trouble - Türkisch Englisch Wörterbuch
Verlauf

trouble

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau


Bedeutungen von dem Begriff "trouble" im Türkisch Englisch Wörterbuch : 61 Ergebniss(e)

Englisch Türkisch
Common Usage
trouble n. sorun
trouble n. dert
trouble n. zahmet
trouble n. problem
trouble n. bela
General
trouble n. iş
trouble n. külfet
trouble n. karışıklık
trouble n. güçlük
trouble n. aksaklık
trouble n. meşakkat
trouble n. keder
trouble n. sıkıntı
trouble n. aksilik
trouble n. gaile
trouble n. ıstırap
trouble n. mihnet
trouble n. hastalık
trouble n. mesele
trouble n. bela
trouble n. üzgü
trouble n. üzüntü
trouble n. rahatsızlık
trouble n. huzursuzluk
trouble n. tehlike
trouble n. bozukluk
trouble n. arıza
trouble n. zorluk
trouble n. üzücü gerçek
trouble v. zahmet etmek
trouble v. tedirgin etmek
trouble v. uğraştırmak
trouble v. başını ağrıtmak
trouble v. bulandırmak
trouble v. üzülmek
trouble v. başına bela olmak
trouble v. telaşlandırmak
trouble v. rahatsız etmek
trouble v. karıştırmak
trouble v. sıkmak
trouble v. zahmete sokmak
trouble v. zahmet vermek
trouble v. canını sıkmak
trouble v. üzmek
trouble v. sorun etmek
trouble v. dert etmek
trouble v. taciz etmek
trouble v. zahmete katlanmak
trouble v. rahatını bozmak
trouble v. rahatını kaçırmak
trouble v. rahatsızlık vermek
trouble v. izaç etmek
trouble v. sıkıntı vermek
trouble v. bunaltmak
trouble v. endişelendirmek
Colloquial
trouble n. evlenmeden hamile kalma
Politics
trouble n. kamuoyunda infial
Technical
trouble n. arıza
Mechanic
trouble n. bozukluk
trouble v. arıza yapmak
Archaic
trouble v. hor kullanmak

Bedeutungen, die der Begriff "trouble" mit anderen Begriffen im Englisch Türkisch Wörterbuch erhalten hat: 500 Ergebniss(e)

Englisch Türkisch
Common Usage
out of trouble adj. belasız
General
trouble shooter n. sıkıntıları yatıştıran
trouble shooting n. arıza tespiti
trouble maker n. sorun yaratan
trouble shooting n. onarım
trouble spot n. sık sık arızalanan yer
trouble shooting n. sorun çözme
source of trouble n. çıban başı
deep trouble n. vahim bir durum
trouble spot n. sorun yaratan nokta
source of trouble n. çıbanbaşı
financial trouble n. maddi sıkıntı
financial trouble n. maddi sorun
big trouble n. büyük sorun
political trouble n. siyasal sorun
trouble-making n. sorun yaratma
trouble maker n. sorun çıkaran
trouble maker n. baş belası
the true cause of the trouble n. sorunun gerçek nedeni
trouble-free use n. sorunsuz kullanım
double trouble n. bir dans hareketi
double trouble n. çifte dert
double trouble n. çifte sorun
sign of trouble n. bela belirtisi
car trouble n. araba arızası
get somebody into trouble v. belaya sokmak
put somebody to trouble v. zahmete sokmak
stir up trouble v. karışıklık çıkarmak
get into trouble v. başı belaya girmek
ask for trouble v. sataşmak
get somebody into trouble v. başına çorap örmek
ask for trouble v. aranmak
get into trouble v. belaya uğramak
be in trouble v. zorda olmak
get into trouble v. başı derde girmek
get into trouble v. derde girmek
bring trouble on v. başına dert açmak
stir up trouble between people v. müzevirlik etmek
bring trouble on v. başına iş açmak
take trouble v. zahmet etmek
take trouble v. zahmete katlanmak
get into trouble v. belaya çatmak
invite trouble v. belayı satın almak
borrow trouble v. başına dert açmak
get into trouble v. başı dara düşmek
stir up trouble v. problem çıkarmak
lead to trouble v. dert açmak
get somebody into a lot of trouble v. başını yakmak
be in trouble v. başı belada olmak
run into trouble v. belaya çatmak
look for trouble v. kaşınmak
get into trouble v. başını belaya sokmak
stir up trouble v. olay çıkarmak
itch for trouble v. kaşınmak
take trouble v. dikkat etmek
suffer from heart trouble v. kalbi olmak
put up with a lot of trouble v. kahır çekmek
stir up trouble v. problem yaratmak
suffer trouble v. zahmet çekmek
