başında - Türkisch Englisch Wörterbuch
Verlauf

başında



Bedeutungen von dem Begriff "başında" im Englisch Türkisch Wörterbuch : 12 Ergebniss(e)

Türkisch Englisch
Common Usage
başında at the beginning prep.
General
başında at the helm adv.
başında at the turn of adv.
başında by prep.
başında at the beginning prep.
Phrases
başında at the start of expr.
Idioms
başında at the helm/tiller expr.
başında at/behind the wheel expr.
başında between the ears expr.
başında between one's ears expr.
başında between your ears expr.
başında between the ears expr.

Bedeutungen, die der Begriff "başında" mit anderen Begriffen im Englisch Türkisch Wörterbuch erhalten hat: 500 Ergebniss(e)

Türkisch Englisch
General
herhangi bir görevi masa başında yapıp değerlendirmeye tabi tutan kişi desk officer n.
yemeğin başında veya sonunda yenen bir yemek savory n.
aklı başında olma sanity n.
bir vadinin başında veya dağın yukarı kısımlarında derin, kase biçimli çukurluk cirque n.
iş başında in harness n.
başında tek bir hükümdar olan devlet veya ülke monarchy n.
aklı başında olma collectedness n.
kitabın başında bulunan ve alfabetik dizin olmayan içindekiler table of contents n.
aklı başında olma presence of mind n.
bir topluluğun, toplantı veya derneğin başında bulunan kimse president n.
kitabın başında ve sonundaki boş sayfa flyleaf n.
toplumdan elini eteğini çekmiş zamanını bilgisayar başında geçiren kişi (jp) hikikomori n.
gerçek dünyada yaşayan aklı başında bir insan a rational person living in the real world n.
başında beyaz tüyler bulunan amerikan yaban ördeği baldpate n.
yemeğin başında veya sonunda yenen bir yemek savoury n.
köpeklerin avları başında uluması abay n.
1800'lerin sonu ve 1900'lerin başında new york'ta demokrat parti'nin içinde yer alan politik topluluk tammany n.
1800'lerin sonu ve 1900'lerin başında new york eyaletinde demokrat parti'nin içinde yer alan politik topluluk tammany hall n.
1800'lerin sonu ve 1900'lerin başında new york eyaletinde demokrat parti'nin içinde yer alan politik topluluk tammany society n.
tahta başında tebeşirle şekiller çizerek bir konuda konuşma chalktalk n.
yalnızca başında durulduğunda yapılan iş eyeservice n.
cesedin başında tutulan gece nöbeti latewake [uk] n.
cesedin başında tutulan gece nöbeti late-wake [uk] n.
cesedin başında tutulan gece nöbeti lykewake [scotland] n.
beyzbol ekipmanının başında duran çocuk mascot n.
afrikalı hamalların başında taşıyacağı şekilde ayarlamış yük head-load n.
eskiden amerika'da kürk ticaretinin başında olan kimse bourgeois n.
1960'ların başında the beatles'ın saç stiline benzer kesim mop head n.
cenaze töreninden önce ölünün başında bekleme lyke-wake [uk] n.
glasgow sanat okulu çevresinde toplanmış ve 19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın başında etkili olmuş bir grup tasarımcı glasgow school n.
yeteneği için seçilmiş, eğitiminin başında olan genç öğrenci grasshopper n.
tıp öğrencilerine hasta başında eğitim vermek clinic [obsolete] n.
(paragraf başında) büyük yazılan baş harf initial n.
ekran başında oyalanma cocooning n.
cenaze töreni öncesi ölünün başında beklerken kullanılan kalın mum corpse candle n.
(demiryolu) geçidin başında duran kimse gate tender n.
18. yüzyıl sonu ve 19. yüzyıl başında erkeklerin giydiği bir şapka modeli shallow n.
