|
Kategorie |
Englisch |
Türkisch |
|
| Common Usage |
|
| 1 |
Common Usage |
old age n.
|
yaşlılık |
|
The idea of an active old age has, basically, been accepted.
Aktif yaşlılık fikri temel olarak kabul edilmiştir.
More Sentences
|
| 2 |
Common Usage |
grow old v.
|
yaşlanmak |
|
We all want to grow old, but we would prefer not to be old.
Hepimiz yaşlanmak istiyoruz ama yaşlanmamayı tercih ediyoruz.
More Sentences
|
| 3 |
Common Usage |
become old v.
|
eskimek |
|
Everything that was new will become old.
Yeni olan her şey eskiyecek.
More Sentences
|
| General |
|
| 4 |
General |
old man n.
|
ihtiyar |
|
Tom's a stiff-necked old man.
Tom inatçı bir ihtiyar.
More Sentences
|
| 5 |
General |
old generation n.
|
eski nesil |
|
The newer samples look much like the older generations.
Yeni örnekler eski nesillere çok benziyor.
More Sentences
|
| 6 |
General |
old customs n.
|
eski gelenekler |
|
Old customs keep disappearing.
Eski gelenekler kaybolmaya devam ediyor.
More Sentences
|
| 7 |
General |
the old world n.
|
eski dünya |
|
We don't live in the old world.
Eski dünyada yaşamıyoruz.
More Sentences
|
| 8 |
General |
the old testament n.
|
eski ahit |
|
The God of the Old Testament was both good and evil.
Eski Ahit'in Tanrısı hem iyi hem de kötüydü.
More Sentences
|
| 9 |
General |
old age n.
|
yaşlılık dönemi |
|
The citizens need time to make provision for their old age.
Vatandaşların yaşlılık dönemleri için hazırlık yapmak üzere zamana ihtiyaçları vardır.
More Sentences
|
| 10 |
General |
old man n.
|
ihtiyar adam |
|
Who is that old man?
Kim bu ihtiyar adam?
More Sentences
|
| 11 |
General |
days old n.
|
günlük |
|
It was found that the corpse was two days old.
Cesedin iki günlük olduğu belirlendi.
More Sentences
|
| 12 |
General |
old man n.
|
yaşlı |
|
Most of the old men were killed.
Yaşlıların çoğu öldürüldü.
More Sentences
|
| 13 |
General |
old car n.
|
hurda |
|
The old car was taken for scrap.
Eski araba hurdaya çıkarıldı.
More Sentences
|
| 14 |
General |
old world n.
|
eski dünya |
|
There are about 70 species of New World coral snakes and about 15 species of Old World coral snakes.
Yeni Dünya mercan yılanlarının yaklaşık 70 türü ve Eski Dünya mercan yılanlarının yaklaşık 15 türü vardır.
More Sentences
|
| 15 |
General |
the old n.
|
eskiler |
|
This 4-star hotel is within close proximity of The Old Church and Public Library.
Bu 4 yıldızlı otel Eski Kilise ve Halk Kütüphanesi yakınındadır.
More Sentences
|
| 16 |
General |
old maid n.
|
kız kurusu |
|
I'm a stupid old maid in my thirties.
Otuzlu yaşlarımda aptal bir kız kurusuyum.
More Sentences
|
| 17 |
General |
old man n.
|
baba |
|
You're starting to sound like your old man.
Baban gibi konuşmaya başladın.
More Sentences
|
| 18 |
General |
old money n.
|
eski para |
|
They say that he has a lot of old money.
Çok fazla eski parası olduğunu söylüyorlar.
More Sentences
|
| 19 |
General |
old people's home n.
|
yaşlılar evi |
|
Sixty-six percent of the deaths occurred in old people's homes, hospitals and specialised centres.
Ölümlerin yüzde altmış altısı yaşlıların evlerinde, hastanelerde ve uzmanlaşmış merkezlerde meydana gelmiştir.
More Sentences
|
| 20 |
General |
old people n.
|
yaşlı insanlar |
|
What do old people want?
Yaşlı insanlar ne istiyor?
More Sentences
|
| 21 |
General |
old building n.
|
eski bina |
|
There are many old buildings in Britain.
İngiltere'de çok sayıda eski bina var.
More Sentences
|
| 22 |
General |
old-timer n.
|
yaşlı |
|
Old-timers might argue the Internet was freest during the Usenet days.
Yaşlılar, Usenet günlerinde internetin daha özgür olduğunu iddia edebilirler.
More Sentences
|
| 23 |
General |
old customer n.
|
eski müşteri |
|
Welcome new and old customers to buy!
Satın almak için yeni ve eski müşterilere hoş geldiniz!
More Sentences
|
| 24 |
General |
old days n.
|
eski günler |
|
Nur-Sultan was a small provincial town back in the old days.
Nur-Sultan eski günlerde küçük bir taşra kasabasıydı.
More Sentences
|
| 25 |
General |
old habits n.
|
eski alışkanlıklar |
|
Traditional values and old habits can bring solutions to new problems.
Geleneksel değerler ve eski alışkanlıklar yeni sorunlara çözüm getirebilir.
More Sentences
|
| 26 |
General |
old ways n.
|
eski alışkanlıklar |
|
Tom tried to leave the old ways behind him.
Tom eski alışkanlıklarını geride bırakmaya çalıştı.
More Sentences
|
| 27 |
General |
old photograph n.
|
eski fotoğraf |
|
Tom looked at the old photographs.
Tom eski fotoğraflara baktı.
More Sentences
|
| 28 |
General |
old pal n.
|
eski dost |
|
They were talking together like old pals.
Eski dostlar gibi konuşuyorlardı.
More Sentences
|
| 29 |
General |
old friend n.
|
eski dost |
|
It's been a long time, old friend.
Uzun zaman oldu, eski dostum.
More Sentences
|
| 30 |
General |
old town n.
|
şehrin tarihi kısmı |
|
I found a really nice pizza shop in the old town.