run into trouble v. derde çatmak
get somebody into trouble v. başını yemek
be well worth the trouble v. zahmete değmek
be in trouble v. sıkışmak
be in great trouble v. hali duman olmak
make trouble v. bela çıkarmak
have trouble making ends meet v. darlık çekmek
cause trouble v. dert açmak
get into trouble v. başını derde sokmak
take the trouble of v. zahmet etmek
stir up trouble v. sorun çıkarmak
ask for trouble v. kaşınmak
ferment trouble among v. birilerini kışkırtmak
look for trouble v. bela aramak
stir up trouble v. fesat karıştırmak
cause somebody trouble v. eziyet vermek
be in great trouble v. hali harap olmak
stir up one's trouble v. derdini deşmek
take the trouble to do something v. zahmet edip bir şey yapmak
cause trouble to v. başına bela olmak
stir up trouble v. ortalığı karıştırmak
get in trouble v. başına bela gelmek
get in trouble v. başına kötü bir şey gelmek
cause trouble v. mesele çıkarmak
take the trouble v. zahmete girmek
cause trouble v. sıkıntıya sebebiyet vermek
cause trouble v. sıkıntıya sebep olmak
cause trouble v. sıkıntıya neden olmak
cause trouble v. sıkıntıya sebep vermek
get into trouble v. başına dert almak
look for trouble v. belasını aramak
look for trouble v. canına susamak
be overwhelmed by trouble v. canı burnuna gelmek
get into trouble v. derde sokmak
have a trouble v. sorun yaşamak
be in trouble v. zorda kalmak
be in trouble v. başı sıkışmak
keep out of trouble v. beladan uzak durmak
stay out of trouble v. beladan uzak durmak
run into a trouble v. başı sıkışmak
cause trouble v. sıkıntıya sokmak
lead to trouble v. sıkıntıya sokmak
cause trouble v. sıkıntı yaratmak
put into trouble v. sıkıntıya sokmak
fall into trouble v. derde düşmek
pile one trouble on another v. derde dert katmak
remind someone of his/her trouble v. derdini deşmek
stir up one's trouble v. derdini depreştirmek
remind someone of his/her trouble v. derdini depreştirmek
make a trouble v. sorun çıkarmak
make a trouble v. sorun yaratmak
make trouble v. parmak atmak
be in trouble v. hapı yutmak
be in trouble v. ayvayı yemek
make trouble v. yolu yokuşa sürmek
make trouble v. işi yokuşa sürmek
make trouble v. yokuş yapmak
be in trouble v. başı dertte olmak
trouble oneself v. zahmete katlanmak
take the trouble to do something v. zahmete katlanmak
get into trouble v. zılgıtı yemek
get into trouble v. sorun yaşamak
be in trouble v. başına (bir) iş gelmek
cause trouble v. sorun yaratmak
ask for (trouble) v. çanak tutmak
go to the trouble v. zahmet olmak
take the trouble v. zahmet olmak
be without any trouble v. olaysız geçmek
have trouble v. sıkıntı yaşamak
create trouble v. sorun çıkarmak
create trouble v. olay çıkarmak
create trouble v. fitne sokmak
create trouble v. ortalığı karıştırmak
create trouble v. kargaşa çıkarmak
create trouble v. sorun yaratmak
put into trouble v. zor duruma sokmak
have trouble v. dert sahibi olmak
have trouble v. derdi olmak
take the trouble v. zahmetini göstermek
be in trouble v. sıkıntıda olmak
cause a trouble v. soruna sebebiyet vermek
cause a trouble v. soruna sebep olmak
cause a trouble v. soruna neden olmak
cause a trouble v. soruna yol açmak
great trouble to arise v. kıyamet kopmak
put someone to trouble v. birini sıkıntıya sokmak
put someone to trouble v. birini zahmete sokmak
give trouble v. sorun çıkarmak
give trouble v. sorun vermek
trouble to come v. sorun meydana gelmek
trouble to come v. sorun olmak
trouble come v. sorun çıkmak
go through a trouble v. sıkıntı/sorun yaşamak
go through a trouble v. zahmetine katlanmak
stay out of trouble v. pis işlere bulaşmamak
remain out of trouble v. beladan uzak durmak
remain out of trouble v. pis işlere bulaşmamak
bring a trouble in the past v. geçmişte başına iş açmak
get someone into trouble v. birinin başını belaya sokmak
go to all the trouble v. zahmete katlanmak
save someone the trouble v. birini zahmetten kurtarmak
