|
Kategori |
İngilizce |
Türkçe |
|
| General |
|
| 1 |
Genel |
with them zf.
|
onlarla |
|
In relation to Croatia, the importance of national minorities and cooperation with them should be stressed.
Hırvatistan ile ilgili olarak ulusal azınlıkların ve onlarla iş birliğinin önemi vurgulanmalıdır.
More Sentences
|
| 2 |
Genel |
among them zf.
|
bunlar arasında |
|
The working conditions in this House are, as a rule, among them.
Bu Meclis'teki çalışma koşulları, kural olarak, bunlar arasındadır.
More Sentences
|
| 3 |
Genel |
like them zf.
|
onlar gibi |
|
Like them, I am particularly concerned by one question.
Onlar gibi ben de özellikle bir sorudan endişe duyuyorum.
More Sentences
|
| 4 |
Genel |
for them zf.
|
onlara göre |
|
For them Cancún was a step too far, too soon.
Onlara göre Cancún çok uzak ve çok erken bir adımdı.
More Sentences
|
| 5 |
Genel |
which of them zm.
|
hangisi |
|
It was hard to say which of them was responsible for what.
Hangisinin neyden sorumlu olduğunu söylemek zordu.
More Sentences
|
| 6 |
Genel |
both of them zm.
|
her ikisi |
|
We are discussing both of them today as a result of Parliament's organisational arrangements.
Parlamento'nun organizasyonel düzenlemelerinin bir sonucu olarak bugün her ikisini de görüşüyoruz.
More Sentences
|
| 7 |
Genel |
one of them zm.
|
biri |
|
Transparency is definitely one of them.
Şeffaflık kesinlikle bunlardan biridir.
More Sentences
|
| 8 |
Genel |
one of them zm.
|
onlardan biri |
|
I am one of them and I know very well what is involved in drawing up a strategic noise map.
Ben de onlardan biriyim ve stratejik bir gürültü haritasının hazırlanmasında nelerin yer aldığını çok iyi biliyorum.
More Sentences
|
| 9 |
Genel |
some of them zm.
|
onların bazıları |
|
Yoko bought some of them.
Yoko onlardan bazılarını satın aldı.
More Sentences
|
| 10 |
Genel |
most of them zm.
|
onların çoğu |
|
Most of them just don't care.
Onların çoğu sadece umursamıyor.
More Sentences
|
| 11 |
Genel |
to them zm.
|
onlara |
|
So let me express my sincere thanks to them too.
Bu yüzden onlara da en içten teşekkürlerimi sunmama izin verin.
More Sentences
|
| 12 |
Genel |
some of them zm.
|
bazıları |
|
We are currently analysing the results - hopefully we will be able to use some of them in our ongoing debate.
Şu anda sonuçları analiz ediyoruz; umarım bunlardan bazılarını devam eden tartışmamızda kullanabiliriz.
More Sentences
|
| Phrases |
|
| 13 |
İfadeler |
which one of (these/them)? i.
|
hangileri |
|
Which one of you is Tom?
Hanginiz Tom?
More Sentences
|
| 14 |
İfadeler |
many of them expr.
|
çoğu |
|
Many of them, as those figures show, are children.
Rakamların da gösterdiği gibi bunların çoğu çocuk.
More Sentences
|
| 15 |
İfadeler |
nearly all of (them) expr.
|
neredeyse hepsi |
|
Or rather, I would like to advise against nearly all of them.
Daha doğrusu neredeyse hepsine karşı tavsiyede bulunmak istiyorum.
More Sentences
|
| 16 |
İfadeler |
each of them expr.
|
(onlardan) her biri |
|
Unfortunately, time does not allow me to reply to each of them individually, as I would have liked.
Ne yazık ki zaman, istediğim gibi her birine ayrı ayrı cevap vermeme izin vermiyor.
More Sentences
|
| Colloquial |
|
| 17 |
Konuşma Dili |
none of them i.
|
(onlardan) hiçbiri |
|
None of them have been properly involved in the EU elite's plans to transfer electoral power to Brussels.
AB elitlerinin seçim gücünü Brüksel'e aktarma planlarına hiçbiri doğru dürüst dahil olmadı.
More Sentences
|
|
|
| 18 |
Konuşma Dili |
kill them all exclam.
|
hepsini öldürün |
|
Betty killed them all.
Betty hepsini öldürdü.
More Sentences
|
| Speaking |
|
| 19 |
Konuşma |
let them go ünl.
|
bırak gitsinler |
|
Just let them go.
Bırakın gitsinler.
More Sentences
|
| 20 |
Konuşma |
let them come ünl.
|
bırak gelsinler |
|
Let them come.
Bırakın gelsinler.
More Sentences
|
| 21 |
Konuşma |
tell them expr.
|
anlat onlara |
|
Tell them who we are.
Kim olduğumuzu anlat onlara.
More Sentences
|
| 22 |
Konuşma |
all of them expr.
|
bunların hepsi |
|
What is more, there are five countries operating in your own country, Spain, and all of them are private.
Dahası, kendi ülkeniz İspanya'da faaliyet gösteren beş ülke var ve bunların hepsi özel.
More Sentences
|
| 23 |
Konuşma |
all of them expr.
|
bunların tümü |
|
The Commission cannot take on the responsibility of managing all of them.
Komisyon bunların tümünü yönetme sorumluluğunu üstlenemez.
More Sentences
|
| 24 |
Konuşma |
all of them expr.
|
hepsi |
|
This happens in Italy, Greece, Germany, Spain and many other states, but not in all of them.
Bu durum İtalya, Yunanistan, Almanya, İspanya ve diğer birçok ülkede yaşanmaktadır ancak hepsinde değil.
More Sentences
|
| 25 |
Konuşma |
with them expr.
|
onlarla birlikte |
|
Our heart is with them at this time.
Kalbimiz şu anda onlarla birlikte.
More Sentences
|
| 26 |
Konuşma |
with them expr.
|
onlarla beraber |
|
I'm sticking with them.
Onlarla beraber kalıyorum.
More Sentences
|
| 27 |
Konuşma |
tell them expr.
|
onlara söyle |
|
What the newspapers will tell them is that Parliament delayed discussing it until it had talked about its own pay.
Gazetelerin onlara söyleyeceği şey, Parlamento'nun kendi maaşları hakkında konuşana kadar bunu tartışmayı ertelediğidir.
More Sentences
|
| 28 |
Konuşma |
what about them expr.
|
ya onlar |
|
What about them?
Ya onlar?
More Sentences
|
| Slang |
|
| 29 |
Argo |
and them expr.
|
ve onlar |
|
I heard about you and them.
Sen ve onlar hakkında bir şeyler duydum.
