |
calendarization n.
|
|
112 |
General |
(bütçe vb.) bir yıl içinde eşit zaman birimlerine paylaştırma |
calendarisation n.
|
|
113 |
General |
1800'lerin sonu ve 1900'lerin başında new york'ta demokrat parti'nin içinde yer alan politik topluluk |
tammany n.
|
|
114 |
General |
1800'lerin sonu ve 1900'lerin başında new york eyaletinde demokrat parti'nin içinde yer alan politik topluluk |
tammany hall n.
|
|
115 |
General |
1800'lerin sonu ve 1900'lerin başında new york eyaletinde demokrat parti'nin içinde yer alan politik topluluk |
tammany society n.
|
|
116 |
General |
korku içinde olma |
affrightment [obsolete] n.
|
|
117 |
General |
bir kutlama ya da yıldönümü için içinde not olan bir kutu dolusu şeker veya çikolata |
candygram n.
|
|
118 |
General |
zihnin huzur içinde olması |
recollection n.
|
|
119 |
General |
çin geleneğine göre iyi şans getirdiği düşünülen, kırmızı bir zarf içinde verilen para. |
red packet n.
|
|
120 |
General |
süreç dahilinde sırayla içinde bulunulan kademe veya basamaklar |
ladder n.
|
|
121 |
General |
içinde farklı türden ahşap hayvanlar bulunan gemi şeklinde çocuk oyuncağı |
noah's ark n.
|
|
122 |
General |
şişme su küresi içinde su üstünde gitme oyunu |
aqua zorbing n.
|
|
123 |
General |
genellikle içinde bitkilerin yetiştirildiği camdan küre |
terrarium n.
|
|
124 |
General |
içinde bulunulan dönem |
today n.
|
|
125 |
General |
içinde kibrit yakmaya yarayan kav olan kutu |
touch-box n.
|
|
126 |
General |
içinde kibrit yakmaya yarayan kav olan kutu |
touchbox n.
|
|
127 |
General |
avuç içinde kalp, yaşam ve akıl çizgilerinin oluşturduğu düşünülen üçgen |
triangle of mars n.
|
|
128 |
General |
avuç içinde kalp, yaşam ve akıl çizgilerinin oluşturduğu düşünülen üçgen |
great triangle n.
|
|
129 |
General |
pislik içinde yüzen yer |
augean stable n.
|
|
130 |
General |
içinde yaşanan bir tür çin mağarası |
yao n.
|
|
131 |
General |
el işi projelerinde göz olarak kullanılan içinde oynar bir göz bebeği parçası olan plastik diskler |
googly eyes n.
|
|
132 |
General |
fikir birliği içinde olma |
unanimousness n.
|
|
133 |
General |
balıkçının yasal sınırılar içinde yakalayabileceği en büyük balık |
keeper n.
|
|
134 |
General |
kabile ve sosyal sınıf gibi belirli bir grup içinde gerçekleşen evlilik |
endomy n.
|
|
135 |
General |
100 kilogramdan daha hafif yün balyası içinde yün paketi |
fadge [new zealand] n.
|
|
136 |
General |
saatin içinde zembereğin döndürdüğü silindirik kasnak |
barrel n.
|
|
137 |
General |
banka içinde ulaklık yapan kimse |
bellhop n.
|
|
138 |
General |
içinde yetişilen koşullar |
lap n.
|
|
139 |
General |
anlaşmalı olarak bir kamyonet içinde seyahat etme |
vanpool n.
|
|
140 |
General |
düşünce içinde olma |
wistfulness n.
|
|
141 |
General |
konuşmacı ve dinleyici arasındaki teklifsiz ilişkiyi gösteren ve parantez içinde kullanılan bir ifade |
man n.
|
|
142 |
General |
yıl içinde bazı ödemelerin yapıldığı dört gün |
quarter day n.
|
|
143 |
General |
içinde potansiyel romantik partnerlerin telefon numaralarının olduğu fihrist |
black book n.
|
|
144 |
General |
ringde kolayca kan içinde kalan dövüşçü |
bleeder n.
|
|
145 |
General |
bir mantarın üzerinde veya içinde yetiştiği altlık |
matrix n.
|
|
146 |
General |
hendek içinde çit |
haw-haw n.
|
|
147 |
General |
içinde mayşeleme yapılan büyük bir tekne |
mash tub n.
|
|
148 |
General |
içinde küçük tren istasyonu bulunan kasaba |
whistle stop n.
|
|
149 |
General |
içinde üzümün ayakla basılarak suyunun çıkarıldığı tekne |
wine press n.
