|
Kategori |
İngilizce |
Türkçe |
|
General |
|
1 |
Genel |
one third of s.
|
üçte biri |
|
The Tibet of the autonomous region is one third of Tibet.
Özerk bölgenin Tibet'i, Tibet'in üçte biridir.
More Sentences
|
2 |
Genel |
one of us zm.
|
içimizden biri |
|
Tell the General one of us will be there to trade tomorrow.
Generale içimizden birinin değiş tokuş için yarın orada olacağını söyle.
More Sentences
|
3 |
Genel |
one of those zm.
|
bunlardan biri |
|
They would just swallow us whole in one of those.
Bunlardan birinde bizi bütünüyle yutarlardı.
More Sentences
|
4 |
Genel |
one of them zm.
|
onlardan biri |
|
I am one of them and I know very well what is involved in drawing up a strategic noise map.
Ben de onlardan biriyim ve stratejik bir gürültü haritasının hazırlanmasında nelerin yer aldığını çok iyi biliyorum.
More Sentences
|
5 |
Genel |
one of them zm.
|
biri |
|
Transparency is definitely one of them.
Şeffaflık kesinlikle bunlardan biridir.
More Sentences
|
Phrasals |
|
6 |
Öbek Fiiller |
accuse (one) of (something) f.
|
(birini bir şeyle) itham etmek |
|
Tom hasn't been accused of any crime.
Tom herhangi bir suçla itham edilmedi.
More Sentences
|
7 |
Öbek Fiiller |
apprise (one) of f.
|
(birini) haberdar etmek |
|
The Commission has been fully apprised of the situation since it emerged in November.
Komisyon, Kasım ayında ortaya çıkmasından bu yana durumdan tamamen haberdar edilmiştir.
More Sentences
|
8 |
Öbek Fiiller |
deprive (one) of (something) f.
|
(bir şeyi birinin) elinden almak |
|
No one can deprive of your human rights.
Kimse senin insan haklarını elinden alamaz.
More Sentences
|
9 |
Öbek Fiiller |
inform (one) of (something) f.
|
(birini bir şey) hakkında bilgilendirmek |
|
The Court will examine the conception and implementation of this plan and will keep Parliament informed of its progress.
Mahkeme, bu planın tasarlanmasını ve uygulanmasını inceleyecek ve Parlamentoyu ilerleme hakkında bilgilendirecektir.
More Sentences
|
10 |
Öbek Fiiller |
notify (one) of (something) f.
|
(birini bir konudan) haberdar etmek |
|
The Foreign Ministry was notified of his attendance in advance.
Dışişleri Bakanlığı bu katılımdan önceden haberdar edilmiştir.
More Sentences
|
Phrases |
|
11 |
İfadeler |
which one of (these/them)? i.
|
hangileri |
|
Which one of you is Tom?
Hanginiz Tom?
More Sentences
|
12 |
İfadeler |
one-tenth of expr.
|
onda biri |
|
He gave away about one-tenth of his income to the poor.
Gelirinin yaklaşık onda birini yoksullara verdi.
More Sentences
|
13 |
İfadeler |
one-third of expr.
|
üçte biri |
|
That is about one-third of the affected population.
Bu rakam etkilenen nüfusun yaklaşık üçte birine tekabül ediyor.
More Sentences
|
General |
|
14 |
Genel |
one of a pair i.
|
eş |
|
15 |
Genel |
one of his redeeming features i.
|
iyi taraflarından biri |
|
16 |
Genel |
the only one of its kind i.
|
nevi şahsına münhasır |
|
17 |
Genel |
one of a kind i.
|
türünün tek örneği |
|
18 |
Genel |
the father of one child i.
|
bir çocuk babası |
|
19 |
Genel |
lack of a devotion to one´s country or family i.
|
hamiyetsizlik |
|
|
20 |
Genel |
one-tenth of a hectare i.
|
dekar |
|
21 |
Genel |
one out of every three i.
|
her üç kişiden biri |
|
22 |
Genel |
one fourth of i.
|
dörtte biri |
|
23 |
Genel |
one fifth of i.
|
beşte biri |
|
24 |
Genel |
one of the girls i.
|
kızlardan birisi |
|
25 |
Genel |
one of the wonders of the world i.
|
dünyanın harikalarından biri |
|
26 |
Genel |
one more cup of coffee i.
|
bir fincan kahve daha |
|
27 |
Genel |
one-sixth of the world's population i.
|
dünya nüfusunun altıda biri |
|
28 |
Genel |
one of a kind i.
|
kendine özgü |
|
29 |
Genel |
one of the products i.
|
ürünlerden biri |
|
30 |
Genel |
one third of the patients i.
|
hastaların üçte biri |
|
31 |
Genel |
one out of three of the patients i.
|
hastaların üçünden bir tanesi |
|
32 |
Genel |
one of three i.
|
üçte biri |
|
33 |
Genel |
one skilled in the art of marking and protection of security documents i.
|
güvenlik dokümanlarının işaretlenmesi ve korunması konusunda uzman biri |
|
34 |
Genel |
one of the most famous carnivals i.
|
en ünlü karnavallardan biri |
|
35 |
Genel |
minimum warranty of one year i.
|
en az bir yıllık garanti |
|
36 |
Genel |
one of my favorite i.
|
favorilerimden biri |
|
37 |
Genel |
one of my favourite i.
|
favorilerimden biri |
|
38 |
Genel |
one of my favorite i.
|
favorilerimden bir tanesi |
|
39 |
Genel |
one of my favourite i.
|
favorilerimden bir tanesi |
|
|
40 |
Genel |
one shoe of a pair i.
|
ayakkabının teki |
|
41 |
Genel |
one third of countries i.
|
ülkelerin üçte biri |
|
42 |
Genel |
one of these people i.
|
bu insanlardan biri |
|
43 |
Genel |
one of the worst days ever i.
|
gelmiş geçmiş en kötü günlerden biri |
|
44 |
Genel |
any one of the five senses i.
|
beş duyudan herhangi biri |
|
45 |
Genel |
one of his finest work i.
|
onun en iyi işinden biri |
|
46 |
Genel |
one of our students i.
|
öğrencilerimizden biri |
|
47 |
Genel |
one of seven regions i.
|
yedi bölgeden biri |
|
48 |
Genel |
one of them i.
|
aralarından biri |
|
49 |
Genel |
one of the results i.
|
sonuçlardan biri |
|
50 |
Genel |
committee of one i.
|
komitenin görevlerini yerine getirmek üzere atanmış kimse |
|
51 |
Genel |
be of one mind f.
|
hemfikir olmak |
|
52 |
Genel |
remain one of the most f.
|
arasında yer almak |
|
53 |
Genel |
be one of (the most important/largest...) among f.
|
arasında yer almak |
|
54 |
Genel |
be one of the f.
|
arasında yer almak |
|
55 |
Genel |
be so affected by something that one can't think of anything else f.
|
dünyayı gözü görmemek |
|
56 |
Genel |
be so few one can count them on the fingers of one hand f.
|
parmakla gösterilmek |
|
57 |
Genel |
run through a series of one-night stands f.
|
bir dizi tek gecelik aşk yaşamak |
|
58 |
Genel |
be one step ahead of technology f.
|
teknolojinin bir adım ilerisinde olmak |
|
59 |
Genel |
comprise one part of f.
|
bir bölümünü oluşturmak |
|
60 |
Genel |
be one step ahead of f.
|
bir adım önde olmak |
|
61 |
Genel |
be one step ahead of f.
|
bir adım önünde yer almak |
|
62 |
Genel |
be one of the f.
