|
Kategori |
Türkçe |
İngilizce |
|
General |
|
1 |
Genel |
mali ve idari işler |
financial and administrative affairs i.
|
|
2 |
Genel |
yasadışı işler çeviren örgüt |
syndicate i.
|
|
3 |
Genel |
yarım kalmış işler |
loose ends i.
|
|
4 |
Genel |
hukuki işler ve vatandaş hakları komitesi |
legal affairs and citizens rights committee i.
|
|
5 |
Genel |
hergünkü işler |
routine i.
|
|
6 |
Genel |
yapılacak işler listesi |
checklist i.
|
|
7 |
Genel |
birikmiş işler |
backlog i.
|
|
8 |
Genel |
birisini özellikle yasadışı işler yapması konusunda kışkırtan kimse |
abetter i.
|
|
9 |
Genel |
hileli işler |
sharp practices i.
|
|
10 |
Genel |
hükümet tarafından okul binası yapımı gibi işler için verilen toprak |
land grant i.
|
|
11 |
Genel |
idari işler |
chancellery i.
|
|
12 |
Genel |
mali işler sorumlusu |
treasurer i.
|
|
13 |
Genel |
sıradan işler |
routine i.
|
|
|
14 |
Genel |
yarım kalmış işler |
backlog i.
|
|
15 |
Genel |
kanunsuz işler |
corrupt practices i.
|
|
16 |
Genel |
dahili işler |
home affairs i.
|
|
17 |
Genel |
sonuçlandırılmamış işler |
loose ends i.
|
|
18 |
Genel |
siyasi işler komitesi |
political affairs committee i.
|
|
19 |
Genel |
sıhhi işler |
sanitary affairs i.
|
|
20 |
Genel |
ağır işler verilerek yorulma |
jading i.
|
|
21 |
Genel |
sürüncemede kalan işler |
leeway i.
|
|
22 |
Genel |
görüşülecek işler |
agenda i.
|
|
23 |
Genel |
çeşitli işler |
various jobs i.
|
|
24 |
Genel |
dünyevi işler |
earthly affairs i.
|
|
25 |
Genel |
geçmişte çalışılan işler listesi |
employment history i.
|
|
26 |
Genel |
geciktirilmiş işler |
backlog i.
|
|
27 |
Genel |
ihmal edilmiş işler |
backlog i.
|
|
28 |
Genel |
pis ve kirli işler zammı |
dirty money i.
|
|
29 |
Genel |
acil işler |
emergency work i.
|
|
30 |
Genel |
zemin altı işler |
below-grade work i.
|
|
31 |
Genel |
fuzuli işler müdürü |
piddler i.
|
|
32 |
Genel |
gereksiz işler yapan |
dissipator i.
|
|
33 |
Genel |
günlük sıradan işler |
daily routine i.
|
|
|
34 |
Genel |
günlük rutin işler |
daily routine i.
|
|
35 |
Genel |
belirli bir konuda amaca ulaşmak için yapılması gereken işler bütünü |
course of action i.
|
|
36 |
Genel |
sosyal işler müdürlüğü |
health and welfare department i.
|
|
37 |
Genel |
beklenmedik işler veya sorunlarla başa çıkan |
disturbance handler i.
|
|
38 |
Genel |
acil halledilmesi gereken işler/sorunlar |
immediate concerns i.
|
|
39 |
Genel |
para karşılığı zor işler yapan kişi |
hack i.
|
|
40 |
Genel |
değişik işler |
different jobs i.
|
|
41 |
Genel |
farkı işler |
different jobs i.
|
|
42 |
Genel |
turizmle ilgili işler |
tourism-related jobs i.
|
|
43 |
Genel |
kirli işler |
dirty things i.
|
|
44 |
Genel |
hafif işler/görevler |
light duties i.
|
|
45 |
Genel |
günlük yaptığımız işler |
daily routine i.
|
|
46 |
Genel |
günlük işler |
errands i.
|
|
47 |
Genel |
günlük işler |
errand i.
|
|
48 |
Genel |
sürekli angarya işler yükleyen kadın |
taskmistress i.
|
|
49 |
Genel |
sürekli angarya işler yükleyen kadın |
taskmistress i.
|
|
50 |
Genel |
sürekli angarya işler yükleyen kadın |
taskmistress i.
|
|
51 |
Genel |
idari işler |
administrativia i.
|
|
52 |
Genel |
kişisel işler |
affairs i.
|
|
53 |
Genel |
yönetimsel işler |
administrativia i.
|
|
54 |
Genel |
idari işler |
chancellory i.
|
|
55 |
Genel |
boş işler |
nugae i.
|
|
56 |
Genel |
sadece teknik beceri ile yapılabilen işler |
trick work i.
|
|
57 |
Genel |
gizli işler yapan kimse |
trinketer [obsolete] i.
|
|
58 |
Genel |
dünyevi işler |
earth i.
|
|
59 |
Genel |
daha büyük bir işten önce tamamlanması gereken ufak, nispeten önemsiz işler |
yak shaving i.
|
|
60 |
Genel |
hileli işler |
barrat i.
|
|
61 |
Genel |
ağır işler yapan kimse |
jack i.
|
|
62 |
Genel |
şeytani işler yapan kimse |
evildoing i.
|
|
63 |
Genel |
olmayacak işler peşinde koşan kimse |
johnadreams i.
|
|
64 |
Genel |
hileli işler yapan avukat |
pettifogger i.
|
|
65 |
Genel |
hileli işler yapan avukat |
leguleian i.
|
|
66 |
Genel |
izci erkek çocukların evlerin kapılarını çalıp ufak işler yaparak cüzi miktarda para aldığı bir bağış toplama etkinliği |
bob-a-job i.
|
|
67 |
Genel |
elinden farklı işler gelen deneyimli işçi |
handyman i.
|
|
68 |
Genel |
tuhaf işler yapan kadın |
handywoman i.
|
|
69 |
Genel |
yapılmakta olan işler |
work in progress i.
|
|
70 |
Genel |
devam eden işler |
work in progress i.
|
|
71 |
Genel |
(gemi tayfasına) gereksiz, zor veya sıkıcı işler vererek eziyet etme |
hazing i.
