|
Kategori |
İngilizce |
Türkçe |
|
Common Usage |
|
1 |
Yaygın Kullanım |
lead i.
|
kurşun |
|
The proposal to substitute lead, mercury, cadmium, etc., is welcomed in principle.
Kurşun, cıva, kadmiyum vb. Maddelerin ikame edilmesi önerisi ilke olarak memnuniyetle karşılanmaktadır.
More Sentences
|
2 |
Yaygın Kullanım |
lead f.
|
yol göstermek |
|
I led the way.
Ben yol gösterdim.
More Sentences
|
3 |
Yaygın Kullanım |
lead f.
|
sürmek |
|
It is very important to lead a healthy lifestyle and eat right.
Sağlıklı bir yaşam tarzı sürmek ve doğru beslenmek açısından önemlidir.
More Sentences
|
4 |
Yaygın Kullanım |
lead f.
|
önderlik etmek |
|
Tom leads the soccer team.
Tom, futbol takımına önderlik ediyor.
More Sentences
|
5 |
Yaygın Kullanım |
lead f.
|
öncülük etmek |
|
This IGC is leading to something quite different from past treaties.
Bu Hükûmetlerarası Konferans, geçmiş anlaşmalardan oldukça farklı bir şeye öncülük ediyor.
More Sentences
|
General |
|
6 |
Genel |
lead i.
|
önderlik |
|
Your compatriots, led by Lech Walesa, set this peaceful revolution in train.
Lech Walesa önderliğindeki yurttaşlarınız bu barışçıl devrimi başlattılar.
More Sentences
|
7 |
Genel |
lead i.
|
ipucu |
|
The police still have no leads.
Polisin elinde hala bir ipucu yok.
More Sentences
|
8 |
Genel |
lead i.
|
liderlik |
|
Europe was prepared to take the lead, for the US could not be counted on then either.
Avrupa liderliği üstlenmeye hazırdı çünkü ABD'ye o zaman da güvenilemezdi.
More Sentences
|
9 |
Genel |
lead i.
|
liderlik |
|
After all, the Council is there to give a strategic lead.
Ne de olsa Konsey, stratejik bir liderlik sağlamak için vardır.
More Sentences
|
10 |
Genel |
lead f.
|
varmak |
|
The tentative improvements we saw appear not to be leading anywhere.
Gördüğümüz geçici iyileşmeler hiçbir yere varmıyor gibi görünüyor.
More Sentences
|
11 |
Genel |
lead f.
|
önde gitmek |
|
At the end of the first period, the Kings lead the Leafs, one to nothing.
İlk periyodun sonunda Krallar Leafs'e bir farkla önde gidiyor.
More Sentences
|
12 |
Genel |
lead f.
|
liderlik etmek |
|
We are leading people and that calls for a slightly different approach.
Biz insanlara liderlik ediyoruz ve bu biraz farklı bir yaklaşım gerektiriyor.
More Sentences
|
13 |
Genel |
lead f.
|
gitmek |
|
Without the Barcelona decision leading up to Monterrey, we would not have come up with a real input.
Monterrey'e giden yolda Barselona kararı olmasaydı, gerçek bir girdi elde edemezdik.
More Sentences
|
14 |
Genel |
lead f.
|
yönlendirmek |
|
The car lobby has led too many people up the garden path.
Otomobil lobisi çok fazla insanı bahçe yoluna yönlendirdi.
More Sentences
|
15 |
Genel |
lead f.
|
başı çekmek |
|
The City of London, which I proudly represent, leads the way at 0.4% of UK GDP devoted to this cause.
Gururla temsil ettiğim Londra Şehri, Birleşik Krallık GSYİH'sinin %0.4'ünü bu amaca ayırarak başı çekmektedir.
More Sentences
|
16 |
Genel |
lead f.
|
başını çekmek |
|
The EU, led by the three, has aligned with the USA in what is a disastrous policy for our nations and our planet.
Üçlünün başını çektiği AB, uluslarımız ve gezegenimiz için felaket olan bir politikada ABD ile aynı hizaya gelmiştir.
More Sentences
|
17 |
Genel |
lead f.
|
götürmek |
|
This leads me to the UN Commission on Human Rights.
Bu beni BM İnsan Hakları Komisyonu'na götürüyor.
More Sentences
|
18 |
Genel |
lead f.
|
yönetmek |
|
Mr Jové Peres has led the debate on the Commission proposal.
Sayın Jové Peres Komisyon teklifine ilişkin tartışmayı yönetmiştir.
More Sentences
|
19 |
Genel |
lead f.
|
sürdürmek |
|
A violation of the way in which they feel they lead their life as a woman.
Bir kadın olarak hayatlarını sürdürdüklerini düşündükleri yöntemin çiğnenmesidir.
More Sentences
|
20 |
Genel |
lead f.
|
sürüklemek |
|
Those who persist in denying these realities or who talk about them in relative terms are leading us towards deadlock.
Bu gerçekleri inkar etmekte ısrar edenler ya da göreceli terimlerle konuşanlar bizi çıkmaza sürüklüyorlar.
More Sentences
|
|
21 |
Genel |
lead f.
|
neden olmak |
|
The over-representation of some delegations leads me to question how they are funded.
Bazı delegasyonların aşırı temsili, nasıl finanse edildiklerini sorgulamama neden oluyor.
More Sentences
|
22 |
Genel |
lead f.
|
götürmek |
|
This leads me to reform.
Bu da beni reforma götürüyor.
More Sentences
|
23 |
Genel |
lead f.
|
sevk etmek |
|
This consideration leads me to put a number of questions to the Council, and also to the Commission.
Bu düşünce beni Konsey'e ve aynı zamanda Komisyon'a bir dizi soru yöneltmeye sevk ediyor.
More Sentences
|
24 |
Genel |
lead f.
|
getirmek |
|
The Socialists who have led us to this situation.
Bizi bu duruma getiren Sosyalistler.
More Sentences
|
25 |
Genel |
lead f.
|
geçirmek |
|
God led Israel through the wilderness by an Angel, who was constantly with them by day and night.
Tanrı, gece gündüz sürekli onlarla birlikte olan bir Melek aracılığıyla İsrail'i çölden geçirdi.
More Sentences
|
26 |
Genel |
lead f.
|
sürdürmek |
|
It is very important to lead a healthy lifestyle and eat right.
Sağlıklı bir yaşam tarzı sürdürmek ve doğru beslenmek adına bu çok önemlidir.
More Sentences
|
27 |
Genel |
lead f.
|
önden gitmek |
|
From the beginning, the EU has led from the front.
Başından beri AB önden gitmiştir.
More Sentences
|
28 |
Genel |
lead f.
|
ön ayak olmak |
|
The violent offensive and the killing can never lead to peace.
Şiddet içeren saldırılar ve ölümler asla barışa ön ayak olamaz.
More Sentences
|
29 |
Genel |
lead f.
|
ulaşmak |
|
I hope that these negotiations lead to a constructive result that incorporates both points of view.
Umarım bu müzakereler her iki bakış açısını da içeren yapıcı bir sonuca ulaşır.
More Sentences
|
30 |
Genel |
lead f.
|
yöneltmek |
|
Diplomacy should have led us in Europe to formulate joint or, at least, homogeneous positions.
Diplomasi bizi Avrupa'da ortak ya da en azından homojen pozisyonlar oluşturmaya yöneltmeliydi.
More Sentences
|
31 |
Genel |
lead f.
|
kılavuzluk etmek |
|
God led Israel through the wilderness by an Angel, who was constantly with them by day and night.
Tanrı çöl boyunca İsraillilere, gece gündüz onlarla olan bir Melek aracılığı ile kılavuzluk etti.
More Sentences
|
32 |
Genel |
lead s.
|
baş |
|
The rapporteur and the lead committee have complied with these budgetary wishes.
Raportör ve baş komite bu bütçe isteklerine uymuştur.
More Sentences
|
33 |
Genel |
lead s.
|
kurşun |
|
Ten tonnes of lead in one place are absolutely harmless.
Bir yerde bulunan on ton kurşun kesinlikle zararsızdır.
More Sentences
|
Law |
|
34 |
Hukuk |
lead f.
|
sevk etmek |
|
These events will certainly lead us to provide ourselves with regulations ranging from prevention to sanctions.
Bu olaylar bizi, önlemeden yaptırıma kadar uzanan düzenlemeler yapmaya sevk edecektir.
More Sentences
|
Technical |
|
35 |
Teknik |
lead i.
|
kurşun |
|
Ten tonnes of lead in one place are absolutely harmless.
Bir yerde on ton kurşun kesinlikle zararsızdır.
More Sentences
|
Automotive |
|
36 |
Otomotiv |
lead i.
|
kurşun |
|
Yet, these products contain toxic substances that are harmful to the environment such as lead, cadmium and mercury.
