at one - Türkçe İngilizce Sözlük
Geçmiş

at one

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau


"at one" teriminin Türkçe İngilizce Sözlükte anlamları : 2 sonuç

İngilizce Türkçe
General
at one zf. uyum içinde
at one zf. bütünlük içinde

"at one" teriminin diğer terimlerle kazandığı İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 500 sonuç

İngilizce Türkçe
General
look at one another f. bakışmak
fly at one another's throat f. gırtlak gırtlağa gelmek
fly at one anothers throats f. boğaz boğaza gelmek
go cold at one point f. bir yerden sonra soğumak
clock someone at speeds of up to one hundred miles per hour f. birini saatte yüz mil hız yaparken yakalamak
value the vase at one million dollars f. vazoya bir milyon dolar değer biçmek
walk up the stairs one at a time f. basamakları tek tek çıkmak
at the age of one s. bir yaşında
at one time zf. eskiden
at one scoop zf. bir vuruşta
at one heat zf. birden
at one whack zf. bir kalemde
at one sitting zf. bir celsede
at one blow zf. bir vuruşta
at one time zf. vaktiyle eskiden
one day at a time zf. bir dönem içerisinde bir gün
at one time zf. vaktiyle
at one sitting zf. bir oturuşta
at one sitting zf. tek celsede
at one scoop zf. bir darbede
at one scoop zf. bir hamlede
one or two at a time zf. birer ikişer
at least one time zf. en az bir kez
at one o'clock sharp zf. saat tam 1'de
at one point zf. bir noktada
at one point zf. bir yerde
at one and the same time zf. aynı zamanda
at one and the same time zf. aynı anda
at one time zf. bir zamanlar
at one time zf. zamanında
at one draught zf. bir fırtta
at one draught zf. bir yudumda
at one heat zf. bir defada
at one swoop zf. bir çırpıda
at one swoop zf. bir hamlede
at one end zf. bir ucu
Phrasals
assist (one) at f. (birine) yardım etmek
assist (one) at f. (birinin) yardımcısı olmak
assist (one) at f. asist etmek
assist (one) at f. asistanlığını yapmak
be at one with f. anlaşmak
be at one with f. aynı bakış açısına sahip olmak
be at one with f. aynı fikirde olmak
be at one with f. aynı şeyleri düşünmek
be at one with f. uyum içinde olmak
yammer on (at one) f. söylenip durmak
yammer on (at one) f. dırdır etmek
yammer on (at one) f. kafa şişirmek
assist (one) at f. (tıbbi bir işlemde) yardım etmek
assist (one) at f. (tıbbi bir işlemde) asistanlığını yapmak
assist (one) at f. asiste etmek
let (one) at (someone or something) f. (birinin bir şeyin) başına geçmesine izin vermek
let (one) at (someone or something) f. (birinin bir şeyi) kontrol etmesine müsaade etmek
let (one) at (someone or something) f. (birinin bir kişiye veya bir şeye) vurmasına izin vermek
let (one) at (someone or something) f. (birinin bir kişiyi) dövmesine müsaade etmek
yack on (at one) f. kafa ütülemek
yack on (at one) f. dırdır etmek
yak at (one) f. kafa ütülemek
yak at (one) f. dırdır etmek
yak at (one) f. önemsiz veya anlamsız şeyler hakkında bıktırıcı şekilde durmadan konuşmak
yak on (at one) f. önemsiz veya anlamsız bir konuda yorucu, sıkıcı ve uzun uzadıya konuşmak
yap at (one) f. (küçük köpek) saldırgan ve etkisiz bir şekilde havlayıp durmak
yap at (one) f. çemkirmek
yap at (one) f. azarlamak
yap at (one) f. eleştirmek
yap at (one) f. (lafları) sıralamak
yap at (one) f. kafa şişirmek
yap at (one) f. konuşup durmak
strike out at (one) f. (birine) (fiziksel/sözlü olarak) saldırmak
strike out at (one) f. (birine) zarar vermeye çalışmak
strike out at (one) f. (birinin) canını acıtmaya çalışmak
