part - Türkisch Englisch Wörterbuch

part

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau

Bedeutungen von dem Begriff "part" im Türkisch Englisch Wörterbuch : 101 Ergebniss(e)

Englisch Türkisch
Common Usage
part n. parça
Dismantle your rifle and put each part on the table.
Tüfeğinizi sökün ve her bir parçasını masanın üzerine koyun.

More Sentences
part n. kısım
It is true the cod have gone from the central part of the North Sea.
Morinaların Kuzey Denizi'nin orta kısmından gittiği doğrudur.

More Sentences
part n. taraf
These all entail creative thinking on your part.
Bunların hepsi sizin tarafınızdan yaratıcı düşünmeyi gerektirir.

More Sentences
General
part n. taraf
The best part is it’s economical as well.
En güzel tarafı da ekonomik olması.

More Sentences
part n. kesim
In 1983 this part of the island proclaimed itself an independent republic.
1983 yılında, adanın bu kesimi, bağımsız bir cumhuriyet olduğunu ilan etti.

More Sentences
part n. görev
We, for our part, believe that our main task is to protect our people.
Biz kendi adımıza, asıl görevimizin halkımızı korumak olduğuna inanıyoruz.

More Sentences
part n. yan
The best part of the Environmental Action Programme for me is the concentration on better implementation.
Benim için Çevre Eylem Programının en iyi yanı, daha iyi uygulama üzerine yoğunlaşmasıdır.

More Sentences
part n. yedek parça
Yanni owns an auto parts company.
Yanni'nin bir oto yedek parça şirketi var.

More Sentences
part n. pay
We for our part will and do verify that each Member State has set up a reliable system of on-the-spot checks.
Biz kendi payımıza, her Üye Devletin güvenilir bir yerinde kontrol sistemi kurduğunu doğrulayacağız ve doğruluyoruz.

More Sentences
part n. rol
I'd love to play the part of Hamlet!
Hamlet rolünü oynamayı çok isterdim!

More Sentences
part n. kısım
We cannot accept the parts of proposals that we want and reject the rest.
Tekliflerin istediğimiz kısımlarını kabul edip geri kalanını reddedemeyiz.

More Sentences
part n. bölüm
We spend a big part of our lives sleeping.
Hayatımızın büyük bir bölümünü uyuyarak geçiriyoruz.

More Sentences
part n. parça
Firstly, from an ethical point of view, we cannot advocate the idea of selling blood or any body part.
İlk olarak, etik açıdan bakıldığında, kan veya herhangi bir vücut parçasının satılması fikrini savunamayız.

More Sentences
part n. bölge
The privatisation method expounded at Lisbon is not going to provide better services in our part of the world.
Lizbon'da açıklanan özelleştirme yöntemi dünyanın bizim bölgemizde daha iyi hizmetler sağlamayacaktır.

More Sentences
part n. ölçek
You should put two parts coffee and one part steamed milk for a flat white.
Flat white için iki ölçek kahve ve bir ölçek buharda pişirilmiş süt koymalısınız.

More Sentences
part v. ayırmak
Part your kid’s hair in the middle.
Çocuğunuzun saçını ortadan ayırın.

More Sentences
part v. ayrılmak
He's miserable ever since they parted.
Ayrıldıklarından beri perişan durumda.

More Sentences
part v. aralamak
She parted the curtains to look at the garden.
Perdeleri aralayıp bahçeye baktı.

More Sentences
part adj. kısmen
Otherwise, the six amendments are acceptable in principle or part.
Aksi takdirde altı değişiklik prensipte veya kısmen kabul edilebilir.

More Sentences
Technical
part n. kısım
Certain parts of it are likely to influence the Convention.
Bazı kısımlarının Sözleşme'yi etkilemesi muhtemeldir.

More Sentences
Textile
part n. parça
Social fundamental rights form part and parcel of traditional fundamental rights.
Sosyal temel haklar, geleneksel temel hakların ayrılmaz bir parçasını oluşturur.

More Sentences
Automotive
part n. parça
The joint resolution is part and parcel of this trend.
Ortak karar bu eğilimin bir parçasıdır.

More Sentences
Theatre
part n. rol
This report could play an essential part in bringing this about.
Bu rapor bunun gerçekleşmesinde önemli bir rol oynayabilir.

