|
Kategorie |
Türkisch |
Englisch |
|
| Common Usage |
|
| 1 |
Common Usage |
doğal gaz |
natural gas n.
|
|
Apparently, in Paris, oil and natural gas interests take priority over everything.
Görünüşe göre, Paris'te petrol ve doğal gaz çıkarları her şeyden öncelikli.
More Sentences
|
| 2 |
Common Usage |
doğal olarak |
naturally adv.
|
|
Naturally, after hearing her lies, I didn't contact her.
Yalanlarını duyduktan sonra doğal olarak onunla iletişime geçmedim.
More Sentences
|
| 3 |
Common Usage |
arazinin doğal genişlemesi |
accretion n.
|
|
| 4 |
Common Usage |
ham doğal kauçuklar |
raw rubbers n.
|
|
| General |
|
| 5 |
General |
doğal dil işleme |
natural language processing n.
|
|
The deep learning and natural language processing solution for KLM was developed by DigitalGenius.
KLM için derin öğrenme ve doğal dil işleme çözümü DigitalGenius tarafından geliştirildi.
More Sentences
|
| 6 |
General |
doğal bir sonuç |
outgrowth n.
|
|
This is a natural outgrowth of the sense of touch.
Bu, dokunma duyusunun doğal bir sonucudur.
More Sentences
|
| 7 |
General |
sıkıştırılmış doğal gaz |
compressed natural gas n.
|
|
The new Eurocargo Natural Power, which runs on Compressed Natural Gas (CNG), will also be present on the Iveco stand.
Sıkıştırılmış Doğal Gaz (CNG) ile çalışan yeni Eurocargo Natural Power da Iveco standında yer alacak.
More Sentences
|
| 8 |
General |
sapma (doğru/doğal/normal olandan) |
aberration n.
|
|
Any temporary aberration meant failure for the government.
Geçici bir sapma, hükümet için başarısızlık anlamına geliyordu.
More Sentences
|
| 9 |
General |
doğal renk |
natural color n.
|
|
The natural color of teeth is not white.
Dişlerin doğal rengi beyaz değildir.
More Sentences
|
| 10 |
General |
doğal güzellik |
scenic beauty n.
|
|
This place is famous for its scenic beauty.
Burası doğal güzellikleriyle ünlüdür.
More Sentences
|
| 11 |
General |
doğal risk |
inherent risk n.
|
|
As with any physical activity or sport, there are inherent risks.
Her fiziksel aktivite veya sporda olduğu gibi, doğal riskler vardır.
More Sentences
|
| 12 |
General |
doğal koruma alanı |
reservation n.
|
|
It is illegal to hunt in reservations.
Doğal koruma alanlarında avlanmak kanunlara aykırıdır.
More Sentences
|
| 13 |
General |
doğal havalandırma |
natural ventilation n.
|
|
Natural ventilation of a country house is the easiest option.
Bir kır evinin doğal havalandırması en kolay seçenektir.
More Sentences
|
|
|
| 14 |
General |
doğal liman |
natural harbour n.
|
|
Mahon is the deepest natural harbour in the world.
Mahon dünyanın en derin doğal limanıdır.
More Sentences
|
| 15 |
General |
doğal denge |
natural balance n.
|
|
Let the market itself then decide the natural balance for transport modes.
Bırakalım da ulaşım türleri arasındaki doğal dengeyi piyasa kendisi belirlesin.
More Sentences
|
| 16 |
General |
doğal aydınlatma |
natural lighting n.
|
|
Natural lighting changes throughout the day and throughout the seasons.
Doğal aydınlatma gün boyunca ve mevsimler boyunca değişir.
More Sentences
|
| 17 |
General |
doğal yaşlanma |
natural ageing n.
|
|
Another cause of dark circles is the natural ageing process.
Koyu halkaların bir başka nedeni de doğal yaşlanma sürecidir.
More Sentences
|
| 18 |
General |
doğal ışık |
natural light n.
|
|
Great attention is paid to natural light.
Doğal ışığa büyük önem verilmektedir.
More Sentences
|
| 19 |
General |
doğal ortam |
natural environment n.
|
|
Nobody can know what will happen when genetically modified organisms are introduced into the natural environment.
Genetiği değiştirilmiş organizmalar doğal ortama sokulduğunda ne olacağını kimse bilemez.
More Sentences
|
| 20 |
General |
doğal olay |
natural event n.
|
|
There are such things as natural events.
Doğal olaylar diye bir şey vardır.
More Sentences
|
| 21 |
General |
alan (bitki veya hayvanın doğal olarak yetiştiği) |
range n.
|
|
We’ve had great results from the Ultimate Ears range of waterproof bluetooth speakers.
Ultimate Ears su geçirmez bluetooth hoparlör serisinden harika sonuçlar aldık.
More Sentences
|
| 22 |
General |
doğal sonuç |
concomitant n.
|
|
Noise pollution is likely to be one of the concomitants of urbanization.
Gürültü kirliliğinin şehirleşmenin doğal sonuçlarından biri olması muhtemeldir.
More Sentences
|
| 23 |
General |
doğal afet |
natural disaster n.
|
|
There have always been natural disasters and there always will be.
Doğal afetler her zaman olmuştur ve her zaman da olacaktır.
More Sentences
|
| 24 |
General |
doğal besinler |
natural foods n.
|
|
The natural food sources for each species will be listed.
Her türün doğal besin kaynakları listelenecektir.
More Sentences
|
| 25 |
General |
doğal ürünler |
natural products n.
|
|
Many people swear by these natural products, whether they are Chinese ginseng root or Indian tea tree oil.
İster Çin ginseng kökü ister Hint çay ağacı yağı olsun, birçok insan bu doğal ürünlere yemin ediyor.
More Sentences
|
| 26 |
General |
doğal güzellik |
natural beauty n.
|
|
It expressed its view of the countryside by purchasing areas of outstanding natural beauty.
Olağanüstü doğal güzelliğe sahip alanları satın alarak kırsal kesime bakışını ifade etmiştir.
More Sentences
|
| 27 |
General |
doğal koşul |
natural condition n.
|
|
As we speak it is frozen over, which illustrates how problematic the natural conditions are there.
Biz konuşurken donmuş durumda, bu da oradaki doğal koşulların ne kadar sorunlu olduğunu gösteriyor.
More Sentences
|
| 28 |
General |
doğal yaşam |
natural life n.
|
|
Pregnancy and childbirth are natural life events.
Hamilelik ve doğum doğal yaşam olaylarıdır.
More Sentences
|
| 29 |
General |
doğal ahşap |
natural wood n.
|
|
When making a kitchen in the Russian style, all the furniture should be made of solid natural wood.
Rus tarzında bir mutfak yaparken, tüm mobilyalar masif doğal ahşaptan yapılmalıdır.
