hal - Türkisch Englisch Wörterbuch
Verlauf

hal



Bedeutungen von dem Begriff "hal" im Englisch Türkisch Wörterbuch : 76 Ergebniss(e)

Türkisch Englisch
Common Usage
hal aspect n.
hal condition n.
hal status n.
hal state n.
hal circumstance n.
hal situation n.
hal face n.
General
hal bearing n.
hal station n.
hal attitude n.
hal trim n.
hal affair n.
hal demeanor n.
hal strength n.
hal demeanour n.
hal stand n.
hal face n.
hal disposition n.
hal order n.
hal sight n.
hal conversion n.
hal form n.
hal mood n.
hal circumstance n.
hal occasion n.
hal plight n.
hal set n.
hal position n.
hal solution n.
hal posture n.
hal repair n.
hal pass n.
hal feature n.
hal tune n.
hal juncture n.
hal shape n.
hal poise n.
hal fettle n.
hal event n.
hal melting n.
hal footing n.
hal port n.
hal energy n.
hal way n.
hal lay n.
hal figure n.
hal pose n.
hal behaviour n.
hal case n.
hal instance n.
hal temper n.
hal line of conduct n.
hal behavior n.
hal stance n.
hal tenor n.
hal air n.
hal tift [scottish] n.
hal apport [obsolete] n.
hal layout n.
hal bout [dialect] [uk] n.
hal demean n.
hal demeanance n.
hal dispose [obsolete] n.
hal countenance [obsolete] n.
hal favoredness n.
hal favouredness n.
hal corner n.
hal ordination n.
Trade/Economic
hal situation n.
hal state of affairs n.
Law
hal circumstance n.
Chemistry
hal state n.
Linguistics
hal case n.
Archaic
hal favor n.
hal favour n.
British Slang
hal two and eight n.

Bedeutungen, die der Begriff "hal" mit anderen Begriffen im Englisch Türkisch Wörterbuch erhalten hat: 500 Ergebniss(e)

Türkisch Englisch
Common Usage
olağanüstü hal state of emergency n.
medeni hal marital status n.
General
hal (pazar yeri) marketplace n.
çapraşık bir hal alma ensnarling n.
erkeğe yakışmaz hal unmanliness n.
olağanüstü hal bölgesi emergency region n.
sıvı hal liquid phase n.
uyuşuk hal stupor n.
katı hal fiziği solids state physics n.
hal ve tavır address n.
ruhi hal frame of mind n.
hal değiştirebilme transmutability n.
baygın hal swoon n.
orta hal mediocrity n.
çılgın bir hal frenzy n.
heyecanlı ve şaşkın bir hal fluster n.
sağlıklı hal tone n.
durağan hal stationary state n.
iyi hal weal n.
genitif hal genitive n.
karmakarışık hal snarl n.
kötü hal predicament n.
muhtemel en kötü hal reasonable worst case n.
sersem bir hal daze n.
sarhoş hal stupor n.
kinayeli hal allusiveness n.
medeni hal condition n.
grafiksel hal graphicness n.
beklenmeyen hal imprecision n.
genitif hal genitive case n.
yalın hal nominative n.
savaş ve olağanüstü hal mevzuatı war and emergency legislation n.
iyi hal kağıdı certificate of good conduct n.
beklenmeyen hal unexpected situation n.
katı hal fiziği solid state physics n.
iyi hal goodwill n.
tehlikeli hal precariousness n.
doğal hal state of nature n.
geçici hal transient state n.
olağanüstü hal bölge valisi emergency rule governor n.
hal değiştirme transmutation n.
sıvı hal liquid state n.
aksi hal contrary situation n.
acil hal urgent situation n.
uyarılmış hal kimyası excited state chemistry n.
mevcut hal current situation n.
mevcut hal present condition n.
mevcut hal existing state n.
lisan-i hal body signals n.
lisan-i hal body language n.
medeni hal civil state n.
medeni hal marital status n.
hal durum fettle n.
zorunlu hal compulsory case n.
zorunlu hal compulsory situation n.
zorunlu hal obligatory case n.
