old - Türkisch Englisch Wörterbuch

old

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau

Bedeutungen von dem Begriff "old" im Türkisch Englisch Wörterbuch : 85 Ergebniss(e)

Englisch Türkisch
Common Usage
old adj. eskimiş
My desk is old.
Masam eskimiş.

More Sentences
old adj. eski
Mr. Foster still uses his old car.
Bay Foster hala eski arabasını kullanıyor.

More Sentences
old adj. yaşlı
This in our Parliament and in the life of our old continent and of our European Union is a very important moment.
Parlamentomuzda, yaşlı kıtamızda ve Avrupa Birliği'nde bu çok önemli bir andır.

More Sentences
old adj. büyük
If your child is old enough, explain the budget.
Çocuğunuz yeterince büyükse, bütçeyi açıklayın.

More Sentences
old adj. ihtiyar
My grandfather is not a grumpy old man.
Büyükbabam, huysuz bir ihtiyar değildir.

More Sentences
old adj. kıdemli
General
old adj. bayat
The bread is old.
Ekmek bayat.

More Sentences
old adj. büyük
Tom is not old enough.
Tom yeterince büyük değil.

More Sentences
old adj. ihtiyar
You're just an old guy pretending to be a little kid.
Sen de küçük bir çocuk gibi davranan ihtiyar bir adamsın.

More Sentences
old adj. ezeli
The two teams are old rivals.
Bu iki takım ezeli rakiplerdir.

More Sentences
old adj. yaşlı
Finally, the older employee too is still given too little consideration.
Son olarak, yaşlı çalışanlar da hala çok az dikkate alınmaktadır.

More Sentences
old adj. eski
Her old colleague mailed me.
Eski iş arkadaşı bana mail attı.

More Sentences
old adj. olgun
You're old enough to know better.
Doğru karar verecek kadar olgunsun.

More Sentences
old adj. belirli bir yaşta
As far as I know, Jane is 20 years old.
Bildiğim kadarıyla Jane 20 yaşında.

More Sentences
old adj. antik
He came across this old coin in an antique shop.
Bu antik paraya bir antikacı dükkanında rastladı.

More Sentences
Biochemistry
old adj. yaşlı
Old Europe must prove itself capable of setting out a vision of a new world.
Yaşlı Avrupa yeni bir dünya vizyonu ortaya koyma kapasitesine sahip olduğunu kanıtlamalıdır.

More Sentences
General
old n. eski zamanlar
old n. belirli bir yaştaki kimse
old n. yaşlılar
old n. yaşlı bir şey
old n. belirli yaştaki hayvan
old n. belirli yaş grubundaki hayvan
old v. ihtiyarlamak
old adj. tecrübeli
old adj. pişkin
old adj. yıllanmış
old adj. kartaloz
old adj. koca
old adj. deneyimli
old adj. kart
old adj. köhne
old adj. harika
old adj. modası geçmiş
old adj. kartaloş
old adj. eskiden kalma
old adj. önceki
old adj. müstamel
old adj. yaşını başını almış
old adj. kebir
old adj. kıdemli
old adj. yaşının getirdiği bilgeliğe sahip
old adj. belirli süre boyunca yaşamış olan
old adj. yıpranmış
old adj. uzun süredir bilinen
old adj. uzun süredir tanınan
old adj. eski bir zamana ait
old adj. eski bir zaman olan
old adj. iki veya daha fazla şeyin ilki olan
old adj. modası geçmiş
old adj. sevgi veya yakınlık belirten bir kelime
old adj. yetenekli
old adj. sertleştirilmiş
old adj. güncelliğini yitirmiş
old adj. kökeni eskiye dayanan
old adj. yaşı ilerlemiş görünen
old adj. (renk) donuk
old adj. mükemmel
old adj. uzun süredir devam eden
old adj. kronik
old adj. (tatil) eski tarihte kutlanan
old adj. geçmişten gelen
old adj. yıllar içinde ün kazanmış
old adj. normal yaşam süresinin sonuna yaklaşan
old adj. yaşının fiziksel özelliklerini gösteren
old adj. artık kullanılmayan
old adj. bir kenara atılmış
old adj. ıskartaya çıkmış
old adj. (renk) grimsi
old adj. yorucu
old adj. uzun zamandır bilinen
old adj. uzun zamandır kullanılan
old adj. tanıdık
old adv. antik bir şekilde
old adv. tarihi bir şekilde
Industry
old adj. (bozulabilir madde) son kullanma tarihi yaklaşmış
old adj. (bozulabilir madde) son kullanma tarihi geçmiş
Agriculture
old adj. (mahsul) geç hasat edilmiş
Literature
old adj. aynı isimli iki veya daha fazla şeyin daha eskisi olan
Linguistics
old adj. bir dilin bilinen en eski yazılarının yazıldığı haliyle ilgili
Religious
old adj. şeytan için kullanılan esprili bir isim
Geography
old adj. (nehir) akışı yavaşlamış
old adj. daha eski bir coğrafi oluşum niteliğinde
old adj. (topografya) taban seviyesine doğru yaklaşmış
Geology
old adj. (yeryüzü şekli) düzleşmiş ve alçalmış
Ottoman Turkish
old adj. resis

