on to - Türkçe İngilizce Sözlük
Geçmiş

on to

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau


"on to" teriminin Türkçe İngilizce Sözlükte anlamları : 6 sonuç

İngilizce Türkçe
General
on to ed. üstüne
on to ed. haberdar
on to ed. üzerine
on to ed. ayriyeten
on to ed. bir de
on to ed. buna ek olarak

"on to" teriminin diğer terimlerle kazandığı İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 500 sonuç

İngilizce Türkçe
Common Usage
hold on to f. tutunmak
General
forcing to wait on cold floor i. soğuk zeminde bekletme
agreement on what to do i. ağızbirliği
agreement on what to say i. ağızbirliği
putting on a belt during a master ceremony according to an ahi-order i. şed kuşanma
shoulder to cry on i. ağlanacak omuz
shoulder to cry on i. dert ortağı
first person to set foot on the moon i. aya ilk ayak basan kişi
first person to step on the moon i. aya ilk ayak basan kişi
first person to step foot on the moon i. aya ilk ayak basan kişi
d-to-p assets required on d-day i. (abd ordusunda) savaş zamanı gereksinimlerine ilişkin bir tür şartname
tack something on to f. bir şeyi sonradan gelişigüzel bir şekilde başka birşeye eklemek
go to school on foot f. okula yürüyerek gitmek
front on to f. karşı olmak
latch on to f. asılı durmak
not to be on speaking terms f. küsüşmek
prevail on somebody to do something f. razı etmek
bring pressure to bear on f. zorlamak
latch on to f. benimsemek
latch on to somebody f. esir almak
not to lay a finger on someone f. kılına dokunmamak
go on a pilgrimage to mecca f. hacca gitmek
get on to somebody f. temasa geçmek
be too tired to go on f. şişmek
bring pressure to bear on f. sıkıştırmak
get on to somebody f. temas kurmak
hang on to f. yapışmak
pass on to f. geçmek (başka bir konuya)
latch on to f. anlamak
step on to land f. karaya ayak basmak
bring something to bear on f. bir şeyi uygulatmak
egg on to f. cesaretlendirmek
cotton on to f. anlamak
go down on one's knees to f. ayaklarına kapanmak
egg somebody on to do something f. dolduruşa getirmek
egg on to be f. cesaretlendirmek
go on a visit to f. misafirliğe gitmek
give no leg to stand on f. tutunacak bir dal bırakmamak
go on to claim f. söylecek denli ileri gitmek
go on to the finals f. finale kalmak
amount to on average f. ortalamada olmak
hold on to f. bırakmamak
front on to f. bakmak
latch on to f. kavramak
go down on one's knees to f. diz çökmek
help to get on f. bindirmek
go down on one's knees to somebody f. ayaklarına kapanmak
not to put too fine a point on it f. tam anlamıyla ifade etmek
hang on to f. sıkı tutunmak
hold on to f. tutmak
not to have a stitch on f. çırılçıplak olmak
latch on to something f. bir şeye bağlanmak
latch on (to someone) f. birine bağlanmak
try to take one's attention on f. dikkatini çekmeye çalışmak
move on to the next step f. bir sonraki adıma geçmek
put something on to boil f. kaynamaya bırakmak
be unable to get on with others f. çevresi ile geçinememek
fail to catch the bus on time f. otobüsü kaçırmak
call on someone to resign f. istifaya çağırmak
call on someone to resign f. istifaya davet etmek
not to insist (on) f. ısrar etmemek
have the right to comment on something f. söz sahibi olmak
hold on to one's hand f. elini tutmak
be brought on/to the brink of chaos f. kaosun eşiğine sürüklenmek
be on the road to f. -e doğru ilerlemek
hold on to f. -e tutunmak
hitch on to f. -e bağlamak
not to be on christian-name terms f. siz diye hitap etmek
get to work (on) f. çalışmaya başlamak
get to work (on) f. üzerinde çalışmaya başlamak
get to work (on) f. işe koyulmak
hand to on a silver platter f. altın tepside sunmak
go on to the next stage f. kademe atlamak
go on to the next level f. kademe atlamak
come to terms on something f. uzlaşmak
come to terms on something f. anlaşmak
enable someone to gain hands-on experience f. pratik kazandırmak
speak to someone on the telephone f. telefon ile görüşmek