özel hal special condition n.
iyi hal good behavior n.
olağan hal normalcy n.
hükümsüz bir hal alma mutilation n.
son hal final state n.
kişisel hal status n.
taze hal fresh state n.
iyi hal good conduct n.
eski hal former state n.
somut/maddi hal tangible form n.
beyazımsı bir hal alma albescence n.
beyazımsı bir hal alma albication n.
içinden çıkılmaz hal tangle n.
evcilleşmemiş hal nature n.
bir kişinin durumunun belirsiz, önemsiz veya tanımsız olduğu hal nether world n.
bir kişinin durumunun belirsiz, önemsiz veya tanımsız olduğu hal netherworld n.
iyi hal kağıdı testimonial n.
en iyi hal best n.
endişeli ve karamsar hal melancholy n.
mevcut hal here and now n.
kaygan bir hal alma lubrication n.
hal ve hareketler goings on n.
nasiye-i hal demeanor [us] n.
nasiye-i hal demeanour [uk] n.
kederli hal grievance n.
huzurlu hal idyllic n.
şiir gibi bir hal idyllic n.
yakışıksız hal deviance n.
yakışıksız hal deviancy n.
kötü hal fix n.
sıvı hal fluor [obsolete] n.
kurumuş hal sere n.
son hal shape n.
ölüm sonrası hal silence n.
maddenin orta basınç altında akışkanlık eğilimi göstermediği dirençli hal solidness n.
mutasyon geçirmiş hal (şaka yollu) mutant n.
kaba hal rough n.
hal hatır sormak inquire after health v.
hal değiştirmek transmute v.
ciddi bir hal almak (hastalık) become serious (illness) v.
hal almak come to a state of v.
hal hatır sormak inquire after somebody's health v.
çapraşık bir hal almak ensnarl v.
birinin hal ve hatırını sormak inquire after someone v.
ciddi bir hal almak (hastalık) become severe (illness) v.
belirli bir hal almak take on v.
kolektif bir hal almak collectivise v.
kolektif bir hal almak collectivize v.
kronik bir hal almak become chronic v.
kaçınılmaz bir hal almak become unavoidable v.
zevkli bir hal almak become pleasurable v.
anlaşılır bir hal almak become clear v.
anlaşılır bir hal almak become understandable v.
çekilmez bir hal almak become unpleasant v.
çekilmez bir hal almak become unbearable v.
çekilmez bir hal almak become a nuisance v.
çekilmez bir hal almak become obnoxious v.
hal çaresi aramak see about the way v.
hal yoluna koymak put (something) on the right track v.
hal yoluna koymak find a way round v.
hal yoluna koymak find a solution for the v.
yararlı bir hal almak come in handy v.
bir başka hal almak take yet another twist v.
bir başka hal almak take yet another turn v.
hal almasını sağlamak cause something to be v.
hal almasını sağlamak lead something to be v.
hal almasını sağlamak enable something to be v.
anlamlı bir hal almak become meaningful v.
olağanüstü hal ilan etmek declare a state of emergency v.
belirsiz bir hal almak become uncertain v.
rahatsız edici bir hal almak become annoying v.
önemli bir hal almak become critical v.
gerekli bir hal almak become a requirement v.
gerekli bir hal almak become necessary v.
gerekli bir hal almak become a necessity v.
anlaşılmaz bir hal almak become incomprehensible v.
yaygın bir hal almak become prevalent v.
yaygın bir hal almak become common v.
hal hatır sormak ask after someone v.
(bir alışkanlık) sürekli bir hal almak become an ongoing habit v.
berbat bir hal almak turn into a mess v.
berbat bir hal almak be a mess v.
berbat bir hal almak become a mess v.
nesli tükenir hal almak become endangered v.
içinden çıkılmaz bir hal almak tangle v.
hal değiştirmek transmove v.
hal çaresi aramak umbecast v.
hal böyle olmak happen v.
kurdeleye benzer hal almak ribbon v.
hal etmek dethronize v.
hal etmek dethronise v.