Oysa bu ürünler kurşun, kadmiyum ve cıva gibi çevreye zararlı toksik maddeler içermektedir.
More Sentences
|
37 |
Otomotiv |
lead f.
|
liderlik etmek |
|
You are just the sort of person I would have liked to see leading it.
Tam da liderlik ederken görmek istediğim türden bir insansınız.
More Sentences
|
Chemistry |
|
38 |
Kimya |
lead i.
|
kurşun |
|
Exposure to lead in the diet is well within safe limits.
Beslenmede kurşuna maruz kalma güvenli sınırlar içindedir.
More Sentences
|
Common Usage |
|
39 |
Yaygın Kullanım |
lead f.
|
rehberlik etmek |
|
40 |
Yaygın Kullanım |
lead f.
|
öncülük yapmak |
|
|
41 |
Yaygın Kullanım |
lead f.
|
öncülüğünü yapmak |
|
General |
|
42 |
Genel |
lead i.
|
ileride bulunma |
|
43 |
Genel |
lead i.
|
öncülük |
|
44 |
Genel |
lead i.
|
öncü |
|
45 |
Genel |
lead i.
|
yol |
|
46 |
Genel |
lead i.
|
kılavuzluk |
|
47 |
Genel |
lead i.
|
örnek |
|
48 |
Genel |
lead i.
|
kurşundan yapılmış |
|
49 |
Genel |
lead i.
|
ara kablosu |
|
50 |
Genel |
lead i.
|
önde olma |
|
51 |
Genel |
lead i.
|
başta olma |
|
52 |
Genel |
lead i.
|
kılavuz |
|
53 |
Genel |
lead i.
|
saçma |
|
54 |
Genel |
lead i.
|
rehberlik |
|
55 |
Genel |
lead i.
|
uç (versatil kalem için) |
|
56 |
Genel |
lead i.
|
önde gelme |
|
57 |
Genel |
lead i.
|
(iskambilde) ilk oynama hakkı |
|
58 |
Genel |
lead i.
|
önde bulunma |
|
59 |
Genel |
lead i.
|
kablo |
|
60 |
Genel |
lead i.
|
kalem kurşunu |
|
61 |
Genel |
lead i.
|
bağlantı kablosu |
|
62 |
Genel |
lead i.
|
tasma kayışı |
|
63 |
Genel |
lead i.
|
sözleşme |
|
64 |
Genel |
lead i.
|
öncelik |
|
65 |
Genel |
lead i.
|
birincilik |
|
66 |
Genel |
lead i.
|
önde gelme |
|
67 |
Genel |
lead i.
|
başta gelme |
|
68 |
Genel |
lead i.
|
birinci gelme |
|
69 |
Genel |
lead i.
|
önder |
|
70 |
Genel |
lead i.
|
rehber |
|
71 |
Genel |
lead i.
|
kılavuz |
|
72 |
Genel |
lead i.
|
yular |
|
73 |
Genel |
lead i.
|
tasma |
|
74 |
Genel |
lead i.
|
köpek kayışı |
|
75 |
Genel |
lead i.
|
işaret |
|
76 |
Genel |
lead i.
|
emare |
|
77 |
Genel |
lead i.
|
delil |
|
78 |
Genel |
lead i.
|
gösterge |
|
79 |
Genel |
lead i.
|
kılavuzluk |
|
80 |
Genel |
lead i.
|
kılavuzluk |
|
|
81 |
Genel |
lead i.
|
kalem kurşunu |
|
82 |
Genel |
lead i.
|
iz |
|
83 |
Genel |
lead i.
|
emsal |
|
84 |
Genel |
lead i.
|
elebaşı |
|
85 |
Genel |
lead i.
|
boksörlerin yaptığı ilk vuruş serisi |
|
86 |
Genel |
lead i.
|
caz grubunda lider |
|
87 |
Genel |
lead i.
|
helke |
|
88 |
Genel |
lead i.
|
bakraç |
|
89 |
Genel |
lead i.
|
çekül |
|
90 |
Genel |
lead f.
|
çekmek |
|
91 |
Genel |
lead f.
|
idare etmek |
|
92 |
Genel |
lead f.
|
başı olmak |
|
93 |
Genel |
lead f.
|
başlamak |
|
94 |
Genel |
lead f.
|
başta gelmek |
|
95 |
Genel |
lead f.
|
etkilemek |
|
96 |
Genel |
lead f.
|
yedmek |
|
97 |
Genel |
lead f.
|
başlatmak |
|
98 |
Genel |
lead f.
|
bozmak |
|
99 |
Genel |
lead f.
|
sürmek (yaşam) |
|
100 |
Genel |
lead f.
|
sonuçlanmak |
|
101 |
Genel |
lead f.
|
başında olmak |
|
102 |
Genel |
lead f.
|
yol açmak |
|
103 |
Genel |
lead f.
|
sevk ve idare etmek |
|
104 |
Genel |
lead f.
|
iletmek |
|
105 |
Genel |
lead f.
|
almak |
|
106 |
Genel |
lead f.
|
üstün olmak |
|
107 |
Genel |
lead f.
|
ileride olmak |
|
108 |
Genel |
lead f.
|
üstünlük sağlamak |
|
109 |
Genel |
lead f.
|
üstün gelmek |
|
110 |
Genel |
lead f.
|
başta gitmek |
|
111 |
Genel |
lead f.
|
başta olmak |
|
112 |
Genel |
lead f.
|
önderlik yapmak |
|
113 |
Genel |
lead f.
|
birinci gelmek |
|
114 |
Genel |
lead f.
|
başına geçmek |
|
115 |
Genel |
lead f.
|
başa geçmek |
|
116 |
Genel |
lead f.
|
peşi sıra/arkasından götürmek |
|
117 |
Genel |
lead f.
|
ulaştırmak |
|
118 |
Genel |
lead f.
|
çevirmek |
|
119 |
Genel |
lead f.
|
(geçit/koridor/yol) gitmek |
|
120 |
Genel |
lead f.
|
pencere camını kurşunla sabitlemek |
|
121 |
Genel |
lead f.
|
satır arasını kurşun cetvelle açmak |
|
122 |
Genel |
lead f.
|
yedeğinde götürmek |
|
123 |
Genel |
lead f.
|
(görgü tanığına) yönlendirici soru sormak |
|
124 |
Genel |
lead f.
|
kurşun eklemek |
|
125 |
Genel |
lead f.
|
kurşunla karıştırmak |
|
126 |
Genel |
lead f.
|
kurşunla derinlik ölçümü yapmak |
|
127 |
Genel |
lead s.
|
öncü |
|
128 |
Genel |
lead s.
|
önemli |
|
129 |
Genel |
lead s.
|
kurşundan yapılmış |
|
130 |
Genel |
lead s.
|
kurşunlu |
|
131 |
Genel |
lead s.
|
kurşundan |
|
Irregular Verb |
|
132 |
Irregular Verb |
lead f.
|
led - led |
|
Colloquial |
|
133 |
Konuşma Dili |
lead i.
|
mermi |
|
Trade/Economic |
|
134 |
Ticaret/Ekonomi |
lead i.
|
müşteri adayı |
|
135 |
Ticaret/Ekonomi |
lead i.
|
potansiyel/hedef müşteri |
|
Media |
|
136 |
Medya |
lead i.
|
dergi başyazısı |
|
137 |
Medya |
lead i.
|
girizgah |
|
138 |
Medya |
lead i.
|
giriş |
|
139 |
Medya |
lead i.
|
girişlik |
|
140 |
Medya |
lead i.
|
söz girişi |
|
141 |
Medya |
lead i.
|
başyazı |
|
142 |
Medya |
lead i.
|
özet yazısı |
|
143 |
Medya |
lead i.
|
manşet |
|
Advertising |
|
144 |
Reklam |
lead i.
|
müşteri yaratma |
|
Technical |
|
145 |
Teknik |
lead i.
|
kutup |
|
146 |
Teknik |
lead i.
|
sarmal eksen boyu |
|
147 |
Teknik |
lead i.
|
uç |
|
148 |
Teknik |
lead i.
|
taşıma mesafesi |
|
149 |
Teknik |
lead i.
|
piston vuruş mesafesi |
|
150 |
Teknik |
lead f.
|
kurşunlamak |
|
151 |
Teknik |
lead f.
|
kurşunla kaplamak |
|
Electric |
|
152 |
Elektrik |
lead i.
|
bağlama teli |
|
Construction |
|
153 |
İnşaat |
lead i.
|
pencere kurşunu |
|
154 |
İnşaat |
lead f.
|
kurşunla tutturmak |
|
Dyeing |
|
155 |
Boyacılık |
lead i.
