avantaj - Türkisch Englisch Wörterbuch

avantaj

Bedeutungen von dem Begriff "avantaj" im Englisch Türkisch Wörterbuch : 45 Ergebniss(e)

Türkisch Englisch
Common Usage
avantaj advantage n.
Knowing a second language is always an advantage in job applications.
İkinci bir dil bilmek iş başvurularında her zaman bir avantajdır.

More Sentences
General
avantaj advance n.
Writers such as novelists and poets don't seem to benefit much from the advance of science.
Romancılar ve şairler gibi yazarlar bilimin avantajından çok fazla yararlanıyor gibi görünmüyorlar.

More Sentences
avantaj perk n.
One of the perks of having good genes is a strong immune system.
İyi genlere sahip olmanın avantajlarından biri de güçlü bir bağışıklık sistemidir.

More Sentences
avantaj benefit n.
I furthermore take a positive view of Mrs Honeyball’s proposal regarding tax benefits for safety devices.
Ayrıca Bayan Honeyball'un güvenlik cihazlarına vergi avantajı sağlanmasına ilişkin önerisine de olumlu bakıyorum.

More Sentences
avantaj odds n.
The odds are in his favor.
Avantajlar ondan yana.

More Sentences
avantaj advantage n.
All in all, these are the sectors in which the European Union has a clear relative advantage.
Sonuç olarak, bunlar Avrupa Birliği'nin açık bir göreceli avantaja sahip olduğu sektörlerdir.

More Sentences
avantaj head start n.
Tom gave me a head start.
Tom bana avantaj sağladı.

More Sentences
avantaj edge n.
Knowing a third language will give your an edge over other candidates.
Üçüncü bir dil bilmek size diğer adaylar karşısında avantaj sağlayacaktır.

More Sentences
avantaj upside n.
What's the upside to that?
Bunun avantajı nedir?

More Sentences
avantaj plus n.
According to her doctor, her strong personality is a big plus.
Doktoruna göre, sağlam karakteri onun için bir avantaj.

More Sentences
Trade/Economic
avantaj advantage n.
The great advantage of the Convention is that it breaks with traditional methods precisely at this moment.
Kongre'nin en büyük avantajı tam da bu noktada geleneksel yöntemlerden ayrılmasıdır.

More Sentences
Sport
avantaj advantage n.
There is no advantage, therefore, to using the euro for everyday purchases.
Dolayısıyla günlük alışverişlerde Euro kullanmanın hiçbir avantajı yoktur.

More Sentences
General
avantaj virtue n.
avantaj whip hand n.
avantaj vantage n.
avantaj avail n.
avantaj start n.
avantaj account n.
avantaj account n.
avantaj availment n.
avantaj sake n.
avantaj better n.
avantaj weather gauge n.
avantaj hank [dialect] n.
avantaj milage n.
avantaj mileage n.
avantaj overhand [dialect] n.
avantaj overhand n.
avantaj running start n.
avantaj favor n.
avantaj favour n.
avantaj pull n.
avantaj cutting-edge n.
Colloquial
avantaj jump n.
avantaj percentage n.
avantaj leg up n.
Idioms
avantaj winning edge n.
avantaj a cutting edge n.
Trade/Economic
avantaj competitive edge n.
Sport
avantaj head start n.
Archaic
avantaj behoof n.
avantaj emolument n.
avantaj boot n.
avantaj commodity n.
avantaj forehand n.

Bedeutungen, die der Begriff "avantaj" mit anderen Begriffen im Englisch Türkisch Wörterbuch erhalten hat: 258 Ergebniss(e)

Türkisch Englisch
General
(konumsal) avantaj leverage n.
He uses his wealth as leverage to get what he wants.
İstediklerini elde etmek için servetini avantaj olarak kullanıyor.

More Sentences
avantaj sağlamak provide advantage v.
And the table layout always provides advantages to the players.
Ve masa düzeni her zaman oyunculara avantaj sağlar.

