at- - Türkçe İngilizce Sözlük

at-

"at-" teriminin Türkçe İngilizce Sözlükte anlamları : 1 sonuç

İngilizce Türkçe
Linguistics
at- ök. doğrultusunda veya -ya doğru anlamı katan ön ek

"at-" teriminin diğer terimlerle kazandığı İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 500 sonuç

İngilizce Türkçe
Common Usage
aim at f. hedeflemek
We aim at concrete outcomes at policy and operational levels.
Politika ve operasyonel düzeyde somut sonuçlar hedefliyoruz.

More Sentences
snarl at f. hırlamak
The dog snarled at the salesman.
Köpek satıcıya hırladı.

More Sentences
wink at f. göz kırpmak
Tom says that Mary winked at him.
Tom, Mary'nin ona göz kırptığını söyledi.

More Sentences
look at f. bakmak
It looked at ports through the wrong end of the telescope.
Bu karar limanlara teleskobun yanlış ucundan bakıyor.

More Sentences
at least s. en az
In my report, I point out that they constitute at least 30% of total employment.
Raporumda toplam istihdamın en az %30'unu oluşturduklarına dikkat çekiyorum.

More Sentences
at night zf. geceleyin
We arrived in New York at night.
Geceleyin New York'a vardık.

More Sentences
at once zf. hemen
Now and in the future, aid can be given at once when disasters strike.
Şimdi ve gelecekte, felaketler meydana geldiğinde hemen yardım yapılabilir.

More Sentences
at least zf. en azından
In the common position, just over half were accepted either as they stood or at least in spirit.
Ortak tutumda, yarıdan biraz fazlası olduğu gibi ya da en azından ruhen kabul edildi.

More Sentences
at once zf. derhal
Send palace guards to Nokseodang at once!
Nokseodang'a derhâl saray muhafızlarını gönderin!

More Sentences
at the moment zf. şu anda
Unfortunately, I cannot give you any more details on this at the moment.
Maalesef şu anda size bu konuda daha fazla ayrıntı veremem.

More Sentences
General
at full capacity i. tam kapasitede
I have no doubt that while we are here splitting hairs, Korean shipyards will be working at full capacity.
Biz burada kılı kırk yararken Kore tersanelerinin tam kapasite çalışacağından hiç şüphem yok.

More Sentences
stay-at-home mom i. ev hanımı anne
Tom wanted Mary to be a stay-at-home mom.
Tom Mary'nin bir ev hanımı anne olmasını istedi.

More Sentences
get at f. varmak
I can't get at the exact meaning of the sentence.
Ben cümlenin tam anlamına varamıyorum.

More Sentences
be looked at f. bakılmak
I can't stand being looked at like that.
Bana öyle bakılmasına dayanamıyorum.

More Sentences
point at f. göstermek
Tom pointed at the open window.
Tom açık pencereyi gösterdi.

More Sentences
gaze at f. seyretmek
We gazed at the beautiful scenery.
Güzel manzarayı seyre daldık.

More Sentences
glare at f. dik dik bakmak
Tom and I glared at each other.
Tom ve ben birbirimize dik dik baktık.

More Sentences
scoff at f. alay etmek
They scoffed at our efforts.
Çabalarımızla alay ettiler.

More Sentences
put at risk f. riske atmak
Ultimately that would put at risk humans eating the meat.
Aslında bu, eti yiyen insanları riske atacaktır.

More Sentences
be present at f. bulunmak
Many students were present at the lecture.
Derste birçok öğrenci hazır bulundu.

More Sentences
take aim at f. nişan almak
Take aim at the target.
Hedefe nişan al.

More Sentences
scream at f. bağırmak
The little girl screamed at the top of her lungs.
Küçük kız avazı çıktığı kadar bağırdı.

More Sentences
throw stone at f. taş atmak
Those who live in houses made of glass mustn't throw stones at the houses of other people.
Camdan yapılmış evlerde yaşayanlar başkalarının evlerine taş atmamalı.

More Sentences
laugh at f. gülüp geçmek
The police stand by laughing at the brutal scenes of intimidation and even murder of honest citizens.
Polis, dürüst vatandaşlara yönelik acımasız sindirme ve hatta öldürme sahnelerine gülüp geçiyor.