|
|
72 |
Genel |
harika işler başaran adam |
miracle-man i.
|
|
73 |
Genel |
içki karşılığında barda veya meyhanede ufak tefek işler yapan kimse |
mopstick [us] i.
|
|
|
74 |
Genel |
önemli ve meşakkatli işler yapan kimse |
yeoman i.
|
|
75 |
Genel |
ağır ve zor işler yapan kimse |
galley slave i.
|
|
76 |
Genel |
çiftlikten elde ettiği kazanç sayesinde kas gücüne dayanan işler yapması gerekmeyen erkek |
gentleman farmer i.
|
|
77 |
Genel |
kişisel işler |
occasions i.
|
|
78 |
Genel |
özel işler |
occasions i.
|
|
79 |
Genel |
ticari işler |
occasions i.
|
|
80 |
Genel |
sivil işler |
civils [obsolete] i.
|
|
81 |
Genel |
geçici işler için görevlendirilen adam |
hired man i.
|
|
82 |
Genel |
gündelik işler yapan kimse |
hob-jobber [dialect] [uk] i.
|
|
83 |
Genel |
ufak tefek işler yapan kimse |
hob-jobber [dialect] [uk] i.
|
|
84 |
Genel |
gündelik işler yapma |
hob-jobbing [dialect] [uk] i.
|
|
85 |
Genel |
ufak tefek işler yapma |
hob-jobbing [dialect] [uk] i.
|
|
86 |
Genel |
(başkaları için yapılan) çeşitli işler |
odd jobs i.
|
|
87 |
Genel |
geçici işler |
odd jobs i.
|
|
88 |
Genel |
ufak tefek işler yapan kimse |
odd-job man i.
|
|
89 |
Genel |
ufak tefek işler yapan kimse |
odd-jobman i.
|
|
90 |
Genel |
ufak tefek işler yapan kimse |
odd-man [uk] i.
|
|
91 |
Genel |
(genel işler ile uğraşan) sirk çalışanı |
roustabout i.
|
|
92 |
Genel |
imkansız işler peşinde koşan kimse |
impossibilist i.
|
|
93 |
Genel |
sahil bölgelerinde geçici işler yapan kimse |
beachcomber i.
|
|
94 |
Genel |
para karşılığı zor işler yapan kimse |
drudge i.
|
|
95 |
Genel |
ufak işler yapan hırsız |
pack rat [dialect] i.
|
|
96 |
Genel |
seyirciye programlar dağıtıp ufak işler yapan tiyatro görevlisi |
page i.
|
|
97 |
Genel |
ele alınacak işler listesi |
plate i.
|
|
98 |
Genel |
gündelik rutin işler |
daily dozen i.
|
|
99 |
Genel |
pis işler |
dirt i.
|
|
100 |
Genel |
iş yeri veya kurum dışında yapılan işler |
outwork i.
|
|
101 |
Genel |
saçma sapan ve pis işler |
shitwork i.
|
|
102 |
Genel |
çeşitli işler |
miscellaneous works i.
|
|
103 |
Genel |
açık işler |
open jobs i.
|
|
104 |
Genel |
para karşılığı zor işler yapan kimse |
slave i.
|
|
105 |
Genel |
para karşılığında pis işler yapan kimse |
slugger i.
|
|
106 |
Genel |
yararlı işler yapan |
good doer i.
|
|
107 |
Genel |
işler güçler |
squares [obsolete] i.
|
|
108 |
Genel |
(bazı abd eyaletlerinde) idari işler müdürü |
supervisor i.
|
|
109 |
Genel |
durgunlaşmak (işler) |
slack off f.
|
|
110 |
Genel |
ağır işler yapmak |
drudge f.
|
|
111 |
Genel |
olmak (hayat/işler herhangi bir durumda) |
go f.
|
|
112 |
Genel |
ufak tefek işler yapmak |
job f.
|
|
113 |
Genel |
karanlık işler yapmak |
traffic f.
|
|
114 |
Genel |
iyi işler durumda olmak |
be in good working order f.
|
|
115 |
Genel |
işler yoluna girmek |
take shape f.
|
|
116 |
Genel |
çok iyi gitmek (işler) |
thrive f.
|
|
117 |
Genel |
yolunda olmak (işler) |
be in order f.
|
|
118 |
Genel |
iyi gitmek (işler) |
tick along f.
|
|
119 |
Genel |
işler kötüye gitmeye başlamak |
take a turn for the worse f.
|
|
120 |
Genel |
işler hale getirmek |
make functional f.
|
|
121 |
Genel |
işler hale getirmek |
put into operation f.
|
|
122 |
Genel |
işler hale getirmek |
make operational f.
|
|
123 |
Genel |
işler hale getirmek |
operationalize f.
|
|
124 |
Genel |
işler bir hale sokmak |
operationalize f.
|
|
125 |
Genel |
işler bir hale sokmak |
operationalise f.
|
|
126 |
Genel |
başını belaya sokacak işler yapmak |
make a rod for one's own back f.
|
|
127 |
Genel |
faydalı işler yapmak |
do useful things f.
|
|
128 |
Genel |
işler hale gelmek |
become operative f.
|
|
129 |
Genel |
primli işler yapmak |
deal in options f.
|
|
130 |
Genel |
(işler) kesat olmak |
slacken f.
|
|
131 |
Genel |
işler kızışmak |
things get hot f.
|
|
132 |
Genel |
işler hale getirmek |
operationalise f.
|
|
133 |
Genel |
gizli işler çevirmek |
tamper f.
|
|
134 |
Genel |
işler hale getirmek |
actuate f.
|
|
135 |
Genel |
yapılacak işler listesine eklemek |
checklist f.
|
|
136 |
Genel |
gereksiz işler yapmak |
tiddle f.
|
|
137 |
Genel |
(gemi tayfasına) gereksiz, zor veya sıkıcı işler vererek eziyet etmek |
hazle f.
|
|
138 |
Genel |
ufak tefek işler yaparak kazanmak |
chore f.
|
|
139 |
Genel |
gündelik işler yapmak |
hob-job [dialect] [uk] f.
