imkan - Turco Inglés Diccionario
Historia

imkan



Significados de "imkan" en diccionario inglés turco : 25 resultado(s)

Turco Inglés
Common Usage
imkan opportunity n.
imkan possibility n.
General
imkan potentiality n.
imkan potential n.
imkan means n.
imkan handle n.
imkan the possible n.
imkan chance n.
imkan feasibility n.
imkan possibility n.
imkan facility n.
imkan eventuality n.
imkan provision n.
imkan making n.
imkan question n.
imkan overture n.
imkan room n.
imkan shot n.
imkan squeak n.
Colloquial
imkan look in [uk/austraila] n.
Tourism
imkan amenity n.
Technical
imkan facilities n.
imkan capability n.
Latin
imkan potentia n.
Archaic
imkan hint n.

Significados de "imkan" con otros términos en diccionario inglés turco: 144 resultado(s)

Turco Inglés
General
imkan veren enabler n.
suyun yüzeyinde seyreden dalgıcın normal havayı solumak suretiyle başını kaldırmadan yüzmesine imkan snorkel n.
taşıyıcısının kendisininkinden başka ülkelere seyahat etmesine imkan tanıyan kimlik belgesi passport n.
imkan dahilinde oluş earthliness n.
yol üzerinde bir ara noktada konaklamaya ve başka tarifelerle birleştirilmeye imkan tanımayan tarife point-to-point air fare n.
geniş imkan vast opportunity n.
maddi imkan financial possibility n.
öz-imkan bootstrap n.
sonsuz imkan endless opportunity n.
ünlülerin gazetecilere ve fotoğrafçılara resim çekmeleri için imkan vermesi photo opportunity n.
imkan sahibi kimse person of means n.
mali imkan financial means n.
(britanya'da) hayır kurumlarının vergi ödeyenlerin yaptıkları bağışlar için ödedikleri vergileri talep etmelerine imkan tanıyan bir sistem gift aid [uk] n.
(britanya'da) hayır kurumlarının vergi ödeyenlerin yaptıkları bağışlar için ödedikleri vergileri talep etmelerine imkan tanıyan bir sistem gift-aid [uk] n.
imkan dahilinde olan şey grasp n.
planlı saldırının başlangıç gününde malzeme hazırlığı için gayrisafi imkan ve kabiliyet d-day materiel readiness gross capability n.
imkan vermek make it possible v.
imkan vermek admit of v.
imkan sağlamak provide an opportunity v.
imkan tanımak enable v.
imkan dahilinde olmak be within the bounds of possibility v.
imkan sağlamak enable v.
imkan vermemek rule out v.
imkan vermek enable v.
imkan sağlamak give chance v.
imkan vermek pave the way for v.
imkan yaratmak create opportunity v.
imkan elde etmek have a chance v.
imkan bulmak find chance v.
imkan bulmak find opportunity v.
imkan sunmak provide (someone with) opportunity v.
imkan sunmak enable v.
imkan sunmak offer chance v.
imkan sunmak offer opportunity v.
imkan sunmak provide (someone with) chance v.
imkan sunmak give someone opportunity v.
imkan sunmak give someone chance v.
maddi imkan sağlamak provide financial opportunity v.
imkan tanımak allow for v.
birine bir şey yapması için olanak tanımak/imkan sağlamak enable someone to do something v.
imkan vermek allow room v.
imkan vermek allow v.
imkan bulmak find a chance v.
imkan bulmak find the chance v.
yeniden imkan tanımak re-enable v.
yeniden imkan tanımak reenable v.
geçmesine imkan vermek admit v.
geçmesine imkan vermek admit v.
imkan vermek endure v.
imkan tanımak inable [obsolete] v.
imkan vermek suffice [obsolete] v.
imkan dahilinde possible adj.
konukların kendi yemeklerini kendilerinin hazırlamalarına imkan veren konaklama türü self-catering adj.
düzeltmeye imkan veren adjustive adj.
imkan veren enabling adj.
imkan sağlayan enabling adj.
imkan tanıyan enabling adj.
kaçmaya imkan tanıyan breakaway adj.
imkan gerektiren pretentious adj.
imkan dahilinde potentially adv.
imkan dahilinde possibly adv.
imkan dahilinde within possibility adv.