strike out at (one) f. (birinin) üstüne gitmek/gelmek
smile at (one) f. (birine) gülümsemek
smile at (one) f. (birine) bakıp gülümsemek
smile at (one) f. (birinin) yüzüne gülümsemek
smile at (one) f. talih, hayat (birinin) yüzüne gülmek
smile at (one) f. şans (birine) gülmek
carp at (one) f. (birine) şikayet etmek
carp at (one) f. (birine) yakınmak
carp at (one) f. (birine) dert yanmak
cavil at (one) f. (birine) şikayet etmek
cavil at (one) f. (birine) yakınmak
cavil at (one) f. (birine) dert yanmak
connive at (something) with (one) f. (biriyle bir işler) karıştırmak
connive at (something) with (one) f. (biriyle bir iş) çevirmek
connive at (something) with (one) f. (biriyle bir dolap) çevirmek
connive at (something) with (one) f. (biriyle bir entrika) çevirmek
connive at (something) with (one) f. (biriyle bir dalavere) çevirmek
fuss at (one) f. (birine) söylenip durmak
fuss at (one) f. (birini) devamlı azarlamak
fuss at (one) f. (birine) sıkıntı vermek
get back at (one) f. (birinden) intikamını almak
get back at (one) f. (birinin) cezasını vermek
get back at (one) f. (birine) karşılığını vermek
get back at (one) f. (birinden) öcünü almak
get back at (one) f. (biriyle) ödeşmek
get back at (one) f. (birine) yaptığını ödetmek
go on at (one) f. (birinin) kafasını ütülemek
go on at (one) f. (birinin) başının etini yemek
go on at (one) f. (birine) söylenip durmak
go on at (one) f. (birine) çıkışmak
go on at (one) f. (birini) azarlamak
go on at (one) f. (birinin) üstüne varmak/gitmek
jaw at (one) f. (birinin) üstüne fazla gitmek
jaw at (one) f. (birine) nutuk atmak
jaw at (one) f. (birine) nutuk çekmek
jump out at (one) f. (birinin) üstüne zıplamak
jump out at (one) f. (birinin) birden üstüne atlamak
jump out at (one) f. (birinin) üstüne saldırmak
jump out at (one) f. (biri için) çok dikkat çekici olmak
jump out at (one) f. (birinin) dikkatini çekmek
keep on at (one) f. (birini) sıkboğaz etmek
keep on at (one) f. (birinin) başını şişirmek
keep on at (one) f. (birinin) kafasını ütülemek
keep on at (one) f. (birini) sıkıştırmak
keep on at (one) f. (birine) sürekli hatırlatmak
keep on at (one) f. (birinin) başının etini yemek
keep on at (one) f. (birini) sürekli teşvik etmek
lecture at (one) f. (birine) nutuk çekmek
lecture at (one) f. (birine) fırça çekmek
murmur at (one) f. (birine) fısıldamak
murmur at (one) f. (biriyle) fısıltıyla konuşmak
murmur at (one) f. (birine) mırıldanmak
murmur at (one) f. (biriyle) fısır fısır konuşmak
nag at (one) f. (birinin) başının etini yemek
nag at (one) f. (birine) vıdı vıdı etmek
nag at (one) f. (birine) dırdır etmek
nag at (one) f. (birinin) kafasını ütülemek
nag at (one) f. (birini) taciz etmek
ogle at (one) f. (birini) kesmek
ogle at (one) f. (birini) bakışlarıyla süzmek
pick at (one) f. (birine) kusur bulmak
pick at (one) f. (birinin) başının etini yemek
pick at (one) f. (birine) dırdır etmek
pick at (one) f. (birini) huzursuz etmek
pick at (one) f. (biriyle) uğraşmak/cebelleşmek
pick at (one) f. (birini) haşlamak
pick at (one) f. (birine) fırça atmak
pick at (one) f. (birini) azarlamak
pick at (one) f. (birini) paylamak
pick at (one) f. (birini) topa tutmak
pick away at (one) f. (birine) sürekli kusur bulmak
pick away at (one) f. (birinin) başının etini yemek
pick away at (one) f. (birine) dırdır etmek
pick away at (one) f. (birini) huzursuz etmek
pick away at (one) f. (biriyle) uğraşmak/cebelleşmek
pick away at (one) f. (birine) fırça atıp durmak
pick away at (one) f. zayıflatmak