speak to someone on the phone f. telefon ile görüşmek
speak to someone on the phone f. telefonda görüşüyor olmak
speak to someone on the phone f. telefonda olmak
speak to someone on the telephone f. telefonda olmak
speak to someone on the telephone f. telefonda görüşüyor olmak
(a bird) to land on a branch f. (kuş vb.) dala konmak
come to the conclusion on f. görüşüne varmak
rely on the law to be enacted f. çıkacak yasaya bel bağlamak
talk to somebody on the phone f. telefonla görüşmek
hold on to life f. hayata tutunmak
glue something on(to) something f. bir şeyi bir şeye yapıştırmak
be on a different date from year to year f. her sene değişik/farklı tarihlere rastlamak
go to someone's house on the pretense of buying their car f. arabasına müşteriymişim gibi evine gitmek
pass on to the next generation f. gelecek kuşaklara bırakmak
hold on to the life f. hayata bağlanmak/tutunmak
have no family to lean on f. sırtını yaslayacağı bir ailesi olmamak
have no family to lean on f. sırtını dayayacağı bir ailesi olmamak
go on to claim that f. ...diyecek/iddia edecek kadar ileriye gitmek
not able to go on f. devam edememek
come on to something f. (belli bir konuyu) görüşmeye/müzakere etmeye başlamak
rivet something on to something f. perçin ile bağlamak/tutuşturmak
respond to emergencies on-site f. yerinden (mahalinden) acil durumlara müdahale etmek
be on the phone to someone f. biri ile telefonda olmak (görüşmek)
need a career to fall back on f. sırtını dayayacağı bir kariyere ihtiyaç duymak
get the jumper/sweater on back to front f. kazağın önünü arkasına giymek
come to class on time f. derse zamanında gelmek
know how to play things on piano f. piyanoda bir şeyler çalmayı bilmek
try to get a deal on something f. ucuza kapatmaya çalışmak
spread on effort to ... f. ... mek/mak için gayret sarfetmek/ çaba göstermek
give up seat to elderly on bus f. otobüste yaşlılara yer vermek
go to school on time f. okula zamanında gitmek
speak to someone on the phone f. birisiyle telefonda görüşmek
talk to someone on the phone f. birisiyle telefonda konuşmak
speak to someone on the phone f. birisiyle telefonda konuşmak
talk to someone on the phone f. birisiyle telefonda görüşmek
go to bed on time f. zamanında uyumak
ask someone on the bus to give (up) their seat for f. otobüste yer istemek
open on to f. (kapı) içeri açılmak
put (phone) on to charge f. şarja takmak
put (phone) on to charge f. şarja koymak
difficult to get on with s. geçimsiz
difficult to get on with s. dirliksiz
on the way to justice zf. adalet yolunda
on a people-to-people level zf. toplum düzeyinde
on the way to ed. yolu üzerinde
Phrasals
cement (something) on to something f. (bir şeyi başka bir şeye) yapıştırmak
cement (something) on to something f. (bir şeyi başka bir şeye) tutturmak
catch on to f. anlamak
slosh something on(to) something f. bir şeyi bir şeyin üzerine dökmek
pour something out on to something f. bir şeyi bir şeyin üzerine dökmek
project something on to something f. bir şeyi bir şeyin üzerine yansıtmak
couple something on to something f. bağlamak
hop on to f. binmek
couple something on to something f. birleştirmek
pass something on (to someone) f. birine bir şey uzatmak/vermek
pass something on (to someone) f. birine bir şeyi miras bırakmak
project something on to something f. bir şeyi bir şeyin üzerine odaklayarak yansıtmak
catch on to f. farkına varmak
catch on to f. kavramak
hang on to f. sıkıca tutmak
hang on to f. sımsıkı tutmak
pass on to f. teslim etmek
pass on to f. vermek
go on to f. (site vb) girmek
go on to f. ... yaparak devam etmek
give on to f. -e dönük olmak
give on to f. (bir yöne) bakmak
look out on to something f. (pencere/balkon vb) (bir yere/şeye) bakmak
daub (something) on(to) (something) f. (bir şeyi bir şeyin) üstüne sürmek
expound on (someone or something) to (someone or something) f. (birine veya bir şeye, biri veya bir şey) hakkında detaylı açıklama yapmak