|
kurşun rengi |
|
Automotive |
|
156 |
Otomotiv |
lead i.
|
adım |
|
157 |
Otomotiv |
lead i.
|
iletken |
|
158 |
Otomotiv |
lead i.
|
kablo |
|
Marine |
|
159 |
Denizcilik |
lead i.
|
iskandil |
|
160 |
Denizcilik |
lead i.
|
iskandil kurşunu |
|
161 |
Denizcilik |
lead i.
|
zincir doğrultusu |
|
162 |
Denizcilik |
lead f.
|
iskandil etmek |
|
Mining |
|
163 |
Maden |
lead i.
|
eski bir nehir yatağındaki cevher katmanı |
|
164 |
Maden |
lead i.
|
maden damarı |
|
165 |
Maden |
lead i.
|
maden damarı |
|
166 |
Maden |
lead i.
|
eski nehir yatağındaki altınlı birikinti |
|
167 |
Maden |
lead i.
|
maden yatağı |
|
Forestry |
|
168 |
Ormancılık |
lead i.
|
kılavuz bloğu |
|
169 |
Ormancılık |
lead i.
|
kılavuz makarası |
|
Geography |
|
170 |
Coğrafya |
lead i.
|
güney dakota eyaletinde şehir |
|
Hunting |
|
171 |
Silah/Atıcılık |
lead i.
|
önleme |
|
172 |
Silah/Atıcılık |
lead f.
|
hareket eden hedefe nişan almak |
|
173 |
Silah/Atıcılık |
lead f.
|
kurşunla tıkanmak |
|
174 |
Silah/Atıcılık |
lead
|
nişan noktasının hedefe olan mesafesi |
|
175 |
Silah/Atıcılık |
lead
|
önüne nişan alma |
|
Baseball |
|
176 |
Beysbol |
lead i.
|
ilerleme |
|
177 |
Beysbol |
lead i.
|
önde koşma |
|
Boxing |
|
178 |
Boks |
lead i.
|
yumruk |
|
179 |
Boks |
lead f.
|
rakibe atılan yumruk |
|
Card |
|
180 |
İskambil |
lead i.
|
ilk oynama hakkı |
|
181 |
İskambil |
lead i.
|
ilk oynanan kart |
|
182 |
İskambil |
lead i.
|
ilk oynama hakkı |
|
183 |
İskambil |
lead i.
|
oyuna başlama |
|
184 |
İskambil |
lead f.
|
oyunu açmak |
|
185 |
İskambil |
lead f.
|
oyuna başlamak |
|
186 |
İskambil |
lead f.
|
kartlarını açmak |
|
Music |
|
187 |
Müzik |
lead i.
|
koroda baş ses |
|
188 |
Müzik |
lead i.
|
ikinci tenor |
|
189 |
Müzik |
lead
|
koroda baş ses |
|
Theatre |
|
190 |
Tiyatro |
lead i.
|
başoyuncu |
|
191 |
Tiyatro |
lead i.
|
başrol oyuncusu |
|
192 |
Tiyatro |
lead s.
|
başrol |
|
Printery |
|
193 |
Matbaa |
lead i.
|
satır arası cetveli |
|
|
Kategori |
İngilizce |
Türkçe |
|
General |
|
1 |
Genel |
lead poisoning i.
|
kurşun zehirlenmesi |
|
Children are more at risk for lead poisoning.
Çocuklar kurşun zehirlenmesi için daha fazla risk altındadır.
More Sentences
|
2 |
Genel |
lead guitar i.
|
solo gitar |
|
Tom played lead guitar.
Tom solo gitar çaldı.
More Sentences
|
3 |
Genel |
lead article i.
|
baş makale |
|
Have you read the leading article in today's paper?
Bugünkü gazetede baş makaleyi okudun mu?
More Sentences
|
4 |
Genel |
lead the way f.
|
yol göstermek |
|
You lead the way and I will follow you.
Sen yolu göster, ben de seni takip edeyim.
More Sentences
|
5 |
Genel |
lead to f.
|
neden olmak |
|
Bilateral relations only lead to the suffering of the weakest.
İkili ilişkiler sadece en zayıf olanın acı çekmesine neden olur.
More Sentences
|
6 |
Genel |
take the lead f.
|
başı çekmek |
|
It may be observed that Parliament takes the lead when it comes to efforts to open up our institutions.
Kurumlarımızı açmaya yönelik çabalar söz konusu olduğunda Parlamento'nun başı çektiği gözlemlenebilir.
More Sentences
|
7 |
Genel |
lead to f.
|
yol açmak |
|
I cannot help thinking that the road of integration will lead to greater cohesion of the parties involved.
Entegrasyon yolunun, ilgili tarafların daha fazla kaynaşmasına yol açacağını düşünmeden edemiyorum.
More Sentences
|
8 |
Genel |
lead to f.
|
götürmek |
|
On the other hand, the road to equal rights could lead to a safe, inclusive European Union.
Öte yandan, eşit haklara giden yol bizleri güvenli ve kapsayıcı bir Avrupa Birliği'ne götürebilir.
More Sentences
|
9 |
Genel |
lead to confusion f.
|
karışıklığa yol açmak |
|
The temporary confusion that may have reigned in Lebanon from time to time has obviously led to confusion in Parliament.
Lübnan'da zaman zaman hüküm sürmüş olan geçici karışıklığın Parlamento'da da karışıklığa yol açtığı açıktır.
More Sentences
|
10 |
Genel |
lead to success f.
|
başarıya götürmek |
|
Diligence often leads to success.
Çalışkanlık genellikle başarıya götürür.
More Sentences
|
11 |
Genel |
lead to f.
|
sonucunu doğurmak |
|
I would also like to mention that the energy dialogue with Russia has led to concrete results.
Rusya ile olan enerji diyaloğunun somut sonuçlar doğurduğunu da belirtmek isterim.
More Sentences
|
12 |
Genel |
lead a life f.
|
yaşam sürdürmek |
|
Being able to lead a life free from poverty and social exclusion is a fundamental human right.
Yoksulluktan ve sosyal dışlanmadan uzak bir yaşam sürdürebilmek temel bir insan hakkıdır.
More Sentences
|
13 |
Genel |
play the lead f.
|
başrol oynamak |
|
It needs to play the lead role and now it has the chance to play the role which it should have been playing for years.
Başrol oynaması gerekiyor ve şimdi yıllardır oynaması gereken rolü oynama şansına sahip.
More Sentences
|
14 |
Genel |
take the lead f.
|
liderlik etmek |
|
However, until they do, Europe must take the lead.
Bununla birlikte, onlar bunu yapana kadar Avrupa liderlik etmelidir.
More Sentences
|
15 |
Genel |
lead by example f.
|
davranışlarıyla örnek olmak |
|
I lead by example.
Davranışlarımla örnek oluyorum.
More Sentences
|
16 |
Genel |
lead (to) f.
|
yol açmak |
|
The word 'suuritehoinen' would lead the reader to understand that the directive only applied to large installations.
"Suuritehoinen" kelimesi, okuyucunun bu direktifin sadece büyük tesisler için geçerli olduğunu anlamasına yol açabilir.
More Sentences
|
Phrasals |
|
17 |
Öbek Fiiller |
lead to (something) f.
|
(bir şeyle) sonuçlanmak |
|
They did not lead to an agreement.
Bu görüşmeler bir anlaşmayla sonuçlanmadı.
More Sentences
|
Colloquial |
|
18 |
Konuşma Dili |
lead actor i.
|
başrol oyuncusu |
|
They knew the names of every leading actor and actress.
Bütün erkek ve kadın başrol oyuncularının isimlerini biliyorlardı.
