sağlam - Türkisch Englisch Wörterbuch

sağlam

Bedeutungen von dem Begriff "sağlam" im Englisch Türkisch Wörterbuch : 173 Ergebniss(e)

Türkisch Englisch
Common Usage
sağlam solid adj.
This armchair turned out to be more solid than I thought.
Bu koltuk düşündüğümden daha sağlam çıktı.

More Sentences
sağlam sturdy adj.
I like the design, but it doesn't look sturdy enough.
Tasarımını beğendim ama yeterince sağlam görünmüyor.

More Sentences
sağlam steady adj.
In the days and weeks ahead, we need steady nerves and an effective United Nations.
Önümüzdeki günlerde ve haftalarda sağlam sinirlere ve etkili bir Birleşmiş Milletlere ihtiyacımız var.

More Sentences
sağlam durable adj.
sağlam able-bodied adj.
General
sağlam hard adj.
However, what really stands out is the hard core of specific competences.
Bununla birlikte, asıl öne çıkan şey, belirli yetkinliklerin sağlam temelleridir.

More Sentences
sağlam rugged adj.
The military always uses rugged vehicles.
Ordu her zaman sağlam araçlar kullanır.

More Sentences
sağlam intact adj.
The European Union’s debt capacity remains intact.
Avrupa Birliği'nin borç kapasitesi hala sağlam.

More Sentences
sağlam tough adj.
Two vehicles with tough armour want to join your collection!
Sağlam zırhlı iki araç koleksiyonunuza katılmak istiyor!

More Sentences
sağlam reliable adj.
They said it was a very reliable tip.
Çok sağlam tüyo dediler.

More Sentences
sağlam stiff adj.
This is an expensive process and requires a stiff construction.
Bu pahalı bir işlemdir ve sağlam bir yapı gerektirir.

More Sentences
sağlam good adj.
Tom only has one good eye.
Tom'un sadece bir gözü sağlam.

More Sentences
sağlam surefire adj.
The surefire plan leaves no room for failure.
Başarısızlığa yer bırakmayan sağlam bir plan.

More Sentences
sağlam staunch adj.
Emmanuel Macron is a staunch defender of the European Union.
Emmanuel Macron, Avrupa Birliğinin sağlam bir savunucusudur.

More Sentences
sağlam foolproof adj.
Nothing is foolproof to a talented fool.
Yetenekli bir aptal için hiçbir şey sağlam değildir.

More Sentences
sağlam secured adj.
Observe the bird to ensure it is eating well and that the tape is secure.
İyi beslendiğinden ve bandın sağlam olduğundan emin olmak için kuşu gözlemleyin.

More Sentences
sağlam stable adj.
Unfortunately this is all too true, but we must guard this stable door effectively now.
Ne yazık ki bu çok doğru, ancak şimdi bu sağlam kapıyı etkili bir şekilde korumalıyız.

More Sentences
sağlam strong adj.
The committee has also taken a strong view on export refunds.
Komite ayrıca ihracat iadeleri konusunda da sağlam bir görüş ortaya koymuştur.

More Sentences
sağlam respectable adj.
Only a bunch of employees is paid a respectable wage.
Sadece bir avuç çalışana sağlam bir maaş veriliyor.

More Sentences
sağlam firm adj.
He made sure to build his house on firm ground.
Evini sağlam bir zemin üzerine inşa ettiğinden emin oldu.

More Sentences
sağlam stout adj.
The stout wooden beam is efficiently composed of layers of two species of wood.
Sağlam ahşap kiriş, iki ahşap türünün katmanlarından etkili bir şekilde oluşmaktadır.

More Sentences
sağlam robust adj.
The walk-in safe had a robust steel door.
Gömme kasanın sağlam bir çelik kapısı bulunuyordu.

More Sentences
sağlam cast-iron adj.
However, that opinion is not as cast-iron or as tight as we would like to think it is.
Ancak bu görüş, düşündüğümüz kadar sağlam ya da sıkı değil.

More Sentences
sağlam well-founded adj.
In this matter it is particularly well-founded.
Bu konuda özellikle sağlam temellere dayanmaktadır.

More Sentences
sağlam substantial adj.
For all of the European institutions it demands the speediest and most substantial response we can deliver.
Tüm Avrupa kurumları için bu durum, verebileceğimiz en hızlı ve en sağlam yanıtı gerektirmektedir.

More Sentences
sağlam sturdy adj.
The short and sturdy legs make them secure in this.
Kısa ve sağlam bacaklar bu konuda onları güvende tutar.

More Sentences
sağlam airtight adj.
The police verified that he had an airtight alibi.
Polis, adamın sağlam bir mazereti olduğunu doğruladı.

More Sentences
sağlam hard adj.
Do you have hard evidence?
Elinizde sağlam bir kanıt var mı?

More Sentences
sağlam resilient adj.
Try using a resilient material like rubber.
Kauçuk gibi sağlam bir malzeme kullanmayı deneyin.

More Sentences
Trade/Economic
sağlam sound adj.
He's sound; he won't snitch on us.
Sağlam adamdır, bizi ispiyonlamaz.