18. yüzyıl ile 19. yüzyılın başında giyilen dar ve kısa pantolon smallclothes n.
ekran başında geçirilen süre screen time n.
yanı başında olmak be at someone's elbow v.
aklı başında olmak have both one's feet on the ground v.
aklı başında olmak be in one's right mind v.
başında olmak be at something v.
aklı başında biri olmak have one's head screwed on right v.
başında olmak lead v.
başında bulunmak be at the head of v.
başında olmak be in charge of v.
aklı başında biri olmak have a good head on one's shoulders v.
başında beklemek watch v.
iş başında olmak be at work v.
ölünün başında beklemek wake v.
birinin başında durmak stand over v.
başında olmak head v.
işin başında bulunmak taking care of business v.
işin başında bulunmak mind one's business v.
başında gelmek be the primary v.
başında gelmek be the most important v.
başında gelmek be the leading v.
başında gelmek be the main v.
aklı başında biri olmak have one's head screwed on the right way v.
başında bulunmak top v.
direksiyon başında uyuyakalmak fall asleep at the wheel v.
direksiyon başında uyumak fall asleep at the wheel v.
bilgisayar başında olmak sit at the computer v.
bilgisayar başında olmak be at the computer v.
bilgisayar başında olmak be on the computer v.
görevi başında öldürülmek be killed in line of duty v.
dağ başında mahsur kalmak be stuck in the middle of nowhere v.
bütün gün bilgisayar/bilgisayarın başında olmak be on the computer all day v.
şömine başında ısınmak roast v.
başında bulunmak head v.
başında yer almak head v.
aklı başında sane adj.
aklı başında levelheaded adj.
hasta başında yapılan clinical adj.
aklı başında compos mentis adj.
aklı başında amenable adj.
aklı başında in one's right mind adj.
aklı başında judicious adj.
vazife başında on duty adj.
aklı başında rightminded adj.
aklı başında in his right mind adj.
aklı başında collected adj.
görevinin başında olmayan absentee adj.
aklı başında lucid adj.
aklı başında sensible adj.
iş başında in charge adj.
görev başında in adj.
aklı başında of sound mind adj.
görevi başında bulunmayan absentee adj.
aklı başında clear-headed adj.
aklı başında level-headed adj.
aklı başında sober-minded adj.
aklı başında balanced adj.
başında yukarı dikilmiş sık ve kalın saçlara sahip olan shockheaded adj.
aklı başında rational adj.
aklı başında well-balanced adj.
kendine hakim/aklı başında together adj.
aklı başında hard-headed adj.
aklı başında clearheaded adj.
hasta başında chairside adj.
başında taç olan chapleted adj.
aklı başında tidy adj.
aklı başında unhysterical adj.
aklı başında olmayan madbrained adj.
aklı başında wise-like adj.
aklı başında right-thinking adj.
görevinin başında olan duty adj.
yanı başında duran close-at-hand adj.
yanı başında duran close-by adj.
havuz başında yer alan poolside adj.
şömine başında olan fireside adj.
aklı başında fit adj.
aklı başında present [obsolete] adj.
aklı başında olan self-composed adj.
yolun başında olan squab adj.
saat başında on the hour adv.
adım başında at every step adv.
aklı başında olarak soberly adv.
iş başında on the go adv.
iş başında at work adv.
yanı başında fast beside adv.
işin başında in advance adv.
sofra başında at the table adv.
sofra başında at table adv.
tepenin başında on the top of the hill adv.
görev başında on the job adv.
sofra başında while eating adv.
yanı başında close by adv.
listenin başında early in the list adv.
kırk yılın başında just for once adv.
yanı başında at one's elbow adv.
ellilerinin başında in his early fifties adv.
akademik yılın başında at the beginning of the academic year adv.
saat başında at the top of the hour adv.
yüzyılın başında at the beginning of the century adv.
ay başında at the beginning of the month adv.
nda kasım ayının başında early november adv.
etkiyi artırmak için aynı kelimenin art arda gelen iki cümlenin başında tekrarlanması anaphorically adv.
aklı başında bir şekilde unhysterically adv.
aklı başında bir şekilde healthily adv.
başında sonuna kadar round adv.
yanı başında immediately adv.
havuz başında poolside adv.
her şeyin başında first of all adv.
başında ya da sonunda first or last adv.