More Sentences
|
| General |
|
| 30 |
Genel |
one of them i.
|
aralarından biri |
|
| 31 |
Genel |
be so few one can count them on the fingers of one hand f.
|
parmakla gösterilmek |
|
| 32 |
Genel |
stack them up and wrap rubber bands around them f.
|
üst üste yığıp lastik bantlarla sarmak |
|
| 33 |
Genel |
threaten to kill them both f.
|
ikisini de öldürmekle tehdit etmek |
|
| 34 |
Genel |
get them/it manufactured f.
|
imal ettirmek |
|
| 35 |
Genel |
join them in marriage f.
|
evlendirmek |
|
| 36 |
Genel |
wait for them to cook f.
|
pişmesi için beklemek |
|
| 37 |
Genel |
wait for them to cook f.
|
pişmelerini beklemek |
|
|
|
| 38 |
Genel |
chief among them s.
|
onların en önemlisi |
|
| 39 |
Genel |
in the midst of them zf.
|
ortalarında |
|
| 40 |
Genel |
for them zf.
|
onlar için |
|
| 41 |
Genel |
in addition to them zf.
|
bunlara ek olarak |
|
| 42 |
Genel |
in addition to them zf.
|
onlara ek olarak |
|
| 43 |
Genel |
until death do them part zf.
|
ölüm onları ayırıncaya kadar |
|
| 44 |
Genel |
one of them zm.
|
birisi |
|
| 45 |
Genel |
neither of them zm.
|
hiç biri |
|
| 46 |
Genel |
most of them zm.
|
çokları |
|
| 47 |
Genel |
not a single one of them zm.
|
onlardan bir tek bile |
|
| 48 |
Genel |
most of them zm.
|
birçoğu |
|
| 49 |
Genel |
the two (of them) zm.
|
ikisi |
|
| 50 |
Genel |
neither of them zm.
|
her ikisi de değil |
|
| 51 |
Genel |
one of them zm.
|
içlerinden biri |
|
| 52 |
Genel |
hundreds of them zm.
|
yüzlercesi |
|
| 53 |
Genel |
either of them zm.
|
ikisinden biri |
|
| Phrases |
|
| 54 |
İfadeler |
let them eat themselves i.
|
bırakın birbirlerini yesinler |
|
| 55 |
İfadeler |
seen one, seen them all expr.
|
birini gören hepsini görmüş olur/demektir |
|
| 56 |
İfadeler |
seen one, seen them all expr.
|
biri de aynı bini de |
|
| 57 |
İfadeler |
seen one, seen them all expr.
|
hepsi birbirinin aynı |
|
| 58 |
İfadeler |
seen one, seen them all expr.
|
yok aslında birbirlerinden farkları |
|
| 59 |
İfadeler |
can't live with them, can't live without them expr.
|
onla da olmaz, onsuz da |
|
| 60 |
İfadeler |
can't live with them, can't live without them expr.
|
onla da olmuyor, onsuz da |
|
| 61 |
İfadeler |
can't live with them, can't live without them expr.
|
ne onla ne onsuz |
|
| 62 |
İfadeler |
mirror mirror on the wall who's the fairest of them all expr.
|
ayna ayna benden daha güzeli var mı dünyada |
|
| 63 |
İfadeler |
mirror mirror on the wall who's the fairest of them all expr.
|
ayna ayna söyle bana kim en güzel bu dünyada |
|
| 64 |
İfadeler |
mirror mirror on the wall who's the fairest of them all expr.
|
ayna ayna söyle bana var mı benden daha güzeli bu dünyada |
|
| 65 |
İfadeler |
mirror mirror on the wall who's the fairest of them all expr.
|
ayna ayna söyle bana var mı benden güzeli bu dünyada |
|
| 66 |
İfadeler |
there is no difference between them expr.
|
aralarında fark yoktur |
|
| 67 |
İfadeler |
us-versus-them expr.
|
bize karşı onlar |
|
| 68 |
İfadeler |
foremost among them/these expr.
|
bunların başında |
|
| 69 |
İfadeler |
a lot of them expr.
|
çoğu(onların) |
|
| 70 |
İfadeler |
here is a list of them expr.
|
işte onların bir listesi |
|
| 71 |
İfadeler |
hardly any of (them) expr.
|
neredeyse hiç biri |
|
| 72 |
İfadeler |
treat others as you would have them treat you expr.
|
sana nasıl davranmalarını istiyorsan diğerlerine öyle davran |
|
| 73 |
İfadeler |
treat others as you would have them treat you expr.
|
sana nasıl davranılmasını istiyorsan diğerlerine öyle davran |
|
| Proverb |
|
| 74 |
Atasözü |
let them eat cake
|
bırak pasta yesinler |
|
| 75 |
Atasözü |
If you can't beat them, join them!
|
eğer onları yenemiyorsan o zaman onlara katıl! |
|
| 76 |
Atasözü |
give them enough rope to hang themselves
|
sen eline ipi ver o kendini asar |
|
| 77 |
Atasözü |
give them enough rope to hang themselves
|
bırak kendi kuyusunu kazsın |
|
|
|
| 78 |
Atasözü |
god helps them that help themselves
|
gayret edene allah da yardım eder |
|
| 79 |
Atasözü |
them as has, gits
|
para parayı çeker |
|
| 80 |
Atasözü |
if you can't beat them, join them
|
bükemediğin bileği öpeceksin |
|
| 81 |
Atasözü |
do unto others as you would have them do unto you
|
başkalarına sana davranılmasını istediğin gibi davran |
|
| 82 |
Atasözü |
three may keep a secret if two of them are dead
|
iki kişinin bildiği sır değildir |
|
| 83 |
Atasözü |
treat them mean keep them keen
|
seversen üzülürsün üzersen sevilirsin |
|
| 84 |
Atasözü |
treat them mean keep them keen
|
ilgi gösterme ilgi duysun |
|
| 85 |
Atasözü |
do unto others as you would have them do unto you
|
sana yapılmasını istemediğini, bir başkasına yapma |
|
| 86 |
Atasözü |
them as has, gets
|
zengin arabasını dağdan aşırır fakir/züğürt düz ovada yolunu şaşırır |
|
| 87 |
Atasözü |
them as has, gets
|
para parayı/güç gücü çeker |
|
| 88 |
Atasözü |
them as has, gets
|
sıra ile değil para ile |
|
| 89 |
Atasözü |
them as has, gets
|
paran varsa cümle alem kulun paran yoksa tımarhane yolun |
|
| 90 |
Atasözü |
fools build houses and wise men live in them
|
usta, yaptığı evde oturacak kadar zengin değildir |
|
| 91 |
Atasözü |
fools build houses and wise men live in them
|
ustanın, inşa ettiği evde oturmaya gücü yetmez |
|
| 92 |
Atasözü |
fools build houses and wise men live in them
|
usta, inşa ettiği evde oturamazmış |
|
| 93 |
Atasözü |
do unto others as you would like them (to) do unto you
|
başkalarına sana davranılmasını istediğin gibi davran |
|
| 94 |
Atasözü |
do unto others as you would like them (to) do unto you
|
sana yapılmasını istemediğini, bir başkasına yapma |
|
| Colloquial |
|
| 95 |
Konuşma Dili |
put your hands where i can see them! i.