Şehrin tarihi kısmında gerçekten şirin bir pizza dükkanı buldum.
More Sentences
|
| 31 |
General |
old english n.
|
eski ingilizce |
|
I'm learning Old English.
Eski İngilizceyi öğreniyorum.
More Sentences
|
| 32 |
General |
old couple n.
|
yaşlı çift |
|
After the old couple left, Li Chan asked once again.
Yaşlı çift gittikten sonra Li Chan bir kez daha sordu.
More Sentences
|
| 33 |
General |
old order n.
|
eski düzen |
|
The vestiges of the old order have not yet dispersed.
Eski düzenin kalıntıları henüz dağılmış değil.
More Sentences
|
| 34 |
General |
old tire n.
|
eski lastik |
|
Replace the old tires with new ones.
Eski lastikleri yenileriyle değiştirin.
More Sentences
|
| 35 |
General |
old film n.
|
eski film |
|
The Venice Film Festival is the oldest film festival in the world.
Venedik Film Festivali dünyanın en eski film festivalidir.
More Sentences
|
| 36 |
General |
old office n.
|
eski ofis |
|
The old office was less illuminated.
Eski ofis daha az aydınlıktı.
More Sentences
|
| 37 |
General |
old lady n.
|
yaşlı kadın |
|
A beautiful old lady is a work of art.
Güzel bir yaşlı kadın bir sanat eseridir.
More Sentences
|
| 38 |
General |
old soldier n.
|
eski asker |
|
Old soldiers never die, they just fade away.
Eski askerler asla ölmez, öylece unutulup giderler.
More Sentences
|
| 39 |
General |
old sofa n.
|
eski kanepe |
|
If you want to sell your old sofa, why not put an advertisement in the local paper?
Eğer eski kanepenizi satmak istiyorsanız, neden yerel gazeteye ilan vermiyorsunuz?
More Sentences
|
| 40 |
General |
get old v.
|
ihtiyarlamak |
|
I guess we're getting old.
Sanırım ihtiyarlıyoruz.
More Sentences
|
| 41 |
General |
be too old v.
|
çok yaşlı olmak |
|
Tom said Mary was too old to do that.
Tom, Mary'nin bunu yapmak için çok yaşlı olduğunu söyledi.
More Sentences
|
| 42 |
General |
be very old v.
|
çok yaşlı olmak |
|
He is full of life even though he is very old.
Çok yaşlı olmasına rağmen hayat dolu.
More Sentences
|
| 43 |
General |
be very old v.
|
çok eski olmak |
|
Although my car is very old, it still runs very well.
Arabam çok eski olmasına rağmen hala çok iyi çalışıyor.
More Sentences
|
| 44 |
General |
grow old v.
|
yaşlanmak |
|
We all want to grow old, but we would prefer not to be old.
Hepimiz yaşlanmak isteriz ama yaşlanmamayı tercih ederiz.
More Sentences
|
| 45 |
General |
old enough adj.
|
yeterince yaşlı |
|
I wasn’t old enough the first time around.
İlk seferinde yeterince yaşlı değildim.
More Sentences
|
| 46 |
General |
of old adj.
|
eski |
|
The first part of our resolutions generally comprises a list of old resolutions or international conventions.
Kararlarımızın ilk bölümü genellikle eski kararların veya uluslararası sözleşmelerin bir listesinden oluşmaktadır.
More Sentences
|
| 47 |
General |
a century old adj.
|
asırlık |
|
The European integration project is now around half a century old.
Avrupa entegrasyon projesi yaklaşık yarım asırlık bir geçmişe sahiptir.
More Sentences
|
| 48 |
General |
very old adj.
|
kadim |
|
It's something very old and something ancient, and it is starting to reawaken.
Bu çok eski ve kadim bir şey ve yeniden uyanmaya başlıyor.
More Sentences
|
| 49 |
General |
age-old adj.
|
asırlık |
|
In an ever larger-scale market, the production of age-old regional food and drink products is at risk.
Her zamankinden daha büyük ölçekli bir pazarda, asırlık bölgesel gıda ve içecek ürünlerinin üretimi risk altında.
More Sentences
|
| 50 |
General |
age-old adj.
|
çok eski |
|
As you see, this is an age-old problem.
Gördüğünüz gibi bu çok eski bir sorun.
More Sentences
|
| 51 |
General |
centuries-old adj.
|
asırlık |
|
The centuries-old capital of Russia was the heart of the Soviet Union.
Rusya'nın asırlık başkenti Sovyetler Birliği'nin kalbiydi.
More Sentences
|
| 52 |
General |
old-fashioned adj.
|
eski moda |
|
Old-fashioned production methods are not efficient enough.
Eski moda üretim yöntemleri yeterince verimli değil.
More Sentences
|
| 53 |
General |
old-fashioned adj.
|
eski kafalı |
|
My aunt is a very old-fashioned woman who resists the innovation of technology.
Teyzem teknolojinin yeniliklerine direnen çok eski kafalı bir kadın.
More Sentences
|
| 54 |
General |
old-fashioned adj.
|
demode |
|
Your ideas are rather old-fashioned.
Senin düşüncelerin oldukça demode.
More Sentences
|
| 55 |
General |
old fashioned adj.
|
eski moda |
|
The old fashion email is not sufficient enough anymore.
Eski moda e-posta artık yeterli değil.
More Sentences
|
| 56 |
General |
old fashioned adj.
|
demode |
|
Your ideas are quite old fashioned.
Fikirlerin oldukça demode.
More Sentences
|
| 57 |
General |
5 years old adj.
|
5 yaşında |
|
I was 5 years old when I participated in my first tournament.
İlk turnuvama katıldığımda 5 yaşındaydım.