More Sentences
sağlam substantial adj.
Clearly, we hope to make the framework for negotiation much more substantial.
Açıkçası, müzakere çerçevesini çok daha sağlam hale getirmeyi umuyoruz.

More Sentences
Technical
sağlam firm adj.
Parliament has before it, in my judgment, the means to provide Lebanon with a firm foundation for building its future.
Bana göre Parlamento'nun önünde, Lübnan'a geleceğini inşa etmesi için sağlam bir temel sağlayacak araçlar bulunmaktadır.

More Sentences
sağlam robust adj.
Our company has a robust presence overseas.
Şirketimiz denizaşırı ülkelerde sağlam bir yapılanmaya sahiptir.

More Sentences
sağlam strong adj.
Is this ladder strong enough to bear my weight?
Bu merdiven benim ağırlığımı taşıyacak kadar sağlam mı?

More Sentences
Informatics
sağlam rugged adj.
She fell in love with a rugged young lad.
Sağlam, genç bir çocuğa aşık oldu.

More Sentences
Telecom
sağlam robust adj.
This emergency situation requires rapid, robust, supportive and effective European action.
Bu acil durum hızlı, sağlam, destekleyici ve etkili bir Avrupa eylemi gerektirmektedir.

More Sentences
General
sağlam sure adj.
sağlam fit adj.
sağlam consolidated adj.
sağlam safe adj.
sağlam unfaltering adj.
sağlam undamaged adj.
sağlam foursquare adj.
sağlam stalwart adj.
sağlam trustworthy adj.
sağlam stereo adj.
sağlam air tight adj.
sağlam whole adj.
sağlam as steady as a rock adj.
sağlam substantive adj.
sağlam calculable adj.
sağlam steely adj.
sağlam indissoluble adj.
sağlam stanch adj.
sağlam dyed in grain adj.
sağlam fast adj.
sağlam right adj.
sağlam valid adj.
sağlam unshakable adj.
sağlam bouncing adj.
sağlam as hard as nails adj.
sağlam hale adj.
sağlam runproof adj.
sağlam single adj.
sağlam granitic adj.
sağlam unshaken adj.
sağlam responsible adj.
sağlam scatheless adj.
sağlam invulnerable adj.
sağlam entrenched adj.
sağlam in good condition adj.
sağlam four adj.
sağlam hearty adj.
sağlam thriving adj.
sağlam granite adj.
sağlam lusty adj.
sağlam bankable adj.
sağlam secure adj.
sağlam healthy adj.
sağlam heil adj.
sağlam able-bodied adj.
sağlam gilt-edged adj.
sağlam flat-footed adj.
sağlam hard-wearing adj.
sağlam lasting adj.
sağlam long-wearing adj.
sağlam unshakeable adj.
sağlam unflinching adj.
sağlam well-supported adj.
sağlam well-set adj.
sağlam air-tight adj.
sağlam raucle adj.
sağlam certain [obsolete] adj.
sağlam tenacious adj.
sağlam unrelenting adj.
sağlam trig [dialect] adj.
sağlam antitypous [obsolete] adj.
sağlam earthy adj.
sağlam earthy adj.
sağlam uncrushed adj.
sağlam undefaced adj.
sağlam unfaulty adj.
sağlam sad [obsolete] adj.
sağlam unshaked adj.
sağlam unslipping adj.
sağlam vigorous adj.
sağlam bedrock adj.
sağlam living adj.
sağlam material [obsolete] adj.
sağlam withy adj.
sağlam bulletproof adj.
sağlam bread-and-butter adj.
sağlam husky adj.
sağlam granitoidal adj.
sağlam gusty adj.
sağlam long-lived adj.
sağlam robustious adj.
sağlam rubbery adj.
sağlam infract adj.
sağlam doglike adj.
sağlam incorrupt adj.
sağlam incorrupted adj.
sağlam consolidate adj.
sağlam feckful [scotland] adj.
sağlam feirie [scotland] adj.
sağlam sane adj.
sağlam sauf adj.
sağlam scaithless adj.
sağlam findy [obsolete] adj.
sağlam fittable adj.
sağlam scratchless adj.
sağlam sicker [scotland] adj.
sağlam skaithless adj.
sağlam square-built adj.
sağlam square-cut adj.
sağlam substant adj.
sağlam sufferable [obsolete] adj.
sağlam sure-footed adj.
sağlam monolithic adj.
sağlam permanable [obsolete] adj.
sağlam steadied adj.
sağlam steeve adj.
sağlam stelled adj.
sağlam resolute adj.
sağlam stour adj.
sağlam stowre adj.
sağlam stay [dialect] [uk] adj.
Phrases
sağlam in good nick expr.
Colloquial
sağlam put together adj.
sağlam square-jawed adj.
Idioms
sağlam a mean (something) adj.
sağlam mean adj.
sağlam a mean something adv.
sağlam on a firm footing expr.
sağlam according to cocker [uk] expr.
sağlam according to gunter [us] expr.
Speaking
sağlam all right adj.
Trade/Economic
sağlam secure adj.
Law
sağlam gilt edged adj.
Technical
sağlam hard-wearing adj.
sağlam lasting adj.
sağlam stout adj.
sağlam valid adj.
Textile
sağlam run-resist adj.
Marine
sağlam stiff adj.
Medical
sağlam intactus adj.
Geology
sağlam competent n.
Latin
sağlam duro adj.
Archaic
sağlam unshent [obsolete] adj.
sağlam unvulnerable adj.
sağlam granitical adj.
sağlam stalworth adj.
Slang
sağlam tight (rap slang) adj.