expound on (someone or something) to (someone or something) f. (birine veya bir şeye, biri veya bir şey) üzerine detaylı konuşma yapmak
get back (to someone) (on something) f. (birine/bir şeye) dönmek
get back (to someone) (on something) f. (birine/bir şeye) geri dönmek
get back (to someone) (on something) f. (birine/bir şeye) geri dönüş yapmak
get back (to someone) (on something) f. sonradan (biriyle) konuşmaya devam etmek
get back (to someone) (on something) f. (birine) bir bilgiyle geri dönmek
get back (to someone) (on something) f. (birine) bir bilgiyle dönüş yapmak
get someone on(to) someone or something f. birini bir şeye/birine eşlik etmesi için görevlendirmek
get someone on(to) someone or something f. birini bir şeye/birine katılması için görevlendirmek
get someone on(to) someone or something f. birini bir şeye/birine bakması için atamak
get someone on(to) someone or something f. birini bir şeyle/biriyle ilgilenmesi için atamak
get on(to) someone (about something) f. birine (bir şeyi) hatırlatmak
get on(to) someone (about something) f. birine (bir şey) hakkında hatırlatma yapmak
turn (one) on to (something) f. (birini bir şeyden) haberdar etmek
turn (one) on to (something) f. (birini) ilgilenebileceği, sevebileceği bir şeyle tanıştırmak
turn (one) on to (something) f. (birine) ilgilenebileceği, sevebileceği bir şey önermek
express (oneself) to (someone) on (someone or something) f. (biri/bir şey) hakkında (birine kendini) ifade etmek
express (oneself) to (someone) on (someone or something) f. (biriyle biri/bir şey) hakkındaki görüşlerini paylaşmak
express (oneself) to (someone) on (someone or something) f. (biriyle biri/bir şey) hakkındaki fikirlerini paylaşmak
express (oneself) to (someone) on (someone or something) f. (biriyle biri/bir şey) hakkındaki düşüncelerini paylaşmak
express (oneself) to (someone) on (someone or something) f. (biri/bir şeyle) ilgili olarak (birine kendini) ifade etmek
express (oneself) to (someone) on (someone or something) f. (birine biriyle/bir şeyle) ilgili ne düşündüğünü söylemek
express (oneself) to someone on something f. bir şey hakkında birine (kendini) ifade etmek
express (oneself) to someone on something f. biriyle bir şey hakkındaki görüşlerini paylaşmak
express (oneself) to someone on something f. biriyle bir şey hakkındaki fikirlerini paylaşmak
express (oneself) to someone on something f. biriyle bir şey hakkındaki düşüncelerini paylaşmak
express (oneself) to someone on something f. biri/bir şeyle ilgili olarak (kendini) birine ifade etmek
express (oneself) to someone on something f. birine bir şeyle ilgili ne düşündüğünü söylemek
latch on (to someone) f. (birini) bulmak
latch on (to someone) f. (biriyle) bağlantı kurmak
latch on (to someone) f. (biriyle) iletişime geçmek
pour something on (to) something f. bir şeyi bir şeyin üstüne dökmek
pour something on (to) something f. bir şeyi bir şeyin üstüne boşaltmak
pour something out on (to) someone or something f. bir şeyi birinin/bir şeyin üzerine boşaltmak
pour something out on (to) someone or something f. bir şeyi birinin/bir şeyin üzerine boca etmek
pour something out on (to) someone or something f. bir şeyi bir şeye boşatmak/dökmek
pour something out on (to) someone or something f. bir şeyi bir şeye boca etmek
lock on (to) (someone or something) f. (birini/bir şeyi) hedef almak
lock on (to) (someone or something) f. (birine/bir şeye) kilitlenmek
lock on (to) (someone or something) f. gözünü (birine/bir şeye) dikmek
lock on (to) (someone or something) f. bakışlarını (birine/bir şeye) sabitlemek
lock on (to) (someone or something) f. (birini/bir şeyi) göz hapsine almak
lock on (to) (someone or something) f. (birine/bir şeye) yapışmak
lock on (to) (someone or something) f. (birine/bir şeye) kenetlenmek
lock on (to) (someone or something) f. (birini/bir şeyi) sıkıca tutmak