More Sentences
|
| 58 |
General |
old age psychosis n.
|
yaşlılık psikozu |
|
| 59 |
General |
old rose n.
|
gül kurusu |
|
| 60 |
General |
old stager n.
|
gedikli |
|
| 61 |
General |
old style n.
|
eski usul |
|
| 62 |
General |
good old n.
|
canım |
|
| 63 |
General |
nursing of old persons at home n.
|
evde yaşlı bakım |
|
| 64 |
General |
old and ruined mansion n.
|
berhane |
|
| 65 |
General |
old nick n.
|
şeytan |
|
| 66 |
General |
old age asylum n.
|
huzurevi |
|
| 67 |
General |
the same old thing n.
|
eski hamam eski tas |
|
| 68 |
General |
old world n.
|
avrupa, asya ve afrika |
|
| 69 |
General |
old harry n.
|
şeytan |
|
| 70 |
General |
old age risk n.
|
yaşlılık riskleri |
|
| 71 |
General |
old turkish hospital n.
|
bimarhane |
|
| 72 |
General |
old turkic languages n.
|
eski türk dilleri |
|
| 73 |
General |
hospital for old persons n.
|
yaşlılara yardım evi |
|
| 74 |
General |
old lady n.
|
eş |
|
| 75 |
General |
old timer n.
|
demirbaş |
|
| 76 |
General |
a special old turkish horseman competition with javelin n.
|
cirit |
|
| 77 |
General |
old woman n.
|
ihtiyar |
|
| 78 |
General |
old man n.
|
babalık |
|
| 79 |
General |
good old times n.
|
özlem duyulan eski güzel günler |
|
| 80 |
General |
ninety years old n.
|
doksanlık |
|
| 81 |
General |
types of old age n.
|
yaşlılık halleri |
|
| 82 |
General |
old hand n.
|
deneyimli kişi |
|
| 83 |
General |
old age pension n.
|
emekli aylığı |
|
| 84 |
General |
old friend n.
|
kadim dost |
|
| 85 |
General |
old age pension n.
|
emeklilik maaşı |
|
| 86 |
General |
old timer n.
|
yaşlı adam |
|
| 87 |
General |
social contribution for old persons n.
|
yaşlı hizmetleri |
|
| 88 |
General |
old hand n.
|
deneyimli kimse |
|
| 89 |
General |
old timer n.
|
kıdemli kimse |
|
| 90 |
General |
old fogey n.
|
tutucu kimse |
|
| 91 |
General |
old age population n.
|
yaşlı nüfus |
|
| 92 |
General |
nursing of old and ill persons n.
|
yaşlı hasta bakımı |
|
| 93 |
General |
old people’s home n.
|
huzurevi |
|
| 94 |
General |
flat for old persons n.
|
yaşlı apartmanları |
|
| 95 |
General |
old age pensions n.
|
yaşlılık aylıkları |
|
| 96 |
General |
old man n.
|
patron |
|
| 97 |
General |
old fogy n.
|
tutucu kimse |
|
| 98 |
General |
old customs n.
|
eski adetler |
|
| 99 |
General |
old master n.
|
üstat |
|
| 100 |
General |
old salt n.
|
tecrübeli denizci |
|
| 101 |
General |
old pensions n.
|
yaşlılık aylıkları |
|
| 102 |
General |
old cat n.
|
cadı |
|
| 103 |
General |
old age n.
|
kocalık |
|
| 104 |
General |
ottoman old people’s home n.
|
düşkünler yurdu |
|
| 105 |
General |
old age in literature n.
|
edebiyatta yaşlılık |
|
| 106 |
General |
a dealer in old stamps n.
|
eski pul satıcısı |
|
| 107 |
General |
old fashionedness n.
|
eski moda |
|
| 108 |
General |
old horse n.
|
düldül |
|
| 109 |
General |
the old man n.
|
baba |
|
| 110 |
General |
old gold n.
|
donuk sarı |
|
| 111 |
General |
old maid n.
|
evlenmemiş yaşlı kız |
|
| 112 |
General |
old age pension n.
|
yaşlılık aylığı |
|
| 113 |
General |
nursing and rehabilitation center for old persons n.
|
yaşlı bakım ve rehabilitasyon kurumu |
|
| 114 |
General |
old bird n.
|
deneyimli kimse |
|
| 115 |
General |
old man n.
|
koca |
|
| 116 |
General |
old hand n.
|
tecrübeli kimse |
|
| 117 |
General |
old woman n.
|
kocakarı |
|
| 118 |
General |
old persons n.
|
yaşlılar |
|
| 119 |
General |
old maid n.
|
yaşlı kız |
|
| 120 |
General |
old age psychology n.
|
yaşlılık psikolojisi |
|
| 121 |
General |
old maid n.
|
evlenmemiş yaşlı kadın |
|
| 122 |
General |
old turkish hospital n.
|
bimaristan |
|
| 123 |
General |
old hand n.
|
kurt |
|
| 124 |
General |
old stager n.
|
eski toprak |
|
| 125 |
General |
types of old age n.
|
yaşlanma türleri |
|
| 126 |
General |
old church slavonic n.
|
slavonca |
|
| 127 |
General |
an old flame n.
|
göz ağrısı |
|
| 128 |
General |
old man n.
|
eş |
|
| 129 |
General |
old turkic inscriptions n.
|
eski türk yazıtları |
|
| 130 |
General |
old cock n.
|
ahbap |
|
| 131 |
General |
old hand n.
|
tecrübeli |
|
| 132 |
General |
old glory n.
|
abd'nin bayrağı |
|
| 133 |
General |
the old dragon n.
|
şeytan |
|
| 134 |
General |
the old enemy n.
|
şeytan |
|
| 135 |
General |
old harry n.
|
iblis |
|
| 136 |
General |
becoming old n.
|
eskime |
|
| 137 |
General |
old fogey n.
|
eski kafalı kimse |
|
| 138 |
General |
old glory n.
|
abd bayrağı |
|
| 139 |
General |
old glory n.
|
amerikan bayrağı |
|
| 140 |
General |
policy for old persons n.