üzerinde bükük bir hal almak overbend v.
hal değiştirmek run v.
bir hal değişikliğine uğratmak drive v.
hal değişikliğine zorlamak drive v.
granüllü bir hal almak sugar v.
kristalli bir hal almak sugar v.
hal değiştirebilen transmutable adj.
çapraşık bir hal almış ensnarled adj.
tekrarlı geçerli hal almış reeligible adj.
tekrarlı geçerli hal almış re-eligible adj.
beyazımsı hal alan albicant adj.
hal değiştiremez untransmutable adj.
her ne hal ise at any rate adv.
hal böyle iken with this adv.
hal böyleyken with this adv.
hal böyleyken nevertheless adv.
hal böyle olunca under these circumstances adv.
(hal, tavır) takınarak in prep.
normal hal(ine dönmek) themselves pron.
hal böyleyken and yet conj.
hal böyle iken and yet conj.
hal böyle olunca and yet conj.
hal böyle iken only conj.
hal böyle olunca only conj.
durum, hal anlamı veren son ek -ty suf.
durum, hal, hareket bildiren son ek -ance suf.
durum, hal, hareket bildiren son ek -ancy suf.
hal anlamı veren son ek -ation suf.
hal, durum veya koşul bildiren son ek -ence suf.
hal veya durum bildiren bir son ek -ment suf.
hal, durum veya özellik anlamı veren son ek -ism suf.
hal anlamı veren son ek -or suf.
Phrasals
belirli bir hal almak take on v.
hal çaresi aramak cast about for (something) v.
hal çaresi aramak cast about v.
hal çaresi aramak cast around v.
hal çaresi aramak cast about for v.
daha ciddi bir hal almasını sağlamak precipitate into something v.
üzerine bir hal gelmek come over v.
bir şeyi dondurarak hal/durum değiştirtmek freeze something into something v.
(biri/bir şey) için daha belirgin bir hal almak grow upon (someone or something) v.
(biri/bir şey) için daha belirgin bir hal almak grow on (someone or something) v.
(iki durum/hal) arasında gidip gelmek vacillate between (thing) and (another) v.
(iki durum/hal) arasında dalgalanmak vacillate between (thing) and (another) v.
daha ciddi bir hal almak precipitate into (something) v.
gevşeyip bir hal almak relax into something v.
(bir şeyin) hal çaresine bakmak dope out (something) v.
(birinin) hal ve hatırını sormak enquire after (one) v.
dondurarak hal/durum değiştirtmek freeze into v.
(biri) için daha belirgin bir hal almak grow upon (one) v.
(biri) için daha belirgin bir hal almak grow on (one) v.
daha belirgin bir hal almak grow on v.
giderek hoş bir hal almak grow on v.
daha belirgin bir hal almak grow upon v.
giderek hoş bir hal almak grow upon v.
daha ciddi bir hal almak precipitate into v.
gevşeyip bir hal almak relax into v.
(iki veya daha fazla durum, hal) arasında gidip gelmek vary between (something) v.
(iki veya daha fazla durum, hal) arasında değişmek vary between (something) v.
(bir durumla/halle başka bir durum/hal) arasında gidip gelmek vary between (something) and (something else) v.
(iki veya daha fazla durum, hal) arasında değişmek vary between (something) and (something else) v.
(bir durumla/halle başka bir durum/hal) arasında değişmek/gidip gelmek vary from (something) v.
camsı bir hal almak film over v.
Phrases
hal böyleyken that being the case expr.
hal böyleyken this being the case expr.
hal böyle olunca under the circumstances expr.
hal böyleyse if that is the case expr.
hal böyle olunca this being the case expr.