lock on (to) (someone or something) f. (birine/bir şeye) sıkıca sarılmak
strap something on to someone or something f. bir şeyi birinin/bir şeyin üzerine kayışla bağlamak
strap something on to someone or something f. bir şeyi birine/bir şeye bağlamak
strap something on to someone or something f. bir şeyi birine/bir şeye takmak
strap something on to someone or something f. bir şeyi birine/bir şeye asmak
unload someone or something on (to) someone f. birini/bir şeyi birinin üstüne atmak
unload someone or something on (to) someone f. birini/bir şeyi birinin üstüne yıkmak
unload someone or something on (to) someone f. birini/bir şeyi birine yıkmak
unload someone or something on (to) someone f. birini/bir şeyi birine satmak
unload someone or something on (to) someone f. birini/bir şeyi birinin başına atmak
call on someone (to do something) f. (birini bir şey yapmaya) çağırmak
call on someone (to do something) f. (birini bir şey yapmaya) davet etmek
call on someone (to do something) f. (birinin bir şey yapmasını) istemek
call on someone (to do something) f. (birini bir şey yapması için) seçmek
cement something on(to) something f. bir şeyi başka bir şeye yapıştırmak
cement something on(to) something f. bir şeyi başka bir şeye tutturmak
cling on (to someone or something) f. (birine/bir şeye) tutunmak
cling on (to someone or something) f. (birine/bir şeye) sıkıca sarılmak
cling on (to someone or something) f. (birini/bir şeyi) sıkıca tutmak
cling on (to someone or something) f. (birine/bir şeye) sıkı sıkıya bağlı kalmak
cling on (to someone or something) f. (birine/bir şeye) sadık kalmak
cling on (to someone or something) f. (birine/bir şeye) kendini adamak
cling on (to someone) f. (birine) yapışmak
cling on (to someone) f. (birinin) peşinden/dibinden ayrılmamak
cling on (to someone) f. (birine) sülük gibi yapışmak
cling on (to someone) f. (birinin) yakasından düşmemek
come on to (one) f. (birine) asılmak
come on to (one) f. (birine) askıntı olmak
come on to (one) f. (biriyle) flört etmek
come on to (one) f. (birine) yazılmak
come on to (one) f. (birine) kur yapmak
come on to (one) f. (birine) yakınlaşmak
come on to (something) f. yağmaya başlamak
come on to (something) f. (yağmur/kar) başlamak
come on to someone f. biriyle kaynaşmaya başlamak
come on to someone f. biriyle arkadaş olmaya başlamak
come on to someone f. biriyle yakınlaşmaya/iyi anlaşmaya başlamak
cotton on to (something) f. (bir şeyi) anlamaya başlamak
cotton on to (something) f. (bir şeyi) idrak etmeye başlamak
cotton on to (something) f. (bir şeyi) kavramaya başlamak
defer to someone or something (on something) f. (bir konuda) birine/bir şeye boyun eğmek
defer to someone or something (on something) f. (bir konuda) birine/bir şeye uymak
defer to someone or something (on something) f. (bir konuda) birine/bir şeye riayet etmek
defer to someone or something (on something) f. (bir konuda) birine/bir şeye baş eğmek
drive someone on (to something) f. (bir şeye) itmek
drive someone on (to something) f. (bir şeye) sevk etmek
drive someone on (to something) f. (bir şey) için harekete geçirmek
drive someone on (to something) f. (bir şeye) heveslendirmek
drive someone on (to something) f. (bir şey) için motive etmek
emblazon (something) on(to) (something) f. (bir şeye bir detay) eklemek
emblazon (something) on(to) (something) f. (bir şeye sembolik bir şey) eklemek
emblazon (something) on(to) (something) f. (bir şeyi sembolik bir şeyle) süslemek/dekore etmek/donatmak
express to on f. hakkındaki görüşlerini paylaşmak
express to on f. hakkındaki fikirlerini paylaşmak
express to on f. hakkındaki düşüncelerini paylaşmak
express to on f. ilgili ne düşündüğünü söylemek
get on (to) f. bilgilenmek
get on (to) f. anlamak
get on (to) f. kavramak
get on (to) f. farkına varmak
get on (to) f. iletişime geçmek
get on to (someone) [uk/ireland] f. (biriyle) temasa geçmek
