Türkçe - İngilizce
Türkçe - İngilizce
Almanca - İngilizce
Fransızca - İngilizce
İspanyolca - İngilizce
İngilizce Eşanlam
Eşanlam
Hakkımızda
Araçlar
Kaynaklar
İletişim
Oturum Aç / Üye Ol
Işıkları Söndür
English
English
Türkçe
Français
Español
Deutsch
Eşanlam
Araçlar
Hakkımızda
Kaynaklar
İletişim
Oturum Aç / Üye Ol
EN-TR
Türkçe - İngilizce
Almanca - İngilizce
İspanyolca - İngilizce
Fransızca - İngilizce
İngilizce Eşanlam
Türkçe - İngilizce
Fransızca - İngilizce
İspanyolca - İngilizce
Almanca - İngilizce
Geçmiş
teşkil
"teşkil"
teriminin İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 6 sonuç
Kategori
Türkçe
İngilizce
General
1
Genel
teşkil
organization
i.
2
Genel
teşkil
formation
i.
3
Genel
teşkil
organizing
i.
4
Genel
teşkil
forming
i.
5
Genel
teşkil
organising
i.
6
Genel
teşkil
organisation
i.
"teşkil"
teriminin diğer terimlerle kazandığı İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 229 sonuç
Kategori
Türkçe
İngilizce
Common Usage
1
Yaygın Kullanım
teşkil etmek
constitute
f.
2
Yaygın Kullanım
(tehlike/tehdit) teşkil etmek
pose
f.
General
3
Genel
örnek teşkil etme
epitomising
i.
4
Genel
örnek teşkil eden
epitomist
i.
5
Genel
örnek teşkil etme
exemplifying
i.
6
Genel
örnek teşkil etme
epitomizing
i.
7
Genel
önem teşkil etmeyen şey
adiaphoron
i.
8
Genel
problem teşkil etmeyen durum
nonproblem
i.
9
Genel
örnek teşkil etme
typicality
i.
10
Genel
sembol teşkil eden şey
typification
i.
11
Genel
emsal teşkil eden cezaya çarptırılmış kimse
example
i.
12
Genel
örnek teşkil eden şey
mirror
i.
13
Genel
(tahkimat) yayaların sur duvarı gibi bariyer teşkil eden yapılardan geçmesini sağlayan ahşap dönerkapı
moulinet
i.
14
Genel
siyaset ve ekonomi açısından önemli bir grubu oluşturan ve bağımsız bir oy kaynağı teşkil eden kırsal bölge halkı
grass roots
i.
15
Genel
engel teşkil eden şey
opposition
i.
16
Genel
temel teşkil eden şey
datum
i.
17
Genel
kimlik teşkil eden işaret
fingerprint
i.
18
Genel
emsal teşkil eden kadın
first lady
i.
19
Genel
sıra, dizi veya topluluk halinde bulunup zorlu bir sınav teşkil eden şey
gauntlet
i.
20
Genel
önem teşkil eden şey
significant
i.
21
Genel
suç teşkil eden bir olaya müdahele eden kişi
upstander
i.
22
Genel
bir cisim teşkil etmek
incorporate
f.
23
Genel
emsal teşkil etmek
set a precedent
f.
24
Genel
şirket teşkil etmek
incorporate
f.
25
Genel
teşkil etmek
form
f.
26
Genel
emsal teşkil etmek
serve as a model
f.
27
Genel
esas teşkil etmek
constitute the basis
f.
28
Genel
kaynak teşkil etmek
constitute a source
f.
29
Genel
kaynak teşkil etmek
form a basis for
f.
30
Genel
kaynak teşkil etmek
form the basis for
f.
31
Genel
dayanak teşkil etmek
constitute a ground
f.
32
Genel
dayanak teşkil etmek
form a ground
f.
33
Genel
dayanak teşkil etmek
form a basis
f.
34
Genel
dayanak teşkil etmek
constitute a basis
f.
35
Genel
örnek teşkil etmek
set an example
f.
36
Genel
örnek teşkil etmek
serve as a model
f.
37
Genel
sorun teşkil etmek
constitute a problem
f.
38
Genel
temel teşkil etmek
be the basis of
f.
39
Genel
tehdit teşkil etmek
become a threat
f.
40
Genel
tehdit teşkil etmek
be a threat
f.
