hal - Turc Anglais Dictionnaire

hal

Sens de "hal" dans le Dictionnaire Anglais-Turc : 78 résultat(s)

Turc Anglais
Common Usage
hal state n.
The country was in a state of war.
Ülke savaş halindeydi.

More Sentences
hal aspect n.
hal condition n.
hal status n.
hal circumstance n.
hal situation n.
hal face n.
General
hal form n.
Did you know "data" is the plural form of "datum"?
"Data" sözcüğünün "datum"un çoğul hali olduğunu biliyor muydunuz?

More Sentences
hal mood n.
Tom was in no mood to talk to Mary.
Tom'un Mary ile konuşacak hali yoktu.

More Sentences
hal shape n.
The new boss has whipped the company into shape.
Yeni patron şirketi daha iyi bir hale getirdi.

More Sentences
hal way n.
You're perfect the way you are.
Sen olduğun halinle mükemmelsin.

More Sentences
hal case n.
The case is the grammatical function of a noun or pronoun.
İsmin ya da zamirin dilbilgisel işlevine hal denir.

More Sentences
Chemistry
hal state n.
Bacteria and microbes cause it to decompose if it is taken away from its oxygen-free state.
Bakteri ve mikroplar, oksijensiz halinden uzaklaştırılırsa çürümesine neden olur.

More Sentences
General
hal bearing n.
hal station n.
hal attitude n.
hal trim n.
hal affair n.
hal demeanor n.
hal strength n.
hal demeanour n.
hal face n.
hal disposition n.
hal order n.
hal sight n.
hal conversion n.
hal circumstance n.
hal occasion n.
hal plight n.
hal set n.
hal position n.
hal solution n.
hal posture n.
hal repair n.
hal pass n.
hal feature n.
hal tune n.
hal juncture n.
hal poise n.
hal fettle n.
hal event n.
hal melting n.
hal footing n.
hal port n.
hal energy n.
hal lay n.
hal figure n.
hal pose n.
hal behaviour n.
hal instance n.
hal temper n.
hal line of conduct n.
hal behavior n.
hal stance n.
hal tenor n.
hal air n.
hal tift [scottish] n.
hal apport [obsolete] n.
hal layout n.
hal bout [dialect] [uk] n.
hal demean n.
hal demeanance n.
hal dispose [obsolete] n.
hal countenance [obsolete] n.
hal favoredness n.
hal favouredness n.
hal corner n.
hal ordination n.
hal staun [scotland] n.
hal spectation n.
hal spectation n.
Trade/Economic
hal state of affairs n.
hal situation n.
Law
hal circumstance n.
Linguistics
hal case n.
Archaic
hal favor n.
hal favour n.
British Slang
hal two and eight n.

Sens de "hal" avec d'autres termes dans le Dictionnaire Anglais-Turc : 500 résultat(s)

Turc Anglais
Common Usage
olağanüstü hal state of emergency n.
As long ago as 1967 a state of emergency was declared and has never been revoked.
1967 gibi uzun bir süre önce olağanüstü hal ilan edilmiş ve hiçbir zaman kaldırılmamıştır.

More Sentences
medeni hal marital status n.
General
yalın hal nominative n.
All prepositions take the nominative.
Bütün edatlar yalın hal alır.

More Sentences
sıvı hal liquid state n.
This substance is in liquid state.
Bu madde sıvı halde.

More Sentences
iyi hal good behavior n.
As a reward for good behavior, she got pregnant.
İyi halden dolayı ödül gibi, hamile kaldı.

More Sentences
eski hal former state n.
The economy must be developed, and the mines must be cleared in order to restore the countryside to its former state.
Kırsal kesimin eski haline dönmesi için ekonomi geliştirilmeli ve madenler temizlenmelidir.

More Sentences
en iyi hal best n.
The flowers are at their best now.
Çiçekler şimdi en iyi hallerinde.