|
-den biri olmak |
|
63 |
Genel |
be one step ahead of f.
|
bir adım önünde olmak |
|
64 |
Genel |
be all of one mind about f.
|
hemfikir olmak |
|
65 |
Genel |
be all of one mind about f.
|
aynı fikirde olmak |
|
66 |
Genel |
clock someone at speeds of up to one hundred miles per hour f.
|
birini saatte yüz mil hız yaparken yakalamak |
|
67 |
Genel |
eat one type of food f.
|
tek tip beslenmek |
|
68 |
Genel |
be of one heart f.
|
tek yürek olmak |
|
69 |
Genel |
be so affected by something that one can't think of anything else f.
|
gözü başka hiçbir şeyi göremeyecek kadar bir şeyden etkilenmek |
|
70 |
Genel |
any one of s.
|
herhangi birisinde |
|
71 |
Genel |
one couple of s.
|
bir çift |
|
72 |
Genel |
one or two of s.
|
-in bir iki tanesi |
|
73 |
Genel |
one of a kind s.
|
eşi benzeri olmayan |
|
74 |
Genel |
one of a kind s.
|
eşsiz |
|
75 |
Genel |
at the age of one s.
|
bir yaşında |
|
76 |
Genel |
one thing on top of another zf.
|
üst üste |
|
77 |
Genel |
one on the top of the other zf.
|
üst üste |
|
78 |
Genel |
one thing on top of another zf.
|
birbiri üstüne |
|
79 |
Genel |
after a period of one year zf.
|
bir yıl aradan sonra |
|
|
80 |
Genel |
not a single one of them zm.
|
onlardan bir tek bile |
|
81 |
Genel |
one of them zm.
|
birisi |
|
82 |
Genel |
each one of all zm.
|
her biri |
|
83 |
Genel |
one of them zm.
|
içlerinden biri |
|
84 |
Genel |
one out of every seven zm.
|
her yedi kişiden biri |
|
85 |
Genel |
each one of us zm.
|
her birimiz |
|
86 |
Genel |
one of the children zm.
|
çocuklardan biri |
|
87 |
Genel |
one of the children zm.
|
çocuklardan birisi |
|
88 |
Genel |
every one of us zm.
|
her birimiz |
|
Phrasals |
|
89 |
Öbek Fiiller |
bilk (one) out of (something) f.
|
bir şeyi birisinden usulsüz bir biçimde ve kişisel çıkarları için almak |
|
90 |
Öbek Fiiller |
bilk (one) out of (something) f.
|
iç etmeye çalışmak |
|
91 |
Öbek Fiiller |
bilk (one) out of (something) f.
|
üstüne konmaya/yatmaya çalışmak |
|
92 |
Öbek Fiiller |
burn (one) out of (something) f.
|
bir yeri yakarak (birini) dışarı çıkmaya zorlamak |
|
93 |
Öbek Fiiller |
burn (one) out of (something) f.
|
yangın nedeniyle bulunduğu yeri terk etmek zorunda kalmak |
|
94 |
Öbek Fiiller |
put (one) out of (something or some place) f.
|
(birini/bir hayvanı bir yerden) dışarı çıkarmak |
|
95 |
Öbek Fiiller |
put (one) out of (something or some place) f.
|
(birini/bir hayvanı bir yerden) çıkmaya zorlamak |
|
96 |
Öbek Fiiller |
acquit (one) of (something) f.
|
(birini herhangi bir suçtan veya kabahatten) aklamak |
|
97 |
Öbek Fiiller |
acquit (one) of (something) f.
|
(birini herhangi bir suçtan veya kabahatten) suçsuz bulmak |
|
98 |
Öbek Fiiller |
acquit (one) of (something) f.
|
(birini herhangi bir suçtan veya kabahatten) beraat ettirmek |
|
99 |
Öbek Fiiller |
acquit (one) of (something) f.
|
(birini herhangi bir suçtan veya kabahatten) temize çıkarmak |
|
100 |
Öbek Fiiller |
exorcise (something) out of (one) f.
|
(birinin) içinden (bir şey, ruh, cin, şeytan) çıkarmak |
|
101 |
Öbek Fiiller |
list (someone or something) as one of (someone or something) f.
|
(birini/bir şeyi) bir listedeki (kişiler/şeyler) arasına dahil etmek |
|
102 |
Öbek Fiiller |
list (someone or something) as one of (someone or something) f.
|
(birini/bir şeyi) bir listedeki (kişiler/şeyler) arasında saymak |
|
103 |
Öbek Fiiller |
list (someone or something) as one of (someone or something) f.
|
(birini/bir şeyi) bir listedeki (kişiler/şeyler) arasına katmak |
|
104 |
Öbek Fiiller |
list (someone or something) as one of (someone or something) f.
|
(birini/bir şeyi) bir listedeki (kişiler/şeyler) arasına eklemek |
|
105 |
Öbek Fiiller |
list (someone or something) as one of (someone or something) f.
|
(birine/bir şeye) bir listedeki (kişiler/şeyler) arasında yer vermek |
|
106 |
Öbek Fiiller |
roust (one) out of (something) f.
|
(birini bir şeyden) kendine getirmek |
|
107 |
Öbek Fiiller |
roust (one) out of (something) f.
|
(birini bir şeyden) ayıltmak |
|
108 |
Öbek Fiiller |
roust (one) out of (something) f.
|
(birini bir şeyden) uyandırmak |
|
109 |
Öbek Fiiller |
terrify (one) out of (something or some place) f.
|
(birini) korkutup (bir şeyden/yerden) kaçırmak |
|
110 |
Öbek Fiiller |
terrify (one) out of (something or some place) f.
|
(birini) zorla (bir yerden/şeyden) çıkarmak |
|
111 |
Öbek Fiiller |
terrify (one) out of (something or some place) f.
|
(birini) tehditle (bir şeyden/yerden) çıkarmak |
|
112 |
Öbek Fiiller |
terrify (one) out of (something or some place) f.
|
(birini bir şeyden/yerden) çıkmaya zorlamak |
|
113 |
Öbek Fiiller |
terrify (one) out of (something or some place) f.
|
(birini bir şeyi/yeri) terk etmek zorunda bırakmak |
|
114 |
Öbek Fiiller |
terrify (one) out of (something or some place) f.
|
(birini bir şeyi/yeri) terk etmeye zorlamak |
|
115 |
Öbek Fiiller |
terrify (one) out of (something or some place) f.
|
(birini) korkudan (bir şeyi) yapmamaya itmek |
|
116 |
Öbek Fiiller |
terrify (one) out of (something or some place) f.
|
(birini) korkuyla (bir şeyi) yapmaktan vazgeçirmek |
|
117 |
Öbek Fiiller |
terrify (one) out of (something or some place) f.
|
(birini) korkutup (bir şeyi) yapmaktan uzaklaştırmak |
|
118 |
Öbek Fiiller |
terrify (one) out of (something or some place) f.
|
(birini) dehşetle (bir şeyi) yapmaktan uzaklaştırmak/vazgeçirmek |
|
119 |
Öbek Fiiller |
terrify (one) out of (something or some place) f.
|
(birini bir şey) yapmaktan caydırmak |
|
120 |
Öbek Fiiller |
terrorize (one) out of (something) f.
|
(birini) dehşetle/korkuyla (bir şeyden) kaçırmak |
|
121 |
Öbek Fiiller |
terrorize (one) out of (something) f.
|
(birini) zorla (bir şeyden) çıkarmak |
|
122 |
Öbek Fiiller |
terrorize (one) out of (something) f.