|
ellerini görebileceğim bir yere koy! |
|
| 96 |
Konuşma Dili |
none of them i.
|
(onların) hiçbiri |
|
| 97 |
Konuşma Dili |
something happen between them f.
|
aralarında bir şey olmak |
|
| 98 |
Konuşma Dili |
knock them dead f.
|
(performansıyla/başarısıyla) birilerini soluksuz bırakmak |
|
| 99 |
Konuşma Dili |
pack them in f.
|
alanı izleyiciyle/seyirciyle doldurmak |
|
| 100 |
Konuşma Dili |
pack them in f.
|
çok sayıda izleyici/seyirci çekmek |
|
| 101 |
Konuşma Dili |
pack them in f.
|
çok sayıda izleyici/seyirci getirmek |
|
| 102 |
Konuşma Dili |
pack them in f.
|
çok sayıda insan çekmek/getirmek |
|
| 103 |
Konuşma Dili |
pack them in f.
|
bir alanı/salonu ağzına kadar doldurmak |
|
| 104 |
Konuşma Dili |
pack them in f.
|
bir alanı/salonu hınca hınç doldurmak |
|
| 105 |
Konuşma Dili |
pack them in f.
|
bir alanı/salonu ful doldurmak |
|
| 106 |
Konuşma Dili |
pack them in f.
|
bir alanı/salonu tamamen doldurmak |
|
| 107 |
Konuşma Dili |
pack them in f.
|
bir alanı/salonu ağzına kadar doldurmak |
|
| 108 |
Konuşma Dili |
pack them in f.
|
bir alanı/salonu hınca hınç doldurmak |
|
| 109 |
Konuşma Dili |
pack them in f.
|
bir alanı/salonu ful doldurmak |
|
| 110 |
Konuşma Dili |
pack them in f.
|
bir alanı/salonu tamamen doldurmak |
|
| 111 |
Konuşma Dili |
bully for you/him/her/them ünl.
|
helal sana/ona/onlara |
|
| 112 |
Konuşma Dili |
bully for you/him/her/them ünl.
|
sana/ona/onlara helal olsun |
|
| 113 |
Konuşma Dili |
bully for you/him/her/them ünl.
|
senin/onun/onlar için çok iyi |
|
| 114 |
Konuşma Dili |
bully for you/him/her/them ünl.
|
aferin sana/ona/onlara |
|
| 115 |
Konuşma Dili |
bully for you/him/her/them ünl.
|
bravo sana/ona/onlara |
|
| 116 |
Konuşma Dili |
bully for you/him/her/them ünl.
|
senin/onun/onlar için harika/mükemmel |
|
| 117 |
Konuşma Dili |
take them three times a day expr.
|
bunları günde üç kere alın |
|
| 118 |
Konuşma Dili |
let them be upset expr.
|
bırak üzülsünler |
|
| 119 |
Konuşma Dili |
take them three times a day expr.
|
bunları günde üç kez alın |
|
| 120 |
Konuşma Dili |
take them three times a day expr.
|
bunları günde üç defa alın |
|
| 121 |
Konuşma Dili |
in the eyes of most of them expr.
|
çoğunun gözünde |
|
| 122 |
Konuşma Dili |
in the eyes of most of them expr.
|
çoğuna göre |
|
| 123 |
Konuşma Dili |
by the look of them expr.
|
görünüşe bakılırsa |
|
| 124 |
Konuşma Dili |
put your hands where i can see them! expr.
|
ellerinizi görebileceğim bir yere koyun! |
|
| 125 |
Konuşma Dili |
life was hard for them expr.
|
hayat onlar için zordu |
|
| 126 |
Konuşma Dili |
every man jack of them expr.
|
her biri |
|
| 127 |
Konuşma Dili |
every mother's son of them expr.
|
her biri |
|
| 128 |
Konuşma Dili |
go talk to them expr.
|
git ve onlarla konuş |
|
| 129 |
Konuşma Dili |
every man jack of them expr.
|
hepsi |
|
| 130 |
Konuşma Dili |
record them each day expr.
|
her gün kayıtlarını tut |
|
| 131 |
Konuşma Dili |
keep them coming expr.
|
gönder gelsin |
|
| 132 |
Konuşma Dili |
one of them expr.
|
içlerinden biri |
|
| 133 |
Konuşma Dili |
for them expr.
|
onlar için |
|
| 134 |
Konuşma Dili |
every man jack of them expr.
|
tek tek hepsi |
|
| 135 |
Konuşma Dili |
every man jack of them expr.
|
tümü |
|
| 136 |
Konuşma Dili |
keep them coming expr.
|
yolla gelsin |
|
| 137 |
Konuşma Dili |
seen one, seen them all expr.
|
birini görmüşsen, hepsini görmüşsündür |
|
| 138 |
Konuşma Dili |
if/when you've seen one, seen them all expr.
|
birini görmüşsen, hepsini görmüşsündür |
|
| 139 |
Konuşma Dili |
seen one, seen them all expr.
|
birbirinden hiçbir farkı yok |
|
| 140 |
Konuşma Dili |
if/when you've seen one, seen them all expr.
|
birbirinden hiçbir farkı yok |
|
| 141 |
Konuşma Dili |
seen one, seen them all expr.
|
hepsi bir |
|
| 142 |
Konuşma Dili |
if/when you've seen one, seen them all expr.
|
hepsi bir |
|
| 143 |
Konuşma Dili |
seen one, seen them all expr.
|
hepsi birbirinin aynısı |
|
| 144 |
Konuşma Dili |
if/when you've seen one, seen them all expr.
|
hepsi birbirinin aynısı |
|
| 145 |
Konuşma Dili |
up and at them expr.
|
harekete geç |
|
| 146 |
Konuşma Dili |
up and at them expr.
|
hareketlen |
|
| 147 |
Konuşma Dili |
up and at them expr.
|
kalk ve güne başla |
|
| 148 |
Konuşma Dili |
up and at them expr.
|
kalk ve işe koyul |
|
| 149 |
Konuşma Dili |
up and at them expr.
|
kıpırda |
|
| 150 |
Konuşma Dili |
up and at them expr.
|
kıçını kaldır |
|
| 151 |
Konuşma Dili |
can't live with them, can't live without them expr.
|
olsa bir dert olmasa bir dert |
|
| 152 |
Konuşma Dili |
can't live with them, can't live without them expr.
|
olsa bir türlü olmasa bir türlü |
|
| 153 |
Konuşma Dili |
(you) can't win them all expr.
|
her zaman başarılı olamazsın |
|
| 154 |
Konuşma Dili |
(you) can't win them all expr.
|
her zaman kazanacaksın/başarılı olacaksın diye bir şey yok |
|
| 155 |
Konuşma Dili |
cannot for the life of me/him/her/us/them expr.
