yerde - Türkçe İngilizce Sözlük
Geçmiş

yerde



"yerde" teriminin İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 4 sonuç

Türkçe İngilizce
General
yerde on the ground zf.
yerde underfoot zf.
Aeronautic
yerde downstairs zf.
Latin
yerde loc (loco) kısalt.

"yerde" teriminin diğer terimlerle kazandığı İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 500 sonuç

Türkçe İngilizce
Common Usage
(bir yerde) sakin occupant i.
bir yerde oturan/sakin resident i.
General
başka yerde iskan relocation i.
kendini rahat hisseden (bir yerde) at home in i.
başka yerde yenilmek üzere sıcak yemekleri paketlenmiş olarak satan dükkan takeaway i.
her yerde hazır olma ubiquitousness i.
her yerde birden bulunma omnipresence i.
özellikle tipi nedeniyle havada ve yerde kardan başka hiçbir şey görememe hali white out i.
suç mahallinden başka yerde alibi i.
ara yerde betweenness i.
ataları eski çağlardan beri belirli bir yerde yaşamış olanlar aborigines i.
her yerde bulunma immanence i.
ikamet etme (bir yerde) abode i.
kapak şeklinde kapı (tavanda/çatıda/yerde) trapdoor i.
aynı zamanda birçok yerde mevcut olma ubiquity i.
anız (biçilmiş ekinin yerde kalan sapları) stubble i.
rüzgar tarafından karın bir yerde yığın oluşturması snowdrift i.
aynı anda her yerde bulunma ubiquity i.
bir yerde oturan kimse calm i.
her yerde the world over i.
kalma (bir yerde) sojourn i.
oturan kimse (bir yerde) inhabitant i.
görevli bulunduğu yerde oturmayan (kimse) nonresident i.
yasak yerde avlanan kişi poacher i.
verimsiz yerde petrol veren kuyu wildcat i.
her yerde bulunma omnipresence i.
çok uzun bir eteğin yerde sürünen kısmı train i.
oyunda yerde toplanan kağıtlar trick i.
suç anında başka yerde olduğu iddiası alibi i.
durduk yerde ex nihilo i.
bağlandığı yerde aşağı yukarı inip çıkan düğüm slipknot i.
yolculuğu kesip bir yerde geçici olarak kalma stopover i.
bekleme (uçak otobüs gemi veya trenle yolculuk ederken bir yerde) layover i.
terkedilip sokakta veya başka bir yerde bulunan bebek foundling i.
kayalık yerde bulunan bahçe rock garden i.
kiracı olma (bir yerde) tenancy i.
tibet'te bir yerde olduğu varsayılan hayali yeryüzü cenneti shangri la i.
asayişi sağlama (karışıklıklara sahne olan bir yerde) pacification of i.
bir yerde yerleşmişlik sedentariness i.
aynı anda iki yerde birden olma bilocation i.
her yerde bulunma immanency i.
beşi bir yerde five pieces of gold i.
suç işlendiğinde başka yerde olduğunu kanıtlama alibi i.
bir yerde oturan resident i.
bir yerde yapılan oturma eylemi (protesto amacıyla) sit-in i.
bir yerde oturan kimse habitant i.
bir yerde oturan kimse occupant i.
petrol bölgesi olarak bilinmeyen bir yerde petrol arayan wildcatter i.
daha önce aranmamış bir yerde petrol/maden arayan wildcatter i.
yüksek rakımlı bir yerde bulunan ev aery i.
yüksek rakımlı bir yerde bulunan ev eyrie i.
yüksek rakımlı bir yerde bulunan ev aerie i.
yüksek rakımlı bir yerde bulunan ev eyry i.
olunan zaman veya mekandan farklı bir zamanı ve mekanı işleyen bir eser karşısında anlatılan yerde veya zamanda olunmadığının bilinmesine rağmen okurun istemli bir şekilde kendisini orada ve o anda imiş gibi hissederek eseri anlamaya çalışması the willing suspension of disbelief i.
atın dresajda olduğu yerde tırıs adım kararında hareket etmesi piaffe i.
gizli yerde saklanan şey cache i.
görevli bulunduğu yerde oturmayan (kimse) non-resident i.
her yerde var olma ubiquitous presence i.
aynı anda birçok yerde olma yetisi ubiquity i.