More Sentences
|
| 30 |
General |
doğal bitki örtüsü |
natural vegetation n.
|
|
The natural vegetation of the Absheron Peninsula is dry steppe and semi-desert.
Abşeron Yarımadası'nın doğal bitki örtüsü kuru bozkır ve yarı çöldür.
More Sentences
|
| 31 |
General |
doğal sebepler |
natural causes n.
|
|
Did he really die of natural causes?
Gerçekten doğal sebeplerden mi öldü?
More Sentences
|
| 32 |
General |
doğal çevreyi koruma yanlısı |
conservationist n.
|
|
Animal conservationists protested against experimenting on animals.
Doğal çevreyi koruma yanlıları hayvanlar üzerinde deney yapılmasını protesto etti.
More Sentences
|
| 33 |
General |
doğal seleksiyon |
natural selection n.
|
|
This species has evolved resistance to the disease as a result of natural selection.
Bu türler, doğal seleksiyonun bir sonucu olarak hastalığa karşı direnç geliştirmiştir.
More Sentences
|
| 34 |
General |
doğal güzellikler |
natural beauties n.
|
|
The warm breezes and natural beauty are invigorating and restorative.
Sıcak esintiler ve doğal güzellikler canlandırıcı ve onarıcıdır.
More Sentences
|
| 35 |
General |
doğal dil |
natural language n.
|
|
Statistical NLP aims to do statistical inference for the field of natural language.
İstatistiksel NLP, doğal dil alanı için istatistiksel çıkarım yapmayı amaçlamaktadır.
More Sentences
|
| 36 |
General |
doğal felaket |
natural disaster n.
|
|
It has become clear that mankind continues to be unable to avoid natural disasters.
İnsanoğlunun doğal felaketlerden kaçınmaya devam edemeyeceği anlaşılmıştır.
More Sentences
|
| 37 |
General |
doğal mineraller |
natural minerals n.
|
|
You can find the natural mineral form in many different places.
Doğal mineral formunu birçok farklı yerde bulabilirsiniz.
More Sentences
|
| 38 |
General |
doğal sonuç |
outgrowth n.
|
|
Inflation is an outgrowth of war.
Enflasyon savaşın doğal bir sonucudur.
More Sentences
|
| 39 |
General |
doğal yetenek |
talent n.
|
|
Talent brings ability, but working hard is the key to achievement.
Doğal yetenek beceriyi getirir, ancak başarının anahtarı çok çalışmaktır.
More Sentences
|
| 40 |
General |
doğal görünüm |
natural appearance n.
|
|
But it still changes one's natural appearance.
Ancak yine de kişinin doğal görünümünü değiştirir.
More Sentences
|
| 41 |
General |
doğal yetenek |
natural ability n.
|
|
Your personality and natural abilities drive some of these strengths.
Kişiliğiniz ve doğal yetenekleriniz bu güçlü yönlerden bazılarını yönlendirir.
More Sentences
|
| 42 |
General |
doğal yetenek |
natural talent n.
|
|
Everyone has natural talents.
Herkesin doğal yetenekleri vardır.
More Sentences
|
| 43 |
General |
doğal felaket |
natural catastrophe n.
|
|
The floods that put Central Europe under such immense strain this summer were a huge natural catastrophe.
Bu yaz Orta Avrupa'yı böylesine büyük bir baskı altına alan seller büyük bir doğal felaketti.
More Sentences
|
| 44 |
General |
doğal sınır |
natural boundary n.
|
|
There are no natural boundaries separating Konya from Cihanbeyli.
Konya'yı Cihanbeyli'den ayıran doğal sınırlar yoktur.
More Sentences
|
| 45 |
General |
doğal unsur |
natural element n.
|
|
Both towers are in danger from natural elements and the political instability in Afghanistan.
Her iki kule de doğal unsurlar ve Afganistan'daki siyasi istikrarsızlık nedeniyle tehlike altında.
More Sentences
|
| 46 |
General |
doğal taşlar |
natural stones n.
|
|
Granite is a natural source of radiation, like most natural stones.
Granit, çoğu doğal taş gibi doğal bir radyasyon kaynağıdır.
More Sentences
|
| 47 |
General |
doğal ilaç |
natural medicine n.
|
|
Laughing is one of the best natural medicines.
Gülmek en iyi doğal ilaçlardan biridir.
More Sentences
|
| 48 |
General |
doğal iklim |
natural climate n.
|
|
Rainforests are a powerful natural climate solution.
Yağmur ormanları güçlü bir doğal iklim çözümüdür.
More Sentences
|
| 49 |
General |
doğal maden suyu |
natural mineral water n.
|
|
Natural mineral water contains calcium, magnesium, sodium, potassium as well as nitrate.
Doğal maden suyu kalsiyum, magnezyum, sodyum, potasyum ve nitrat içerir.
More Sentences
|
| 50 |
General |
doğal kaynaklar |
natural resources n.
|
|
The fight against poverty can only be won if we use natural resources in a responsible manner.
Yoksullukla mücadele ancak doğal kaynakları sorumlu bir şekilde kullandığımız takdirde kazanılabilir.
More Sentences
|
| 51 |
General |
doğal sabun |
natural soap n.
|
|
How to Make Natural Soap at Home?
Evde Doğal Sabun Nasıl Yapılır?
More Sentences
|
| 52 |
General |
doğal yaşam alanı |
natural habitat n.
|
|
Elephants are poached for their ivory and their natural habitat has been considerably altered and reduced.
Filler fildişleri için kaçak avlanmaktadır ve doğal yaşam alanları önemli ölçüde değiştirilmiş ve azaltılmıştır.
More Sentences
|
| 53 |
General |
doğal hayat |
wildlife n.
|
|
Not least, the World Wildlife Fund has been very vocal in its condemnation of these deals.
Özellikle de Doğal Hayatı Koruma Vakfı bu anlaşmaları şiddetle kınamaktadır.
More Sentences
|
| 54 |
General |
doğal beslenme |
natural diet n.
|
|
A natural diet is suitable for human digestion.
Doğal beslenme insan sindirimine uygundur.
More Sentences
|
| 55 |
General |
doğal seçilim |
natural selection n.
|
|
Both natural selection and genetic drift decrease genetic variation.
Hem doğal seçilim hem de genetik sürüklenme genetik çeşitliliği azaltır.
More Sentences
|
| 56 |
General |
doğal çevre |
natural surrounding n.
|
|
It has a very beautiful natural surrounding.
Çok güzel bir doğal çevresi var.
More Sentences
|
| 57 |
General |
doğal uydu |
natural satellite n.
|
|
This planet seemed to have two natural satellites.
Bu gezegenin iki doğal uydusu var gibi görünüyordu.