|
|
150 |
General |
içinde üzümün pistonla ezilerek suyunun çıkarıldığı tekne |
wine press n.
|
|
151 |
General |
bir saniye (içinde) |
blink n.
|
|
152 |
General |
içinde beyaz çamaşır renk açıcısı bulunan küçük çanta |
blue bag n.
|
|
153 |
General |
haritada çizgiler içinde yer alan bölüm |
body of a map n.
|
|
154 |
General |
grafikte çizgiler içinde yer alan bölüm |
body of a chart n.
|
|
155 |
General |
deniz veya akarsu içinde sığlık oluşturan kum yığını |
meal [uk] n.
|
|
156 |
General |
bazı amerikan yerlileri tarafından kullanılan, içinde kişisel veya kabileye ait dini nesnelerin bulunduğu kapalı veya sarılı bohça |
medicine bundle n.
|
|
157 |
General |
özellikle toprağın içinde, toprak üstünde veya denizin dibinde yaşayıp çıplak gözle görülebilen ve genellikle 2 mm'den uzun olan hayvanlar üzerine yazılmış bilimsel eser |
megafauna n.
|
|
158 |
General |
içinde bulunulan faaliyet veya tecrübeden edinilen kalıcı değişim |
memory n.
|
|
159 |
General |
avuç içinde akıl çizgisine paralel olarak uzanan ve kişinin duygu dünyasını ifade ettiğine inanılan çizgi |
mensal line n.
|
|
160 |
General |
avuç içinde akıl çizgisine paralel olarak uzanan ve kişinin duygu dünyasını ifade ettiğine inanılan çizgi |
line of heart n.
|
|
161 |
General |
içinde bulunduğu her alanı çok başarılı kılma yeteneği |
midas touch n.
|
|
162 |
General |
hendek içinde çit |
hawhaw n.
|
|
163 |
General |
insanların etkileşim içinde olacağı sosyal faaliyet |
mingle n.
|
|
164 |
General |
bir dakika içinde alınabilecek mesafe |
minute n.
|
|
165 |
General |
kutu içinde duran para |
box [uk] n.
|
|
166 |
General |
beklenti içinde olma |
hopefulness n.
|
|
167 |
General |
içinde ağızlık görevi gören bir deliğin bulunduğu hindistan cevizine takılmış kaseden oluşan iptidai bir nargile |
hubble-bubble n.
|
|
168 |
General |
baskı makinesinin içinde kağıt yokken bıraktığı iz |
miss n.
|
|
169 |
General |
avuç içinde, parmakların altında yer alan ve el falcıları tarafından mizaca ve kişisel özelliklere dair bilgi verdiğine inanılan küçük et çıkıntısı |
mountain n.
|
|
170 |
General |
(içinde yaşanan) küçük yer |
mousetrap n.
|
|
171 |
General |
içinde mağazaların olduğu genellikle cam tavanlı geçit veya kapalı alan |
galleria n.
|
|
172 |
General |
içinde bulunan saç veya tırnağın uğursuzluk getirdiğine inanılan muska |
ligature n.
|
|
173 |
General |
içinde derilerin kireçlendiği çukur veya sıvı |
lime n.
|
|
174 |
General |
hava akımının boru içinde ses oluşturduğu borulu org kenarı |
lip n.
|
|
175 |
General |
avuç içinde bulunan bir çizgi |
love line n.
|
|
176 |
General |
avuç içinde bulunan bir çizgi |
heart line n.
|
|
177 |
General |
avuç içinde bulunan bir çizgi |
line of heart n.
|
|
178 |
General |
avuç içinde bulunan bir çizgi |
mensal line n.
|
|
179 |
General |
ocak içinde pişirilen çömlekleri ateşlerden koruyan bölme |
muffle n.
|
|
180 |
General |
ocağın içinde pişirilen çömlekleri ateşlerden koruyan fırın |
muffle n.
|
|
181 |
General |
çit gibi içinde bir hayvanın geçebileceği delik |
muse n.
|
|
182 |
General |
çit gibi içinde bir hayvanın geçebileceği delik |
muset n.
|
|
183 |
General |
(çit, kümes) içinde bir hayvanın geçebileceği delik |
musit n.
|
|
184 |
General |
hezeyan içinde olma |
riot n.
|
|
185 |
General |
içinde bulunduğu şartların bilincinde olmayan kimse |
rip van winkle n.
|
|
186 |
General |
(saat mekanizması) parçaları birbiri içinde hareket eden birleşik bir alet |
gimmals n.
|
|
187 |
General |
belirli bir sektör içinde iş değiştirip duran kimse |
odd-man [uk] n.