avoid trouble v. beladan kaçınmak
avoid trouble v. beladan uzak durmak
make trouble v. sorun çıkarmak
suffer from heart trouble v. kalp rahatsızlığı olmak
stay out of trouble v. belaya bulaşmamak
keep out of trouble v. belaya bulaşmamak
trouble oneself about someone or something v. birisini/bir şeyi dert ederek düşünmek
trouble oneself about someone or something v. birini/bir şeyi dert ederek kendini üzmek
have trouble saying no v. (kolay kolay) hayır diyememek
have trouble in reverse v. geri geri gitmede sorun yaşamak
have trouble sleeping v. uyku sorunu çekmek
have trouble sleeping v. uyku sorunu yaşamak
have trouble sleeping v. uyku sorunu olmak
have trouble sleeping v. uykusuzluk çekmek
have heart trouble v. kalbi zayıf olmak
face a trouble v. bir sorunla karşılaşmak
suffer from heart trouble v. kalp sorunu yaşamak
suffer from heart trouble v. kalp sorunu yaşamak
trouble [caribbean] v. müdahale etmek
trouble [obsolete] v. (su) çalkalanmak
trouble [obsolete] v. (gökyüzü) kararmak
pose a trouble v. sorun teşkil etmek
having a trouble adj. dertli
in trouble adj. bitik
in trouble adj. başı belada
in trouble adj. dertli
in trouble adj. başı dertte
trouble-making adj. sorun yaratan
trouble-free adj. üzgüsüz
without trouble adj. zahmetsiz
trouble-free adj. sorunsuz
out of trouble adj. belasız
without trouble adv. zahmetsizce
the trouble is that conj. işin kötüsü
Phrasals
trouble (someone or oneself) with (someone or something) v. (birini/kendini biriyle/bir şeyle) rahatsız etmek
trouble (someone or oneself) with (someone or something) v. (birinin/kendinin) canını (biriyle/bir şeyle) sıkmak
trouble (someone or oneself) with (someone or something) v. (birinin/kendinin) sinirini (biriyle/bir şeyle) bozmak
trouble (someone or oneself) with (someone or something) v. (birinin/kendinin) kafasını (biriyle/bir şeyle) kurcalamak
trouble (someone or oneself) with (someone or something) v. (birini/kendini biriyle/bir şeyle) huzursuz etmek
trouble (someone or oneself) with (someone or something) v. (biriyle/bir şeyle) ilgili kaygı duymak
trouble (someone or oneself) with (someone or something) v. (biriyle/bir şeyle) ilgili endişe duymak
trouble (someone or oneself) with (someone or something) v. (birini/bir şeyi) kafaya takmak
trouble (someone or oneself) with (someone or something) v. (birini/bir şeyi) dert edinmek
trouble (someone or oneself) with (something) v. (bir şeyi/görevi) yüklenerek zahmete girmek
trouble (someone or oneself) with (something) v. (bir şeyin/işin) altına girerek zorluk çekmek
trouble (someone or oneself) with (something) v. (bir şeyin, işin, görevin) sorumluluğunu alarak/üstlenerek sıkıntıya girmek
trouble someone with something v. birini bir şeyle rahatsız etmek
trouble someone with something v. birinin bir şeyle kafasını kurcalamak
trouble someone with something v. birini bir şeyle meşgul etmek
trouble someone with something v. birine bir şeyle rahatsızlık vermek
trouble someone with something v. birine bir şeyle zahmet vermek
trouble (one) to do (something) v. (birinden bir şey yapmasını) isteyerek rahatlık vermek
trouble (one) to do (something) v. (birine bir şey yapmasını) isteyerek zahmet vermek
trouble (someone) about (someone or something) v. (birine biriyle/bir şeyle) ilgili zahmet vermek
trouble (someone) about (someone or something) v. (birini biriyle/bir şeyle) ilgili rahatsız etmek
trouble (someone) about (someone or something) v. (birine biriyle/bir şeyle) ilgili rahatsızlık vermek
trouble about v. ie ilgili zahmet vermek
trouble about v. ile ilgili rahatsız etmek
trouble about v. ile ilgili rahatsızlık vermek
trouble about v. '-i dert ederek kendini üzmek
trouble about v. '-i dert ederek düşünmek
trouble for v. için zahmet vermek
trouble for v. için rahatsız etmek
trouble for v. için rahatsızlık vermek
trouble with v. ile rahatsız etmek
trouble with v. ile canını sıkmak