|
(birini) tehditle (bir şeyden) çıkarmak |
|
123 |
Öbek Fiiller |
terrorize (one) out of (something) f.
|
(birini bir şeyden) çıkmaya zorlamak |
|
124 |
Öbek Fiiller |
terrorize (one) out of (something) f.
|
(birini bir şeyi) terk etmek zorunda bırakmak |
|
125 |
Öbek Fiiller |
terrorize (one) out of (something) f.
|
(birini bir şeyi) terk etmeye zorlamak |
|
126 |
Öbek Fiiller |
terrorize (one) out of (something) f.
|
(birini) korkudan (bir şeyi) yapmamaya itmek |
|
127 |
Öbek Fiiller |
terrorize (one) out of (something) f.
|
(birini) korkuyla (bir şeyi) yapmaktan vazgeçirmek |
|
128 |
Öbek Fiiller |
terrorize (one) out of (something) f.
|
(birini) korkutup (bir şeyi) yapmaktan uzaklaştırmak |
|
129 |
Öbek Fiiller |
terrorize (one) out of (something) f.
|
(birini) dehşetle (bir şeyi) yapmaktan uzaklaştırmak/vazgeçirmek |
|
130 |
Öbek Fiiller |
terrorize (one) out of (something) f.
|
(birini bir şey) yapmaktan caydırmak |
|
131 |
Öbek Fiiller |
snap (one) out of (something) f.
|
(birini) bir duygu durumundan çıkarmak/kurtarmak |
|
132 |
Öbek Fiiller |
snap (one) out of (something) f.
|
(birinin bir şeyini) geçirmek |
|
133 |
Öbek Fiiller |
put (one) out of (something or some place) f.
|
(birini bir şeyden/yerden) kapı dışarı etmek |
|
134 |
Öbek Fiiller |
put (one) out of (something or some place) f.
|
(birini bir şeyin/yerin) dışına atmak |
|
135 |
Öbek Fiiller |
absolve (one) of (something) f.
|
birini bir şeyden kurtarmak |
|
136 |
Öbek Fiiller |
absolve (one) of (something) f.
|
birini bir şeyden sıyırmak |
|
137 |
Öbek Fiiller |
absolve (one) of (something) f.
|
birini bir şeyden temize çıkarmak |
|
138 |
Öbek Fiiller |
absolve (one) of (something) f.
|
birini bir şeyden aklamak |
|
139 |
Öbek Fiiller |
absolve (one) of (something) f.
|
birinin suçsuzluğunu ıspatlamak |
|
140 |
Öbek Fiiller |
accuse (one) of (something) f.
|
(birini bir şeyle) suçlamak |
|
141 |
Öbek Fiiller |
accuse (one) of (something) f.
|
(birini bir şeyden) sorumlu tutmak |
|
142 |
Öbek Fiiller |
advise (one) of (something) f.
|
(birine bir şey) hakkında tavsiye vermek |
|
143 |
Öbek Fiiller |
advise (one) of (something) f.
|
(birine bir şey) hakkında akıl vermek |
|
144 |
Öbek Fiiller |
advise (one) of (something) f.
|
(birine bir şey) hakkında fikir vermek |
|
145 |
Öbek Fiiller |
advise (one) of (something) f.
|
(birine bir şey) hakkında tavsiye vermek |
|
146 |
Öbek Fiiller |
advise (one) of (something) f.
|
(birine bir şey) hakkında akıl vermek |
|
147 |
Öbek Fiiller |
advise (one) of (something) f.
|
(birine bir şey) hakkında fikir vermek |
|
148 |
Öbek Fiiller |
apprise (one) of f.
|
(birine) bilgi vermek |
|
149 |
Öbek Fiiller |
apprise (one) of f.
|
(birine) haber vermek |
|
150 |
Öbek Fiiller |
apprise (one) of f.
|
(birini) bilgilendirmek |
|
151 |
Öbek Fiiller |
apprise (one) of f.
|
(birine) bildirmek |
|
152 |
Öbek Fiiller |
assure (one) of (something) f.
|
(birini bir şeye) ikna etmek |
|
153 |
Öbek Fiiller |
assure (one) of (something) f.
|
(birini bir konuda) temin etmek |
|
154 |
Öbek Fiiller |
assure (one) of (something) f.
|
(birine bir şeyi) garanti etmek |
|
155 |
Öbek Fiiller |
assure (one) of (something) f.
|
(birine bir konuda) güvence vermek |
|
156 |
Öbek Fiiller |
assure (one) of (something) f.
|
(birini bir konuda) teskin etmek |
|
157 |
Öbek Fiiller |
assure (one) of (something) f.
|
(birini bir konuda) rahatlatmak |
|
158 |
Öbek Fiiller |
assure (one) of (something) f.
|
(birinin bir konudaki) endişesini/korkusunu gidermek |
|
159 |
Öbek Fiiller |
become of (one) f.
|
(birinin) başına (ne) gelmek |
|
160 |
Öbek Fiiller |
become of (one) f.
|
(birinin) (ne) olmak |
|
161 |
Öbek Fiiller |
become of (one) f.
|
(birinin) akıbeti (ne) olmak |
|
162 |
Öbek Fiiller |
become of (one) f.
|
(birinin) kaderi (ne) olmak |
|
163 |
Öbek Fiiller |
break (one) of (something) f.
|
(birini bir şeyden) vazgeçirmek |
|
164 |
Öbek Fiiller |
break (one) of (something) f.
|
(birine bir şeyi) bıraktırmak |
|
165 |
Öbek Fiiller |
cajole (one) out of (something) f.
|
birini bir şeyden caydırmak |
|
166 |
Öbek Fiiller |
cajole (one) out of (something) f.
|
birini bir şeyi yapmamaya ikna etmek |
|
167 |
Öbek Fiiller |
cajole (one) out of (something) f.
|
birini bir şey yapmaması için kandırmak |
|
168 |
Öbek Fiiller |
cajole (one) out of (something) f.
|
birini bir şey yapmamaya razı etmek |
|
169 |
Öbek Fiiller |
cajole (one) out of (something) f.
|
birini bir şeyden vazgeçirmek |
|
170 |
Öbek Fiiller |
cajole (one) out of (something) f.
|
birini bir şeyden feragat etmeye ikna etmek |
|
171 |
Öbek Fiiller |
cajole (one) out of (something) f.
|
birine bir şeyden el çektirmek |
|
172 |
Öbek Fiiller |
cheat (one) out of (something) f.
|
(birinin bir şeyini) dolandırmak |
|
173 |
Öbek Fiiller |
cheat (one) out of (something) f.
|
dolandırıcılıkla (birinin bir şeyini) elinden almak |
|
174 |
Öbek Fiiller |
cheat (one) out of (something) f.
|
(birini bir şeyinden) etmek |
|
175 |
Öbek Fiiller |
close (one) out of (something) f.
|
(birini bir şeyin) dışında tutmak |
|
176 |
Öbek Fiiller |
close (one) out of (something) f.
|
(birini bir şeyden) dışlamak |
|
177 |
Öbek Fiiller |
close (one) out of (something) f.
|
(birini bir şeye) dahil etmemek |
|
178 |
Öbek Fiiller |
dangle (something) in front of (one) f.
|
(birini bir şeyle) kandırmaya çalışmak |
|
179 |
Öbek Fiiller |
dangle (something) in front of (one) f.
|
(birinin) gözünün önünde (bir şey) sallandırıp aklını çelmeye/kandırmaya çalışmak |
|
180 |
Öbek Fiiller |
deal (one) out of (something) f.