More Sentences
mutasyon geçirmiş hal (şaka yollu) mutant n.
That new movie is a real mutant of the horror genre, with its bizarre plot twists and over-the-top gore.
Bu yeni film, tuhaf olay örgüsü ve aşırı kanlı sahneleriyle resmen korku türünün mutasyon geçirmiş hali.

More Sentences
kaba hal rough n.
The architect showed us a rough of the house.
Mimar bize evin kaba halini gösterdi.

More Sentences
geliştirilmiş hal refinement n.
The new product is a refinement of the old version.
Yeni ürün eski versiyonun geliştirilmiş hali.

More Sentences
hal böyle olmak happen v.
As it happens, it has become a very lightweight framework indeed.
Hal böyle olunca, gerçekten de çok hafif bir çerçeve haline geldi.

More Sentences
Idioms
hal çaresine bakmak figure something out v.
We have to figure something out.
Bir hal çaresine bakmalıyız.

More Sentences
Trade/Economic
olağanüstü hal state of emergency n.
A state of emergency was declared there a few minutes ago following the assassination of Prime Minister Djindjic.
Başbakan Djindjic'in öldürülmesinin ardından birkaç dakika önce burada olağanüstü hal ilan edildi.

More Sentences
Law
olağanüstü hal state of emergency n.
The state of emergency has been replaced by a permanent state of absolute power with no real hope of improvement.
Olağanüstü halin yerini, gerçek bir iyileşme umudu olmayan kalıcı bir mutlak güç durumu almıştır.

More Sentences
olağanüstü hal state of emergency n.
The state of emergency could then be lifted relatively quickly in the provinces in which it is still in force.
Olağanüstü hal, halen yürürlükte olduğu illerde nispeten hızlı bir şekilde kaldırılabilir.

More Sentences
Politics
olağanüstü hal state of emergency n.
Today, Aceh is in a state of emergency.
Bugün Açe'de olağanüstü hal uygulanıyor.

More Sentences
Technical
sıvı hal liquid state n.
This substance is in liquid state.
Bu madde, sıvı haldedir.

More Sentences
katı hal solid state n.
In their solid state, the molecules are not in contact with oxygen.
Katı hallerinde moleküller oksijenle temas halinde değildir.

More Sentences
Chemistry
katı hal solid-state n.
Fiber lasers are a type of solid-state laser that is rapidly growing within the metal cutting industry.
Fiber lazerler, metal kesme endüstrisinde hızla büyüyen bir tür katı hal lazeridir.