More Sentences
General
part n. ayrım
part n. bölük
part n. parti
part n. uzuv
part n. bölüntü
part n. saç ayrımı
part n. cüz
part n. semt
part n. katkı
part n. fragman
part n. hisse
part n. oylum
part n. fasıl
part n. bütünü oluşturan eş bölüm
part n. benzer birimlerden her biri
part n. orantılı bileşen
part n. geometrik şeklin elemanı
part n. dış genital organ
part n. boşaltım organı
part n. edebi eserin belirli aralıklarla satılan bölümleri
part n. eserde belirli bir enstrüman
part n. gemi donanımının parçası
part n. ilçe
part n. mahalle
part n. civar
part n. karakteri oluşturan unsur
part n. kabiliyet unsuru
part n. kişisel özellik
part n. üstün kişisel özellikler
part n. davranış biçimi
part n. belirli bir özelliğin gereği
part n. belirli bir rol veya durumun ilgilendirdiği taraf
part n. kokteyldeki 3.5 santilitrelik bileşik
part n. (müzik eserinde) bölüm
part v. parçalanmak
part v. elden çıkarmak
part v. tarakla ayırmak
part v. kopmak
part v. bölünmek
part v. kısımlara ayırmak
part v. parçalamak
part v. bölmek
part v. ölmek
part v. (saçı) ikiye ayırmak
part v. paylara bölüp dağıtmak
part v. paylaştırmak
part v. bölüştürmek
part v. karışımdan ayırmak
part v. (ortaklığı) tarafları ayırarak bitirmek
part v. aynı fikirde olmamak
part v. anlaşmazlık sebebiyle ortaklığı bitirmek
part v. (nehir kolları) ayrılıp farklı yönlere gitmek
part v. yolları ayrılmak
part adj. taraflı
part adj. kısmen etkili
part adj. parçalı
part adv. ekseriya
part adv. kısmi
part adv. bir yanıyla
part adv. kısmen
Technical
part n. (lojistikte) daha küçük parçaya bölünemeyecek öğe
part n. uzunluğu on iki inç, genişliği bir inç olan yüzey ölçü birimi
Computer
part v. (sohbet odasından) çıkmak
Marine
part v. (palamar, zincir) kopmak
part v. (palamar, zincir) koparmak
Anatomy
part n. daha büyük bir yapının herhangi bir bölümü
Math
part n. tam bölen
part n. askat
part n. elemanları başka bir kümenin de elemanı olan küme
Chemistry
part v. (maddeleri) kimyasal işlemle ayrıştırmak
Religious
part n. (musevilik) ibrani takviminde bir zaman birimi
Archaic
part n. uzayda yön
part n. uzayda taraf
part n. madde parçacığı
part v. bir veya daha fazla kişiyle paylaşmak
Metallurgy
part v. (gümüşü) altından ayırmak
part v. parçanın bir kısmını kesmek
part v. (döküm kalıbının) yüzeyini kumdan ayrı tutmak

Bedeutungen, die der Begriff "part" mit anderen Begriffen im Englisch Türkisch Wörterbuch erhalten hat: 500 Ergebniss(e)

Englisch Türkisch
Common Usage
spare part n. yedek parça
At the moment, spare parts can only be sourced from the car manufacturer, not the spare part manufacturer.
Şu anda yedek parçalar, yedek parça üreticisinden değil, yalnızca otomobil üreticisinden temin edilebilmektedir.

More Sentences
General
mouth part n. ağız parçası
Mouth parts that remain rarely cause serious problems.
Nadiren kalan ağız parçaları ciddi sorunlara neden olur.

More Sentences
the best part n. en iyi kısım
You can then use image editing software to put those three images together and highlight the best parts of each photo.
Daha sonra bu üç görüntüyü bir araya getirmek ve her fotoğrafın en iyi kısımlarını vurgulamak için görüntü düzenleme yazılımını kullanabilirsiniz.

More Sentences
main part n. ana parça
Healthy red blood cells are the main part of hemoglobin in your blood that binds the oxygen.
Sağlıklı kırmızı kan hücreleri, kanınızdaki oksijeni bağlayan hemoglobinin ana parçasıdır.

More Sentences
replacement part n. yedek parça
This allows them to troubleshoot problems and prepare replacement parts before the aircraft returns to base.
Bu, uçak üsse dönmeden önce sorunları gidermelerine ve yedek parçaları hazırlamalarına olanak tanır.

More Sentences
the lower part n. aşağı
The following shows the piano cover and the pedals in the lower part.
Aşağıda piyano kapağı ve alt kısımdaki pedallar gösterilmektedir.

More Sentences
the first part n. ilk bölüm
The first part of each study text should be the introduction and the last part should be the result section.
Her çalışma metninin ilk bölümü giriş, son bölümü ise sonuç bölümü olmalıdır.

More Sentences
machine part n. makine parçası
Each of the machine parts produces different vibrations.
Makine parçalarının her biri farklı titreşimler üretir.

More Sentences
fifth part n. beşinci bölüm
This is the fifth part of the Moto X3m series.
Bu, Moto X3m serisinin beşinci bölümüdür.

More Sentences
part of n. parçası
However, that is part of the job.
Ancak bu da işin bir parçası.

More Sentences
taking part n. yer alma
U-995 took part in five wolfpacks, namely.
U-995 beş kurt sürüsünde yer aldı.