(bir yerde veya zamanda) ölmüş olanların listesi necrology i.
başka yerde yenilmek üzere sıcak yemekleri paketlenmiş olarak satan dükkan take-away i.
bir yerde geçici bir süre kalma tarry i.
herhangi bir ekipmanın başka bir yerde kullanımının yasaklanması cannibalization i.
herhangi bir ekipmanın başka bir yerde kullanımının yasaklanması cannibalisation i.
yüksek rakımlı bir yerde bulunan ev aiery i.
bulunmama (bulunması gereken yerde) absence i.
farklı bir yerde/biçimde yeniden oluşturma reestablishment i.
farklı bir yerde/biçimde yeniden oluşturma re-establishment i.
çiftin memleketinden ayrı bir yerde gerçekleştirdikleri düğün destination wedding i.
belirli bir yerde doğmuş veya büyümüş olan kadın için o yerle bağlantılı olarak kullanılan ifade native daughter i.
belirli bir yerde doğmuş veya büyümüş olan erkek için o yerle bağlantılı olarak kullanılan ifade native son i.
bir yerde oturmayan kimse noninhabitant i.
belirli bir yerde ikamet etmeme nonresidence i.
hiçbir yerde olmama nullibiety i.
bir yerde veya yuvada yaşayanlar nest i.
bir yerde oturan kimse tenant i.
sakin (bir yerde ikamet eden) inmate i.
her yerde birden bulunma totipresence [obsolete] i.
yerde sürüklenen şey trailer i.
her yerde olma/bulunma ubiquitousness i.
her yerde olma/bulunma ubiquity i.
belirli bir yerde olma durumu ubeity i.
belirli bir yerde olma ubication i.
aynı zamanda her yerde bulunma ubiquitariness i.
her yerde birden bulunma ubiquitariness i.
aynı anda birden fazla yerde olma ubiquitariness i.
her yerde var olma ubiquitariness i.
isa'nın her an her yerde var olduğu inancı ubiquitism i.
isa'nın her an her yerde var olduğuna inanan, lüteriyen kilisesi mensubu kimse ubiquitist i.
her yerde bulunan kimse zelig i.
köpek yetiştirilen yerde çalışan adam kennelman i.
her yerde bulunma everywhereness i.
her yerde birden bulunma everywhereness i.
mizah amacıyla bir sözü ve ifadeyi yanlış yerde kullanma malaprop i.
mizah amacıyla sıkılıkla bir sözü ve ifadeyi yanlış yerde kullanan kimse malapropist i.
(bir yerde/bölgede) sakin liver i.
bataklıkta/sulak yerde yetişen ot marsh grass i.
bir yerde park halindeyken sabit bir konut olarak da kullanılabilen ve çeşitli hizmetleri sağlayabilen mobil ev manufactured home i.
medeniyetten uzak bir yerde yaşayıp avcılık yaparak hayatta kalan ve genelde kaçak olan kimse marooner i.
kıyıda veya gözden uzak bir yerde birkaç gün süren kısa bir yolculuk şeklindeki parti marooning party i.
bir yerde olma whereabout i.
belirli bir yerde olma durumu whereness i.
(bir yerde) sakin residentiary i.
bir yerde kalıp başka bir yerde yemek yiyen kimse mealer i.
bir yerde ikamet eden kadın inhabitress i.
kadın sakin (bir yerde ikamet eden) inhabitress i.
yerde dikdörtgen oluşturan bir salon dansı adımı kombinasyonu box i.
yerde dikdörtgen oluşturan bir salon dansı adımı kombinasyonu box step i.
uzak veya ücra yerde bulunan dükkan hole in the wall i.
uzak veya ücra yerde bulunan dükkan hole-in-the-wall i.
bir yerde yaşayan aile home i.
yerde uzanma humicubation [obsolete] i.
yanlış yerde yapılan vurgu misemphasis i.
hayvanın yerde kazdığı geçit gallery i.
kışı belirli bir yerde geçirme hyemation i.
kamp alanı yada karavan parkı dışında bir yerde çadır kurma wild camping i.
farklı yerde kullanılmaya başlanan sözcük denizen i.
geçici olarak bir yerde kalan şey denizen i.
belirli bir süre ile bir yerde kalan kimse denizen i.
geçici süreliğine bir yerde kalan kimse denizen i.
dansçıların yerde çizdikleri desen ground plan i.
her yerde bulunma immanency i.
tanrının her zaman ve her yerde olduğu ilkesi immanency i.