More Sentences
|
Common Usage |
|
19 |
Yaygın Kullanım |
lead actor i.
|
başaktör |
|
20 |
Yaygın Kullanım |
lead actress i.
|
başaktris |
|
General |
|
21 |
Genel |
sounding lead i.
|
iskandil kurşunu |
|
22 |
Genel |
lead foil i.
|
kurşun kağıdı |
|
23 |
Genel |
lead tree i.
|
kurşun ağacı |
|
24 |
Genel |
sounding lead i.
|
iskandil |
|
25 |
Genel |
lead goat i.
|
kösemen |
|
26 |
Genel |
lead singer i.
|
müzik grubunun solisti |
|
27 |
Genel |
dog lead i.
|
tasma kayışı |
|
28 |
Genel |
lead in i.
|
giriş |
|
29 |
Genel |
lead pencil i.
|
kurşunkalem |
|
30 |
Genel |
lead pencil i.
|
kurşun kalem |
|
31 |
Genel |
negative lead i.
|
eksi uç |
|
32 |
Genel |
lead out groove i.
|
çıkış yivi |
|
33 |
Genel |
white lead i.
|
üstübeç |
|
34 |
Genel |
juvenile lead i.
|
jönprömiye |
|
35 |
Genel |
affixing lead i.
|
tutturucu uç |
|
36 |
Genel |
black lead i.
|
grafit |
|
37 |
Genel |
power lead i.
|
elektrik fişi |
|
38 |
Genel |
red lead i.
|
sülüğen |
|
39 |
Genel |
sheet lead i.
|
kurşun levha |
|
40 |
Genel |
lead shot i.
|
kurşun saçma |
|
41 |
Genel |
lead ram i.
|
kösemen |
|
42 |
Genel |
power lead i.
|
elektrik kablosu |
|
43 |
Genel |
lead designer i.
|
baş tasarımcı |
|
44 |
Genel |
lead acid i.
|
kurşun asidi |
|
45 |
Genel |
lead time i.
|
teslim süresi |
|
46 |
Genel |
lead industry and trade i.
|
kurşun endüstrisi ve ticareti |
|
47 |
Genel |
lead alloys i.
|
kurşun alaşımları |
|
48 |
Genel |
lead-in i.
|
besleme |
|
49 |
Genel |
lead-off i.
|
başlangıç |
|
50 |
Genel |
lead-free petrol i.
|
kurşunsuz benzin |
|
51 |
Genel |
lead-in i.
|
giriş |
|
52 |
Genel |
lead acetate i.
|
kurşun asetat |
|
53 |
Genel |
lead tack i.
|
yaka |
|
54 |
Genel |
lead tack i.
|
kulak |
|
55 |
Genel |
lead white i.
|
kurşun beyazı |
|
56 |
Genel |
pencil lead i.
|
kurşunkalem ucu |
|
57 |
Genel |
sugar of lead i.
|
kurşun asetat |
|
58 |
Genel |
black lead i.
|
siyah kalem ucu |
|
59 |
Genel |
lead writer i.
|
başyazar |
|
60 |
Genel |
lead author i.
|
başyazar |
|
61 |
Genel |
extension lead i.
|
uzatma kablosu |
|
62 |
Genel |
lead article i.
|
başyazı |
|
63 |
Genel |
female lead i.
|
kadın başrol |
|
64 |
Genel |
krems lead i.
|
tabletler halinde satılan katışıksız bir beyaz kurşun çeşidi |
|
65 |
Genel |
lead weight [uk] i.
|
kurşundan yapılan ağırlık |
|
66 |
Genel |
lead-off i.
|
giriş |
|
67 |
Genel |
lead-off i.
|
başlangıç faaliyeti |
|
68 |
Genel |
lead-off i.
|
ilk oyuncu |
|
69 |
Genel |
lead-off i.
|
başlangıç yapan oyuncu |
|
70 |
Genel |
lead-off i.
|
başlama |
|
71 |
Genel |
lead-off i.
|
açma |
|
72 |
Genel |
lead-off i.
|
açılış |
|
73 |
Genel |
lead actor i.
|
başaktör |
|
74 |
Genel |
lead actress i.
|
başaktris |
|
75 |
Genel |
coasting lead i.
|
ağırlığı el iskandili ile derin su iskandili arasında olan bir tür iskandil |
|
76 |
Genel |
pencil lead i.
|
grafit kalem ucu |
|
77 |
Genel |
lead consultant i.
|
baş danışman |
|
78 |
Genel |
lead the way f.
|
öne düşmek |
|
79 |
Genel |
lead someone a dog’s life f.
|
hayatını zindan etmek |
|
80 |
Genel |
lead a life of a privation f.
|
mahrumiyet içinde yaşamak |
|
81 |
Genel |
lead the way f.
|
rehberlik etmek |
|
82 |
Genel |
lead somebody a dog's life f.
|
süründürmek |
|
83 |
Genel |
lead on f.
|
kandırmak |
|
84 |
Genel |
lead up to f.
|
sözü getirmeye çalışmak |
|
85 |
Genel |
lead astray f.
|
aklını çelmek |
|
86 |
Genel |
lead by the nose f.
|
parmağında oynatmak |
|
87 |
Genel |
lead someone a dance f.
|
birini çok yormak |
|
88 |
Genel |
lead a life of luxury f.
|
lüks içinde yaşamak |
|
89 |
Genel |
take the lead in f.
|
önayak olmak |
|
90 |
Genel |
lead someone by the nose f.
|
birinin yuları elinde olmak |
|
91 |
Genel |
lead a solitary life f.
|
yalnız yaşamak |
|
92 |
Genel |
lead on f.
|
ayartmak |
|
93 |
Genel |
lead someone astray f.
|
birini kötü yola saptırmak |
|
94 |
Genel |
lead a dog's life f.
|
sürünmek |
|
95 |
Genel |
lead astray f.
|
baştan çıkarmak |
|
96 |
Genel |
lead to the right path f.
|
doğru yolu göstermek |
|
97 |
Genel |
lead up to f.
|
demeye çalışmak |
|
98 |
Genel |
lead somebody a dog's life f.
|
dünyayı zindan etmek |
|
99 |
Genel |
lead up to f.
|
yolunu yapmak |
|
100 |
Genel |
take the lead f.
|
önayak olmak |
|
101 |
Genel |
lead away from f.
|
sapmak |
|
102 |
Genel |
lead someone a merry chase f.
|
birini çok yormak |
|
103 |
Genel |
lead astray f.
|
azdırmak |
|
104 |
Genel |
lead a fast life f.
|
hızlı yaşamak |
|
105 |
Genel |
lead to f.
|
sürüklemek |
|
106 |
Genel |
lead up to f.
|
kapısını yapmak |
|
107 |
Genel |
lead somebody on f.
|
yutturmak |
|
108 |
Genel |
lead a life of pleasure f.
|
zevk ve sefa sürmek |
|
109 |
Genel |
lead someone astray f.
|
birini ayartmak |
|
110 |
Genel |
lead off f.
|
başlamak |
|
111 |
Genel |
lead away f.
|
başlatmak |
|
112 |
Genel |
take the lead f.
|
yönetimi ele almak |
|
113 |
Genel |
lead a happy life f.
|
mutlu bir yaşam sürmek |
|
114 |
Genel |
lead away f.
|
saptırmak |
|
115 |
Genel |
take the lead f.
|
başa geçmek |
|
116 |
Genel |
have a big lead f.
|
çok önde olmak |
|
117 |
Genel |
lead astray f.
|
ayartmak |
|
118 |
Genel |
lead a dog's life f.
|
çok sıkıntı çekmek |
|
119 |
Genel |
lead the way f.
|
kılavuzluk etmek |
|
120 |
Genel |
lead up to f.
|
zemin hazırlamak |
|
121 |
Genel |
lead a dog's life f.
|
dünya zindan olmak |
|
122 |
Genel |
lead someone a merry chase f.
|
birini çok zahmete sokmak |
|
123 |
Genel |
follow the lead of someone f.
|
birinin ardından gitmek |
|
124 |
Genel |
lead on f.
|
götürmek |
|
125 |
Genel |
lead to f.
|
sebep olmak |
|
126 |
Genel |
lead to the altar f.
|
evlenmek |
|
127 |
Genel |
lead away from f.
|
ayrılmak |
|
128 |
Genel |
be in the lead f.
|
başta gelmek |
|
129 |
Genel |
lead someone a dance f.
|
birini çok uğraştırmak |
|
130 |
Genel |
lead on f.
|
inandırmak |
|
131 |
Genel |
lead someone a merry chase f.
|
birini çok uğraştırmak |
|
132 |
Genel |
lead a carefree life f.
|
tasasız bir hayat yaşamak |
|
133 |
Genel |
lead off f.
|
yol göstermek |
|
134 |
Genel |
lead a bohemian life f.
|
bohem yaşamı sürmek |
|
135 |
Genel |
lead the way f.
|
önayak olmak |
|
136 |
Genel |
lead to trouble f.
|
dert açmak |
|
137 |
Genel |
lead into error f.
|
yanıltmak |
|
138 |
Genel |
cover with lead f.
|
kurşunlamak |
|
139 |
Genel |
lead someone a dance f.
|
birini çok zahmete sokmak |
|
140 |
Genel |
lead a life of pleasure f.
|
keyif sürmek |
|
141 |
Genel |
lead a poor life f.
|
aç susuz kalmak |
|
142 |
Genel |
lead off f.
|
başlatmak |
|
143 |
Genel |
lead up to f.
|
yol açmak |
|
144 |
Genel |
lead a comfortable life f.
|
elini sıcak sudan soğuk suya sokmamak |
|
145 |
Genel |
lead astray f.
|
bozmak |
|
146 |
Genel |
lead a life f.
|
yaşam sürmek |
|
147 |
Genel |
lead to a stalemate f.