(hal) böyle olunca da . . . as such expr.
durum kritik bir hal aldığında when the balloon goes up expr.
durum zor bir hal aldığında when the balloon goes up expr.
durum kritik bir hal aldığında/almadan before the balloon goes up expr.
durum zor bir hal aldığında/almadan before the balloon goes up expr.
Colloquial
kötü bir hal almak get nasty v.
rezil bir hal almak get nasty v.
çirkin bir hal almak get nasty v.
hoş olmayan bir hal almak get nasty v.
sıkıntılı bir hal almak get nasty v.
can sıkıcı bir hal almak get nasty v.
tehditkar bir hal almak get/turn nasty v.
şiddet içeren bir hal almak get/turn nasty v.
hoş olmayan bir hal almak get/turn nasty v.
hal-i hazırdaki at hand adj.
içinden çıkılmaz bir hal almış goofed up adj.
içinden çıkılmaz bir hal almış goofed adj.
olağanüstü hal extraordinary situation expr.
ingiltere'nin bristol kentine özgü bir selamlaşma/hal hatır sorma ifadesi alright me babber [bristol] [uk] exclam.
ingiltere'nin bristol kentine özgü bir selamlaşma/hal hatır sorma ifadesi alright me babber [bristol] [uk] exclam.
Idioms
kibar çevrelerde takınılması gereken hal ve davranışlar company manners n.
hal ve tavır cut of one's jib n.
hal ve tavır the cut of someone's jib n.
sıkıntılı bir hal a pretty pass n.
zor/kötü bir hal a pretty pass n.
berbat bir hal a pretty pass n.
boka sarmış bir hal/durum a pretty pass n.
sarpa sarmış bir hal/durum a pretty pass n.
işlerin berbat bir hal aldığı surum a pretty state of affairs n.
kötü bir hal a sorry state (of affairs) n.
çığırından çıkmış bir hal boiling point n.
ne yapacağını bilemez bir hal wit's end n.
ilginç bir hal almak catch fire v.
üzücü bir hal almak come to a pretty pass v.
başına bir hal gelmek get into hot water v.
gitgide daha kötü bir hal almak go from bad to worse v.
giderek daha kötü bir hal almak go to hell in a handbasket v.
hal çaresine bakmak figure something out v.
giderek daha kötü bir hal almak go to hell in a bucket v.
hal çaresine bakmak figure out v.
işleri hal yoluna koymak set one's house in order v.
işler zor bir hal almak things get hairy v.
işleri hal yoluna koymak put one's house in order v.
karman çorman bir hal almak get all balled up v.
karman çorman bir hal almak be balled up v.
karman çorman bir hal almak be all balled up v.
kötü bir durumdan kurtulup daha iyi bir hal almak go from drab to fab v.
karman çorman bir hal almak get balled up v.
(sorun) içinden çıkılmaz bir hal almak get on top of someone v.
(sorun) içinden çıkılmaz bir hal almak get on top of (one) v.
birine hal hatır sormak give someone the time of day v.
işleri hal yoluna koymak put house in order v.
işleri hal yoluna koymak put your house in order v.
işleri hal yoluna koymak get your house in order v.
işlerini hal yoluna koymak put/set your (own) house in order v.
işleri hal yoluna koymak set house in order v.
içinden çıkılması zor/güç bir durum/hal nedeniyle between the jigs and the reels adv.
olmadı başka bir hal çaresi vardır illaki there are many ways to skin a cat expr.
durum karışık bir hal alıyor the thick plottens expr.
giderek daha kötü bir hal alma to hell in a handbasket expr.
Speaking
durum karışık bir hal alıyor the plot thickens expr.
hal böyle olunca when it is the case expr.
Trade/Economic
beklenmedik hal contingency n.
hal mercii disputes resolution authority n.
iyi hal kağıdı letter of good standing n.
iyi hal yazısı letter of good standing n.
iyi hal mektubu letter of good standing n.
iyi hal belgesi certificate of good standing n.
iyi hal belgesi good standing certificate n.
medeni hal marital status n.
olağanüstü hal kanunları emergency laws n.
olağanüstü hal state of emergency n.