More Sentences
General
hal (pazar yeri) marketplace n.
çapraşık bir hal alma ensnarling n.
erkeğe yakışmaz hal unmanliness n.
olağanüstü hal bölgesi emergency region n.
sıvı hal liquid phase n.
kısaltılmış hal abbreviation n.
uyuşuk hal stupor n.
katı hal fiziği solids state physics n.
hal ve tavır address n.
ruhi hal frame of mind n.
hal değiştirebilme transmutability n.
orta hal mediocrity n.
çılgın bir hal frenzy n.
baygın hal swoon n.
sağlıklı hal tone n.
durağan hal stationary state n.
iyi hal weal n.
genitif hal genitive n.
karmakarışık hal snarl n.
kötü hal predicament n.
muhtemel en kötü hal reasonable worst case n.
sersem bir hal daze n.
heyecanlı ve şaşkın bir hal fluster n.
sarhoş hal stupor n.
kinayeli hal allusiveness n.
medeni hal condition n.
grafiksel hal graphicness n.
beklenmeyen hal imprecision n.
genitif hal genitive case n.
iyi hal goodwill n.
geçici hal transient state n.
olağanüstü hal bölge valisi emergency rule governor n.
hal değiştirme transmutation n.
tehlikeli hal precariousness n.
doğal hal state of nature n.
beklenmeyen hal unexpected situation n.
katı hal fiziği solid state physics n.
savaş ve olağanüstü hal mevzuatı war and emergency legislation n.
iyi hal kağıdı certificate of good conduct n.
aksi hal contrary situation n.
acil hal urgent situation n.
uyarılmış hal kimyası excited state chemistry n.
mevcut hal current situation n.
mevcut hal present condition n.
mevcut hal existing state n.
lisan-i hal body language n.
lisan-i hal body signals n.
medeni hal civil state n.
medeni hal marital status n.
hal durum fettle n.
zorunlu hal compulsory case n.
zorunlu hal compulsory situation n.
zorunlu hal obligatory case n.
özel hal special condition n.
olağan hal normalcy n.
hükümsüz bir hal alma mutilation n.
son hal final state n.
kişisel hal status n.
taze hal fresh state n.
iyi hal good conduct n.
somut/maddi hal tangible form n.
beyazımsı bir hal alma albication n.
beyazımsı bir hal alma albescence n.
içinden çıkılmaz hal tangle n.
evcilleşmemiş hal nature n.
bir kişinin durumunun belirsiz, önemsiz veya tanımsız olduğu hal netherworld n.
bir kişinin durumunun belirsiz, önemsiz veya tanımsız olduğu hal nether world n.
iyi hal kağıdı testimonial n.
endişeli ve karamsar hal melancholy n.
mevcut hal here and now n.
kaygan bir hal alma lubrication n.
hal ve hareketler goings on n.
nasiye-i hal demeanor [us] n.
nasiye-i hal demeanour [uk] n.
kederli hal grievance n.
şiir gibi bir hal idyllic n.
huzurlu hal idyllic n.
yakışıksız hal deviancy n.
yakışıksız hal deviance n.
kötü hal fix n.
sıvı hal fluor [obsolete] n.
kurumuş hal sere n.
son hal shape n.
ölüm sonrası hal silence n.
maddenin orta basınç altında akışkanlık eğilimi göstermediği dirençli hal solidness n.
genişletilmiş hal expansion n.
çarpıtılmış hal travesty n.
şüpheli hal ve hareketler suss [uk] n.
peygamberin hal ve yaşayışı propheticism n.
peygamberin hal ve yaşayışı prophetism n.
hal ve hareketler p's and q's n.
hal hatır sormak inquire after health v.
hal değiştirmek transmute v.
hal hatır sormak inquire after somebody's health v.
hal almak come to a state of v.
birinin hal ve hatırını sormak inquire after someone v.
ciddi bir hal almak (hastalık) become severe (illness) v.
çapraşık bir hal almak ensnarl v.
ciddi bir hal almak (hastalık) become serious (illness) v.
belirli bir hal almak take on v.
kolektif bir hal almak collectivise v.
kolektif bir hal almak collectivize v.
kronik bir hal almak become chronic v.
kaçınılmaz bir hal almak become unavoidable v.
zevkli bir hal almak become pleasurable v.
anlaşılır bir hal almak become understandable v.