|
|
188 |
General |
hayranlık veya şaşkınlık içinde oh deme |
oohing n.
|
|
189 |
General |
beklenti içinde olma |
overhope [dialect] [uk] n.
|
|
190 |
General |
bir şeyi başka bir şeyin içinde eritme |
illiquation [rare] n.
|
|
191 |
General |
bir şeyi başka bir şeyin içinde çözündürme |
illiquation [rare] n.
|
|
192 |
General |
(patlamış mısırlar içinde) patlamamış mısır tanesi |
old maid n.
|
|
193 |
General |
içinde sahibinin yaşadığı daire |
ownership flat [new zealand] n.
|
|
194 |
General |
başka bir şeyin içinde var olma |
inbeing n.
|
|
195 |
General |
canlı mikrobun içinde daha sonraki nesillerin yetiştiği yuva |
incasement n.
|
|
196 |
General |
acı içinde kıvranma |
distressedness n.
|
|
197 |
General |
ağrı içinde olma |
distressingness n.
|
|
198 |
General |
evrenin büyüklüğü içinde kendinin ne kadar küçük ve önemsiz bir varlık olduğunu hissetme duygusu |
occhiolism n.
|
|
199 |
General |
daire içinde tur yapma |
circuit n.
|
|
200 |
General |
daire içinde yapılan sefer |
circuit n.
|
|
201 |
General |
genellikle içinde küçük bir hediye veya şeker olan bir noel oyuncağı |
cracker bonbon n.
|
|
202 |
General |
genellikle içinde küçük bir hediye veya şeker olan bir noel oyuncağı |
snapper n.
|
|
203 |
General |
bokun içinde yaşama |
dunghill n.
|
|
204 |
General |
birlikte huzur içinde yaşayamama |
incompatibility n.
|
|
205 |
General |
(televizyonda, filmlerde) görüntünün daire içinde yavaş yavaş ortaya çıkması |
iris n.
|
|
206 |
General |
içinde zapt edilen yer |
pinfold n.
|
|
207 |
General |
içinde zapt edilen yer |
penfold n.
|
|
208 |
General |
birkaç doktorun iş birliği içinde hizmet verdiği uygulama şekli |
clinic n.
|
|
209 |
General |
özellikle kaldırım kenarındaki park yerlerinde otomobil içinde oturanlara verilen hizmet |
curb service n.
|
|
210 |
General |
varlık içinde yaşama |
fat city n.
|
|
211 |
General |
(asya'da kullanılan ve içinde katılaşmış mürekkebin öğütüldüğü) taş havan |
inkstone n.
|
|
212 |
General |
bir şeyin içinde veya üzerinde oturan kimse |
insessor n.
|
|
213 |
General |
kendi içinde ayrı temel nitelikler taşıyan şey |
isolate n.
|
|
214 |
General |
sukünet içinde olma |
peaceableness n.
|
|
215 |
General |
sıvının yatay yüzeyi içinde yüzen cismi kestiği düzlem veya çizgi |
plane of flotation n.
|
|
216 |
General |
içinde (bina) bir şeyin bulunduğu alan |
platform [obsolete] n.
|
|
217 |
General |
alevler içinde yaşayan ateş elementleri |
salamanders n.
|
|
218 |
General |
hendeğin dibine kazılıp içinde yakılan ateşle kale savunması sağlayan siper |
coffer n.
|
|
219 |
General |
gün içinde gerekli olacak eşyaların taşındığı küçük bir sırt çantası |
daysack n.
|
|
220 |
General |
içinde saksıda meyve ağaçlarının yetiştirildiği camlı bir yapı |
orchard house n.
|
|
221 |
General |
bir alanın yüzeyi içinde bulunan kenarına paralel sınır |
orle n.
|
|
222 |
General |
sınır içinde olmayan kimse |
outsider n.
|
|
223 |
General |
parantez içinde verilmiş ifade |
parenthetic n.
|
|
224 |
General |
parantez içinde verilmiş ifade |
parenthetical n.
|
|
225 |
General |
(el falında) avuç içinde dördüncü parmağın alt kenarına denk gelen kısım |
percussion n.
|
|
226 |
General |
çamaşırların yıkama öncesi içinde bekletildiği sıvı |
presoak n.
|
|
227 |
General |
öncesinde bir parçası olarak içinde yer aldığı yayınlanmış dergi veya kitaptan sonrasında ayrı olarak tekrar basılan yazı |
separatum n.
|
|
228 |
General |
içinde bir hayvanın konuşturulduğu fıkra türü |
shaggy-dog story n.
|
|
229 |
General |
utanç içinde olma |
shamefastness n.