|
yaşlılar politikası |
|
| 141 |
General |
old hand n.
|
eski kurt |
|
| 142 |
General |
old people's home n.
|
bakımyurdu |
|
| 143 |
General |
old hand n.
|
usta |
|
| 144 |
General |
old salt n.
|
deniz kurdu |
|
| 145 |
General |
old seadog n.
|
deniz kurdu |
|
| 146 |
General |
old cat n.
|
cadaloz |
|
| 147 |
General |
old materials n.
|
bozuntu |
|
| 148 |
General |
good old n.
|
güzelim |
|
| 149 |
General |
old flame n.
|
eski sevgili |
|
| 150 |
General |
getting old n.
|
ihtiyarlama |
|
| 151 |
General |
old people's home n.
|
fakirhane |
|
| 152 |
General |
old woman n.
|
yaşlı |
|
| 153 |
General |
old age n.
|
ihtiyarlık |
|
| 154 |
General |
old scratch n.
|
şeytan |
|
| 155 |
General |
old age pension n.
|
sosyal sigorta aylığı |
|
| 156 |
General |
nursing and rehabilitation center for old persons n.
|
yaşlı bakım yurdu |
|
| 157 |
General |
old hand n.
|
üstat |
|
| 158 |
General |
old fogy n.
|
eski kafalı kimse |
|
| 159 |
General |
the old testament n.
|
ahdiatik |
|
| 160 |
General |
sly old fox n.
|
kurnaz |
|
| 161 |
General |
old age pensions n.
|
yaşılık aylıkları |
|
| 162 |
General |
old age problems n.
|
yaşlılık sorunları |
|
| 163 |
General |
old people’s home n.
|
yaşlılar yurdu |
|
| 164 |
General |
old turkic inscriptions n.
|
eski türk yazıtlar |
|
| 165 |
General |
the grand old party n.
|
abd cumhuriyetçi parti |
|
| 166 |
General |
the old country n.
|
göçmenin anayurdu |
|
| 167 |
General |
old standby n.
|
eskiden beri kullanılıp popüler olan şey |
|
| 168 |
General |
old goods n.
|
eskiler |
|
| 169 |
General |
a famous flower shop in old istanbul of ottoman empire n.
|
sabuncakis |
|
| 170 |
General |
old china hands n.
|
çin'de yıllarca yaşamış batılı gazeteciler ya da diplomatlar |
|
| 171 |
General |
old clothes shop n.
|
eskici dükkanı |
|
| 172 |
General |
old and battered looking n.
|
eski püskü |
|
| 173 |
General |
old or first love n.
|
ilk göz ağrısı |
|
| 174 |
General |
old age assistance n.
|
yaşlılık yardımı |
|
| 175 |
General |
old turkic language n.
|
eski türk dili |
|
| 176 |
General |
old growth n.
|
bakir ormanlık alan |
|
| 177 |
General |
old growth n.
|
bakir |
|
| 178 |
General |
old growth n.
|
balta girmemiş |
|
| 179 |
General |
old buildings n.
|
yaşlı binalar |
|
| 180 |
General |
old turkish n.
|
eski türkçe |
|
| 181 |
General |
old rival n.
|
ezeli rakip |
|
| 182 |
General |
wise old man n.
|
ak sakallı dede |
|
| 183 |
General |
new tricks to old dogs n.
|
eski köye yeni adet |
|
| 184 |
General |
good old son-of-a-gun n.
|
eski toprak |
|
| 185 |
General |
information-center for old persons n.
|
yaşlı danışma merkezleri |
|
| 186 |
General |
old-age insurance n.
|
emeklilik sigortası |
|
| 187 |
General |
old school n.
|
geleneksel fikirlere sahip grup |
|
| 188 |
General |
old-age pensioner n.
|
emekli |
|
| 189 |
General |
old-age insurance n.
|
yaşlılık sigortası |
|
| 190 |
General |
old turkish-persian new year celebration n.
|
nevruz |
|
| 191 |
General |
old-age pensioner n.
|
tekaüt |
|
| 192 |
General |
ottoman old people’s home n.
|
daru’l-aceze |
|
| 193 |
General |
old-turkish celebration of spring n.
|
hıdrellez |
|
| 194 |
General |
old school n.
|
modası geçmiş yöntem |
|
| 195 |
General |
self-realization in old age n.
|
yaşlılarda öz gerçekleştirim |
|
| 196 |
General |
old-age pension n.
|
emekli aylığı |
|
| 197 |
General |
old-turkish word for sociology n.
|
ilm-i içtima |
|
| 198 |
General |
old-testament n.
|
eski ahit |
|
| 199 |
General |
old-system n.
|
eski sistem |
|
| 200 |
General |
old-timer n.
|
eski |
|
| 201 |
General |
old-turkish word for sociology n.
|
ictimaiyyat |
|
| 202 |
General |
inner old city n.
|
eski şehir |
|
| 203 |
General |
old junky car n.
|
külüstür araba |
|
| 204 |
General |
inner old city n.
|
tarihi şehir |
|
| 205 |
General |
an old banger n.
|
külüstür |
|
| 206 |
General |
old growth n.
|
balta girmemiş orman |
|
| 207 |
General |
old growth n.
|
bakir orman |
|
| 208 |
General |
growing old n.
|
yaşlanma |
|
| 209 |
General |
growing old n.
|
ihtiyarlama |
|
| 210 |
General |
old clothes-man n.
|
eski elbiseler satan kimse |
|
| 211 |
General |
old clothes-man n.
|
eskici |
|
| 212 |
General |
a centuries-old tradition n.
|
öteden beri süregelen gelenek |
|
| 213 |
General |
jerusalem's old city n.
|
eski kudüs |
|
| 214 |
General |
old style n.
|
eski moda |
|
| 215 |
General |
old style n.
|
demode |
|
| 216 |
General |
old-boy network n.
|
aynı okuldan mezun kişilerin geliştirdiği birbirini gözetme ilişkisi |
|
| 217 |
General |
old-boy network n.