anlaşılır bir hal almak become clear v.
çekilmez bir hal almak become a nuisance v.
çekilmez bir hal almak become unpleasant v.
çekilmez bir hal almak become unbearable v.
çekilmez bir hal almak become obnoxious v.
hal çaresi aramak see about the way v.
hal yoluna koymak put (something) on the right track v.
hal yoluna koymak find a solution for the v.
hal yoluna koymak find a way round v.
yararlı bir hal almak come in handy v.
bir başka hal almak take yet another twist v.
bir başka hal almak take yet another turn v.
hal almasını sağlamak cause something to be v.
hal almasını sağlamak lead something to be v.
hal almasını sağlamak enable something to be v.
anlamlı bir hal almak become meaningful v.
olağanüstü hal ilan etmek declare a state of emergency v.
rahatsız edici bir hal almak become annoying v.
belirsiz bir hal almak become uncertain v.
önemli bir hal almak become critical v.
gerekli bir hal almak become a necessity v.
gerekli bir hal almak become a requirement v.
gerekli bir hal almak become necessary v.
anlaşılmaz bir hal almak become incomprehensible v.
yaygın bir hal almak become prevalent v.
yaygın bir hal almak become common v.
hal hatır sormak ask after someone v.
(bir alışkanlık) sürekli bir hal almak become an ongoing habit v.
berbat bir hal almak turn into a mess v.
berbat bir hal almak be a mess v.
berbat bir hal almak become a mess v.
nesli tükenir hal almak become endangered v.
içinden çıkılmaz bir hal almak tangle v.
hal değiştirmek transmove v.
hal çaresi aramak umbecast v.
kurdeleye benzer hal almak ribbon v.
hal etmek dethronise v.
hal etmek dethronize v.
üzerinde bükük bir hal almak overbend v.
hal değiştirmek run v.
bir hal değişikliğine uğratmak drive v.
hal değişikliğine zorlamak drive v.
granüllü bir hal almak sugar v.
kristalli bir hal almak sugar v.
spesifik bir hal almak specificate v.
süngerimsi hal almak sponge v.
hal değiştirebilen transmutable adj.
çapraşık bir hal almış ensnarled adj.
tekrarlı geçerli hal almış reeligible adj.
tekrarlı geçerli hal almış re-eligible adj.
beyazımsı hal alan albicant adj.
hal değiştiremez untransmutable adj.
hal böyleyken nevertheless adv.
hal böyle iken with this adv.
hal böyleyken with this adv.
her ne hal ise at any rate adv.
hal böyle olunca under these circumstances adv.
(hal, tavır) takınarak in prep.
normal hal(ine dönmek) themselves pron.
(aklı başında ve sağlıklı hal anlamında) kendimiz ourselves pron.
hal böyle iken and yet conj.
hal böyleyken and yet conj.
hal böyle olunca and yet conj.
hal böyle iken only conj.
hal böyle olunca only conj.
durum, hal anlamı veren son ek -ty suf.
durum, hal, hareket bildiren son ek -ance suf.
durum, hal, hareket bildiren son ek -ancy suf.
hal anlamı veren son ek -ation suf.
hal, durum veya koşul bildiren son ek -ence suf.
hal veya durum bildiren bir son ek -ment suf.
hal, durum veya özellik anlamı veren son ek -ism suf.
hal anlamı veren son ek -or suf.
Phrasals
üzerine bir hal gelmek come over v.
daha ciddi bir hal almasını sağlamak precipitate into something v.
belirli bir hal almak take on v.
hal çaresi aramak cast about for v.
hal çaresi aramak cast about v.
hal çaresi aramak cast about for (something) v.
hal çaresi aramak cast around v.
bir şeyi dondurarak hal/durum değiştirtmek freeze something into something v.
(biri/bir şey) için daha belirgin bir hal almak grow upon (someone or something) v.
(biri/bir şey) için daha belirgin bir hal almak grow on (someone or something) v.
(iki durum/hal) arasında gidip gelmek vacillate between (thing) and (another) v.
(iki durum/hal) arasında dalgalanmak vacillate between (thing) and (another) v.