More Sentences
plastic part n. plastik parça
Ethanol can damage plastic parts in the fuel system.
Etanol yakıt sistemindeki plastik parçalara zarar verebilir.

More Sentences
replaced part n. değiştirilen parça
Replaced parts are passed into our ownership.
Değiştirilen parçalar bizim mülkiyetimize geçer.

More Sentences
part-time employment n. yarı zamanlı çalışma
There are good opportunities for part-time employment.
Yarı zamanlı çalışma için iyi fırsatlar var.

More Sentences
integral part n. ayrılmaz parça
Glutathione is the most critical and integral part of your detoxification system.
Glutatyon, detoksifikasyon sisteminizin en kritik ve ayrılmaz parçasıdır.

More Sentences
internal part n. iç kısım
The internal part is the function of molecular force.
İç kısım moleküler kuvvetin fonksiyonudur.

More Sentences
external part n. dış kısım
The external part of the female genitals is the vulva.
Kadın cinsel organlarının dış kısmı vulvadır.

More Sentences
underlined part n. altı çizili kısım
Translate the underlined part.
Altı çizili kısmı çevir.

More Sentences
missing part n. eksik parça
You are the missing part of me.
Sen benim eksik parçamsın.

More Sentences
second part n. ikinci bölüm
The second part, relating to control, is also important, but it is only one of three parts.
Kontrolle ilgili ikinci bölüm de önemlidir ancak üç bölümden yalnızca bir tanesidir.

More Sentences
a major part n. büyük bir kısım
I believe that a major part of the European Parliament's proposals were included.
Avrupa Parlamentosunun önerilerinin büyük bir kısmının dahil edildiğine inanıyorum.

More Sentences
an inseparable part n. ayrılmaz bir parça
This brand has become an inseparable part of our lives.
Bu marka hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline geldi.

More Sentences
third part n. üçüncü bölüm
Only a pact of this nature will merit inclusion in the third part of the Constitution.
Sadece bu nitelikteki bir anlaşma Anayasa'nın üçüncü bölümüne dahil edilmeyi hak edecektir.

More Sentences
third part n. üçüncü kısım
The third part of his hadith gives us practical advice.
Hadislerinin üçüncü kısmı bize pratik tavsiyeler veriyor.

More Sentences
(one's) part n. üzerine düşen görev
I believe that this House stands ready to play its part.
İnanıyorum ki bu Meclis üzerine düşen görevi yerine getirmeye hazırdır.

More Sentences
lower part n. alt kısım
The feet are the lowest part of the body and are considered dirty.
Ayaklar vücudun en alt kısmıdır ve kirli kabul edilir.

More Sentences
basic part n. temel parça
In either case, the basic parts are similar.
Her iki durumda da temel parçalar benzerdir.

More Sentences
part one n. birinci kısım
However, Part One also identifies a number of shortcomings in the judiciary.
Bununla beraber, birinci kısımda, adli sistemde bazı yetersizlikler de tespit edilmiştir.

More Sentences
last part n. son kısım
Mr Whitehead, I would ask you to repeat the last part of your question, which was not very clear.
Sayın Whitehead, sorunuzun çok açık olmayan son kısmını tekrarlamanızı rica ediyorum.

More Sentences
take part v. rol almak
Let us make sure that they are destroyed, and allow Europe to take part in their destruction.
Biz onların yok edilmesini sağlayalım ve Avrupa'nın da onların yok edilmesinde rol almasına izin verelim.

More Sentences
play a part v. rol oynamak
This could play a part in the creation of new jobs in rural areas.
Bu, kırsal bölgelerde yeni iş alanlarının yaratılmasında rol oynayabilir.

More Sentences
part company with v. ayrılmak
It is largely on the capacity issue that I part company with a number of my fellow committee members.
Büyük ölçüde kapasite konusunda bazı komite üyesi arkadaşlarımdan ayrılıyorum.

More Sentences
play a part v. bir rolü oynamak
The fishing agreements that the European Union enters into with third countries could also play a part.
Avrupa Birliği'nin üçüncü dünya ülkeleriyle yaptığı balıkçılık anlaşmaları da bu konuda bir rol oynayabilir.

More Sentences
take part in v. katılmak
Denmark is not taking part in the common defence policy either.
Danimarka ortak savunma politikasına da katılmıyor.

More Sentences
take part v. katılmak
Obviously I did not sign in, but I was here and I did take part.
Açıkçası oturum açmadım ama buradaydım ve katıldım.

More Sentences
take part v. yer almak
I took part in that debate; let there be no mistake about that.
Bu tartışmada yer aldım; bu konuda bir hata olmasın.

More Sentences
part with v. ayrılmak
No one likes to part with their money.
Kimse parasından ayrılmayı sevmez.