Bedeutungen, die der Begriff "sağlam" mit anderen Begriffen im Englisch Türkisch Wörterbuch erhalten hat: 500 Ergebniss(e)

Türkisch Englisch
General
ayak basacak sağlam yer foothold n.
The team gained a foothold in the American League.
Takım, Amerika liginde ayak basacak sağlam bir yer edindi.

More Sentences
sağlam delil hard evidence n.
We have no hard evidence against Tom.
Tom'a karşı sağlam delilimiz yok.

More Sentences
sağlam bir anlayış a solid understanding n.
A solid understanding of design, copy and web practices.
Tasarım, kopya ve web uygulamaları hakkında sağlam bir anlayış.

More Sentences
sağlam bir temel a sound basis n.
This would enable us to pursue relations on a sounder basis.
Bu sayede ilişkilerimizi daha sağlam bir temelde sürdürebiliriz.

More Sentences
sağlam kanıt solid proof n.
I need solid proof.
Sağlam kanıta ihtiyacım var.

More Sentences
sağlam hisse senedi gilt n.
He invested in gilts to ensure a safe return.
Güvenli bir getiri için sağlam hisse senetlerine yatırım yaptı.

More Sentences
sağlam durmak hold firm v.
She has known when to hold firm and when to make concessions.
Ne zaman sağlam duracağını ve ne zaman taviz vereceğini bilmiştir.

More Sentences
sağlam olmak survive v.
The ancient artefacts still survive.
Antik eserler halen sağlam.

More Sentences
sağlam olmayan shaky adj.
The hitch behind the old tractor is too shaky for the cultivator.
Eski traktörün arkasındaki bağlantı sağlam değil, o yüzden saban kullanılamaz.

More Sentences
çok sağlam foolproof adj.
The user interface should be foolproof.
Kullanıcı arayüzü çok sağlam olmalıdır.

More Sentences
sağlam olmayan unsound adj.
Is this silence because the summit concerns an intergovernmental initiative and is therefore ideologically unsound?
Bu sessizliğin nedeni zirvenin hükümetler arası bir girişim olması ve bu nedenle ideolojik olarak sağlam olmaması mı?

More Sentences
çok sağlam very firm adj.
We are on very firm ground in what is happening here.
Burada olup bitenlerle ilgili olarak çok sağlam bir zemindeyiz.

More Sentences
sağlam olmayan insecure adj.
The insecure building in the town will be pulled down.
Kasabadaki sağlam olmayan bina yıkılacak.

More Sentences
sağlam olmayan wobbly adj.
We had a wobbly start in the league.
Lige sağlam olmayan bir başlangıç yaptık.

More Sentences
sağlam olmayan unsafe adj.
We can't decide on unsafe statements.
Sağlam olmayan ifadelere göre karar veremeyiz.

More Sentences
sağlam temele dayanan solid adj.
The Commission's estimates are based on pure suppositions, with no solid foundation.
Komisyon'un tahminleri hiçbir sağlam temele dayanmayan saf varsayımlara dayanmaktadır.

More Sentences
sağlam halde intact adj.
The fragile glassware I purchased arrived intact.
Satın aldığım kırılgan cam eşyalar sağlam halde geldi.

More Sentences
sağlam bir şekilde firmly adv.
We must keep the compass firmly at north.
Pusulayı sağlam bir şekilde kuzeyde tutmalıyız.