(aynı anda) her yerde bulunma omnipresency i.
bir yerde kalma commoration i.
bir yerde bulunma commoration i.
(önceden saint petersburg'un inşa edildiği yerde yaşayan) batı fin halkı üyesi inger i.
sözün bittiği yerde olma hali occhiolism i.
etekleri yerde sürünen kadın draggle-tail i.
(tavanda, çatıda veya yerde) kapak şeklinde kapı drop i.
bir yerde vizesinden uzun kalanları geri getirme görevi picket i.
gömülmeden önce halka açık bir yerde sergilenme lying in state i.
bir yerde endemik olan şey inhabitant i.
belirli bir yerde bulunan kimse inhabitant i.
bir yerde yaşayan kimse inhabitor i.
yerde açılan hapishane işlevli delik pit i.
başkasıyla aynı yerde yaşayan kimse coinhabitant i.
(bir yerde) ikamet etme conversation [obsolete] i.
(bir yerde) yaşam sürdürme conversation [obsolete] i.
bir yerde en yüksek statülü aile ff (first family) i.
başka yerde yaşamak için kendi yerinden göç etme outmigration i.
başka yerde yaşamak için kendi yerinden göç etme out-migration i.
bir yerde geçici kalma peregrination [obsolete] i.
yabancı yerde kısa süreliğine kalma peregrinity [obsolete] i.
belgenin uygun zaman ve yerde ibrazı presentment i.
yerde doğal oyuk veya çukur seed i.
yerde yenen yemek sit-down i.
çalıştığı yerde yatan kimse sleep-in i.
(sulu veya çamurlu bir yerde yürürken çıkan) şlap sesi squash i.
(sulu veya çamurlu bir yerde yürürken çıkan) vıç vıç sesi squash i.
kollar dik şekilde yerde tutulurken bacakların toplanıp serbest bırakıldığı bir hareket squat thrust i.
ellerin kollar düz bir şekilde yerde tutulduğu ve bacakların zıplayarak içe çekildiği bir hareket squat thrust i.
bir yerde durma stand i.
bir yerde kalma stand i.
bir yerde bulunan kimse stander-by i.
bir yerde sürekli kalmadan yaşamak drift f.
yol yapmak (yol olmayan bir yerde) blaze a trail f.
bir yerde durmak stop off in f.
toplamak (daha aşağı bir yerde duran şeyleri) pick up f.
bulunmak (belirli bir yerde) occupy f.
bir yerde bir şeyi aramak veya merakını gidermek için etrafı karıştırmak poke about f.
yerde sürünmek grovel f.
her yerde bir nutuk çekerek dolaşmak (oy toplamak/destek sağlamak için) stump f.
sürücü arabasını bir yerde durdurmak pull up at f.
çukurlar açmak (bir yerde) pit f.
kapalı bir yerde tutmak coop up f.
almak (daha aşağı bir yerde duran şeyleri) pick up f.
bir yerde toplamak centralize f.
bildiği bir yerde bulunmak be on familiar ground f.
bol olmak (bir yerde) abound with f.
olmak (bir yerde) stand f.
çok olmak (bir yerde) abound with f.
birdenbire durmak (bir yerde) stop short at f.
kalmak (bir yerde) tarry f.
olayın geçtiği yerde bulunmak be on the spot f.
bulunmak (bir yerde) range f.
aynı şeyi durmadan ve her yerde tekrarlamak constantly make something the main topic of conversation f.
olduğu yerde saymak come to a deadlock f.
bir kimseyi her yerde kötülemek be always running somebody down f.
gökte ararken yerde bulmak find unexpectedly f.
bir yerde saplanıp kalmak get bogged down in f.
bir yerde ancak belirli bir faaliyete izin vermek zone f.
merkezi bir yerde olmak be centrally located f.
tadilat yapmak (bir yerde) remodel f.
ayak izlerini (bir yerde) bırakmak track up f.
mülkiyet hakkı olmak (bir yerde) have title to f.
iskan etmek (bir yerde) locate f.