Bedeutungen, die der Begriff "old" mit anderen Begriffen im Englisch Türkisch Wörterbuch erhalten hat: 500 Ergebniss(e)

Englisch Türkisch
Common Usage
old age n. yaşlılık
The idea of an active old age has, basically, been accepted.
Aktif yaşlılık fikri temel olarak kabul edilmiştir.

More Sentences
grow old v. yaşlanmak
We all want to grow old, but we would prefer not to be old.
Hepimiz yaşlanmak istiyoruz ama yaşlanmamayı tercih ediyoruz.

More Sentences
become old v. eskimek
Everything that was new will become old.
Yeni olan her şey eskiyecek.

More Sentences
General
old man n. ihtiyar
Tom's a stiff-necked old man.
Tom inatçı bir ihtiyar.

More Sentences
old generation n. eski nesil
The newer samples look much like the older generations.
Yeni örnekler eski nesillere çok benziyor.

More Sentences
old customs n. eski gelenekler
Old customs keep disappearing.
Eski gelenekler kaybolmaya devam ediyor.

More Sentences
the old world n. eski dünya
We don't live in the old world.
Eski dünyada yaşamıyoruz.

More Sentences
the old testament n. eski ahit
The God of the Old Testament was both good and evil.
Eski Ahit'in Tanrısı hem iyi hem de kötüydü.

More Sentences
old age n. yaşlılık dönemi
The citizens need time to make provision for their old age.
Vatandaşların yaşlılık dönemleri için hazırlık yapmak üzere zamana ihtiyaçları vardır.

More Sentences
old man n. ihtiyar adam
Who is that old man?
Kim bu ihtiyar adam?

More Sentences
days old n. günlük
It was found that the corpse was two days old.
Cesedin iki günlük olduğu belirlendi.

More Sentences
old man n. yaşlı
Most of the old men were killed.
Yaşlıların çoğu öldürüldü.

More Sentences
old car n. hurda
The old car was taken for scrap.
Eski araba hurdaya çıkarıldı.

More Sentences
old world n. eski dünya
There are about 70 species of New World coral snakes and about 15 species of Old World coral snakes.
Yeni Dünya mercan yılanlarının yaklaşık 70 türü ve Eski Dünya mercan yılanlarının yaklaşık 15 türü vardır.

More Sentences
the old n. eskiler
This 4-star hotel is within close proximity of The Old Church and Public Library.
Bu 4 yıldızlı otel Eski Kilise ve Halk Kütüphanesi yakınındadır.

More Sentences
old maid n. kız kurusu
I'm a stupid old maid in my thirties.
Otuzlu yaşlarımda aptal bir kız kurusuyum.

More Sentences
old man n. baba
You're starting to sound like your old man.
Baban gibi konuşmaya başladın.

More Sentences
old money n. eski para
They say that he has a lot of old money.
Çok fazla eski parası olduğunu söylüyorlar.

More Sentences
old people's home n. yaşlılar evi
Sixty-six percent of the deaths occurred in old people's homes, hospitals and specialised centres.
Ölümlerin yüzde altmış altısı yaşlıların evlerinde, hastanelerde ve uzmanlaşmış merkezlerde meydana gelmiştir.