her şeyin başında firstly adv.
yanı başında just beside prep.
yanı başında by the side of prep.
yanı başında on top of prep.
sıfat olarak kullanılan yancümlenin başında bulunur whose pron.
isim olarak kullanılan yancümlenin başında bulunur whose pron.
isim olarak kullanılan yancümlenin başında bulunur who conj.
sıfat olarak kullanılan yancümlenin başında bulunur whither conj.
sıfat olarak kullanılan yancümlenin başında bulunur where conj.
isim olarak kullanılan yancümlenin başında bulunur whom conj.
sıfat olarak kullanılan yancümlenin başında bulunur whom conj.
sıfat olarak kullanılan yancümlenin başında bulunur who conj.
(iş vb) başında over conj.
şaşkınlık, hayal kırıklığı bildiren ünlemelerin başında kullanılan bir bağlaç if conj.
asker marşlarının başında söylenen bir ünlem hup interj.
asker marşlarının başında söylenen bir ünlem hut interj.
Phrasals
başında patlamak recoil on v.
başında patlamak recoil upon v.
başında beklemek poise over someone v.
(hasta birisinin) başında beklemek sit up with someone v.
yanı başında gitmek walk along v.
başında bir dert/bela olmak curse with (something) v.
kraliyetin başında olmak perch on (something) v.
başında durmak stand over v.
başında/tepesinde durmak stand over v.
oyunun başında sembolik atış yapmak (beysbol) toss out v.
bir şeyin başında durmak/tepesinde dikilmek keep on something v.
(birinin/bir şeyin) yanı başında close by (somebody/something) v.
(birinin/bir şeyin) başında/çevresinde toplanmak crowd in (on someone or something) v.
başında olmak perch on v.
başında beklemek poise over v.
(birinin/bir şeyin) başında durmak/dikilmek/beklemek poise over (someone or something) v.
(birinin/bir şeyin) başında durmak run around after (someone or something) v.
(birinin) başında durmak sit with (one) v.
(birinin/bir şeyin) başında seyahat etmek travel with (someone or something) v.
Phrases
yanı başında if it was a snake, it would've bit you expr.
kendini dağ başında mı sandın there ought to be a law! (tobal) expr.
bu sınıfın/çocukların başında kim var? who calls the shots here? expr.
bunların başında foremost among them/these expr.
hafta başında earlier in the week expr.
görevi başında in line of duty expr.
hafta başında at the beginning of the week expr.
(bir sürecin/ilişkinin) başında early on expr.
başında/başından at/from the outset expr.
en başında/en başından at/from the outset expr.
Proverb
aklı başında adam yıkılmaz you can't keep a good man down
başında kaynasın diye beklenen su asla kaynamaz watched pot never boils
başında beklenen su kaynamaz a watched pot never boils
aşıkken aklı başında olunmaz one cannot love and be wise
başında beklenen tencere kaynamaz a watched kettle never boils
başında beklediğin tencere kaynamak bilmez a watched kettle never boils
başında beklediğin tencere kaynamaz a watched kettle never boils
dene altını mihenk taşında, dene insanı iş başında a tree is known by its fruit
dene altını mihenk taşında, dene insanı iş başında a tree is known by its fruit, a man by his deeds
Colloquial
özellikle sınıf içinde, tahta başında verilen eğitim chalkface n.
1900'lerin başında abd'de yapılan bir salon dansı bunny hug n.
hokeyde oyunun başında veya devre arasından sonra iki rakip oyuncu arasında yapılan ve oyunu başlatan top atışı face-off n.
eczanede gazlı içecek çeşmelerinin/makinesinin başında duran ve servis eden görevli soda jerk [dated] n.
aklı başında olmak be in one's right mind v.
işinin başında ölmek die with one's boots on v.
mezarı başında dua etmek say prayers upon one’s grave v.
aklı başında olmamak be not all there v.
aklı başında down-to-earth adj.
aklı başında grounded adj.
aklı başında earthy adj.
aklı başında değil not in the right mind adj.
işinin başında on seat [africa] adv.