çalışmaya devam etmek (bir yerde/bir işte) stay in f.
sıkışıp kalmak (bir yerde) stick with in f.
bir yerde mola vermek stop over in f.
tehlikeli görülen bir kimseyi belirli yerde oturtmak intern f.
kışı ılıman bir yerde geçirmek hibernate f.
gezinmek (bir yerde) perambulate f.
kışı bir yerde geçirmek winter in f.
bir yerde durmak (mola vb) stop at f.
bir kişiyi bir yerde, özellikle de bir adada tek başına bırakmak maroon f.
bir yerde çakılı kalmak stick around f.
yerde uzamak (bitki) trail f.
bir yerde bulunmak be situated f.
bulunmak (bir yerde) reside in f.
yerinden etmek (önemli bir yerde olan birini) unseat f.
bir yerde bir şeyi aramak veya merakını gidermek için etrafı karıştırmak poke around in f.
rahat durmamak (bir yerde) wriggle f.
kalmak (bir yerde) sojourn in f.
eğitim görmek (bir yerde) study at f.
kalmak (bir yerde) sit f.
bulundurmak (bir yerde) stock f.
bir yerde kalmak (su vb) stand f.
olduğu yerde saymak make no headway f.
durmak (bir yerde) stand f.
aynı yerde bulunmak exist or stand in the same place f.
yetişmek (bir yerde) range f.
bir yerde durmak stop off f.
durmak (bir yerde) position f.
bir yerde torpili olmak have an in f.
bol olmak (bir yerde) abound in f.
kaldırmak (daha aşağı bir yerde duran birini/bir şeyi) pick up f.
çok olmak (bir yerde) abound in f.
gökte ararken yerde bulmak meet unexpectedly f.
(yol olmayan bir yerde) yol yapmak blaze a trail f.
olay (bir yerde) geçmek take place f.
olay (bir yerde) geçmek happen f.
olay (bir yerde) geçmek come about f.
olay (bir yerde) geçmek occur f.
(bir yerde) bulunmamak absent from f.
-in yeri (belirli bir yerde) olmak belong f.
doğru yerde olmak belong f.
yerde çekmek drag f.
yanlış yerde kullanmak misuse f.
belirli bir yerde yerleşmek populate f.
kapalı bir yerde durmak stay indoor f.
kapalı bir yerde oturmak stay indoor f.
bir yerde yaşamak dwell f.
bir yerde oturmak dwell f.
kanlar içinde yerde yatmak lie in a pool of blood f.
soluğu (bir yerde) almak get a place in no time flat f.
bir yerde uyumak bed down some place f.
bir yerde bir yıl geçirmek spend a year in somewhere f.
bir yerde rahat etmek be comfortable in somewhere f.
(bir yolculuk vb) bir yerde bitmek end up at something f.
yerde yatmak sleep on the ground f.
birini bir yerde tutsak tutmak entomb someone in something f.
gecelemek için bir yerde durmak stop somewhere for the night f.
bir yerde gecelemek stop somewhere for the night f.
birilerini bir yerde toplamak gather someone into somewhere f.
birilerini bir yerde toplamak gather someone in f.
bir yerde durmak stop somewhere f.
bir yerde durmak pull up somewhere f.
bir yerde durmak haul up somewhere f.
birini sokakta yerde yatar halde bulmak find someone laying in the street f.
hayatının yarısını bir şeye/bir yerde harcamak spend half of one's life in something f.
park yapılmayan yerde park etmek park at a non-parking spot f.
evlenecek kimselerin durumunu nüfus kayıtlarının bulunduğu yerde askı yoluyla ilan etmek/askıya çıkarmak publish the banns f.
evlenecek kimselerin durumunu nüfus kayıtlarının bulunduğu yerde askı yoluyla ilan etmek/askıya çıkarmak ask the banns f.
evlenecek kimselerin durumunu nüfus kayıtlarının bulunduğu yerde askı yoluyla ilan etmek/askıya çıkarmak call the banns f.
bir yerde (genellikle istemeyerek) çukurluk oluşturmak divot f.
soluğu (bir yerde) almak get (somewhere) in no time flat f.
bir yerde kullanmak find a use for something f.
bir yerde toplamak centralise f.