More Sentences
sağlam kanıt valid evidence n.
sağlam olma solidity n.
brezilya palmiyesinden elde edilen sağlam bir iplik türü tecum n.
sağlam olmama insecurity n.
ayak basacak sağlam yer footing n.
bir çeşit sağlam ve esnek kereste ve bu kerestenin elde edildiği ağacın adı lancewood n.
sağlam ayakkabılık kumaş lasting n.
sağlam bir bina a safe building n.
sağlam olmayan yatırım unsound investment n.
sağlam olma durumu sempiternity n.
sağlam başlangıç solid start n.
sağlam muhakeme sound judgment n.
sağlam muhakeme strong reasoning n.
sağlam istatistikler robust statistics n.
sağlam durum sound condition n.
sağlam dilenci caird n.
sağlam zemin stable base n.
sağlam zemin sturdy base n.
sağlam zemin solid foundation n.
sağlam para hard currency n.
sağlam ve samimi inanç conviction n.
sağlam müessese well established firm n.
sağlam firma well established firm n.
sağlam adım unfaltering step n.
sağlam adım firm step n.
sağlam adım sound step n.
sağlam kanıt airtight case n.
sağlam altyapı solid background n.
sağlam altyapı solid infrastructure n.
sağlam altyapı sound infrastructure n.
sağlam kanıt mounting evidence n.
sağlam bir temele dayanma well-foundedness n.
sağlam irade iron will n.
sağlam irade strong will n.
sağlam performans solid performance n.
dağcılıkta ip emniyeti almak için kullanılan bir çeşit sağlam ip cordelette n.
kalın ve sağlam bir ayakkabı brogue n.
kalın ve sağlam bir ayakkabı brogan n.
kalın ve sağlam bir ayakkabı wingtips n.
kalın ve sağlam bir ayakkabı clodhopper n.
sağlam kaynak strong source n.
sağlam yer/yüzey sound surface n.
sağlam sınır heavily fortified border n.
ağır/sağlam biçimde takviye edilmiş sınır heavily fortified border n.
sağlam basma sure-footedness n.
sağlam temeller strong bases n.
sağlam temeller solid basis n.
sağlam temeller solid bases n.
sağlam temel/zemin sound basis n.
sağlam zemine dayanan olay strong case n.
sağlam altyapı strong infrastructure n.
sağlam bir hamle a sound stroke n.
daha sağlam yapma ruggedization n.
sağlam yaklaşım sound approach n.
sağlam vücutluya yapılan kayırma able-bodiedism n.
sağlam vücutluya yapılan kayırma able-bodism n.
hızlı büyüyen, sağlam japon eğrelti otu bamboo fern n.
sağlam eşleşme strong match n.
sağlam ve dayanıklı kimse/hayvan nugget [aus] n.
sağlam kanıt compelling evidence n.
sağlam olmama unfirmness n.
sağlam olmama unsafeness n.
sağlam olmama unsafety n.
dağcılıkta halatın sabitlendiği sağlam zemin belay n.
sağlam yapılı şey knockabout n.
sağlam bir sicimle sarılı ve barutla dolu mukavva bir kartondan oluşan havai fişek marroon n.
sağlam bir sicimle sarılı ve barutla dolu mukavva bir kartondan oluşan havai fişek marron n.
alçak ve sağlam kamyon veya araba bogy n.
alçak ve sağlam kamyon veya araba bogey n.
sağlam inanç strong belief n.
sağlam inanç staunch belief n.
sağlam inanç sound belief n.
sağlam tutuş sağlamak için kullanılan malzeme bulldog n.
sağlam olmayan düğüm granny's knot n.
sağlam kimse hearty [uk] n.
temeli sağlam olmama dishonesty n.
sağlam kaynak good authority n.
sağlam itibar sterling reputation n.
sağlam ve suya dayanıklı olabilen kılıf veya kumaş covert cloth n.
sağlam ve suya dayanıklı olabilen kılıf veya kumaş covert n.
sağlam ve suya dayanıklı bir bot çeşidi duck boot n.
katı ve sağlam olmama insubstantiality n.
sağlam temel firmament [obsolete] n.
temeli sağlam etken fixed fact n.
sabit yazı karakterlerinin saklanmak üzere yerleştirildiği sağlam kağıt veya karton parçası shoe n.
sağlam ahlaklılık solidness n.
sağlam kötek beating-up n.
sağlam sadakat stanchness n.
sağlam pozisyon standfast n.
sağlam duruş stiff upper lip n.
sağlam olma substance n.
savunma amaçlı toprağa dikilen uzun ve sağlam kazık pallisade n.
sağlam şey permanent n.
sağlam unsur permanency n.
sağlam tip stayer n.
sağlam kazığa bağlamak make safe v.
sağlam bir şekilde yerleştirmek entrench v.
sıkı ve sağlam bir biçimde birbirine bağlamak knit v.
sağlam kazığa bağlamak make sure v.
sağlam olmayan bir hale getirmek make unstable v.
bir işi sağlam kazığa bağlamak sew something up v.
sıkı ve sağlam bir şekilde bağlanmak knit v.
midesi sağlam olmak have a strong stomach v.
sağlam kalmak stand up v.
sağlam addedilmek deal in goods v.
sağlam temeller üzerine kurulmak be built on a strong foundation v.