ateşin başında over the fire expr.
en başında at the outset expr.
görev başında in harness expr.
iş başında on the job expr.
iş başında in harness expr.
kırk yılın başında once in a blue moon expr.
www (internet adreslerinin başında kullanılan "world wide web" ifadesinin farklı bir telaffuz şekli) dub-dub-dub expr.
www (internet adreslerinin başında kullanılan "world wide web" ifadesinin farklı bir telaffuz şekli) dubya-dubya-dubya expr.
www (internet adreslerinin başında kullanılan "world wide web" ifadesinin farklı bir telaffuz şekli) dubya-dubya-dubya expr.
aklı başında olan hiç kimse (bir şeyi yapmaz) no one in his/her/their right mind would (do something) expr.
işinin başında in action expr.
aklı başında in your right mind expr.
aklı başında up top expr.
Idioms
aklı başında olmayan out to lunch n.
bir olayın en başında yaşanan sorunlar teething problems n.
görevi başında uyuyan asleep at the wheel n.
baharın başında açan çiçekler the darling buds of may n.
daha çok başında/ hazırlık aşamasında olan şey glint in (one's) eye(s) n.
görev başında vefat eden askerlerin veya polislerin listesi roll of honor n.
görev başında vefat eden askerlerin veya polislerin listesi roll of honour n.
aklı başında herkes/herhangi biri anyone in their right mind n.
aklı başında herkes/herhangi biri anyone in their right mind n.
başında/kafasında bir ağırlık olma a thick head n.
ekran başında oturup tuttuğu futbol takımını eleştiren taraftar armchair quarterback [uk] n.
başında kavak yelleri estiği zamanlar salad days n.
işlerin başında olmak rule the roast v.
işlerin başında olmak rule the roost v.
aklı başında olmamak be beside one's self v.
başında yıldızlar uçuşmak see stars v.
önünde/başında mıhlanıp/çakılıp kalmak be glued to (someone or something) v.
aklı başında olmak have all (one's) buttons v.
aklı başında olmak have all one's buttons v.
aklı başında olmamak be missing some of (one's) buttons v.
aklı tümüyle yerinde/başında olmak have all (one's) buttons v.
aklı tümüyle yerinde/başında olmak have all one's buttons v.
aklı tümüyle yerinde/başında olmak have all one's marbles v.
aklı başında olmamak lose (one's) buttons v.
aklı başında olmamak not have all (one's) buttons v.
aklı başında olmak have a clear head v.
aklı başında olmak keep a clear head v.
aklı başında davranmak have one's feet on the ground v.
aklı başında davranmak keep one's feet on the ground v.
aklı başında olmak have all one's marbles v.
aklı başında olmak have got it all together to v.
aklı başında olmak have one's head screwed on v.
aklı başında olmak have it all together v.
aklı başında olmak have one's head screwed on the right way v.
aklı başında olmamak not be right in the head v.
başında demokles'in kılıcı gibi sallanmak like a sword of damocles hanging over the head v.
başında kavak yelleri esmek be in one's salad days v.
başında kavak yelleri esmek have one's head in the clouds v.
başında kavak yelleri esmek be engaged in woolgathering v.
başında kavak yelleri esmek daydream v.
başlamadan/şiddetlenmeden/başında bitirmek nip something in the bud v.
başında kavak yelleri esmek have windmills in one's head v.
daha yolun başında olmak be on the bottom rung of the ladder v.
direksiyon başında ölmek die behind the wheel v.
daha yolun başında olmak be at the bottom of the ladder v.
görev başında ölmek die in one's boots v.
ilk kullanım hakkı/sıranın başında olmak have first dibs on something v.
(birinin) başında durmak be on (one's) shoulder v.
(birinin) başında durmak be on (one's) shoulder v.
başında bir ağırlık olmak have a thick head [uk] v.
(birini ya da bir şeyi birinin ya da bir şeyin) ilk başında göstermek put (someone or something) in front of (someone or something) v.
genç bir çift görüşürken onların başında/yanında duran üçüncü kişi olmak pick gooseberry [obsolete] v.
aklı başında olmak have all one's buttons v.
başında olmak be at the wheel v.
aklı başında olmamak be in another world v.