get on to (someone) [uk/ireland] f. (biriyle) temas kurmak
get on to (someone) [uk/ireland] f. (birini) aramak
get on to (someone) [uk/ireland] f. (birine) telefonla ulaşmak
get on to (someone) [uk/ireland] f. (biriyle) irtibat kurmak
go on to (something) f. (daha iyi bir şeye/seviyeye) ilerlemek
go on to (something) f. (daha iyi bir şeye/seviyeye) doğru devam etmek/ilerlemek
go on to (something) f. (daha iyi bir şeye/seviyeye) ulaşmak
go on to (something) f. (daha iyi bir seviyeye) gelmek
grab on to (someone or something) f. (birine/bir şeye) sıkı tutunmak
grab on to (someone or something) f. (birini/bir şeyi) sıkı tutmak
grab on to (someone or something) f. (birine/bir şeye) sıkıca tutunmak
grab on to (someone or something) f. (birini/bir şeyi) sıkıca tutmak
hang on to (someone or something) f. (birine/bir şeye) yapışmak
hang on to (someone or something) f. (birine/bir şeye) sıkı tutunmak
hang on to (someone or something) f. (birine/bir şeye) sıkıca tutmak
hang on to (someone or something) f. (birine/bir şeye) sımsıkı tutmak
hang on to (someone or something) f. (birine/bir şeye) tutunmak
hook something on (to someone or something) f. bir şeyi (birine/bir şeye) takmak/iliştirmek
hook something on (to someone or something) f. bir şeyi (birine/bir şeye) asmak
hook something on (to someone or something) f. bir şeyi (birine/bir şeye) kancayla takmak/kancalamak
hook something on (to someone or something) f. bir şeyi (birine/bir şeye) çengelle tutmak
latch on to (someone or something) f. (birini/bir şeyi) sıkıca tutmak
latch on to (someone or something) f. (birine/bir şeye) sıkıca tutunmak
latch on to (someone or something) f. (birine/bir şeye) sıkıca yapışmak
latch on to (someone or something) f. (birine/bir şeye) sıkıca bağlamak
latch on to (someone or something) f. (birine/bir şeye) sıkıca tutturmak
latch on to (someone or something) f. (birine/bir şeye) sabitlenmek
latch on to (something) f. (bir şeyi) anlamaya başlamak
latch on to (something) f. (bir şeyi) anlamak/kavramak
latch on to (something) f. (bir şeyi) çakozlamak
latch on to (something) f. (bir şeyi) idrak etmek
latch on to (something) f. (bir fikre, inanca) sıkıca tutunmak
latch on to (something) f. (bir fikre, inanca) sıkıca bağlanmak
latch on to (something) f. (bir fikre, inanca) kafayı takmak
latch on to (something) f. (bir fikirle, inançla) kafayı bozmak
latch on to (something) f. (bir grupla) yakın ilişki kurmak
latch on to (something) f. (bir grupla) bağ kurmak
latch on to (something) f. (bir grubun) içine girmek/dahil olmak
latch on to (someone) f. (birinin) peşine takılmak
latch on to (someone) f. (birine) yapışmak
latch on to (someone) f. (birini) esir almak
latch on to f. ele geçirmek
latch on to f. elde etmek
latch on to f. yakalamak
latch on to f. anlamak
latch on to f. kavramak
latch on to f. çakozlamak
latch on to f. idrak etmek
latch on to f. peşine takılmak
latch on to f. yapışmak
latch on to f. arasına katılmak
prevail on (one) to (do something) f. (birini bir şey yapmaya) razı etmek
prevail on (one) to (do something) f. (birini bir şey yapmaya) ikna etmek
strap on to f. -e asmak
turn on to (someone or something) f. (birine/bir şeye) ilgi duymak
turn on to (someone or something) f. (biriyle/bir şeyle) ilgilenmek
turn on to (someone or something) f. (birine/bir şeye) yönelmek
turn on to (someone or something) f. (birine/bir şeye) hayran olmak/bayılmak
hold on to f. tutunmak
Phrases
the governments on whose behalf the present agreement is signed, hereinafter referred to as the "Participating States" i. adlarına bu sözleşmenin imzalandığı hükümetler bundan sonra "katılımcı devletler" olarak anılacaktır
(hair) to stand on end f. tüyleri diken diken olmak
not to put too fine a point on it expr. açıkça söylemek gerekirse
not to put too fine a point on it expr. doğrusunu söylemek gerekirse