More Sentences
aim at f. hedef almak
What is now being proposed is aimed at these companies from outside the EU.
Şu anda teklif edilen şey, AB dışından gelen bu şirketleri hedef almaktadır.

More Sentences
put up at f. kalmak (otel vb'nde)
He proposed that they put up at that inn.
O handa kalmalarını önerdi.

More Sentences
laugh at f. gülmek
If the situation was not so tragic, one could laugh at it.
Eğer durum bu kadar trajik olmasaydı, buna gülüp geçilebilirdi.

More Sentences
get at f. ulaşmak
It is difficult to get at armed groups of that size.
Bu büyüklükteki silahlı gruplara ulaşmak zordur.

More Sentences
be at work f. işte olmak
He doesn't know whether he could be at work tomorrow.
Yarın işte olup olamayacağını bilmiyor.

More Sentences
aim at f. doğrultmak (silahı)
Fadil kept his gun aimed at Dania's family.
Fadıl silahını Dania'nın ailesine doğrultmuştu.

More Sentences
balk at f. tereddüt etmek
Certain dependent or associated territories balk at adopting the exchange of information.
Bazı bağımlı veya ilişkili bölgeler bilgi değişimini kabul etmekte tereddüt etmektedir.

More Sentences
poke fun at f. alay etmek
She poked fun at her classmate.
O sınıf arkadaşı ile alay etti.

More Sentences
snap at f. terslemek
I remember that we were irritated with one another and even snapped at each other a few times throughout the day.
Gün boyunca birbirimize sinirlendiğimizi ve hatta birkaç kez birbirimizi terslediğimizi hatırlıyorum.

More Sentences
glance at f. göz atmak
Tom glanced at the paper.
Tom belgeye göz attı.

More Sentences
stop off at f. mola vermek
I stopped off at Osaka on my way to Tokyo.
Tokyo'ya giderken Osaka'da mola verdim.

More Sentences
come at f. saldırmak
He came at me with a knife in his hand.
Elinde bir bıçakla bana saldırdı.

More Sentences
snap at f. ısırmaya çalışmak (köpek)
The pup snapped at my hand.
Yavru köpek elimi ısırmaya çalıştı.

More Sentences
sneer at f. küçümsemek
My professor sneers at science books for the general public.
Profesörüm halk için olan bilim kitaplarını küçümsüyor.

More Sentences
pull at f. çekmek
The two children pulled at the rope until it broke.
İki çocuk ipi kopana kadar çekti.

More Sentences
get at f. demek istemek
I'm not sure what Tom is getting at.
Tom'un ne demek istediğinden emin değilim.

More Sentences
aim at f. amaçlamak
The grants are aimed at promoting respect for human rights and democracy worldwide.
Hibeler, dünya çapında insan hakları ve demokrasiye saygıyı teşvik etmeyi amaçlamaktadır.

More Sentences
leap at f. atlamak
Tom leaped at Mary and tried to strangle her.
Tom Mary'nin üzerine atladı ve onu boğmaya çalıştı.

More Sentences
stare at f. gözlerini dikmek
Why are they staring at me?
Neden bana gözlerini dikiyorlar?

More Sentences
stare at f. gözlerini dikip bakmak
I stared at Tom.
Tom'a gözümü dikip baktım.

More Sentences
be angry at f. kızgın olmak
I thought she was angry at me because I didn't pay the bill in time.
Faturayı zamanında ödemediğim için bana kızgın olduğunu düşündüm.

More Sentences
throw rock at f. taş atmak
I don't throw rocks at anyone.
Ben kimseye taş atmam.

More Sentences
stare at f. bakakalmak
He stared at the steep slope.
O, dik yamaca bakakaldı.

More Sentences
glare at f. ters ters bakmak
Tom glared at me.
Tom bana ters ters baktı.

More Sentences
look at f. gözden geçirmek
We must also look at food imports from outside the European Union.
Avrupa Birliği dışından gıda ithalatını da gözden geçirmeliyiz.