|
|
230 |
General |
esas tabutun içinde yer alan ince malzemeden yapılmış tabut |
shell n.
|
|
231 |
General |
içinde oturularak yıkanılan küçük küvet |
sitz bath n.
|
|
232 |
General |
oluk içinde kaydırılabilen tahta |
slipboard n.
|
|
233 |
General |
içinde ateş yakılan bir tür soba |
smudge n.
|
|
234 |
General |
buz içinde yüzme |
ice swimming n.
|
|
235 |
General |
borç içinde yüzen tip |
beat n.
|
|
236 |
General |
içinde zehir olduğu için kırılan kap |
poison cup n.
|
|
237 |
General |
ızdırap içinde yaşayan kimse |
subsister n.
|
|
238 |
General |
protestan tarikatlarının kendi içinde ve roma katolik kilisesi ile birleşmesini savunan lüterci bir parti hareketi |
syncretism n.
|
|
239 |
General |
bir arada barış içinde bulunmak |
coexist peacefully v.
|
|
240 |
General |
hakkında tereddüt içinde olmak |
be unsettled about v.
|
|
241 |
General |
stres içinde olmak |
be under stress v.
|
|
242 |
General |
bolluk içinde yaşamak |
go the pace v.
|
|
243 |
General |
içinde olmak |
be included v.
|
|
244 |
General |
bir şeyin içinde imal etmek |
build into v.
|
|
245 |
General |
gayrimeşru bir ilişki içinde olmak |
carry on with v.
|
|
246 |
General |
ile yakın ilişki içinde olmak |
be hand in and glove with v.
|
|
247 |
General |
büyük bir üzüntü içinde olmak |
grieve v.
|
|
248 |
General |
birşeyi belirli bir grubun içinde saymak |
class v.
|
|
249 |
General |
lüks içinde yaşamak |
lead a life of luxury v.
|
|
250 |
General |
merak içinde bırakmak |
worry v.
|
|
251 |
General |
hayretler içinde kalmak |
be astounded v.
|
|
252 |
General |
uygun şartlar içinde büyümek |
thrive v.
|
|
253 |
General |
bir şeyi bir bütünsellik içinde ele almak |
keep something in perspective v.
|
|
254 |
General |
merak içinde olmak |
worry about v.
|
|
255 |
General |
iletişim içinde olmamak |
be out of touch with v.
|
|
256 |
General |
bir grubun içinde olmak |
rank v.
|
|
257 |
General |
aynı pota içinde eritmek |
melt in the same pot v.
|
|
258 |
General |
içinde bulunduğu yeri dumanla doldurarak dışarı çıkarmak |
smoke someone out v.
|
|
259 |
General |
değişim içinde olmak |
be in a state of flux v.
|
|
260 |
General |
huşu içinde bırakmak |
awe v.
|
|
261 |
General |
içinde boğulmak |
be swamped with v.
|
|
262 |
General |
beklenti içinde olmak |
be expectant v.
|
|
263 |
General |
hayretler içinde bırakmak |
dumbfound v.
|
|
264 |
General |
bir süre için ilkel şartlar içinde yaşamak |
rough it v.
|
|
265 |
General |
bolluk içinde yaşamak |
live in opulence v.
|
|
266 |
General |
evin içinde kalmak |
stay in v.
|
|
267 |
General |
yırtık pırtık giysiler içinde olmak |
be dressed in tatters v.
|
|
268 |
General |
pislik içinde yaşamak |
pig v.
|
|
269 |
General |
belirli bir düzen içinde geçmek |
parade v.
|
|
270 |
General |
lüks içinde yaşamak |
luxuriate v.
|
|
271 |
General |
patlama içinde olmak |
boom v.
|
|
272 |
General |
mahrumiyet içinde yaşamak |
rough it v.
|
|
273 |
General |
bolluk içinde yaşamak |
luxuriate v.
|
|
274 |
General |
şerbet içinde kaynatmak |
candy v.
|
|
275 |
General |
hayretler içinde kalmak |
be thunderstruck v.
|
|
276 |
General |
içinde olmak |
be implicit in v.
|
|
277 |
General |
zıt duygular içinde olmak |
be torn by conflicting emotions v.
|
|
278 |
General |
mahrumiyet içinde yaşamak |
lead a life of a privation v.
|
|
279 |
General |
darlık içinde olmak |
be in straitened circumstances v.
|
|
280 |
General |
birinin kavrayışı içinde olmak |
be within someone's grasp v.
|
|
281 |
General |
yoksulluk içinde yaşamak |
live in want v.
|
|
282 |
General |
içinde en çok ... bulunmak |
prevail among v.