to put a finer point on it expr. daha net olarak ifade etmek gerekirse
to put a finer point on it expr. daha net olarak söylemek gerekirse
to put a finer point on it expr. daha açık ifade etmek gerekirse
on our way back to the airport expr. havaalanına dönerken
on the way to job expr. işe giderken
on the way to school expr. okula giderken
enough to be going on with [uk] expr. idare eder
enough to be going on with [uk] expr. kısa bir süre yeter
enough to be going on with [uk] expr. iş görür seviyede
enough to be going on with [uk] expr. yeterli
enough to be going on with [uk] expr. bir süre yeter
enough to be going on with [uk] expr. bir süre iş görür
enough/something to be going on with [uk] expr. idare eder
enough/something to be going on with [uk] expr. kısa bir süre yeter
enough/something to be going on with [uk] expr. iş görür seviyede
enough/something to be going on with [uk] expr. yeterli
enough/something to be going on with [uk] expr. bir süre yeter
enough/something to be going on with [uk] expr. bir süre iş görür
on course to (do something) expr. (bir şeyi gerçekleştirme/yapma) yolunda
on course to (do something) expr. (bir işi başarmaya/yapmaya) doğru giden
on course to (do something) expr. (bir şeyi yapmaya/gerçekleştirmeye) doğru planlandığı/beklendiği gibi ilerleyen
on course to (do something) expr. (bir şeyi gerçekleştirme/yapma) yolunda planlandığı gibi ilerleyen
to be on the safe side expr. işi sağlama/garantiye almak için
to be on the safe side expr. ne olur ne olmaz diye
to be on the safe side expr. sonradan sıkıntı olmasın diye
Proverb
set a beggar on horseback and he'll ride to the devil çingeneye beylik vermişler önce babasını asmış
(it's) better to be late than be dead on time geç olsun da güç olmasın
(it's) better to be late than be dead on time hiç olmamasındansa geç olması daha iyidir
(it's) better to be late than be dead on time hiç varamamaktansa geç varmak daha iyidir
(it's) better to be late than be dead on time zamanında olması için hayati risk almaktansa geç olması daha iyidir
(it's) better to be late than be dead on time zamanında varmak için hayatını riske atmaktansa geç varmak daha iyidir
a word of praise is equal to ointment on a sore övgünün iyileştirici/yatıştırıcı bir etkisi vardır
a word of praise is equal to ointment on a sore bir övgü sözcüğü yaraya sürülmüş bir merhem gibidir
a word of praise is equal to ointment on a sore tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır
Colloquial
hang on (to) like grim death f. asılmak
cling on (to) like grim death f. asılmak
come on to someone f. asılmak
be on a hiding to nothing f. başarısızlığa mahkum olmak
be on to f. biriyle iletişim kurmak
be on to f. bağlantıda olmak
cotton on to f. çakmak
be on a hiding to nothing f. hezimete mahkum olmak
be on to f. ısrar etmek
cotton on to f. jeton düşmek
be on a hiding to nothing f. kazanma şansı olmamak
be on to f. konuşmak
be on a hiding to nothing f. kaybetmeye mahkum olmak
be on to f. sürekli istemek
hang on (to) like grim death f. sıkıca elinden tutmak
cling on (to) like grim death f. sıkıca elinden tutmak
be on to f. temasta olmak
cotton on to f. (bir şeye) uyanmak
cotton on to f. (bir şeyin anlamını vb) kavramak
be on to a loser f. başarısız bir çabanın parçası olmak
be on to a loser f. başarısız bir çaba içerisinde olmak
to barely make it on time f. zar zor yetişmek
to barely make it on time f. ucu ucuna yetişmek
to barely make it on time f. kıl payı yetişmek
to barely make it on time f. son anda yetişmek
be (well) on the way to (something) f. (amacına/sonuca) yaklaşmış olmak
be (well) on the way to (something) f. (amacına/sonuca) doğru epey yol kat etmiş olmak
be (well) on the way to (something) f. (amacına/sonuca doğru) epey ilerlemek
be (well) on the way to (something) f. (amacına/sonuca) bir adım daha yaklaşmak
be (well) on the way to (something) f. (amacına/sonuca) yakında ulaşacak olmak