(bir yerde) bulunmak be there f.
(bir yerde) bulunmak present oneself f.
kapalı yerde şemsiye açmak open an umbrella in the house f.
kapalı yerde şemsiye açmak open an umbrella indoors f.
bir yerde yaşamaya alışmak get used to living in somewhere f.
(evde/kapalı bir yerde) barındırmak tabernacle f.
herhangi bir ekipmanın başka bir yerde kullanımını yasaklamak cannibalize f.
herhangi bir ekipmanın başka bir yerde kullanımını yasaklamak cannibalise f.
farklı bir yerde/biçimde yeniden oluşturmak reestablish f.
farklı bir yerde/biçimde yeniden oluşturmak re-establish f.
(bir yerde) mevcut olmak have place f.
bir yerde bulunmak walk [obsolete] f.
bir yerde tutmak keep f.
belirli bir yerde durmak land f.
(bir yerde) kalmak bower [obsolete] f.
(birinin bir yerde) bulunduğunu saklamak deny f.
(bir yerde) kalmak loiter f.
bir yerde vakit öldürmek loiter f.
(belirli bir yerde) kışı geçirmek overwinter f.
bir yerde görülmesi gereken yerleri gezdirmek cicerone f.
paça veya eteklerini yerde sürüyerek (giysiyi) kirletmek bedaggle f.
(bir yerde) bulunmak cover f.
(bir yerde) yaşamak cover f.
yanlış yerde sıraya girmek cut f.
(sıcak gaz) akımın olduğu bir yerde cereyan oluşması draw f.
kapalı yerde incloister f.
bir yerde zapt etmek pinfold f.
bir yerde zapt etmek penfold f.
gömülmeden önce halka açık bir yerde sergilenmek lie in state f.
(bir yerde) mevcut olmak consist [obsolete] f.
(bir yerde veya durumda) bırakmak continue f.
(bir yerde veya durumda) tutmak continue f.
kutsal bir yerde saklamak inshrine f.
bir yerde ikamet etmek people f.
halka açık yerde yayınlamak placard f.
belirli bir yerde veya bölgede kurmak plant f.
(bir yerde) dolaşmak converse [obsolete] f.
(bir yerde) yaşamak converse [obsolete] f.
(bir yerde) ikamet etmek converse [obsolete] f.
(kendini) bir yerde bulmak find f.
yerde sergilemek floor f.
(bir yerde) broşür dağıtmak flyer f.
(yerde yuvarlanan topu) ustalıkla kapmak gather f.
yüksek bir yerde bulunmak perch f.
bir yerde uzak tutmak seclude [obsolete] f.
bir yerde kabul görmek seize [obsolete] f.
bir yerde tanınmak seize [obsolete] f.
bir yerde olmak sit f.
olduğu yerde kalmak sit f.
daracık yerde kalmak poke f.
başka bir mineralin beklendiği yerde çıkmak proxy f.
bir yerde mevcut göstermek put f.
aynı yerde yaşamak stall [obsolete] f.
(bir yerde) yaşamak base f.
yerde patpatlamak thud f.
bir yerde imal edilen manufactured in s.
bir yerde doğal olarak yetişen indigenous s.
yere yakın yerde yetişen bitki epigeal s.
hiçbir yerde durmayan nonstop s.
bulunmayan (bulunması gerekirken yerde) absentee s.
ataları çok eski çağlardan bu yana belirli bir yerde yaşamış olan aboriginal s.
her zaman her yerde var olan omnipresent s.
aynı anda birden fazla yerde olan omnipresent s.
meydana geldiği yerde bulunan autochthonous s.
aynı zamanda ya da aynı yerde varolan coexisted s.
yerde doğrulanmış field verified s.
aynı zamanda her yerde bulunan ubiquitous s.
her yerde bulunan immanent s.
aynı anda birden fazla yerde olan ubiquitous s.
bir yerde doğal olarak bulunan indigenous s.
bir yerde imal edilmiş manufactured in s.
her yerde allover s.