(bir şeyin) başında olmak be in the first flush of (something) v.
aklı başında olmamak be missing some of (one's) marbles v.
(bir şeyin) başında olmak be on top of (something) v.
görev başında uyumak be asleep at the wheel v.
dağ başında olmak be at the end of nowhere v.
başında olmak be at the helm v.
aklı başında olmak be compos mentis v.
bir şeyin başında çakılıp kalmak be glued to something v.
aklı başında olmamak be not right in the head v.
aklı başında olmak be of sound mind v.
birinin başında durmak be on someone's shoulder v.
saat başında olmak be on the hour v.
(birinin) başında dikilmek breathe down (one's) neck v.
tepesinde/başında dikilmek breathe down neck v.
birinin başında dikilmek breathe down somebody's neck v.
(oyunun başında) perdeyi açmak ring up the curtain v.
görev başında ölmek die in boots v.
(bir şeyin) önünde/başında mıhlanıp/çakılıp kalmak be glued to (something) v.
aklı başında biri olmak have your head screwed on (the right way) v.
aklı başında olmak have your head screwed on (the right way) v.
aklı başında olmak have a good head on shoulders v.
aklı başında biri olmak have a good head on your shoulders v.
aklı tümüyle yerinde/başında olmak have all marbles v.
aklı başında olmak have all marbles v.
aklı başında olmak have both feet on the ground v.
ilk kullanım hakkı/sıranın başında olmak have dibs on v.
aklı başında davranmak have feet on the ground v.
aklı tümüyle yerinde/başında olmak have got all (one's) marbles v.
aklı başında olmak have got all (one's) marbles v.
(bir şey yapmak için) aklı başında olmak have got it (all) together to (do something) v.
aklı başında olmak have got it (all) together v.
başında kavak yelleri esmek have head in the clouds v.
bir olayın en başında sorunlar yaşanmak have teething problems v.
bir olayın en başında sorunlar yaşanmak have teething troubles v.
aklı başında davranmak have your feet on the ground v.
başında kavak yelleri esmek have your head in the clouds v.
aklı başında olmak have your head screwed on v.
aklı başında olmak have/keep a clear head v.
aklı başında davranmak keep feet on the ground v.
(bir şeyin) başında durmak/olmak keep on top of (something) v.
(birinin) başında durmak/olmak keep on top of (someone) v.
sıranın en başında olmak lead the line v.
aklı başında olmamak not feel (oneself) v.
aklı başında olmamak not feel yourself v.
listenin başında olmak top the list v.
zamanının çoğunu masa başında geçirmek ride a desk v.
(bir şeyin) başında durmak/olmak stay on top of (someone or something) v.
(birinin) başında olmak/durmak stay on top of (someone or something) v.
aklı başında right in the head adj.
yolun başında in (the) bud adv.
köşe başında around the corner adv.
aklı başında cool and collected expr.
aklı başında all there expr.
aklı başında in one's right mind expr.
aklı başında calm and collected expr.
aklı başında olmayan not all there expr.
aklı başında olmayan as daft as a brush expr.
biri görev/vazife başında iken on someone's watch expr.
dağ başında at the end of nowhere expr.
dağ başında out in the sticks expr.
dağın başında out in the sticks expr.
daha yolun başında on the bottom rung expr.
dağ başında out in the bush expr.
en başında out of the starting blocks expr.
en başında out of the starting gate expr.
en başında out of the gate expr.
her şeyin başında first and foremost expr.
görevi başında uyuyan asleep at the switch expr.
köşe başında round the corner expr.
haziranın başında at the beginning of june expr.
(birinin) yanı başında in (one's) corner expr.
yanı başında in your corner expr.
birinin yanı başında in someone's corner expr.
tehlikenin yanı başında near the wind expr.
bir iğnenin başında kaç melek dans edebilir how many angels can dance on the head of a pin expr.
yanı başında at elbow expr.
birinin yanı başında at someone's elbow expr.
yolun başında/başından at the bottom of the ladder expr.
yolun başında/başından on the bottom rung (of the ladder) expr.
kariyerinin başında at the bottom of the ladder expr.
kariyerinin başında on the bottom rung (of the ladder) expr.