More Sentences
|
| 58 |
General |
doğal antibiyotik |
natural antibiotics n.
|
|
What are the most effective natural antibiotics?
En etkili doğal antibiyotikler nelerdir?
More Sentences
|
| 59 |
General |
doğal seçilim |
natural selection n.
|
|
Natural selection was not one of these.
Doğal seçilim bunlardan biri değildi.
More Sentences
|
| 60 |
General |
doğal görünmek |
look natural v.
|
|
The main thing is to look natural.
Önemli olan doğal görünmek.
More Sentences
|
| 61 |
General |
doğal gidişatına sekte vurmak |
constrict v.
|
|
Some believe that their lives were constricted by religion.
Bazıları dinin hayatlarının doğal gidişatına sekte vurduğunu düşünüyor.
More Sentences
|
| 62 |
General |
doğal olmayan |
unnatural adj.
|
|
We see nothing wrong or unnatural about that.
Bunda yanlış ya da doğal olmayan bir şey görmüyoruz.
More Sentences
|
| 63 |
General |
hayvan veya bitkinin yetiştiği doğal ortam |
habitat n.
|
|
| 64 |
General |
doğal sakız reçinesi |
gum ammoniac n.
|
|
| 65 |
General |
doğal yükseklik |
natural elevation n.
|
|
| 66 |
General |
doğal hasır |
yeddo n.
|
|
| 67 |
General |
doğal bir su kaynağı |
watering hole n.
|
|
| 68 |
General |
doğal kaynakları koruma |
conservation n.
|
|
| 69 |
General |
doğal park |
nature park n.
|
|
| 70 |
General |
doğal hal |
state of nature n.
|
|
| 71 |
General |
doğal varlıklar |
natural assets n.
|
|
| 72 |
General |
bir şeyin doğal yeri |
habitat n.
|
|
| 73 |
General |
doğal afet bilimi |
natural disaster science n.
|
|
| 74 |
General |
1. derece doğal sit alanı |
grade 1 natural site area n.
|
|
| 75 |
General |
doğal taş |
naturel stone n.
|
|
| 76 |
General |
doğal kırmızı kobalt sülfat |
erythrite n.
|
|
| 77 |
General |
doğal ayıklanma |
selection n.
|
|
| 78 |
General |
doğal bilimler |
the natural sciences n.
|
|
| 79 |
General |
doğal durum |
port n.
|
|
| 80 |
General |
doğal yöre |
primitive area n.
|
|
| 81 |
General |
belirli bir bölgenin sunduğu doğal görüntü |
landscape n.
|
|
| 82 |
General |
doğal kaynak suyu |
natural spring water n.
|
|
| 83 |
General |
doğal bir su kaynağı |
watering place n.
|
|
| 84 |
General |
doğal bronzlaştırıcı görünüm sağlayıcı |
erythrulose n.
|
|
| 85 |
General |
doğal anıtlar |
nature monuments n.
|
|
| 86 |
General |
doğal tedavi merkezi |
naturel therapy center n.
|
|
| 87 |
General |
işin doğal gidişine |
matter of course n.
|
|
| 88 |
General |
doğal çevreyi koruma |
environmental control n.
|
|
| 89 |
General |
doğal ortam |
habitat n.
|
|
| 90 |
General |
doğal tehlike alanı analizi |
natural hazard area analysis n.
|
|
| 91 |
General |
sesi çok doğal bir şekilde veren (radyo/pikap/hoparlör) |
high fidelity n.
|
|
| 92 |
General |
doğal kaynakları koruma yanlısı |
conservationist n.
|
|
| 93 |
General |
doğal renklere sadakat |
colour fidelity n.
|
|
| 94 |
General |
doğal şardon dikeni |
teazel n.
|
|
| 95 |
General |
basit ve doğal |
unpretentious n.
|
|
| 96 |
General |
doğal zeolitler |
natural zeolites n.
|
|
| 97 |
General |
bir tür doğal boya |
crocetin n.
|
|
| 98 |
General |
doğal maddeleri işleme endüstrisi |
extractive industries n.
|
|
| 99 |
General |
doğal atraksiyon |
natural attraction n.
|
|
| 100 |
General |
doğal düşük |
spontaneous abortion n.
|
|
| 101 |
General |
doğal havalandırma |
natural draught n.
|
|
| 102 |
General |
doğal dil ve eğitim |
native language and education n.
|
|
| 103 |
General |
cildin doğal renginde olması |
pigmentation n.
|
|
| 104 |
General |
doğal besin |
health food n.
|
|
| 105 |
General |
nötronun doğal logaritması |
lethargy of a neutron n.
|
|
| 106 |
General |
biyolojik çeşitlilik ve doğal kaynak yönetimi |
biological diversity and natural resources management n.
|
|
| 107 |
General |
doğal seçme |
natural selection n.
|
|
| 108 |
General |
doğal afet |
act of god n.
|
|
| 109 |
General |
doğal sonuç |
corollary n.
|
|
| 110 |
General |
alanlar (bitki veya hayvanın doğal olarak yetiştiği) |
range n.
|
|
| 111 |
General |
devletçe kamunun kullanımı ve yararı için korunan ve doğal güzellik ve özelliklere sahip bölge |
national park n.
|
|
| 112 |
General |
doğal afetler tarihi |
history of natural disasters n.
|
|
| 113 |
General |
içmeye ya da banyo etmeye elverişli doğal su kaynağı |
spa n.
|
|
| 114 |
General |
doğal bir gelişme |
outgrowth n.
|
|
| 115 |
General |
doğal hukuk |
natural law n.
|
|
| 116 |
General |
bitkilerin doğal yetiştiği yer |
habitat n.
|
|
| 117 |
General |
doğal jeopolitik merkez |
natural geopolitical center n.
|
|
| 118 |
General |
doğal kaynaklar |
naturel sources n.
|
|
| 119 |
General |
doğal özelliklerini bozma |
denationalization n.
|
|
| 120 |
General |
doğal dil |
native language n.
|
|
| 121 |
General |
sesi çok doğal bir şekilde verme |
high fidelity n.
|
|
| 122 |
General |
doğal gaz boru hattı |
natural gas pipelines n.
|
|
| 123 |
General |
doğal hasır |
yedo n.
|
|
| 124 |
General |
doğal manzara |
scenery n.
|
|
| 125 |
General |
doğal olay |
phenomenon n.
|
|
| 126 |
General |
tarihi değeri ya da doğal güzelliği sebebiyle sıkça ziyaret edilen yer |
showplace n.
|
|
| 127 |
General |
doğal afet |
acts of god n.
|
|
| 128 |
General |
vahşi hayvanların doğal hayatlarını devam ettirdikleri geniş alan |
game reserve n.