More Sentences
keep at f. devam etmek
He kept at the job all day.
Bütün gün işe devam etti.

More Sentences
grin at f. sırıtmak
What are you grinning at?
Neye sırıtıyorsun?

More Sentences
stare at f. dik dik bakmak
I stared at Tom.
Tom'a dik dik baktım.

More Sentences
be at ease f. rahat etmek
The mother will not be at ease until she hears of her son's safe arrival.
Anne, oğlunun sağ salim vardığını duyana kadar rahat etmez.

More Sentences
laugh at f. alay etmek
A lot of people derided him or laughed at him because of what he had said.
Söyledikleri nedeniyle pek çok insan onunla alay etti ya da ona güldü.

More Sentences
shout at f. bağırmak
Shouting at your computer will not help.
Bilgisayarınıza bağırmak işe yaramaz.

More Sentences
get at f. kastetmek
I began to see what he was getting at.
Onun ne kastettiğini anlamaya başladım.

More Sentences
Common Usage
shout at each other f. bağrışmak
call the meeting at short notice f. acil toplantıyı çağırmak
call the meeting at short notice f. acil toplantıya çağırmak
at the same time zf. aynı zamanda
General
a course of treatment at a spa i. kaplıca tedavisi
prayer performed at a funeral i. cenaze namazı
a cure at a spa i. kaplıca kürü
playing at families i. evcilik
friend at court i. torpil
sergeant at arms i. parlamentoda güvenlik görevlisi
object at issue i. iddia olunan şey
friend at court i. dayı
at the first opportunity i. ilk fırsatta
corruption starts at the top i. balık baştan kokar
name given at birth i. göbek adı
stoppage at source i. vergilerin kaynağında kesilmesi
looking at i. seyir
gentleman at arms i. kral muhafızı
looking at i. seyretme
nursing at home i. evde bakım
health and safety at work i. işçi sağlığı ve iş güvenliği
lunge at i. üzerine saldırı
repeating a year at school i. çift dikiş
at home in i. kendini rahat hisseden (bir yerde)
collisions at sea i. denizde çarpışmalar
counselor at law i. avukat
accomplished at i. bir şeyde usta
course for nursing at home i. evde yaşlı bakım kursu
accident at sea i. deniz kazası
lunge at i. üzerine hücum
friend at court i. tanıdık
nursing of old persons at home i. evde yaşlı bakım
cheating at games i. mızıkçılık
heir at law i. yasal mirasçı
dive time at current depth i. dipte kalma süresi
sergeant at arms i. komiser
object at issue i. anlaşmazlık konusu
enemy at the gate i. kapıdaki düşman
love at first sight i. ilk görüşte aşk
glance at i. ima
friend at court i. arka
deduction at source i. stopaj
the turf at i. yarışçılığı
criminal still at large i. hapishane kaçkını
age at entry i. giriş yaşı
age at last birthday i. son doğum günündeki yaş
object at issue i. tartışma konusu
ticket at full fare i. tam bilet
forty at a time i. kırkar
at the earliest opportunity i. ilk fırsatta
name at birth i. doğum adı
name at birth i. doğum ismi
at the earliest possible opportunity i. vakit geçirmeden
passage of (or at) arms i. ağız dalaşı
love at first sight i. yıldırım aşkı
barrister-at-law i. dava vekili
counsellor-at-law i. dava vekili
man-at-arms i. asker
gentleman-at-arms i. kral muhafızı
man-at-arms i. silahşor
counsellor-at-law i. avukat
counselor-at-law i. dava vekili
deal at arm's length with someone i. bir işlemin tarafların birbirleriyle ilişkisi yokmuş gibi yürütülmesi
the train leaves at four o'clock i. tren saat dörtte kalkar
ship at sea i. denizdeki gemi
life expectancy at birth i. umulan yaşam süresi (doğum anında)
one's arrival at work i. işe geliş (saati)
a statement made at a police station i. karakol ifadesi
an advantage gained at the beginning i. başlangıçta elde edilen avantaj