(bir şeyin) başında/başından at/from the outset (of something) expr.
(bir şeyin) en başında/en başından at/from the outset (of something) expr.
(bir şeyin) başında at the wheel (of something) expr.
(bir şeyin) başında behind the wheel (of something) expr.
yanı başında at your elbow expr.
yanı başında at your fingertips expr.
birinin henüz aklı başında değilken before someone's time expr.
direksiyon başında behind the wheel expr.
(bir şeyin) direksiyonunun başında at the wheel (of something) expr.
(bir şeyin) direksiyonunun başında behind the wheel (of something) expr.
dağ başında beyond the black stump expr.
aklı başında with both feet on the ground expr.
aklı başında in right mind expr.
(bir şeyin) başında in the first flush of (something) expr.
'-in başında in the flush of expr.
(bir şeyin) başında in the flush of (something) expr.
(bir şeyin) başında in the full flush of (something) expr.
aklı başında davran keep your feet on the ground expr.
aklı başında hiç kimse nobody in their right mind expr.
aklı başında hiç kimse no one in their right mind expr.
(pek) aklı başında değil not (quite) right in the head expr.
aklı başında değil not right in the head expr.
tam (bir saat başında) on the stroke of (some specific time) expr.
(birinin/bir şeyin) başında on top of (someone or something) expr.
(bir şeyin) başında on top of (something) expr.
Speaking
aklı başında biri he has a good head on his shoulders expr.
bu dağ başında in the middle of nowhere expr.
gününün büyük bir kısmını masa başında mı geçiriyorsun? do you spend most of your day at a desk? expr.
gününüzün büyük bir kısmını masa başında mı geçiriyorsunuz? do you spend most of your day at a desk? expr.
internet başında ne kadar zaman geçirirsin? how much time do you spend on the internet? expr.
Chat Usage
klavye başında değilim away from keyboard (afk) expr.
klavye başında değilim away from keyboard expr.
Trade/Economic
doğrudan işçinin başında bulunan yönetici supervisor n.
görevi başında bulunmayan absentee n.
iş başında eğitim on-the-job training n.
iş adamlarının dönem başında yapmayı planladıkları yatırım ex ante investment n.
masa başında çalışan kimse desk jockey n.
tüm çalışanların görevleri başında olmaları gereken zaman core time n.
vadenin başında ödenecek payable in advance n.
1960 başında ingiltere'nin öncülüğünde avrupa ekonomik topluluğu'na üye olmayan bir grup ülke arasında kurulmuş european free trade association n.
alınan hizmet için içine para konulan, başında görevli bulunmayan kutu honesty box n.
20. yüzyılın başında peru'da basılan gümüş bir sikke dinero n.
katılımcıların müzayedenin başında yakılan mum sönene kadar teklif verebildikleri müzayede sale by inch of candle n.
iş başında in charge adj.
iş başında on the job adj.
vade başında ödenebilir payable in advance adj.
görev başında on duty expr.
Law
tutanaklardaki eski yüksek temyiz mahkemesi kayıtlarının başında yer alan madde memorandum n.
cezai adaletin başında olan kraliyet başsavcısı lord advocate [scotland] n.
en başında a limine expr.
Politics
ingiltere'de ortaçağdan bu yana devam eden garter şövalyelik onur nişanı sisteminin başında yer alan kişi chancellor of the order of the Garter n.
başında kral olan devlet veya ülke kingship n.
ingiltere'de içişleri bakanlığı'nın başında olan kabine üyesi secretary of state for the home department n.
1960'ların başında abd'nin güney kesimini gezerek ırkçılığa karşı faaliyetler yürütmüş bir aktivist grup freedom rider n.
Industry
demir dökümü sırasında döküm deliğinin başında bulunan kimse gater n.
görev başında öğrenilen on-the-job adj.
görev başında öğrenilenlere ait veya ilgili on-the-job adj.