More Sentences
old people n. yaşlı insanlar
What do old people want?
Yaşlı insanlar ne istiyor?

More Sentences
old building n. eski bina
There are many old buildings in Britain.
İngiltere'de çok sayıda eski bina var.

More Sentences
old-timer n. yaşlı
Old-timers might argue the Internet was freest during the Usenet days.
Yaşlılar, Usenet günlerinde internetin daha özgür olduğunu iddia edebilirler.

More Sentences
old customer n. eski müşteri
Welcome new and old customers to buy!
Satın almak için yeni ve eski müşterilere hoş geldiniz!

More Sentences
old days n. eski günler
Nur-Sultan was a small provincial town back in the old days.
Nur-Sultan eski günlerde küçük bir taşra kasabasıydı.

More Sentences
old habits n. eski alışkanlıklar
Traditional values and old habits can bring solutions to new problems.
Geleneksel değerler ve eski alışkanlıklar yeni sorunlara çözüm getirebilir.

More Sentences
old ways n. eski alışkanlıklar
Tom tried to leave the old ways behind him.
Tom eski alışkanlıklarını geride bırakmaya çalıştı.

More Sentences
old photograph n. eski fotoğraf
Tom looked at the old photographs.
Tom eski fotoğraflara baktı.

More Sentences
old pal n. eski dost
They were talking together like old pals.
Eski dostlar gibi konuşuyorlardı.

More Sentences
old friend n. eski dost
It's been a long time, old friend.
Uzun zaman oldu, eski dostum.

More Sentences
old town n. şehrin tarihi kısmı
I found a really nice pizza shop in the old town.
Şehrin tarihi kısmında gerçekten şirin bir pizza dükkanı buldum.

More Sentences
old english n. eski ingilizce
I'm learning Old English.
Eski İngilizceyi öğreniyorum.

More Sentences
old couple n. yaşlı çift
After the old couple left, Li Chan asked once again.
Yaşlı çift gittikten sonra Li Chan bir kez daha sordu.

More Sentences
old order n. eski düzen
The vestiges of the old order have not yet dispersed.
Eski düzenin kalıntıları henüz dağılmış değil.

More Sentences
old tire n. eski lastik
Replace the old tires with new ones.
Eski lastikleri yenileriyle değiştirin.

More Sentences
old film n. eski film
The Venice Film Festival is the oldest film festival in the world.
Venedik Film Festivali dünyanın en eski film festivalidir.

More Sentences
old office n. eski ofis
The old office was less illuminated.
Eski ofis daha az aydınlıktı.

More Sentences
old lady n. yaşlı kadın
A beautiful old lady is a work of art.
Güzel bir yaşlı kadın bir sanat eseridir.

More Sentences
old soldier n. eski asker
Old soldiers never die, they just fade away.
Eski askerler asla ölmez, öylece unutulup giderler.

More Sentences
old sofa n. eski kanepe
If you want to sell your old sofa, why not put an advertisement in the local paper?
Eğer eski kanepenizi satmak istiyorsanız, neden yerel gazeteye ilan vermiyorsunuz?

More Sentences
get old v. ihtiyarlamak
I guess we're getting old.
Sanırım ihtiyarlıyoruz.

More Sentences
be too old v. çok yaşlı olmak
Tom said Mary was too old to do that.
Tom, Mary'nin bunu yapmak için çok yaşlı olduğunu söyledi.

More Sentences
be very old v. çok yaşlı olmak
He is full of life even though he is very old.
Çok yaşlı olmasına rağmen hayat dolu.

More Sentences
be very old v. çok eski olmak
Although my car is very old, it still runs very well.
Arabam çok eski olmasına rağmen hala çok iyi çalışıyor.

More Sentences
grow old v. yaşlanmak
We all want to grow old, but we would prefer not to be old.
Hepimiz yaşlanmak isteriz ama yaşlanmamayı tercih ederiz.

More Sentences
old enough adj. yeterince yaşlı
I wasn’t old enough the first time around.
İlk seferinde yeterince yaşlı değildim.

More Sentences
of old adj. eski
The first part of our resolutions generally comprises a list of old resolutions or international conventions.
Kararlarımızın ilk bölümü genellikle eski kararların veya uluslararası sözleşmelerin bir listesinden oluşmaktadır.