|
|
140 |
Genel |
ufak tefek işler yapmak |
hob-job [dialect] [uk] f.
|
|
141 |
Genel |
boş işler yapmak |
doodle f.
|
|
142 |
Genel |
boş işler ile vaktini harcamak |
doodle f.
|
|
143 |
Genel |
gizli kapaklı işler çevirmek |
pack [obsolete] f.
|
|
144 |
Genel |
boş işler kovalamak |
peddle f.
|
|
145 |
Genel |
ıvır zıvır işler yapmak |
powter f.
|
|
146 |
Genel |
ahlaksız işler yapmak |
stray f.
|
|
147 |
Genel |
(işler) yürümek |
run f.
|
|
148 |
Genel |
işler durumda |
functioning s.
|
|
149 |
Genel |
kendi kendine işler |
self acting s.
|
|
150 |
Genel |
işler durumda olmayan |
nonworking s.
|
|
151 |
Genel |
yapılmakta olan (işler) |
work in progress s.
|
|
152 |
Genel |
devam eden (işler) |
work in progress s.
|
|
153 |
Genel |
yürek isteyen işler yapan |
derdoing s.
|
|
154 |
Genel |
zor işler için tasarlanmış |
heavy s.
|
|
155 |
Genel |
ufak tefek işler yapan |
odd s.
|
|
156 |
Genel |
çeşitli işler yapan |
odd s.
|
|
157 |
Genel |
vasıfsız işler yapan |
odd s.
|
|
158 |
Genel |
amatör işler için tasarlanmış |
do-it-yourself s.
|
|
159 |
Genel |
işler bir halde |
actionably zf.
|
|
160 |
Genel |
hayırlı işler! |
good luck on your new endeavor! ünl.
|
|
161 |
Genel |
devam eden işler |
wip (work in progress) kısalt.
|
|
Phrasals |
|
162 |
Öbek Fiiller |
(biriyle) bir işler karıştırmak |
connive at something (with someone) f.
|
|
163 |
Öbek Fiiller |
(biriyle) bir işler karıştırmak |
connive (at something) with someone f.
|
|
164 |
Öbek Fiiller |
(bir işler) karıştırmak |
connive at (something) f.
|
|
165 |
Öbek Fiiller |
(biriyle bir işler) karıştırmak |
connive at (something) with (one) f.
|
|
166 |
Öbek Fiiller |
işler/durumlar (birisi için/açısından) kötü gitmek |
go badly with f.
|
|
167 |
Öbek Fiiller |
biri/bir şey için işler ters gitmek |
go badly with f.
|
|
Phrases |
|
168 |
İfadeler |
işler çığırından çıktı |
the times are out of joint expr.
|
|
169 |
İfadeler |
eğlence dünyası tam da böyle işler |
that's show biz (for you) expr.
|
|
170 |
İfadeler |
işler ciddiye bindiğinde |
when the band begins to play expr.
|
|
171 |
İfadeler |
olay/işler ciddileştiğinde |
when the band begins to play expr.
|
|
172 |
İfadeler |
olay/işler kritik bir hale geldiğinde |
when the band begins to play expr.
|
|
173 |
İfadeler |
olay/işler karıştığında |
when the band begins to play expr.
|
|
174 |
İfadeler |
olay/işler çıkmaza girdiğinde |
when the band begins to play expr.
|
|
175 |
İfadeler |
olay/işler patlak verdiğinde |
when the band begins to play expr.
|
|
176 |
İfadeler |
olay/işler içinden çıkılmayacak hale geldiğinde |
when the band begins to play expr.
|
|
177 |
İfadeler |
olay/işler son kerteye geldiğinde |
when the band begins to play expr.
|
|
178 |
İfadeler |
işler o raddeye vardığında |
if it comes to the point expr.
|
|
179 |
İfadeler |
işler o noktaya geldiğinde |
if it comes to the point expr.
|
|
180 |
İfadeler |
işler o raddeye vardığında |
when it comes to the point expr.
|
|
181 |
İfadeler |
işler o noktaya geldiğinde |
when it comes to the point expr.
|
|
182 |
İfadeler |
büyük işler yapmak istiyorsan küçük düşünme |
if you want to go big, stop thinking small expr.
|
|
183 |
İfadeler |
büyük işler yapmak istiyorsan küçük düşünmeyi bırak |
if you want to go big, stop thinking small expr.
|
|
184 |
İfadeler |
işler sarpa sardığında |
when the going gets tough expr.
|
|
185 |
İfadeler |
işler sarpa sarınca |
when the going gets tough expr.
|
|
186 |
İfadeler |
işler rayında |
on the rails expr.
|
|
187 |
İfadeler |
işler planlandığı gibi gitmeyebilir |
things may not go as planned expr.
|
|
188 |
İfadeler |
iyi işler durumda |
in working order expr.
|
|
189 |
İfadeler |
işler halde/durumda |
in working order expr.
|
|
190 |
İfadeler |
işler doğru gitmediğinde, farklı bir şey dene |
when things don't go right, go left expr.
|
|
Proverb |
|
191 |
Atasözü |
alet işler, el övünür |
a bad workman always blames his tools
|
|
192 |
Atasözü |
işler zorlaştığında güçlü olan sıyrılır geçer |
when the going gets tough, the tough get going
|
|
193 |
Atasözü |
her kafadan bir ses çıkınca işler karışır |
a camel is a horse designed by a committee
|
|
194 |
Atasözü |
alet işler, el övünür |
a poor craftsman blames his tools
|
|
195 |
Atasözü |
önemli işler beceriksiz kişilere yaptırılamaz |
never send a boy to do a man's job
|
|
196 |
Atasözü |
bazen işler kibarlıkla çözülmez |
cat in gloves catches no mice
|
|
197 |
Atasözü |
yapacak işi olmayanlar önünde sonunda yanlış işler yapmaya başlarlar |
the devil makes work for idle ˈhands
|
|
198 |
Atasözü |
alet işler, el övünür |
it's a poor carpenter who blames his tools
|
|
199 |
Atasözü |
alet işler, el övünür |
it's a poor workman who blames his tools
|
|
200 |
Atasözü |
alet işler el övünür |
a bad workman blames his tools
|
|
201 |
Atasözü |
işler kötü |
fat is in the fire
|
|
Colloquial |
|
202 |
Konuşma Dili |
firmalarda yokluğunda işler sarpa saracak kilit personel |
flight risk i.