|
hayatta yapamam/yapamaz/yapamayız/yapamazlar |
|
| 156 |
Konuşma Dili |
cannot for the life of me/him/her/us/them expr.
|
ölsem yapamam/ölse yapamaz/ölsek yapamayız/ölseler yapamazlar |
|
| 157 |
Konuşma Dili |
cannot for the life of me/him/her/us/them expr.
|
dünyada yapamam/yapamaz/yapamayız/yapamazlar |
|
| 158 |
Konuşma Dili |
cannot for the life of me/him/her/us/them expr.
|
hiçbir şekilde yapamam/yapamaz/yapamayız/yapamazlar |
|
| 159 |
Konuşma Dili |
cannot for the life of me/him/her/us/them expr.
|
ne kadar uğraşırsam uğraşayım yapamam/ne kadar uğraşırsa uğraşsın yapamaz/ne kadar uğraşırsak uğraşalım yapamayız/ne kadar uğraşırsalar yapamazlar |
|
| 160 |
Konuşma Dili |
can't win them all expr.
|
her zaman başarılı olunmaz |
|
| 161 |
Konuşma Dili |
can't win them all expr.
|
her defasında kazanmak mümkün olmaz |
|
| 162 |
Konuşma Dili |
sock it to them expr.
|
bitir onları |
|
| 163 |
Konuşma Dili |
sock it to them expr.
|
canına oku onların |
|
| 164 |
Konuşma Dili |
us and them expr.
|
biz ve onlar |
|
| 165 |
Konuşma Dili |
us and them expr.
|
karşıt/ayrı gruplar |
|
| 166 |
Konuşma Dili |
what-d'you-call-him/-her/-it/-them expr.
|
her ne karın ağrısıysa |
|
| 167 |
Konuşma Dili |
what-d'you-call-him/-her/-it/-them expr.
|
her ne zıkkımsa |
|
| 168 |
Konuşma Dili |
let them/him/her cook expr.
|
bırak yapacağını yapsın |
|
| 169 |
Konuşma Dili |
kill them all exclam.
|
herkesi öldürün |
|
| Idioms |
|
| 170 |
Deyim |
there is no love lost between them i.
|
birbirlerini hiç sevmezler |
|
| 171 |
Deyim |
the daddy of them all i.
|
hepsinin en büyüğü |
|
| 172 |
Deyim |
granddaddy of them i.
|
hepsinin en büyüğü |
|
| 173 |
Deyim |
daddy of them all i.
|
hepsinin en büyüğü/yaşlısı |
|
| 174 |
Deyim |
granddaddy of them all i.
|
hepsinin en büyüğü/yaşlısı |
|
| 175 |
Deyim |
granddaddy of them i.
|
hepsinin en yaşlısı |
|
| 176 |
Deyim |
the daddy of them all i.
|
hepsinin en yaşlısı |
|
| 177 |
Deyim |
dab on them folks i.
|
dab hareketi çağrısı |
|
| 178 |
Deyim |
dab on them folks i.
|
hadi millet gösterin onlara |
|
| 179 |
Deyim |
dab on them folks i.
|
dab yaparak alay etme çağrısı |
|
| 180 |
Deyim |
take (someone) as (one) finds them f.
|
birini olduğu gibi kabul etmek |
|
| 181 |
Deyim |
take somebody as you find them f.
|
birini olduğu gibi kabul etmek |
|
| 182 |
Deyim |
knock them in the aisles [old-fashioned] f.
|
etkilemek |
|
| 183 |
Deyim |
knock them in the aisles [old-fashioned] f.
|
iz bırakmak/hayran bırakmak |
|
| 184 |
Deyim |
knock them in the aisles [old-fashioned] f.
|
şaşkına çevirmek |
|
| 185 |
Deyim |
knock them in the aisles [old-fashioned] f.
|
heyecanlandırmak/coşturmak |
|
| 186 |
Deyim |
tell them where the dog died f.
|
birinin yanlışını sert bir şekilde düzeltmek |
|
| 187 |
Deyim |
pack them in f.
|
çok sayıda insanı çekmek |
|
| 188 |
Deyim |
have them rolling in the aisles f.
|
gülmekten yerlere yatırmak |
|
| 189 |
Deyim |
leave them rolling in the aisles f.
|
gülmekten yerlere yatırmak |
|
| 190 |
Deyim |
get them rolling in the aisles f.
|
gülmekten yerlere yatırmak |
|
| 191 |
Deyim |
have them rolling in the aisles f.
|
kahkahalara boğmak |
|
| 192 |
Deyim |
leave them rolling in the aisles f.
|
kahkahalara boğmak |
|
| 193 |
Deyim |
get them rolling in the aisles f.
|
kahkahalara boğmak |
|
| 194 |
Deyim |
pile them high sell them cheap f.
|
sürümden kazanmak |
|
| 195 |
Deyim |
pile them high sell them cheap f.
|
yüksek miktardaki ürünü ucuza satmak |
|
| 196 |
Deyim |
keep somebody’s seat warm (for them) f.
|
birinin yerini tutmak/yerine bakmak |
|
| 197 |
Deyim |
keep somebody’s seat warm (for them) f.
|
biri dönene kadar onun yerine bakmak |
|
| 198 |
Deyim |
keep somebody’s seat warm (for them) f.
|
bir süreliğine birinin yerini almak/yerine bakmak |
|
| 199 |
Deyim |
take (someone) as (one) finds them f.
|
(birini) olduğu gibi kabul etmek |
|
| 200 |
Deyim |
take (someone) as (one) finds them f.
|
(birini) yargılamadan kabul etmek |
|
| 201 |
Deyim |
take (someone) as (one) finds them f.
|
(birini) sorgusuz sualsiz kabul etmek |
|
| 202 |
Deyim |
take (someone) as (one) finds them f.
|
(birini) nasılsa öyle kabul etmek |
|
| 203 |
Deyim |
take (someone) as (one) finds them f.
|
(birini) hatalarını/tuhaflıklarını eleştirmeden kabul etmek |
|
| 204 |
Deyim |
take somebody as you find them f.
|
birini olduğu gibi kabul etmek |
|
| 205 |
Deyim |
take somebody as you find them f.
|
birini yargılamadan kabul etmek |
|
| 206 |
Deyim |
take somebody as you find them f.
|
birini sorgusuz sualsiz kabul etmek |
|
| 207 |
Deyim |
take somebody as you find them f.
|
birini nasılsa öyle kabul etmek |
|
| 208 |
Deyim |
take somebody as you find them f.
|
birini hatalarını/tuhaflıklarını eleştirmeden kabul etmek |
|
| 209 |
Deyim |
take somebody as you find them f.
|
birini değiştirmeye çalışmadan kabul etmek |
|
| 210 |
Deyim |
call it/them as (one) sees it/them f.
|
duruma göre karar vermek |
|
| 211 |
Deyim |
call it/them as (one) sees it/them f.