daha ciddi bir hal almak precipitate into (something) v.
gevşeyip bir hal almak relax into something v.
(bir şeyin) hal çaresine bakmak dope out (something) v.
(birinin) hal ve hatırını sormak enquire after (one) v.
dondurarak hal/durum değiştirtmek freeze into v.
daha belirgin bir hal almak grow upon v.
(biri) için daha belirgin bir hal almak grow on (one) v.
giderek hoş bir hal almak grow on v.
(biri) için daha belirgin bir hal almak grow upon (one) v.
giderek hoş bir hal almak grow upon v.
daha belirgin bir hal almak grow on v.
daha ciddi bir hal almak precipitate into v.
gevşeyip bir hal almak relax into v.
(bir durumla/halle başka bir durum/hal) arasında değişmek/gidip gelmek vary from (something) v.
(iki veya daha fazla durum, hal) arasında değişmek vary between (something) v.
(iki veya daha fazla durum, hal) arasında değişmek vary between (something) and (something else) v.
(iki veya daha fazla durum, hal) arasında gidip gelmek vary between (something) v.
(bir durumla/halle başka bir durum/hal) arasında gidip gelmek vary between (something) and (something else) v.
camsı bir hal almak film over v.
(birini) olumsuz/ kötü bir hal ya da duruma koymak/sokmak/düşürmek reduce (one) to (doing something) v.
Phrases
hal böyle olunca under the circumstances expr.
hal böyleyken that being the case expr.
(hal) böyle olunca da . . . as such expr.
hal böyle olunca this being the case expr.
hal böyleyken this being the case expr.
hal böyleyse if that is the case expr.
durum zor bir hal aldığında when the balloon goes up expr.
durum zor bir hal aldığında/almadan before the balloon goes up expr.
durum kritik bir hal aldığında/almadan before the balloon goes up expr.
durum kritik bir hal aldığında when the balloon goes up expr.
Colloquial
tehditkar bir hal almak get/turn nasty v.
can sıkıcı bir hal almak get nasty v.
sıkıntılı bir hal almak get nasty v.
hoş olmayan bir hal almak get nasty v.
hoş olmayan bir hal almak get/turn nasty v.
şiddet içeren bir hal almak get/turn nasty v.
çirkin bir hal almak get nasty v.
kötü bir hal almak get nasty v.
rezil bir hal almak get nasty v.
içinden çıkılmaz bir hal almış goofed up adj.
hal-i hazırdaki at hand adj.
içinden çıkılmaz bir hal almış goofed adj.
olağanüstü hal extraordinary situation expr.
ingiltere'nin bristol kentine özgü bir selamlaşma/hal hatır sorma ifadesi alright me babber [bristol] [uk] exclam.
ingiltere'nin bristol kentine özgü bir selamlaşma/hal hatır sorma ifadesi alright me babber [bristol] [uk] exclam.
Idioms
kibar çevrelerde takınılması gereken hal ve davranışlar company manners n.
hal ve tavır cut of one's jib n.
hal ve tavır the cut of someone's jib n.
sıkıntılı bir hal a pretty pass n.
işlerin berbat bir hal aldığı surum a pretty state of affairs n.
berbat bir hal a pretty pass n.
zor/kötü bir hal a pretty pass n.
sarpa sarmış bir hal/durum a pretty pass n.
boka sarmış bir hal/durum a pretty pass n.
kötü bir hal a sorry state (of affairs) n.
çığırından çıkmış bir hal boiling point n.
ne yapacağını bilemez bir hal wit's end n.
gitgide daha kötü bir hal almak go from bad to worse v.
işleri hal yoluna koymak set one's house in order v.
işleri hal yoluna koymak put one's house in order v.
başına bir hal gelmek get into hot water v.
kötü bir durumdan kurtulup daha iyi bir hal almak go from drab to fab v.
karman çorman bir hal almak be balled up v.
karman çorman bir hal almak get all balled up v.
karman çorman bir hal almak be all balled up v.
karman çorman bir hal almak get balled up v.
giderek daha kötü bir hal almak go to hell in a bucket v.