pick away at (one) f. baltalamak
pick away at (one) f. zarar vermek
pick away at (one) f. tüketmek
pick away at (one) f. yıpratmak
pick away at (one) f. yavaş yavaş yok etmek
preach at (one) f. (birine) vaaz vermek
preach at (one) f. (birine) öğüt vermek
preach at (one) f. (birini) uyarmak
rail at (one) f. (birinin) kafasını ütülemek
rail at (one) f. (birinin) başının etini yemek
rail at (one) f. (birine) vırvır etmek
rail at (one) f. (birine) dırdır etmek
rail at (one) f. (birine) söylenip durmak
rail at (one) f. (birini) eleştirip durmak
rail at (one) f. (birini) fırçalayıp/azarlayıp durmak
rail at (one) f. (birine) fırça çekmek
rail at (one) f. (birini) paylamak
station (one) at (some place) f. (birini bir yerde) görevlendirmek
station (one) at (some place) f. (birini bir yere) atamak
station (one) at (some place) f. (birini bir noktaya) dikmek
station (one) at (some place) f. (birini bir noktaya) yerleştirmek
Phrases
at one time or another expr. ara sıra
at one occasion expr. bir seferinde
at one time or another expr. bazen
at one end expr. bir uçta
at one extreme expr. bir uçta
at one occasion expr. bir keresinde
at one point expr. bir yerden sonra
at one point expr. bir keresinde
at one point expr. bir seferinde
at any one time expr. herhangi bir zamanda
at least one week before the delivery date expr. teslim tarihinden en az bir hafta önce
at one time or another expr. zaman zaman
you can't dance at two weddings (with one behind) expr. iki cambaz bir ipte oynamaz
you can't dance at two weddings (with one behind) expr. iki karpuz bir koltuğa sığmaz
Proverb
he puts his pants on one leg at a time sıradan insan
he puts his pants on one leg at a time senin benim gibi biri
he puts his pants on one leg at a time etten kemikten insan
one cannot be in two places at once on tane elim yok. her yere aynı anda koşamam/yetişemem
Colloquial
at one stage i. bir ara
would (just) as soon (do something) as look at (one) f. niye baktın diye kavga çıkarmak
would (just) as soon (do something) as look at (one) f. bakışından kıllanıp adam dövmek
would (just) as soon (do something) as look at (one) f. niye baktın diye adam öldürmek
be at (one) f. (birinin) tepesinde olmak
be at (one) f. (birinin) kafasını ütülemek
be at (one) f. (birinin) üstüne gitmek
be at (one) f. (birinin) tepesinde dır dır etmek
be at (one) f. (birinin) başının etini yemek
be at (one) f. (birini) sıkıştırmak
at one point or another expr. öyle ya da böyle
at one go expr. bir seferde
at one go expr. bir kerede
at one go expr. bir defada
at one go expr. bir gidişte
at one go expr. bir oturuşta
where (one) is at expr. (birinin) duygusal/zihinsel durumu
where (one) is at expr. (birinin) duygusal/zihinsel konumu
where (one) is at expr. (birinin) içerisinde bulunduğu duygusal/zihinsel durum
where (one) is at expr. (birinin) bir konuyu değerlendirme şekli
where (one) is at expr. (birinin) bir konuda nasıl/ne düşündüğü
where (one) is at expr. (birinin) ne hissettiği
where (one) is at expr. (birinin) zihninden neler geçtiği
(be) at one (with somebody/something) expr. (biriyle/bir şeyle) tamamen hemfikir (olmak)
(be) at one (with somebody/something) expr. (biriyle/bir şeyle) tamamen aynı fikirde (olmak)
(be) at one (with somebody/something) expr. (biriyle/bir şeyle) tamamen mutabık (olmak)
(be) at one (with somebody/something) expr. (biriyle/bir şeyle) tamamen uzlaşmış (olmak)
(be) at one (with somebody/something) expr. (biriyle/bir şeyle) bir olmak