|
(birini bir şeyden) çıkarmak |
|
181 |
Öbek Fiiller |
deal (one) out of (something) f.
|
(birini bir şeyden) dışlamak |
|
182 |
Öbek Fiiller |
deal (one) out of (something) f.
|
(birini bir şeyin) dışında bırakmak/tutmak |
|
183 |
Öbek Fiiller |
deal (one) out of (something) f.
|
(birini bir şeye) dahil etmemek |
|
184 |
Öbek Fiiller |
deal (one) out of (something) f.
|
(birini/bir şeyi) atmak |
|
185 |
Öbek Fiiller |
deal (one) out of (something) f.
|
(birini/bir şeyi) saymamak |
|
186 |
Öbek Fiiller |
deprive (one) of (something) f.
|
(birini bir şeyden) yoksun bırakmak |
|
187 |
Öbek Fiiller |
deprive (one) of (something) f.
|
(birini bir şeyden) mahrum etmek |
|
188 |
Öbek Fiiller |
deprive (one) of (something) f.
|
(birini bir şeyden) etmek |
|
189 |
Öbek Fiiller |
elbow (one) out of (something) f.
|
(birini bir şeyden) istifa etmeye zorlamak |
|
190 |
Öbek Fiiller |
elbow (one) out of (something) f.
|
(birine bir şeyden) el çektirmek |
|
191 |
Öbek Fiiller |
grab (something) off (of) (one) f.
|
(bir şeyi birinin) elinden kapmak |
|
192 |
Öbek Fiiller |
grab (something) off (of) (one) f.
|
(bir şeyi birinin) elinden hemen/zorla almak |
|
193 |
Öbek Fiiller |
grab (something) off (of) (one) f.
|
(bir şeyi birinin) elinden alıvermek/kapıvermek |
|
194 |
Öbek Fiiller |
hound (something) out of (one) f.
|
(birinden) zorla (bir bilgi) almak |
|
195 |
Öbek Fiiller |
hound (something) out of (one) f.
|
(birini bir şey) söylemesi/(bir bilgi) vermesi için zorlamak |
|
196 |
Öbek Fiiller |
hound (something) out of (one) f.
|
(birinden bir bilgi) almak için yakasına yapışmak |
|
197 |
Öbek Fiiller |
hound (something) out of (one) f.
|
(birine bir şeyi) söyletene kadar peşini bırakmamak |
|
198 |
Öbek Fiiller |
inform (one) of (something) f.
|
(biriyle bir şey) hakkında bilgi paylaşmak |
|
199 |
Öbek Fiiller |
inform (one) of (something) f.
|
(birine bir şeyi) haber vermek |
|
200 |
Öbek Fiiller |
inform (one) of (something) f.
|
(birine bir şeyi) bildirmek |
|
201 |
Öbek Fiiller |
inform (one) of (something) f.
|
(birini bir şeyden) haberdar etmek |
|
202 |
Öbek Fiiller |
inform (one) of (something) f.
|
(birine bir şeyi) söylemek |
|
203 |
Öbek Fiiller |
inquire of (one) [dated] f.
|
(birine) sormak |
|
204 |
Öbek Fiiller |
inquire of (one) [dated] f.
|
(birini) sorgulamak |
|
205 |
Öbek Fiiller |
jolt (one) out of (something) f.
|
(birini bir şeyden) ayıltmak |
|
206 |
Öbek Fiiller |
jolt (one) out of (something) f.
|
(birini bir şeyden) uyandırmak |
|
207 |
Öbek Fiiller |
jolt (one) out of (something) f.
|
(birini bir şeyden) kendine getirmek |
|
208 |
Öbek Fiiller |
maneuver (one) out of (something) f.
|
(birini) hileyle/kandırarak (bir şeyi) yapmaktan caydırmak |
|
209 |
Öbek Fiiller |
maneuver (one) out of (something) f.
|
(birini) hileyle (bir şeyden) etmek |
|
210 |
Öbek Fiiller |
mulct (one) out of (something) f.
|
(birinden bir şey) koparmak |
|
211 |
Öbek Fiiller |
mulct (one) out of (something) f.
|
(birinin bir şeyini) çarpmak |
|
212 |
Öbek Fiiller |
mulct (one) out of (something) f.
|
(birinin bir şeyini) dolandırmak |
|
213 |
Öbek Fiiller |
mulct (one) out of (something) f.
|
hileyle (birini bir şeyden) etmek |
|
214 |
Öbek Fiiller |
mulct (one) out of (something) f.
|
kandırarak/dolandırarak (bir şeyi birinin) elinden almak/çarpmak |
|
215 |
Öbek Fiiller |
muscle (one) out (of something or some place) f.
|
(birini bir şeyden/yerden) zorla çıkarmak |
|
216 |
Öbek Fiiller |
muscle (one) out (of something or some place) f.
|
(birini bir şeyden/yerden) zor kullanarak çıkarmak |
|
217 |
Öbek Fiiller |
muscle (one) out (of something or some place) f.
|
(birini bir şeyden/yerden) güç kullanarak dışarı atmak |
|
218 |
Öbek Fiiller |
muscle (one) out (of something or some place) f.
|
(birini) zorla (bir şeyin/yerin) dışında bırakmak |
|
219 |
Öbek Fiiller |
muscle (one) out (of something or some place) f.
|
(birini) zorla (bir şeyden/yerden) ekarte etmek |
|
220 |
Öbek Fiiller |
muscle (one) out (of something or some place) f.
|
(birini konumunu/bir şeyi) bırakmak zorunda bırakmak |
|
221 |
Öbek Fiiller |
notify (one) of (something) f.
|
(birini bir konuda) bilgilendirmek |
|
222 |
Öbek Fiiller |
notify (one) of (something) f.
|
(birine bir şeyi) bildirmek |
|
223 |
Öbek Fiiller |
notify (one) of (something) f.
|
(birine bir şeyi) haber vermek |
|
224 |
Öbek Fiiller |
order (one) out (of some place) f.
|
(birinin bir yerden) çıkmasını emretmek |
|
225 |
Öbek Fiiller |
order (one) out (of some place) f.
|
(birinin bir yeri) terk etmesini emretmek |
|
226 |
Öbek Fiiller |
order (one) out (of some place) f.
|
(birini bir yerden) çıkarmak/atmak |
|
227 |
Öbek Fiiller |
permit (one) out (of something or some place) f.
|
(birinin bir yerden/bir şeyden) çıkmasına izin vermek |
|
228 |
Öbek Fiiller |
persuade (one) of (something) f.
|
(birini bir şeye) ikna etmek |
|
229 |
Öbek Fiiller |
pester (one) out of f.
|
(birini) zorla vazgeçirmek |
|
230 |
Öbek Fiiller |
pester (one) out of f.
|
(birinin) başının etini yiyip vazgeçirmek |
|
231 |
Öbek Fiiller |
pester (one) out of f.
|
(birini) yapmaması için taciz etmek |
|
232 |
Öbek Fiiller |
pester (one) out of f.
|
yapmaması için (birinin) başının etini yemek |
|
233 |
Öbek Fiiller |
pester (one) out of f.
|
(birini) canından bezdirmek |
|
234 |
Öbek Fiiller |
pester (one) out of f.
|
(birini) bıktırmak |
|
235 |
Öbek Fiiller |
pester (one) out of f.
|
(birini) bunaltmak |
|
236 |
Öbek Fiiller |
pester (one) out of f.
|
(birini) hayatından bezdirmek |
|
237 |
Öbek Fiiller |
polarize (one group of people) into (two groups of people) f.