giderek daha kötü bir hal almak go to hell in a handbasket v.
işler zor bir hal almak things get hairy v.
(sorun) içinden çıkılmaz bir hal almak get on top of someone v.
hal çaresine bakmak figure out v.
ilginç bir hal almak catch fire v.
üzücü bir hal almak come to a pretty pass v.
(sorun) içinden çıkılmaz bir hal almak get on top of (one) v.
birine hal hatır sormak give someone the time of day v.
işleri hal yoluna koymak put house in order v.
işleri hal yoluna koymak get your house in order v.
işlerini hal yoluna koymak put/set your (own) house in order v.
işleri hal yoluna koymak put your house in order v.
işleri hal yoluna koymak set house in order v.
içinden çıkılması zor/güç bir durum/hal nedeniyle between the jigs and the reels adv.
olmadı başka bir hal çaresi vardır illaki there are many ways to skin a cat expr.
durum karışık bir hal alıyor the thick plottens expr.
giderek daha kötü bir hal alma to hell in a handbasket expr.
Speaking
durum karışık bir hal alıyor the plot thickens expr.
hal böyle olunca when it is the case expr.
Trade/Economic
beklenmedik hal contingency n.
medeni hal marital status n.
iyi hal belgesi good standing certificate n.
iyi hal belgesi certificate of good standing n.
olağanüstü hal kanunları emergency laws n.
iyi hal kağıdı letter of good standing n.
iyi hal mektubu letter of good standing n.
iyi hal yazısı letter of good standing n.
hal mercii disputes resolution authority n.
Law
mücbir hal force major n.
olağanüstü hal public emergency n.
sivil olağanüstü hal planlama yüksek komitesi the supreme civil emergency planning committee n.
savaş ve olağanüstü hal mevzuatı war and emergency legislation n.
hal tercümesi curriculum vitae n.
hüsnü hal şahadetnamesi good conduct certificate n.
beklenmeyen hal frustration n.
medeni hal marital status n.
şahsi hal personal status n.
umulmayan hal unexpected circumstance n.
kaçınılmaz hal unavoidable circumstance n.
hal tercümesi life history n.
iyi hal kağıdı certificate of good conduct n.
iyi hal belgesi certificate of good conduct n.
medeni hal civil status n.
şahsi hal civil status n.
fevkalade hal emergency n.
beklenmeyen hal unexpected case n.
sıkıyönetim ve olağanüstü hal kanun hükmünde kararname emergency decree having the force of law n.
beklenmeyen hal şartı clausula rebus sic stantibus n.
iyi hal indirimi good conduct time n.
iyi hal indirimi good time credit n.
iyi hal indirimi time off for good behavior n.
iyi hal peace of god n.
acil hal exigent circumstance n.
Politics
olağanüstü hal mahkemesi emergency court n.
olağanüstü hal bölgesi state of emergency region n.
olağanüstü hal yetkileri emergency powers n.
olağanüstü hal bölge valisi regional governor of the state of emergency n.
olağanüstü hal ilanı declaration of state of emergency n.
olağanüstü hal ilanı a state of emergency declaration n.
olağanüstü hal/durum state of exception n.
sivil olağanüstü hal planlaması kıdemli komitesi senior civil emergency planning committee (scepc) n.
nato sivil olağanüstü hal planlaması nato civil emergency planning n.
olağanüstü hal ilan etmek declare emergency rule v.
Institutes
olağanüstü hal bölge valiliği governorship of the state of emergency of region n.
olağanüstü hal i̇şlemleri i̇nceleme komisyonu commission for the examination of proceedings under the state of emergency n.
olağanüstü hal inceleme işlemleri komisyonu the commission on examination of the state of emergency procedures n.
Insurance
beklenmedik hal sigortası contingency insurance n.
Technical
ilk hal initial state n.
asılı hal state of suspension n.
elastik hal elastic state n.
izotropik hal isotropic state n.