|
açmaza getirmek |
|
148 |
Genel |
lead to a stalemate f.
|
açmaza sürüklemek |
|
149 |
Genel |
lead to a stalemate f.
|
açmaza girmek |
|
150 |
Genel |
lead to a stalemate f.
|
açmaza düşmek |
|
151 |
Genel |
lead into a dead end f.
|
çıkmaza sokmak |
|
152 |
Genel |
lead to a stalemate f.
|
çıkmaza sokmak |
|
153 |
Genel |
lead into a dead end f.
|
açmaza sürüklemek |
|
154 |
Genel |
lead into a dead end f.
|
açmaza getirmek |
|
155 |
Genel |
lead somebody a dance f.
|
üzmek |
|
156 |
Genel |
lead someone a dance f.
|
kişisel çıkarı için zorluk çıkarmak |
|
157 |
Genel |
lead someone a dance f.
|
canından bezdirmek |
|
158 |
Genel |
lead someone a dance f.
|
eziyet etmek |
|
159 |
Genel |
lead somebody a dance f.
|
eziyet etmek |
|
160 |
Genel |
lead someone a dance f.
|
üzmek |
|
161 |
Genel |
give somebody a lead f.
|
yol açmak |
|
162 |
Genel |
give somebody a lead f.
|
yol göstermek |
|
163 |
Genel |
lead somebody up the garden path f.
|
kötü yola sevk etmek |
|
164 |
Genel |
lead a cat and dog life f.
|
(eşler/karı koca) geçinememek |
|
165 |
Genel |
lead astray f.
|
hedefi şaşırtmak |
|
166 |
Genel |
lead astray f.
|
hedef şaşırtmak |
|
167 |
Genel |
lead astray f.
|
yanlış yönlendirmek |
|
168 |
Genel |
lead to success f.
|
başarıyla sonuçlanmak |
|
169 |
Genel |
lead to trouble f.
|
sıkıntıya sokmak |
|
170 |
Genel |
lead someone on f.
|
gelecek vaadiyle kandırmak |
|
171 |
Genel |
lead to a breakdown f.
|
arızaya neden olmak |
|
172 |
Genel |
lead the way f.
|
bir ilke imza atmak |
|
173 |
Genel |
lead to one's extinction f.
|
soyunu tüketmek |
|
174 |
Genel |
lead to one's extinction f.
|
neslini kurutmak |
|
175 |
Genel |
lead to one's extinction f.
|
soyunu kurutmak |
|
176 |
Genel |
lead to one's extinction f.
|
neslini tüketmek |
|
177 |
Genel |
lead to disorder f.
|
karışıklığa yol açmak |
|
178 |
Genel |
lead to an addiction f.
|
bağımlılık yaratmak |
|
179 |
Genel |
lead an operation f.
|
operasyon yürütmek |
|
180 |
Genel |
lead to disturbance f.
|
huzursuzluk çıkarmak |
|
181 |
Genel |
lead to confusion f.
|
şaşkınlığa sebep olmak |
|
182 |
Genel |
lead to confusion f.
|
şaşkınlık yaratmak |
|
183 |
Genel |
lead to confusion f.
|
şaşkınlığa sebebiyet vermek |
|
184 |
Genel |
lead to depression f.
|
depresyona sokmak |
|
185 |
Genel |
lead to depression f.
|
bunalıma sokmak |
|
186 |
Genel |
lead a happy life f.
|
mutlu bir hayat sürmek |
|
187 |
Genel |
lead to destruction f.
|
tahribat yapmak |
|
188 |
Genel |
lead to the same result as another f.
|
aynı yola çıkmak |
|
189 |
Genel |
take the lead f.
|
öncülüğünü yapmak |
|
190 |
Genel |
lead to success f.
|
başarıya taşımak |
|
191 |
Genel |
lead to f.
|
-e gitmek |
|
192 |
Genel |
lead to crisis f.
|
krize sebep olmak |
|
193 |
Genel |
lead to crisis f.
|
krize yol açmak |
|
194 |
Genel |
lead to crisis f.
|
krize neden olmak |
|
195 |
Genel |
lead on f.
|
yutturmak |
|
196 |
Genel |
lead up to f.
|
sözü belli bir noktaya getirmek |
|
197 |
Genel |
lead to change f.
|
değişikliğe sebep olmak |
|
198 |
Genel |
to lead away f.
|
alıp götürmek |
|
199 |
Genel |
lead a sedentary life f.
|
yerleşik hayata geçmek |
|
200 |
Genel |
lead a modest life f.
|
mütevazı bir yaşam sürmek |
|
201 |
Genel |
lead a modest life f.
|
mütevazı bir hayat yaşamak |
|
202 |
Genel |
lead to visual pollution f.
|
görüntü kirliliğine neden olmak |
|
203 |
Genel |
lead to visual pollution f.
|
görüntü kirliliği yaratmak |
|
204 |
Genel |
lead to an expectation f.
|
beklenti oluşturmak |
|
205 |
Genel |
lead to an expectation f.
|
beklenti yaratmak |
|
206 |
Genel |
lead something to be f.
|
hal almasını sağlamak |
|
207 |
Genel |
lead to the conclusion f.
|
sonuca götürmek |
|
208 |
Genel |
lead forth f.
|
yol göstermek |
|
209 |
Genel |
lead forth f.
|
liderlik etmek |
|
210 |
Genel |
lead someone to believe something f.
|
inanmasına neden olmak |
|
211 |
Genel |
lead someone to success f.
|
başarıya götürmek |
|
212 |
Genel |
lead us to success f.
|
bizi başarıya götürmek |
|
213 |
Genel |
lead someone to believe f.
|
inanmasına neden olmak |
|
214 |
Genel |
lead to a sanction f.
|
yaptırıma yol açmak |
|
215 |
Genel |
lead to changes f.
|
değişikliklere neden olmak |
|
216 |
Genel |
lead to death f.
|
ölüme neden olmak |
|
217 |
Genel |
lead to death f.
|
ölüme sebep olmak |
|
218 |
Genel |
lead to a chaos f.
|
kaosa neden olmak |
|
219 |
Genel |
lead to a chaos f.
|
kaos yaratmak |
|
220 |
Genel |
lead someone to believe something f.
|
birini bir şeye inandırmak |
|
221 |
Genel |
take the lead f.
|
liderlik yapmak |
|
222 |
Genel |
take the lead f.
|
liderliği/önderliği almak |
|
223 |
Genel |
take the lead f.
|
önderlik etmek |
|
224 |
Genel |
lead to the deaths of three people f.
|
üç kişinin ölümüne neden olmak |
|
225 |
Genel |
lead the field f.
|
lider konumda olmak |
|
226 |
Genel |
have a commanding lead over f.
|
ezici/bariz üstünlüğe sahip olmak |
|
227 |
Genel |
lead astray f.
|
dalalete düşürmek |
|
228 |
Genel |
lead to shock f.
|
şoka yol açmak |
|
229 |
Genel |
lead to public indignation f.
|
kamuoyunda infial yaratmak |
|
230 |
Genel |
lead to public indignation f.
|
kamuoyunda infiale neden olmak |
|
231 |
Genel |
lead into the second scene f.
|
ikinci sahneye geçmek |
|
232 |
Genel |
lead down to something/somewhere f.
|
(merdiven) (bodruma/alt kata) inmek |
|
233 |
Genel |
lead someone to do something f.
|
birine bir şey yaptırmak/yapmasına neden olmak |
|
234 |
Genel |
be in the lead f.
|
birinci sırada olmak |
|
235 |
Genel |
be in the lead f.
|
ilk sırada olmak |
|
236 |
Genel |
lead or contribute to (a result) f.
|
bir şeye vesile olmak |
|
237 |
Genel |
lead the drive for f.
|
...çabasına öncülük etmek |
|
238 |
Genel |
have a six-point lead over his opponents f.
|
rakiplerine karşı altı puan önde olmak |
|
239 |
Genel |
have a three-point lead over his opponents f.
|
rakiplerine karşı üç puan önde olmak |
|
240 |
Genel |
lead the way f.
|
başı çekmek |
|
241 |
Genel |
lead to happiness f.
|
mutluluk saglamak |
|
242 |
Genel |
lead to inflation f.
|
enflasyona neden olmak/yol açmak |
|
243 |
Genel |
take the lead f.
|
rehber olmak |
|
244 |
Genel |
take the lead f.
|
kılavuzluk etmek |
|
245 |
Genel |
lead to f.
|
beraberinde getirmek |
|
246 |
Genel |
lead to f.
|
etken olmak |
|
247 |
Genel |
pour lead (to repel evil eye) f.
|
kurşun dökmek |
|
248 |
Genel |
lead to a nervous breakdown f.
|
sinir krizine yol açmak |
|
249 |
Genel |
lead to terrible consequences f.