|
|
203 |
Konuşma Dili |
olmayacak işler peşinden koşan kimse |
john-a-dreams i.
|
|
204 |
Konuşma Dili |
birinin partnerinden yapmasını rica ettiği/istediği işler |
honey-do list i.
|
|
205 |
Konuşma Dili |
partnere/eşe verilen işler |
honey-do list i.
|
|
206 |
Konuşma Dili |
insanları etkilemek için tehlikeli işler/gösteriler yapan kişi |
hot dog i.
|
|
207 |
Konuşma Dili |
eziyetli işler delisi |
a glutton for work i.
|
|
208 |
Konuşma Dili |
üzerini kirletecek işler yaparken giyilen eski kıyafet |
grubbies i.
|
|
209 |
Konuşma Dili |
üzerini kirletecek işler yaparken giyilen eski kıyafet |
grubbers i.
|
|
210 |
Konuşma Dili |
üzerini kirletecek işler yaparken giyilen eski kıyafet |
grubs i.
|
|
211 |
Konuşma Dili |
hoşa gitmeyen işler yapan kimse |
hack i.
|
|
212 |
Konuşma Dili |
yapacak daha iyi şeyler/işler |
better things to do i.
|
|
213 |
Konuşma Dili |
yapacak daha önemli şeyler/işler |
better things to do i.
|
|
214 |
Konuşma Dili |
kirli işler (cinayet/kan dökme) |
wetwork i.
|
|
215 |
Konuşma Dili |
kirli işler (cinayet/kan dökme) |
wet work i.
|
|
216 |
Konuşma Dili |
yasa dışı işler sırasında gözcülük yapan kimse |
cockatoo [australia] i.
|
|
217 |
Konuşma Dili |
(işler vb.) bu raddeye varmak |
come to this f.
|
|
218 |
Konuşma Dili |
büyük işler başarmak |
accomplish great things f.
|
|
219 |
Konuşma Dili |
berbat olmak (iş/işler) |
be fucked up f.
|
|
220 |
Konuşma Dili |
insanları etkilemek için tehlikeli işler/gösteriler yapmak |
hot dog f.
|
|
221 |
Konuşma Dili |
(bir şeyler/işler) çevirmek |
be up to (something) f.
|
|
222 |
Konuşma Dili |
işler iyice kötüleşmeden kaçıp kurtulmak |
get while the getting is good f.
|
|
223 |
Konuşma Dili |
işler iyice kötüleşmeden kaçıp kurtulmak |
get while the gettin's good f.
|
|
224 |
Konuşma Dili |
işler iyice kötüleşmeden kaçıp kurtulmak |
get while the getting's good f.
|
|
225 |
Konuşma Dili |
işler iyice kötüleşmeden kaçıp kurtulmak |
get while the goin's good f.
|
|
226 |
Konuşma Dili |
işler iyice kötüleşmeden kaçıp kurtulmak |
get while the going is good f.
|
|
227 |
Konuşma Dili |
ile ilgili işler yolunda olmak/gitmek |
go well with f.
|
|
228 |
Konuşma Dili |
ile ilgili işler güzel gitmek |
go well with f.
|
|
229 |
Konuşma Dili |
(biriyle/bir şeyle ilgili) işler yolunda olmak/gitmek |
go well with (someone or something) f.
|
|
230 |
Konuşma Dili |
(biriyle/bir şeyle ilgili) işler güzel gitmek |
go well with (someone or something) f.
|
|
231 |
Konuşma Dili |
(biriyle/bir şeyle ilgili) işler olumlu/düzgün ilerlemek |
go well with (someone or something) f.
|
|
232 |
Konuşma Dili |
bir işler çevirmek |
be up to something f.
|
|
233 |
Konuşma Dili |
bu işler senin harcın değil |
not your cup of tea expr.
|
|
234 |
Konuşma Dili |
demek ki işler yolunda |
so then things are going well expr.
|
|
235 |
Konuşma Dili |
işler aniden sarpa sardı |
suddenly fat hit the fire expr.
|
|
236 |
Konuşma Dili |
işler öyle bir noktaya geldi ki |
come to a pretty a pass expr.
|
|
237 |
Konuşma Dili |
işler öylesine berbat bir noktaya geldi ki |
reach a pretty pass expr.
|
|
238 |
Konuşma Dili |
işler öyle bir noktaya geldi ki |
reach a pretty pass expr.
|
|
239 |
Konuşma Dili |
işler öylesine berbat bir noktaya geldi ki |
come to a pretty a pass expr.
|
|
240 |
Konuşma Dili |
işler/durum kontrolden çıkar |
all hell breaks loose expr.
|
|
241 |
Konuşma Dili |
işler/durum kontrolden çıkar |
all hell breaks out expr.
|
|
242 |
Konuşma Dili |
muhtelif işler |
one thing and another expr.
|
|
243 |
Konuşma Dili |
muhtelif işler |
(what with) one thing and another expr.
|
|
244 |
Konuşma Dili |
işler çığırından çıktı |
enough is too much expr.
|
|
245 |
Konuşma Dili |
işler dayanılmaz/çekilmez hale geldi |
enough is too much expr.
|
|
246 |
Konuşma Dili |
işler hepten kötüleşirse |
if worst comes to worst expr.
|
|
247 |
Konuşma Dili |
işler tamamen kötüye giderse |
if worst comes to worst expr.
|
|
248 |
Konuşma Dili |
işler hepten kötüleşirse |
if worse comes to worst expr.
|
|
249 |
Konuşma Dili |
işler tamamen kötüye giderse |
if worse comes to worst expr.
|
|
250 |
Konuşma Dili |
işler değişti |
things have changed expr.
|
|
Idioms |
|
251 |
Deyim |
büyük işler peşinde koşan kişi |
big-time operator i.
|
|
252 |
Deyim |
büyük çapta işler yapan kişi ya da kuruluş |
big-time operator i.