(be) at one (with somebody/something) expr. (biriyle/bir şeyle) uyum içinde (olmak)
(be) at one (with somebody/something) expr. (biriyle/bir şeyle) bütünlük içinde (olmak)
at one time expr. tek seferde
at one time expr. aynı anda
at one time expr. hep beraber
at one time expr. hep bir ağızdan
at one with (someone or something) expr. (biriyle/bir şeyle) aynı fikirde
at one with (someone or something) expr. (biriyle/bir şeyle) aynı şeyleri düşünen
at one with (someone or something) expr. (biriyle/bir şeyle) hemfikir
at one with (someone or something) expr. (biriyle/bir şeyle) mutabık
at one with (someone or something) expr. (biriyle/bir şeyle) uzlaşmış
at one with (someone or something) expr. (biriyle/bir şeyle) uyum içinde
at one with (someone or something) expr. (biriyle/bir şeyle) bütünlük içinde
at one with (someone or something) expr. (biriyle/bir şeyle) bir olmuş
at/in one go [uk] expr. bir çırpıda
at/in one go [uk] expr. bir hamlede
at/in one go [uk] expr. tek hareketle
at/in one go [uk] expr. aynı anda
at/in one go [uk] expr. tek vuruşta
at/in one go [uk] expr. aynı zamanda
at/in one go [uk] expr. bir kerde
at/in one go [uk] expr. tek seferde
at/in one go [uk] expr. bir oturuşta
what is (one) driving at? expr. ne demek istiyor?
what is (one) driving at? expr. ne demeye çalışıyor?
what is (one) driving at? expr. nereye varmaya çalışıyor?
what is (one) driving at? expr. ne kastediyor?
what is (one) getting at? expr. ne demek istiyor?
what is (one) getting at? expr. ne demeye çalışıyor?
what is (one) getting at? expr. nereye varmaya çalışıyor?
what is (one) getting at? expr. ne kastediyor?
Idioms
what (one) is driving at i. (birinin) demek istediği şey
what (one) is driving at i. (birinin) ne demek istediği
put (one) at a disadvantage f. (birini) zor/güç bir duruma düşürmek/sokmak
put (one) at a disadvantage f. dezavantajlı duruma düşmek
hold (one) at a comfortable distance f. güvenli bir mesafede tutmak
hold (one) at a comfortable distance f. (birinin) rahatını bozmayacak şekilde davranmak
hold (one) at a comfortable distance f. mesafeyi korumak
take it one day at a time f. anı yaşamak
go at one another tooth and nail f. birbirlerine girmek
put one at ease f. birini rahatlatmak
put one at one's ease f. birini dinlendirmek
put one at ease f. birini rahat hissettirmek
put one at one's ease f. birini rahat hissettirmek
put one at ease f. birini dinlendirmek
take one at one's word f. birinin sözüne güvenmek
go in at one ear and out at the other f. bir kulağından girip öbür kulağından çıkmak
put one at one's ease f. birini rahatlatmak
go at one another tooth and nail f. birbirleriyle kavga etmek
go in at one ear and out at the other f. bir kulağından girip öbüründen çıkmak
take one at one's word f. birinin sözünü senet saymak
take it one day at a time f. günü birlik yaşamak
put one at (one's) ease f. içini rahatlatmak
go at one another tooth and nail f. kedi köpek gibi kavga etmek
take it one day at a time f. plansız yaşamak
be at one with f. -ile anlaşmak
put one at (one's) ease f. yüreğine su serpmek
put (one) at a disadvantage f. (birini) dezavantajlı duruma düşürmek
put (one) at a disadvantage f. (birini) dezavantajlı duruma sokmak
put (one) at a disadvantage f. (birini) zararlı duruma sokmak
hold (one) at a comfortable distance f. (birini) güvenli bir mesafede tutmak
hold (one) at a comfortable distance f. (biriyle) arasına güvenli bir mesafe koymak