Tourism
otelde başında görevli bulunmayan bar honesty bar n.
Media
hafta başında yayınlanan birkaç programdan oluşan yayın omnibus n.
Technical
program sunucusunun mikrofon başında program sunarken söylediklerinin anlaşılması için arka planda üretilen sesi belli bir oranda kısması ducking n.
sunucunun mikrofon başında program sunarken söylediklerinin anlaşılması için arka planda üretilen sesi belli bir oranda kısması ducking n.
1980'lerin başında kullanılan küçük bir manyetik bant kaseti wafer n.
özellikle yontma taş devri'nin başında kullanılan taştan yapılmış kesme veya doğrama aleti handaxe n.
daha büyük bir tünelin başında yapılan nispeten küçük kazı pilot n.
Computer
sayfanın başında ve altında tek kalan satırların engellenmesi widow and orphan control n.
Telecom
radyogramların başında kullanılan iletişim kodu harfleri cq n.
Mechanic
(cıvata başında yer alan) kare/üçgen biçimli kilit span shackle n.
Architecture
1800'lerin sonu ve 1900'lerin başında art nouveau akımının almanca konuşulan ülkelerde hakim olan türü jugendstil n.
17. yüzyılın başında fransa'da ortaya çıkmış bir mobilya stili louis xiii style n.
1900'lü yılların başında midwest'te faaliyet gösteren amerikalı mimarlar grubu prairie school n.
Marine
hızlı yol alan geminin başında oluşan sular feather spray n.
Medical
direksiyon başında uyuklama falling asleep while driving n.
hasta başında değerlendirme bedside assessment n.
hasta başında test point-of-care testing n.
hasta başında değerlendirme bedside evaluation n.
pankreas başında kitle mass in the head of the pancreas n.
yatak başında tanı bedside diagnosis n.
hasta başında yapılan clinical adj.
Anatomy
kürek kemiğinin başında bulunan ve kol kemiğinin başı ile bir araya gelerek omuz eklemini oluşturan oyuk glenoid fossa n.
Biology
bölünmenin başında besleyici yumurtası kenarda olan ectolecithal adj.
Zoology
başında turuncu süsler bulunan sırtı mavi-kara, göğsü ve karnı ak bir penguen rock hopper n.
(zürafa veya okapinin başında) deri ve kılla kaplı kemik çıkıntısı çiftinden her biri ossicone n.
başında beyaz tüyler veya izler olan (kuş, memeli) bald adj.
başında beyaz tüyler veya izler olan (kuş, memeli) baldfaced adj.
başında dokunmaya, tutmaya yarayan hareketli uzantısı olmayan (omurgasız hayvan) unpalped adj.
Botanic
gelişiminin başında olan veya tohumdan ilk çıkan yaprak formu cataphyll n.
Agriculture
sonbaharda veya kış başında olgunlaşan, amerika'ya özgü, kırmızı şeritli elma çeşidi northern spy n.
sonbaharda ekilip takip eden ilkbaharda veya yaz başında hasat edilen buğday winter wheat n.
baharda veya yaz başında hasat edilmek için sonbaharda ekilen (ekin) winter adj.
Social Sciences
hasta olduğu halde işinin başında bulunma durumu presenteeism n.
1970'lerin sonu ile 1980'lerin başında canlanıp giyim bilinci ve dazlaklara karşı olmalarıyla tanınan bir grubun üyesi mod n.
1960'ların başında londra'da başlayan bir gençlik alt kültürü mods n.
Education
öğrenci odaklı faaliyetlerin aksine, öğretmenin karatahta başında konuşmasına odaklı öğretim yöntemi chalk and talk n.
yüksek öğretim kurumunun başında yer alan en üst mevkideki yönetici chancellor of a university n.
farklı derslerde öğrencileri değerlendirmek için sene başında yapılmış ulusal standart plan assessment arrangements [brit] n.
eğitim kurumlarında sene başında yapılan açılış konuşması salutatory n.
Literature
edebi eserin başında kullanılan bir özlü söz epigraph n.