Law
beklenmeyen hal şartı clausula rebus sic stantibus n.
beklenmeyen hal frustration n.
beklenmeyen hal unexpected case n.
fevkalade hal emergency n.
hüsnü hal şahadetnamesi good conduct certificate n.
hal tercümesi curriculum vitae n.
hal tercümesi life history n.
iyi hal indirimi good conduct time n.
iyi hal indirimi good time credit n.
iyi hal indirimi time off for good behavior n.
iyi hal kağıdı certificate of good conduct n.
iyi hal belgesi certificate of good conduct n.
kaçınılmaz hal unavoidable circumstance n.
medeni hal civil status n.
medeni hal marital status n.
mücbir hal force major n.
olağanüstü hal state of emergency n.
olağanüstü hal state of emergency n.
olağanüstü hal public emergency n.
savaş ve olağanüstü hal mevzuatı war and emergency legislation n.
sıkıyönetim ve olağanüstü hal kanun hükmünde kararname emergency decree having the force of law n.
sivil olağanüstü hal planlama yüksek komitesi the supreme civil emergency planning committee n.
şahsi hal personal status n.
şahsi hal civil status n.
umulmayan hal unexpected circumstance n.
iyi hal peace of god n.
Politics
olağanüstü hal state of emergency n.
olağanüstü hal/durum state of exception n.
olağanüstü hal bölge valisi regional governor of the state of emergency n.
olağanüstü hal ilanı declaration of state of emergency n.
olağanüstü hal ilanı a state of emergency declaration n.
nato sivil olağanüstü hal planlaması nato civil emergency planning n.
olağanüstü hal yetkileri emergency powers n.
olağanüstü hal mahkemesi emergency court n.
olağanüstü hal bölgesi state of emergency region n.
sivil olağanüstü hal planlaması kıdemli komitesi senior civil emergency planning committee (scepc) n.
olağanüstü hal ilan etmek declare emergency rule v.
Institutes
olağanüstü hal i̇şlemleri i̇nceleme komisyonu commission for the examination of proceedings under the state of emergency n.
olağanüstü hal inceleme işlemleri komisyonu the commission on examination of the state of emergency procedures n.
olağanüstü hal bölge valiliği governorship of the state of emergency of region n.
Insurance
beklenmedik hal sigortası contingency insurance n.
Technical
asılı hal state of suspension n.
beklenmedik hal emergency n.
durağan hal stationary state n.
doğal hal natural state n.
elastik ve plastik hal elasto plastic state n.
esnek hal elastic state n.
elastik hal elastic state n.
gaz hal gaseous state n.
geçici hal transient state n.
hal denklemi equation of state n.
hal değiştirme sınırı phase boundary n.
hal değişimi change of state n.
izotropik hal isotropic state n.
ilk hal initial state n.
kararlı hal steady state n.
kararsız hal unstable state n.
kararlı hal ısı aktarımı steady-state heat transfer n.
katı hal solid state n.
katı hal yükselteci solid state amplifier n.
katı hal maşeri solid-state maser n.
katı hal fotodiyotları solid state photodiodes n.
katı hal görüntü cihazı solid-state display device n.
katı hal fiziği büyüklük ve birimler quantities and units of solid state physics n.
katı hal gösterge cihazı solid-state display devices n.
katı hal fotodiyot dizileri solid state photodiode arrays n.
koloidal hal colloidal state n.
kritik hal critical state n.
limit hal limiting state n.
likit hal liquid state n.
küçük ölçekli kararlı hal deneyi small-scale steady-state test n.
metastabl hal metastable state n.
nükleusun aşırı sertleşip kahverengi hal alması brunescent n.
nötür hal neutral state n.
normal hal normal state n.