hold (one) at a comfortable distance f. (biriyle) arasına belli bir mesafe koymak
hold (one) at a comfortable distance f. (biriyle) arasındaki güvenli mesafeyi korumak
hold (one) at a respectful distance f. (birine) saygıdan çerçevesinde mesafeyi korumak
hold (one) at a respectful distance f. (birini) saygı sınırlarını aşmayacak bir mesafede tutmak
hold (one) at a respectful distance f. (birini) uygun bir mesafede tutmak
hold (one) at a respectful distance f. (biriyle) uygun mesafeyi korumak
put (one) at a disadvantage f. dezavantajlı duruma sokmak
fire insults at (one) f. (birine ) hakaretler yağdırmak
fire insults at (one) f. (birini) hakaret yağmuruna tutmak
keep (going) on at (one) f. (birinin) üstüne varmak
keep (going) on at (one) f. (birini) sürekli azarlamak
keep (going) on at (one) f. (birini veya bir şeyi) devamlı eleştirmek
put (one) at a disadvantage f. (birini) dezavantajlı bir duruma düşürmek/sokmak
take one look (at someone or something) f. (birine veya bir şeye) göz atmak
take one look (at someone or something) f. (birini veya bir şeyi) gözden geçirmek
take one look (at someone or something) f. (birine veya bir şeye) göz gezdirmek
do something in/at one sitting f. bir oturuşta yapmak
do something in/at one sitting f. bir seferde yapmak
put (one's) trousers on one leg at a time (just like everybody else) f. herkes gibi olmak
put (one's) trousers on one leg at a time (just like everybody else) f. normal/sıradan insan olmak
put (one's) trousers on one leg at a time (just like everybody else) f. senin benim gibi biri olmak
be at one another's throats f. birbirinin boğazına sarılmak
be at one another's throats f. boğaz boğaza gelmek
be at one another's throats f. tartışmak
be at one another's throats f. kavga etmek
be at loggerheads with (one) (over something) f. (biriyle bir konuda) kavgalı olmak
be at loggerheads with (one) (over something) f. (biriyle bir konuda) arası bozuk olmak
be at loggerheads with (one) (over something) f. (biriyle bir konuda) arası açık olmak
be at loggerheads with (one) (over something) f. (biriyle bir konuda) birbirine düşmek
be at loggerheads with (one) (over something) f. (biriyle bir konuda) sürtüşme içerisinde olmak
be at loggerheads with (one) (over something) f. (biriyle bir konuda) anlaşmazlık içerisinde olmak
be at loggerheads with (one) (over something) f. (biriyle bir konuda) uyuşmazlık içerisinde olmak
be at loggerheads with (one) (over something) f. (biriyle bir konuda) ciddi bir tartışma/çekişme içerisinde olmak
be at loggerheads with (one) (over something) f. (biriyle bir konuda) papaz olmak
be at (one) hammer and tongs f. (biriyle) uğraşmak
be at (one) hammer and tongs f. (biriyle) kapışmak
be at (one) hammer and tongs f. (biriyle) kavga etmek
be at (one) hammer and tongs f. (biriyle) dalaşmak
be at (one) hammer and tongs f. (birine) girişmek
be at (one) hammer and tongs f. (birinin) saçını başını yolmak
be at (one) hammer and tongs f. (birine) saç saça baş başa girmek
be at (one) hammer and tongs f. (birine) tekme tokat dalmak
beat (one) at (one's) own game f. (birini) kendi oyunuyla yenmek
beat (one) at (one's) own game f. (birini onun) tekniklerini kullanarak yenmek
beat (one) at (one's) own game f. (birini onun) taktikleriyle yenmek
beat (one) at (one's) own game f. (birini onun) gücünü kullanarak yenmek
beat (one) at (one's) own game f. (birini) kendi yöntemiyle/silahıyla vurmak
catch (one) at a bad time f. (birini) kötü bir zamanda yakalamak