(belirli bir yerde) yaygın endemic s.
her yerde ve her zaman hazır omnipresent s.
her yerde birden bulunan ubiquitous s.
emin yerde out of harm's way s.
yerde alınmış field surveyed s.
her yerde olan ubiquitous s.
kutsal bir yerde saklanan enshrined s.
yanlış yerde olan heterotopous s.
yerde yatan repent s.
aynı yerde ve aynı zamanda gerçekleşen co-located s.
aynı anda her yerde olabilen omnipresent s.
her yerde olan omnipresent s.
olur olmadık yerde untimely s.
her yerde var olan ubiquitous s.
başka yerde sınıflandırılmamış not elsewhere classified s.
her şey her yerde hugger-mugger s.
her şey her yerde topsy-turvy s.
her şey her yerde jumbled s.
her şey her yerde disorderly s.
her şey her yerde higgledy-piggledy s.
hiçbir yerde durmayan non-stop s.
bulunduğu yerde doğmuş olmayan non-native s.
bulunduğu yerde doğmamış olan non-native s.
ekmediğin yerde biten ubiquitous s.
belirlenen/saptanan yerde placeful s.
sabit olarak bir yerde bulunan stationary s.
sabit olarak bir yerde bulunan stationary s.
(bir yerde) bulunmayan absentee s.
aynı anda birden fazla yerde olan totipresent [obsolete] s.
her zaman her yerde var olan totipresent [obsolete] s.
bir yerde sınırlı süreyle çalışmakta olan on attachment [brit] s.
aynı zamanda her yerde bulunan ubiquarian [rare] s.
her yerde birden bulunan ubiquarian [rare] s.
aynı anda birden fazla yerde olan ubiquarian [rare] s.
her yerde var olan ubiquarian [rare] s.
aynı zamanda her yerde bulunan ubiquitary [obsolete] s.
her yerde birden bulunan ubiquitary [obsolete] s.
aynı anda birden fazla yerde olan ubiquitary [obsolete] s.
her yerde var olan ubiquitary [obsolete] s.
kuş uçmaz kervan geçmez bir yerde jerkwater s.
yanlış yerde out of the way [obsolete] s.
her zamankinden farklı yerde out of the way [obsolete] s.
engellemeyecek bir yerde out of one's way s.
yanlış yerde out of one's way [obsolete] s.
her zamankinden farklı bir yerde out of one's way [obsolete] s.
mizah amacıyla yanlış yerde kullanılmış söz veya ifadeleri ile dikkat çeken malaprop s.
mizah amacıyla yanlış yerde kullanılmış söz veya ifadeleri ile dikkat çeken malapropian s.
tek bir yerde ikamet eden mansionary s.
ortaya en yakın yerde bulunan middest [obsolete] s.
(bir yerde) genel merkezi olmak headquartered s.
dibe yakın yerde yaşayan bottom s.
belirli bir yerde doğmuş olan homeborn s.
olur olmadık yerde duyulan (güven, sadakat) misplaced s.
bir yerde kalmaya meyilli olan locorestive s.
(belirli bir şekilde veya yerde) üretilen -grown s.
belirli bir kurumun sahip olmadığı bir yerde off-site s.
başka yerde olan off-site s.
her an her yerde olan omnivagant s.
çeşitli ürünü veya hizmeti tek bir yerde arz eden one-stop s.
tek bir yerde bulunan çeşitli ürün veya hizmet ile ilişkili one-stop s.
olayın meydana geldiği yerde yapılan onsite s.
olayın meydana geldiği yerde yapılan on-site s.
söz konusu yerde yapılan on-the-spot s.
söz konusu yerde meydana gelen on-the-spot s.
her zaman her yerde var olan omnipresential s.
her yerde olan omniprevalent s.
aklı başka yerde olan distrait s.
aynı anda veya yerde biten conterminable s.
aynı yerde olan co-extensive s.