örselenmemiş hal undisturbed state n.
plastik hal plastic state n.
saf hal pure state n.
sıvı kristal ve katı hal gösterge cihazları liquid crystal and solid-state display devices n.
sıvı kristal ve katı hal gösterge cihazı liquid crystal and solid-state display device n.
sıvı hal liquid state n.
sınır hal limiting state n.
sıvı kristal ve katı hal- görüntü cihazları liquid crystal and solid-state display devices n.
sıvı hal liquid phase n.
sürekli hal sıcaklık nem eğim ömrü deneyi steady-state temperature humidity bias life test n.
şekilsiz hal amorphous state n.
yarıkararlı hal metastable state n.
yarı plastik hal semi-plastic state n.
yoğrulmuş hal remolded state n.
yüksüz hal unloaded state n.
yüklü hal loaded state n.
malzemenin koşullara bağlı olarak aldığı hal behavior n.
malzemenin koşullara bağlı olarak aldığı hal behaviour n.
periyodik hal değişimi oscillation n.
süngerimsi bir hal almak sponge v.
indirgeme veya karıştırma yoluyla tek tip bir hal veya yoğunluk elde etmek homogenize v.
indirgeme veya karıştırma yoluyla tek tip bir hal veya yoğunluk elde etmek homogenise v.
dağınık hal anlamı veren ön ek ly- pref.
Computer
hal dosyaları hal files n.
katı hal diski solid-state drive n.
katı hal diski solid state disk n.
katı hal sürücüsü solid-state drive (ssd) n.
içeriği düzenli bir hal sırasından geçen sicil counter n.
güç kaynağına bağlı olmaksızın depolanan veriyi tutabilen ve katı hal veri depolama teknolojisi kullanan flash adj.
sistem hal system hal expr.
Telecom
katı hal veri deposu solid state data recorder n.
katı hal taraması solid-state scanning n.
Electric
katı hal elektroniği solid state electronics n.
Textile
gerilimden serbest hal tension-free relaxed state n.
Lighting
akkor hal incandescent state n.
Automotive
hal değişimi change of state n.
kararlı hal akımı steady state current n.
katı hal basınçlı şekillendirme solid phase pressure forming n.
katı hal elektroniği solid state electronics n.
Railway
eğimli ve zikzak hal switchback n.
Aeronautic
hal durum göstergesi attitude director indicator n.
hal değişikliği allotropy n.
Mining
suya daldırılarak transparan hal alan hydrophanous adj.
Medical
bir tedavinin uygun olmadığını belirten hal contraindication n.
iyi hal raporu a clean bill of health n.
katı hal dayanıklılığı solid state stability n.
paranoid hal paranoid state n.
tıbbi veya psikolojik bir bozukluğun veya bu bozukluğa olan yatkınlığın varlığını gösteren özellik veya hal medical marker n.
rekürren bir hal almak become recurrent v.
daha ciddi bir hal almak become a more serious v.
Psychology
uyku ile uyanıklık veya tam tersi arasındaki sıklıkla halüsinasyon görme ile karakterize hal hypnogogic state n.
Physiology
hal duygusu coenesthesia n.
Pathology
organ dokusunun yangı sonucunda fibröz yapısını kaybederek et benzeri bir hal alması carnification n.
hastalık sonucu et benzeri hal almak carnify v.
Food Engineering
kararsız hal unsteady state n.
Math
sadeleştirilemez hal irreducible case n.
(virial) hal denklemi virial equation n.
Physics
dönüşül hal critical state n.
hal postulası state postulate n.
iyonize hal ionized state n.
kararlı hal steady state n.
kararlı hal potansiyeli steady-state potential n.
katı hal kimyası solid state chemistry n.
katı hal fiziği solid state physics n.
katı hal fiziği solid-state physics n.
kritik hal critical state n.
sür-git hal kuramı steady-state theory n.
sabit hal teorisi steady-state theory n.
sıvı hal fluid state n.
(maddenin) hal değişimi change of state n.
sıvı hal liquid state n.