catch (one) at a bad time f. (birine) kötü bir zamanda denk gelmek
catch (one) at a bad time f. (birinin) kötü bir zamanına denk gelmek
catch (one) at a bad time f. (birini) zamansız/uygun olmayan bir zamanda yakalamak
catch (one) at a bad time f. (birine) uygun olmayan bir zamanda denk gelmek
catch (one) at a bad time f. (birini) meşgulken yakalamak
cut (one) off at the pass f. (birini) engellemek
cut (one) off at the pass f. (birinin) çabalarını boşa çıkartmak
cut (one) off at the pass f. (birinin) işine taş koymak
cut (one) off at the pass f. (birinin) planını bozmak
cut (one) off at the pass f. (birinin) planına/kaçışına engel olmak
cut (one) off at the pass f. (birinin) yoluna çıkmak/önünü kesmek
eat an elephant one bite at a time f. büyük bir hedefe aşama aşama ulaşmak
eat an elephant one bite at a time f. büyük bir hedefe adım adım ilerlemek
fire questions at (one) f. (birini) birini soru yağmuruna tutmak
fire questions at (one) f. birine sorular yağdırmak
fire questions at (one) f. (birini) soru bombardımanına tutmak
fling mud at (one) f. (birine) çamur atmak
fling mud at (one) f. (birini) aşağılamak
fling mud at (one) f. (birine) hakaret etmek
fling mud at (one) f. (birinin) itibarına leke sürmek
fling mud at (one) f. (birine) bok atmak
fling mud at (one) f. (birine) kara çalmak
give (one) a shot at (something) f. (birine bir şeyi) deneme/deneyimleme imkanı tanımak
give (one) a shot at (something) f. (birine bir konuda) şans vermek
give (one) a shot at (something) f. (birine bir şey yapma) şansı vermek
give (one) a shot at (something) f. (birine bir şeyi) başarma, elde etme şansı vermek
give (one) a shot at (someone) f. (birine birinin) hakkından gelmek için şans tanımak
give (one) a shot at (someone) f. (birine birini) ikna etmesi, (birinin) ağzından bilgi alması için izin vermek
go at (one) hammer and tongs f. (birine) var gücüyle saldırmak
go at (one) hammer and tongs f. (birini) fena haşlamak
go at (one) hammer and tongs f. (birinin) çok üstüne gitmek
go at (one) hammer and tongs f. (birine) ağzına geleni saymak
go at (one) hammer and tongs f. (birine) fena azarlamak
have back at (one) f. (birine) saldırmak
have back at (one) f. (birini) eleştirmek
have back at (one) f. (birini) azarlamak
hold (one) at a distance f. (birini) belli bir mesafede tutmak
hold (one) at a distance f. (biriyle) mesafeyi korumak
hold (one) at a distance f. (biriyle) arasına belli bir mesafe koymak
hold (one) at a distance f. (birini) uygun bir mesafede tutmak
hold (one) at a distance f. (birine) mesafeli davranmak
hold (one) at arm's length f. (birini) belli bir mesafede tutmak
hold (one) at arm's length f. (biriyle) mesafeyi korumak
hold (one) at arm's length f. (biriyle) arasına belli bir mesafe koymak
hold (one) at arm's length f. (birini) uygun bir mesafede tutmak
hold (one) at arm's length f. (birine) mesafeli davranmak
hurl insults (at one) f. (birine) hakaretler yağdırmak
keep (one) at arm's length f. (biriyle) samimi olmamak için ona mesafeli davranmak
keep (one) at arm's length f. (birinin) samimi olmasına izin vermemek
keep (one) at arm's length f. (birini) pek yaklaştırmamak
keep (one) at arm's length f. (biriyle) arasına mesafe koymak
keep (one) at arm's length f. (biriyle) samimiyet kurmamak
keep (one) at arm's length f. (biriyle) samimi olmamak
keep (one) at arm's length f. (birini) uzakta tutmak
keep (one) at arm's length f. (birini) yanına çok yaklaştırmamak
keep at (one) about (something) f. (birinin bir şeyi) yapmasını sürekli hatırlatmak