|
(bir grubu) kutuplaştırmak |
|
238 |
Öbek Fiiller |
polarize (one group of people) into (two groups of people) f.
|
(bir grubu) iki karşıt gruba bölmek |
|
239 |
Öbek Fiiller |
put (one) off of (something) f.
|
(birini bir araçtan) atmak/indirmek |
|
240 |
Öbek Fiiller |
put (one) off of (something) f.
|
(birini bir şeyden) vazgeçirmek |
|
241 |
Öbek Fiiller |
put (one) off of (something) f.
|
(birini bir şeyden) caydırmak |
|
242 |
Öbek Fiiller |
put (one) off of (something) f.
|
(birini bir şeyden) alıkoymak |
|
243 |
Öbek Fiiller |
put (one) off of (something) f.
|
(birini bir şeyden) tiksindirmek |
|
244 |
Öbek Fiiller |
put (one) off of (something) f.
|
(birini bir şeyden) iğrendirmek |
|
245 |
Öbek Fiiller |
put (one) off of (something) f.
|
(birinin bir şeyden) hevesini/iştahını kaçırmak |
|
246 |
Öbek Fiiller |
remind (one) of (someone or something) f.
|
(birine birini/bir şeyi) hatırlatmak/anımsatmak |
|
247 |
Öbek Fiiller |
rouse (one) out of (something) f.
|
(birini bir şeyden) uyandırmak/ayıltmak |
|
248 |
Öbek Fiiller |
rouse (one) out of (something) f.
|
(birini bir şeyden) kendine getirmek |
|
249 |
Öbek Fiiller |
roust (one) out of (something) f.
|
(birini bir şeyden) uyandırmak/ayıltmak |
|
250 |
Öbek Fiiller |
roust (one) out of (something) f.
|
(birini bir şeyden) kendine getirmek |
|
251 |
Öbek Fiiller |
roust (one) out of (something) f.
|
(birini bir şeyden/bir yerden) çıkarmak |
|
252 |
Öbek Fiiller |
roust (one) out of (something) f.
|
(birini bir şeyden/bir yerden) dışarı atmak |
|
253 |
Öbek Fiiller |
roust (one) out of (something) f.
|
(birini bir şeyden/bir yerden) uzaklaştırmak |
|
254 |
Öbek Fiiller |
roust (one) out of (something) f.
|
(birini bir şeyden/bir yerden) kovmak |
|
255 |
Öbek Fiiller |
roust (one) out of (something) f.
|
(birini bir şeyden/bir yerden) def etmek |
|
256 |
Öbek Fiiller |
roust (one) out of (something) f.
|
(birini bir şeyden/bir yerden) zorla/ite kaka çıkarmak |
|
257 |
Öbek Fiiller |
send (one) out of (some place) f.
|
(birine bir yerden) çıkmasını söylemek |
|
258 |
Öbek Fiiller |
send (one) out of (some place) f.
|
(birini bir yerden) dışarı göndermek |
|
259 |
Öbek Fiiller |
shake (one) out of (something) f.
|
(birini) sarsıp (bir durumdan) çıkarmak |
|
260 |
Öbek Fiiller |
shake (one) out of (something) f.
|
(birini) sarsıp (bir durumdan) kendine getirmek |
|
261 |
Öbek Fiiller |
startle (one) out of (something) f.
|
(birini bir şeyden) zıplatmak/uyandırmak |
|
262 |
Öbek Fiiller |
startle (one) out of (something) f.
|
(birini bir durumdan) sıçratarak uyandırmak/çıkarmak |
|
263 |
Öbek Fiiller |
startle (one) out of (something) f.
|
(birini bir durumdan) korkutarak/ürküterek uyandırmak/kendine getirmek |
|
264 |
Öbek Fiiller |
starve (one) out of (something or some place) f.
|
(birini) aç bırakarak (bir şeyden/bir yerden) çıkmaya zorlamak |
|
265 |
Öbek Fiiller |
starve (one) out of (something or some place) f.
|
(birini) aç bırakarak (bir şeyi/bir yeri) terk etmesini sağlamak |
|
266 |
Öbek Fiiller |
starve (one) out of (something or some place) f.
|
(birini bir şeyden/bir yerden) çıkmak zorunda kalana kadar aç bırakmak |
|
267 |
Öbek Fiiller |
trick (one) out of (something) f.
|
(birinin bir şeyini) dolandırmak |
|
268 |
Öbek Fiiller |
trick (one) out of (something) f.
|
(birinin bir şeyini) tokatlamak |
|
269 |
Öbek Fiiller |
trick (one) out of (something) f.
|
(birinin) elinden hileyle (bir şey) almak |
|
270 |
Öbek Fiiller |
trick (one) out of (something) f.
|
(birinin bir şeyini) çarpmak |
|
271 |
Öbek Fiiller |
trick (one) out of (something) f.
|
(birini) kandırıp (bir şeyini) çalmak |
|
272 |
Öbek Fiiller |
trick (something) out of (one) f.
|
(birinin bir şeyini) dolandırmak |
|
273 |
Öbek Fiiller |
trick (something) out of (one) f.
|
(birinin bir şeyini) tokatlamak |
|
274 |
Öbek Fiiller |
trick (something) out of (one) f.
|
(birinin) elinden hileyle (bir şey) almak |
|
275 |
Öbek Fiiller |
trick (something) out of (one) f.
|
(birinin bir şeyini) çarpmak |
|
276 |
Öbek Fiiller |
trick (something) out of (one) f.
|
(birini) kandırıp (bir şeyini) çalmak |
|
277 |
Öbek Fiiller |
vote (one) out of (something) f.
|
(birini bir pozisyondan, görevden) seçimle indirmek |
|
278 |
Öbek Fiiller |
vote (one) out of (something) f.
|
(birini bir gruptan, kuruluştan) seçimle göndermek |
|
279 |
Öbek Fiiller |
wheedle (one) out of (something) f.
|
hileyle (birinin bir şeyini) çalmak/elde etmek |
|
280 |
Öbek Fiiller |
wheedle (one) out of (something) f.
|
dolandırıcılıkla (birinin bir şeyini) elinden almak |
|
281 |
Öbek Fiiller |
wheedle (one) out of (something) f.
|
(birini) kandırıp (bir şeyini) almak/çalmak |
|
282 |
Öbek Fiiller |
wheedle (one) out of (something) f.
|
(birine) yalvararak (bir şeyini) almak |
|
283 |
Öbek Fiiller |
wheedle (something) out of (one) f.
|
hileyle (birinin bir şeyini) çalmak/elde etmek |
|
284 |
Öbek Fiiller |
wheedle (something) out of (one) f.
|
dolandırıcılıkla (birinin bir şeyini) elinden almak |
|
285 |
Öbek Fiiller |
wheedle (something) out of (one) f.
|
(birini) kandırıp (bir şeyini) almak/çalmak |
|
286 |
Öbek Fiiller |
wheedle (something) out of (one) f.
|
(birine) yalvararak (bir şeyini) almak |
|
287 |
Öbek Fiiller |
worm (something) out of (one) f.
|
(birinin) ağzından bilgi/laf almak |
|
288 |
Öbek Fiiller |
worm (something) out of (one) f.
|
(birine bir şey) söyletmek |
|
Phrases |
|
289 |
İfadeler |
one of these people i.
|
bu insanlardan biri |
|
290 |
İfadeler |
one of the best i.
|
en iyilerinden |
|
291 |
İfadeler |
no one ever went broke underestimating the intelligence of… expr.