|
|
283 |
General |
endişe içinde olmak |
be on tenterhooks v.
|
|
284 |
General |
yoksulluk içinde yaşamak |
be in straitened circumstances v.
|
|
285 |
General |
amirane tavırlar içinde olmak |
feel one's oats v.
|
|
286 |
General |
yasadışı bir işin içinde olmak |
be in something up to one's eyes v.
|
|
287 |
General |
anlaşmazlık içinde olmak |
feud v.
|
|
288 |
General |
el ve ayakların hafif hareketiyle su içinde dik durmak |
tread water v.
|
|
289 |
General |
kabuk içinde saklamak |
inshell v.
|
|
290 |
General |
zaman içinde geri dönmek |
return in time v.
|
|
291 |
General |
darlık içinde olmak |
be in dire straits v.
|
|
292 |
General |
bir şeyin içinde çok saygın bir yeri olmak |
be enshrined in v.
|
|
293 |
General |
içinde en çok ... bulunmak |
prevail in v.
|
|
294 |
General |
duygusu içinde olmak |
feel like v.
|
|
295 |
General |
içinde yapmak (baraj vb nehrin) |
throw v.
|
|
296 |
General |
uyum içinde olmak |
cohere v.
|
|
297 |
General |
kuşkular içinde olmak |
be assailed with doubts v.
|
|
298 |
General |
birini dövüp çürükler içinde bırakmak |
beat someone black and blue v.
|
|
299 |
General |
su içinde yüzmek (bir şey) |
be awash v.
|
|
300 |
General |
beklenti içinde |
be in expectation v.
|
|
301 |
General |
hayretler içinde bırakmak |
astound v.
|
|
302 |
General |
varlık içinde yaşamak |
live a life of luxury v.
|
|
303 |
General |
endişe içinde olmak |
be all keyed up v.
|
|
304 |
General |
içinde bulunmak |
be included v.
|
|
305 |
General |
zevk ve sefa içinde yaşamak |
regale v.
|
|
306 |
General |
hayretler içinde kalmak |
be lost in amazement v.
|
|
307 |
General |
korku içinde olmak |
be in a fright v.
|
|
308 |
General |
içinde yüzmek |
be surrounded by v.
|
|
309 |
General |
avuç içinde saklamak |
palm v.
|
|
310 |
General |
ter içinde kalmak |
sweat buckets v.
|
|
311 |
General |
kan ter içinde kalmak |
sweat blood v.
|
|
312 |
General |
kar, su, çamur içinde yürümek |
wade v.
|
|
313 |
General |
ter içinde kalmak (at) |
lather v.
|
|
314 |
General |
içinde yüzmek |
wallow in v.
|
|
315 |
General |
servet içinde yüzmek |
wallow in wealth v.
|
|
316 |
General |
arayış içinde olmak |
be in search of v.
|
|
317 |
General |
çaba içinde olmak |
be in a struggle for v.
|
|
318 |
General |
çabası içinde olmak |
be in a struggle for v.
|
|
319 |
General |
içinde barındırmak |
inhold v.
|
|
320 |
General |
güven içinde yaşamak |
live in safety v.
|
|
321 |
General |
ilişki içinde olmak |
be in relation with v.
|
|
322 |
General |
acılar içinde kıvranmak |
be racked with pain v.
|
|
323 |
General |
acılar içinde kıvranmak |
suffer from intense pain v.
|
|
324 |
General |
acılar içinde kıvranmak |
writhe in pain v.
|
|
325 |
General |
acılar içinde kıvranmak |
be in severe pain v.
|
|
326 |
General |
ilişki içinde bulunmak |
be in relation with v.
|
|
327 |
General |
ilişki içinde bulunmak |
have relation with v.
|
|
328 |
General |
maddi sıkıntı içinde olmak |
be in financial difficulties v.
|
|
329 |
General |
işbirliği içinde çalışmak |
work cooperatively v.
|
|
330 |
General |
işbirliği içinde çalışmak |
work in cooperation v.
|
|
331 |
General |
işbirliği içinde olmak |
be in cooperation v.
|
|
332 |
General |
şaşkınlık içinde kalmak |
be struck with consternation v.
|
|
333 |
General |
ilişki içinde olmak |
be in an affair v.
|
|
334 |
General |
ilişki içinde olmak |
be in connection with v.
|
|
335 |
General |
ilişki içinde bulunmak |
be in contact with v.
|
|
336 |
General |
ilişki içinde olmak |
be in a relationship with v.
|
|
337 |
General |
ilişki içinde bulunmak |
be in a relationship with v.