|
|
253 |
Deyim |
büyük işler peşinde koşan kişi |
bto (big time operator) i.
|
|
254 |
Deyim |
büyük çapta işler yapan kişi ya da kuruluş |
bto (big time operator) i.
|
|
255 |
Deyim |
büyük işler peşinde koşan kişi |
bto (big time operator) i.
|
|
256 |
Deyim |
büyük çapta işler yapan kişi ya da kuruluş |
bto (big time operator) i.
|
|
257 |
Deyim |
başka/daha önemli iş/işler |
better fish to fry i.
|
|
258 |
Deyim |
yapacak/uğraşacak başka/daha önemli iş/işler |
better fish to fry i.
|
|
259 |
Deyim |
kolay okunup anlaşılabilen düzenli, işler kod |
clean code i.
|
|
260 |
Deyim |
eziyetli işler delisi |
glutton for punishment i.
|
|
261 |
Deyim |
kadınlarla özdeşleştirilen işler |
pink-collar i.
|
|
262 |
Deyim |
moda olan şeyler/işler |
the in thing to do i.
|
|
263 |
Deyim |
gizli işler |
dirty work at the crossroads i.
|
|
264 |
Deyim |
gizli kapaklı işler |
dirty work at the crossroads i.
|
|
265 |
Deyim |
pis işler listesi |
dirt file i.
|
|
266 |
Deyim |
kötü işler |
dirty work at the crossroads i.
|
|
267 |
Deyim |
alçakça işler |
dirty work at the crossroads i.
|
|
268 |
Deyim |
olmayacak/hayali işler kovalama |
snipe hunt i.
|
|
269 |
Deyim |
işler/görevler arasındaki dengeyi iyi kurma |
a balancing act i.
|
|
270 |
Deyim |
eziyetli/zor işler delisi |
a glutton for punishment i.
|
|
271 |
Deyim |
yapacak daha önemli işler |
bigger fish to fry i.
|
|
272 |
Deyim |
günlük yorucu işler |
daily grind i.
|
|
273 |
Deyim |
yapacak daha önemli işler |
other fish to fry i.
|
|
274 |
Deyim |
yapacak başka işler |
other fish to fry i.
|
|
275 |
Deyim |
angarya işler |
salt mines i.
|
|
276 |
Deyim |
günlük zor işler |
salt mines i.
|
|
277 |
Deyim |
halledilmesi gereken işler |
some loose ends i.
|
|
278 |
Deyim |
bazı eksik kalmış işler |
some loose ends i.
|
|
279 |
Deyim |
gereksiz işler yapmak |
burn daylight f.
|
|
280 |
Deyim |
boş işler peşinde koşmak |
boil the ocean f.
|
|
281 |
Deyim |
işler ters/aksi gitmek |
become unstuck [uk/australia] f.
|
|
282 |
Deyim |
tekrar/yine çalışır/işler durumda olmak |
be back in business f.
|
|
283 |
Deyim |
doğru/iyi/yararlı işler yaparak sosyal ve parasal başarı kazanmak |
do well by doing good f.
|
|
284 |
Deyim |
değişik alanlarda aynı anda değişik işler yapmak |
have many irons in the fire f.
|
|
285 |
Deyim |
işler arap saçına dönmek |
be in a jam f.
|
|
286 |
Deyim |
işler zor bir hal almak |
things get hairy f.
|
|
287 |
Deyim |
işler bozulmak |
fall apart at the seams f.
|
|
288 |
Deyim |
işler bozulmak |
come apart at the seams f.
|
|
289 |
Deyim |
işler/durumlar (birisi için/açısından) kötü gitmek |
go badly with someone f.
|
|
290 |
Deyim |
işler iyi gitmek |
get on in the world f.
|
|
291 |
Deyim |
işler rast gitmek |
get on in the world f.
|
|
292 |
Deyim |
işler yolunda gitmek |
go well with someone f.
|
|
293 |
Deyim |
işler bozulmak |
break apart at the seams f.
|
|
294 |
Deyim |
işler sarpa sarmak |
the rot set in f.
|
|
295 |
Deyim |
saçma sapan işler yapmak |
get up to f.
|
|
296 |
Deyim |
riskli işler yapmak |
sail close to the wind f.
|
|
297 |
Deyim |
riskli işler yapmak |
stick one's chin out f.
|
|
298 |
Deyim |
(işler) hızlanmak |
swing into high gear f.
|
|
299 |
Deyim |
sorumluluğunu aşan işler yapmaya çalışmak |
cut a fat hog f.
|
|
300 |
Deyim |
günlük işler dışında acil durumlara koşturmak |
put out a fire f.
|
|
301 |
Deyim |
günlük işler dışında acil durumlara koşturmak |
put out the fire f.
|
|
302 |
Deyim |
düzgün işler durumda olmak |
be off the ground f.
|
|
303 |
Deyim |
işler daha da zorlaşmadan bırakmak/vazgeçmek |
quit while the going is good f.
|
|
304 |
Deyim |
biri/bir şey için işler fena/kötü gitmek |
go badly with someone or something f.
|
|
305 |
Deyim |
biri/bir şey için işler ters gitmek |
go badly with someone or something f.
|
|
306 |
Deyim |
işler biri/bir şey açısından ters gitmek |
go badly with someone or something f.
|
|
307 |
Deyim |
işler biri/bir şey açısından kötü/fena gitmek |
go badly with someone or something f.
|
|
308 |
Deyim |
işler bozulmak |
be coming apart at the seams f.
|
|
309 |
Deyim |
işler başarısızlığa doğru gitmek |
be coming apart at the seams f.
|
|
310 |
Deyim |
işler iyice kötüleşmeden kaçıp kurtulmak |
get out while the gettin's good f.
|
|
311 |
Deyim |
işler iyice kötüleşmeden kaçıp kurtulmak |
get out while the getting is good f.
|
|
312 |
Deyim |
işler iyice kötüleşmeden kaçıp kurtulmak |
get out while the goin's good f.
|
|
313 |
Deyim |
işler iyice kötüleşmeden kaçıp kurtulmak |
get out while the going is good f.
|
|
314 |
Deyim |
başını belaya sokacak işler yapmak |
make a rod for your own back [uk] f.