sağlam temeller üzerine kurmak build on solid basis v.
sağlam addedilmek pass as good v.
sağlam bilgiye sahip olmak possess sound knowledge v.
birine (karşı) kuşku uyandıran/sağlam temellere dayanmayan (şüpheli/soru işaretli) bir dava açmak mount a questionable case against someone v.
sağlam raporu vermek give clean bill of health v.
sağlam bir temele oturtmak build on a solid ground v.
sağlam emniyete almak castle v.
sağlam bir darbe indirmek tonk v.
sağlam bir darbe indirmek tunk v.
sağlam durmak hold steady v.
sağlam bir şekilde yerleştirmek entrench v.
dar veya sağlam olmayan bir yüzeye koymak balance v.
dar veya sağlam olmayan bir yüzeye yerleştirilmek balance v.
sağlam kazığa bağlamak safe [obsolete] v.
sağlam temele oturtmak bulletproof v.
sapasağlam/sağlam yapmak bulletproof v.
sağlam ilerlemek bull v.
sağlam temele sahip olmak obtain v.
gerekenden sağlam yapmak overbuild v.
sağlam gerekçesi olmadan inanmak feel v.
makul açıklamalarla sağlam zemine oturtmak salve [obsolete] v.
sağlam anlayışa/bilgiye sahip olmak control v.
sağlam şekilde koymak plunk down v.
sağlam bir yere yerleştirmek sconce [obsolete] v.
sağlam temele oturtmak foundation v.
sağlam olmayan tenuous adj.
sağlam olmayan unconsolidated adj.
sağlam ve kullanılması kolay foolproof adj.
sağlam bir temele dayanmayan faulty adj.
gayet sağlam invulnerable adj.
hiç sağlam olmayan (durum) slippery adj.
en sağlam firmest adj.
sağlam olmayan unsecured adj.
kısa ama sağlam yapılı stocky adj.
sallanan (sağlam olmadığı için) unsteady adj.
sağlam olmayan unsubstantial adj.
sağlam olmayan weak adj.
sağlam karakterli solid adj.
sağlam ayakkabı olmayan unreliable adj.
sağlam ayakkabı değil untrustworthy adj.
turp gibi sağlam as fit as a fiddle adj.
sağlam (sinirler) steady adj.
sağlam ve kullanılması kolay surefire adj.
çok sağlam as good as gold adj.
sağlam bir temele dayanmayan unwarranted adj.
sağlam yapılı stalwart adj.
sağlam (destekçi) stout adj.
sağlam olmayan unstable adj.
sağlam ve dayanıklı substantial adj.
en sağlam securest adj.
çok sağlam rock solid adj.
taş gibi sağlam rock solid adj.
çok sağlam cast-iron adj.
sağlam bir nedene dayanan well-founded adj.
sağlam konumlandırılmış well-positioned adj.
sağlam temelleri olan well-grounded adj.
sağlam zeminli well-founded adj.
sağlam temelli well based adj.
sağlam karakterli character-wise adj.
sağlam (giysi) wearproof adj.
donanımlı/sağlam/gerekli altyapıya sahip well-supported adj.
iradesi sağlam strong-willed adj.
sağlam temellere dayanmayan unanchored adj.
sağlam temellere dayanmayan not having a firm basis or foundation adj.
sağlam temellere dayanmayan groundless adj.
sağlam temellere dayanmayan baseless adj.
sağlam temellere dayanmayan unfounded adj.
sağlam iradeli iron-willed adj.
sağlam kurulmuş well-set adj.
sağlam olmayan aeriform adj.
(duygusal açıdan) güçlü ve (her türlü duygusal travmaya karşı) sağlam heartstrong adj.
sağlam olmayan nonsteady adj.
(sağlam olmadığı için) sallanan unfirm adj.
sağlam olmayan unfirm adj.
sağlam olmayan unsolid adj.
sağlam olmayan untrim adj.
sağlam bir konumda mainline adj.
kısa ama sağlam vücutlu blocky adj.
sağlam yapılı blocky adj.
sağlam temelli bulletproof adj.
temeli sağlam olmayan glidder adj.
sağlam gerçeklere dayanmayan opinionate [obsolete] adj.
kaya gibi sağlam rock-steady adj.
sağlam olmayan infirm adj.
sağlam gerekçeli fikirlere dayanmayan irresponsible adj.
sağlam ve sıkı yerleştirilmiş intrenched adj.
sağlam olmayan invalid adj.
sağlam olmayan sandy adj.
sağlam kararlılık gösteren focused adj.
sağlam kararlılık gösteren focussed adj.
sağlam ve güçlü fiziksel aktivite ile ilgili physical adj.
sağlam görünen solid-looking adj.
oldukça sağlam solidish adj.
sağlam duran square adj.
sağlam yapılı square adj.
sağlam görünümlü square-built adj.
sağlam izolasyonlu superinsulated adj.
sağlam durumda sound adj.
bünyesi sağlam resilient adj.
sağlam köklü stout-stemmed adj.
sağlam bir biçimde indissolubly adv.
sağlam temelle on sure ground adv.
sağlam bir şekilde steadyingly adv.
sağlam bir biçimde unfalteringly adv.
sağlam bir halde imperviously adv.
sağlam bir biçimde steelily adv.
sağlam bir şekilde unshakenly adv.
sağlam bir temele dayanmadan unwarrantedly adv.
güçlü ve sağlam bir şekilde huskily adv.
sağlam bir şekilde firm adv.