trouble with v. ile sinirini bozmak
trouble with v. ile kafasını kurcalamak
trouble with v. ile huzursuz etmek
trouble with v. ile zahmet vermek
trouble with v. '-i kafaya takmak
trouble with v. '-i dert edinmek
trouble with v. '-in altına girerek zorluk çekmek
Phrases
trouble never comes alone expr. aksilikler üst üste gelir
one trouble after another expr. kambur üstüne kambur/kambur kambur üstüne
trouble never comes alone expr. sorunlar üst üste gelir
in times of trouble expr. sıkıntılı dönemlerde
in time of trouble expr. zor dönemlerde
in times of trouble expr. zor dönemlerde
Proverb
never trouble trouble till trouble troubles you sorun seni üzmeden sorunu dert etme
trouble shared is a trouble halved derdini söylemeyen, derman bulamaz
trouble shared is a trouble halved sorunlar paylaşıldıkça azalır
a trouble shared is a trouble halved sorunlar paylaştıkça azalır
a trouble shared is a trouble halved sorunlar konuştukça azalır
don't trouble trouble till trouble troubles you sorun seni üzmeden sorunu dert etme
don't trouble trouble till trouble troubles you sorun ortaya çıkmadan onu tetikleyecek bir şey yapma
don't trouble trouble till trouble troubles you bir şeyin problem olacağını düşünüyorsan durduk yere üstüne gitme/onu körükleme
trouble shared is trouble halved derdini söylemeyen, derman bulamaz
trouble shared is trouble halved sorunlar paylaşıldıkça azalır
trouble shared is trouble halved sorunlar paylaştıkça azalır
trouble shared is trouble halved sorunlar konuştukça azalır
Colloquial
trouble magnet n. bela mıknatısı
trouble magnet n. belayı çeken kimse
trouble in paradise n. çiftlerin ilişkileri yolunda gittiğini sanarken aksine ters gitmesi durumu
trouble magnet n. sürekli olarak başını belaya sokan kimse
the trouble with (someone or something) n. (biriyle/bir şeyle) ilgili sorun/sıkıntı
the trouble with (someone or something) n. (birinin/bir şeyin) sorunlu/sıkıntılı yanı
the trouble with (someone or something) n. (birinin/bir şeyin) sinir bozucu/rahatsız edici tarafı
the trouble with (someone or something) n. (birinin/bir şeyin) can sıkıcı/zor yanı
die of throat trouble v. asılarak ölmek
die of throat trouble v. asılmak
trouble one's head about something v. canını sıkmak
trouble one's head about something v. endişelenmek
trouble one's head about something v. kuruntu etmek
trouble one's head about something v. merak etmek
trouble one's head about something v. korkmak
trouble one's head about something v. sıkıntı yapmak
have trouble adapting to a new environment v. yeni bir çevreye uyum sağlama zorluğu yaşamak
get into trouble v. başı belaya girmek
get into trouble v. başını belaya sokmak
get into trouble v. başı derde girmek
get into trouble v. başını derde sokmak
get into trouble v. başına iş açmak
get into trouble v. başına iş almak
trouble (one) for (something) v. (birine bir şey) için zahmet vermek
trouble (one) for (something) v. (birini bir şey) için rahatsız etmek
trouble (one) for (something) v. (birine bir şey) için rahatsızlık vermek
trouble someone for something v. birinden bir şey istemek
trouble someone for something v. birinden bir şey vermesini istemek
trouble someone for something v. birinden bir şeyi uzatmasını istemek
trouble someone for something v. birine bir şey isteyerek zahmet vermek
trouble someone for something v. birini bir şey için rahatsız etmek
trouble someone for v. birinden bir şey rica etmek
trouble someone for v. birinden zahmet olmazsa bir şey istemek/rica etmek
trouble someone for v. birini bir şey için rahatsız etmek
trouble oneself (to do something) v. kendini (bir şey yapmak için) sıkıntıya sokmak
trouble oneself (to do something) v. (bir şey yapma) zahmetinde bulunmak
trouble oneself (to do something) v. (bir şey yapma) sıkıntısına girmek
ask for trouble/it v. belasını aramak
ask for trouble/it v. kaşınmak
ask for trouble/it v. aranmak