|
|
338 |
General |
ilişki içinde bulunmak |
be in connection with v.
|
|
339 |
General |
ilişki içinde bulunmak |
be in an affair v.
|
|
340 |
General |
ilişki içinde olmak |
be in contact with v.
|
|
341 |
General |
gayret içinde olmak |
be in an endeavour v.
|
|
342 |
General |
anlaşmazlık içinde olmak |
be in disagreement v.
|
|
343 |
General |
maddi sıkıntı içinde olmak |
hard put v.
|
|
344 |
General |
lüks içinde yaşamak |
live a life of luxury v.
|
|
345 |
General |
nur içinde yatmak |
rest in peace v.
|
|
346 |
General |
arzusu içinde olmak |
have desire to v.
|
|
347 |
General |
arzusu içinde olmak |
feel desire to v.
|
|
348 |
General |
bolluk içinde yaşamak |
ride the gravy train v.
|
|
349 |
General |
para içinde yüzmek |
wallow in money v.
|
|
350 |
General |
beklenti içinde olmak |
hope v.
|
|
351 |
General |
beklenti içinde olmak |
be in expectation v.
|
|
352 |
General |
beklenti içinde olmak |
have an expectation v.
|
|
353 |
General |
beklenti içinde olmak |
have expectations v.
|
|
354 |
General |
beklenti içinde olmak |
expect v.
|
|
355 |
General |
beklenti içinde olmak |
anticipate v.
|
|
356 |
General |
gereksinim içinde olmak |
be in need of v.
|
|
357 |
General |
gereksinim içinde olmak |
need v.
|
|
358 |
General |
gereksinim içinde olmak |
require v.
|
|
359 |
General |
ağnamak (çamur/su vb içinde) |
wallow (in) v.
|
|
360 |
General |
kanlar içinde kalmak |
be drenched in blood v.
|
|
361 |
General |
kan revan içinde kalmak |
be drenched in blood v.
|
|
362 |
General |
yaşamak (içinde) |
inhabit v.
|
|
363 |
General |
kararsızlık içinde dönüp dolaşmak |
shilly-shally v.
|
|
364 |
General |
içinde yer almak |
be included v.
|
|
365 |
General |
içinde yer almak |
be involved v.
|
|
366 |
General |
geçirmek (bir hikaye vb'ni belirli bir mekan ve zaman içinde) |
set v.
|
|
367 |
General |
bir şey içinde yüzmek |
swim v.
|
|
368 |
General |
alevler içinde kalmak |
burn into flames v.
|
|
369 |
General |
(su vb içinde) bata çıka yürümek |
wade v.
|
|
370 |
General |
dehşet içinde kalmak |
be horrified v.
|
|
371 |
General |
alevler içinde kalmak |
catch fire v.
|
|
372 |
General |
anlaşmazlık içinde tartışmak |
argue about v.
|
|
373 |
General |
birisiyle iyi ilişkiler içinde olmak |
be on good terms with someone v.
|
|
374 |
General |
içinde yüzmek |
swim in v.
|
|
375 |
General |
tereddüt içinde olmak |
be doubtful about v.
|
|
376 |
General |
belirli bir düzen içinde yapmak |
do in certain way v.
|
|
377 |
General |
belirli bir düzen içinde yapmak |
do in certain order v.
|
|
378 |
General |
belirli bir düzen içinde yapmak |
do in certain manner v.
|
|
379 |
General |
uyum içinde olmak |
play along with v.
|
|
380 |
General |
eğilimi içinde olmak |
tend to v.
|
|
381 |
General |
eğilimi içinde olmak |
be in tendency to v.
|
|
382 |
General |
bütünlük içinde olmak |
be in unity v.
|
|
383 |
General |
bütünlük içinde olmak |
be in harmony v.
|
|
384 |
General |
bütünlük içinde olmak |
be in coherence v.
|
|
385 |
General |
bütünlük içinde olmak |
be in integration v.
|
|
386 |
General |
içinde hissetmek |
feel inside v.
|
|
387 |
General |
içinde hissetmek |
feel something inside v.
|
|
388 |
General |
iletişim içinde olmak |
be in communication with v.
|
|
389 |
General |
iletişim içinde olmak |
be in touch with v.
|
|
390 |
General |
kanlar içinde yerde yatmak |
lie in a pool of blood v.
|
|
391 |
General |
temas içinde olmak |
keep in touch v.
|
|
392 |
General |
temas içinde olmak |
keep in contact v.
|
|
393 |
General |
temas içinde olmak |
be in touch v.
|
|
394 |
General |
ile yakın çalışmalar içinde olmak |
work closely with v.