sağlam bir şekilde staunchly adv.
sağlam bir şekilde resolvedly [obsolete] adv.
Phrasals
daha sağlam olmasını sağlamak soup up v.
daha sağlam olmasını sağlamak hop up v.
daha sağlam olmasını sağlamak hot up v.
sağlam durmak hold up v.
birini veya bir şeyi sağlam şekilde bir yere bağlamak bind someone or something down v.
(bir şeyde) sağlam adımlarla ilerlemek plod through (something) v.
sağlam adımlarla ilerlemek plow on v.
sağlam adımlarla ilerlemek putter along v.
sağlam adımlarla ilerlemek potter along v.
(bir şeyin yükü/baskısı altında) sağlam kalmak bear up (under something) v.
(bir şeyin) altında sağlam durmak/kalmak bear up (under something) v.
(bir şeyin ağırlığı altında) dayanmak/sağlam kalmak bear up (under something) v.
sağlam durmak brave out v.
(birinin bir yerde/şeyde) sağlam yer edinmesine yardım etmek help (someone) get a foothold in (something) v.
bozulmadan/sağlam kalmak hold together v.
-de sağlam adımlarla ilerlemek plod through v.
sağlam bir şekilde (bir şey) takmak/bağlamak rivet on (something) v.
yere daha sağlam basmak için vuruş sırasında yeri ayakla eşelemek dig in v.
Phrases
sağlam ancak kırılgan robust-yet-fragile adj.
eşeği sağlam kazığa bağla better safe than sorry expr.
eşeği sağlam kazığa bağlamalı better safe than sorry expr.
Proverb
eşeğini sağlam kazığa bağla mouse that has but one hole is quickly taken
eşeğini önce sağlam kazığa bağla sonra tanrı'ya emanet et put your trust in god and keep your powder dry
sağlam kafa sağlam vücutta bulunur mens sana in corpore sano
sağlam kafa sağlam vücutta bulunur a healthy mind in a healthy body
eşeğini sağlam bağla da foresight is better than hindsight
eşeğini sağlam bağla, sonra allah'a ısmarla trust in Allah, but tie up your camel
eşeğini sağlam bağla, sonra allah'a ısmarla trust in God, but tie up your camel
eşeğini sağlam bağla, sonra allah'a ısmarla trust in allah, but tie up your camel
eşeğini sağlam bağla, sonra allah'a/tanrı'ya ısmarla trust in god, but tie up your camel
eşeğini önce sağlam kazığa bağla sonra tanrı'ya emanet et put your faith in god, and keep your powder dry
eşeğini önce sağlam kazığa bağla sonra tanrı'ya emanet et put your faith in god, but keep your powder dry
eşeğini önce sağlam kazığa bağla sonra tanrı'ya emanet et put your trust in god, but keep your powder dry
eşeğini önce sağlam kazığa bağla sonra tanrı'ya emanet et trust in god, but keep your powder dry
eşeğini önce sağlam kazığa bağla sonra tanrı'ya emanet et trust in god and keep your powder dry
Colloquial
sağlam kafa sağlam vücutta bulunur a sound mind in a sound body n.
sağlam bir kaynak a reliable source n.
bomba gibi sağlam right as rain n.
turp gibi sağlam right as rain n.
sağlam ayakkabı olmayan kişi a nasty piece (or bit) of work n.
dengeli/sağlam ayak figürü fancy footwork n.
sağlam olmayan kimse hog on ice [us] n.
sağlam havası yaratıp aslında zayıf olan kimse hog on ice n.
sağlam gibi görünüp aslında yalpalayarak/beceriksizce hareket eden kimse hog on ice n.
sağlam/özgüvenli görünmeye çalışmasına rağmen çaresiz kimse hog on ice n.
sağlam kimse/şey war horse n.
sağlam/güçlü karakterli kimse war horse n.
sağlam duruş some nerve n.
sağlam pabuç/ayakkabı champ n.
ayağını sağlam tahtaya basmak be on the safe side v.
cebi sağlam olmak in the black v.
sağlam bir dayak atmak lace v.
sağlam ve kullanılması kolay hale getirmek goof-proof v.
sağlam ve kullanılması kolay hale getirmek goof-proof v.
sağlam bir şekilde dövmek marmalise v.
sağlam bir şekilde dövmek marmalize v.
sağlam zemine oturtulmamış on dangerous ground adj.
sağlam zemine oturtulmamış on shaky ground adj.
sağlam ayakkabı değil full of it adj.
çok sağlam goof-proof adj.
sağlam ve kullanılması kolay goof-proof adj.
çok sağlam goof-proof adj.
çok sağlam goof-proof adj.
sağlam ve kullanılması kolay goof-proof adj.
sağlam ve kullanılması kolay goof-proof adj.
oldukça sağlam fairly sturdy adj.
sağlam ayakkabı değil a bad lot expr.
sağlam/güvenilir bir kaynaktan from a reliable source expr.
sağlam dur keep in there expr.
sağlam/düzgün ya, bozana kadar uğraş/uğraşırlar artık if it ain't broke, fix it till it is expr.
çalışan/sağlam şeyi iyice kurcala ki bozulsun if it ain't broke, fix it till it is expr.
çalışan/sağlam şeyi iyice kurcala ki bozulsun iiabfitii (if it ain't broke, fix it till it is) expr.