More Sentences
a century old adj. asırlık
The European integration project is now around half a century old.
Avrupa entegrasyon projesi yaklaşık yarım asırlık bir geçmişe sahiptir.

More Sentences
very old adj. kadim
It's something very old and something ancient, and it is starting to reawaken.
Bu çok eski ve kadim bir şey ve yeniden uyanmaya başlıyor.

More Sentences
age-old adj. asırlık
In an ever larger-scale market, the production of age-old regional food and drink products is at risk.
Her zamankinden daha büyük ölçekli bir pazarda, asırlık bölgesel gıda ve içecek ürünlerinin üretimi risk altında.

More Sentences
age-old adj. çok eski
As you see, this is an age-old problem.
Gördüğünüz gibi bu çok eski bir sorun.

More Sentences
centuries-old adj. asırlık
The centuries-old capital of Russia was the heart of the Soviet Union.
Rusya'nın asırlık başkenti Sovyetler Birliği'nin kalbiydi.

More Sentences
old-fashioned adj. eski moda
Old-fashioned production methods are not efficient enough.
Eski moda üretim yöntemleri yeterince verimli değil.

More Sentences
old-fashioned adj. eski kafalı
My aunt is a very old-fashioned woman who resists the innovation of technology.
Teyzem teknolojinin yeniliklerine direnen çok eski kafalı bir kadın.

More Sentences
old-fashioned adj. demode
Your ideas are rather old-fashioned.
Senin düşüncelerin oldukça demode.

More Sentences
old fashioned adj. eski moda
The old fashion email is not sufficient enough anymore.
Eski moda e-posta artık yeterli değil.

More Sentences
old fashioned adj. demode
Your ideas are quite old fashioned.
Fikirlerin oldukça demode.

More Sentences
5 years old adj. 5 yaşında
I was 5 years old when I participated in my first tournament.
İlk turnuvama katıldığımda 5 yaşındaydım.