Phrasals
(bir şeye) imkan vermek admit of (something) v.
(bir şeye) imkan vermek admit of (something) v.
Phrases
-e/'-a imkan verir this allows you to... expr.
Colloquial
imkan/olanak tanımak give (one) a break v.
imkan/olanak vermek give (one) a break v.
imkan bulur bulmaz once I have the opportunity expr.
imkan bulur bulmaz first chance I get expr.
Idioms
önünde birçok fırsat/imkan/olanak olmak be wide open v.
imkan dışı kılmak close the door on (something) v.
(birine bir şey yapması) için olanak tanımak/imkan sağlamak enable (one) to (do something) v.
yapması için olanak tanımak/imkan sağlamak enable to do v.
imkan dahilinde within the realm of possibility adv.
imkan dahilinde within the realms of possibility adv.
birini/bir şeyi tanımamaya imkan yok there is no mistaking someone or something expr.
Speaking
imkan buldukça whenever i get a chance expr.
imkan buldukça whenever i find an opportunity expr.
imkan bulur bulmaz as soon as I get a chance expr.
onun hala orada olmasına imkan yok there's no way out that he's still there expr.
tanımamaya imkan yok there is no mistaking somebody expr.
yanılmaya imkan yok there is no mistaking something expr.
Trade/Economic
karşılıklı işlemlerin netleştirilmesine imkan veren anlaşma master netting arrangement n.
sevkiyat yapılmadan peşin ödemeye red clause imkan veren akreditif packing or anticipatory letter of credit n.
varolan imkan potential n.
üretim-imkan eğrisi production possibility curve n.
yerli imkan local means n.
zararların karlarla mahsubuna imkan veren kural tax benefit rule n.
hisse senedi veya emtia alım satımına imkan tanıyan organize borsa board n.
ithal mal ihracatçısına vergi geri ödemesi yapılmasına imkan tanıyan bir gümrük belgesi debenture n.
(yeterince temsilcisi olmayan bir grup için) belirli bir maddi imkan oranını gerekli kılan program türü set-aside n.
imkan dahilinde within possibility expr.
varlıkları transfer ettikten sonra gelirinden faydalanmaya devam edilmesine imkan tanıyan bir tür teminat grit (grantor retained income trust) abrev.
Law
sözleşmenin bir kısmı iptal olunursa kalan kısmın icra edilmeye devam etmesine imkan veren madde salvatorius clause n.
sözleşmenin bir kısmı iptal olunursa kalan kısmın icra edilmeye devam etmesine imkan veren madde severability clause n.
kolay ve bariz bir mahkumiyet kararı verilmesine imkan tanıyan open-and-shut adj.
Politics
bir gün, istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkan ve şeraitini düşünmeyeceksin! if some day you are compelled to defend your independence and your republic, you must not tarry to weigh the possibilities and circumstances of the situation before taking up your duty n.
faaliyet göstermeye devam etmesine imkan kalmamış finans kurumları nonviable financial institutions n.
faaliyet göstermeye devam etmesine imkan kalmamış bankalar nonviable banks n.
bu imkan ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir these possibilities and circumstances may turn out to be extremely unfavourable expr.
Technical
daktiloda satır arasına yazı yazmaya imkan tanıyan kol automatic line finder n.
sütun takımının üzerine yüksek fırının tuğlasını desteklemesi için yerleştirilen ve fırının tuğlası ile karnının kolaylıkla sökülüp değiştirilebilmesine imkan veren hatıl seti mantle n.
esnekliğe imkan vermek enable flexibility v.
imkan vermek permit v.
serbestliğe imkan vererek yöneten antiauthoritarian adj.
Computer
kişilerin birbirlerinin fotoğraf ve özelliklerini değerlendirerek üye seçmelerine imkan veren sanal topluluk rating community n.