şiirin başında ilahi varlıklardan ilham ve rehberlik isteme invocation n.
Linguistics
cümledeki son kelimenin bir sonraki cümlenin başında tekrarlanması reduplication n.
cümledeki son kelimenin bir sonraki cümlenin başında tekrarlanması anadiplosis n.
cümledeki son kelimenin bir sonraki cümlenin başında tekrarlandığı söz sanatı epanastrophe n.
sesli harflerle başlayan kelimelerin başında h sesinin bulunmaması lene n.
bazı alfabelerde görülen, bir harfin kelimenin başında veya sonunda değilken kullanılan formu medial n.
yan cümleciğin başında kullanılan bağlaç subordinate clause n.
(noktalama işareti) metnin geri kalanından ayrı tutulan bir kelime grubunun başında bulunan open adj.
cümle başında kullanılmadığı sürece küçük harfle başlayan (isim) common adj.
1960'ların başında geliştirilen algol benzeri bir programlama dili jovial abrev.
History
18. yüzyılın sonu ve 19. yüzyılın başında fransa ve abd'de çoğunlukla antik mısır'dan etkilenmiş bir tarz egyptian style n.
1900'lerin başında abd'de kurulan kapitalizm karşıtı bir işçi derneğinin takma ismi wobblies n.
1900'lerin başında abd'de kurulan kapitalizm karşıtı bir işçi derneğinin üyesi wobbly n.
1930'lu yılların başında dünya genelinde yaşanan ekonomik kriz the depression n.
Religious
katolik kilisesi'nin merkezi ayininin başında okunan dua kyrie n.
katolik kilisesi'nin merkezi ayininin başında okunan duaya eşlik eden müzik kyrie n.
cenaze töreninden önce ölünün başında bekleme lich wake n.
cenaze töreninden önce ölünün başında bekleme lichwake n.
cenaze töreninden önce ölünün başında bekleme lyke-wake n.
(anglikan kiliselerinde) sabah ve akşam duaları ile cenaze törenlerinin başında okunan kutsal metin pasajlarına verilen ad sentence n.
(dini tören, din değiştirme) hasta başında veya ölüm döşeğinde yapılan clinical adj.
Geography
dağ başında koni şeklinde yükselen taş yığını man [uk] n.
Military
düşmanın gücünü kırmak için çatışmanın başında ezici güç kullanma stratejisi rapid dominance n.
izinsiz olarak iş başında bulunmama unauthorized absence n.
(eskiden) talim konusunda uzman olup birliğin başında durmakla görevlendirilen asker flugelman n.
Sport
yarış başında hızlı tempoda koşan yarış atı rabbit n.
yarış başında rakibi yorulsun diye hızlı tempoda koşan yarış atı rabbit n.
(bilardoda) oyun başında beyaz topun vurulduğu paralel çizgi üzerine ortalanmış yarım daire d n.
Basketball
sezon başında yapılan oyuncu seçmesi tryouts n.
oyunun başında hakemin iki rakip oyuncu arasına attığı top jump ball n.
Football
her çeyrek başında veya gol sonrası oyunun başlaması the bounce [australia] n.
takımın başında kalmak remain at the helm v.
Baseball
beyzbol ekipmanının başında duran çocuk bat boy n.
beyzbol ekipmanının başında duran kimse batboy n.
beyzbol ekipmanının başında duran kadın batgirl n.
vurucunun oyundan atılmasına sebep olmadan, maçın başında topa vurması için vurucunun yerine atanan oyuncu designated hitter n.
oyunun başında oyuna giren atıcı starter n.
Chess
(satrançta) piyonu oyun başında iki kare hareket ettirme double jump n.
Card
(skat oyununda) oyuncunun turun başında dağıtılan 10'ar karttan sonra geriye kalan ve sonra dağıtılmak üzere masanın ortasında kapalı şekilde tutulan iki karttan herhangi birini kullanmadığı oyun solo n.
oyun başında dağıtılmayıp elde tutulan kartlar stock n.
Art
başında sepet taşıyan erkek/kadın heykeli canephor n.