|
bizde geri zekalı/zevksiz insan çok |
|
292 |
İfadeler |
no one ever went broke underestimating the intelligence of… expr.
|
bunun da alıcısı çıkar/bu da satılır |
|
293 |
İfadeler |
one of the primary resons of expr.
|
başlıca nedenlerinden biri |
|
294 |
İfadeler |
one day shy of expr.
|
bir gun noksanı/eksiği ile .... |
|
295 |
İfadeler |
one of the main reasons of expr.
|
başlıca nedenlerinden biri |
|
296 |
İfadeler |
one of the primary resons of expr.
|
başlıca sebeplerinden biri |
|
297 |
İfadeler |
one of the main reasons of expr.
|
başlıca sebeplerinden biri |
|
298 |
İfadeler |
one day shy of expr.
|
bir günle (kaçırma) |
|
299 |
İfadeler |
are you one of those who we couldn't make czechoslovakian? expr.
|
çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız? |
|
300 |
İfadeler |
one of the eight wonders of the world expr.
|
dünyanın sekiz harikasından biri |
|
301 |
İfadeler |
one of the eight wonders of the world expr.
|
dünyanın 8 harikasından biri |
|
302 |
İfadeler |
one of the 8 wonders of the world expr.
|
dünyanın 8 harikasından biri |
|
303 |
İfadeler |
one of the 8 wonders of the world expr.
|
dünyanın sekiz harikasından biri |
|
304 |
İfadeler |
every single one of you expr.
|
her biriniz |
|
305 |
İfadeler |
that makes one of us expr.
|
kendi adına konuş |
|
306 |
İfadeler |
one-tenth of expr.
|
onda bir |
|
307 |
İfadeler |
one-tenth of a second expr.
|
saniyenin onda biri |
|
308 |
İfadeler |
one of the parties expr.
|
taraflardan biri |
|
309 |
İfadeler |
one of the parties expr.
|
taraflardan birisi |
|
310 |
İfadeler |
one-third of expr.
|
üçte bir |
|
311 |
İfadeler |
in the interest of (one) expr.
|
(birinin) yararına |
|
312 |
İfadeler |
in the interest of (one) expr.
|
(birinin) menfaatine |
|
Proverb |
|
313 |
Atasözü |
in the country of the blind the one-eyed man is king
|
koyunun olmadığı yerde keçiye abdurrahman çelebi denir |
|
314 |
Atasözü |
in the country of the blind the one-eyed man is king
|
koyunun olmadığı yerde keçiye abdurrahman çelebi derler |
|
315 |
Atasözü |
in the country of the blind, the one-eyed man is king
|
körler ülkesinde tek gözü olan adam kral olur |
|
316 |
Atasözü |
in the country of the blind the one-eyed man is king
|
körler ülkesinde şaşılar kral olur |
|
317 |
Atasözü |
a journey of 100 miles begins with one step
|
damlaya damlaya göl olur |
|
318 |
Atasözü |
a journey of 100 miles begins with one step
|
başlamak bitirmenin yarısıdır |
|
319 |
Atasözü |
one half of the world does not know how the other half lives
|
tok açın halinden anlamaz |
|
320 |
Atasözü |
one half of the world does not know how the other half lives
|
zengin, fakirin halinden anlamaz |
|
321 |
Atasözü |
one half of the world does not know how the other half lives
|
dünyanın yarısının diğer insanların nasıl yaşadığından haberi yok |
|
322 |
Atasözü |
a cup of coffee commits one to forty years of friendship
|
bir fincan kahvenin 40 yıl hatırı var |
|
323 |
Atasözü |
a cup of coffee commits one to forty years of friendship
|
bir fincan kahvenin 40 yıl hatırı vardır |
|
324 |
Atasözü |
a cup of coffee commits one to forty years of friendship
|
bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı var |
|
Colloquial |
|
325 |
Konuşma Dili |
one of the most exciting things that's happened to me i.
|
başıma gelen en heyecan verici şeylerden biri |
|
326 |
Konuşma Dili |
one of the nurses i.
|
hemşirelerden biri |
|
327 |
Konuşma Dili |
one side of the coin i.
|
olayın bir yönü |
|
328 |
Konuşma Dili |
one of my students i.
|
öğrencilerimden biri |
|
329 |
Konuşma Dili |
one of those things i.
|
işte öyle bir şey |
|
330 |
Konuşma Dili |
one of those things i.
|
beklenmedik bir şey/durum |
|
331 |
Konuşma Dili |
one of those things i.
|
kısmet |
|
332 |
Konuşma Dili |
one of those things i.
|
rastlantısal bir şey/durum |
|
333 |
Konuşma Dili |
one of those things i.
|
tahmin edilemeyen bir şey/durum |
|
334 |
Konuşma Dili |
cut off one of his/her fingers f.
|
parmaklarından birini kesmek |
|
335 |
Konuşma Dili |
run one of the subsidiaries f.
|
yan şirketlerden birini yönetmek |
|
336 |
Konuşma Dili |
take (one) out of (oneself) f.
|
(birinin) kafasını dağıtmak |
|
337 |
Konuşma Dili |
take (one) out of (oneself) f.
|
(birini kendinden/endişelerden/stresten) uzaklaştırmak |
|
338 |
Konuşma Dili |
be big of (one) f.
|
büyüklük göstermek |
|
339 |
Konuşma Dili |
be big of (one) f.
|
takdire şayan bir hareket sergilemek |
|
340 |
Konuşma Dili |
be the end of (one) f.
|
(birinin) sonu olmak |
|
341 |
Konuşma Dili |
be the end of (one) f.
|
(birinin) sonunu getirmek |
|
342 |
Konuşma Dili |
be the end of (one) f.
|
(birini) öldürmek (mecazi) |
|
343 |
Konuşma Dili |
knock the starch out of (one) f.
|
(birini) eşek sudan gelinceye kadar dövmek |
|
344 |
Konuşma Dili |
knock the starch out of (one) f.
|
(birini) öldüresiye dövmek |
|
345 |
Konuşma Dili |
knock the starch out of (one) f.
|
(birini) çok fena benzetmek |
|
346 |
Konuşma Dili |
knock the starch out of (one) f.
|
(birinin) ağzını burnunu kırmak/dağıtmak |
|
347 |
Konuşma Dili |
knock the starch out of (one) f.
|
(birini) açık ara farkla yenmek |
|
348 |
Konuşma Dili |
knock the starch out of (one) f.
|
tozunu attırmak |
|
349 |
Konuşma Dili |
knock the starch out of (one) f.
|
(birini) bozguna/hezimete uğratmak |
|
350 |
Konuşma Dili |
knock the starch out of (one) f.
|
(birini) tamamen geride bırakmak |
|
351 |
Konuşma Dili |
knock the starch out of (one) f.
|
(birinin) egosunu kırmak |
|
352 |
Konuşma Dili |
knock the starch out of (one) f.
|
(birinin) gururunu yerle bir etmek |
|
353 |
Konuşma Dili |
knock the starch out of (one) f.
|
(birinin) kibrini kırmak |
|
354 |
Konuşma Dili |
knock the starch out of (one) f.
|
(birini) küçük düşürmek |
|
355 |
Konuşma Dili |
knock the starch out of (one) f.
|
(birini) rezil etmek |
|
356 |
Konuşma Dili |
knock the starch out of (one) f.
|
(birini) bozum etmek |
|
357 |
Konuşma Dili |
knock the starch out of (one) f.
|
(birinin) gururunu incitmek |
|
358 |
Konuşma Dili |
knock the starch out of (one) f.