|
durumu gözlemleyerek karar vermek |
|
| 212 |
Deyim |
call it/them as (one) sees it/them f.
|
duruma bakıp karar vermek |
|
| 213 |
Deyim |
call it/them as (one) sees it/them f.
|
düşündüğünü söylemek |
|
| 214 |
Deyim |
call it/them as (one) sees it/them f.
|
düşündüğünü olduğu gibi belirtmek |
|
| 215 |
Deyim |
call it/them as (one) sees it/them f.
|
ne düşündüğünü dürüstçe dile getirmek |
|
| 216 |
Deyim |
call it/them as (one) sees it/them f.
|
gördüğünü söylemek |
|
| 217 |
Deyim |
call it/them as (one) sees it/them f.
|
ne gördüğünü dürüstçe belirtmek |
|
| 218 |
Deyim |
call it/them like (one) sees it/them f.
|
duruma göre karar vermek |
|
| 219 |
Deyim |
call it/them like (one) sees it/them f.
|
durumu gözlemleyerek karar vermek |
|
| 220 |
Deyim |
call it/them like (one) sees it/them f.
|
duruma bakıp karar vermek |
|
| 221 |
Deyim |
call it/them like (one) sees it/them f.
|
düşündüğünü söylemek/aktarmak |
|
| 222 |
Deyim |
call it/them like (one) sees it/them f.
|
düşündüğünü olduğu gibi belirtmek |
|
| 223 |
Deyim |
call it/them like (one) sees it/them f.
|
ne düşündüğünü dürüstçe dile getirmek |
|
| 224 |
Deyim |
call it/them like (one) sees it/them f.
|
gördüğünü söylemek |
|
| 225 |
Deyim |
call it/them like (one) sees it/them f.
|
ne gördüğünü dürüstçe dile getirmek |
|
| 226 |
Deyim |
cross your bridges when you come to them f.
|
sorunlarla ancak ortaya çıktığında uğraşmak |
|
| 227 |
Deyim |
cross your bridges when you come to them f.
|
o zaman geldiğinde düşünmek |
|
| 228 |
Deyim |
cross your bridges when you come to them f.
|
zamanı gelince bakmak/harekete geçmek |
|
| 229 |
Deyim |
offer them a tissue f.
|
(ağlayan birine) peçete uzatmak |
|
| 230 |
Deyim |
have a kick to it/them f.
|
acısı/baharatı/alkolü çok olmak |
|
| 231 |
Deyim |
not trust (someone) as far as (one) can throw (them) f.
|
(birine) hayatta güvenmemek |
|
| 232 |
Deyim |
not trust (someone) as far as (one) can throw (them) f.
|
(birine) asla güvenmemek |
|
| 233 |
Deyim |
not trust (someone) as far as (one) can throw (them) f.
|
(birine) zerre kadar güvenmemek |
|
| 234 |
Deyim |
not trust (someone) farther than (one) can throw (them) f.
|
(birine) hayatta güvenmemek |
|
| 235 |
Deyim |
not trust (someone) farther than (one) can throw (them) f.
|
(birine) asla güvenmemek |
|
| 236 |
Deyim |
not trust (someone) farther than (one) can throw (them) f.
|
(birine) zerre kadar güvenmemek |
|
| 237 |
Deyim |
not trust someone as far as you can throw them f.
|
birine hayatta güvenmemek |
|
| 238 |
Deyim |
not trust someone as far as you can throw them f.
|
birine asla güvenmemek |
|
| 239 |
Deyim |
not trust someone as far as you can throw them f.
|
birine zerre kadar güvenmemek |
|
| 240 |
Deyim |
not trust someone as far as you could throw them f.
|
birine hayatta güvenmemek |
|
| 241 |
Deyim |
not trust someone as far as you could throw them f.
|
birine asla güvenmemek |
|
| 242 |
Deyim |
not trust someone as far as you could throw them f.
|
birine zerre kadar güvenmemek |
|
| 243 |
Deyim |
give them an inch and they'll take a mile f.
|
elini verip kolunu kaptırmak |
|
| 244 |
Deyim |
give them an inch and they'll take a mile f.
|
yüz verince astarını istemek |
|
| 245 |
Deyim |
put them together for someone f.
|
birini alkışlamak |
|
| 246 |
Deyim |
put them together for someone f.
|
birini alkışlamak |
|
| 247 |
Deyim |
up and at them zf.
|
uyanmış ve harekete hazır |
|
| 248 |
Deyim |
you can't live with them, you can't live without them expr.
|
onla da olmaz, onsuz da |
|
| 249 |
Deyim |
you can't live with them, you can't live without them expr.
|
onla da olmuyor, onsuz da |
|
| 250 |
Deyim |
you can't live with them, you can't live without them expr.
|
ne onla ne onsuz |
|
| 251 |
Deyim |
there is no love lost between them expr.
|
birbirlerinden hiç hoşlanmazlar |
|
| 252 |
Deyim |
how do you like them apples! expr.
|
bu nasıl oldu! |
|
| 253 |
Deyim |
with the best of them expr.
|
diğerleriyle aynı yetenekte |
|
| 254 |
Deyim |
eat and drink with your friends but do not trade with them expr.
|
dostluk başka alışveriş başka |
|
| 255 |
Deyim |
with the best of them expr.
|
diğerleri kadar iyi |
|
| 256 |
Deyim |
with the best of them expr.
|
herkes kadar iyi |
|
| 257 |
Deyim |
give them an inch and they'll take a mile. expr.
|
elini veren kolunu kaptırır |
|
| 258 |
Deyim |
give them an inch and they'll take a mile expr.
|
elimizi verdik kolumuzu kaptırdık |
|
| 259 |
Deyim |
them and us expr.
|
karşı karşıya gelme (durumu) |
|
| 260 |
Deyim |
how do you like them apples! expr.
|
nasıl hoşuna gitti mi! |
|
| 261 |
Deyim |
how do you like them apples! expr.
|
ne diyorsun bu işe! |
|
| 262 |
Deyim |
them and us situation expr.
|
karşı karşıya gelme (durumu) |
|
| 263 |
Deyim |
give them an inch and they'll take a mile expr.
|
selam verdik borçlu çıktık |
|
| 264 |
Deyim |
how do you like them apples! expr.
|
(hadi bakalım) buna ne diyorsun! |
|
| 265 |
Deyim |
there's gold in them there hills expr.
|
bu işte çok/iyi para var |
|
| 266 |
Deyim |
there's gold in them there hills expr.
|
bu işin para kazandırma potansiyeli yüksek |
|
| 267 |
Deyim |
there's gold in them there hills expr.
|
bu işten para kazanma şansı yüksek |
|
| 268 |
Deyim |
there's gold in them there hills expr.
|
bu işin kazancı yüksek olabilir |
|
| 269 |
Deyim |
there's gold in them thar hills expr.
|
bu işte çok/iyi para var |
|
| 270 |
Deyim |
there's gold in them thar hills expr.