ücra yerde olan outlandish s.
boyunun bir kısmı yerde olan semi-prostrate s.
çalıştığı yerde yatan sleep-in s.
başka bir mineralin beklendiği yerde çıkan proxy s.
her yerde olan standard-issue s.
göze çarpacak yerde in the foreground zf.
birçok yerde passim zf.
her yerde here there and everywhere zf.
her yerde high and low zf.
başka bir yerde else where zf.
bulunduğu yerde in one's tracks zf.
her yerde far and near zf.
bir yerde someplace zf.
gözümün seçebildiği yerde within my ken zf.
uzak bir yerde belirli bir mesafede at a distance zf.
civarında bir yerde somewhere around zf.
her yerde far and wide zf.
her yerde all over zf.
her hangi bir yerde in nature zf.
oradan başka her yerde anywhere but there zf.
aynı yerde ibid zf.
her yerde hazır bulunan bir şekilde immanently zf.
beşinci yerde fifthly zf.
uzak bir yerde at a distance zf.
aynı yerde, aynı eserde ibid zf.
aynı yerde ibidem zf.
herhangi bir yerde anywhere zf.
başka yerde away zf.
kolay görülecek bir yerde in the sun zf.
bir yerde anywhere zf.
bir yerde as it were zf.
her yerde everyplace zf.
her yerde at every turn zf.
(herhangi) bir yerde anywhere zf.
bir yerde somewhere zf.
başka yere başka yerde elsewhere zf.
her yerde everywhere zf.
hiçbir yerde nowhere zf.
başka bir yerde in some other place zf.
başka bir yerde in a different place zf.
başka bir yerde in other place zf.
başka bir yerde in a different location zf.
başka bir yerde at someplace else zf.
başka bir yerde at somewhere else zf.
aynı zamanda her yerde bulunarak ubiquitously zf.
her yerde anywhere zf.
hiçbir yerde anywhere zf.
başka yerde elsewhere zf.
-ecek yerde instead zf.
hiçbir yerde/yere nowhere zf.
her yerde here there and anywhere zf.
olur olmadık yerde inappropriately zf.
başka bir yerde anywhere else zf.
belli bir yerde at some point zf.
bir yerde at one point zf.
hemen hemen her yerde almost everywhere zf.
burada bir yerde here somewhere zf.
mümkün olduğu yerde where possible zf.
gördüğünüz yerde on sight zf.
olduğu yerde in situ zf.
ait olduğu yerde in situ zf.
bir yerde at some point zf.
sapa yerde at the back of beyond zf.
ringe yakın yerde at the ringside zf.
ortalık yerde in public zf.
ücra bir yerde removedly zf.
ıssız bir yerde removedly zf.
her yerde the more and less zf.
her yerde eachwhere zf.
her yerde ubique zf.
her yerde birden ubique zf.
uygun bir yerde away zf.
belirli bir yerde up here zf.
orta yerde mid zf.
rastgele bir yerde here zf.
bir şeyin yönlendirildiği yerde home zf.
belirli bir yerde yonder zf.
bariz bir şekilde garip olan bu yerde in this galley zf.
daha özel bir yerde offline zf.
daha özel yerde off-line zf.
daha özel bir yerde off-line zf.
birçok yerde often zf.
izleyicilerin görebileceği yerde onstage zf.
hareket gereken yerde on-the-spot zf.
uygun yerde opportunely zf.
her yerde overall zf.
herhangi bir yerde owher [obsolete] zf.
belirli bir yerde in zf.
doğru yerde in zf.
daha yüksek bir yerde in a higher place zf.
avın bastığı yerde bıraktığı kokuyu izleyerek dryfoot [obsolete] zf.
kolay erişilebilir bir yerde conveniently zf.
uzaktaki yerde outside zf.
sığ yerde shallow zf.
bir yerde somegate [scotland] zf.
her yerde where zf.
ait olduğu yerde in-situ zf.
bir yerde over zf.
ait olduğu yerde situ zf.
bulunulan yerde situ zf.