kullanıcıların kendi programlarını oluşturup çalıştırmalarına imkan tanıyan bilgi işlem ortamı open shop n.
bir bilgisayarın bir ağ üzerinden kontrol edilmesine imkan veren intel'e ait bir sistem wfm (wired for management) abrev.
Telecom
farklı cihazların kısa mesafeler içinde bir ağ oluşturmasına imkan veren kablosuz radyo teknolojisi bluetooth n.
teknolojiye imkan veren cihaz technology enabler n.
tek seferde yalnızca bir mesajın iletimine imkan tanıyan dar frekans aralıklı bir iletim tekniği baseband n.
Electric
elektrik akışına imkan veren closed adj.
Transportation
iki havayolu firması arasında yolcuların birinden aldığı bileti diğerinde kullanmasına imkan tanıyan ticari anlaşma code-sharing n.
Marine
bazı araba vapurlarında taşıtların içeri girmesi ve dışarı çıkmasına imkan tanıyan sistem roll on, roll off n.
ingiliz sularında kaptanlık yapmaya imkan tanıyan bir sertifika branch n.
Medical
kendi kendine iğne yapmaya imkan tanıyan şırınga autoinjector n.
Psychology
siyah beyaz resimlere bakarak kişinin yarattığı hikayeden kişilik analizi yapılmasına imkan tanıyan bir test tekniği thematic apperception test n.
renklerin kırmızı, sarı, yeşil, mavi veya herhangi ikisinin karışımı olarak sınıflandırılmasına imkan veren özelliği hue n.
Physics
matematiksel teorinin belirli yönlerinin günlük dilde tartışılmasına imkan tanıyan kestirim interpretation n.
Chemistry
ısıtma cihazındaki suyun ısı taşınımı yoluyla dolaşmasına imkan sağlayan boru sistemi thermosiphon n.
Astronomy
uzaktaki nesnelerin stereoskopik olarak gözlenmesine imkan sağlayan iki gözlü dürbün teleskobu telestereoscope n.
Zoology
atın kesici dişlerinin taç yüzeyinde bulunan ve zamanla aşınması sebebiyle yaş tahmini yapılmasına imkan veren dar ve derin oyuk mark n.
History
sonsuz sayıda arpalık elde edilmesine imkan tanıyan bir özel izin totquot [obsolete] n.
Military
abd'de gay ve lezbiyenlerin tercihlerini gizlemeden orduya katılabilmelerine imkan sağlayan yasa dadt law n.
abd'de gay ve lezbiyenlerin tercihlerini gizlemeden orduya katılabilmelerine imkan sağlayan yasa don't ask don't tell law n.
atış imkan ve kabiliyetleri şeması fire capabilities chart n.
askeri imkan ve kabiliyet military capability n.
d-günü malzeme hazırlık gayri-safi imkan ve kabiliyeti d-day material readiness gross capability n.
düşman imkan ve kabiliyeti enemy capability n.
güvenilirlik idame imkan ve kabiliyeti mevcudiyet reliability maintainability availability n.
hizmet personeli imkan ve kabiliyetler in-service capabilities n.
imkan sağlayan eğitim hedefleri enabling objectives n.
idame imkan ve kabiliyeti maintainability n.
imkan ve kabiliyetlerin beyanı statement of capability n.
kara ve hava nakliye imkan ve kabiliyetleri surface and air transport capabilities n.
müşterek stratejik imkan ve kabiliyetler planı joint strategic capabilities plan n.
nihai harekat imkan ve kabiliyeti final operational capability n.
özel imkan ve kabiliyetler peculiar capabilities n.
uçuş ekiplerinin dört farklı yayınım kontrol seviyesinde randevu ve yakıt ikmali yapmalarına imkan vermek amacıyla geliştirilen usuller emission options n.
ulusal imkan ve kabiliyetlerin taktiksel kullanımı tactical exploitation of national capabilities n.
dost uçakların veya güdümlü füzelerin kontrolüne imkan tanıyan bir teknik ground-controlled interception n.
kendini idame ettirme imkan ve kabiliyetine sahip self-sustaining adj.
Archaic
imkan dahilinde possible adv.
Engineering
moleküllerin elektriksel özelliklerinin ayrı mikroskopik elektrik bileşenleri olarak kullanılmasına imkan verecek şekilde düzenlendiği bir elektronik bilimi dalı molecular electronics n.