yüklü hal loaded state n.
plastik hal plastic state n.
beklenmedik hal emergency n.
likit hal liquid state n.
koloidal hal colloidal state n.
örselenmemiş hal undisturbed state n.
yüksüz hal unloaded state n.
katı hal yükselteci solid state amplifier n.
yoğrulmuş hal remolded state n.
nötür hal neutral state n.
kritik hal critical state n.
elastik ve plastik hal elasto plastic state n.
limit hal limiting state n.
kararlı hal steady state n.
kararsız hal unstable state n.
sınır hal limiting state n.
hal denklemi equation of state n.
şekilsiz hal amorphous state n.
esnek hal elastic state n.
katı hal maşeri solid-state maser n.
yarı plastik hal semi-plastic state n.
doğal hal natural state n.
hal değiştirme sınırı phase boundary n.
sıvı hal liquid phase n.
yarıkararlı hal metastable state n.
metastabl hal metastable state n.
normal hal normal state n.
durağan hal stationary state n.
geçici hal transient state n.
gaz hal gaseous state n.
katı hal fiziği büyüklük ve birimler quantities and units of solid state physics n.
saf hal pure state n.
nükleusun aşırı sertleşip kahverengi hal alması brunescent n.
küçük ölçekli kararlı hal deneyi small-scale steady-state test n.
katı hal görüntü cihazı solid-state display device n.
sıvı kristal ve katı hal- görüntü cihazları liquid crystal and solid-state display devices n.
sıvı kristal ve katı hal gösterge cihazı liquid crystal and solid-state display device n.
kararlı hal ısı aktarımı steady-state heat transfer n.
katı hal fotodiyotları solid state photodiodes n.
katı hal fotodiyot dizileri solid state photodiode arrays n.
hal değişimi change of state n.
sürekli hal sıcaklık nem eğim ömrü deneyi steady-state temperature humidity bias life test n.
katı hal gösterge cihazı solid-state display devices n.
sıvı kristal ve katı hal gösterge cihazları liquid crystal and solid-state display devices n.
malzemenin koşullara bağlı olarak aldığı hal behavior n.
malzemenin koşullara bağlı olarak aldığı hal behaviour n.
periyodik hal değişimi oscillation n.
süngerimsi bir hal almak sponge v.
indirgeme veya karıştırma yoluyla tek tip bir hal veya yoğunluk elde etmek homogenize v.
indirgeme veya karıştırma yoluyla tek tip bir hal veya yoğunluk elde etmek homogenise v.
ölçülebilir katı hal ile öne çıkan stereometric adj.
(katı hal) ölçülebilir stereometric adj.
dağınık hal anlamı veren ön ek ly- pref.
Computer
hal dosyaları hal files n.
katı hal diski solid-state drive n.
katı hal diski solid state disk n.
katı hal sürücüsü solid-state drive (ssd) n.
içeriği düzenli bir hal sırasından geçen sicil counter n.
güç kaynağına bağlı olmaksızın depolanan veriyi tutabilen ve katı hal veri depolama teknolojisi kullanan flash adj.
sistem hal system hal expr.
Telecom
katı hal veri deposu solid state data recorder n.
katı hal taraması solid-state scanning n.
Electric
katı hal elektroniği solid state electronics n.
Textile
gerilimden serbest hal tension-free relaxed state n.
Lighting
akkor hal incandescent state n.
Automotive
katı hal elektroniği solid state electronics n.
kararlı hal akımı steady state current n.
katı hal basınçlı şekillendirme solid phase pressure forming n.
hal değişimi change of state n.
Railway
eğimli ve zikzak hal switchback n.
Aeronautic
hal değişikliği allotropy n.
hal durum göstergesi attitude director indicator n.
Mining
suya daldırılarak transparan hal alan hydrophanous adj.
Medical
iyi hal raporu a clean bill of health n.
paranoid hal paranoid state n.
bir tedavinin uygun olmadığını belirten hal contraindication n.
katı hal dayanıklılığı solid state stability n.