|
korkunç sonuçlar doğurmak |
|
250 |
Genel |
lead a life of virtue f.
|
erdemli bir hayat yaşamak |
|
251 |
Genel |
take the lead f.
|
(maçta) öne geçmek |
|
252 |
Genel |
lead captive f.
|
esaret altına almak |
|
253 |
Genel |
lead the way f.
|
önden giderek yolu göstermek |
|
254 |
Genel |
lead captive f.
|
hapse koymak |
|
255 |
Genel |
lead the way f.
|
önce davranmak |
|
256 |
Genel |
extend lead f.
|
farkı açmak |
|
257 |
Genel |
extend lead f.
|
aradı farkı açmak |
|
258 |
Genel |
black lead f.
|
siyah kurşunla boyamak |
|
259 |
Genel |
black lead f.
|
siyah kurşunla ovmak |
|
260 |
Genel |
lead lined s.
|
kurşun gömlekli |
|
261 |
Genel |
containing lead s.
|
kurşunlu |
|
262 |
Genel |
without lead s.
|
kurşunsuz |
|
263 |
Genel |
lead-covered s.
|
kurşunlu |
|
264 |
Genel |
lead-free s.
|
kurşunsuz |
|
265 |
Genel |
lead-footed s.
|
hızlı araba kullanan |
|
266 |
Genel |
lead-footed s.
|
uyuşuk |
|
267 |
Genel |
lead-footed s.
|
hızlı |
|
268 |
Genel |
lead-colored s.
|
kurşun rengi |
|
269 |
Genel |
lead-coloured s.
|
kurşun rengi |
|
270 |
Genel |
in the lead s.
|
yarışmada lider konumda |
|
271 |
Genel |
in the lead s.
|
yarışmada daha yüksek skora sahip |
|
272 |
Genel |
in the lead zf.
|
yarışmada önde |
|
Phrasals |
|
273 |
Öbek Fiiller |
lead off f.
|
başı çekmek |
|
274 |
Öbek Fiiller |
lead by f.
|
belli bir tutumla yönetmek/idare etmek |
|
275 |
Öbek Fiiller |
lead by f.
|
belli bir tutumla iş yaptırmak/yol göstermek |
|
276 |
Öbek Fiiller |
lead by f.
|
belli bir tutumla yönlendirmek/yön vermek |
|
277 |
Öbek Fiiller |
lead by f.
|
(birini/bir grubu) belli bir tutumla yönetmek/idare etmek |
|
278 |
Öbek Fiiller |
lead by f.
|
(birini/bir grubu) belli bir yönlendirmek |
|
279 |
Öbek Fiiller |
lead by f.
|
(birine/bir gruba) belli bir tutumla iş yaptırmak/yol göstermek |
|
280 |
Öbek Fiiller |
lead by f.
|
(birini/bir şeyi/bir hayvanı) bir yerinden tutarak/çekerek idare etmek |
|
281 |
Öbek Fiiller |
lead by f.
|
(birini/bir şeyi/bir hayvanı) bir yerinden tutarak/çekerek yönlendirmek |
|
282 |
Öbek Fiiller |
lead by f.
|
bir yerinden tutarak/çekerek (birine/bir şeye/bir hayvana) yol göstermek |
|
283 |
Öbek Fiiller |
lead by f.
|
davranışlarını kontrol etmek |
|
284 |
Öbek Fiiller |
lead by f.
|
her dediğini yaptırmak |
|
285 |
Öbek Fiiller |
lead by f.
|
kontrolü altına almak |
|
286 |
Öbek Fiiller |
lead by f.
|
elinden tutmak |
|
287 |
Öbek Fiiller |
lead by f.
|
yardım etmek |
|
288 |
Öbek Fiiller |
lead by f.
|
yardım elini uzatmak |
|
289 |
Öbek Fiiller |
lead someone by something f.
|
(birini) bir yerinden tutarak/çekerek yönlendirmek |
|
290 |
Öbek Fiiller |
lead someone by something f.
|
(birini) bir yerinden tutarak/çekerek götürmek |
|
291 |
Öbek Fiiller |
lead someone by something f.
|
bir yerinden tutarak/çekerek (birine) yol göstermek |
|
292 |
Öbek Fiiller |
lead someone by something f.
|
elinden tutup gezdirmek |
|
293 |
Öbek Fiiller |
lead someone by something f.
|
ne yapacağını bir bir söylemek |
|
294 |
Öbek Fiiller |
lead someone down something f.
|
birinin bir yerden (merdiven/sandalye) inmesine yardımcı olmak |
|
295 |
Öbek Fiiller |
lead off f.
|
başlamak |
|
296 |
Öbek Fiiller |
lead someone to something f.
|
birine yolu göstermek |
|
297 |
Öbek Fiiller |
lead in f.
|
bir şeye girmek/girişmek/başlamak |
|
298 |
Öbek Fiiller |
lead someone back to somewhere f.
|
bir yere dönmesinde birine rehberlik etmek |
|
299 |
Öbek Fiiller |
lead someone down to something f.
|
birinin bir yere inmesine yardımcı olmak/rehberlik etmek |
|
300 |
Öbek Fiiller |
lead someone off f.
|
birini bir yerden uzaklaştırmak/ bir yerin dışına çıkarmak |
|
301 |
Öbek Fiiller |
lead back to some place f.
|
bir yerin dönüş yolu olmak |
|
302 |
Öbek Fiiller |
lead someone to something f.
|
birini bir yere götürmek |
|
303 |
Öbek Fiiller |
lead around f.
|
bir yere getirmek |
|
304 |
Öbek Fiiller |
lead around f.
|
dolaştırmak |
|
305 |
Öbek Fiiller |
lead out f.
|
dışarı çıkartmak |
|
306 |
Öbek Fiiller |
lead around f.
|
gezdirmek |
|
307 |
Öbek Fiiller |
lead off f.
|
işe başlamak |
|
308 |
Öbek Fiiller |
lead off f.
|
işe koyulmak |
|
309 |
Öbek Fiiller |
lead off f.
|
işe girişmek |
|
310 |
Öbek Fiiller |
lead in f.
|
konuya giriş yapmak |
|
311 |
Öbek Fiiller |
lead up f.
|
önünü açmak |
|
312 |
Öbek Fiiller |
lead up f.
|
neden olmak |
|
313 |
Öbek Fiiller |
lead in f.
|
konuya girmek |
|
314 |
Öbek Fiiller |
lead up f.
|
sonrasını hazırlamak |
|
315 |
Öbek Fiiller |
lead with someone f.
|
(maça/oyuna) biriyle başlamak |
|
316 |
Öbek Fiiller |
lead with something f.
|
(maça/oyuna) bir şey ile başlamak |
|
317 |
Öbek Fiiller |
lead up to something f.
|
(bir yere) açılmak |
|
318 |
Öbek Fiiller |
lead up f.
|
yolunu yapmak |
|
319 |
Öbek Fiiller |
lead up to something f.
|
(yol) bir yere/şeye gitmek |
|
320 |
Öbek Fiiller |
lead someone against someone f.
|
-e karşı birilerine liderlik etmek |
|
321 |
Öbek Fiiller |
lead into (something) f.
|
(bir şeye) yönlendirmek |
|
322 |
Öbek Fiiller |
lead into (something) f.
|
(bir şeye) dönüşmek |
|
323 |
Öbek Fiiller |
lead into (something) f.
|
(bir şey) halini almak |
|
324 |
Öbek Fiiller |
lead into (something) f.
|
(bir şeye) dönüşerek devam etmek |
|
325 |
Öbek Fiiller |
lead into (something) f.
|
gittikçe (bir şeye) dönüşmek |
|
326 |
Öbek Fiiller |
lead into (something) f.
|
gittikçe (bir şey) halini almak |
|
327 |
Öbek Fiiller |
lead someone into something f.
|
birini bir şeye yönlendirmek |
|
328 |
Öbek Fiiller |
lead someone into something f.
|
birine yolu göstermek |
|
329 |
Öbek Fiiller |
lead someone into something f.
|
birini bir şeye/yere götürmek |
|
330 |
Öbek Fiiller |
lead someone into something f.
|
birine bir şeye doğru rehberlik/liderlik etmek |
|
331 |
Öbek Fiiller |
lead someone in f.
|
birini bir şeye yönlendirmek |
|
332 |
Öbek Fiiller |
lead someone in f.
|
birine yolu göstermek |
|
333 |
Öbek Fiiller |
lead someone in f.
|
birini bir şeye/yere götürmek |
|
334 |
Öbek Fiiller |
lead someone in f.
|
birine bir şeye doğru rehberlik/liderlik etmek |
|
335 |
Öbek Fiiller |
lead into f.