be (well) on the way to (something) f. (amacına/sonuca) doğru emin adımlarla ilerlemek
be (well) on the way to something f. (amacına/sonuca) yaklaşmış olmak
be (well) on the way to something f. (amacına/sonuca) doğru epey yol kat etmiş olmak
be (well) on the way to something f. (amacına/sonuca) doğru epey ilerlemek
be (well) on the way to something f. (amacına/sonuca) bir adım daha yaklaşmak
be (well) on the way to something f. (amacına/sonuca) yakında ulaşacak olmak
be (well) on the way to something f. (amacına/sonuca) doğru emin adımlarla ilerlemek
be (well) on your way to something f. (amacına/sonuca) yaklaşmış olmak
be (well) on your way to something f. (amacına/sonuca) doğru epey yol kat etmiş olmak
be (well) on your way to something f. (amacına/sonuca) doğru epey ilerlemek
be (well) on your way to something f. (amacına/sonuca) bir adım daha yaklaşmak
be (well) on your way to something f. (amacına/sonuca) yakında ulaşacak olmak
be (well) on your way to something f. (amacına/sonuca) doğru emin adımlarla ilerlemek
be on to (someone) f. (birinden) haberdar olmak
be on to (someone) f. (birinden) şüphelenmek
be on to (someone) f. (biri) hakkında bilgisi olmak
be on to (someone) f. (biriyle) bağlantıda olmak
be on to (someone) f. (biriyle) iletişim kurmak
be on to (someone) f. (biriyle) temasta olmak
be on to (someone) f. (biriyle) irtibatta olmak
be on to (something) f. (önemli bir şey) keşfetmek üzere olmak
be on to (something) f. (önemli bir şeyin) farkına varmak üzere olmak
be on to (something) f. (önemli bir şey) sürecinde olmak
be on to (something) f. (önemli bir şey) doğrultusunda ilerlemek
be on to something f. bir iş üzerinde olmak
be on to something f. bir buluşla sonuçlanabilecek önemli bir fikri/bilgisi olmak
be on at somebody (to do something) f. (bir şey yapması için) birinin üstüne varmak/gitmek
go on at somebody (to do something) f. (bir şey yapması için) birinin üstüne varmak/gitmek
keep on at somebody (to do something) f. (bir şey yapması için) birinin üstüne varmak/gitmek
set to work on (someone) f. (birine) bir şey yapmaya başlamak
keep on at somebody (to do something) f. (bir şey yapması için) birinin başının etini yemek
go on at somebody (to do something) f. (bir şey yapması için) birinin başının etini yemek
be on at somebody (to do something) f. (bir şey yapması için) birinin başının etini yemek
unable to go on s. devam edemeyecek/edemez durumda
unable to go on s. sürdüremeyecek/sürdüremez durumda
hang on to your hat expr. dikkat edin
hang on to your hat expr. kemerlerinizi bağlayın
hang on to your hat expr. sıkı durun
hang on to your hat! expr. sıkı dur! (bak ne anlatacağım)
Idioms
a peg on which to hang (something) i. bir görüşü yansıtmak için araç olarak kullanılan şey
a peg on which to hang something i. bir görüşü yansıtmak için araç olarak kullanılan şey
a peg to hang (something) on i. bir görüşü yansıtmak için araç olarak kullanılan şey
a peg to hang a matter on i. asıl meseleye girmek için kullanılan bahane/vesile/fırsat
a peg on which to hang (something) i. asıl derdini anlatmak için bir şeyi bahane olarak kullanmak
a peg on which to hang something i. asıl derdini anlatmak için bir şeyi bahane olarak kullanmak
a peg to hang (something) on i. asıl derdini anlatmak için bir şeyi bahane olarak kullanmak
a peg on which to hang (something) i. fikir belirtmek için fırsat olarak değerlendirilen şey
a peg on which to hang something i. fikir belirtmek için fırsat olarak değerlendirilen şey
a peg to hang (something) on i. fikir belirtmek için fırsat olarak değerlendirilen şey
land too poor to raise a racket on i. çorak arazi
land too poor to raise a racket on i. çorak toprak/arazi
a shoulder to cry on i. dert ortağı
land too poor to raise a racket on i. verimsiz toprak
a leg to stand on i. dayanak
a leg to stand on i. kanıt
a leg to stand on i. destek