More Sentences
avantaj sunmak offer advantage v.
In many circumstances, RFID offers advantages over traditional barcodes.
Birçok durumda RFID, geleneksel barkodlara göre avantajlar sunar.

More Sentences
avantaj getirmek bring advantage v.
An enlarged social horizon will bring advantages.
Genişlemiş bir sosyal ufuk avantajlar getirecektir.

More Sentences
Idioms
avantaj yitirmek lose ground v.
Otherwise we will essentially only have lost ground during the unofficial negotiations, and not gained anything at all.
Aksi takdirde, esasen gayri resmi müzakerelerde avantajımızı yitirdiğimizle kalacağız ve hiçbir şey kazanamayacağız.

More Sentences
avantaj elde etmek gain ground v.
Our team is gaining ground.
Bizim takım avantaj elde ediyor.

More Sentences
General
haksız avantaj unfair advantage n.
başlangıçta elde edilen avantaj an advantage gained at the beginning n.
avantaj olarak kullanılacak bir şey an ace up your sleeve n.
avantaj elde etmek için geciktirme temporizing n.
bir yarışmada diğerlerine göre avantaj sağlayan pozisyon the inside track n.
kuralları manipüle ederek elde edilen avantaj loaded dice n.
avantaj sağlamak için manevra yapma musical chairs n.
özel avantaj by-interest n.
özel avantaj by-respect n.
tesadüfi avantaj obvention [obsolete] n.
bir yarışmacının diğerine göre sahip olduğuna karar verilen avantaj odds n.
avantaj sağlayan şey offset n.
küçük avantaj inch n.
belirli bir avantaj veya fayda good n.
uyanıklık, beceri ile elde edilen avantaj the draw n.
güç veya maddi avantaj arzusuyla gelen manevi veya entelektüel tatminsizlik faustianism n.
avantaj noktası position n.
avantaj durumu position n.
tartışmasız avantaj deadwood n.
rakibe karşı elde edilen ilk avantaj first blood n.
başta elde edilen avantaj flying start n.
birine sağlanan avantaj preference n.
algılanan göreceli avantaj perceived relative advantage n.
avantaj yakalamak catch an advantage v.
büyük avantaj sağlamak have the upper hand v.
avantaj elde etmek take advantage v.
avantaj birine geçmek gain the upper hand v.
avantaj sağlamak have the advantage v.
-e karşı avantaj elde etmek gain an advantage over v.
avantaj sağlamak (birisine karşı) have the whip hand of v.
büyük avantaj sağlamak gain the upper hand v.
büyük avantaj sağlamak get the upper hand v.
avantaj birinde olmak gain the upper hand v.
avantaj sağlamak (birisine karşı) get the whip hand of v.
avantaj kullanmak use one's advantage v.
avantaj sağlamak provide an advantage v.
avantaj sağlamak gain advantage v.
avantaj elde etmek get the edge on v.
avantaj elde etmek have the edge on v.
avantaj sağlamak get the edge on v.
avantaj sağlamak have the edge on v.
avantaj sunmak give somebody an advantage v.
avantaj sunmak bring somebody an advantage v.
avantaj yaratmak bring advantage v.
avantaj yaratmak offer advantage v.
avantaj yaratmak give advantage v.
avantaj vermek offer advantage v.
avantaj vermek give a head start v.
avantaj vermek give advantage v.
avantaj vermek bring advantage v.
avantaj yaratmak create advantage v.
birine karşı avantaj sağlamak have an advantage over somebody v.
birine karşı avantaj sağlamak have an edge over somebody v.
avantaj elde etmek/sağlamak gain leverage v.
birisine avantaj sağlamak one-up v.
avantaj sağlamak give place v.
avantaj elde etmek entrap v.
avantaj sağlamak better v.
haksız bir şekilde avantaj elde etmek queue-jump v.
avantaj elde etmek have v.
(rakip takımın) avantaj kazanmasını engellemek hold v.