carpet at low price i. düşük fiyata halı
at any time of day i. günün herhangi bir zamanı
first day at school i. okuldaki ilk gün
a bullet fired at democracy i. demokrasiye atılan kurşun
death at a young age i. genç yaşta ölüm
dying at a young age i. gençt yaşta ölme
suspect at large i. kaçak zanlı
companion at home i. adreste/evde refakat
the point arrived at i. gelinen nokta
the credits at the end of a movie i. film sonunda çıkan yazılar
barrister at law i. dava vekili
counsellor at law i. avukat
counsellor at law i. dava vekili
counselor at law i. dava vekili
counselor-at-law i. avukat
stay-at-home dad i. eşi çalıştığından ötürü ev işlerini yapan koca
stay at home father i. eşi çalıştığından ötürü ev işlerini yapan koca
point at issue i. tartışma konusu/söz konusu mesele/konu
people at the base of the pyramid i. piramidin tabanındakiler
at-homeness i. evde olma/bulunma
at-homeness i. kendini iyi ve güvende hissetme
a day at school i. okulda bir gün
paying at the door i. kapıda ödeme
delivery at the door i. kapıda teslim
prime minister at the time/during that time i. zamanın başbakanı
contents at a glance i. bir bakışta içindekiler
name at birth i. doğum adı
life at a glance i. bir bakışta hayat
my new friend at school i. okuldaki yeni arkadaşım
activities at work i. iş yerinde gerçekleştirilen aktiviteler
everything at once i. bir kerede her şey
win-at-all-costs attitude i. ne olursa olsun kazanmaya değer yaklaşımı
action at law i. kanuni işlem
action at law i. yasal işlem
action at law i. yasal girişim
action at law i. hukuk davası
bachelor-at-arms i. en düşük rütbeli şövalye
bachelor-at-arms i. en alt rütbeli şövalye
aftergame at irish i. tavlaya benzer eski bir oyun
at-home i. ev oturması
at-home i. ev ziyareti
jack-at-all-trades i. elinden her iş gelen kimse
jack-at-all-trades i. her işten anlayan kimse
jack-at-a-pinch i. acil durum yedeği
jack-at-a-pinch i. acil durumda birinin yerini alan kimse
jack-at-a-pinch i. ücret karşılığı hizmet veren gezgin papaz
man-at-arms i. ağır silahla donanmış asker
man-at-arms i. ağır silahla donanmış orta çağ süvarisi
(at) worst i. en kötü nitelik veya durum
(at) worst i. en hoş olmayan nitelik veya durum
(at) worst i. en vasıfsız nitelik veya durum
level something at f. yöneltmek
fall at somebody's feet f. dizlerine kapanmak
rail at f. hırlamak
wink at f. göz etmek
be at a low ebb f. morali bozuk olmak
look daggers at f. kötü kötü bakmak
be at hand f. el altında olmak
take a swipe at f. bir şeye doğru şöyle bir sallamak
hint at f. üstü kapalı söylemek
make eyes at somebody f. göz süzmek
arrive at a decision f. karara varmak
work at f. bir şey için emek harcamak
set at variable f. aralarını açmak
set at nought f. hiçe saymak
take turns at something f. sırayla yapmak
be at someone's elbow f. yanı başında olmak
be at a loose end f. boşta olmak
be at the top of the agenda f. gündeme gelmek
keep someone at arm's length f. birini pek yaklaştırmamak
draw the line at f. yapmamak
be at a crossroads f. yol ayrımına gelmek
revile at something f. kötülemek
strain at a gnat and swallow a camel f. önemsiz bir şeyi mesele yapıp önemli bir şeye hiç aldırmamak
jump at something f. dünden razı olmak
thunder at f. gümletmek
work out at to f. gelmek (belirli bir miktara)
glower at f. ters ters bakmak
take a look at f. bakmak
blink at f. hayret etmek
blaze away at f. hararetle yapmak
be at bay f. çıkmaza girmek
go at a snail's pace f. kağnı gibi gitmek
snatch at f. uzanmak
put somebody's mind at rest f. yüreğine su serpmek
have a stab at f. kalkışmak