|
bu işin para kazandırma potansiyeli yüksek |
|
| 271 |
Deyim |
there's gold in them thar hills expr.
|
bu işten para kazanma şansı yüksek |
|
| 272 |
Deyim |
there's gold in them thar hills expr.
|
bu işin kazancı yüksek olabilir |
|
| 273 |
Deyim |
I wouldn't trust them as far as I could spit expr.
|
onlara hayatta güvenmem |
|
| 274 |
Deyim |
I wouldn't trust him/her as far as I could throw them expr.
|
onlara hayatta güvenmem |
|
| 275 |
Deyim |
every last man of them [dated] expr.
|
her biri |
|
| 276 |
Deyim |
every last man of them [dated] expr.
|
hepsi |
|
| 277 |
Deyim |
every last man of them [dated] expr.
|
tek tek hepsi |
|
| 278 |
Deyim |
every last man of them [dated] expr.
|
tümü |
|
| 279 |
Deyim |
every man jack of them [dated] expr.
|
her biri |
|
| 280 |
Deyim |
every man jack of them [dated] expr.
|
hepsi |
|
| 281 |
Deyim |
every man jack of them [dated] expr.
|
tek tek hepsi |
|
| 282 |
Deyim |
every man jack of them [dated] expr.
|
tümü |
|
| 283 |
Deyim |
how 'bout them apples? expr.
|
nasılmış? |
|
| 284 |
Deyim |
how 'bout them apples? expr.
|
nasıl ama? |
|
| 285 |
Deyim |
how 'bout them apples? expr.
|
peki ya buna ne dersin? |
|
| 286 |
Deyim |
I wouldn't trust (someone) as far as I could throw (them) expr.
|
(birine) asla güvenmem/güvenmezdim |
|
| 287 |
Deyim |
I wouldn't trust (someone) as far as I could throw (them) expr.
|
(birine) zerre kadar güvenmem/güvenmezdim |
|
| 288 |
Deyim |
I wouldn't trust (someone) farther than I could throw (them) expr.
|
(birine) asla güvenmem/güvenmezdim |
|
| 289 |
Deyim |
I wouldn't trust (someone) farther than I could throw (them) expr.
|
(birine) zerre kadar güvenmem/güvenmezdim |
|
| 290 |
Deyim |
if you can't dazzle them with brilliance, baffle them with bull expr.
|
eğer anlatacak iyi/parlak bir şeyin yoksa, palavrayla/abartıyla gözlerini boya/ikna et |
|
| 291 |
Deyim |
if you can't dazzle them with brilliance, baffle them with bull expr.
|
eğer anlatacak iyi/parlak bir şeyin yoksa, gargaraya getirip kandır/inandır |
|
| 292 |
Deyim |
some mothers do have them [dated] expr.
|
analar neler doğuruyor (kinayeli) |
|
| 293 |
Deyim |
some mothers do have them [dated] expr.
|
analar ne cevherler doğuruyor (kinayeli) |
|
| 294 |
Deyim |
what (someone) doesn't know can't hurt them expr.
|
(birinin) bilmediği şey ona zarar veremez |
|
| 295 |
Deyim |
what (someone) doesn't know can't hurt them expr.
|
(birine) bilmediği şeyden zarar gelmez |
|
| 296 |
Deyim |
what (someone) doesn't know can't hurt them expr.
|
(birinin) bilmediği şey onu üzmez |
|
| 297 |
Deyim |
when you've seen one (something), you've seen them all expr.
|
bir tane (bir şey) gördün mü hepsini görmüş gibi olursun/oluyorsun |
|
| 298 |
Deyim |
when you've seen one (something), you've seen them all expr.
|
(bir türdeki şeylerin) hiçbirinin birbirinden farkı yok |
|
| 299 |
Deyim |
when you've seen one (something), you've seen them all expr.
|
(bir türdeki şeylerin) hepsi birbirinin aynısı |
|
| 300 |
Deyim |
when you've seen, heard one, you've seen heard them all expr.
|
bir tane (bir şey) gördün mü, duydun mu hepsini görmüş, duymuş gibi olursun/oluyorsun |
|
| 301 |
Deyim |
when you've seen, heard one, you've seen heard them all expr.
|
(bir türdeki şeylerin) hiçbirinin birbirinden farkı yok |
|
| 302 |
Deyim |
when you've seen, heard one, you've seen heard them all expr.
|
(bir türdeki şeylerin) hepsi birbirinin aynısı |
|
| 303 |
Deyim |
you can't win them all expr.
|
her zaman başarılı olamazsın |
|
| Speaking |
|
| 304 |
Konuşma |
let them eat each other i.
|
bırak yesinler birbirlerini |
|
| 305 |
Konuşma |
let them eat each other i.
|
bırakın yesinler birbirlerini |
|
| 306 |
Konuşma |
it puts them off f.
|
birşey yapmaktan vazgeçirmek |
|
| 307 |
Konuşma |
good for them expr.
|
aferin onlara |
|
| 308 |
Konuşma |
there is nothing to choose between them expr.
|
aralarında fark yoktur |
|
| 309 |
Konuşma |
they don't make them like they used to expr.
|
artık eskisi gibi yapamıyorlar |
|
| 310 |
Konuşma |
they don't make them like they used to expr.
|
artık eskisi gibi yapmıyorlar |
|
| 311 |
Konuşma |
let them all die expr.
|
bırak hepsi ölsün |
|
| 312 |
Konuşma |
let them rest a little while longer expr.
|
bırak da biraz daha dinlensinler |
|
| 313 |
Konuşma |
let them see that i hate you expr.
|
bırak senden nefret ettiğimi görsünler |
|
| 314 |
Konuşma |
I love them so much expr.
|
ben onları çok seviyorum |
|
| 315 |
Konuşma |
let them eat each other expr.
|
bırakın birbirlerini yesinler |
|
| 316 |
Konuşma |
it will make them happy expr.
|
bu, onları mutlu eder/edecektir/edecek |
|
| 317 |
Konuşma |
I wouldn't bet against them expr.
|
ben olsam onlara karşı bahse girmezdim |
|
| 318 |
Konuşma |
can you take me to them? expr.
|
beni onlara götürebilir misin? |
|
| 319 |
Konuşma |
his father caught them together expr.
|
babası onları beraber yakalamış |
|
| 320 |
Konuşma |
I love them very much expr.
|
ben onları çok seviyorum |
|
| 321 |
Konuşma |
I'm one of them expr.
|
ben de onlardan biriyim |
|
| 322 |
Konuşma |
I'll hold them off expr.
|
ben onları oyalarım |
|
| 323 |
Konuşma |
I miss them too expr.
|
ben de onları özledim |
|
| 324 |
Konuşma |
give them a reason to stay here expr.
|
burada kalmaları için onlara bir sebep ver |
|
| 325 |
Konuşma |
I probably won't tell them the truth expr.