avantaj olarak tutmak hold v.
avantaj elde etmeye çalışmak overplay v.
(avantaj) üzerine inşa etmek press home v.
avantaj sağlamak spot v.
avantaj verilmiş advantaged adj.
üstünlük/avantaj sağlayan advantageous adj.
(siyasi avantaj elde etmek için) detaylı plan ve entrikalar ile karakterize olan byzantine adj.
hamiline avantaj sunan resmi makamlara ait veya ilgili prebendary adj.
kişisel avantaj yaratacak şekilde conveniently adv.
taktiksel avantaj sağlamak için manevra yapma anlamına gelen bir son ek -manship suf.
Phrasals
handikaplı olarak yarışarak karşıdakine avantaj vermek give away v.
avantaj/yarar sağlamak gain from (something) v.
(bir şeyi yapmak) avantaj sağlamak pay to (do something) v.
'-den avantaj/yarar sağlamak gain from v.
(birine/bir şeye) karşı bir avantaj elde etmek score off (someone or something) v.
Phrases
(birine/bir şeye) avantaj sağlama the better of (someone or something) n.
(birine/bir şeye) avantaj sağlama better of someone n.
Colloquial
piyasadaki gelişmelere hızlı biçimde cevap vererek avantaj elde etme beating the gun n.
büyük avantaj fat city n.
(birine) karşı avantaj leg up on (one) n.
-e karşı avantaj leg up on n.
(birine/bir şeye) karşı avantaj elde etmek have one up on (someone or something) v.
(birine/bir şeye) karşı avantaj kazanmak have one up on (someone or something) v.
(birine) karşı avantaj sahibi olmak have (something) on (one) v.
(birine) karşı bir avantaj sahibi olmak have (something) on (one) v.
birine avantaj tanımak spot someone  (something) v.
birine avantaj vermek spot someone  (something) v.
birine avantaj tanımak spot someone (something) v.
birine avantaj vermek spot someone (something) v.
avantaj elde etmek/kazanmak have (one) up v.
yapmak avantaj sağlamak pay to do v.
avantaj elde etmiş one-up adj.
Idioms
avantaj ve dezavantajlar the pros and con n.
avantaj sağlayacak koz a trump card n.
gizli koz/avantaj a hole card n.
avantaj yaratan/sağlayan konum/görev a bully pulpit n.
anneler için avantaj ve dezavantajları olan bir çalışma planı mommy track n.
sayıca çok olmanın sağladığı güç/etki/avantaj weight of numbers n.
bir araya geldiğinde görünür bir etki/avantaj yaratan istatistiksel unsurlar weight of numbers n.
bir arada değerlendirildiğinde görünür bir avantaj/etki yaratan istatistiksel unsurlar weight of numbers n.
avantaj sağlayan başarı a calling card [us] n.
avantaj sağlayacak koz your trump card n.
avantaj sağlayacak koz a trump card n.
(birinin) elindeki avantaj ace up (one's) sleeve n.
(birine/bir şeye) karşı avantaj an edge on (someone or something) n.
(birine/bir şeye) karşı avantaj the advantage over (someone or something) n.
(birine/bir şeye) karşı avantaj an advantage over (someone or something) n.
(birine/bir şeye) karşı avantaj the edge on (someone or something) n.
(birine/bir şeye) karşı avantaj the edge over (someone or something) n.
(birine/bir şeye) karşı avantaj an edge over (someone or something) n.
avantaj sağlayan konum/görev bully pulpit n.
avantaj kazanmak get the edge over v.
avantaj kazanmak get an edge over v.
avantaj kazanmak have an edge over v.
avantaj kazanmak have the edge over v.
avantaj sağlayacak şekilde davranmak confer a benefit v.
rakibine avantaj sağlayacak bir şey yapmak play into someone's hands v.
erken davranarak avantaj sağlamak steal a march on v.
iki zıt grubun mücadelesinden avantaj devşirmek play both ends against the middle v.
rakibine avantaj sağlayacak bir şey yapmak play into the hands of somebody v.