|
yönlendirmek |
|
336 |
Öbek Fiiller |
lead into f.
|
yolu göstermek |
|
337 |
Öbek Fiiller |
lead into f.
|
-e götürmek |
|
338 |
Öbek Fiiller |
lead into f.
|
-e doğru rehberlik/liderlik etmek |
|
339 |
Öbek Fiiller |
lead into f.
|
dönüşmek |
|
340 |
Öbek Fiiller |
lead into f.
|
halini almak |
|
341 |
Öbek Fiiller |
lead into f.
|
gittikçe bir şeye dönüşmek |
|
342 |
Öbek Fiiller |
lead into f.
|
gittikçe bir şey halini almak |
|
343 |
Öbek Fiiller |
lead into f.
|
dönüşerek devam etmek |
|
344 |
Öbek Fiiller |
lead up f.
|
-e varmak |
|
345 |
Öbek Fiiller |
lead up f.
|
'-e gitmek |
|
346 |
Öbek Fiiller |
lead up f.
|
'-de bitmek |
|
347 |
Öbek Fiiller |
lead up f.
|
çıkmasına yardım etmek |
|
348 |
Öbek Fiiller |
lead up f.
|
yukarı çıkarmak |
|
349 |
Öbek Fiiller |
lead up f.
|
tırmanmasına yardım etmek |
|
350 |
Öbek Fiiller |
lead up f.
|
yukarı doğru yol göstermek |
|
351 |
Öbek Fiiller |
lead up f.
|
yukarı doğru yönlendirmek |
|
352 |
Öbek Fiiller |
lead up f.
|
yukarı götürmek |
|
353 |
Öbek Fiiller |
lead someone up something f.
|
birini bir şeyden yukarı götürmek |
|
354 |
Öbek Fiiller |
lead someone up something f.
|
birini bir şeyin yukarısına yönlendirmek |
|
355 |
Öbek Fiiller |
lead someone up something f.
|
birine bir şeyden yukarı doğru yol göstermek |
|
356 |
Öbek Fiiller |
lead someone up something f.
|
birine yukarı doğru rehberlik etmek |
|
357 |
Öbek Fiiller |
lead (one) in f.
|
(birini) içeri almak |
|
358 |
Öbek Fiiller |
lead (one) in f.
|
(birini) içeri yönlendirmek |
|
359 |
Öbek Fiiller |
lead out of (something or some place) f.
|
(bir şeyin/yerin) çıkışına gitmek |
|
360 |
Öbek Fiiller |
lead out of (something or some place) f.
|
(bir şeyin/yerin) dışına gitmek |
|
361 |
Öbek Fiiller |
lead out of (something or some place) f.
|
(bir şeyin/yerin) çıkışına götürmek |
|
362 |
Öbek Fiiller |
lead out of (something or some place) f.
|
(bir şeyin/yerin) dışına götürmek |
|
363 |
Öbek Fiiller |
lead out of (something or some place) f.
|
(bir şeyin/yerin) çıkışına doğru götürmek |
|
364 |
Öbek Fiiller |
lead out of (something or some place) f.
|
(bir şeyin/yerin) dışına doğru götürmek |
|
365 |
Öbek Fiiller |
lead out of (something or some place) f.
|
(bir şeyin/yerin) dışına doğru devam etmek |
|
366 |
Öbek Fiiller |
lead out of (something or some place) f.
|
(bir şeyden/yerden) çıkarmak |
|
367 |
Öbek Fiiller |
lead out of (something or some place) f.
|
(bir şeyden/yerden) tahliye etmek |
|
368 |
Öbek Fiiller |
lead out of (something or some place) f.
|
(bir şeyden/yerden) dışarı yönlendirmek |
|
369 |
Öbek Fiiller |
lead (someone or an animal) out of something f.
|
(birini/bir hayvanı) bir şeyden/yerden çıkarmak |
|
370 |
Öbek Fiiller |
lead (someone or an animal) out of something f.
|
(birini/bir hayvanı) bir şeyden/yerden tahliye etmek |
|
371 |
Öbek Fiiller |
lead (someone or an animal) out of something f.
|
(birini/bir hayvanı) bir şeyden/yerden dışarı yönlendirmek |
|
372 |
Öbek Fiiller |
lead (someone or something) against (someone or something else) f.
|
(birine/bir şeye) karşı (birine/bir şeye) liderlik etmek |
|
373 |
Öbek Fiiller |
lead (someone or something) against (someone or something else) f.
|
(biri/bir şey) karşısında (birinin/bir şeyin) lideri olmak |
|
374 |
Öbek Fiiller |
lead (someone or something) away f.
|
(birini/bir şeyi) alıp götürmek |
|
375 |
Öbek Fiiller |
lead (someone or something) away f.
|
(birini/bir şeyi) uzaklaştırmak |
|
376 |
Öbek Fiiller |
lead against f.
|
-e karşı birilerine liderlik etmek |
|
377 |
Öbek Fiiller |
lead back f.
|
geri (bir yere) götürmek/döndürmek |
|
378 |
Öbek Fiiller |
lead back f.
|
tekrar (bir yere) doğru yöneltmek/gitmek |
|
379 |
Öbek Fiiller |
lead back f.
|
geri dönmesini sağlamak |
|
380 |
Öbek Fiiller |
lead back f.
|
geri dönmesi için rehberlik etmek |
|
381 |
Öbek Fiiller |
lead back f.
|
geri döndürmek |
|
382 |
Öbek Fiiller |
lead back f.
|
geri iletmek |
|
383 |
Öbek Fiiller |
lead back f.
|
başladığı yere geri döndürmek |
|
384 |
Öbek Fiiller |
lead down f.
|
-e inmek |
|
385 |
Öbek Fiiller |
lead down f.
|
yol (bir yere) inmek/indirmek |
|
386 |
Öbek Fiiller |
lead down f.
|
yol aşağıdaki (bir yere) götürmek |
|
387 |
Öbek Fiiller |
lead down f.
|
aşağı indirmek |
|
388 |
Öbek Fiiller |
lead down f.
|
inmesine yardım/rehberlik etmek |
|
389 |
Öbek Fiiller |
lead down f.
|
aşağı götürmek |
|
390 |
Öbek Fiiller |
lead down f.
|
aşağı yönlendirmek |
|
391 |
Öbek Fiiller |
lead down to f.
|
-e inmek/indirmek |
|
392 |
Öbek Fiiller |
lead down to f.
|
'-e inmesine yardımcı olmak/rehberlik etmek |
|
393 |
Öbek Fiiller |
lead down to (something or some place) f.
|
(bir şeye/yere) inmek |
|
394 |
Öbek Fiiller |
lead down to (something or some place) f.
|
yol (bir şeye/yere) inmek/indirmek |
|
395 |
Öbek Fiiller |
lead down to (something or some place) f.
|
yol aşağıdaki (bir şeye/yere) götürmek |
|
396 |
Öbek Fiiller |
lead down to (something or some place) f.
|
aşağıdaki (bir şeye/yere) götürmek |
|
397 |
Öbek Fiiller |
lead down to (something or some place) f.
|
(bir şeye/yere) indirmek |
|
398 |
Öbek Fiiller |
lead down to (something or some place) f.
|
aşağıdaki (bir şeye/yere) yönlendirmek |
|
399 |
Öbek Fiiller |
lead down to (something or some place) f.
|
aşağı (bir şeye/yere) doğru yönlendirmek/rehberlik etmek |
|
400 |
Öbek Fiiller |
lead down to (something or some place) f.
|
(bir yere) inmesini sağlamak |
|
401 |
Öbek Fiiller |
lead down to (something or some place) f.
|
(bir yere) inmesi için yönlendirmek |
|
402 |
Öbek Fiiller |
lead out of f.
|
-in çıkışına doğru götürmek |
|
403 |
Öbek Fiiller |
lead out of f.
|
'-den çıkarmak |
|
404 |
Öbek Fiiller |
lead out of f.
|
'-in çıkışına gitmek |
|
405 |
Öbek Fiiller |
lead out of f.
|
'-in çıkışına götürmek |
|
406 |
Öbek Fiiller |
lead out of f.
|
'-den tahliye etmek |
|
407 |
Öbek Fiiller |
lead out of f.
|
'-den dışarı yönlendirmek |
|
408 |
Öbek Fiiller |
lead out of f.
|
'-in dışına doğru devam etmek |
|
409 |
Öbek Fiiller |
lead out of f.
|
'-in dışına gitmek |
|
410 |
Öbek Fiiller |
lead out of f.
|
'-in dışına doğru götürmek |
|
411 |
Öbek Fiiller |
lead to (something) f.
|
(bir şeye) götürmek |
|
412 |
Öbek Fiiller |
lead to (something) f.