ask for trouble/it v. bela aramak
ask for trouble/it v. kendi kaşınmak
ask for trouble/it v. belaya davetiye çıkarmak
be asking for trouble v. bela aramak
be asking for trouble v. belasını aramak
be asking for trouble v. aranmak
be asking for trouble v. kendi kaşınmak
be looking for trouble v. bela aramak
be looking for trouble v. belasını aramak
be looking for trouble v. aranmak
be looking for trouble v. kaşınmak
be looking for trouble v. belaya davetiye çıkarmak
trouble to do v. yapma zahmetinde bulunmak
trouble to do v. yapma sıkıntısına girmek
in trouble adj. dertli
trouble has a way of finding me expr. bela bir şekilde beni bulur
sorry for your trouble expr. başınız sağolsun
trouble with me is expr. sorunum şu ki
half the trouble of something expr. sıkıntının çoğu
half the trouble of something expr. sıkıntının büyük bir kısmı
half the trouble of something expr. asıl sıkıntı
half the trouble of (something) expr. (bir konudaki) sıkıntının önemli bir kısmı
half the trouble of (something) expr. (bir şeyin) yorucu/zor olmasının önemli bir sebebi
in trouble with (someone) expr. (biriyle) başı belada
in trouble with (someone) expr. (biriyle) başı dertte
in trouble with expr. ile başı dertte
in trouble with expr. ile başı belada
been keeping out of trouble expr. bir yaramazlık yok
been keeping out of trouble expr. her şey yolunda
been keeping out of trouble expr. idare eder
been keeping out of trouble expr. sorun yok
been keeping out of trouble expr. sıkıntı yok
been keeping out of trouble? expr. ne var ne yok?
been keeping out of trouble? expr. nasıl gidiyor?
been keeping out of trouble? expr. bir yaramazlık var mı?
been keeping out of trouble? expr. her şey yolunda mı?
no trouble expr. önemli değil
no trouble expr. sorun değil
no trouble expr. problem yok
no trouble expr. dert değil
not worth the trouble expr. zahmete değmez
Idioms
asking for trouble n. belaya davetiye çıkarma
asking for trouble n. bela arama
a ton of trouble n. bir dolu sorun
a ton of trouble n. bir dolu dert
a ton of trouble n. bir sürü sorun
double-trouble n. çifte sorun
double-trouble n. çifte dert
double-trouble n. çifte bela
double-trouble n. büyük sorun
double-trouble n. büyük dert
double-trouble n. büyük bela
double-trouble n. büyük sıkıntı
half the trouble of something n. bir şeyin asıl zor kısmı
half the trouble of something n. bir şeyin sıkıntısının çoğu/büyük bir kısmı
half the trouble of something n. bir şeyin asıl sıkıntısı
trouble brewing n. büyüyen sorun
trouble brewing n. yaklaşan zorluk/problem
trouble brewing n. doğacak/meydana gelecek sorun/tehlike/zorluk
borrow trouble v. dertsiz başına dert açmak
borrow trouble v. aşırı vesveseli olmak
borrow trouble v. dertsiz başına dert almak
ask for trouble v. aranmak
ask for trouble v. bela aramak
itch for trouble v. bela aramak
look for trouble v. bela aramak
look for trouble v. belasını aramak
ask for trouble v. belasını aramak
be asking for trouble v. bela aramak
spell trouble v. bela/felaket manasına/anlamına gelmek
talk his way out of trouble v. dil dökerek başını beladan kurtarmak
buy trouble v. dert/sorun almak
not trouble one's pretty little head about v. endişelenmemek
borrow trouble v. gereksiz endişe duymak
spell trouble v. felakete yol açmak/götürmek
spell trouble v. felaket/bela/musibet getirmek
borrow trouble v. gereksiz yere endişelenmek
have a great deal of trouble v. emek vermek
ask for trouble v. istemek
ask for trouble v. kendi kaşınmak
foment trouble v. soruna neden olmak
stir trouble up v. sorun yaratmak
hell-bent on causing trouble v. sorun çıkarmaya eğilimli olmak
hell-bent on causing trouble v. sorun çıkarmak istemek
foment trouble v. sorun yaratmak
foment trouble v. sorun çıkarmak
stir trouble up v. sorun çıkartmak
go to the trouble (of doing something) v. zahmete girmek
go to the trouble (to do something) v. zahmet etmek