|
büyük ihtimalle onlara doğruyu söylemeyeceğim |
|
| 326 |
Konuşma |
if we're angry at them expr.
|
eğer onlara kızgınsak |
|
| 327 |
Konuşma |
show them what you're made of expr.
|
göreyim seni |
|
| 328 |
Konuşma |
give them hell! expr.
|
göster onlara günlerini! |
|
| 329 |
Konuşma |
if we're angry at them expr.
|
eğer onlara kızgın isek |
|
| 330 |
Konuşma |
I threw them all out expr.
|
hepsini attım |
|
| 331 |
Konuşma |
I haven't told them yet expr.
|
henüz onlara söylemedim |
|
| 332 |
Konuşma |
go talk to them yourselves expr.
|
gidip onlarla kendin konuş |
|
| 333 |
Konuşma |
I want them to know what you really are expr.
|
gerçekte nasıl biri olduğunu bilsinler istiyorum |
|
| 334 |
Konuşma |
go talk to them yourselves expr.
|
git onlarla kendin konuş |
|
| 335 |
Konuşma |
I want them to know what you really are expr.
|
gerçekte nasıl biri olduğunu bilmelerini istiyorum |
|
| 336 |
Konuşma |
If you can't beat them, join them! expr.
|
eğer onları yenemiyorsan, onlara katıl! |
|
| 337 |
Konuşma |
go talk to them yourselves expr.
|
gidip onlarla kendiniz konuşun |
|
| 338 |
Konuşma |
it won't be easy watching them fall through your hands expr.
|
ellerinin arasından kayıp gitmesini izlemen kolay olmayacak |
|
| 339 |
Konuşma |
both of them are me expr.
|
ikisi de benim |
|
| 340 |
Konuşma |
it's impossible for them to get along with each other expr.
|
ikisini bir kazana koysan kaynamazlar |
|
| 341 |
Konuşma |
only three of them made it expr.
|
içlerinden sadece üçü başarabildi |
|
| 342 |
Konuşma |
there's nothing we can do for them expr.
|
onlar için yapabileceğimiz hiçbir şey yok |
|
| 343 |
Konuşma |
if you try to get them away from me i'll eat you alive expr.
|
onları benden almaya çalışırsan çiğ çiğ yerim seni |
|
| 344 |
Konuşma |
I didn't invite them expr.
|
onları ben davet etmedim |
|
| 345 |
Konuşma |
you look like one of them expr.
|
onlardan biri gibi görünüyorsun |
|
| 346 |
Konuşma |
did you see them? expr.
|
onları gördün mü? |
|
| 347 |
Konuşma |
I'll show them who’s boss expr.
|
onlara kimin patron olduğunu göstereceğim |
|
| 348 |
Konuşma |
you cannot protect them from everything expr.
|
onları her şeyden koruyamazsın |
|
| 349 |
Konuşma |
what makes them special? expr.
|
onları özel yapan nedir? |
|
| 350 |
Konuşma |
you have to see them expr.
|
onları görmelisin |
|
| 351 |
Konuşma |
what makes them special? expr.
|
onları özel yapan ne? |
|
| 352 |
Konuşma |
you should see them expr.
|
onları görmelisin |
|
| 353 |
Konuşma |
I told them we're busy expr.
|
onlara meşgul olduğumuzu söyledim |
|
| 354 |
Konuşma |
she's never seen them expr.
|
onları hiç görmemiş |
|
| 355 |
Konuşma |
tell them what you know expr.
|
onlara bildiklerini söyle |
|
| 356 |
Konuşma |
get them fired up expr.
|
onları gaza getir |
|
| 357 |
Konuşma |
I can understand them expr.
|
onları anlayabiliyorum |
|
| 358 |
Konuşma |
you don't even know them expr.
|
onları tanımıyorsun bile |
|
| 359 |
Konuşma |
I miss them already expr.
|
onları şimdiden özledim |
|
| 360 |
Konuşma |
it took them by surprise expr.
|
onları şaşkınlığa düşürdü |
|
| 361 |
Konuşma |
I love them expr.
|
onları seviyorum |
|
| 362 |
Konuşma |
I told them nothing expr.
|
onlara bir şey anlatmadım |
|
| 363 |
Konuşma |
i won't tell them anything expr.
|
onlara hiçbir şey söylemeyeceğim |
|
| 364 |
Konuşma |
if we're angry at them expr.
|
onlara kızgın isek |
|
| 365 |
Konuşma |
I miss them too expr.
|
onları da özledim |
|
| 366 |
Konuşma |
don't let them wear you down expr.
|
onların seni bezdirmesine izin verme |
|
| 367 |
Konuşma |
there are too many of them expr.
|
onlardan çok fazla var |
|
| 368 |
Konuşma |
why do the cards have holes in them? expr.
|
kartların üzerinde niye delik var? |
|
| 369 |
Konuşma |
why do the cards have holes in them? expr.
|
kartların üzerinde neden delik var? |
|
| 370 |
Konuşma |
there were two of them expr.
|
onlardan ikisi vardı |
|
| 371 |
Konuşma |
keep away from them expr.
|
onlardan uzak dur |
|
| 372 |
Konuşma |
I'm one of them expr.
|
onlardan biriyim |
|
| 373 |
Konuşma |
I will pray for them expr.
|
onlar için de dua edeceğim |
|
| 374 |
Konuşma |
stop hanging out with them expr.
|
onlarla takılmayı bırak |
|
| 375 |
Konuşma |
are you familiar with them? expr.
|
onlara aşina mısın? |
|
| 376 |
Konuşma |
they need someone to tell them what to do expr.
|
onlara ne yapmaları gerektiğini söyleyecek birine ihtiyaçları var |
|
| 377 |
Konuşma |
did you see them? expr.
|
onları gördünüz mü? |
|
| 378 |
Konuşma |
the only difference between us and them expr.
|
onlarla aramızdaki tek fark |
|
| 379 |
Konuşma |
stop hanging out with them expr.
|
onlarla takılmaktan vazgeç |
|
| 380 |
Konuşma |
tell him/her/them that I'm sorry expr.
|
özür dilediğimi söyleyin |
|
| 381 |
Konuşma |
a penny for them expr.
|
ne düşünüyorsun? |
|
| 382 |
Konuşma |
I can't believe you lied to them expr.
|
onlara yalan söylediğine inanamıyorum |
|
| 383 |
Konuşma |
have you ever been with one of them? expr.
|
onlardan biriyle hiç beraber oldun mu? |
|
| 384 |
Konuşma |
it took them by surprise expr.
|
onları şaşırttı |
|
| 385 |
Konuşma |
you look like one of them expr.
|
onlardan birine benziyorsun |
|
| 386 |
Konuşma |
we visited them expr.
|
onları ziyarete gittik |
|
| 387 |
Konuşma |
we visited them expr.
|
onları ziyaret ettik |
|
| 388 |
Konuşma |
we can't leave them here expr.