More Sentences
old age psychosis n. yaşlılık psikozu
old rose n. gül kurusu
old stager n. gedikli
old style n. eski usul
good old n. canım
nursing of old persons at home n. evde yaşlı bakım
old and ruined mansion n. berhane
old nick n. şeytan
old age asylum n. huzurevi
the same old thing n. eski hamam eski tas
old world n. avrupa, asya ve afrika
old harry n. şeytan
old age risk n. yaşlılık riskleri
old turkish hospital n. bimarhane
old turkic languages n. eski türk dilleri
hospital for old persons n. yaşlılara yardım evi
old lady n.
old timer n. demirbaş
a special old turkish horseman competition with javelin n. cirit
old woman n. ihtiyar
old man n. babalık
good old times n. özlem duyulan eski güzel günler
ninety years old n. doksanlık
types of old age n. yaşlılık halleri
old hand n. deneyimli kişi
old age pension n. emekli aylığı
old friend n. kadim dost
old age pension n. emeklilik maaşı
old timer n. yaşlı adam
social contribution for old persons n. yaşlı hizmetleri
old hand n. deneyimli kimse
old timer n. kıdemli kimse
old fogey n. tutucu kimse
old age population n. yaşlı nüfus
nursing of old and ill persons n. yaşlı hasta bakımı
old people’s home n. huzurevi
flat for old persons n. yaşlı apartmanları
old age pensions n. yaşlılık aylıkları
old man n. patron
old fogy n. tutucu kimse
old customs n. eski adetler
old master n. üstat
old salt n. tecrübeli denizci
old pensions n. yaşlılık aylıkları
old cat n. cadı
old age n. kocalık
ottoman old people’s home n. düşkünler yurdu
old age in literature n. edebiyatta yaşlılık
a dealer in old stamps n. eski pul satıcısı
old fashionedness n. eski moda
old horse n. düldül
the old man n. baba
old gold n. donuk sarı
old maid n. evlenmemiş yaşlı kız
old age pension n. yaşlılık aylığı
nursing and rehabilitation center for old persons n. yaşlı bakım ve rehabilitasyon kurumu
old bird n. deneyimli kimse
old man n. koca
old hand n. tecrübeli kimse
old woman n. kocakarı
old persons n. yaşlılar
old maid n. yaşlı kız
old age psychology n. yaşlılık psikolojisi
old maid n. evlenmemiş yaşlı kadın
old turkish hospital n. bimaristan
old hand n. kurt
old stager n. eski toprak
types of old age n. yaşlanma türleri
old church slavonic n. slavonca
an old flame n. göz ağrısı
old man n.
old turkic inscriptions n. eski türk yazıtları
old cock n. ahbap
old hand n. tecrübeli
old glory n. abd'nin bayrağı
the old dragon n. şeytan
the old enemy n. şeytan
old harry n. iblis
becoming old n. eskime
old fogey n. eski kafalı kimse
old glory n. abd bayrağı
old glory n. amerikan bayrağı
policy for old persons n. yaşlılar politikası
old hand n. eski kurt
old people's home n. bakımyurdu
old hand n. usta
old salt n. deniz kurdu
old seadog n. deniz kurdu
old cat n. cadaloz
old materials n. bozuntu
good old n. güzelim
old flame n. eski sevgili
getting old n. ihtiyarlama
old people's home n. fakirhane
old woman n. yaşlı
old age n. ihtiyarlık
old scratch n. şeytan
old age pension n. sosyal sigorta aylığı
nursing and rehabilitation center for old persons n. yaşlı bakım yurdu
old hand n. üstat
old fogy n. eski kafalı kimse
the old testament n. ahdiatik
sly old fox n. kurnaz
old age pensions n. yaşılık aylıkları
old age problems n. yaşlılık sorunları
old people’s home n. yaşlılar yurdu
old turkic inscriptions n. eski türk yazıtlar
the grand old party n. abd cumhuriyetçi parti
the old country n. göçmenin anayurdu
old standby n. eskiden beri kullanılıp popüler olan şey
old goods n. eskiler
a famous flower shop in old istanbul of ottoman empire n. sabuncakis
old china hands n. çin'de yıllarca yaşamış batılı gazeteciler ya da diplomatlar
old clothes shop n. eskici dükkanı
old and battered looking n. eski püskü
old or first love n. ilk göz ağrısı
old age assistance n. yaşlılık yardımı
old turkic language n. eski türk dili
old growth n. bakir ormanlık alan
old growth n. bakir
old growth n. balta girmemiş
old buildings n. yaşlı binalar
old turkish n. eski türkçe
old rival n. ezeli rakip
wise old man n. ak sakallı dede