have a great deal of trouble v. zahmet vermek
go to the trouble to cook v. yemek yapma zahmetine girmek
go to the trouble (to do something) v. zahmete girmek
go to the trouble (of doing something) v. zahmet etmek
store up trouble for (oneself) v. sorunlara zemin hazırlamak
store up trouble for (oneself) v. başına bela aramak
store up trouble for (oneself) v. belasını aranmak
store up trouble for (oneself) v. başına dert aramak
get into trouble v. azar işitmek
get into trouble v. fırça yemek
get into trouble v. azarlanmak
get into trouble v. bir kadını evlilik dışı hamile bırakmak
get somebody into trouble [old-fashioned] v. bir kadını evlilik dışı hamile bırakmak
meet trouble halfway v. ortada henüz bir şey yokken gereksiz yere endişelenmeye başlamak
meet trouble halfway v. ortada fol yok yumurta yokken endişelenmek
trouble (one's) head with (someone or something) v. kafasını (biri/bir şey) kurcalamak
trouble (one's) head with (someone or something) v. (birini/bir şeyi) kendine dert edinmek
trouble (one's) head with (someone or something) v. (birini/bir şeyi) kafaya takmak
trouble (one's) head with (someone or something) v. (biriyle/bir şeyle) kendini huzursuz etmek
trouble (one's) head with (someone or something) v. (biri/bir şey) için endişe veya kaygı duymak
trouble one's head with v. bir şeyle kafasını kurcalamak
trouble one's head with v. bir şeyi kendine dert edinmek
trouble one's head with v. bir şeyi kafaya takmak
trouble one's head with v. bir şeyle kendini huzursuz etmek
trouble one's head with v. bir şey içi endişe veya kaygı duymak
be more trouble than it's worth v. yorulduğuna değmemek
be more trouble than it's worth v. zahmete girdiğine değmemek
be more trouble than it's worth v. astarı yüzünden pahalıya gelmek
be more trouble than it's worth v. attığın taş ürküttüğün kuşa değmemek
land someone in trouble v. birinin başını belaya sokmak
buy trouble v. başına dert/bela almak
buy trouble v. belaya davetiye çıkartmak
get into trouble with (someone) v. (biriyle) başı belaya girmek
get into trouble with (someone) v. (biriyle) sorun yaşamak
get in trouble with (someone) v. (biriyle) başı belaya girmek
get in trouble with (someone) v. (biriyle) sorun yaşamak
get somebody into trouble [old-fashioned] v. bir kadını evlilik dışı hamile bırakmak
give (one) trouble v. (birine) sorun çıkarmak
give (one) trouble v. (biri) için sorun olmak/yaratmak
give (one) trouble v. (birini) kıvrandırmak
give (one) trouble v. (birine) dert olmak
give (one) trouble v. (birine) zorluk çıkarmak
give (somebody) (some) trouble v. (birine) sorun çıkarmak
give (somebody) (some) trouble v. (biri) için sorun olmak
give (somebody) (no) trouble v. (birine) hiç sorun çıkarmamak
give (somebody) (no) trouble v. (biri) için hiç sorun olmamak
not trouble (one's) head about (someone or something) v. kafasını (biriyle/bir şeyle) meşgul etmemek
not trouble (one's) head about (someone or something) v. (biriyle/bir şeyle) canını sıkmamak
not trouble (one's) head about (someone or something) v. (biriyle/bir şeyle) kafasını yormamak
not trouble (one's) head about (someone or something) v. (birini/bir şeyi) kafaya takmamak
not trouble (one's) head about (someone or something) v. (birini/bir şeyi) sorun etmemek
not trouble (one's) head about (someone or something) v. (birini/bir şeyi) dert edinmemek
not trouble head about v. kafasını (bir konuyla) meşgul etmemek
not trouble head about v. ile ilgili canını sıkmamak
not trouble head about v. '-e kafasını yormamak
not trouble head about v. '-i kafaya takmamak
not trouble head about v. '-i sorun etmemek
not trouble head about v. '-i dert edinmemek
spare no expense/pains/trouble (to do something) v. (bir şey yapmak için) paraya/zamana kıymak
spare no expense/pains/trouble (to do something) v. (bir şey yapmak için) gereken parayı/zamanı/emeği harcamak