make somebody drool at the mouth over something f. ağzını sulandırmak
wonder at f. şaşırmak
come at f. üstüne gelmek
be found at fault f. kabahatli bulunmak
be at the mercy of f. ocağına düşmek
figure out at f. ulaşmak
be good at figures f. hesabı iyi olmak
sneeze at f. yabana atmak
lay something at one's door f. üstüne yıkmak
shout at the top of one's voice f. avaz avaz bağırmak
spit at somebody f. tükürmek
pull a face at f. surat asmak
be at an end f. sonuçlanmak
fly at one anothers throats f. boğaz boğaza gelmek
be at daggers drawn with somebody f. kanlı bıçaklı olmak
stand at f. belirli bir derecede olmak (ısı vb)
laugh at f. birisine gülmek
strive at f. bir şey için çabalamak
leer at f. pis pis bakmak
happen at the same time f. rastlamak
turn one's nose up at something f. burun kıvırmak
balk at f. ürkmek
have a dig at somebody f. taş atmak
lash out at f. sert ve ani çıkış yapmak
keep somebody at a distance f. mesafeli davranmak
turn up one's nose at f. reddetmek
tug at one's heartstrings f. yüreğini cız ettirmek
sell at loss f. zararına satmak
succeed at f. bir konuda başarılı olmak
rejoice at f. düğün bayram etmek
beat at the door f. kapıyı çalmak
clutch at f. yakalamaya çalışmak
disgust at f. nefret etmek
be piqued at f. kırılmak
produce at f. mal etmek
be piqued at f. gücenmek
wonder at f. hayret etmek
keep on at somebody f. üstüne varmak
look daggers at f. ters ters bakmak
be at rest f. hareketsiz olmak
take a look at f. bir göz atmak
exult at f. çok sevinmek
fly at f. saldırmak
have a gander at f. bakmak
be at war with f. uğraşmak
draw a bow at a venture f. boş atıp dolu tutmak
foam at the mouth f. ağzı köpürmek
be at hand f. yaklaşmak
be at a low ebb f. çok azalmış olmak
gird at f. alay etmek
keep something at one's fingertips f. el altında bulundurmak
nibble at f. dişlemek
live at somebody's expense f. sırtından geçinmek
be riled at f. sinirlenmek
sell at a premium f. kar getirmek
rejoice at f. dünyalar onun olmak
run atilt at somebody f. saldırmak
sling mud at f. çamur atmak
be bad at figures f. hesabı kötü olmak
be taken aback at/by f. -e çok şaşırmak
make sheep's eyes at somebody f. göz süzmek
stop short at f. işi belirli bir yere vardırmamak
pick at f. karışmak
pick at f. çekelemek
give way at the knees f. dizlerinin bağı çözülmek
grasp at f. kapmaya çalışmak
be at sea f. denizde olmak
scowl at f. kaşlarını çatıp bakmak
blink at f. göz yummak
lay at someone's door f. bir suçu birine yüklemek
be at the parting of the ways f. yol ayrımında olmak
hold the rope at both ends f. kendini helak etmek
level at f. yüklemek (suçu)
keep somebody at a distance f. yüz vermemek
set at loggerheads f. birbirine düşürmek
come at f. keşfetmek
shout at the top of one's voice f. bar bar bağırmak
get at f. kötülük etmek
be riled at f. kızmak
shy at f. ürkmek
be out at grass f. yayılmak
poke fun at somebody f. makaraya sarmak
be at the bottom of the pile f. diğerlerine göre daha kötü durumda olmak
make eyes at f. göz etmek
proceed at an angle f. bir açıda ilerlemek
poke something at f. bir şeyi bir yere doğru uzatmak
strain at a gnat and swallow a camel f. ufak bir kabahati mesele yapıp büyük bir yanlışa aldırmamak
burn the candle at both ends f. fazla çalışmak
hold someone at bay f. birini sindirmek
go at something f. sarılmak
pull at one's heartstrings f. yüreğini cız ettirmek
get at f. uğraşmak
be at one's back f. bir kimseye arka çıkmak
feel at ease f. içi rahat etmek
be out at grass f. emekli olmak
have something at one's fingertips f. bir şey elinin altında bulunmak