new tricks to old dogs n. eski köye yeni adet
good old son-of-a-gun n. eski toprak
information-center for old persons n. yaşlı danışma merkezleri
old-age insurance n. emeklilik sigortası
old school n. geleneksel fikirlere sahip grup
old-age pensioner n. emekli
old-age insurance n. yaşlılık sigortası
old turkish-persian new year celebration n. nevruz
old-age pensioner n. tekaüt
ottoman old people’s home n. daru’l-aceze
old-turkish celebration of spring n. hıdrellez
old school n. modası geçmiş yöntem
self-realization in old age n. yaşlılarda öz gerçekleştirim
old-age pension n. emekli aylığı
old-turkish word for sociology n. ilm-i içtima
old-testament n. eski ahit
old-system n. eski sistem
old-timer n. eski
old-turkish word for sociology n. ictimaiyyat
inner old city n. eski şehir
old junky car n. külüstür araba
inner old city n. tarihi şehir
an old banger n. külüstür
old growth n. balta girmemiş orman
old growth n. bakir orman
growing old n. yaşlanma
growing old n. ihtiyarlama
old clothes-man n. eski elbiseler satan kimse
old clothes-man n. eskici
a centuries-old tradition n. öteden beri süregelen gelenek
jerusalem's old city n. eski kudüs
old style n. eski moda
old style n. demode
old-boy network n. aynı okuldan mezun kişilerin geliştirdiği birbirini gözetme ilişkisi
old-boy network n. ahbap çavuş ilişkisi
old paper n. eski kağıt
old scrap n. eski hurda
old experience n. eski deneyim
old-fashioned doctrine n. modası geçmiş doktrin
old-fashioned doctrine n. eskimiş doktrin
old witch n. yaşlı cadı
old mountain n. yaşlı dağ
old man with white beard n. ak sakallı yaşlı adam
an old motel n. eski bir motel
old calendarists n. eski takvimciler
old and new testament n. eski ve yeni ahit
old city of jerusalem n. eski kudüs kenti
old main n. (çok eskiden kurulmuş) ana bina (abd'deki üniversite kampüslerinde)
old guest n. yaşlı konuk
old guest n. eski konuk
grumpy old man n. huysuz ihtiyar
dray horse (old usage) n. koşum atı
old-age home n. huzur evi
old city n. şehrin tarihi kısmı
a defenseless old man n. savunmasız yaşlı bir adam
a day-old baby n. bir günlük bebek
the family of 3 year-old (girl/boy) n. 3 yaşındaki çocuğun ailesi
an old table game like domino n. aznif
old istanbul n. eski istanbul
same old love n. aynı eski aşk
old anatolian turkish n. eski̇ anadolu türkçesi̇
hebete (old-fashioned) n. aptal
hebete (old-fashioned) n. salak
hebete (old-fashioned) n. gerizekalı
old saw n. eski bir deyiş
old saw n. eski bir tabir
old saw n. vecize
old saw n. deyim
82-day-old baby n. 82 günlük bebek
anam cara (soul friend) (an old gaelic word) n. ruh arkadaşı
4 month old baby n. dört aylık bebek
4 month old baby n. 4 aylık bebek
four month old baby n. dört aylık bebek
four month old baby n. 4 aylık bebek
home for old people n. yaşlılar evi
old-growth forest n. balta girmemiş orman
old-age pensioner n. yaşlı emekli
old adage n. eski atasözü
calendar [old-fashioned] n. günlük
calendar [old-fashioned] n. program
calliature [old-fashioned] n. tropik boya ağacı
caliatour [old-fashioned] n. tropik boya ağacı
calendar [old-fashioned] n. rehber
calendar [old-fashioned] n. emsal
calorist [old-fashioned] n. ısının maddi bir madde olduğuna inanan kimse
calorist [old-fashioned] n. kalori teorisine inanan kimse
old continent n. avrupa kıtası
old witch n. yaşlı cadı
tapstry [old-fashioned] n. bar
tapstry [old-fashioned] n. pub
addition [old-fashioned] n. ünvan
carbuncle [old-fashioned] n. yuvarlak kırmızı renkli mücevher
two old cat n. iki kişilik bir tür top oyunu
old wife n. dedikoducu yaşlı kadın
old wife n. geveze yaşlı kadın
old nemesis n. eski baş düşman
old age n. ilerlemiş yaş
old movie n. eski film
old [obsolete] n. yaşlılık
old [obsolete] n. ileri aşama
old chum [obsolete] n. avustralya sömürgesindeki hayat konusunda deneyimli kimse
old hand n. uzun süredir orada bulunduğu için bir coğrafi bölge hakkında ayrıntılı bilgisi olan kimse
old guard n. demode bir amaç veya ilke uğruna çalışan grup
old boy n. şeytan