keep at (one) about (something) f. (birinin bir konuda) başının etini yemek
keep at (one) about (something) f. (bir şeyi) yapması için (birine) dırdır etmek
keep at (one) about (something) f. (bir konuda birini) sürekli sıkıştırmak/dürtmek
keep at (one) about (something) f. (birini bir konuda) sürekli teşvik etmek
keep at (one) about (something) f. (bir konuda birinin) peşini bırakmamak
keep at (one) about (something) f. (bir konuda birini) sürekli motive etmek
leave (one) at the altar f. son anda evlenmekten vazgeçmek
leave (one) at the altar f. (birini) nikah masasında bırakmak/terk etmek
look at (one) cross-eyed f. (birine) yan gözle bakmak
look at (one) cross-eyed f. (birine) tepeden bakmak
look daggers at (one) f. (birine) öfke ile bakmak
look daggers at (one) f. (birine) kötü kötü bakmak
look daggers at (one) f. (birine) ters ters bakmak
look daggers at (one) f. (birine) sinirli sinirli bakmak
make (a gesture) at (one) f. (birine bir jest/hareket) yapmak
make a pass at (one) f. (birine) kur yapmak
make a pass at (one) f. (birine) iş atmak
make a pass at (one) f. (birine) asılmak
make a pass at (one) f. (birine) yazılmak/yazmak
make advances at (one) f. (birine) asılmak
make advances at (one) f. (biriyle) flört etmek
make advances at (one) f. (birine) kur yapmak
make advances at (one) f. (birine) yürümek
make advances at (one) f. (birine) (cinsel amaçla) yaklaşmak
make eyes at (one) f. (birine) göz süzmek
make eyes at (one) f. (birini) kesmek
make eyes at (one) f. (birine) davetkar bakışlar atmak
make sheep's eyes at (one) f. (birine) göz süzmek
make sheep's eyes at (one) f. (birini) kesmek
make sheep's eyes at (one) f. (birinden) gözünü alamamak
make sheep's eyes at (one) f. (birine) hoşlanır gibi bakmak
make sheep's eyes at (one) f. (birine) aval aval bakmak
play (one) at (one's) own game f. (birini) kendi oyunuyla/taktiğiyle yenmek
play (one) at (one's) own game f. (birini) kendi oyunuyla yenmek
play (one) at (one's) own game f. (birini) kendi silahıyla vurmak
point the finger at (one) f. (birini) suçlamak
point the finger at (one) f. (birini) işaret etmek
point the finger at (one) f. (birini) sorumlu tutmak/göstermek
point the finger at (one) f. (birini) hedef göstermek
put (one's) pants on one leg at a time (just like everybody else) [australia] f. herkes gibi olmak
put (one's) pants on one leg at a time (just like everybody else) [australia] f. sıradan insan olmak
put (one's) pants on one leg at a time (just like everybody else) [australia] f. etten kemikten insan olmak
put (one's) pants on one leg at a time (just like everybody else) [australia] f. senin benim gibi biri olmak
set (one) at (one's) ease f. (birini) rahatlatmak
set (one) at (one's) ease f. (birinin) içine su serpmek
set (one) at (one's) ease f. (birinin) yüreğine su serpmek
take one at word f. birinin sözüne güvenmek
take one at word f. birinin sözünü senet saymak
take things one day at a time f. bir konuyu/sorunu yavaş yavaş çözmek
take things one day at a time f. adım adım ilerlemek/üstesinden gelmek
take things one day at a time f. aşama aşama ilerlemek
one step at a time expr. adım adım
at one stroke expr. aniden
one at a time expr. birer birer
at one fell swoop expr. bir hamlede
at one sitting expr. bir oturuşta
at one stroke expr. bir anda
at one fell swoop expr. bir çırpıda
at one stroke expr. bir çırpıda
more someone or something than one can shake a stick at expr. çok fazla