41
Genel
risk teşkil etmek
entail a risk
f.
42
Genel
sorun teşkil etmek
pose a problem
f.
43
Genel
risk teşkil etmek
pose a risk
f.
44
Genel
problem teşkil etmek
pose a problem
f.
45
Genel
dayanak teşkil etmek
provide foundation
f.
46
Genel
engel teşkil etmek
pose an obstacle
f.
47
Genel
engel teşkil etmek
hinder
f.
48
Genel
dayanak teşkil etmek
form basis
f.
49
Genel
dayanak teşkil etmek
be a foundation
f.
50
Genel
engel teşkil etmek
constitute an impediment
f.
51
Genel
dayanak teşkil etmek
provide basis
f.
52
Genel
dayanak teşkil etmek
be a basis
f.
53
Genel
engel teşkil etmek
obstruct
f.
54
Genel
engel teşkil etmek
inhibit
f.
55
Genel
engel teşkil etmek
hamper
f.
56
Genel
engel teşkil etmek
impede
f.
57
Genel
engel teşkil etmek
thwart
f.
58
Genel
örnek teşkil etmek
be an example
f.
59
Genel
önem teşkil etmek
have importance
f.
60
Genel
potansiyel teşkil etmek
show potential
f.
61
Genel
potansiyel teşkil etmek
have potential
f.
62
Genel
risk teşkil etmek
pose risk
f.
63
Genel
risk teşkil etmek
pose hazard
f.
64
Genel
tehlike teşkil etmek
pose danger
f.
65
Genel
teşkil etmek
organize
f.
66
Genel
baz teşkil etmek
form a basis
f.
67
Genel
baz teşkil etmek
constitute a basis
f.
68
Genel
fiilen teşkil etmek
activate
f.
69
Genel
suç teşkil etmek
constitute a crime
f.
70
Genel
bir bütün teşkil etmek
form a whole
f.
71
Genel
bir bütün teşkil etmek
constitute a whole
f.
72
Genel
bir bütün teşkil etmek
make (up) a whole
f.
73
Genel
bir bütün teşkil etmek
comprise a whole
f.
74
Genel
zemin teşkil etmek
comprise a basis for
f.
75
Genel
zemin teşkil etmek
underpin
f.
76
Genel
uyarı teşkil etmek
serve as a warning
f.
77
Genel
-e tam bir tezat teşkil etmek
stand in stark contrast to
f.
78
Genel
tezat teşkil etmek
contradict
f.
79
Genel
emsal teşkil etmek
establish a precedent
f.
80
Genel
teşkil etmek
organise
f.
81
Genel
aykırılık/tezat teşkil etmek
constitute a contradiction
f.
82
Genel
dayanak teşkil etmek
serve as basis
f.
83
Genel
keskin bir tezat teşkil etmek
stand in vivid contrast
f.
84
Genel
teşkil etmek
present
f.
85
Genel
(mantıksal bir sonuç) teşkil etmek
entail
f.
86
Genel
örnek teşkil etmek
example
f.
87
Genel
örnek teşkil etmek
epitomise
f.
88
Genel
örnek teşkil etmek
epitomize
f.
89
Genel
teşkil etmek
make
f.
90
Genel
tehlike teşkil etmek
menace
f.
91
Genel
sorun teşkil etmek
pose a trouble
f.
92
Genel
temel teşkil etmek
constitute a basis
f.
93
Genel
güzel bir tezat teşkil etmek
make a beautiful contrast
f.
94
Genel
rahatsız edici bir etken teşkil etmek
rumble
f.
95
Genel
engel teşkil etmek
impeach [obsolete]
f.
96
Genel
engel teşkil etmek
impedite [obsolete]
f.
97
Genel
araç teşkil etmek
implement
f.
98
Genel
örnek teşkil etmek
pace
f.
99
Genel
tehlike teşkil etmek
interminate [obsolete]
f.
100
Genel
tehdit teşkil etmek
pose a threat
f.
101
Genel
teşkil etmek
represent
f.
102
Genel
örnek teşkil edilmiş
epitomised
s.
103
Genel
misal teşkil etmiş
exemplified
s.
104
Genel
örnek teşkil edilmiş
epitomized
s.
105
Genel
teşkil eden
constitutive
s.