a leg to stand on i. tutunacak bir dal
a leg to stand on i. üzerinde duracak bir ayak
a leg to stand on i. savunma
a leg to stand on i. elle tutulur bir kanıt/dayanak/savunma
a leg to stand on i. geçerli/mantıklı bir dayanak
a leg to stand on i. geçerli/mantıklı bir savunma
a peg on which to hang something i. görüşlerini/fikirlerini dayandıracak bir şey
a peg on which to hang something i. görüşlerini/fikirlerini yansıtacak bir şey
a peg on which to hang something i. görüşlerine/fikirlerine dikkati çekecek bir şey
a peg on which to hang something i. üzerinden bir konudaki görüşünü belirtebileceği bir şey
a peg to hang (something) on i. görüşlerini/fikirlerini dayandıracak bir şey
a peg to hang (something) on i. görüşlerini/fikirlerini yansıtacak bir şey
a peg to hang (something) on i. görüşlerine/fikirlerine dikkati çekecek bir şey
a peg to hang (something) on i. üzerinden bir konudaki görüşünü belirtebileceği bir şey
a peg to hang something on i. görüşlerini/fikirlerini dayandıracak bir şey
a peg to hang something on i. görüşlerini/fikirlerini yansıtacak bir şey
a peg to hang something on i. görüşlerine/fikirlerine dikkati çekecek bir şey
a peg to hang something on i. üzerinden bir konudaki görüşünü belirtebileceği bir şey
a peg on which to hang something i. görüşlerini/fikirlerini dayandıracak bir şey
a peg on which to hang something i. görüşlerini/fikirlerini yansıtacak bir şey
a peg on which to hang something i. görüşlerine/fikirlerine dikkati çekecek bir şey
a peg on which to hang something i. üzerinden bir konudaki görüşünü belirtebileceği bir şey
a shoulder to cry on i. başını yaslayacak/ağlayacak bir omuz
not to stand on ceremony f. resmi davranmamak
not to stand on ceremony f. samimi olmak, açık sözlü ve cesur davranmak
pass on to the great beyond f. ahirette göçmek
pass on to the great beyond f. öbür/öte dünyaya göçmek
pass on to the great beyond f. göçmek
pass on to the great beyond f. ölmek
pass on to the great beyond f. ebediyete intikal etmek
turn (someone) on to (something) f. (birinin) ilgisini (bir şeye) çekmek
be able to count (someone or something) on one hand f. bir elin parmaklarını geçmemek
be able to count somebody/something on (the fingers of) one hand f. bir elin parmaklarını geçmemek
not to put too fine a point on it f. açık seçik söylemek
not to put too fine a point on it f. açıkça ve dürüstçe konuşmak
hold on (to) like grim death f. asılmak
give/hand something to somebody on a silver platter f. birine bir şeyi altın tepside sunmak
bring someone up-to-date on f. birisini son gelişmelerle ilgili bilgilendirmek
be on a hiding to nothing f. boşa kürek sallamak
be on course to do something f. bir işi başarmaya/yapmaya doğru gitmek
come on to someone f. birine yazılmak
come on to someone f. birine askıntı olmak
give/hand something to somebody on a plate f. birine bir şeyi altın tepside sunmak
grab on to someone f. birisine tutunmak
hand to on a plate f. birinin birşeyi fazla çaba harcamadan kolaylıkla elde etmesini sağlamak
grab on to someone f. bırakmamak uzere sımsıkı sarılmak
give to on a plate f. birinin birşeyi fazla çaba harcamadan kolaylıkla elde etmesini sağlamak
go to town on something f. bir şeyi tüm enerjisiyle yapmak
tattle on someone to someone f. birini birine ispiyonlamak
be on to a good thing f. daha iyi ve karlı bir iş bulmak
be doomed to die on the vine f. dalında solmaya mahkum olmak
be on the road to recovery f. düzelme yolunda olmak
not have a leg to stand on f. dayanağı olmamak
be doomed to wither on the vine f. dalında solmaya mahkum olmak
have a leg to stand on f. dayanağı olmak
not have a leg to stand on f. desteği olmamak
not have a leg to stand on f. desteksiz olmak
hold on to (the hem of) a saint's robe f. etek tutmak
be on to f. haberdar olmak
be on to f. iş üzerinde olmak
slow to catch on f. jeton köşeli olmak
be on the road to recovery f. iyileşme yolunda olmak