|
|
315 |
Deyim |
sıkıcı işler yapmak (bir işyerinde) |
pay dues f.
|
|
316 |
Deyim |
(bir şeyi) işler hale getirmek |
put (something) in use f.
|
|
317 |
Deyim |
(bir şeyi) işler hale getirmek |
put (something) into operation f.
|
|
318 |
Deyim |
bir şeyi işler hale getirmek |
put something into operation f.
|
|
319 |
Deyim |
düzgün işler durumda |
off the ground s.
|
|
320 |
Deyim |
çapraşık işler içinde/arasında/nedeniyle |
between the jigs and the reels zf.
|
|
321 |
Deyim |
(işler) çığırından çıktığı için |
between the jigs and the reels zf.
|
|
322 |
Deyim |
100 yaşını geçtin mi işler kolaylaşır |
the first hundred years are the hardest [humorous] expr.
|
|
323 |
Deyim |
100 yaşını geçtin mi işler kolaylaşır |
first hundred years are the hardest expr.
|
|
324 |
Deyim |
işler/olaylar nasıl seyredecek (diye bakmak/beklemek) |
how the wind blows expr.
|
|
325 |
Deyim |
olay/işler ciddileşmeden önce |
before the balloon goes up expr.
|
|
326 |
Deyim |
olay/işler kritik bir hale gelmeden önce |
before the balloon goes up expr.
|
|
327 |
Deyim |
olay/işler karışmadan önce |
before the balloon goes up expr.
|
|
328 |
Deyim |
olay/işler çıkmaza girmeden önce |
before the balloon goes up expr.
|
|
329 |
Deyim |
olay/işler patlak vermeden/içinden çıkılmayacak hale gelmeden önce |
before the balloon goes up expr.
|
|
330 |
Deyim |
yapılması gereken bütün işler |
all that business expr.
|
|
331 |
Deyim |
işler değişti |
times change expr.
|
|
332 |
Deyim |
alet işler, el övünür |
a bad carpenter blames his tools expr.
|
|
333 |
Deyim |
bu işler senin harcın değil |
that's way out of your league expr.
|
|
334 |
Deyim |
bu işler seni aşar |
that's way out of your league expr.
|
|
335 |
Deyim |
işler tıkırında |
everything's coming up roses expr.
|
|
336 |
Deyim |
işler tersine döndü |
the shoe is on the other foot (us) expr.
|
|
337 |
Deyim |
işler yolunda |
on the rails expr.
|
|
338 |
Deyim |
işler sarpa sarıyor |
the plot thickens expr.
|
|
339 |
Deyim |
işler sarpa sardı |
this is a pretty kettle of fish expr.
|
|
340 |
Deyim |
işler tıkırında |
all serene expr.
|
|
341 |
Deyim |
işler tamamen kötüye gittiğinde |
if the worst comes to the worst expr.
|
|
342 |
Deyim |
işler sarpa sardığında |
when crunch time comes expr.
|
|
343 |
Deyim |
işler tıkırında |
on the rails expr.
|
|
344 |
Deyim |
işler sarpa sardı |
this is a fine state of affairs expr.
|
|
345 |
Deyim |
işler boka sardı |
this is a fine state of affairs expr.
|
|
346 |
Deyim |
işler kötü bir noktaya geldi |
things have reached a pretty pass expr.
|
|
347 |
Deyim |
işler tersine döndü |
the boot is on the other foot (brit) expr.
|
|
348 |
Deyim |
işler sarpa sardı |
the wheels have come off expr.
|
|
349 |
Deyim |
işler rayına oturunca |
when the chips are down expr.
|
|
350 |
Deyim |
işler bir ters gitmeye görsün |
bread always falls on the buttered side expr.
|
|
351 |
Deyim |
işler kötü bir noktaya geldi |
things have come to a pretty pass expr.
|
|
352 |
Deyim |
işler hepten kötüleşirse |
(if) worse comes to worst expr.
|
|
353 |
Deyim |
işler boka sardı |
this is a pretty state of affairs expr.
|
|
354 |
Deyim |
işler kendiliğinden yoluna girer |
things work themselves out expr.
|
|
355 |
Deyim |
işler sarpa sardı |
things have reached a pretty pass expr.
|
|
356 |
Deyim |
işler sarpa sardı |
things have come to a pretty pass expr.
|
|
357 |
Deyim |
işler sarpa sardı |
this is a pretty state of affairs expr.
|
|
358 |
Deyim |
işler tıkırında |
everything in the garden is rosy expr.
|
|
359 |
Deyim |
işler kötü |
the fat is in the fire expr.
|
|
360 |
Deyim |
(mecazi anlamda) işler tıkırında |
everything in the garden is lovely [uk] expr.
|
|
361 |
Deyim |
işler tıkırında |
everything in the garden is rosy expr.
|
|
362 |
Deyim |
işler sarpa sararsa |
if it all goes tits up expr.
|
|
363 |
Deyim |
işler ilerliyor/yürüyor |
the wheels are in motion expr.
|
|
364 |
Deyim |
işler/durum kontrolden çıkar |
all hell breaks/is let loose expr.
|
|
365 |
Deyim |
işler/durum kontrolden çıktı |
all hell broke loose expr.
|
|
366 |
Deyim |
işler/durum kontrolden çıktı |
all hell was let loose expr.
|
|
367 |
Deyim |
her şey/işler tıkırında |
all sir garnet [uk] expr.
|
|
368 |
Deyim |
işler/durum kontrolden çıkar |
all hell breaks/is let loose expr.
|
|
369 |
Deyim |
işler/durum kontrolden çıktı |
all hell broke loose expr.
|
|
370 |
Deyim |
işler/durum kontrolden çıktı |
all hell was let loose expr.
|
|
371 |
Deyim |
her şey/işler tıkırında |
all sir garnet [uk] expr.
|
|
372 |
Deyim |
(mecazi anlamda) işler tıkırında |
everything in the garden is lovely [uk] expr.
|
|
373 |
Deyim |
(mecazi anlamda) işler tıkırında |
everything in the garden is rosy [uk] expr.
|
|
374 |
Deyim |
işler tıkırında |
everything is coming up roses expr.