more someone or something than one can shake a stick at expr. çok sayıda
more than one can shake a stick at expr. kıyamet gibi
at one fell swoop expr. müthiş ani bir darbe ile
more than one can shake a stick at expr. sürüsüne bereket
more someone or something than one can shake a stick at expr. sayılamayacak kadar çok
at one sitting expr. tek oturuşta/seferde
one at a time expr. teker teker
one step at a time expr. yavaş yavaş
at one remove expr. kendi değil ancak bir başkası aracılığıyla
at one remove expr. dolaylı olarak
puts (one's) trousers on one leg at a time (just like everybody else) expr. senin benim gibi (biri)
puts (one's) trousers on one leg at a time (just like everybody else) expr. etten kemikten (insan)
puts (one's) trousers on one leg at a time (just like everybody else) expr. sıradan (insan)
puts (one's) trousers on one leg at a time (just like everybody else) expr. herkes gibi (biri)
puts (one's) trousers on one leg at a time (just like everybody else) expr. normal (biri)
puts (one's) trousers on one leg at a time (just like everybody else) expr. herkesten farksız (biri)
(one) puts (one's) pants on one leg at a time expr. (biri) senin benim gibi biri
(one) puts (one's) pants on one leg at a time expr. (biri) etten kemikten insan
(one) puts (one's) pants on one leg at a time expr. (biri) sıradan insan
(one) puts (one's) pants on one leg at a time expr. (biri) herkes gibi biri
at one stroke expr. aniden
at one stroke expr. bir anda
at one stroke expr. bir çırpıda
at one stroke expr. birden
at one single stroke expr. aniden
at one single stroke expr. bir anda
at one single stroke expr. bir çırpıda
at one single stroke expr. birden
at one another's throats expr. birbirinin boğazına sarılmış
at one another's throats expr. boğaz boğaza gelmiş
at one another's throats expr. birbiriyle tartışma/kavga halinde
at one blow expr. bir hamlede
at one blow expr. tek hamlede
at one blow expr. şıp diye
at one blow expr. hemen
at one blow expr. birden
at one blow expr. bir defada
at one fell swoop expr. bir çırpıda
at one fell swoop expr. bir hamlede
at one fell swoop expr. tek hareketle
at one fell swoop expr. aynı anda
at one fell swoop expr. tek vuruşta
at one fell swoop expr. aynı zamanda
at one fell swoop expr. bir kerde
at one fell swoop expr. tek seferde
how do you eat an elephant? one bite at a time expr. büyük bir hedefe nasıl ulaşırsın? adım adım/yavaş yavaş/aşama aşama
the lights are on but no one is at home expr. kafa var akıl yok
the lights are on but no one is at home expr. kafası pek basmıyor
the lights are on but no one is at home expr. kendi burada aklı başka yerde
Speaking
I thought you might want to take a look at this one expr. bunu görmek isteyeceğini düşündüm
will you look at this one? expr. bir de şuna bakın hele!
at one o'clock sharp expr. saat tam birde
you're looking at one expr. şu an bir tanesine bakıyorsun
Technical
brass threaded at one end i. bir ucu pirinç vida dişli
Computer
password must contain at least one letter expr. şifre en az bir harf içermelidir
your password must be 8-16 characters, and include at least one lowercase letter, one uppercase letter, and a number expr. şifreniz 8 ile 16 karakterden oluşmalı ve en az bir küçük harf, bir büyük harf ve bir de rakam içermeli
Sport
knocking down of all pins at one time i. bowlingde tek atışta bütün labutların devrilmesi
Slang
yak at (one) f. (birini) tıraşa tutmak
yak at (one) f. (birini) esir alıp çene çalmak