tıbbi veya psikolojik bir bozukluğun veya bu bozukluğa olan yatkınlığın varlığını gösteren özellik veya hal medical marker n.
rekürren bir hal almak become recurrent v.
daha ciddi bir hal almak become a more serious v.
Psychology
uyku ile uyanıklık veya tam tersi arasındaki sıklıkla halüsinasyon görme ile karakterize hal hypnogogic state n.
Physiology
hal duygusu coenesthesia n.
Pathology
organ dokusunun yangı sonucunda fibröz yapısını kaybederek et benzeri bir hal alması carnification n.
hastalık sonucu et benzeri hal almak carnify v.
Food Engineering
kararsız hal unsteady state n.
Math
sadeleştirilemez hal irreducible case n.
(virial) hal denklemi virial equation n.
Physics
katı hal kimyası solid state chemistry n.
katı hal fiziği solid state physics n.
kritik hal critical state n.
dönüşül hal critical state n.
(maddenin) hal değişimi change of state n.
kararlı hal steady state n.
sıvı hal fluid state n.
katı hal fiziği solid-state physics n.
sabit hal teorisi steady-state theory n.
sür-git hal kuramı steady-state theory n.
kararlı hal potansiyeli steady-state potential n.
iyonize hal ionized state n.
hal postulası state postulate n.
sıvı hal liquid state n.
Chemistry
hal değişimi change of state n.
hal fonksiyonu state function n.
standart hal standard state n.
uyarılmış hal excited state n.
hal denklemi equation of state n.
temel hal ground state n.
doğal hal natural state n.
koloidal hal colloidal state n.
peltemsi hal colloidal state n.
kararlı-hal steady-state n.
kimyasal hal chemical state n.
erimiş hal molten state n.
son hal dephosphorylation n.
hal değişimi state change n.
(iki sıvı) katı hal alan syntectic adj.
Biology
olgunlaştıkça odunsu veya kuru hal alan mantarları içeren bir familya polyporaceae n.
olgunlaştıkça odunsu veya kuru hal alan mantarları içeren bir familya family polyporaceae n.
Botanic
bakterinin uygun olmayan koşullar altında aldığı pasif hal endospore n.
Literature
cümle sonlarında aynı hal eklerinin, çekimlerin tekrarından oluşan söz sanatı homoeoptoton n.
Linguistics
gramatik hal grammatical case n.
genitif hal genitive n.
yalın hal bare infinitive n.
yalın hal/durum nominative case n.
bağımlı hal bondage n.
yalın ve seslenme olmayan gramatik hal oblique case n.
yalın olmayan gramatik hal oblique n.
ismin hal eki oblique n.
yalın hal subjective n.
nominatif hal subject case n.
(ibranicede) duraklama öncesi sözcük veya sesli harfin geldiği hal pause n.
yalın hal veya seslenme hali dışındaki (isim hali) oblique adj.
(hal ekiyle biten yapı) çekimlenebilir declinal adj.
başka dillerde birden fazla çekimin gördüğü işlevi tek başına karşılayan (gramatik hal) common adj.
olayı gerçekleştiren araç veya kişiyi bildiren bir hal içeren bir kelimeyle ilgili instrumental adj.
Environment
harekete geçirilmiş hal excited state n.
Meteorology
suyun hareketi, hal değişimi veya oluşumu ile ilgilenen bir meteoroloji dalı hydrometeorology n.
yer yüzeyine yakın ısıtılmış havanın bulunduğu hal summer colt n.
Geology
kesirli hal alma fractionation n.
Military
gecikmesinde sakınca bulunan hal non-delayable case n.
hal tercümesi enlistment record n.
iyi hal madalyası good conduct medal n.
iyi hal şeridi good conduct ribbon n.
iyi hal ceza indirimi good conduct abatement n.
iyi hal rozeti good conduct clasp n.
olağanüstü hal veya savaş durumunda görevlendirilmeye uygun personel sayısı selected reserve strength n.
Ottoman Turkish
nasiye-i hal facial features n.
nasiye-i hal facial appearance n.
Archaic
kalabalık hal frequence n.
Slang
yataktan ilk kalkıldığında saçın aldığı dağınık hal bed head n.
iyi hal indirimi good time n.
iyi hal nedeniyle ceza indirimi good time n.