Chemistry
doğal hal natural state n.
erimiş hal molten state n.
hal fonksiyonu state function n.
hal değişimi change of state n.
hal denklemi equation of state n.
kararlı-hal steady-state n.
kimyasal hal chemical state n.
katı hal solid-state n.
koloidal hal colloidal state n.
peltemsi hal colloidal state n.
standart hal standard state n.
temel hal ground state n.
uyarılmış hal excited state n.
son hal dephosphorylation n.
hal değişimi state change n.
(iki sıvı) katı hal alan syntectic adj.
Biology
olgunlaştıkça odunsu veya kuru hal alan mantarları içeren bir familya polyporaceae n.
olgunlaştıkça odunsu veya kuru hal alan mantarları içeren bir familya family polyporaceae n.
Botanic
bakterinin uygun olmayan koşullar altında aldığı pasif hal endospore n.
Literature
cümle sonlarında aynı hal eklerinin, çekimlerin tekrarından oluşan söz sanatı homoeoptoton n.
Linguistics
genitif hal genitive n.
gramatik hal grammatical case n.
yalın hal bare infinitive n.
yalın hal/durum nominative case n.
bağımlı hal bondage n.
yalın olmayan gramatik hal oblique n.
ismin hal eki oblique n.
yalın ve seslenme olmayan gramatik hal oblique case n.
nominatif hal subject case n.
yalın hal subjective n.
yalın hal veya seslenme hali dışındaki (isim hali) oblique adj.
başka dillerde birden fazla çekimin gördüğü işlevi tek başına karşılayan (gramatik hal) common adj.
olayı gerçekleştiren araç veya kişiyi bildiren bir hal içeren bir kelimeyle ilgili instrumental adj.
(hal ekiyle biten yapı) çekimlenebilir declinal adj.
Environment
harekete geçirilmiş hal excited state n.
Meteorology
suyun hareketi, hal değişimi veya oluşumu ile ilgilenen bir meteoroloji dalı hydrometeorology n.
yer yüzeyine yakın ısıtılmış havanın bulunduğu hal summer colt n.
Geology
kesirli hal alma fractionation n.
Military
gecikmesinde sakınca bulunan hal non-delayable case n.
hal tercümesi enlistment record n.
iyi hal madalyası good conduct medal n.
iyi hal şeridi good conduct ribbon n.
iyi hal ceza indirimi good conduct abatement n.
iyi hal rozeti good conduct clasp n.
olağanüstü hal veya savaş durumunda görevlendirilmeye uygun personel sayısı selected reserve strength n.
Ottoman Turkish
nasiye-i hal facial appearance n.
nasiye-i hal facial features n.
Archaic
kalabalık hal frequence n.
Slang
yataktan ilk kalkıldığında saçın aldığı dağınık hal bed head n.
iyi hal indirimi good time n.
iyi hal nedeniyle ceza indirimi good time n.
kusa kusa bir hal olmak talk on the big white phone v.
kusa kusa bir hal olmak talk on the big white telephone v.
kusa kusa bir hal olmak talk on the big white phone v.
kusa kusa bir hal olmak talk to god on the big white telephone v.
kusa kusa bir hal olmak talk to god on the big white phone v.
kusa kusa bir hal olmak talk to huey on the big white telephone v.
kusa kusa bir hal olmak talk to huey on the big white phone v.
kusa kusa bir hal olmak talk to hughie on the big white telephone v.
kusa kusa bir hal olmak talk to hughie on the big white phone v.
pis bir hal almak get messy v.
(biraz) zor bir hal almak get a little hairy v.
(biraz) sinir bozucu/gergin bir hal almak get a little hairy v.
(biraz) zor bir hal almak get a bit hairy v.
(biraz) sinir bozucu/gergin bir hal almak get a bit hairy v.
kusa kusa bir hal olmak talk to huey v.
kusa kusa bir hal olmak talk to hughie v.