|
|
375 |
Deyim |
işler tıkırında |
everything is rosy in the garden expr.
|
|
376 |
Deyim |
işler halde/durumda |
on its feet expr.
|
|
377 |
Deyim |
düzgün işler durumda |
on its feet expr.
|
|
378 |
Deyim |
işler sarpa sardı |
the fat hit the fire expr.
|
|
379 |
Deyim |
işler yolundan çıktı |
the fat hit the fire expr.
|
|
380 |
Deyim |
işler tersine döndü |
the tables are turned expr.
|
|
381 |
Deyim |
işler sarpa sarıyor |
the thick plottens expr.
|
|
382 |
Deyim |
işler sarpa sardı |
the wheels came off expr.
|
|
383 |
Deyim |
işler ters gitmeye başladı |
the wheels came off expr.
|
|
384 |
Deyim |
işler tersine döndü |
the wheels came off expr.
|
|
385 |
Deyim |
işler/durum kontrolden çıktı |
the wheels came off expr.
|
|
386 |
Deyim |
işler/planlar bozuldu |
the wheels came off expr.
|
|
387 |
Deyim |
işler sarpa sardı |
the wheels came off the bus expr.
|
|
388 |
Deyim |
işler ters gitmeye başladı |
the wheels came off the bus expr.
|
|
389 |
Deyim |
işler tersine döndü |
the wheels came off the bus expr.
|
|
390 |
Deyim |
işler/durum kontrolden çıktı |
the wheels came off the bus expr.
|
|
391 |
Deyim |
işler/planlar bozuldu |
the wheels came off the bus expr.
|
|
392 |
Deyim |
işler sarpa sardı |
the wheels came off the wagon expr.
|
|
393 |
Deyim |
işler ters gitmeye başladı |
the wheels came off the wagon expr.
|
|
394 |
Deyim |
işler tersine döndü |
the wheels came off the wagon expr.
|
|
395 |
Deyim |
işler/durum kontrolden çıktı |
the wheels came off the wagon expr.
|
|
396 |
Deyim |
işler/planlar bozuldu |
the wheels came off the wagon expr.
|
|
397 |
Deyim |
işler sarpa sardı |
the wheels come off expr.
|
|
398 |
Deyim |
işler ters gitmeye başladı |
the wheels come off expr.
|
|
399 |
Deyim |
işler tersine döndü |
the wheels come off expr.
|
|
400 |
Deyim |
işler/durum kontrolden çıktı |
the wheels come off expr.
|
|
401 |
Deyim |
işler/planlar bozuldu |
the wheels come off expr.
|
|
402 |
Deyim |
işler sarpa sardı |
the wheels fell off the bus expr.
|
|
403 |
Deyim |
işler ters gitmeye başladı |
the wheels fell off the bus expr.
|
|
404 |
Deyim |
işler tersine döndü |
the wheels fell off the bus expr.
|
|
405 |
Deyim |
işler/durum kontrolden çıktı |
the wheels fell off the bus expr.
|
|
406 |
Deyim |
işler/planlar bozuldu |
the wheels fell off the bus expr.
|
|
407 |
Deyim |
işler sarpa sardı |
the wheels fell off the wagon expr.
|
|
408 |
Deyim |
işler ters gitmeye başladı |
the wheels fell off the wagon expr.
|
|
409 |
Deyim |
işler tersine döndü |
the wheels fell off the wagon expr.
|
|
410 |
Deyim |
işler/durum kontrolden çıktı |
the wheels fell off the wagon expr.
|
|
411 |
Deyim |
işler/planlar bozuldu |
the wheels fell off the wagon expr.
|
|
412 |
Deyim |
işler ciddiye bindiğinde |
when the rubber hits the road expr.
|
|
413 |
Deyim |
işler ciddiye bindiğinde |
when the rubber meets the road expr.
|
|
414 |
Deyim |
her zamanki işler |
business as usual expr.
|
|
Speaking |
|
415 |
Konuşma |
bu işler böyle yürür |
this is how it works expr.
|
|
416 |
Konuşma |
bu işler nasıl olur/yürür bilirsin |
you know the deal expr.
|
|
417 |
Konuşma |
bu işler bu şekilde yürümez |
it doesn't work that way expr.
|
|
418 |
Konuşma |
bu işler böyle yürümez |
that's not how it works expr.
|
|
419 |
Konuşma |
burada işler böyle yürümez |
that is not the way it works here expr.
|
|
420 |
Konuşma |
bu işler böyle yürür |
this is how it goes expr.
|
|
421 |
Konuşma |
bu işler böyle oluyor daha önce de gördüm |
this is how it happens I've seen it expr.
|
|
422 |
Konuşma |
burada işler böyle yürür |
it is just the way it is (here) expr.
|
|
423 |
Konuşma |
bu işler böyle |
that's the way the cookie crumbles expr.
|
|
424 |
Konuşma |
hayırlı işler |
have a nice working day expr.
|
|
425 |
Konuşma |
işler zorlaşırsa |
if the going gets tough expr.
|
|
426 |
Konuşma |
işler iyi gidiyor |
things are going well expr.
|
|
427 |
Konuşma |
işler normale dönüyor |
things are returning to normal expr.
|
|
428 |
Konuşma |
işler zorlaşınca |
when the going gets tough expr.
|
|
429 |
Konuşma |
işler nasıl yürür bilirsin |
you know how it goes expr.
|
|
430 |
Konuşma |
işler biraz kontrolden çıktı |
things got a little out of hand expr.
|
|
431 |
Konuşma |
işler zorlaşınca |
when the going gets rough expr.
|
|
432 |
Konuşma |
işler/durum/gidişat kötü/vahim görünüyor/iyi görünmüyor |
things seem dire expr.
|
|
433 |
Konuşma |
işler kolaylaşıyor |
things get simple expr.
|
|
434 |
Konuşma |
işler normale dönüyor |
things are getting back to normal expr.
|
|
435 |
Konuşma |
işler pek iyi değil |
things aren't so good expr.
|
|
436 |
Konuşma |
işler karışık |
things are hectic expr.
|
|
437 |
Konuşma |
işler zorlaşınca |
if the going gets rough expr.