|
(birinin) gururunu yere sermek |
|
359 |
Konuşma Dili |
knock the stuffing out of (one) f.
|
(birini) eşek sudan gelinceye kadar dövmek |
|
360 |
Konuşma Dili |
knock the stuffing out of (one) f.
|
(birini) öldüresiye dövmek |
|
361 |
Konuşma Dili |
knock the stuffing out of (one) f.
|
(birini) çok fena benzetmek |
|
362 |
Konuşma Dili |
knock the stuffing out of (one) f.
|
(birinin) ağzını burnunu kırmak/dağıtmak |
|
363 |
Konuşma Dili |
knock the stuffing out of (one) f.
|
(birinin) kendine güvenini kırmak |
|
364 |
Konuşma Dili |
knock the stuffing out of (one) f.
|
(birinin) özgüvenini yerle bir etmek |
|
365 |
Konuşma Dili |
knock the stuffing out of (one) f.
|
(birinin) özgüvenini yıkmak |
|
366 |
Konuşma Dili |
spot (one) (some amount of money) f.
|
(birine bir miktar para) ödünç vermek |
|
367 |
Konuşma Dili |
spot (one) (some amount of money) f.
|
(birine bir miktar) borç vermek |
|
368 |
Konuşma Dili |
spot (one) (some amount of money) f.
|
(birine bir miktar para) vermek |
|
369 |
Konuşma Dili |
one hell of a zf.
|
çok zor |
|
370 |
Konuşma Dili |
one hell of a zf.
|
müthiş |
|
371 |
Konuşma Dili |
one hell of a zf.
|
fena |
|
372 |
Konuşma Dili |
one hell of a zf.
|
feci |
|
373 |
Konuşma Dili |
one hell of a zf.
|
felaket |
|
374 |
Konuşma Dili |
one hell of a zf.
|
(ne) acayip |
|
375 |
Konuşma Dili |
one heck of a (something or someone) expr.
|
çok iyi/sıkı/süper/harika (kişi/şey) |
|
376 |
Konuşma Dili |
one heck of a (something or someone) expr.
|
kaçırılmaz (fırsat/şey) |
|
377 |
Konuşma Dili |
one heck of a (something or someone) expr.
|
berbat/çok kötü/tam bir baş belası (kişi/şey) |
|
378 |
Konuşma Dili |
one heck of a (something or someone) expr.
|
çok zor (şey) |
|
379 |
Konuşma Dili |
like one of the family expr.
|
ailemizden biri gibi |
|
380 |
Konuşma Dili |
like one of the family expr.
|
ailemizin bir üyesi gibi |
|
381 |
Konuşma Dili |
one of them expr.
|
içlerinden biri |
|
382 |
Konuşma Dili |
for the life of one expr.
|
o kadar uğraşmama rağmen |
|
383 |
Konuşma Dili |
for the life of one expr.
|
ne kadar uğraşsam da |
|
384 |
Konuşma Dili |
what (one) is made of expr.
|
(birinin) gerçek yeteneği |
|
385 |
Konuşma Dili |
what (one) is made of expr.
|
(birinin) gerçek gücü |
|
386 |
Konuşma Dili |
what (one) is made of expr.
|
(birinin) gerçek cesareti |
|
387 |
Konuşma Dili |
what (one) is made of expr.
|
(birinin) zorluklar karşısındaki gerçek dayanıklılığı |
|
388 |
Konuşma Dili |
what (one) is made of expr.
|
(birinin) gerçekte ne kadar güçlü, yetenekli, cesaretli olduğu |
|
389 |
Konuşma Dili |
what (one) is made of expr.
|
(birinin) asıl yüzü |
|
390 |
Konuşma Dili |
in one hell of a hurry expr.
|
çok acele içerisinde |
|
391 |
Konuşma Dili |
(one) (has) never heard (of) such a thing expr.
|
(biri) hiç böyle bir şey duymamış |
|
392 |
Konuşma Dili |
(one) (has) never heard (of) such a thing expr.
|
(biri) ilk defa böyle bir şey duyuyor |
|
393 |
Konuşma Dili |
just one of those things expr.
|
işte öyle bir şey |
|
394 |
Konuşma Dili |
just one of those things expr.
|
beklenmedik bir şey/durum |
|
395 |
Konuşma Dili |
just one of those things expr.
|
kısmet |
|
396 |
Konuşma Dili |
just one of those things expr.
|
rastlantısal bir şey/durum |
|
397 |
Konuşma Dili |
just one of those things expr.
|
tahmin edilemeyen bir şey/durum |
|
398 |
Konuşma Dili |
two for the price of one expr.
|
iki al bir öde |
|
Idioms |
|
399 |
Deyim |
hair of the dog that bit (one) i.
|
(içki) cila niyetine içilen içki |
|
400 |
Deyim |
hair of the dog that bit (one) i.
|
akşamdan kalmalığı yok etmek için içilen içki |
|
401 |
Deyim |
one side of the picture i.
|
durumun/olayın tek bir açısı |
|
402 |
Deyim |
one side of the picture i.
|
durumun/olayın bir yönü |
|
403 |
Deyim |
one side of the story i.
|
durumun/olayın tek bir açısı |
|
404 |
Deyim |
one side of the story i.
|
durumun/olayın bir yönü |
|
405 |
Deyim |
one card short of a full deck i.
|
ahmak |
|
406 |
Deyim |
one sandwich short of a picnic i.
|
aptal |
|
407 |
Deyim |
one brick shy of a load i.
|
aptal |
|
408 |
Deyim |
one card short of a full deck i.
|
aptal |
|
409 |
Deyim |
one of the lads i.
|
grubun bir parçası |
|
410 |
Deyim |
one of the boys i.
|
grubun bir parçası |
|
411 |
Deyim |
it's just one of those things i.
|
kaçınılmaz şey |
|
412 |
Deyim |
one of the faithful i.
|
sadık taraftar |
|
413 |
Deyim |
one of the faithful i.
|
sadık destekçi |
|
414 |
Deyim |
one of the faithful i.
|
vefalı taraftar |
|
415 |
Deyim |
one of the faithful i.
|
vefalı destekçi |
|
416 |
Deyim |
one of the faithful i.
|
bağlı taraftar |
|
417 |
Deyim |
one of the faithful i.
|
bağlı destekçi |
|
418 |
Deyim |
one of the faithful i.
|
hakikatli taraftar |
|
419 |
Deyim |
one of the faithful i.
|
hakikatli destekçi |
|
420 |
Deyim |
one of the faithful i.
|
inançlı taraftar |
|
421 |
Deyim |
one of the faithful i.
|
inançlı destekçi |
|
422 |
Deyim |
one of the faithful i.
|
sadık hayran |
|
423 |
Deyim |
one of the faithful i.
|
sıkı taraftar/hayran/destekçi |
|
424 |
Deyim |
one of the faithful i.
|
ayyaş |
|
425 |
Deyim |
one of the faithful i.
|
alkolik |
|
426 |
Deyim |
one of the faithful i.
|
içkici |
|
427 |
Deyim |
one brick short of a load i.
|
bir tahtası eksik |
|
428 |
Deyim |
one brick short of a load i.
|
aklı noksan |
|
429 |
Deyim |
one brick short of a load i.
|
çıldırmış |
|
430 |
Deyim |
one brick short of a load i.
|
deli |
|
431 |
Deyim |
one brick short of a load i.
|
tahtası noksan |
|
432 |
Deyim |
one brick short of a load i.
|
tahtası eksik |
|
433 |
Deyim |
one brick short of a load i.