More Sentences
part with v. elden çıkarmak
I parted with my old car.
Eski arabamı elden çıkardım.

More Sentences
part from v. ayrılmak
Was he going to be parted from Mathilde?
Mathilde'den ayrılacak mıydı?

More Sentences
part company v. ayrılmak
There is one point, though, in the rapporteur's argument where he and I part company.
Yine de raportörün argümanında onunla ayrıldığımız bir nokta var.

More Sentences
part with v. bırakmak
I'll never part with it.
Asla onu bırakmayacağım.

More Sentences
play a part v. payı olmak
I thank all those who have played a part in this.
Bunda payı olan herkese teşekkür ediyorum.

More Sentences
form part of v. bir parçasını oluşturmak
The important thing is clearly that they form part of the network.
Önemli olan açık bir şekilde bunların ağın bir parçasını oluşturmasıdır.

More Sentences
part ways v. yolları ayırmak
Stan Van Gundy just parted ways with the Detroit Pistons.
Stan Van Gundy Detroit Pistons ile yollarını ayırdı.

More Sentences
part time adj. yarı zamanlı
If you plan to work just part time, you likely will receive an hourly wage.
Sadece yarı zamanlı çalışmayı planlıyorsanız, muhtemelen saatlik bir ücret alacaksınız.

More Sentences
part-time adj. yarı zamanlı
We now have the evidence and the opposite is the case, because part-time work has come to be seen as a positive option.
Artık elimizde kanıtlar var ve durum tam tersi, çünkü yarı zamanlı çalışma olumlu bir seçenek olarak görülmeye başlandı.

More Sentences
part-time adj. parttaym
She insisted on applying for a part-time job.
Part-time bir iş başvurusu konusunda ısrar etti.

More Sentences
in part adv. kısmen
The Council accepted 60 of these in full and 10 in part.
Konsey bunlardan 60'ını tamamen, 10'unu ise kısmen kabul etmiştir.

More Sentences
as part of prep. kapsamında
As part of the pre-accession strategy, there will also be a doubling of the yearly financial grand assistance to Turkey.
Katılım öncesi strateji kapsamında, ayrıca, Türkiye için yıllık mali hibe yardım iki katına çıkarılacaktır.

More Sentences
in part with prep. kısmen
The fault lies in part with Parliament, because we do not scrutinise and follow up the budget as we should.
Hata kısmen Parlamento'da, çünkü bütçeyi gerektiği gibi inceleyip takip etmiyoruz.

More Sentences
Phrasals
poke (one) in (some body part) v. dürtmek
Tom got poked in the eye.
Tom gözünden dürtüldü.