rakibine avantaj sağlayacak bir şey yapmak play into somebody's hands v.
avantaj/fırsat elde etmek make hay v.
birinden önce davranıp avantaj kazanmak steal a march on somebody v.
avantaj sağlamak get the start v.
(birine/bir şeye) avantaj sağlamak have the better of (someone or something) v.
avantaj/üstünlük elde etmek get the bulge on (someone or something) v.
(başkasına karşı birine) haksız kazanç veya avantaj sağlamak stack the cards in the favor of (someone or something) v.
(avantaj sağlamak için bir şey) ayrımcılığı meselesini ortaya sürmek play the (something) card v.
düzen veya avantaj (başkasına göre birinden) yana olmak stack the cards in the favor of (someone or something) v.
(avantaj sağlamak için) cinsiyet ayrımcılığı meselesini ortaya sürmek play the gender card v.
(birine veya bir şeye karşı) avantaj sağlamak get the advantage over (someone or something) v.
(birine veya bir şeye karşı) avantaj sağlamak have the advantage over (someone or something) v.
rakibi karşısında avantajlı duruma geçmek/avantaj elde etmek draw first blood v.
(birine/bir şeye karşı) bir avantaj elde etmek/avantajlı duruma geçmek have the drop on (someone or something) v.
(birine/bir şeye karşı) bir avantaj elde etmek/avantajlı duruma geçmek get the drop on (someone or something) v.
avantaj sağlamak/elde etmek have the drop on v.
(birine diğerine göre) avantaj sağlamak/vermek give (one) the edge on (someone or something) v.
(birine diğerine göre) avantaj sağlamak/vermek give (one) an edge on (someone or something) v.
kuralları/düzenlemeleri çiğneyerek avantaj elde etmek play with loaded dice v.
hileyle avantaj kazanmak play with loaded dice v.
(birine) karşı avantaj kazanmak get a leg up on (someone) v.
(birine/bir şeye) karşı avantaj elde etmek get one up on (someone or something) v.
(birine/bir şeye) karşı avantaj kazanmak get one up on (someone or something) v.
(birine başka birine karşı) avantaj/üstünlük kazandırmak give (one) the jump on (someone or something) v.
(birine başka birine karşı) avantaj/üstünlük kazandırmak give (one) a jump on (someone or something) v.
(birine) (bir şeye/birine) karşı avantaj sağlamak give (one) the inside track v.
avantaj dezavantajlarını tartmak weigh (something) in the balance v.
avantaj sağlayacak bir şeyi olmak have something on your side v.
'-e karşı avantaj sağlamak have the wood on [australia/new zealand] v.
(birine/bir şeye) karşı avantaj sağlamak have the wood on (someone or something) [australia/new zealand] v.
(birine/bir şeye) karşı beklenmedik bir avantaj elde etmek steal the march over (someone or something) v.
(birine/bir şeye) karşı beklenmedik bir avantaj elde etmek steal a march upon (someone or something) v.
erken davranarak (birine/bir şeye) karşı avantaj sağlamak steal a march over (someone or something) v.
erken davranarak (birine/bir şeye) karşı avantaj sağlamak steal a march upon (someone or something) v.
(birine/bir şeye) karşı beklenmedik bir avantaj elde etmek steal a march over (someone or something) v.
(birine/bir şeye) karşı beklenmedik bir avantaj elde etmek steal the march upon (someone or something) v.
erken davranarak (birine/bir şeye) karşı avantaj sağlamak steal the march over (someone or something) v.
erken davranarak (birine/bir şeye) karşı avantaj sağlamak steal the march upon (someone or something) v.
iki zıt grubun mücadelesinden avantaj devşirmek play both sides against the middle v.