|
ahbap çavuş ilişkisi |
|
| 218 |
General |
old paper n.
|
eski kağıt |
|
| 219 |
General |
old scrap n.
|
eski hurda |
|
| 220 |
General |
old experience n.
|
eski deneyim |
|
| 221 |
General |
old-fashioned doctrine n.
|
modası geçmiş doktrin |
|
| 222 |
General |
old-fashioned doctrine n.
|
eskimiş doktrin |
|
| 223 |
General |
old witch n.
|
yaşlı cadı |
|
| 224 |
General |
old mountain n.
|
yaşlı dağ |
|
| 225 |
General |
old man with white beard n.
|
ak sakallı yaşlı adam |
|
| 226 |
General |
an old motel n.
|
eski bir motel |
|
| 227 |
General |
old calendarists n.
|
eski takvimciler |
|
| 228 |
General |
old and new testament n.
|
eski ve yeni ahit |
|
| 229 |
General |
old city of jerusalem n.
|
eski kudüs kenti |
|
| 230 |
General |
old main n.
|
(çok eskiden kurulmuş) ana bina (abd'deki üniversite kampüslerinde) |
|
| 231 |
General |
old guest n.
|
yaşlı konuk |
|
| 232 |
General |
old guest n.
|
eski konuk |
|
| 233 |
General |
grumpy old man n.
|
huysuz ihtiyar |
|
| 234 |
General |
dray horse (old usage) n.
|
koşum atı |
|
| 235 |
General |
old-age home n.
|
huzur evi |
|
| 236 |
General |
old city n.
|
şehrin tarihi kısmı |
|
| 237 |
General |
a defenseless old man n.
|
savunmasız yaşlı bir adam |
|
| 238 |
General |
a day-old baby n.
|
bir günlük bebek |
|
| 239 |
General |
the family of 3 year-old (girl/boy) n.
|
3 yaşındaki çocuğun ailesi |
|
| 240 |
General |
an old table game like domino n.
|
aznif |
|
| 241 |
General |
old istanbul n.
|
eski istanbul |
|
| 242 |
General |
same old love n.
|
aynı eski aşk |
|
| 243 |
General |
old anatolian turkish n.
|
eski̇ anadolu türkçesi̇ |
|
| 244 |
General |
hebete (old-fashioned) n.
|
aptal |
|
| 245 |
General |
hebete (old-fashioned) n.
|
salak |
|
| 246 |
General |
hebete (old-fashioned) n.
|
gerizekalı |
|
| 247 |
General |
old saw n.
|
eski bir deyiş |
|
| 248 |
General |
old saw n.
|
eski bir tabir |
|
| 249 |
General |
old saw n.
|
vecize |
|
| 250 |
General |
old saw n.
|
deyim |
|
| 251 |
General |
82-day-old baby n.
|
82 günlük bebek |
|
| 252 |
General |
anam cara (soul friend) (an old gaelic word) n.
|
ruh arkadaşı |
|
| 253 |
General |
4 month old baby n.
|
dört aylık bebek |
|
| 254 |
General |
4 month old baby n.
|
4 aylık bebek |
|
| 255 |
General |
four month old baby n.
|
dört aylık bebek |
|
| 256 |
General |
four month old baby n.
|
4 aylık bebek |
|
| 257 |
General |
home for old people n.
|
yaşlılar evi |
|
| 258 |
General |
old-growth forest n.
|
balta girmemiş orman |
|
| 259 |
General |
old-age pensioner n.
|
yaşlı emekli |
|
| 260 |
General |
old adage n.
|
eski atasözü |
|
| 261 |
General |
calendar [old-fashioned] n.
|
günlük |
|
| 262 |
General |
calendar [old-fashioned] n.
|
program |
|
| 263 |
General |
calliature [old-fashioned] n.
|
tropik boya ağacı |
|
| 264 |
General |
caliatour [old-fashioned] n.
|
tropik boya ağacı |
|
| 265 |
General |
calendar [old-fashioned] n.
|
rehber |
|
| 266 |
General |
calendar [old-fashioned] n.
|
emsal |
|
| 267 |
General |
calorist [old-fashioned] n.
|
ısının maddi bir madde olduğuna inanan kimse |
|
| 268 |
General |
calorist [old-fashioned] n.
|
kalori teorisine inanan kimse |
|
| 269 |
General |
old continent n.
|
avrupa kıtası |
|
| 270 |
General |
old witch n.
|
yaşlı cadı |
|
| 271 |
General |
tapstry [old-fashioned] n.
|
bar |
|
| 272 |
General |
tapstry [old-fashioned] n.
|
pub |
|
| 273 |
General |
addition [old-fashioned] n.
|
ünvan |
|
| 274 |
General |
carbuncle [old-fashioned] n.
|
yuvarlak kırmızı renkli mücevher |
|
| 275 |
General |
two old cat n.
|
iki kişilik bir tür top oyunu |
|
| 276 |
General |
old wife n.
|
dedikoducu yaşlı kadın |
|
| 277 |
General |
old wife n.
|
geveze yaşlı kadın |
|
| 278 |
General |
old nemesis n.
|
eski baş düşman |
|
| 279 |
General |
old age n.
|
ilerlemiş yaş |
|
| 280 |
General |
old movie n.
|
eski film |
|
| 281 |
General |
old [obsolete] n.
|
yaşlılık |
|
| 282 |
General |
old [obsolete] n.
|
ileri aşama |
|
| 283 |
General |
old chum [obsolete] n.
|
avustralya sömürgesindeki hayat konusunda deneyimli kimse |
|
| 284 |
General |
old hand n.
|
uzun süredir orada bulunduğu için bir coğrafi bölge hakkında ayrıntılı bilgisi olan kimse |
|
| 285 |
General |
old guard n.
|
demode bir amaç veya ilke uğruna çalışan grup |
|
| 286 |
General |
old boy n.