More Sentences
General
inseparable part n. ayrılmaz parça
the better part n. yarısından fazla
part owner n. hissedar
part and parcel n. tamamlayıcı kısım
lowest part n. dip
this part of me n. şuram
upper part n. yukarı
the better part n. çoğu
mating part n. geçme parça
upper part n. üst
the future part n. ileri
lower part n. alt
part timer n. belirli bir süre çalışan kişi
middle part n. bağır
the part to come n. ileri
part and parcel n. ayrılmaz parça
lower part of the trouser leg n. paça
after part n. kıç taraf
forward part n. ileri
a tenth part n. ondalık
inner part of a fortress n. kale içi
membrane part n. zar parçası
the most part n. en büyük kısım
address part n. adres kısmı
front part n. ileri
the best part of the year n. yılın en güzel mevsimi
hind part n. kıç
tenth part n. onuncu parça
white part n. beyaz
the lower part of a trouser leg n. baldırak
the best part n. yarısından fazla
inseparable part n. mütemmim cüz
part no n. parça numarası
the best part n. çoğu
lower part n. aşağı taraf
fractional part n. kesir kısmı
greek populated southern part of cyprus n. güney kıbrıs rum kesimi
mounting part n. montaj parçası
taking part n. iştirak
the most delicate part (of a matter) n. püf nokta
the key part (of a matter) n. püf nokta
the large part of n. büyük bölümü
the large part of n. büyük kısmı
large part of the year n. yılın büyük bölümü
machine part n. makina parçası
part-time employment n. part-time çalışma
part of speech n. sözcük türü
part-time working week n. aralı çalışmalı hafta
walking part n. hareketli kısım
good part n. iyi taraf
piece part n. küçük parça
part time station n. günün belirli saatlerinde yayın yapan istasyon
part time station n. yarı zamanlı yayın yapan yayın istasyonu
necessary part n. gerekli kısım
essential part n. gerekli kısım
required part n. gerekli kısım
indivisible part n. ayrılmaz parça
additional part n. ilave kısım
upper part of the tree n. ağacın üst kısmı
upper part of the tree n. ağacın üst bölümü
furniture component/part n. mobilya parçası
top part of the gun n. silahın üst tarafı
an inseparable part of the education n. eğitimin ayrılmaz bir parçası
part of the body n. vücudun kısmı/bölümü
a part of the group n. grubun bir parçası
a direct part n. bir şeyin doğrudan bir parçası
vital part n. hayati önemde kısım
vital part n. hayati önem taşıyan bölüm
small part (in a film/movie) n. küçük rol (filmde)
part of the act n. rol icabı
vital part n. hayati önemde kısım/bölüm
vital part n. hayati parça
a part of our culture n. kültürümüzün bir parçası
conductive part n. iletken parça
chief part n. başrol
exceeding part n. aşan kısım
exceeding part n. aşan bölüm
local part n. yerel kısım
third part n. üçüncü parça
(one's) part n. üstüne düşen görev
upper part n. üst bölüm
lower part n. alt bölüm
a good part of n. önemli bir kısmı
part name n. parça adı
a tenth part n. onda bir
bionic part n. biyonik kısım
bionic part n. biyonik parça
lowest part n. en alt bölüm
underlined part n. altı çizili bölüm
part one n. bölüm bir
part one n. birinci bölüm
open part n. açık parça
two-part [scottish] n. üçte iki
part to whole relation n. bütün ve parçaları arasındaki anlam ilişkisi
fourth part n. dördüncü bölüm
fourth part n. dördüncü kısım
fourth part n. dördüncü parça
sixteenth part n. on altıncı bölüm
sixteenth part n. bütünün on altıncı parçası
sixteenth part n. on altıncı parça
standing part n. kancanın uç noktaya zıt bölümü
standing part n. halat kolu
standing part n. halatta ilmeğin atıldığı yer
standing part n. (palangada) rigavo
star part n. başrol
part-whole relationship n. parça bütün ilişkisi
part-owner n. hissedar
part-timer n. okula yarı zamanlı giden kimse
part time n. yarı zaman
part-timer n. okulda yarı zamanlı çalışan kimse
part-owner n. diğer kimseler ile ortak malı/payı olan malik
act a part v. rol almak
become a part of one's store of ideas v. aklında yer etmek
part company with v. ile ilişkisini kesmek
act a part v. rol oynamak
be a part and parcel of v. bir şeyin önemli bir öğesi olmak
do one's part v. üzerine düşeni yapmak
play a part v. rol almak
take part in a contest v. yarışmaya katılmak
have a part v. rol almak
become a part of an activity v. devreye girmek
part company v. birbirinden ayrılmak
take the part of v. taraf çıkmak
have a part in v. rol almak
go and see every part of v. adım adım gezmek
play the part of v. rolünü oynamak
play a part in v. rolü olmak
take part in crime v. suça yardımcılık etmek
take part in crime v. suçta rol oynamak
take part in crime v. suça ortak olmak
take part in a demonstration v. mitinge katılmak
be a part of v. parçası olmak
be part of v. parçası olmak
become part of an activity or effort v. devreye girmek
(for someone) have a part in v. yer almak
not to be a part of v. bir parçası olmamak
no longer to be a part of v. devre dışı kalmak
play a part in v. rol oynamak
take part in literature v. literatürde yer almak