elinde avantaj olarak kullanılacak bir şey olmak have a trick up your sleeve v.
elinde avantaj olarak kullanılacak bir şey olmak have an ace up your sleeve v.
(birine/bir şeye) karşı avantaj sağlamak get the edge over (someone or something) v.
(birine/bir şeye) karşı avantaj elde etmek get the edge over (someone or something) v.
(birine/bir şeye) karşı avantaj elde etmek get an edge over (someone or something) v.
(birine/bir şeye) karşı avantaj sağlamak get the edge on (someone or something) v.
(birine/bir şeye) karşı avantaj elde etmek get the edge on (someone or something) v.
(birine/bir şeye) karşı avantaj sağlamak get an edge on (someone or something) v.
(birine/bir şeye) karşı avantaj elde etmek get an edge on (someone or something) v.
(birine/bir şeye) karşı avantaj sağlamak get an edge over (someone or something) v.
birine/bir şeye karşı avantaj elde etmek get the better of somebody/something v.
(birine/bir şeye) karşı avantaj elde etmek get the best of (someone or something) v.
(birine/bir şeye karşı) büyük avantaj sağlamak get the upper hand on (someone or something) v.
(birine/bir şeye) karşı avantaj elde etmek get the jump on (someone or something) v.
(birine karşı) büyük avantaj sağlamak get/have/gain the upper hand (over somebody) v.
avantaj sağlamak, elde etmek get/have/hold the whip hand v.
(birine karşı) avantaj sahibi olmak, kazanmak, elde etmek get/have/gain the upper hand (over somebody) v.
avantaj kazanmak get/have/gain the upper hand v.
avantaj sağlamak get/have/gain the upper hand v.
avantaj sahibi olmak get/have/gain the upper hand v.
(birine karşı) avantaj sağlamak, elde etmek get/have/hold the whip hand (over somebody) v.
(birine karşı) avantaj sağlamak get/have/gain the upper hand (over somebody) v.
(birine biri/bir şey) karşısında avantaj kazandırmak give (one) the edge on (someone or something) v.
(birine biri/bir şey) karşısında avantaj kazandırmak give (one) the advantage over (someone or something) v.
(birine biri/bir şey) karşısında avantaj kazandırmak give (one) an advantage over (someone or something) v.
(birine biri/bir şey) karşısında avantaj kazandırmak give (one) an edge on (someone or something) v.
(birine biri/bir şey) karşısında avantaj kazandırmak give (one) an edge over (someone or something) v.
(birine biri/bir şey) karşısında avantaj kazandırmak give (one) the edge over (someone or something) v.
elinde avantaj olarak kullanılacak bir şey olmak have an ace up your sleeve v.
(birine/bir şeye) karşı avantaj kazanmak have the edge over (someone or something) v.
elinde avantaj olarak kullanılacak bir şey olmak have a trick up your sleeve v.
(birine/bir şeye) karşı avantaj kazanmak have an edge over (someone or something) v.
(birine/bir şeye) karşı avantaj sağlamak have the edge on (someone or something) v.
avantaj/üstünlük elde etmek get the bulge on v.
avantaj/üstünlük elde etmek have the bulge on v.
avantaj sağlamak hold the whip hand v.
birine/bir şeye karşı avantaj sağlamak have an edge on/over somebody/something v.
birine/bir şeye karşı avantaj sağlamak have the edge on/over somebody/something v.
avantaj sağlamak have the whip hand v.
rakibine avantaj sağlayacak bir şey yapmak play (right) into (one's) hands v.
rakibine avantaj sağlayacak bir şey yapmak play (right) into the hands of (one) v.
zamanı geçirerek avantaj sağlamaya/avantajlı durumunu korumaya çalışmak run the clock out v.
(birine/bir şeye karşı) haksız avantaj sağlamak stack the deck (against) (someone or something) v.