|
(bir şeye) yönlendirmek |
|
413 |
Öbek Fiiller |
lead to (something) f.
|
(bir şeye) doğru rehberlik etmek |
|
414 |
Öbek Fiiller |
lead to (something) f.
|
(bir şeye) yol açmak |
|
415 |
Öbek Fiiller |
lead to (something) f.
|
(bir şeye) neden olmak |
|
Phrases |
|
416 |
İfadeler |
this may lead to misunderstandings expr.
|
bu yanlış anlamalara neden olabilir |
|
417 |
İfadeler |
this may lead to misunderstandings expr.
|
bu yanlış anlamaya neden olabilir |
|
418 |
İfadeler |
this may lead to misunderstandings expr.
|
bu yanlış anlamalara sebebiyet verebilir |
|
419 |
İfadeler |
this may lead to misunderstandings expr.
|
bu yanlış anlamaya sebebiyet verebilir |
|
420 |
İfadeler |
hard times always lead to better days expr.
|
zor zamanlar her zaman daha iyi günlere yol açar |
|
Proverb |
|
421 |
Atasözü |
you can lead a horse to water, but you can't make it drink
|
birine şans verebilirsin ama o şansı kullanması için zorlayamazsın |
|
422 |
Atasözü |
crosses are ladders that lead to heaven
|
cennete giden yol imandan geçer |
|
423 |
Atasözü |
crosses are ladders that lead to heaven
|
güçlüklere göğüs geren kişi erdemlidir |
|
424 |
Atasözü |
all roads lead to rome
|
her yol roma'ya çıkar |
|
425 |
Atasözü |
you can lead a horse to water but you can't make it drink
|
zorla güzellik olmaz |
|
426 |
Atasözü |
you can lead a horse to water but you can't make him drink
|
zorla güzellik olmaz |
|
427 |
Atasözü |
you can lead a horse to water but you can't make him drink
|
birine şans verebilirsin ama o şansı kullanması için zorlayamazsın |
|
Colloquial |
|
428 |
Konuşma Dili |
lead-up i.
|
bir olayın nedeni |
|
429 |
Konuşma Dili |
take the lead f.
|
başa geçmek |
|
430 |
Konuşma Dili |
take the lead f.
|
önderliği almak |
|
431 |
Konuşma Dili |
take the lead f.
|
liderliği almak |
|
432 |
Konuşma Dili |
lead police on chase f.
|
polisi peşine takmak |
|
433 |
Konuşma Dili |
lead someone up the garden path f.
|
üçkağıda getirmek |
|
434 |
Konuşma Dili |
get the lead out expr.
|
acele et |
|
435 |
Konuşma Dili |
shake the lead out expr.
|
acele et |
|
436 |
Konuşma Dili |
get the lead out! expr.
|
acele edin! |
|
437 |
Konuşma Dili |
shake the lead out! expr.
|
acele edin! |
|
438 |
Konuşma Dili |
get the lead out expr.
|
çabuk ol |
|
439 |
Konuşma Dili |
shake the lead out! expr.
|
çabuk olun! |
|
440 |
Konuşma Dili |
get the lead out! expr.
|
çabuk olun! |
|
441 |
Konuşma Dili |
shake the lead out expr.
|
çabuk ol |
|
442 |
Konuşma Dili |
get the lead out! expr.
|
elinizi çabuk tutun! |
|
443 |
Konuşma Dili |
shake the lead out! expr.
|
elinizi çabuk tutun! |
|
444 |
Konuşma Dili |
get the lead out! expr.
|
kıçınızı kaldırın! |
|
445 |
Konuşma Dili |
shake the lead out! expr.
|
kıçınızı kaldırın! |
|
446 |
Konuşma Dili |
lead on expr.
|
önden buyur |
|
447 |
Konuşma Dili |
all roads lead here expr.
|
tüm yollar buraya çıkıyor |
|
Idioms |
|
448 |
Deyim |
lead-pipe cinch i.
|
çantada keklik |
|
449 |
Deyim |
lead-pipe cinch i.
|
kolayca yapılan bir şey |
|
450 |
Deyim |
lead in (one's) pencil i.
|
cinsel gücünde artış |
|
451 |
Deyim |
lead in (one's) pencil i.
|
dinçleşme |
|
452 |
Deyim |
lead in (one's) pencil i.
|
enerjik/aktif hale gelme |
|
453 |
Deyim |
lead in (one's) pencil i.
|
zinde olma |
|
454 |
Deyim |
lead in (one's) pencil i.
|
gücü/kuvveti yerine gelme |
|
455 |
Deyim |
lead (as a bride) to the altar f.
|
(bir kadınla) evlenmek |
|
456 |
Deyim |
lead astray f.
|
yanlışa sevk etmek |
|
457 |
Deyim |
lead by the nose f.
|
parmağında oynatmak |
|
458 |
Deyim |
lead one a dance f.
|
birini çok zahmete sokmak |
|
459 |
Deyim |
strike a lead f.
|
zengin olmak için bir yol bulmak |
|
460 |
Deyim |
lead by the nose f.
|
birine istediğini yaptırmak |
|
461 |
Deyim |
strike a lead f.
|
köşeyi dönmek |
|
462 |
Deyim |
lead with (one's) chin f.
|
rakibe, çeneyi öne uzatarak yaklaşmak |
|
463 |
Deyim |
lead with (one's) chin f.
|
(boksör) rakibe gardını düşürerek yaklaşmak |
|
464 |
Deyim |
lead a charmed existence f.
|
kolay bir hayatı olmak |
|
465 |
Deyim |
lead a charmed existence f.
|
rahat bir yaşam sürdürmek |
|
466 |
Deyim |
lead a charmed existence f.
|
bir eli yağda bir eli balda olmak |
|
467 |
Deyim |
lead a charmed existence f.
|
sıkıntısız, dertsiz tasasız bir hayat yaşamak |
|
468 |
Deyim |
lead (one) up the aisle f.
|
biriyle evlenmek |
|
469 |
Deyim |
lead astray f.
|
aklını çelmek |
|
470 |
Deyim |
lead the field f.
|
alanında lider/önde olmak |
|
471 |
Deyim |
lead the field f.
|
alanında öncü olmak veya liderlik/önderlik yapmak |
|
472 |
Deyim |
lead someone down the garden path f.
|
aldatmak |
|
473 |
Deyim |
lead down the garden path f.
|
aldatmak |
|
474 |
Deyim |
lead someone up the garden path f.
|
aldatmak |
|
475 |
Deyim |
follow someone's lead f.
|
birinin izinden gitmek |
|
476 |
Deyim |
lead down the garden path f.
|
boş vaatlerle kandırmak |
|
477 |
Deyim |
lead a person a merry dance f.
|
başına çorap örmek |
|
478 |
Deyim |
lead by the nose f.
|
birine istediğini yaptırmak |
|
479 |
Deyim |
lead somebody a merry dance f.
|
birini çok uğraştırmak |
|
480 |
Deyim |
lead someone to believe something f.
|
birini bir şeye inandırmak |
|
481 |
Deyim |
lead the life of riley f.
|
bir eli yağda bir eli balda olmak |
|
482 |
Deyim |
lead someone up the garden path f.
|
birisine karşı dürüst olmamak |
|
483 |
Deyim |
lead someone down the garden path f.
|
birisini kandırmak |
|
484 |
Deyim |
lead with one's chin f.
|
burnunun dikine gitmek |
|
485 |
Deyim |
lead someone down the garden path f.
|
birisine karşı dürüst olmamak |
|
486 |
Deyim |
lead the field f.
|
başı çekmek |
|
487 |
Deyim |
lead to the downfall f.
|
başarısızlığa sürüklemek |
|
488 |
Deyim |
lead a person a merry pretty dance f.
|
başına çorap örmek |
|
489 |
Deyim |
lead someone up the garden path f.
|
birisini kandırmak |
|
490 |
Deyim |
lead the pack f.
|
başı çekmek |
|
491 |
Deyim |
lead by the nose f.
|
birini parmağında oynatmak |
|
492 |
Deyim |
follow one's lead f.
|
birini örnek almak |
|
493 |
Deyim |
lead astray f.
|
baştan çıkartmak |
|
494 |
Deyim |
lead the charge f.
|
başı çekmek |
|
495 |
Deyim |
lead a dog's life f.
|
dünyası zindan olmak |
|
496 |
Deyim |
lead a dog's life f.
|
dünyası başına yıkılmak |
|
497 |
Deyim |
lead someone a merry dance f.
|
canından bezdirmek |
|
498 |
Deyim |
lead a charmed life f.
|
çok şanslı olmak |
|
499 |
Deyim |
put lead in your pencil f.
|
cinsel gücünü arttırmak |
|
500 |
Deyim |
lead someone a pretty dance f.
|
canından bezdirmek |
|