Idioms
sağlam yatırım gilt-edged investment n.
eşeği sağlam kazığa bağlama belt and braces n.
sağlam mide (kolay kolay bulanmayan) cast-iron stomach n.
sağlam adam a good joe n.
sağlam adam good joe n.
sağlam köşe a coign of vantage n.
sağlam yer a coign of vantage n.
(bir şeyi yapacak kadar) sinirleri sağlam olma brass nerve n.
(bir şeyi yapacak kadar) sinirleri sağlam olma brass neck [uk] n.
sağlam köşe coign of vantage n.
sağlam köşe a coign of vantage n.
sağlam yer a coign of vantage n.
sağlam yer coign of vantage n.
sağlam kimse happy warrior n.
sağlam bir işaret/mesaj a kick in the pants n.
sağlam göt intestinal fortitude n.
sağlam inanç intestinal fortitude n.
sağlam bir ayar a kick in the guts n.
sağlam olmayan bir plan a house of cards n.
sağlam dayak a nasty wallop n.
sağlam pabuç olmayan kimse a nasty piece of work n.
sağlam destekçi a tower of strength n.
sağlam destekçi a pillar of strength n.
hiç sağlam olmayan bir durum a slippery slope n.
kötü durumlar/görüntüler karşısında sağlam durabilme a strong stomach n.
midesi sağlam olma a strong stomach n.
sağlam bir duruş a stout heart n.
sağlam destekçi a tower of strength n.
sağlam destekçi a pillar of strength n.
sağlam ayakkabı değil bad lot n.
zora gelemeyen/midesi sağlam olmayan kimse faint of heart n.
ayağını sağlam basmak get one's feet on the ground v.
sağlam kaynaktan bilgi almak have it on good authority v.
midesi sağlam olmak have a cast-iron stomach v.
sağlam olmamak be built on sand v.
arkası sağlam olmak be in the catbird seat v.
arkası sağlam olmak be sitting in the catbird seat v.
sağlam delillere/kanıtlara dayanmak stand up in court v.
kale gibi sağlam olmak be like fort knox v.
sağlam temele oturtmamak build on sand v.
sağlam temele oturtulmamak be built on sand v.
tank gibi sağlam yapılmak be built like a tank v.
sağlam sopa yemek have/get a nasty wallop v.
eşeği sağlam kazığa bağlamak lay an anchor to the windward v.
sağlam yere kapak atmak board the gravy train v.
sağlam yere kapak atmak climb on the gravy train v.
sağlam yere olta atmak climb on the gravy train v.
sağlam yere olta atmak get on the gravy train v.
sağlam yere olta atmak board the gravy train v.
sağlam yere kapak atmak get on the gravy train v.
sağlam durup gereken her şeyi yapmak stand and deliver v.
sağlam bir şekilde yapışmak/yapıştırmak stick fast v.
birinin sağlam yer edinmesine yardım etmek help someone get a foothold v.
kafası/kafa tası sağlam olmak have a hard head v.
kafası/kafa tası sağlam olmak have a thick skull v.
sağlam durmak hold hard [uk] v.
kale gibi sağlam olmak be as safe as fort knox v.
kale gibi sağlam olmak be like fort knox v.
(bir şeyi yapmak) çok sağlam olması gerekmek take some nerve (to do something) v.
(bir şeyi yapmak için) sağlam bir duruşa sahip olması gerekmek take some nerve (to do something) v.
sağlam durmak person up v.
sağlam/güçlü olmak person up v.
çok/daha sağlam bir karaktere sahip olmak be made of sterner stuff v.
sağlam olmak be on firm ground v.
sağlam bir zemini/altyapısı olmak be on firm ground v.
ayakları yere sağlam basmak be on firm ground v.
bir şey yönü sağlam olmak be strong on something v.
kaya gibi sert/sağlam olmak be (as) solid as a rock v.
çivi gibi sağlam olmak be (as) tough as nails v.
sağlam olmak be (as) hard as nails v.
sağlam olmak be (as) tough as old boots v.
çivi gibi sağlam olmak be (as) hard as nails v.
çivi gibi sağlam olmak be (as) tough as old boots v.
çivi gibi sağlam olmak be (as) tough as shoe leather v.
sağlam olmak be (as) sound as a dollar v.
sağlam olmak be (as) solid as a rock v.
sağlam olmak be (as) tough as nails v.
sağlam olmak be (as) tough as shoe leather v.
sağlam ayakkabı olmamak be as slippery as an eel v.
taş gibi (sağlam) olmak be as sound as a bell v.
sağlam olmamak be full of holes v.
kale gibi sağlam olmak be as safe as fort knox v.
kale gibi sağlam olmak be like fort knox v.
(bir şeyi) sağlam temele oturtmamak build (something) on sand v.
sağlam raporu almak have clean bill of health v.
sağlam raporu verilmek be given a clean bill of health v.
ayağını sağlam basmak get your feet on the ground [us] v.
sağlam kaynaktan bilgi almak have something on good authority v.
sağlam yer edinmesine yardım etmek help get a foothold v.