|
onları burada bırakamayız |
|
| 389 |
Konuşma |
I've drawn them a map expr.
|
onlara bir harita çizdim |
|
| 390 |
Konuşma |
please make them stop expr.
|
lütfen durdur onları |
|
| 391 |
Konuşma |
please make them stop expr.
|
lütfen onları durdur |
|
| 392 |
Konuşma |
what did you tell them? expr.
|
onlara ne anlattın? |
|
| 393 |
Konuşma |
kill them with your smile expr.
|
onları gülüşünle öldür |
|
| 394 |
Konuşma |
don't let them fool you expr.
|
onlara aldanma |
|
| 395 |
Konuşma |
don't let them fool you expr.
|
onların seni kandırmasına izin verme |
|
| 396 |
Konuşma |
don't let them fool you expr.
|
onların seni aldatmasına izin verme |
|
| 397 |
Konuşma |
it was very important to them expr.
|
onlar için çok önemliydi |
|
| 398 |
Konuşma |
I can't promise them anything I can't deliver expr.
|
onlara tutamayacağım bir söz veremem |
|
| 399 |
Konuşma |
should we wake them up? expr.
|
onları uyandırmalı mıyız? |
|
| 400 |
Konuşma |
it means nothing to them expr.
|
onlar için hiçbir anlamı yok |
|
| 401 |
Konuşma |
never listen to them expr.
|
onları asla dinleme |
|
| 402 |
Konuşma |
they said the same thing about them expr.
|
onlar için de aynı şeyi söylediler |
|
| 403 |
Konuşma |
if we're angry at them expr.
|
onlara kızgınsak |
|
| 404 |
Konuşma |
who needs them expr.
|
ne gerek var/neyime gerek |
|
| 405 |
Konuşma |
don't worry about them expr.
|
kafana takma bunları |
|
| 406 |
Konuşma |
I can't stand them expr.
|
onlara dayanamıyorum |
|
| 407 |
Konuşma |
I think I found them expr.
|
onları buldum sanırım |
|
| 408 |
Konuşma |
there were thousands of them expr.
|
orada binlercesi vardı |
|
| 409 |
Konuşma |
show them the respect they deserve expr.
|
onlara hak ettiği saygıyı gösterin |
|
| 410 |
Konuşma |
you look like one of them expr.
|
onlardan biri gibi duruyorsun |
|
| 411 |
Konuşma |
I'm not going to end up like them expr.
|
sonum onlarınki gibi olmayacak |
|
| 412 |
Konuşma |
let's go after them expr.
|
peşlerinden gidelim |
|
| 413 |
Konuşma |
I am out on a limb for you with them expr.
|
senin yüzünden onlara karşı zor durumda kaldım |
|
| 414 |
Konuşma |
what do you do for them? expr.
|
sen onlar için ne yapıyorsun? |
|
| 415 |
Konuşma |
I'm not going to end up like them expr.
|
sonum onlar gibi olmayacak |
|
| 416 |
Konuşma |
I think I found them expr.
|
sanırım buldum onları |
|
| 417 |
Konuşma |
keep going I'll hold them off expr.
|
sen devam et ben onları oyalarım |
|
| 418 |
Konuşma |
do you want to end up like them? expr.
|
sonunun onlar gibi olmasını mı istiyorsun? |
|
| 419 |
Konuşma |
look at them expr.
|
şunlara baksana |
|
| 420 |
Konuşma |
don't let them hurt your feelings expr.
|
seni incitmelerine izin verme |
|
| 421 |
Konuşma |
do you want to end up like them? expr.
|
sonunun onların ki gibi mi olmasını istiyorsun? |
|
| 422 |
Konuşma |
you're above them expr.
|
sen onlardan üstünsün |
|
| 423 |
Konuşma |
why aren't you with them? expr.
|
sen neden onlarla değilsin? |
|
| 424 |
Konuşma |
keep going I'll hold them off expr.
|
siz devam edin ben onları oyalarım |
|
| 425 |
Konuşma |
I heard them arguing expr.
|
tartıştıklarını duydum |
|
| 426 |
Konuşma |
tell them that i'm out expr.
|
(arayana/sorana/gelene) dışarıda olduğumu söyle |
|
| 427 |
Konuşma |
I have known them for years expr.
|
yıllardır tanırım onları |
|
| 428 |
Konuşma |
how bout them apples? expr.
|
ya peki buna ne dersin? |
|
| 429 |
Konuşma |
I can't tell them apart expr.
|
(üçüzleri vb) onları ayırt edemiyorum |
|
| 430 |
Konuşma |
how do you like them apples? expr.
|
ya peki buna ne dersin? |
|
| 431 |
Konuşma |
I hope I live to see them get married and have children expr.
|
umarım onların evlenip çocuk sahibi olduklarını görene dek yaşarım |
|
| Trade/Economic |
|
| 432 |
Ticaret/Ekonomi |
price difference between them i.
|
aradaki fiyat farkı |
|
| 433 |
Ticaret/Ekonomi |
amount of securities issued by shareholders, participations and subsidiaries and issuers of them i.
|
menkul kıymetler ve bağlı menkul kıymetler grubu içinde yer alıp işletmenin ortakları, iştirakleri ve bağlı ortaklıklar tarafından çıkarılmış bulunan menkul kıymet tutarları ve bunları çıkaran ortaklıklar |
|
| 434 |
Ticaret/Ekonomi |
explanatory note related to revenues or profits and expenses or losses of previous period with sources and amounts of them i.
|
önceki döneme ilişkin gelir ve karlar ile önceki döneme ait gider ve zararların tutarlarını ve kaynaklarını açıklayıcı not |
|
| Politics |
|
| 435 |
Siyasal |
the enemies conspiring against your independence and your republic, may have behind them a victory unprecedented in the annals of the world i.
|
istiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler |
|
| Technical |
|
| 436 |
Teknik |
common provisions for pressure vessels and methods for inspecting them i.
|
basınçlı kaplar ve bu kapların muayene yöntemlerinin ortak hükümleri |
|
| History |
|
| 437 |
Tarih |
let them eat cake i.
|
ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler |
|
| Slang |
|
| 438 |
Argo |
fuck them all i.
|
hepsinin canı cehenneme |
|
| 439 |
Argo |
know when to hold them and when to fold f.
|
neyin ne olduğunu bilmek |
|
| 440 |
Argo |
know when to hold them and when to fold f.
|
ne zaman uğraşıp ne zaman pes edeceğini bilmek |
|
| 441 |
Argo |
clean them out f.
|
soyup soğana çevirmek |
|
| 442 |
Argo |
why don't you take and shove them up your ass expr.
|
neden bunları alıp bir yerine sokmuyorsun |
|
| 443 |
Argo |
screw them expr.
|
canları cehenneme |
|
| Star Wars |
|
| 444 |
Star Wars |
we will beat them again expr.
|
onları yine yeneceğiz |
|