take part in a ceremony v. törene katılmak
take part in activities v. etkinliklerde bulunmak
take part in the contest v. yarışmaya katılmak
take part in competition v. yarışmaya katılmak
do one's part v. üzerine düşen görevi yapmak
do one's part v. kendi üzerine düşeni yapmak
do one's part v. kendine düşeni yapmak
do one's part v. kendi üzerine düşen görevi yapmak
do part-time work v. yarımgün çalışmak
part with v. -i bırakmak
part from v. -den ayrılmak
part company with v. -den ayrılmak
work part-time v. yarımgün çalışmak
take part in a survey v. ankete katılmak
part company v. bırakmak
take part in v. -e katılmak
pass the most difficult part of something v. birşeyin en zor kısmını atlatmak
pass the most difficult part of something v. birşeyin en sıkıntılı kısmını atlatmak
take the part of v. birine destek vermek
take the part of v. birinden yana çıkmak
take the part of v. birinden yana olmak
play a noble part v. şerefli bir rol oynamak
play a part v. rol yapmak
play a part v. yer almak
play a part v. katılmak
be an integral part of something v. bir bütünün parçasını oluşturmak
form part v. kısmını oluşturmak
take in good part v. iyi anlama almak
have a part in v. pay sahibi olmak
take part in v. hissedar olmak
take part in v. müdahil olmak
form part of v. bir kısmını oluşturmak
be an inseparable part of v. ayrılmaz parçası olmak
be an indivisible part of v. ayrılmaz parçası olmak
be an integral part of v. ayrılmaz parçası olmak
part company (with somebody) v. yollarını ayırmak
be part of something v. parçası olmak
be part of something v. bir parçası olmak
comprise one part of v. bir bölümünü oluşturmak
part company (with somebody) v. yolları ayırmak
take part in the struggle v. mücadelede rol almak
take part in the struggle v. mücadeleye katılmak
take part in the struggle v. mücadele içinde yer almak
take part in the struggle v. mücadelede yer almak
take part in the election v. seçime katılmak
take part in the elections v. seçimlere katılmak
be great in the part v. role çok uygun olmak
get a part in a movie v. bir filmde rol kapmak
get a small part in the film v. filmde küçük bir rol almak
sleep with a director to get a part v. rol kapmak için bir yönetmenle yatmak
part someone's hair v. saçını ayırmak
part hair in the middle v. saçlarını ortadan ikiye ayırmak
part hair in the middle v. saçlarını ortadan ayırmak
thank in part v. kısmen teşekkür etmek
have a small part on a tv show v. dizde ufak bir rol oynamak
get to the important part v. önemli bölüme geçmek
play a central part v. merkezi bir rol oynamak
be a part of something v. bir şeylerin bir parçası olmak
take part in v. parçası olmak
take part in the project v. projede yer almak
be opened part way v. aralanmak
be a part of solution v. çözümün bir parçası olmak
take part in crime v. suça yataklık etmek
be a part of a team v. bir takımın parçası olmak
part ways v. ilişkiyi kesmek
act the part of v. görevlerini yerine getirmek
part company v. aynı görüşte olmamak
part company v. bağlantıyı sona erdirmek
part company v. bırakmak
part company v. ayrı düşmek
become a part of (something) v. parçası haline gelmek
part [dialect] [uk] v. vazgeçmek
part [obsolete] v. rol almak
part [obsolete] v. payı olmak
part [dialect] [uk] v. bırakmak
part [dialect] [uk] v. feragat etmek
part [obsolete] v. tarafını tutmak
part [dialect] [uk] v. el çekmek
part [obsolete] v. davayı desteklemek
part [obsolete] v. iştirak etmek
having an inside part adj. içli
part replaced adj. değiştirilen parça
bigger part of adj. -nin büyük kısmı
bigger part of adj. -in çoğu
bigger part of adj. -in çoğunluğu
greater part of adj. -in çoğu
greater part of adj. -in çoğunluğu
part-time adj. yarımgün
part-time adj. yarım günlük
part-time adj. yarım gün
a considerable part of adj. önemli bir bölümü
a substantial part of adj. önemli bir bölümü
a major part of adj. önemli bir bölümü
a significant part of adj. önemli bir bölümü
a considerable part of adj. hatırı sayılır bir bölümü
considerable part of adj. önemli bir bölümü
a certain part of adj. belli bir kısmının
two-part adj. çift yönlü
two-part adj. çift taraflı
two-part adj. iki kısımlı
part-time adj. okula yarı zamanlı giden
part-time adj. (okulda) yarı zamanlı çalışan
on the other part adv. diğer taraftan
in ill part adv. olumsuz bir şekilde
on the one part adv. bir yandan
in good part adv. tatlılıkla
on the other part adv. öbür yandan
in large part adv. geniş ölçüde
on one's part adv. kendine has
for the most part adv. ekseriye
for the most part adv. genellikle
in good part adv. iyilikle
for the most part adv. ekseriya
at part adv. başa baş
for the most part adv. genelde
in good part adv. gönül hoşluğuyla
for the most part adv. esas itibarıyla
until death do us part adv. ölüm bizi ayırana kadar
in part adv. bazı hususlarda
part time adv. belli bir süre boyunca
for the most part adv. çoğunlukla
in every part of adv. genelinde