(birine) sağlam bir sopa çekmek knock seven bells out of (one) v.
(bir şey) karşısında sağlam durmak take (something) like a man v.
taş gibi (sağlam) as sound as a bell adj.
kaya gibi sağlam steady as a rock adj.
çivi gibi sağlam hard as nails adj.
çok sağlam plenty rugged adj.
çok sağlam (as) sound as a pound [uk] adj.
çok sağlam (as) tough as leather adj.
kaya gibi sağlam built like a tank adj.
kale gibi sağlam built like a tank adj.
tank gibi sağlam built like a tank adj.
çivi gibi sağlam hard-as-nails adj.
kaya gibi sert/sağlam solid as a rock adj.
taş gibi (sağlam) sound as a bell adj.
çivi gibi sağlam tough as old (shoe) leather adj.
çivi gibi sağlam tougher than a two-dollar steak adj.
çivi gibi sağlam tough as an old boot adj.
kaya gibi sağlam as steady as a rock expr.
turp gibi sağlam hale and hearty expr.
sağlam temelli on a firm footing expr.
temeli sağlam on a firm footing expr.
sağlam bazlı on a firm footing expr.
sağlam yapılmış built like a brick shithouse expr.
sağlam yapılmış built like a brick outhouse expr.
kale gibi sağlam inşa edilmiş built like a brick shithouse expr.
kale gibi sağlam inşa edilmiş built like a brick outhouse expr.
turp gibi sağlam as fit as a flea expr.
çok sağlam heck of a expr.
hiç sağlam olmayan bir durumda/duruma on a slippery slope expr.
ayağı yere sağlam basan with both feet on the ground expr.
sağlam durumda in good nick expr.
sağlam durumda in good repair expr.
sağlam durumda in good state of repair expr.
Speaking
sağlam içici big drinker expr.
sağlam ayakkabı değil the guy's dodgy expr.
bana pek sağlam bir ayakkabı değilmiş gibi geldi he doesn't strike me as the soundest kind of guy
bana pek sağlam bir pabuç değilmiş gibi geldi he doesn't strike me as the soundest kind of guy
Trade/Economic
sağlam değer sound value n.
sağlam bir vergilendirme politikasının dayandığı ilkeler canons of taxation n.
sağlam senet gilt edged bill n.
sağlam hisse senedi ve tahviller gilt edged securities n.
sağlam senet prime bill n.
sağlam para sound money n.
sağlam poliçe prime bill n.
sağlam para hard currency n.
sağlam teslim alınan mallar için taşımacı tarafından düzenlenen konşimento clean bill of lading n.
sağlam kambiyo senedi ya da poliçe primary bill of exchange n.
sağlam senet safe bill n.
sağlam para hard money n.
net sağlam değer net sound value n.
parası sağlam ülke hard currency country n.
sağlam olmayan senet worthless bill n.
sağlam senetler fine bills n.
sağlam tahvil sound bond n.
sağlam teminat good security n.
sağlam ticaretevi solvent house n.
sağlam para sound currency n.
sağlam senet good paper n.
sağlam ticari senet fine trade bill n.
sağlam poliçe good paper n.
sağlam alındı good receipt n.
sağlam borç good debt n.
sağlam plasman sound investment n.
sağlam senet gilt-edged bill n.
sağlam olmayan şirket wild-cat company n.
sağlam karakter steady character n.
sağlam poliçe gilt edged bill n.
sağlam senet gilt bill n.
sağlam belge good paper n.
sağlam akreditif confirmed letter of credit n.
sağlam olmayan akreditif unconfirmed letter of credit n.
sağlam para birimi hard currency n.
sağlam bütçe strong budget n.
sağlam bütçe sound budget n.
sağlam borç active debt n.
sağlam ekonomi sound economy n.
sağlam yatırım sound investment n.
sağlam yapı solid structure n.
sağlam mali yönetim sound financial management n.
sağlam para hard currency n.
uzun vadeli sağlam bono longs n.
sağlam olmayan unreliable adj.
sağlam olmayan unsecured adj.
sağlam olmayan wild-cat adj.
Law
kaya gibi sağlam deliller rock solid evidence n.
(suç işlediği zamanda başka yerde olduğunu gösteren) güçlü/sağlam gerekçe cast iron alibi n.
sağlam temele dayanan iddia merit n.
Politics
sağlam politikalar sound policies n.
Industry
daha sağlam yapma ruggedisation [uk] n.
Insurance
varış tarihinde sağlam brüt değer gross arrived sound value n.
sağlam değer sound value n.
Technical
sağlam zemin hardground n.
sağlam kaya sound rock n.
sağlam zemin hard ground n.
sağlam zemin resistant soil n.
sağlam yön head grain n.
sağlam olmayan beton unsound concrete n.
sağlam malzeme solid material n.
sağlam zemin solid ground n.
sağlam zemin load-bearing soil n.
sağlam zemin load-bearing ground n.
koyu renkli sağlam ambalaj kağıdı kraft paper n.
koyu renkli sağlam ambalaj kağıdı kraft n.