|
|
395 |
General |
derin bir üzüntü içinde olmak |
be deeply in sorrow v.
|
|
396 |
General |
etkileşim içinde olmak |
interact (with) v.
|
|
397 |
General |
etkileşim içinde olmak |
be in interaction with v.
|
|
398 |
General |
etkileşim içinde olmak |
be involved in an interaction v.
|
|
399 |
General |
etkileşim içinde olmak |
interact v.
|
|
400 |
General |
gözyaşları içinde son yolculuğuna uğurlamak |
bid farewell to someone in tears v.
|
|
401 |
General |
mücadele içinde yer almak |
take part in the struggle v.
|
|
402 |
General |
düzen içinde çalışmak |
work in order v.
|
|
403 |
General |
düzen içinde çalışmak |
study in order v.
|
|
404 |
General |
işbirliği içinde olmak |
be in cahoots with v.
|
|
405 |
General |
acı içinde inlemek |
groan with pain v.
|
|
406 |
General |
ahenk içinde yaşamak |
live in harmony v.
|
|
407 |
General |
lüks içinde yaşamak |
live in luxury v.
|
|
408 |
General |
içinde ukde kalmak |
feel regretfull about something v.
|
|
409 |
General |
içinde ukde kalmak |
regret not v.
|
|
410 |
General |
içinde barındırmak |
contain in itself v.
|
|
411 |
General |
içinde barındırmak |
contain within itself v.
|
|
412 |
General |
korku içinde yaşamak |
live in fear v.
|
|
413 |
General |
birlikte/beraber uyum içinde yaşamak |
live together in harmony v.
|
|
414 |
General |
toprak içinde oynamak |
play in the dirt v.
|
|
415 |
General |
borç içinde olmak |
be in debt v.
|
|
416 |
General |
uyum içinde olmak |
be in compliance v.
|
|
417 |
General |
tırnak içinde vermek |
put something in quotes v.
|
|
418 |
General |
tiksinti içinde çekip gitmek |
walk away in disgust v.
|
|
419 |
General |
finansal sıkıntı içinde olmak |
be in financial difficulty v.
|
|
420 |
General |
acı içinde bağırmak |
yell in pain v.
|
|
421 |
General |
iç çatışma içinde bulunmak |
be in a state of inner conflict v.
|
|
422 |
General |
ter içinde uyanmak |
wake up in sweat v.
|
|
423 |
General |
insan içinde seks yapmak |
have sex in public v.
|
|
424 |
General |
(bir kıyafetin) içinde iyi görünmek |
look good in v.
|
|
425 |
General |
barış içinde yaşamak |
live in peace v.
|
|
426 |
General |
çamur içinde oynamak |
play in the mud v.
|
|
427 |
General |
çamur içinde oynamak |
play in the dirt v.
|
|
428 |
General |
iletişim içinde olmak |
be/keep in contact with v.
|
|
429 |
General |
dayanışma içinde olmak |
be in solidarity v.
|
|
430 |
General |
(hesap) içinde para olmak |
be in credit v.
|
|
431 |
General |
bir tv dizisinin bölümlerini art arda ve kısa zaman içinde izlemek |
binge-watch v.
|
|
432 |
General |
ter içinde uyanmak |
wake up sweaty v.
|
|
433 |
General |
evin içinde şemsiye açmak |
open an umbrella indoors v.
|
|
434 |
General |
evin içinde şemsiye açmak |
open an umbrella in the house v.
|
|
435 |
General |
acı içinde kıvranmak |
twist in pain v.
|
|
436 |
General |
acı içinde kıvranmak |
squirm in pain v.
|
|
437 |
General |
acı içinde kıvranmak |
writhe in pain v.
|
|
438 |
General |
toplum içinde küçük düşürmek |
throw shade v.
|
|
439 |
General |
bir arayış içinde olmak |
be on a quest v.
|
|
440 |
General |
kan revan içinde uzanmak |
welter v.
|
|
441 |
General |
kanlar içinde yatmak |
welter v.
|
|
442 |
General |
ıvır zıvır içinde kaybolmak |
be bogged down in trivia v.
|
|
443 |
General |
acı içinde inlemek |
groan in pain v.
|
|
444 |
General |
uyum içinde çalışmak |
work in harmony v.
|
|
445 |
General |
ahenk içinde çalışmak |
work in harmony v.
|
|
446 |
General |
uyum içinde çalışmak |
work with harmony v.
|
|
447 |
General |
ahenk içinde çalışmak |
work with harmony v.
|
|
448 |
General |
uyum içinde çalışmak |
work harmoniously v.