be at the point of death f. ölmek üzere olmak
burn the candle at both ends f. gece gündüz demeden çalışarak kendini helak etmek
be at hand f. yakında olmak
connive at f. görmezlikten gelmek
set at naught f. önemsememek
have a go at f. denemek
peg away at f. bir işte sebatla çalışmak
have something at one's fingertips f. bir şeyi çok iyi bilmek
run at full speed f. alabildiğine koşmak
feel at home f. kendini rahat hissetmek
aim at f. niyet etmek
gaze at f. gözü dalmak
be at a standstill f. durmak
grab at f. elle tutmaya çalışmak
keep someone at bay f. birini korkutarak yaklaşıp zarar vermesini önlemek
jeer at f. yuhalamak
stick at f. bir işi bırakmamak
be a dab hand at something f. uzmanı olmak
be at something f. başında olmak
glower at f. yiyecekmiş gibi bakmak
be riled at f. sinir yapmak
peck at f. kuş gibi az yemek
loose off at f. parlamak
try one's hand at f. bir şeyi yapmayı denemek
jeer at f. kafa bulmak (dalga geçerek)
take a brief look at f. şöyle bir bakmak
set something at naught f. bir şeyi hiçe saymak
take someone at her word f. birine inanmak
exalt at f. çok sevinmek
snarl at f. söylenmek
pull at somebody's heartstrings f. suistimal etmek
set someone's mind at rest f. birini rahatlatmak
foam at the mouth f. çok öfkeli olmak
excel at f. sivrilmek
grab at f. tutmaya çalışmak
be at someone's agenda f. gündeme gelmek
hint at f. dokundurmak
aim at f. fırlatmak (bir şeyi bir yere)
squint at f. şaşı bakmak
sneeze at f. küçümsemek
take aim at f. hedeflemek
set someone at ease f. birini rahatlatmak
throw mud at f. çamur atmak
be at daggers drawn f. kanlı bıçaklı olmak
go at f. saldırmak
study at f. eğitim görmek (bir yerde)
keep someone at a distance f. birine soğuk davranmak
be at an end f. sona ermek
put out at interest f. faize yatırmak
be at a loss f. şaşırmak
lunge at f. üzerine saldırmak
snarl at f. homurdanmak
hit at f. sataşmak
poke fun at f. birine takılmak (şaka)
peck at somebody f. tartaklamak
lay at someone's door f. suçu birinin üstüne atmak
be average out at f. ortalaması (belirli bir miktar) olmak
be at fault f. kabahatli olmak
ogle at each other f. kesişmek
glare at f. sert sert bakmak
lope at f. eşkin gitmek
look daggers at someone f. birine öfke ile bakmak
be at variance with f. ile çelişmek
leap at f. havada kapmak
be at the bottom of the heap f. diğerlerine göre daha kötü durumda olmak
wink at f. göz yummak
lay something at somebody's door f. suçu üzerine atmak
nag at somebody f. dırdır etmek
lay something at one's door f. yüklemek
pull something at both ends f. çekiştirmek
look at out of the corner of one's eye f. göz ucuyla bakmak
look at one another f. bakışmak
put at risk f. tehlikeye atmak
become a regular at f. abone olmak
have a bash at something f. teşebbüs etmek
be hard at hand f. kapıya dayanmış olmak
gibe at f. alay etmek
be at the head of f. başında bulunmak
poke fun at f. bir kimse ile alay etmek
stick at f. bir iş üzerinde sebatla çalışmaya devam etmek
look at with rolling eyes f. fıldır fıldır bakmak
look at with the eye of f. gözüyle bakmak
eat at f. sürüklemek
be at one's best f. en iyi durumda olmak
throw mud at somebody f. çamur atmak
be good at f. alanında iyi olmak
be at something f. meşgul olmak
lie at full length f. serilmek
be bond with somebody at heart f. yürekten bağlı olmak
stop at f. bir yerde durmak (mola vb)
keep someone at arm's length f. birinin samimi olmasına izin vermemek
be at rest f. çalışmamak
be peeved at f. sinir olmak
be at variance with f. ile araları bozuk olmak
be at a premium f. tutulmak
be at the bottom of something f. başının altından çıkmak