106
Genel
örnek teşkil eden
archetypal
s.
107
Genel
suç teşkil eden
transgressive
s.
108
Genel
önem teşkil eden
significant
s.
109
Genel
sert bir tabaka teşkil etmiş
encrusted
s.
110
Genel
teşkil eden
formative
s.
111
Genel
örnek teşkil eden
epitomic
s.
112
Genel
önem teşkil eden
important
s.
113
Genel
sebep teşkil etmeyen
noncausal
s.
114
Genel
suç teşkil etmeyen
noncriminal
s.
115
Genel
tehdit teşkil etmeyen
nonthreatening
s.
116
Genel
zıtlık teşkil eden
contradistinctive
s.
117
Genel
temel unsurları teşkil etmeyen
noncore
s.
118
Genel
türüne örnek teşkil eden
typic
s.
119
Genel
ahlak dersi teşkil etmeyen
unmoralizing
s.
120
Genel
ahlak dersi teşkil etmeyen
unmoralizing
s.
121
Genel
ahlak dersi teşkil etmeyen
unmoralising
s.
122
Genel
ahlak dersi teşkil etmeyen
unmoralising
s.
123
Genel
maddi sorun teşkil eden yükümlülükleri olmayan
unmortgaged
s.
124
Genel
ahlak dersi teşkil etmeyen
unmoralising
s.
125
Genel
hayati risk teşkil etmeyen veya acı vermeyen bir rahatsızlığın tedavisinde kullanılan (ilaç)
lifestyle
s.
126
Genel
hayati risk teşkil etmeyen veya acı vermeyen bir rahatsızlığın tedavisinde kullanılan (ilaç)
life-style
s.
127
Genel
bütünün çok küçük bir parçasını teşkil eden
myriadth
s.
128
Genel
beyan teşkil eden
declarative
s.
129
Genel
motivasyonu teşkil eden
directional
s.
130
Genel
suç teşkil eden
offending
s.
131
Genel
suç teşkil eden
offensive [obsolete]
s.
132
Genel
fazlalık teşkil eden
overflow
s.
133
Genel
suç teşkil etmeyen
dispunishable
s.
134
Genel
çocukluk teşkil eden
infant
s.
135
Genel
belirli bir bölge teşkil eden
domanial
s.
136
Genel
tek alternatif teşkil eden
do-or-die
s.
137
Genel
örnek teşkil eden
paradigmatic
s.
138
Genel
örnek teşkil eden
paradigmatical
s.
139
Genel
mülkiyet teşkil eden
possessional
s.
140
Genel
örnek teşkil eden
sample
s.
141
Genel
fantezi teşkil eden
phantastic [obsolete]
s.
142
Genel
fantezi teşkil eden
phantastical [obsolete]
s.
143
Genel
ilke teşkil eden
preceptive
s.
144
Genel
ilke teşkil eden
preceptory
s.
145
Genel
piskopos teşkil eden
prelatic
s.
146
Genel
piskopos teşkil eden
prelatical
s.
147
Genel
orijinal model teşkil eden
prototypical
s.
148
Genel
(emtialar için) kaynak teşkil eden
staple [obsolete]
s.
149
Genel
(sigortalı için) normalin üzerinde kayıp teşkil eden
substandard
s.
150
Genel
esas teşkil etmek üzere
to serve as basis
zf.
151
Genel
esas teşkil etmesi için
to serve as basis
zf.
152
Genel
engel teşkil edecek şekilde
in one's way
zf.
153
Genel
emsal teşkil ederek
precedentedly
zf.
154
Genel
orijinal model teşkil ederek
prototypically
zf.
Phrasals
155
Öbek Fiiller
bir yönüyle bir şeye örnek teşkil etmek
exemplify something by something
f.
156
Öbek Fiiller
(birinin/bir şeyin) başarısına bir engel teşkil etmek
stack (something) against (someone or something)
f.
157
Öbek Fiiller
(bir şeyle) tezat teşkil etmek
clash with (something)
f.
158
Öbek Fiiller
(birinin bir şey yapmasına) engel oluşturmak/teşkil etmek
inhibit (someone) from (doing something)
f.
159
Öbek Fiiller
yapmasına engel oluşturmak/teşkil etmek
inhibit from doing
f.
160
Öbek Fiiller
-in başarısına bir engel teşkil etmek
stack against
f.