in part adv. bir dereceye kadar
for the most part adv. ekseriyetle
at least in part adv. en azından kısmen
in the early part of eighteenth century adv. 18. yüzyılın başlarında
until death do them part adv. ölüm onları ayırıncaya kadar
part to whole adv. parçadan bütüne
in whole or in part adv. kısmen veya tamamen
in ill part adv. uymayarak
in ill part adv. avantajsız bir biçimde
part-time adv. yarı zamanlı olarak
part-time adv. kısa süreli olarak
on the part of prep. in tarafında
on part with prep. ile eşit düzeyde
on the part of prep. tarafından
greater part of prep. -in büyük kısmı
greater part of prep. -in büyük bölümü
on the part of prep. -in tarafından
as part of prep. çerçevesinde
as part of prep. bağlamında
Phrasals
act a part v. gerçek düşüncelerini gizlemek
act a part v. gerçek amacını saklamak
act a part v. rol kesmek
act a part v. oynamak
to take part in something v. bir şeye katılmak
to take part in something v. bir şeye dahil olmak
poke (one) in (some body part) v. (birisini bir yerine) bir şey sokmak/bir şey batırmak
poke (one) in (some body part) v. (bir yerini) çıkarmak
part with (someone or something) v. (biriyle/bir şeyle) ayrılmak
part with (someone or something) v. (birinden/bir şeyden) vazgeçmek
part with (someone or something) v. (birini/bir şeyi) bırakmak
part with (someone or something) v. (biriyle/bir şeyle) yollarını ayırmak
part over v. -den dolayı yollarını ayırmak/ayrılmak
part with (someone or something) v. (birinden/bir şeyden) ayrılmak
Phrases
due in no small part to n. esasen -den dolayı
some part of me n. bir parçam
indispensable part of our lives n. hayatımızın değişmez bir parçası
the better/best part of something n. (bir şeyin) büyük kısmı
the better/best part of something n. (bir şeyin) tamamına yakını
the best part of (something) n. (bir şeyin) en güzel/iyi kısmı/tarafı
the best part of (something) n. (bir şeyin) neredeyse tamamı
the best part of (something) n. (bir şeyin) tamamına yakını
best part of something n. (bir şeyin) en güzel/iyi kısmı/tarafı
the best part of (something) n. (bir şeyin) büyük kısmı
the better/best part of something n. (bir şeyin) neredeyse tamamı
the best part of (something) n. (bir şeyin) neredeyse tümü
best part of something n. (bir şeyin) örnek gösterilmeye değer kısmı/tarafı
the better/best part of something n. (bir şeyin) neredeyse tümü
the best part of (something) n. (bir şeyin) örnek gösterilmeye değer kısmı/tarafı
til death do us part expr. ölüm bizi ayırana kadar
the greater part expr. çoğunlukla
the greater part expr. çoğunluk
the greater part expr. ekseriyet
the most delicate part (of a matter) expr. işin püf noktası
the most delicate part (of a matter) expr. püf noktası
the greater part of expr. çoğunluğu
as a part of expr. bir parçası olarak
as a part of expr. bir bölümü olarak
due in no small part to expr. daha çok -den
due in no small part to expr. temel olarak -den dolayı
due in no small part to expr. küçümsenmeyecek/azımsanmayacak ölçüde...nedeniyle
of which it is a part expr. bir parçası olduğu
till death do you part expr. ölüm sizi ayırana dek
in every part/aspect/facet of life expr. yaşamın her alanında
in every part/aspect/facet of life expr. hayatın her alanında
it was a mistake on my part expr. benden kaynaklanan bir hataydı
after much effort on our part expr. uzun uğraşlarımız sonucunda
from part to whole expr. parçadan bütüne
to be a part of it expr. bunun bir parçası olmak için
on one's part expr. kendi açısından
this part doesn't work properly expr. bu kısım doğru çalışmıyor
Proverb
even the best of friends must part hiçbir arkadaşlık sonsuza dek sürmez
the best of friends must part hiçbir arkadaşlık sonsuza dek sürmez
even the best of friends must part en iyi arkadaşlar bile ayrılır
the best of friends must part en iyi arkadaşlar bile ayrılır
discretion is the better part of valour basiret cesaretten sayılır
discretion is the better part of valor basiret cesaretten sayılır
discretion is the better part of valour cesaretin çoğu basirettir
discretion is the better part of valor cesaretin çoğu basirettir
discretion is the better part of valor (insanın hayatı vb. söz konusuysa) korkaklık cesarettir
Colloquial
one's better part n. birinin eşi
part and parcel n. temel kısım
part and parcel n. ana bölüm
most part of the day n. günün büyük bir kısmı
for the most part n. büyük bir çoğunluk
a part of me n. bir parçam
a big part of our lives n. hayatımızın büyük bir parçası
a great part of our lives n. hayatımızın büyük bir parçası
a big part of my life n. hayatımın büyük bir parçası
a great part of my life n. hayatımın büyük bir parçası
one's better part n. bir şeyin büyük bir kısmı
the beauty part [usa] n. bir şeyin en çekici kısmı
the beauty part [usa] n. bir şeyin en iyi kısmı
till death do us part v. ölüm bizi ayırana dek
play no part in one’s life v. hayatında hiçbir rol oynamamak
look/dress the part v. duruma/bulunulan yere uygun giyinmiş olmak