(birine/bir şeye) karşı haksız avantaj sağlamak stack the odds against (someone or something) v.
hile yaparak (birine/bir şeye) karşı avantaj sağlamak stack the odds against (someone or something) v.
hile yaparak (birine/bir şeye karşı) avantaj sağlamak stack the deck (against) (someone or something) v.
erken davranarak (birine/bir şeye) karşı avantaj sağlamak steal the march on (someone or something) v.
erken davranarak (birine/bir şeye) karşı avantaj sağlamak steal a march on (someone or something) v.
avantaj kazanmak score points off v.
kazanç/avantaj getirecek durumda/pozisyonda onto a good thing adj.
avantaj sağlama better of expr.
kazanç/avantaj getirecek durumda/pozisyonda on to a good thing expr.
Speaking
avantaj onda he has the advantage expr.
kimsenin kimseye üstünlük sağlayacağı bir avantaj değildir bu. it costs a candle nothing to light another candle expr.
Trade/Economic
mutlak avantaj absolute advantage n.
ilave avantaj perquisite n.
şirketlerin veya devletlerin birbiriyle rekabet ederken birbirine karşı avantaj elde etmek amacıyla bazı avantajlarını veya karlarını düşürecek eylemlere yönelmesi race to the bottom n.
ticari işlemden elde edilen avantaj highway robbery n.
avantaj firması low-hanging fruit n.
umulmadık avantaj dividend n.
Politics
bir avantaj içermek involve an advantage v.
avantaj tanımak accord advantages v.
Technical
mekanik avantaj mechanical advantage n.
avantaj faktörü advantage factor n.
Computer
online video oyunlarında, deneyimli bir oyuncunun kendini deneyimsiz gösterip avantaj kazanmak için açtığı sahte hesap smurf account n.
diğer oyunculara karşı avantaj sağlayan oyun içi öğeleri gerçek para harcayarak satın almaya izin veren video oyunları pay to win (p2w) n.
Automotive
avantaj etabı power stage n.
Aeronautic
uçakla sık sık seyahat eden kişilere (havayolu şirketi tarafından) sunulan ödül/puan/mil biriktirme/avantaj programı frequent-flyer program n.
Marine
2'ye 1 mekanik avantaj elde etmek için bir bloğun kullanıldığı makara sistemi whip n.
Psychology
hastalıktan avantaj sağlama advantage by illness n.
Sport
avantaj kuralı advantage rule n.
(tenis) avantaj ad n.
bazı oyunlarda geride olan oyuncuya tanınan bir avantaj bisque n.
bazı oyunlarda geride olan oyuncuya tanınan bir avantaj bisk n.
her iki sporcunun da hiçbir avantaj sağlayamadığı tuş pozisyonu dogfall n.
beklenmedik avantaj getiren hareket fluke n.
avantaj elde etmek make headway v.
Basketball
faul yapılanın avantajının kaybolmaması nedeniyle çalınmayan faul avantaj kuralı free foul n.
ribaunt için avantaj sağlamak amacıyla vücudunu kullanarak rakiple pota arasında pozisyon almak box out v.
Tennis
avantaj kortu advantage court n.
avantaj kortu ad court n.
Volleyball
avantaj top free ball n.
Baseball
kasten bunting vurarak koşucuya avantaj sağlamak sacrifice v.
Chess
rakibe karşı avantaj sağlamak için oyuncunun piyon veya diğer taşları feda ettiği açılış gambit n.
konumsal avantaj için yapılan bir dizi saldırı hamlesi attack n.
(piyon) alındığı takdirde karşı tarafa avantaj getiren poisoned adj.
Wagering
bahsin değerini artırmak için gücü daha az olan takıma verilen avantaj spread n.
bahiste şansları eşitlemek için uygulanan bir tür avantaj price n.
Slang
birine karşı sahip olunan avantaj/üstünlük drop n.
avantaj kaynağı plum tree n.
birine karşı avantaj sağlamak/elde etmek get the drop on someone v.
Modern Slang
pokerde haksız/etik olmayan şekilde avantaj elde etme angle shoot n.