spare no expense/pains/trouble (to do something) v. (bir şey yapmak için) gereken parayı/zamanı/emeği harcamaktan kaçınmamak
spare no expense/pains/trouble (to do something) v. (bir şeyi yapmak için) hiçbir masraftan/harcamadan kaçınmamak
spare no expense/pains/trouble (in doing something) v. (bir şey yapmak için) paraya/zamana kıymak
spare no expense/pains/trouble (in doing something) v. (bir şey yapmak için) gereken parayı/zamanı/emeği harcamak
spare no expense/pains/trouble (in doing something) v. (bir şey yapmak için) gereken parayı/zamanı/emeği harcamaktan kaçınmamak
spare no expense/pains/trouble (in doing something) v. (bir şeyi yapmak için) hiçbir masraftan/harcamadan kaçınmamak
store up trouble for yourself v. sorunlara zemin hazırlamak
store up trouble for yourself v. başına bela aramak
store up trouble for yourself v. belasını aranmak
store up trouble for yourself v. başına dert aramak
take the trouble of (doing something) v. (bir şey yapmaya) zahmet etmek
take the trouble of (doing something) v. (bir şey yapma) zahmetine girmek
take the trouble of (doing something) v. (bir şey yapma) zahmetini göstermek
take the trouble of (doing something) v. zahmet edip (bir şey yapmak)
take trouble over (something) v. (bir şey) zahmetine girmek
take trouble over (something) v. (bir şey) zahmetini göstermek
take trouble over (something) v. (bir şeye) çok çaba/vakit harcamak
take trouble with (something) v. (bir şey) zahmetine girmek
take trouble with (something) v. (bir şey) zahmetini göstermek
take trouble with (something) v. (bir şeye) çok çaba/vakit harcamak
trouble (one's) head about (someone or something) v. kafasını (biriyle/bir şeyle) meşgul etmek
trouble (one's) head about (someone or something) v. (biriyle/bir şeyle) canını sıkmak
trouble (one's) head about (someone or something) v. (biriyle/bir şeyle) kafasını yormak
trouble (one's) head about (someone or something) v. (birini/bir şeyi) kafaya takmak
trouble (one's) head about (someone or something) v. (birini/bir şeyi) sorun etmek
trouble (one's) head about (someone or something) v. (birini/bir şeyi) dert edinmek
trouble head about v. hakkında canını sıkmak
trouble head about v. ile ilgili endişelenmek
trouble head about v. '-i kuruntu etmek
trouble head about v. '-den korkmak
trouble head about v. '-i merak etmek
trouble head about v. '-i sıkıntı yapmak
trouble head about v. ile kafasını meşgul etmek
trouble head about v. ile kafasını yormak
trouble head about v. '-i dert edinmek
trouble head about v. '-i kafaya takmak
trouble oneself about v. -i dert ederek düşünmek
trouble oneself about v. '-i dert ederek kendini üzmek
trouble oneself about v. hakkında canını sıkmak
trouble oneself about v. ile ilgili endişelenmek
trouble oneself about v. '-i kuruntu etmek
trouble oneself about v. '-i sıkıntı yapmak
trouble oneself about v. '-i dert edinmek
trouble oneself about v. '-i kafaya takmak
it's more trouble than it's worth expr. attığın taş ürküttüğün kuşa değmez
it isn't worth the trouble expr. başını ağrıtmaya değmez
(I've) been keeping out of trouble expr. bir yaramazlık yok her şey yolunda
it isn't worth the trouble expr. başını belaya sokmaya değmez
for all one's trouble expr. bütün çabalarına rağmen
(I've been) keeping out of trouble expr. bir yaramazlık yok her şey yolunda
for all one's trouble expr. çektiği bütün zahmete karşın
in trouble expr. hamile (ve evlenmemiş)
it isn't worth the trouble expr. hiç zahmet etme
it isn't worth the trouble expr. elini bulaştırdığına değmez
(I've) been keeping out of trouble expr. idare eder sorun yok
(I've) been keeping out of trouble expr. idare ediyorum
(I've been) keeping out of trouble expr. idare eder sorun yok
(I've been) keeping out of trouble expr. idare ediyorum
(have you) been keeping out of trouble? expr. ne var ne yok yaramazlık yoktur umarım?
(have you been) keeping out of trouble? expr. ne var ne yok yaramazlık yoktur umarım?