|
|
| 129 |
General |
yenilenemeyen doğal kaynaklar |
nonrenewable natural resources n.
|
|
| 130 |
General |
doğal ayıklanma |
natural selection n.
|
|
| 131 |
General |
vahşi hayvanların doğal hayatlarını devam ettirdikleri geniş alan |
game park n.
|
|
| 132 |
General |
doğal sonuç |
porism n.
|
|
| 133 |
General |
doğal gaz mühendisliği |
natural gas engineering n.
|
|
| 134 |
General |
doğal cinsel ilişki |
consensual sexual intercourse n.
|
|
| 135 |
General |
doğal hayatı koruma alanı |
wildlife sanctuary n.
|
|
| 136 |
General |
doğal ürün |
natural product n.
|
|
| 137 |
General |
doğal aşınma |
natural wear n.
|
|
| 138 |
General |
doğal uyum |
natural rapport n.
|
|
| 139 |
General |
doğal afetler |
acts of god n.
|
|
| 140 |
General |
doğal lif |
natural fiber n.
|
|
| 141 |
General |
doğal su kaynağı |
natural water source n.
|
|
| 142 |
General |
vücudun hareketleri ayarlayan doğal mekanizması |
body clock n.
|
|
| 143 |
General |
doğal çevre |
natural habitat n.
|
|
| 144 |
General |
doğal habitat |
natural habitat n.
|
|
| 145 |
General |
doğal oluşum |
natural formation n.
|
|
| 146 |
General |
doğal aydınlatma |
daylighting n.
|
|
| 147 |
General |
doğal çevrenin korunması |
conservation n.
|
|
| 148 |
General |
doğal yıkım |
disaster n.
|
|
| 149 |
General |
doğal taş |
fieldstone n.
|
|
| 150 |
General |
doğal deri |
natural leather n.
|
|
| 151 |
General |
doğal yer |
natural place n.
|
|
| 152 |
General |
doğal kauçuk |
india-rubber n.
|
|
| 153 |
General |
doğal ayırım-seçilim |
natural selection n.
|
|
| 154 |
General |
doğal-teknolojik afet |
natural-technological disaster n.
|
|
| 155 |
General |
doğal mukavemet |
inherent strength n.
|
|
| 156 |
General |
doğal engeller |
natural obstacles n.
|
|
| 157 |
General |
doğal çekişli su soğutma kulesi |
natural-draught water cooling tower n.
|
|
| 158 |
General |
doğal barınak |
natural shelter n.
|
|
| 159 |
General |
doğal nem |
inherent moisture n.
|
|
| 160 |
General |
doğal budanma |
natural pruning n.
|
|
| 161 |
General |
doğal reçine |
natural resin n.
|
|
| 162 |
General |
doğal oturma |
inherent settlement n.
|
|
| 163 |
General |
doğal renk |
natural colour n.
|
|
| 164 |
General |
doğal dolaşım |
natural circulation n.
|
|
| 165 |
General |
doğal reçineler |
natural resins n.
|
|
| 166 |
General |
doğal kum |
natural sand n.
|
|
| 167 |
General |
doğal temizlenme |
natural purification n.
|
|
| 168 |
General |
doğal ışınım |
natural radiation n.
|
|
| 169 |
General |
doğal gençleşme |
natural regeneration n.
|
|
| 170 |
General |
doğal ışıklandırma |
natural lighting n.
|
|
| 171 |
General |
doğal bilimler |
natural science n.
|
|
| 172 |
General |
doğal salınımlar |
natural oscillations n.
|
|
| 173 |
General |
doğal gazlı araba |
natural gas operated car n.
|
|
| 174 |
General |
bir şeyin doğal sonucu |
corollary n.
|
|
| 175 |
General |
doğal afetler |
natural disasters n.
|
|
| 176 |
General |
doğal gereç |
native material n.
|
|
| 177 |
General |
doğal sınır işareti |
landmark n.
|
|
| 178 |
General |
doğal israf |
natural wastage n.
|
|
| 179 |
General |
doğal yetenek |
flair n.
|
|
| 180 |
General |
doğal afet |
natural catastrophe n.
|
|
| 181 |
General |
doğal olaylar |
elements n.
|
|
| 182 |
General |
doğal ışık |
north light n.
|
|
| 183 |
General |
doğal su kaynağı |
natural water spring n.
|
|
| 184 |
General |
doğal su kaynağı |
spring n.
|
|
| 185 |
General |
doğal yaşam parkı |
natural life park n.
|
|
| 186 |
General |
yıkıcı doğal afet |
destructive natural disaster n.
|
|
| 187 |
General |
doğal yaşam parkı |
wild life park n.
|
|
| 188 |
General |
doğal gaz sayacı |
natural gas meter n.
|
|
| 189 |
General |
yakınlar arasındaki doğal sevgi ve şefkat ilişkisi |
natural affection n.
|
|
| 190 |
General |
doğal gaz boru hattı |
natural gas pipe line n.
|
|
| 191 |
General |
doğal gaz servis hattı |
natural gas service line n.
|
|
| 192 |
General |
doğal yıkım |
natural disaster n.
|
|
| 193 |
General |
doğal unsur |
natural factor n.
|
|
| 194 |
General |
doğal adım |
natural step n.
|
|
| 195 |
General |
sonraki doğal adım |
next natural step n.
|
|
| 196 |
General |
doğal parklar |
natural parks n.
|
|
| 197 |
General |
doğal bolluk |
natural abundance n.
|
|
| 198 |
General |
doğal sınır |
natural border n.
|
|
| 199 |
General |
doğal kaynakların korunması |
conservation of natural resources n.
|
|
| 200 |
General |
doğal sit alanı |
natural protected area n.
|
|
| 201 |
General |
belçika'nın pajottenland bölgesine özgü havadaki doğal mayalarla mayalanmış tatlımsı buğday birası |
lambic n.
|
|
| 202 |
General |
doğal korunak |
natural shelter n.
|
|
| 203 |
General |
doğal bir izah |
a natural explanation n.
|
|
| 204 |
General |
doğal bir açıklama |
a natural explanation n.
|
|
| 205 |
General |
doğal kaynakların kullanımı |
use of natural sources n.
|
|
| 206 |
General |
doğal kaynakların kullanılması |
use of natural sources n.
|
|
| 207 |
General |
doğal gaz boru hatları |
natural gas pipelines n.
|
|
| 208 |
General |
doğal fenomen/olay |
force of nature n.
|
|
| 209 |
General |
doğal fenomen |
natural phenomenon n.
|
|
| 210 |
General |
doğal afet |
force of nature n.
|
|
| 211 |
General |
doğal bir döngü |
a natural cycle n.
|
|
| 212 |
General |
doğal güzellikler ve tarihi kentlerin kucakladığı belde |
the town embraced by the natural beauties and the historical cities n.