Phrases
161
İfadeler
en uç sınırı teşkil eden
drop-dead
s.
Colloquial
162
Konuşma Dili
suç teşkil eden bir şey yapmak
make a score
f.
163
Konuşma Dili
uyuşturucu alım satımı, birini soyma, dolandırıcılık suç teşkil eden bir şey yapmak
make a score
f.
164
Konuşma Dili
sorun teşkil eden bir şey değil
no object
expr.
Idioms
165
Deyim
engel teşkil etmek
stand in one's way
f.
166
Deyim
örnek teşkil etmek
set the pace
f.
167
Deyim
-e tam bir tezat teşkil etmek
stand in stark conflict with
f.
168
Deyim
örnek teşkil etmek
lay down the marker
f.
169
Deyim
engel teşkil etmek
get into the way
f.
170
Deyim
bir şeye engel olmak/teşkil etmek
put a crimp in something [us]
f.
171
Deyim
bir şeye engel olmak/teşkil etmek
put a crimp on something [us]
f.
172
Deyim
(birine) engel teşkil etmeyecek şekilde
out of (one's) road
expr.
Trade/Economic
173
Ticaret/Ekonomi
ihbar üzerine, zamanın geçmesiyle veya her ikisi sonucunda bir temerrüt teşkil edecek durum
event which with notice or lapse of time or both would become a default
i.
174
Ticaret/Ekonomi
muhasebe kayıtlarının delil teşkil etmesi
accounts as evidence
i.
175
Ticaret/Ekonomi
kati delil teşkil etmek
constitute conclusive evidence
f.
Law
176
Hukuk
suç teşkil etmeyen eylem
noncrime
i.
177
Hukuk
emsal teşkil eden dava
test suit
i.
178
Hukuk
aynı kişinin eylemlerinin birbirinden bağımsız suç teşkil etmesi halinde verilen mahkeme kararı
concurrent sentence
i.
179
Hukuk
aynı kişinin eylemlerinin birbirinden bağımsız suç teşkil etmesi halinde verilen mahkeme kararı
overlapping punishment
i.
180
Hukuk
aynı kişinin eylemlerinin birbirinden bağımsız suç teşkil etmesi halinde verilen mahkeme kararı
consecutive sentence
i.
181
Hukuk
cürüm işlemek için cemiyet teşkil edenler
forming societies with the purpose of committing felonies
i.
182
Hukuk
emsal teşkil eden dava
test case
i.
183
Hukuk
mahkeme vb. gibi bir karar merciinin incelemeye konu teşkil eden bir konunun veya davanın temel noktaları hakkındaki değerlendirmeleri sonunda vardığı sonuçlar
findings of fact
i.
184
Hukuk
suç işlemek için cemiyet teşkil etme
forming society for the purpose of committing crime
i.
185
Hukuk
suç teşkil eden fiil
criminal act
i.
186
Hukuk
suç teşkil eden adam öldürme
culpable homicide
i.
187
Hukuk
sözleşmenin delil teşkil etmesi
proof of contract
i.
188
Hukuk
yasanın davanın belirli unsurlarına nasıl uygulanacağını belirten ve gelecekteki benzer vakalar için emsal teşkil edebilecek mahkeme görüşü kısmı
holding
i.
189
Hukuk
yasanın davanın belirli unsurlarına nasıl uygulanacağını belirten ve gelecekteki benzer vakalar için emsal teşkil edebilecek mahkeme görüşleri
holdings
i.
190
Hukuk
londra'nın ana karar organını teşkil eden mahkemeye mensup kimse
commoner
i.
191
Hukuk
emsal teşkil etmek
precedent
f.
192
Hukuk
isimsiz akit teşkil eden
innominate
s.
Politics
193
Siyasal
parlamento faaliyetlerine engel teşkil eden fiiller
contempt of parliament
i.
194
Siyasal
yasama meclisinin faaliyetlerine engel teşkil eden fiiller
contempt of legislature
i.
195
Siyasal
yasama meclisinin faaliyetlerine engel teşkil eden fiiller
contempt of congress
i.
196
Siyasal
temel teşkil eden
underlying
s.
Technical
197
Teknik
alaşımda esas teşkil eden metal
base metal
i.
Marine
198
Denizcilik
tekne geçişi için engel teşkil etmeyen
open
s.