|
şeytan |
|
| 287 |
General |
old chum [obsolete] n.
|
deneyimli mahkum |
|
| 288 |
General |
old-fashioned n.
|
kalın tabanlı, geniş ağızlı ve 7-8 ons hacimli kısa ve geniş bir bardak |
|
| 289 |
General |
old boy n.
|
neşeli yaşlı erkek |
|
| 290 |
General |
old bachelor n.
|
bekar erkek |
|
| 291 |
General |
old boy n.
|
şakacı yaşlı erkek |
|
| 292 |
General |
old guard n.
|
tutucu üye |
|
| 293 |
General |
old bachelor n.
|
evlenmemiş erkek |
|
| 294 |
General |
old hand [australia] n.
|
avustralya'ya ilk göç edenlerden her biri |
|
| 295 |
General |
old hat n.
|
tanıdık şey |
|
| 296 |
General |
old hat n.
|
banal şey |
|
| 297 |
General |
old chum [obsolete] n.
|
deneyimli suçlu |
|
| 298 |
General |
old boy n.
|
grubun eski üyesi |
|
| 299 |
General |
old hat n.
|
aşina olunan şey |
|
| 300 |
General |
old boy n.
|
(profesyonel, ticari, sosyal) bir grubun uzun süreli ve etkili üyesi olan erkek |
|
| 301 |
General |
old guard n.
|
köklü bir amaç veya ilke uğruna çalışan grup |
|
| 302 |
General |
old fashioned n.
|
viski, apsent, su ve şeker ile hazırlanan bir kokteyl |
|
| 303 |
General |
old hat n.
|
klişe şey |
|
| 304 |
General |
old person n.
|
ihtiyar kimse |
|
| 305 |
General |
old hat n.
|
yaygın şey |
|
| 306 |
General |
old maid n.
|
sofra artıklarını yiyen kimse |
|
| 307 |
General |
old maid n.
|
(patlamış mısırlar içinde) patlamamış mısır tanesi |
|
| 308 |
General |
old school n.
|
törelere bağlı insanlar |
|
| 309 |
General |
old school tie n.
|
hizipçilik |
|
| 310 |
General |
old-fashionedness n.
|
demode olma |
|
| 311 |
General |
old soldier n.
|
tecrübeli kimse |
|
| 312 |
General |
old identity [australia/new zealand] n.
|
bir yerin yaşlı ve tanınmış sakini |
|
| 313 |
General |
old talk n.
|
hoşbeş |
|
| 314 |
General |
old woman n.
|
temkinli kimse |
|
| 315 |
General |
old wives' tale n.
|
uydurma |
|
| 316 |
General |
old shoe n.
|
gösterişsiz şey |
|
| 317 |
General |
old man n.
|
uzun deneyimler sonucunda statü kazanmış kimse |
|
| 318 |
General |
old man n.
|
tanınmış otorite |
|
| 319 |
General |
old media n.
|
eski medya |
|
| 320 |
General |
old man n.
|
kültürel önder |
|
| 321 |
General |
old man n.
|
kabiledeki yaşça büyük kimse |
|
| 322 |
General |
old man n.
|
kültürel figür |
|
| 323 |
General |
old song n.
|
ıvır zıvır |
|
| 324 |
General |
old man n.
|
tanınmış yetkili |
|
| 325 |
General |
old shoe n.
|
çok tanıdık kimse |
|
| 326 |
General |
old-style n.
|
eskiye özgü şey |
|
| 327 |
General |
old money n.
|
ailesinden (para) miras kalan soy |
|
| 328 |
General |
old sweat n.
|
(bazı etkinliklerde) deneyimli kimse |
|
| 329 |
General |
old money n.
|
ailesinden (para) miras kalan aile |
|
| 330 |
General |
old shoe n.
|
gösterişsiz kimse |
|
| 331 |
General |
old school n.
|
gelenekçiler |
|
| 332 |
General |
old shoe n.
|
çok aşina şey |
|
| 333 |
General |
old soldier n.
|
deneyimli kimse |
|
| 334 |
General |
old money n.
|
ailesinden (para) miras kalan kimse |
|
| 335 |
General |
old wives' tale n.
|
hurafe |
|
| 336 |
General |
old sweat n.
|
(bazı etkinliklerde) tecrübeli kimse |
|
| 337 |
General |
old-style n.
|
eskiye ait şey |
|
| 338 |
General |
old song n.
|
cüzi şey |
|
| 339 |
General |
old-style n.
|
geçmiş zamana özgü şey |
|
| 340 |
General |
old shoe n.
|
çok tanıdık şey |
|
| 341 |
General |
old man n.
|
kültürel kahraman |
|
| 342 |
General |
old woman n.
|
telaşlı kimse |
|
| 343 |
General |
old school tie n.
|
grupçuluk |
|
| 344 |
General |
old maid n.
|
huysuz ve geçimsiz kimse |
|
| 345 |
General |
old wives tale n.
|
hurafe |
|
| 346 |
General |
old style n.
|
daha eski bir döneme ait olan şey |
|
| 347 |
General |
old wife n.
|
dumanı önleyen baca külahı |
|
| 348 |
General |
old-fashioned n.
|
viski, apsent, su ve meyve ile hazırlanan bir kokteyl |
|
| 349 |
General |
old talk n.
|
çene çalma |
|
| 350 |
General |
old-girl network n.
|
(okul mezunları arasında) ahbap çavuş ilişkisi |
|
| 351 |
General |
old man n.
|
(askeri) bir örgütün kıdemli üyesi |
|
| 352 |
General |
old prussian n.
|
eski prusyalı |
|
| 353 |
General |
old song n.
|
önemsiz şey |
|
| 354 |
General |
old song n.
|
değersiz şey |
|
| 355 |
General |
old money n.
|
ailesinden (para) miras kalan sülale |
|
| 356 |
General |
old person n.
|
ihtiyar insan |
|
| 357 |
General |
old wife n.