|
|
| 213 |
General |
doğal çareler |
natural remedies n.
|
|
| 214 |
General |
doğal aroma |
natural aroma n.
|
|
| 215 |
General |
doğal beceri |
natural skill n.
|
|
| 216 |
General |
doğal yetenek |
natural skill n.
|
|
| 217 |
General |
doğal/doğuştan beceri |
inherent skill n.
|
|
| 218 |
General |
doğal afetler |
natural forces n.
|
|
| 219 |
General |
doğal park |
immersion exhibit n.
|
|
| 220 |
General |
doğal hayvan parkı |
immersion exhibit n.
|
|
| 221 |
General |
doğal felaketler |
natural calamities n.
|
|
| 222 |
General |
doğal felaketler |
natural disasters n.
|
|
| 223 |
General |
doğal bir afet olmadıkça |
short of a natural disaster n.
|
|
| 224 |
General |
savaş veya doğal afetten etkilenmiş köy |
stricken village n.
|
|
| 225 |
General |
doğal/şüphe uyandırmayan yanlış anlama |
genuine misunderstanding n.
|
|
| 226 |
General |
doğal sahne dekoru |
set piece n.
|
|
| 227 |
General |
sahneden bağımsız doğal dekor |
set piece n.
|
|
| 228 |
General |
hamam ve doğal sularla tedavi |
balneotherapy n.
|
|
| 229 |
General |
olması gereken/doğal dikkat/özen |
ordinary care n.
|
|
| 230 |
General |
doğal özelliklerini bozma |
denationalisation n.
|
|
| 231 |
General |
doğal afetlerde hayvanların korunması için oluşturulan plan |
animal disaster plan n.
|
|
| 232 |
General |
doğal yaşam alanı |
natural living environment n.
|
|
| 233 |
General |
doğal dünya |
natural world n.
|
|
| 234 |
General |
doğal hayat müzesi |
wildlife museum n.
|
|
| 235 |
General |
doğal uyum |
natural fit n.
|
|
| 236 |
General |
doğal uzantı |
natural extension n.
|
|
| 237 |
General |
doğal sevecenlik |
storge n.
|
|
| 238 |
General |
doğal sevgi |
storge n.
|
|
| 239 |
General |
doğal sevgi |
familial love n.
|
|
| 240 |
General |
doğal yaşam |
natural world n.
|
|
| 241 |
General |
doğal arama |
organic search n.
|
|
| 242 |
General |
doğal tarih müzesi |
museum of natural history n.
|
|
| 243 |
General |
doğal gaz kullanımı |
natural gas usage n.
|
|
| 244 |
General |
doğal uyku döngüsü |
natural sleep cycle n.
|
|
| 245 |
General |
doğal/organik gıdalarla yemek pişiren kimse |
natural cook n.
|
|
| 246 |
General |
doğal yetenek |
native ability n.
|
|
| 247 |
General |
yarı değerli doğal taş |
semi-precious natural stone n.
|
|
| 248 |
General |
doğal kumral |
natural auburn n.
|
|
| 249 |
General |
doğal olarak oluşan olaylar |
naturally occurring events n.
|
|
| 250 |
General |
doğal filizofinin matematiksel ilkeleri |
mathematical principles of natural philosophy n.
|
|
| 251 |
General |
utah'da doğal bir taş köprü ve ulusal bir anıt |
rainbow bridge n.
|
|
| 252 |
General |
doğal sevgi |
agape love n.
|
|
| 253 |
General |
hayatta kalan bireylerin artmasıyla doğal popülasyonda yaşanan artış |
recruitment n.
|
|
| 254 |
General |
nesnenin doğal formu |
natural [obsolete] n.
|
|
| 255 |
General |
doğal durum veya koşullar |
naturals [obsolete] n.
|
|
| 256 |
General |
doğal ürün |
natural n.
|
|
| 257 |
General |
doğal arzu veya içgüdülerin yol açtığı davranış ve düşünceler |
naturalism n.
|
|
| 258 |
General |
utah'ın güneydoğusunda üç adet doğal köprüden oluşan ulusal bir anıt |
natural bridges n.
|
|
| 259 |
General |
doğal olana bağlılık |
naturalism n.
|
|
| 260 |
General |
doğal kaynak |
natural spring n.
|
|
| 261 |
General |
doğal örtü |
natural covering n.
|
|
| 262 |
General |
doğru ve yanlış arasındaki ayrımların doğal doğal olgular temelinde yapılabileceğini savunan bir etik görüş |
naturalism n.
|
|
| 263 |
General |
doğal duygu ve davranışlar |
naturalness [obsolete] n.
|
|
| 264 |
General |
insan eli değmeden doğal yoldan oluşan nesne |
natural object n.
|
|
| 265 |
General |
doğal durum |
nature n.
|
|
| 266 |
General |
bir şeyi kaplayan veya saran doğal nesne |
natural covering n.
|
|
| 267 |
General |
doğal koşullardan kaynaklı kısıtlama |
necessity n.
|
|
| 268 |
General |
bir bölge üzerinden sürekli geçilmesiyle oluşmuş doğal yol |
trackway n.
|
|
| 269 |
General |
doğal ruh hali |
natural state of mind n.
|
|
| 270 |
General |
doğal sonuç |
attendment n.
|
|
| 271 |
General |
doğal çevre |
element n.
|
|
| 272 |
General |
çevreyi belirleyen insan ve doğal güçler üzerine yapılan çalışmalar |
environics n.
|
|
| 273 |
General |
doğal olmama |
unnaturalness n.
|
|
| 274 |
General |
doğal olmama |
unnature n.
|
|
| 275 |
General |
yaban kuşlarının doğal yaşam ortamlarında gözlemlenmesi |
bird-watching n.
|
|
| 276 |
General |
petrollü şeylin doğal oluşumu |
bituminization n.
|
|
| 277 |
General |
petrollü şeylin doğal oluşumu |
bituminisation n.
|
|
| 278 |
General |
taştan veya etrafındaki doğal malzemeden kesilerek çıkarılan değerli taş |
matrix n.
|
|
| 279 |
General |
olayların akışı içerisinde meydana gelmesi mantıklı görülen veya doğal karşılanan şey |
matter-of-course n.
|
|
| 280 |
General |
doğal koşullar dışında bitki yetiştirme yöntemi |
mangonism [obsolete] n.
|
|
| 281 |
General |
doğal ortam |
habitation n.
|
|
| 282 |
General |
doğal ses |
wood-note n.
|
|
| 283 |
General |
doğal ve spontane sözlü ifade |
woodnote n.
|
|
| 284 |
General |
doğal yüzme havuzu |
bogey hole [australia] n.