Medical
199
Medikal
bir sendromu teşkil eden belirti ve faktörlerin tümü
complex
i.
200
Medikal
hayati risk teşkil etmeyen şey
innocent passage
i.
Anatomy
201
Anatomi
kulak salyangozu ile beyin zarının temporal lobu arasındaki işitsel yol boyunca yer alan bir dizi işlem merkezinden sonuncusunu teşkil eden sinir yapısı
medial geniculate
i.
202
Anatomi
periotik kemiği oluşturan üç unsurun altta ve arkada olanlarını teşkil eden
opisthotic
s.
Education
203
Eğitim
hukuki çalışmalara dayanak teşkil eden
prelaw
s.
Linguistics
204
Dilbilim
(dilsel formun) karakteristiğini teşkil etmek
signal
f.
205
Dilbilim
cümle öznesi teşkil eden
subjective
s.
Religious
206
Dini
isa'nın hem ilahi hem de insani doğaya sahip olmasına karşın tek bir ilahi iradeyi teşkil ettiğini savunan bir öğreti
monotheletism
i.
207
Dini
isa'nın hem ilahi hem de insani doğaya sahip olmasına karşın tek bir ilahi iradeyi teşkil ettiğini savunan bir öğreti
monothelitism
i.
208
Dini
piskopos teşkil eden
prelatish
s.
Philosophy
209
Felsefe
ilk nedeni teşkil eden
infinite
s.
Environment
210
Çevre
dizayna esas teşkil eden olaylar
design-basis phenomena
i.
211
Çevre
dizayna temel teşkil eden kaza
design-basis accident
i.
212
Çevre
dizayna esas teşkil eden deprem
operating basis earthquake
i.
Geography
213
Coğrafya
bir bölgenin ana fiziksel özelliğini teşkil eden, genellikle engebeli olan yüksek arazi veya plato
meseta
i.
214
Coğrafya
südet bölgesi sınırlarını teşkil eden
sudeten
s.
215
Coğrafya
südet bölgesi sınırlarını teşkil eden
sudetic
s.
Geology
216
Jeoloji
belirli bir süre içinde bir yerde biriken kayaçları teşkil eden
time-stratigraphic
i.
217
Jeoloji
karamika ve ortoklazdan oluşan ve lamprofirlerden birini teşkil eden koyu renk bir volkanik kaya
minette
i.
Military
218
Askeri
asli teşkil arama kurtarma kontrolörü
component search and rescue controller
i.
219
Askeri
suç teşkil eden yıkıcı faaliyet
criminal subversion
i.
220
Askeri
teşkil eden makam
establishing authority
i.
221
Askeri
tehlike teşkil eden sular
dangerously exposed waters
i.
222
Askeri
teşkil edilmiş birlik
organized unit
i.
223
Askeri
kadro halinde teşkil etmek
constitute
f.
Mythology
224
Mitoloji
(yunan ve roma mitolojisinde) insanoğlunun en parlak dönemi olan altın çağını takip eden ve toplamda geçmiş olduğu dört çağdan ikincisini teşkil eden çağ
silver age
i.
Archaic
225
Eski Kullanım
merkez teşkil eden şey
continent
i.
226
Eski Kullanım
örnek teşkil etmek
impersonate
f.
Entomology
227
Böcek Bilimi
iki yuvarlak solucan alt grubundan birini teşkil eden sınıf
class phasmidia
i.
228
Böcek Bilimi
iki yuvarlak solucan alt grubundan birini teşkil eden sınıf
phasmidia
i.
Slang
229
Argo
(bir şeye) engel teşkil etmek
shoot (something) (all) to hell
f.
×
Pronunciation in context (
out of
)
Pronunciation of teşkil
×
Terim Seçenekleri
Çeviri Öner / Düzelt
Fransızca İngilizce Sözlük
İspanyolca İngilizce Sözlük
Almanca İngilizce Sözlük
İngilizce Eşanlam Sözlük
Google Images
Merriam Webster
Dictionary.com
The Free Dictionary
Abbreviations
Wikipedia in English
Wikipedia in Turkish
Urban Dictionary
German, LEO
Chinese, Dict.Cn
Spanish, SpanishDict
Russian, Multitran.ru
Medical, MedicineNet
İşaret Dili, Signing Savvy