lunge at f. ileri atılmak
dabble at f. su serpmek
fire questions at f. birini soru yağmuruna tutmak
jib at doing f. direnmek
draw the line at f. reddetmek
turn up one's nose at f. beğenmemek
keep at f. bırakmamak
feel shame at f. utanmak
knock at the door f. kapıyı çalmak
wander from the subject at hand f. ele alınan konudan ayrılmak
blink at f. şaşırmak
jeer at f. alay etmek
take a look at f. göz atmak
be at a disadvantage f. dezavantajlı olmak
be at odds with f. aykırı olmak
look at f. göz atmak
stand at attention f. esas duruşta olmak
go off at half cocked f. hazırlıksız iş görmek
snatch at f. atlamak
blaze away at f. ateşe tutmak
figure out at f. tutmak
be found at fault f. kabahatli çıkmak
be out at grass f. otlamak
get back at f. öç almak
puff at f. tüttürmek
burn the candle at both ends f. durup dinlenmeden çalışmak
be peeved at f. sinirlenmek
have a shy at f. denemek
jump at something f. balıklama atlamak
hurl abuse at somebody f. küfürü basmak
have something at one's fingertips f. girdisini çıktısını bilmek
pull at both ends f. çekiştirmek
keep someone at arm's length f. biriyle samimi olmamak için ona çok mesafeli davranmak
be at home to guests f. gün yapmak
be at ease f. müsterih olmak
be an old hand at f. bir konuda bayağı tecrübeli olmak
shout at the top of one's voice f. yırtınmak
look at something in perspective f. bir şeye geniş bir açıdan bakmak
be good at f. belirli bir şeyi iyi yapmak
pick at f. burnunu sokmak
pick at f. kusur bulmak
jeer at f. kahkahalarla birisiyle dalga geçmek
be pointed at f. parmakla gösterilmek
sniff at f. burun kıvırmak
aim at its objective f. hedefine yönelmek
sell at auction f. açık artırma ile satmak
bridle at f. birisine kızmak
set at naught f. hiçe saymak
shout at f. yüzüne bağırmak
come at f. varmak
take a glance at f. göz atmak
call at f. ziyaret etmek
laugh at f. alaya almak
set someone's mind at rest f. birinin kuşkularını ortadan kaldırmak
weigh in at f. tartıldığında belirli bir ağırlıkta olmak
be at war with f. mücadele etmek
jump at the opportunity f. açıkgözlük etmek
be priced at f. fiyatında olmak
pull at f. nefes çekmek (pipodan)
be at someone's beck and call f. her an birinin emrinde olmak
have a stab at f. denemek
turn up one's nose at f. burun bükmek
set somebody's mind at rest f. yüreğine su serpmek
sell at a loss f. zararına satış yapmak
ride at a gallop f. eştirmek
set at f. üstüne saldırmak
hold at bay f. yaklaştırmamak
keep somebody at a distance f. fazla samimi olmamak
take umbrage at f. içerlemek
look down one's nose at f. hor görmek
take a brief look at f. şöyle bir göz gezdirmek
take offense at f. gücenmek
jump at f. fırsattan hemen faydalanmaya bakmak
look at someone askance f. birine yan bakmak
sell something at a profit f. bir şeyin satışından kar etmek
go on at f. azarlamak
take a shot at f. bir el ateş etmek (tüfekle)
point at f. işaret etmek
live at somebody's expense f. parasını yemek
kick at f. tekme vurmak
set at liberty f. azat etmek
snarl at each other f. hırlaşmak
be at loose ends f. serbest olmak
snap at f. ağzıyla kapmaya çalışmak
go at f. ele almak
make oneself at home f. rahatına bakmak
go on at f. başının etini yemek
rail at f. sövüp saymak
land at the airport f. alana inmek
gaze at f. gözünü dikip bakmak
snatch at f. kapmaya çalışmak
leer at f. kötü niyetle bakmak
be at variance with f. ters düşmek
be at the end of one's tether f. dayanacak gücü kalmamak
take a glance at f. göz gezdirmek
pick at one's food f. tabağındaki yemekten pek az yemek
lend money at interest f. faize vermek