|
|
| 285 |
General |
kalıcı ve genellikle doğal çayırlardan yapılan saman |
meadow hay n.
|
|
| 286 |
General |
selüloz, ipek, rayon lifi gibi doğal veya sentetik bir fiberin düzenli kısmı |
micelle n.
|
|
| 287 |
General |
vahşi hayvanların göç ettiği korunan bir doğal yaşam alanı şeridi |
migration corridor n.
|
|
| 288 |
General |
gelişimin doğal bir sonucu |
branch n.
|
|
| 289 |
General |
saçta doğal ışıltı ve kontrast görüntüsü yaratan boyama tekniği |
highlighting n.
|
|
| 290 |
General |
doğal seyir |
highway n.
|
|
| 291 |
General |
doğal yol |
highway n.
|
|
| 292 |
General |
doğal ve dolaysız akış |
highway n.
|
|
| 293 |
General |
eylemin izlediği doğal gelişme |
highway n.
|
|
| 294 |
General |
doğal yaşam alanı |
home n.
|
|
| 295 |
General |
doğal olmayan şey |
monster n.
|
|
| 296 |
General |
sınırı belirtmeye yarayan doğal veya insan yapımı nesne |
monument n.
|
|
| 297 |
General |
kanuni olarak doğal ve engellenmemiş ışık alma hakkı |
light n.
|
|
| 298 |
General |
doğal yetenek |
bump n.
|
|
| 299 |
General |
gelgitle oluşan doğal ağız |
gap n.
|
|
| 300 |
General |
doğal kaynakları veya kamu arazilerini şahsi çıkar için tahsis etme |
giveaway n.
|
|
| 301 |
General |
misk kokulu olup doğal misk yerine kullanılan sentetik bileşik |
musk n.
|
|
| 302 |
General |
doğal dünyayı sömürü nesnesi olarak görme |
objectification n.
|
|
| 303 |
General |
doğal dünyayı yalnızca bir araştırma nesnesi olarak görme |
objectification n.
|
|
| 304 |
General |
nesneleri bir arada tutmak için kullanılan, esnek yapılı doğal veya sentetik kauçuk halka |
gum band [pennsylvania] n.
|
|
| 305 |
General |
doğal bir olayın resmi yazılı açıklaması |
history n.
|
|
| 306 |
General |
doğal bir şekilde ölen hayvandan elde edilen post |
murrain n.
|
|
| 307 |
General |
gelişmenin doğal sonucu |
offshoot n.
|
|
| 308 |
General |
(kral arthur'un yuvarlak masa efsanesi ile ilişkilendirilen) doğal ingiliz oluşumları |
round table n.
|
|
| 309 |
General |
doğal kauçuk |
rubber n.
|
|
| 310 |
General |
doğal ve zahmetsizce şık gözüken bir şey veya biri |
steeze n.
|
|
| 311 |
General |
(doğal tehlikeye karşı) dayanıklılık |
immunity n.
|
|
| 312 |
General |
doğal yetenek |
congruity [obsolete] n.
|
|
| 313 |
General |
doğal yatkınlık |
congruity [obsolete] n.
|
|
| 314 |
General |
doğal düzen |
dispensation n.
|
|
| 315 |
General |
doğal yetenek |
ingine [scotland] n.
|
|
| 316 |
General |
bahçe tasarımında ağaçların, çalıların, çiçeklerin ve doğal taşların kullanılması |
softscape n.
|
|
| 317 |
General |
doğal birleşme sonucu oluşan birikme |
concrement n.
|
|
| 318 |
General |
bazen doğal gazla birlikte bulunan hafif, benzin benzeri bir hidrokarbon sıvısı |
drip gas n.
|
|
| 319 |
General |
(yabancı kuş ve hayvanların) doğal koruma alanı |
paradise n.
|
|
| 320 |
General |
doğal davranış |
inherency n.
|
|
| 321 |
General |
doğal nitelik |
inherency n.
|
|
| 322 |
General |
doğal olarak var olma |
inhesion n.
|
|
| 323 |
General |
doğal kaynak etüdü |
inventory n.
|
|
| 324 |
General |
(jamaika'da) rastafarilerin yediği ucuz, tuzsuz ve doğal bir yiyecek |
ital n.
|
|
| 325 |
General |
doğal çöküntü |
pan n.
|
|
| 326 |
General |
doğal havza |
pan n.
|
|
| 327 |
General |
doğal tuzlu su alanlarından tuz toplayan kimse |
salt raker n.
|
|
| 328 |
General |
doğal koruyucu kılıf |
cocoon n.
|
|
| 329 |
General |
abd'nin sınırları dışındaki bölgelerde gerçekleşen doğal ve beşeri afetlerin yarattığı hasarı azaltmak için yürüttüğü programlar |
foreign humanitarian assistance n.
|
|
| 330 |
General |
doğal olguların tanrılaştırılması |
physitheism n.
|
|
| 331 |
General |
doğal enerjiyi işe dönüştüren mekanizma |
primum mobile n.
|
|
| 332 |
General |
peluşu andıran doğal yapı |
plush n.
|
|
| 333 |
General |
yerde doğal oyuk veya çukur |
seed n.
|
|
| 334 |
General |
doğal akışın parçasıymış gibi yapılan geçiş |
segue n.
|
|
| 335 |
General |
doğal renk |
self-color n.
|
|
| 336 |
General |
doğal gaz hizmetleri |
services n.
|
|
| 337 |
General |
imge veya figürü oluşturan doğal işaretler |
signature [obsolete] n.
|
|
| 338 |
General |
bir grup insan arasında doğal olarak oluşan dostluk ve iyi niyet |
freemasonry n.
|
|
| 339 |
General |
orman yoluna saçılmış doğal süprüntü |
slashing n.
|
|
| 340 |
General |
orman yoluna saçılmış doğal süprüntü |
slash n.
|
|
| 341 |
General |
doğal gelmeyen diyalog |
forced dialogue n.
|
|
| 342 |
General |
doğal gelmeyen diyalog |
forced dialog n.
|
|
| 343 |
General |
doğal resim |
prospective n.
|
|
| 344 |
General |
doğal, normal veya uygun yer |
sphere n.
|
|
| 345 |
General |
doğal kaynak suyu |
springwater n.
|
|
| 346 |
General |
doğal kaynak suyu olarak satılan arıtılmış musluk suyu |
springwater n.
|
|
| 347 |
General |
doğal habitatı dışında bulunan canlı |
stray n.
|
|
| 348 |
General |
doğal tempo |
stride n.
|
|
| 349 |
General |
doğal ritim |
stride n.
|
|
| 350 |
General |
doğal seleksiyona meydan okuyan gelecekteki insan |
superman n.
|
|
| 351 |
General |
doğal afetlerin eşit ölçüde birbirine karışma durumu |
symmetry n.