|
dedikodu |
|
| 358 |
General |
old lady n.
|
ihtiyar kadın |
|
| 359 |
General |
old-fashionedness n.
|
eski moda olma |
|
| 360 |
General |
old wives tale n.
|
batıl inanç |
|
| 361 |
General |
old man n.
|
soy isimlerinden önce "yaşlı bay" anlamında kullanılan bir ifade |
|
| 362 |
General |
old man n.
|
uzun deneyimler sonucunda beceri kazanmış kimse |
|
| 363 |
General |
old hat n.
|
eskimiş şey |
|
| 364 |
General |
old soldier n.
|
gazi |
|
| 365 |
General |
old wife n.
|
lakırdı |
|
| 366 |
General |
old wife n.
|
gıybet |
|
| 367 |
General |
old-fashionedness n.
|
demodelik |
|
| 368 |
General |
old talk n.
|
yüzeysel konuşma |
|
| 369 |
General |
old style n.
|
daha eski bir döneme özgü şey |
|
| 370 |
General |
old school tie n.
|
klancılık |
|
| 371 |
General |
old identity [australia/new zealand] n.
|
eski toprak |
|
| 372 |
General |
old person n.
|
yaşlı insan |
|
| 373 |
General |
old man n.
|
(askeri) örgütün eski üyesi |
|
| 374 |
General |
old wives tale n.
|
kocakarı masalı |
|
| 375 |
General |
old-fashioned n.
|
kalın tabanlı, geniş ağızlı ve 7-8 ons hacimli kısa ve geniş bir bardak |
|
| 376 |
General |
old person n.
|
yaşlı kimse |
|
| 377 |
General |
old man n.
|
kabilenin bilgesi |
|
| 378 |
General |
old maid n.
|
hırçın kimse |
|
| 379 |
General |
old maid n.
|
(papazkaçtıda) eşi olmayan kart |
|
| 380 |
General |
old media n.
|
(gazete, kitap, televizyon, sinema) internet öncesinde var olan medya |
|
| 381 |
General |
old prussian n.
|
litvanyalılarla akraba olup vistula'nın doğusunda baltık denizi'nin kıyılarında yaşayan eski bir halkın üyesi |
|
| 382 |
General |
old shoe n.
|
çok aşina kimse |
|
| 383 |
General |
old school n.
|
muhafazakarlar |
|
| 384 |
General |
old man n.
|
kabiledeki ihtiyar kimse |
|
| 385 |
General |
old woman n.
|
çekingen kimse |
|
| 386 |
General |
old-fashionedness n.
|
eski olma |
|
| 387 |
General |
old woman n.
|
iffetli kimse |
|
| 388 |
General |
old-fashionedness n.
|
eskilik |
|
| 389 |
General |
old-style n.
|
geçmiş zamana ait şey |
|
| 390 |
General |
old hat n.
|
modası geçmiş şey |
|
| 391 |
General |
old-time n.
|
geçmiş zaman |
|
| 392 |
General |
old-time n.
|
eski zaman |
|
| 393 |
General |
old-time dance [uk] n.
|
(kadril dansı) düzenli bir dans |
|
| 394 |
General |
old-maidism n.
|
hırçınlık |
|
| 395 |
General |
old-maidism n.
|
ihtiyarlık |
|
| 396 |
General |
old-time dance [uk] n.
|
(kadril dansı) resmi bir dans |
|
| 397 |
General |
old-maidism n.
|
geçimsizlik |
|
| 398 |
General |
old-maidism n.
|
huysuzluk |
|
| 399 |
General |
old age n.
|
ileri yaş |
|
| 400 |
General |
six-year-old n.
|
altı yaşında çocuk |
|
| 401 |
General |
six-year-old n.
|
altı yaşında hayvan |
|
| 402 |
General |
grow old v.
|
eskimek |
|
| 403 |
General |
pay off old scores v.
|
hesaplaşmak |
|
| 404 |
General |
grow old v.
|
kocaltmak |
|
| 405 |
General |
grow old v.
|
yıpranmak |
|
| 406 |
General |
get old and ugly v.
|
molozlaşmak |
|
| 407 |
General |
become old v.
|
köhneleşmek |
|
| 408 |
General |
grow old v.
|
kartlaşmak |
|
| 409 |
General |
be made old v.
|
eskitilmek |
|
| 410 |
General |
settle old scores v.
|
hesaplaşmak |
|
| 411 |
General |
become old v.
|
eskimek |
|
| 412 |
General |
got old v.
|
yaşlanmak |
|
| 413 |
General |
get old v.
|
yaşlanmak |
|
| 414 |
General |
grow old v.
|
farımak |
|
| 415 |
General |
grow old v.
|
kocamak |
|
| 416 |
General |
grow old v.
|
ihtiyarlamak |
|
| 417 |
General |
grow old v.
|
kocalmak |
|
| 418 |
General |
be old v.
|
yaşını başını almak |
|
| 419 |
General |
grow old v.
|
saçı başı ağarmak |
|
| 420 |
General |
be an old hand at v.
|
bir konuda bayağı tecrübeli olmak |
|
| 421 |
General |
be old enough to give birth to v.
|
doğum yapabilecek yaşta olmak |
|
| 422 |
General |
live to a ripe old age v.
|
dünyaya kazık kakmak |
|
| 423 |
General |
be an old hand at something v.
|
(bir işin) kurdu olmak |
|
| 424 |
General |
hook up with an old flame v.
|
(eski sevgiliyle vb) yeniden görüşmeye başlamak |
|
| 425 |
General |
be old-fashioned v.
|
modası geçmiş olmak |
|
| 426 |
General |
be old-fashioned v.
|
eski moda olmak |
|
| 427 |
General |
date back to old times v.
|
eskiye dayanmak |
|
| 428 |
General |
date back to old times v.
|
geçmişe dayanmak |
|
| 429 |
General |
run across an old friend v.