old chum [obsolete] n. deneyimli mahkum
old-fashioned n. kalın tabanlı, geniş ağızlı ve 7-8 ons hacimli kısa ve geniş bir bardak
old boy n. neşeli yaşlı erkek
old bachelor n. bekar erkek
old boy n. şakacı yaşlı erkek
old guard n. tutucu üye
old bachelor n. evlenmemiş erkek
old hand [australia] n. avustralya'ya ilk göç edenlerden her biri
old hat n. tanıdık şey
old hat n. banal şey
old chum [obsolete] n. deneyimli suçlu
old boy n. grubun eski üyesi
old hat n. aşina olunan şey
old boy n. (profesyonel, ticari, sosyal) bir grubun uzun süreli ve etkili üyesi olan erkek
old guard n. köklü bir amaç veya ilke uğruna çalışan grup
old fashioned n. viski, apsent, su ve şeker ile hazırlanan bir kokteyl
old hat n. klişe şey
old person n. ihtiyar kimse
old hat n. yaygın şey
old maid n. sofra artıklarını yiyen kimse
old maid n. (patlamış mısırlar içinde) patlamamış mısır tanesi
old school n. törelere bağlı insanlar
old school tie n. hizipçilik
old-fashionedness n. demode olma
old soldier n. tecrübeli kimse
old identity [australia/new zealand] n. bir yerin yaşlı ve tanınmış sakini
old talk n. hoşbeş
old woman n. temkinli kimse
old wives' tale n. uydurma
old shoe n. gösterişsiz şey
old man n. uzun deneyimler sonucunda statü kazanmış kimse
old man n. tanınmış otorite
old media n. eski medya
old man n. kültürel önder
old man n. kabiledeki yaşça büyük kimse
old man n. kültürel figür
old song n. ıvır zıvır
old man n. tanınmış yetkili
old shoe n. çok tanıdık kimse
old-style n. eskiye özgü şey
old money n. ailesinden (para) miras kalan soy
old sweat n. (bazı etkinliklerde) deneyimli kimse
old money n. ailesinden (para) miras kalan aile
old shoe n. gösterişsiz kimse
old school n. gelenekçiler
old shoe n. çok aşina şey
old soldier n. deneyimli kimse
old money n. ailesinden (para) miras kalan kimse
old wives' tale n. hurafe
old sweat n. (bazı etkinliklerde) tecrübeli kimse
old-style n. eskiye ait şey
old song n. cüzi şey
old-style n. geçmiş zamana özgü şey
old shoe n. çok tanıdık şey
old man n. kültürel kahraman
old woman n. telaşlı kimse
old school tie n. grupçuluk
old maid n. huysuz ve geçimsiz kimse
old wives tale n. hurafe
old style n. daha eski bir döneme ait olan şey
old wife n. dumanı önleyen baca külahı
old-fashioned n. viski, apsent, su ve meyve ile hazırlanan bir kokteyl
old talk n. çene çalma
old-girl network n. (okul mezunları arasında) ahbap çavuş ilişkisi
old man n. (askeri) bir örgütün kıdemli üyesi
old prussian n. eski prusyalı
old song n. önemsiz şey
old song n. değersiz şey
old money n. ailesinden (para) miras kalan sülale
old person n. ihtiyar insan
old wife n. dedikodu
old lady n. ihtiyar kadın
old-fashionedness n. eski moda olma
old wives tale n. batıl inanç
old man n. soy isimlerinden önce "yaşlı bay" anlamında kullanılan bir ifade
old man n. uzun deneyimler sonucunda beceri kazanmış kimse
old hat n. eskimiş şey
old soldier n. gazi
old wife n. lakırdı
old wife n. gıybet
old-fashionedness n. demodelik
old talk n. yüzeysel konuşma
old style n. daha eski bir döneme özgü şey
old school tie n. klancılık
old identity [australia/new zealand] n. eski toprak
old person n. yaşlı insan
old man n. (askeri) örgütün eski üyesi
old wives tale n. kocakarı masalı
old-fashioned n. kalın tabanlı, geniş ağızlı ve 7-8 ons hacimli kısa ve geniş bir bardak
old person n. yaşlı kimse
old man n. kabilenin bilgesi
old maid n. hırçın kimse
old maid n. (papazkaçtıda) eşi olmayan kart
old media n. (gazete, kitap, televizyon, sinema) internet öncesinde var olan medya
old prussian n. litvanyalılarla akraba olup vistula'nın doğusunda baltık denizi'nin kıyılarında yaşayan eski bir halkın üyesi
old shoe n. çok aşina kimse
old school n. muhafazakarlar
old man n. kabiledeki ihtiyar kimse
old woman n. çekingen kimse
old-fashionedness n. eski olma
old woman n. iffetli kimse
old-fashionedness n. eskilik
old-style n. geçmiş zamana ait şey
old hat n. modası geçmiş şey
old-time n. geçmiş zaman
old-time n. eski zaman