|
|
| 352 |
General |
doğal afetler arası etkileşimin birbiri yerine geçebilirliği |
symmetry n.
|
|
| 353 |
General |
(okçulukta) kısa mesafe hedefi olarak kullanılan doğal obje |
hoyle n.
|
|
| 354 |
General |
doğal eğilim |
indoles n.
|
|
| 355 |
General |
ilişkili olmayan bireyler arasında doğal çiftleşme |
outbreeding n.
|
|
| 356 |
General |
doğal özellik |
indoles n.
|
|
| 357 |
General |
doğal yetenek |
indoles n.
|
|
| 358 |
General |
doğal karakter |
specification [obsolete] n.
|
|
| 359 |
General |
doğal bitki örtüsünü destekleyen çamurlu arazi |
swamp n.
|
|
| 360 |
General |
doğal karşılamak |
react normally v.
|
|
| 361 |
General |
doğal karşılamak |
react in a usual way v.
|
|
| 362 |
General |
doğal karşılamak |
take something naturally v.
|
|
| 363 |
General |
bir bölgenin doğal atraksiyonlarını göstermek üzere söz konusu bölgenin içinden geçen tabelalı yol |
nature trail v.
|
|
| 364 |
General |
doğal durumundan çıkarılmak |
denaturalise v.
|
|
| 365 |
General |
doğal bir gücü dizginleyerek yararlanmak |
harness to v.
|
|
| 366 |
General |
doğal güçleri kullanmak |
harness v.
|
|
| 367 |
General |
doğal karşılanmak |
be seen normal v.
|
|
| 368 |
General |
doğal karşılanmak |
be seen natural v.
|
|
| 369 |
General |
doğal rengini geri kazanmak |
grow back to one's natural colour v.
|
|
| 370 |
General |
doğal dengeyi bozmak |
disturb natural balance v.
|
|
| 371 |
General |
doğal dengeyi bozmak |
upset the natural balance v.
|
|
| 372 |
General |
doğal akışını sürdürmek |
run its course v.
|
|
| 373 |
General |
doğal yeteneği olmak |
have a flair for v.
|
|
| 374 |
General |
doğal yeteneği olmak |
have a talent for v.
|
|
| 375 |
General |
doğal yeteneği olmak |
have natural ability v.
|
|
| 376 |
General |
doğal yeteneği olmak |
have a gift for v.
|
|
| 377 |
General |
doğal becerisi olmak |
have a flair for v.
|
|
| 378 |
General |
doğal becerisi olmak |
have a gift for v.
|
|
| 379 |
General |
doğal becerisi olmak |
have a talent for v.
|
|
| 380 |
General |
doğal becerisi olmak |
have natural ability v.
|
|
| 381 |
General |
doğal yeteneği/becerisi/kabiliyeti olmak |
have a natural talent for v.
|
|
| 382 |
General |
doğal nedenlerle ölmek |
die of natural causes v.
|
|
| 383 |
General |
doğal durumundan çıkarılmak |
denaturalize v.
|
|
| 384 |
General |
doğal kaynaklarıı korumak |
protect the natural resources v.
|
|
| 385 |
General |
doğal/kaçınılmaz/mahkum olmak |
be bound v.
|
|
| 386 |
General |
(olguyu) bilimsel teorilerle çelişmeyecek şekilde doğal terimlerle ifade etmek |
naturalise v.
|
|
| 387 |
General |
doğal karşılamak |
naturalise v.
|
|
| 388 |
General |
(olguyu) bilimsel teorilerle çelişmeyecek şekilde doğal terimlerle ifade etmek |
naturalize v.
|
|
| 389 |
General |
doğal karşılamak |
naturalize v.
|
|
| 390 |
General |
doğal görünmek |
keep the countenance v.
|
|
| 391 |
General |
doğal izler bırakmak |
mark v.
|
|
| 392 |
General |
planlı veya doğal bir şemaya göre sıralamak |
marshal v.
|
|
| 393 |
General |
kullanmak (doğal kaynağı) |
mine v.
|
|
| 394 |
General |
doğal yapısını kaybetmek |
denature v.
|
|
| 395 |
General |
doğal özelliklerini yitirmek |
denature v.
|
|
| 396 |
General |
(doğal kaynakları aşırı kullanmak |
overexploit v.
|
|
| 397 |
General |
(doğal kaynakları azaltacak şekilde aşırı sömürmek |
overexploit v.
|
|
| 398 |
General |
doğal hale getirmek |
connaturalise v.
|
|
| 399 |
General |
doğal hale getirmek |
connaturalize v.
|
|
| 400 |
General |
(ülkenin, bölgenin) doğal kaynaklarını sömürmek |
develop v.
|
|
| 401 |
General |
(ülkenin, bölgenin) doğal kaynaklarını kullanılabilir hale getirmek |
develop v.
|
|
| 402 |
General |
doğal dengeyi bozmak |
disturb v.
|
|
| 403 |
General |
doğal hale getirmek |
domesticate v.
|
|
| 404 |
General |
(bir yerin) doğal karanlığını iki katına çıkarmak |
double-shade v.
|
|
| 405 |
General |
doğal sonuç olarak kabul etmek |
contemplate v.
|
|
| 406 |
General |
(hayvan popülasyonu) özellikle doğal ekolojik dengeler bozulduğunda aniden artmak |
irrupt v.
|
|
| 407 |
General |
doğal olmayan postürleri tespit etmek |
posture v.
|
|
| 408 |
General |
doğal bir oluşumdan örnek almak |
core v.
|
|
| 409 |
General |
(avı) korkutarak doğal sığınma yerinden kaçırmak |
scare v.
|
|
| 410 |
General |
(doğal elementler) işlemek |
search v.
|
|
| 411 |
General |
(doğal elementler) nüfuz etmek |
search v.
|
|
| 412 |
General |
(doğal elementler) delmek |
search v.
|
|
| 413 |
General |
(birinden diğerine) doğal akışın parçasıymış gibi geçiş yapmak |
segue v.
|
|
| 414 |
General |
doğal olarak gelişmek |
slide v.
|
|
| 415 |
General |
doğal bir şekil almak |
slide v.
|
|
| 416 |
General |
doğal yolla etkilemek |
solicit v.
|
|
| 417 |
General |
doğal yolla başlatmak |
solicit v.
|
|
| 418 |
General |
doğal sınırını geçirmek |
stretch v.
|
|
| 419 |
General |
doğal maddeleri işlemeye ait |
extractive adj.
|
|
| 420 |
General |
doğal olmayan |
theatrical adj.
|
|
| 421 |
General |
doğal durumundan çıkarılmış |
denaturalised adj.
|
|
| 422 |
General |
doğal renkte olmayan |
off color adj.