|
|
438 |
Konuşma |
işler zorlaştığında |
when the going gets tough expr.
|
|
439 |
Konuşma |
işler böyle yürür |
this is how it works expr.
|
|
440 |
Konuşma |
işler nasıl? |
how's business? expr.
|
|
441 |
Konuşma |
işler yolunda |
things are going well expr.
|
|
442 |
Konuşma |
işler nasıl? |
how is business? expr.
|
|
443 |
Konuşma |
işler güçleşince |
when the going gets rough expr.
|
|
444 |
Konuşma |
işler düzeliyor |
things are looking up expr.
|
|
445 |
Konuşma |
işler çığırından çıktı |
things have gone out of hand expr.
|
|
446 |
Konuşma |
işler zorlaşırsa |
if the going gets rough expr.
|
|
447 |
Konuşma |
işler kötü gidiyor |
things go bad expr.
|
|
448 |
Konuşma |
işler kızıştığında |
when things get tense expr.
|
|
449 |
Konuşma |
işler tıkırında |
things are going swimmingly expr.
|
|
450 |
Konuşma |
işler iyiye gidiyor |
things are looking up expr.
|
|
451 |
Konuşma |
işler bu şekilde yürümüyor |
it's not the way it works expr.
|
|
452 |
Konuşma |
işler daha kötü olabilirdi |
things could be worse expr.
|
|
453 |
Konuşma |
işler zorlaşınca |
when things get tough expr.
|
|
454 |
Konuşma |
işler zorlaştı |
things have been tough expr.
|
|
455 |
Konuşma |
işler güçleşince |
when the going gets tough expr.
|
|
456 |
Konuşma |
işler planlandığı gibi gitmiyor |
things don't go as planned expr.
|
|
457 |
Konuşma |
işler kontrolden çıktı |
things went wild expr.
|
|
458 |
Konuşma |
işler çığırından çıktı |
things went wild expr.
|
|
459 |
Konuşma |
işler iyi gitmediğinde |
when things do not go well expr.
|
|
460 |
Konuşma |
işler yoğun |
we're so/very/too busy at work expr.
|
|
461 |
Konuşma |
işler zorlaşınca |
if the going gets tough expr.
|
|
462 |
Konuşma |
işler nasıldı? |
how was work? expr.
|
|
463 |
Konuşma |
işler çığırından çıktı |
things have got out of hand expr.
|
|
464 |
Konuşma |
işler zorlaştığında |
when the going gets rough expr.
|
|
465 |
Konuşma |
işler ciddiye binince |
when push comes to shove expr.
|
|
466 |
Konuşma |
i̇şler nasıl gidiyor? |
how is business? expr.
|
|
Trade/Economic |
|
467 |
Ticaret/Ekonomi |
bürokratik işler |
administrativia i.
|
|
468 |
Ticaret/Ekonomi |
mali işler sorumlusu |
thesaurer [obsolete] i.
|
|
469 |
Ticaret/Ekonomi |
mali işler sorumlusu kadın |
treasuress [obsolete] i.
|
|
470 |
Ticaret/Ekonomi |
ağır ve tehlikeli işler |
heavy and dangerous works i.
|
|
471 |
Ticaret/Ekonomi |
belediyeye ait işler |
municipal affairs i.
|
|
472 |
Ticaret/Ekonomi |
biten işler |
completed works i.
|
|
473 |
Ticaret/Ekonomi |
cari işler |
current affairs i.
|
|
474 |
Ticaret/Ekonomi |
devam eden işler |
on-going-jobs i.
|
|
475 |
Ticaret/Ekonomi |
devam eden işler |
work in progress i.
|
|
476 |
Ticaret/Ekonomi |
dış işler personeli |
outdoor staff i.
|
|
477 |
Ticaret/Ekonomi |
dış işler |
external affairs i.
|
|
478 |
Ticaret/Ekonomi |
direkt işler |
direct business i.
|
|
479 |
Ticaret/Ekonomi |
emanet usulü yapılan işler |
force account i.
|
|
480 |
Ticaret/Ekonomi |
finans ve mali işler müdürü |
chief financial officer i.
|
|
481 |
Ticaret/Ekonomi |
gayri kanuni işler yapma |
malversation i.
|
|
482 |
Ticaret/Ekonomi |
geçici işler |
between jobs i.
|
|
483 |
Ticaret/Ekonomi |
gayri kanuni işler yapma |
malfeasance i.
|
|
484 |
Ticaret/Ekonomi |
günlük normal işler |
daily routine i.
|
|
485 |
Ticaret/Ekonomi |
günlük işler için kasada hazır bulundurulan nakit para |
till money i.
|
|
486 |
Ticaret/Ekonomi |
günlük işler |
current affairs i.
|
|
487 |
Ticaret/Ekonomi |
gümrük idari işler yöneticisi |
collector i.
|
|
488 |
Ticaret/Ekonomi |
gizli işler |
private affairs i.
|
|
489 |
Ticaret/Ekonomi |
gemi seyriyle ilgili işler |
maritime affairs i.
|
|
490 |
Ticaret/Ekonomi |
günlük işler |
routine operations i.
|
|
491 |
Ticaret/Ekonomi |
hukuki işler |
legal affairs i.
|
|
492 |
Ticaret/Ekonomi |
harici işler |
external affairs i.
|
|
493 |
Ticaret/Ekonomi |
imalat safhalarındaki işler |
work in process i.
|
|
494 |
Ticaret/Ekonomi |
idari işler müdürü |
director of administrative services i.
|
|
495 |
Ticaret/Ekonomi |
idari işler amiri |
administrative affairs supervisor i.
|
|
496 |
Ticaret/Ekonomi |
idari işler müdürü |
administrative affairs manager i.
|
|
497 |
Ticaret/Ekonomi |
idari ve mali işler |
administration and financing i.
|
|
498 |
Ticaret/Ekonomi |
idari işler |
administrative affairs i.
|
|
499 |
Ticaret/Ekonomi |
idari işler sorumlusu |
administrative affairs supervisor i.
|
|
500 |
Ticaret/Ekonomi |
idari işler amiri |
administrative services supervisor i.
|
|