|
akılsız |
|
434 |
Deyim |
one side of the picture i.
|
durumun/olayın tek bir açısı |
|
435 |
Deyim |
one side of the picture i.
|
durumun/olayın bir yönü |
|
436 |
Deyim |
one side of the story i.
|
durumun/olayın tek bir açısı |
|
437 |
Deyim |
one side of the story i.
|
durumun/olayın bir yönü |
|
438 |
Deyim |
one ray of hope i.
|
umut ışığı |
|
439 |
Deyim |
the spit of (one) i.
|
(birinin) tıpatıp aynısı olan kimse |
|
440 |
Deyim |
the spit of (one) i.
|
(birinin) çok benzeri olan kimse |
|
441 |
Deyim |
the spit of (one) i.
|
(birinin) hık demiş burnundan düşmüş kimse |
|
442 |
Deyim |
the spitten image of (one) i.
|
(birinin) tıpatıp aynısı olan kimse |
|
443 |
Deyim |
the spitten image of (one) i.
|
(birinin) çok benzeri olan kimse |
|
444 |
Deyim |
the spitten image of (one) i.
|
(birinin) hık demiş burnundan düşmüş kimse |
|
445 |
Deyim |
the spitting image of (one) i.
|
(birinin) tıpatıp aynısı olan kimse |
|
446 |
Deyim |
the spitting image of (one) i.
|
(birinin) çok benzeri olan kimse |
|
447 |
Deyim |
the spitting image of (one) i.
|
(birinin) hık demiş burnundan düşmüş kimse |
|
448 |
Deyim |
words of one syllable i.
|
basit bir anlatım |
|
449 |
Deyim |
words of one syllable i.
|
anlaşılması kolay terimlerle anlatım |
|
450 |
Deyim |
words of one syllable i.
|
basit kelimeler kullanılarak yapılan anlatım |
|
451 |
Deyim |
(one's) only got one pair of hands f.
|
on tane eli olmamak |
|
452 |
Deyim |
(one's) only got one pair of hands f.
|
iki tane eli olmak |
|
453 |
Deyim |
(one's) only got one pair of hands f.
|
on işi aynı anda yapamamak |
|
454 |
Deyim |
laugh one out of f.
|
bir tarafıyla gülmek |
|
455 |
Deyim |
put one out of conceit with f.
|
birini bir şeye kayıtsız bırakmak |
|
456 |
Deyim |
laugh one out of f.
|
dalga geçerek (birini bir şeyden) vazgeçirmek |
|
457 |
Deyim |
put one out of conceit with f.
|
umursamaz hale getirmek |
|
458 |
Deyim |
be big of (one) f.
|
asil ya da övgüye değer olmak (genelde alaycı bir biçimde söylenir) (ne kadar da yüce gönüllüsün) |
|
459 |
Deyim |
not be able to tell one end (of something) from the other f.
|
elifi mertek sanmak |
|
460 |
Deyim |
not be able to tell one end (of something) from the other f.
|
bir konuda kara cahil/kör cahil/zırcahil olmak |
|
461 |
Deyim |
not be able to tell one end (of something) from the other f.
|
bir konuda hiç bilgisi olmamak |
|
462 |
Deyim |
not be able to tell one end (of something) from the other f.
|
bir şeyi diğerinden (başını sonundan/sağını solundan) ayıramamak |
|
463 |
Deyim |
not be able to tell one end (of something) from the other f.
|
başını sonunu bilememek |
|
464 |
Deyim |
not be able to tell one end (of something) from the other f.
|
neyin nerede başlayıp bittiğini bilememek |
|
465 |
Deyim |
not know one end (of something) from another f.
|
elifi mertek sanmak |
|
466 |
Deyim |
not know one end (of something) from another f.
|
bir konuda kara cahil/kör cahil/zırcahil olmak |
|
467 |
Deyim |
not know one end (of something) from another f.
|
bir konuda hiç bilgisi olmamak |
|
468 |
Deyim |
not know one end (of something) from another f.
|
bir şeyi diğerinden (başını sonundan/sağını solundan) ayıramamak |
|
469 |
Deyim |
not know one end (of something) from another f.
|
başını sonunu bilememek |
|
470 |
Deyim |
not know one end (of something) from another f.
|
neyin nerede başlayıp bittiğini bilememek |
|
471 |
Deyim |
screw (one) out of (something) f.
|
hakkını yemek |
|
472 |
Deyim |
screw (one) out of (something) f.
|
iç etmek |
|
473 |
Deyim |
screw (one) out of (something) f.
|
hile/aldatmaca ile eline geçirmek/elinden almak |
|
474 |
Deyim |
screw (one) out of (something) f.
|
parasının/malının üstüne konmak |
|
475 |
Deyim |
screw (one) out of (something) f.
|
dolandırarak soyup soğana çevirmek |
|
476 |
Deyim |
screw (one) out of (something) f.
|
dolandırarak dımdızlak ortalıkta bırakmak |
|
477 |
Deyim |
screw (one) out of (something) f.
|
para sızdırmak |
|
478 |
Deyim |
screw (one) out of (something) f.
|
varını yoğunu gasp etmek |
|
479 |
Deyim |
screw (one) out of (something) f.
|
dolandırmak |
|
480 |
Deyim |
be/stay one jump a head (of somebody/something) f.
|
(hep) bir adım önünde/ilerisinde olmak |
|
481 |
Deyim |
be/stay one jump a head (of somebody/something) f.
|
(hep) bir basamak üstünde olmak |
|
482 |
Deyim |
be/stay one jump a head (of somebody/something) f.
|
avantajlı durumda olmak |
|
483 |
Deyim |
be/stay one jump a head (of somebody/something) f.
|
avantajlı durumunu korumak |
|
484 |
Deyim |
knock the hell out of (one) f.
|
pelte gibi oluncaya kadar dövmek |
|
485 |
Deyim |
knock the hell out of (one) f.
|
ayakta duramayacak hale gelinceye kadar dövmek |
|
486 |
Deyim |
knock the hell out of (one) f.
|
ağzı burnu kanayıncaya kadar dövmek |
|
487 |
Deyim |
knock the hell out of (one) f.
|
pestili çıkıncaya kadar dövmek |
|
488 |
Deyim |
knock the hell out of (one) f.
|
eşek sudan gelinceye kadar dövmek/pataklamak |
|
489 |
Deyim |
knock the hell out of (one) f.
|
pestilini çıkarmak |
|
490 |
Deyim |
knock the hell out of (one) f.
|
bir güzel benzetmek |
|
491 |
Deyim |
knock the hell out of (one) f.
|
ağzını burnunu kırmak/dağıtmak |
|
492 |
Deyim |
knock the hell out of (one) f.
|
beynini dağıtmak/patlatmak |
|
493 |
Deyim |
knock the hell out of (one) f.
|
canını çıkarmak |
|
494 |
Deyim |
knock the hell out of (one) f.
|
canına okumak |
|
495 |
Deyim |
knock the hell out of (one) f.
|
öldüresiye dövmek |
|
496 |
Deyim |
knock the hell out of (one) f.
|
açık ara farkla yenmek |
|
497 |
Deyim |
knock the hell out of (one) f.
|
açık ara farkla kazanmak |
|
498 |
Deyim |
knock the hell out of (one) f.
|
açık ara farkla galip gelmek |
|
499 |
Deyim |
knock the hell out of (one) f.
|
açık ara farkla mağlup etmek |
|
500 |
Deyim |
knock the hell out of (one) f.
|
bozguna/hezimete uğratmak |
|