|
eski bir dosta rastlamak |
|
| 430 |
General |
look old v.
|
eski görünmek |
|
| 431 |
General |
look old v.
|
eski gözükmek |
|
| 432 |
General |
be too old v.
|
çok eski olmak |
|
| 433 |
General |
have the intellect of a 3 year old v.
|
üç yaşında bir çocuğun zekasına sahip olmak |
|
| 434 |
General |
have the intelligence of a three year old child v.
|
3 yaşında bir çocuğun zekasına sahip olmak |
|
| 435 |
General |
have the intellect of a 3 year old v.
|
3 yaşında bir çocuğun zekasına sahip olmak |
|
| 436 |
General |
have the intelligence of a three year old child v.
|
üç yaşında bir çocuğun zekasına sahip olmak |
|
| 437 |
General |
be too old to marry v.
|
evlenmek için çok yaşlı olmak |
|
| 438 |
General |
be old/mature enough to get married (to someone) or marry someone v.
|
gelinlik çağına gelmek |
|
| 439 |
General |
be old/mature enough to get married (to someone) or marry someone v.
|
evlilik çağına gelmek |
|
| 440 |
General |
be old/mature enough to become a bride v.
|
evlilik çağına gelmek |
|
| 441 |
General |
be old/mature enough to become a bride v.
|
gelinlik çağına gelmek |
|
| 442 |
General |
become an old maid v.
|
evde kalmış olmak (kadın) |
|
| 443 |
General |
become an old maid v.
|
evde kalmak |
|
| 444 |
General |
become old-fashioned v.
|
modası geçmek |
|
| 445 |
General |
become old fashioned v.
|
köhnemek |
|
| 446 |
General |
become old v.
|
köhnemek |
|
| 447 |
General |
visit an old friend v.
|
eski bir arkadaşı ziyaret etmek |
|
| 448 |
General |
calver [old-fashioned] v.
|
balığı henüz canlı iken kesip hazırlamak |
|
| 449 |
General |
tarre [old fashioned] v.
|
galeyana getirmek |
|
| 450 |
General |
tarre [old fashioned] v.
|
kışkırtmak |
|
| 451 |
General |
old [dialect] v.
|
(lehçesel kullanım) tutmak |
|
| 452 |
General |
old talk v.
|
yüzeysel sohbet etmek |
|
| 453 |
General |
old talk v.
|
çene çalmak |
|
| 454 |
General |
old talk v.
|
hoşbeş etmek |
|
| 455 |
General |
old and faithful adj.
|
emektar |
|
| 456 |
General |
of old adj.
|
eskiden kalma |
|
| 457 |
General |
very old adj.
|
nuh nebi'den kalma |
|
| 458 |
General |
as old as adj.
|
kadar yaşlı |
|
| 459 |
General |
old fogeyish adj.
|
eski kafalı |
|
| 460 |
General |
old fashioned adj.
|
modası geçmiş |
|
| 461 |
General |
old hat adj.
|
modası geçmiş |
|
| 462 |
General |
very old adj.
|
çok yaşlı |
|
| 463 |
General |
old world adj.
|
modası geçmiş |
|
| 464 |
General |
old fogyish adj.
|
eski kafalı |
|
| 465 |
General |
of the old school adj.
|
eski kafalı |
|
| 466 |
General |
rather old adj.
|
eski püskü |
|
| 467 |
General |
century-long/old adj.
|
yüzyıllık |
|
| 468 |
General |
old-dated adj.
|
eski tarihli |
|
| 469 |
General |
old-style adj.
|
eski usul |
|
| 470 |
General |
old-fashioned adj.
|
çağdışı |
|
| 471 |
General |
old-fashioned adj.
|
dar kafalı |
|
| 472 |
General |
old-fashioned adj.
|
eski |
|
| 473 |
General |
old-fashioned adj.
|
nuh nebi'den kalma |
|
| 474 |
General |
old-time adj.
|
eski zaman |
|
| 475 |
General |
old-time adj.
|
eski |
|
| 476 |
General |
centuries old adj.
|
yüzlerce yıllık |
|
| 477 |
General |
old-fashioned adj.
|
modası geçmiş |
|
| 478 |
General |
day-old adj.
|
bayat |
|
| 479 |
General |
day-old adj.
|
dünün |
|
| 480 |
General |
day-old adj.
|
bir günlük |
|
| 481 |
General |
day-old adj.
|
bir gün öncenin |
|
| 482 |
General |
days-old adj.
|
birkaç gün öncesinin |
|
| 483 |
General |
days-old adj.
|
günler öncesinin |
|
| 484 |
General |
old-line adj.
|
köklü |
|
| 485 |
General |
decades-old adj.
|
onlarca yıldır süren |
|
| 486 |
General |
old-fashioned adj.
|
modern olmayan |
|
| 487 |
General |
two-year old adj.
|
iki yaşında |
|
| 488 |
General |
old-fashioned adj.
|
eskiden kalma |
|
| 489 |
General |
callid [old-fashioned] adj.
|
kurnaz |
|
| 490 |
General |
calver [old-fashioned] adj.
|
yeni yakalanmış |
|
| 491 |
General |
callid [old-fashioned] adj.
|
sinsi |
|
| 492 |
General |
ragmatical [old-fashioned] adj.
|
huzur bozan |
|
| 493 |
General |
ragmatical [old-fashioned] adj.
|
vahşi |
|
| 494 |
General |
ragmatical [old-fashioned] adj.
|
gürültücü |
|
| 495 |
General |
ragmatical [old-fashioned] adj.
|
kaba |
|
| 496 |
General |
ragmatical [old-fashioned] adj.
|
yabani |
|
| 497 |
General |
ragmatical [old-fashioned] adj.
|
zorba |
|
| 498 |
General |
ragmatical [old-fashioned] adj.
|
kargaşalık çıkaran |
|
| 499 |
General |
age-old adj.
|
antik |
|
| 500 |
General |
age-old adj.
|
antika |
|