|
|
449 |
General |
ahenk içinde çalışmak |
work harmoniously v.
|
|
450 |
General |
(bütçe vb.) bir yıl içinde eşit zaman birimlerine paylaştırmak |
calendarize v.
|
|
451 |
General |
(bütçe vb.) bir yıl içinde eşit zaman birimlerine paylaştırmak |
calendarise v.
|
|
452 |
General |
içinde büyütmek |
nourish v.
|
|
453 |
General |
uyum içinde olmak |
keep pace with v.
|
|
454 |
General |
bolluk içinde olmak |
run riot v.
|
|
455 |
General |
gizlilik içinde hareket etmek |
keep within bounds v.
|
|
456 |
General |
kendi içinde tutarlı olmak |
hang together v.
|
|
457 |
General |
kıtlık içinde olmak |
be ill off v.
|
|
458 |
General |
sos veya et suyu yapmak için pişirilmiş et kalıntılarını şarap veya su içinde koyarak sulandırmak |
deglaze v.
|
|
459 |
General |
(hayvan) acı içinde inlemek |
yammer v.
|
|
460 |
General |
suyu sızdırmadan içinde tutamamak |
not hold water v.
|
|
461 |
General |
çanta içinde sürtünerek (madeni paraların) aşınmasına neden olmak |
bag handle v.
|
|
462 |
General |
kusmayarak içinde tutmak |
hold v.
|
|
463 |
General |
içinde tutabilmek |
hold v.
|
|
464 |
General |
içinde taşıyabilmek |
hold v.
|
|
465 |
General |
sefalet içinde olmak |
languish v.
|
|
466 |
General |
çizik içinde bırakmak |
bescratch v.
|
|
467 |
General |
coşku içinde olmak |
vibrate v.
|
|
468 |
General |
galeyan içinde olmak |
vibrate v.
|
|
469 |
General |
hayretler içinde bırakmak |
bewonder v.
|
|
470 |
General |
girdabın içinde hareket etmek |
bile [dialect] v.
|
|
471 |
General |
beklenti içinde olmak |
wish v.
|
|
472 |
General |
(gözlerini kırpıştırarak) hayretler içinde bakmak |
blink v.
|
|
473 |
General |
içinde kaynar sıvı bulunmak |
boil v.
|
|
474 |
General |
tamamen saran bir maddenin içinde kaybolmak |
merge [obsolete] v.
|
|
475 |
General |
büyük telaş içinde hareket etmek |
boom v.
|
|
476 |
General |
uyum içinde şarkı söylemek |
harmonise v.
|
|
477 |
General |
uyum içinde olmak |
harmonize v.
|
|
478 |
General |
uyum içinde yaşamak |
harmonize v.
|
|
479 |
General |
uyum içinde olmak |
harmonise v.
|
|
480 |
General |
uyum içinde yaşamak |
harmonise v.
|
|
481 |
General |
ilişki içinde olmak |
have v.
|
|
482 |
General |
hayretler içinde bırakmak |
mind v.
|
|
483 |
General |
hengame içinde olmak |
bristle v.
|
|
484 |
General |
(bir şeyi) ağzının içinde boğuk söylemek |
bubble v.
|
|
485 |
General |
(bir şeyin) içinde en göze çarpan olmak |
highlight v.
|
|
486 |
General |
sınırlar içinde tutmak |
hold v.
|
|
487 |
General |
sınırlar içinde kalmak |
hold v.
|
|
488 |
General |
faaliyet içinde olmak |
move v.
|
|
489 |
General |
(üzerinde, içinde) çizgi oluşturmak |
lineament v.
|
|
490 |
General |
zamanla ve fark etmeden başka bir şeyin içinde kaybolmak |
glide v.
|
|
491 |
General |
korku içinde eğilmek |
dare [obsolete] v.
|
|
492 |
General |
ani hızlanma veya fren nedeniyle tekerlek içinde dönmek |
gerbil v.
|
|
493 |
General |
uyum içinde olmak |
gibe v.
|
|
494 |
General |
arayış içinde hissetmek |
grope for v.
|
|
495 |
General |
(arzuyu, isteği) içinde tutmak |
hoard v.
|
|
496 |
General |
memnuniyet, şaşkınlık veya mutluluk içinde haykırmak |
ooh v.
|
|
497 |
General |
daima beklenti içinde olmak |
overhope [dialect] [uk] v.
|
|
498 |
General |
aşırı lüks içinde yaşamak |
overlive v.
|
|
499 |
General |
bolluk içinde yaşamak |
roll (in) v.
|
|
500 |
General |
duygusal veya ruhsal çalkantı içinde olmak |
churn v.
|
|