look/dress the part v. üstüne oturmak (bir iş/rol)
look/dress the part v. bir role/pozisyona uygun görünüme sahip olmak
part hair v. saçını ikiye ayırmak
part hair v. saçını yivinden ayırmak
part hair v. saçını ayırmak
for the most part expr. genelde
for the most part expr. genellikle
till death do us part expr. ölüm bizi ayırana kadar
here's the interesting part expr. işin ilginç kısmı
denial is a part of grieving expr. inkar etmek yas tutmanın bir parçasıdır
death is just a part of life expr. ölüm hayatın bir parçasıdır
admit what a big part luck plays expr. şansın ne kadar önemli bir rol oynadığını kabul et
in large part expr. neredeyse tamamı
in good part expr. büyük bir bölümü/kısmı
in large part expr. büyük bir bölümü/kısmı
in good part expr. neredeyse tamamı
for the better part of the year expr. yılın yarısını aşkın bir kısmı
for the better part of the year expr. yılın yarısından fazlası
what part of no don't you understand? expr. hayırdan anlamıyor musun?
what part of no don't you understand? expr. hayır dediysem hayır
what part of no don't you understand? expr. hayırın nesini anlamıyorsun?
what part of no don't you understand? expr. hayırdan anla
best part of expr. neredeyse tamamı
best part of expr. örnek gösterilmeye değer kısmı/tarafı
best part of expr. en güzel/iyi kısmı/tarafı
best part of expr. tamamına yakını
best part of expr. büyük kısmı
best part of expr. neredeyse tümü
Idioms
as part of one's job n. görevi gereği
best part of something n. bir şeyin önemli bir kısmı
best part of something n. bir şeyin büyük bir bölümü
all part of life's rich tapestry n. bu da hayatın bir cilvesi
part of life's rich pageant n. bu da yaşamın bir cilvesi
all part of life's rich tapestry n. bu da yaşamın bir cilvesi
part of life's rich pageant n. bu da hayatın bir cilvesi
all part of life's rich pageant n. bu da yaşamın bir cilvesi
part of life's rich tapestry n. bu da hayatın bir cilvesi
all part of life's rich pageant n. bu da hayatın bir cilvesi
part of life's rich tapestry n. bu da yaşamın bir cilvesi
a part to play n. görevi/sorumluluğu/ üstüne düşen bir rol/işlev (olmak)
a part to play n. oynayacak/alacak bir rol
weak part n. yumuşak karın
a part in (something) n. (bir şeyde) bir rol (alma)
a part in (something) n. (bir şeyde) parmağı (olma)
a part in (something) n. (bir şeyde) bir rol (oynama)
a part in (something) n. (bir şeyde) bir payı (olma)
a part in something n. bir şeyde rol
a part in something n. bir şeyin parçası
a part in something n. bir şeyde pay
part someone's hair v. birinin burnunun dibine girmek
part of the furniture v. (bir yerin) bir parçası olmak
take someone's part v. yan tutmak
take someone's part v. birine destek olmak
take in good part v. alınmamak
take in good part v. kabullenmek
take someone's part v. birine arka çıkmak
take someone's part v. birinin yanında olmak
take someone's part v. birinin tarafını tutmak
take in good part v. şaka kaldırmak
take in good part v. gücenmemek
part ways with someone v. yollarını ayırmak
be part of life's rich tapestry v. hayatın bir parçası olmak (bu da hayatın bir parçası)
be all part of life's rich tapestry v. hayatın bir parçası olmak (bu da hayatın bir parçası)
be all part of life's rich pageant v. hayatın bir parçası olmak (bu da hayatın bir parçası)
be part of life's rich pageant v. hayatın bir parçası olmak (bu da hayatın bir parçası)
play a big part in something v. büyük bir rol oynamak
play a large part in something v. büyük bir rol oynamak
play a bit part v. küçük bir rolü olmak
play a bit part v. küçük bir rol almak/oynamak
be part of the furniture v. bir yerin müdavimi/gediklisi olmak
be part of the furniture v. bir yerin demirbaşı olmak
have a part in something v. bir şeyde parmağı olmak
have a part in something v. bir şeyde eli olmak
get a part in something v. bir şeyde parmağı olmak
get a part in something v. bir şeyde eli olmak
have a part in something v. bir şeyde payı olmak
get a part in something v. bir şeyde payı olmak
take a leading part v. öncü bir rol oynamak
look the part v. bir işe uygunmuş gibi durmak/görünmek
play a part in v. rol üstlenmek
put weight on some part of the body v. vücudun bir bölgesine (vücudun) ağırlığını vermek/o bölgenin üzerinde durmak
part over something v. bir şeyden dolayı yollarını ayırmak/ayrılmak
be a part and parcel of v. bir şeyin ayrılmaz bir parçası olmak
take something in good part v. alınmamak
take something in good part v. şakayı veya eleştiriyi kaldırabilmek
part brass rags with (one) v. bağlarını koparmak
part brass rags with (one) v. kavga ederek ayrılmak/boşanmak
part brass rags with v. iplerini koparmak
part brass rags with (one) v. tartışarak ayrılmak/boşanmak
part brass rags with (one) v. iplerini koparmak
part brass rags with v. tartışmalı ayrılmak/boşanmak
part brass rags with v. bağlarını koparmak
part brass rags with v. ilişkisini kesmek