old-time dance [uk] n. (kadril dansı) düzenli bir dans
old-maidism n. hırçınlık
old-maidism n. ihtiyarlık
old-time dance [uk] n. (kadril dansı) resmi bir dans
old-maidism n. geçimsizlik
old-maidism n. huysuzluk
old age n. ileri yaş
six-year-old n. altı yaşında çocuk
six-year-old n. altı yaşında hayvan
grow old v. eskimek
pay off old scores v. hesaplaşmak
grow old v. kocaltmak
grow old v. yıpranmak
get old and ugly v. molozlaşmak
become old v. köhneleşmek
grow old v. kartlaşmak
be made old v. eskitilmek
settle old scores v. hesaplaşmak
become old v. eskimek
got old v. yaşlanmak
get old v. yaşlanmak
grow old v. farımak
grow old v. kocamak
grow old v. ihtiyarlamak
grow old v. kocalmak
be old v. yaşını başını almak
grow old v. saçı başı ağarmak
be an old hand at v. bir konuda bayağı tecrübeli olmak
be old enough to give birth to v. doğum yapabilecek yaşta olmak
live to a ripe old age v. dünyaya kazık kakmak
be an old hand at something v. (bir işin) kurdu olmak
hook up with an old flame v. (eski sevgiliyle vb) yeniden görüşmeye başlamak
be old-fashioned v. modası geçmiş olmak
be old-fashioned v. eski moda olmak
date back to old times v. eskiye dayanmak
date back to old times v. geçmişe dayanmak
run across an old friend v. eski bir dosta rastlamak
look old v. eski görünmek
look old v. eski gözükmek
be too old v. çok eski olmak
have the intellect of a 3 year old v. üç yaşında bir çocuğun zekasına sahip olmak
have the intelligence of a three year old child v. 3 yaşında bir çocuğun zekasına sahip olmak
have the intellect of a 3 year old v. 3 yaşında bir çocuğun zekasına sahip olmak
have the intelligence of a three year old child v. üç yaşında bir çocuğun zekasına sahip olmak
be too old to marry v. evlenmek için çok yaşlı olmak
be old/mature enough to get married (to someone) or marry someone v. gelinlik çağına gelmek
be old/mature enough to get married (to someone) or marry someone v. evlilik çağına gelmek
be old/mature enough to become a bride v. evlilik çağına gelmek
be old/mature enough to become a bride v. gelinlik çağına gelmek
become an old maid v. evde kalmış olmak (kadın)
become an old maid v. evde kalmak
become old-fashioned v. modası geçmek
become old fashioned v. köhnemek
become old v. köhnemek
visit an old friend v. eski bir arkadaşı ziyaret etmek
calver [old-fashioned] v. balığı henüz canlı iken kesip hazırlamak
tarre [old fashioned] v. galeyana getirmek
tarre [old fashioned] v. kışkırtmak
old [dialect] v. (lehçesel kullanım) tutmak
old talk v. yüzeysel sohbet etmek
old talk v. çene çalmak
old talk v. hoşbeş etmek
old and faithful adj. emektar
of old adj. eskiden kalma
very old adj. nuh nebi'den kalma
as old as adj. kadar yaşlı
old fogeyish adj. eski kafalı
old fashioned adj. modası geçmiş
old hat adj. modası geçmiş
very old adj. çok yaşlı
old world adj. modası geçmiş
old fogyish adj. eski kafalı
of the old school adj. eski kafalı
rather old adj. eski püskü
century-long/old adj. yüzyıllık
old-dated adj. eski tarihli
old-style adj. eski usul
old-fashioned adj. çağdışı
old-fashioned adj. dar kafalı
old-fashioned adj. eski
old-fashioned adj. nuh nebi'den kalma
old-time adj. eski zaman
old-time adj. eski
centuries old adj. yüzlerce yıllık
old-fashioned adj. modası geçmiş
day-old adj. bayat
day-old adj. dünün
day-old adj. bir günlük
day-old adj. bir gün öncenin
days-old adj. birkaç gün öncesinin
days-old adj. günler öncesinin
old-line adj. köklü
decades-old adj. onlarca yıldır süren
old-fashioned adj. modern olmayan
two-year old adj. iki yaşında
old-fashioned adj. eskiden kalma
callid [old-fashioned] adj. kurnaz
calver [old-fashioned] adj. yeni yakalanmış
callid [old-fashioned] adj. sinsi
ragmatical [old-fashioned] adj. huzur bozan
ragmatical [old-fashioned] adj. vahşi
ragmatical [old-fashioned] adj. gürültücü
ragmatical [old-fashioned] adj. kaba
ragmatical [old-fashioned] adj. yabani
ragmatical [old-fashioned] adj. zorba
ragmatical [old-fashioned] adj. kargaşalık çıkaran
age-old adj. antik
age-old adj. antika