|
|
| 423 |
General |
bir yerde doğal olarak bulunan |
indigenous adj.
|
|
| 424 |
General |
doğal büyüklükte |
as large as life adj.
|
|
| 425 |
General |
doğal olmayan |
kindless adj.
|
|
| 426 |
General |
hayvan davranışını doğal ortamında inceleyen |
ethological adj.
|
|
| 427 |
General |
doğal halde |
in the raw adj.
|
|
| 428 |
General |
bir yerde doğal olarak yetişen |
indigenous adj.
|
|
| 429 |
General |
doğal olaylarla ilgili |
phenomenal adj.
|
|
| 430 |
General |
doğal ölçüsünde |
life size adj.
|
|
| 431 |
General |
doğal boyutlarında |
life size adj.
|
|
| 432 |
General |
doğal olmayan |
labored adj.
|
|
| 433 |
General |
doğal sonuç özelliği gösteren |
porismatic adj.
|
|
| 434 |
General |
doğal sonuç özelliği gösteren |
poristic adj.
|
|
| 435 |
General |
doğal büyüklükte (resim/heykel) |
life-size adj.
|
|
| 436 |
General |
doğal renkte olmayan |
off-color adj.
|
|
| 437 |
General |
doğal kurutulmuş |
naturally seasoned adj.
|
|
| 438 |
General |
doğal olmayan |
cardboard adj.
|
|
| 439 |
General |
doğal olmayan davranış |
constrained adj.
|
|
| 440 |
General |
(bir doğal afette) en çok zarar gören |
worst-hit adj.
|
|
| 441 |
General |
doğal durumundan çıkarılmış |
denaturalized adj.
|
|
| 442 |
General |
doğal renkte olmayan |
off-colour adj.
|
|
| 443 |
General |
doğal olmayan |
laboured adj.
|
|
| 444 |
General |
doğal olarak avlanmış |
wild-caught adj.
|
|
| 445 |
General |
doğal olmayan |
actressy adj.
|
|
| 446 |
General |
doğal bilimlere ait |
natural adj.
|
|
| 447 |
General |
doğal olmayan |
nonhuman adj.
|
|
| 448 |
General |
doğal olmayan |
nonnatural adj.
|
|
| 449 |
General |
doğal veya geleneksel süslemelerden yoksun |
nude adj.
|
|
| 450 |
General |
doğal olmayan |
natureless [obsolete] adj.
|
|
| 451 |
General |
yüzde yüz doğal |
all-natural adj.
|
|
| 452 |
General |
doğal olmayan |
antiphysical adj.
|
|
| 453 |
General |
doğal tarzda |
au naturel [french] adj.
|
|
| 454 |
General |
doğal olmayan |
easeless adj.
|
|
| 455 |
General |
doğal davranmamaya yol açan |
unease adj.
|
|
| 456 |
General |
doğal davranmayan |
unease adj.
|
|
| 457 |
General |
sayaçsız (telefon, su, doğal gaz) |
unmetered adj.
|
|
| 458 |
General |
standart maliyetle sınırsız kullanılan (telefon, su, doğal gaz) |
unmetered adj.
|
|
| 459 |
General |
doğal olmayan |
unnative adj.
|
|
| 460 |
General |
doğal olmayan |
extern [obsolete] adj.
|
|
| 461 |
General |
bir şeyin doğal gidişatına uygun olduğunu varsayan |
matter-of-course adj.
|
|
| 462 |
General |
işin doğal gidişatına uygun olarak |
matter-of-course adj.
|
|
| 463 |
General |
doğal ve etkilenmemiş |
homely adj.
|
|
| 464 |
General |
doğal olarak çamurda yaşayan |
muddy adj.
|
|
| 465 |
General |
doğal olarak çamura yakın yaşayan |
muddy adj.
|
|
| 466 |
General |
sözde doğal güce ait |
odic adj.
|
|
| 467 |
General |
sözde doğal güçle ilgili |
odic adj.
|
|
| 468 |
General |
doğal renkte olmayan |
off adj.
|
|
| 469 |
General |
doğal duygulardan yoksun |
disnatured adj.
|
|
| 470 |
General |
doğal olmayan |
disnatured adj.
|
|
| 471 |
General |
doğal eğilim ile ilgili |
dispositional adj.
|
|
| 472 |
General |
doğal eğilime ait |
dispositional adj.
|
|
| 473 |
General |
doğal olarak bağlantılı |
incident adj.
|
|
| 474 |
General |
rahat ve doğal |
cursive adj.
|
|
| 475 |
General |
doğal olmayan plastik tabakasıyla kaplı |
plasticated adj.
|
|
| 476 |
General |
doğal olmayan |
contranatural adj.
|
|
| 477 |
General |
doğal olmayan |
foreign adj.
|
|
| 478 |
General |
doğal evrimler ilişkileri temel alan |
phylogenetic adj.
|
|
| 479 |
General |
doğal yolla kendiliğinden gerçekleşen |
physiurgic adj.
|
|
| 480 |
General |
doğal fenomenlere inanan |
physitheistic adj.
|
|
| 481 |
General |
doğal fenomenlerin tanrılaştırılmasına ilişkin |
physitheistic adj.
|
|
| 482 |
General |
kurallar ile korumaya alınmış (av hayvanı, doğal yaşam alanı) |
preserved adj.
|
|
| 483 |
General |
doğal renkli |
self adj.
|
|
| 484 |
General |
doğal renkli |
selve adj.
|
|
| 485 |
General |
yarı doğal |
seminatural adj.
|
|
| 486 |
General |
(hareket) doğal |
smooth adj.
|
|
| 487 |
General |
basit ve doğal |
sober adj.
|
|
| 488 |
General |
doğal olmayan |
subnatural adj.
|
|
| 489 |
General |
doğal sayılmayan |
subnatural adj.
|
|
| 490 |
General |
doğal sınıfına girmeyen |
subternatural [rare] adj.
|
|
| 491 |
General |
doğal olmayan |
subternatural [rare] adj.
|
|
| 492 |
General |
doğal kaynaklardan mahrum |
resourceless adj.
|
|
| 493 |
General |
doğal kaynakları yetersiz olan |
resourceless adj.
|
|
| 494 |
General |
doğal olmayan |
otherworldly adj.
|
|
| 495 |
General |
doğal olarak |
inherently adv.
|
|
| 496 |
General |
doğal olmayan |
laboredly adv.
|
|
| 497 |
General |
doğal bir biçimde |
unaffectedly adv.
|
|
| 498 |
General |
doğal olarak |
intrinsically adv.
|
|
| 499 |
General |
doğal bir şekilde |
indigenously adv.
|
|
| 500 |
General |
doğal olmayan bir biçimde |
unnaturally adv.
|
|