|
Kategori |
Türkçe |
İngilizce |
|
General |
|
1 |
Genel |
sıkıntılı zaman |
rainy day i.
|
|
2 |
Genel |
sıkıntılı bakış |
gloom i.
|
|
3 |
Genel |
sıkıntılı olma |
saturninity i.
|
|
4 |
Genel |
sıkıntılı bir durum |
adversity i.
|
|
5 |
Genel |
sıkıntılı bir devre |
a thin time i.
|
|
6 |
Genel |
sıkıntılı dönem |
downturn i.
|
|
7 |
Genel |
sıkıntılı süreç |
adversity i.
|
|
8 |
Genel |
sıkıntılı olma |
onerousness i.
|
|
|
9 |
Genel |
sıkıntılı olma |
boringness i.
|
|
10 |
Genel |
sıkıntılı dönem |
downswing i.
|
|
11 |
Genel |
sıkıntılı olma |
lugubriousness i.
|
|
12 |
Genel |
mısır'da mart, nisan ve mayıs aylarında görülen sıkıntılı ve sıcak güney veya güneydoğu rüzgarı |
khamsin i.
|
|
13 |
Genel |
sıkıntılı durum |
pickle i.
|
|
14 |
Genel |
sıkıntılı dönemler |
the lean times i.
|
|
15 |
Genel |
sıkıntılı ekonomik döneme uygun ucuz, ikinci el kıyafet giyen kimse |
recessionista i.
|
|
16 |
Genel |
yoğun endişe veya heyecan yaratan sıkıntılı durum |
nail biter i.
|
|
17 |
Genel |
yoğun endişe veya heyecan yaratan sıkıntılı durum |
nailbiter i.
|
|
18 |
Genel |
yoğun endişe veya heyecan yaratan sıkıntılı durum |
nail-biter i.
|
|
19 |
Genel |
sıkıntılı durum |
ticking bomb i.
|
|
20 |
Genel |
sıkıntılı durum |
time bomb i.
|
|
21 |
Genel |
sıkıntılı durum |
troubled waters i.
|
|
22 |
Genel |
sıkıntılı olma |
unease i.
|
|
23 |
Genel |
sıkıntılı olma |
unhappiness i.
|
|
24 |
Genel |
sıkıntılı olma |
unquiet i.
|
|
25 |
Genel |
sıkıntılı olma |
uptightness i.
|
|
26 |
Genel |
sıkıntılı durum |
quagmire i.
|
|
27 |
Genel |
sıkıntılı durum |
bother i.
|
|
28 |
Genel |
sıkıntılı durumda olma |
horn of a dilemma i.
|
|
29 |
Genel |
sıkıntılı durum |
hornet's nest i.
|
|
30 |
Genel |
(görevde) zorlu, sıkıntılı veya kritik evre |
hump i.
|
|
31 |
Genel |
sıkıntılı ruh hali |
grizzle [uk] i.
|
|
32 |
Genel |
sıkıntılı durumdan kurtarma |
disencumbrance i.
|
|
33 |
Genel |
sıkıntılı olma |
dismality i.
|
|
34 |
Genel |
sıkıntılı olma |
fashiousness i.
|
|
35 |
Genel |
sıkıntılı olma |
inquietness [obsolete] i.
|
|
36 |
Genel |
sıkıntılı dönem |
travail i.
|
|
37 |
Genel |
birini sıkıntılı bir durumdan kurtarmak |
put someone out of one's misery f.
|
|
38 |
Genel |
birşeyin en sıkıntılı kısmını atlatmak |
pass the most difficult part of something f.
|
|
39 |
Genel |
sıkıntılı hissetmek |
dither [us] f.
|
|
40 |
Genel |
çok sıkıntılı |
thorny s.
|
|
41 |
Genel |
sıkıntılı (hava) |
muggy s.
|
|
42 |
Genel |
sıkıntılı (hava) |
close s.
|
|
43 |
Genel |
çok sıkıntılı |
lugubrious s.
|
|
44 |
Genel |
sıkıntılı (havalı) |
close s.
|
|
45 |
Genel |
(hava) sıkıntılı |
close s.
|
|
46 |
Genel |
sıkıntılı (hava) |
moch s.
|
|
47 |
Genel |
sıkıntılı (hava) |
mochie s.
|
|
48 |
Genel |
sıkıntılı veya nahoş bir dönemin bitmesi beklentisiyle mutlu ve tasasız hisseden |
demob-happy s.
|
|
49 |
Genel |
karışık ve sıkıntılı |
grumly [scotland] s.
|
|
50 |
Genel |
çok sıkıntılı |
heavy-laden s.
|
|
51 |
Genel |
aşırı sıkıntılı |
overtroubled s.
|
|
52 |
Genel |
sıkıntılı bir halde |
grayly zf.
|
|
53 |
Genel |
sıkıntılı bir şekilde |
distressedly zf.
|
|
54 |
Genel |
sıkıntılı bir halde |
greyly zf.
|
|
55 |
Genel |
sıkıntılı olarak |
saturninely zf.
|
|
56 |
Genel |
sıkıntılı bir halde |
drably zf.
|
|
57 |
Genel |
sıkıntılı bir şekilde |
troubledly zf.
|
|
58 |
Genel |
sıkıntılı vaziyette |
in a sad pickle zf.
|
|
59 |
Genel |
sıkıntılı bir şekilde |
uneasily zf.
|
|
60 |
Genel |
sıkıntılı bir halde |
unquietly zf.
|
|
Phrasals |
|
61 |
Öbek Fiiller |
biriyle sıkıntılı bir durumu konuşmak |
go to someone f.
|
|
62 |
Öbek Fiiller |
biriyle sıkıntılı bir durumu konuşmak |
go to someone f.
|
|
Phrases |
|
63 |
İfadeler |
sıkıntılı dönemlerde |
in times of trouble expr.
|
|
64 |
İfadeler |
durum sıkıntılı bir hale geldiğinde |
when the balloon goes up expr.
|
|
65 |
İfadeler |
durum sıkıntılı bir hale geldiğinde/gelmeden |
before the balloon goes up expr.
|
|
66 |
İfadeler |
oldukça (olumsuz, kötü, sıkıntılı bir durum) |
a bit of a... expr.
|
|
67 |
İfadeler |
epey (olumsuz, kötü, sıkıntılı bir durum) |
a bit of a... expr.
|
|
Colloquial |
|
68 |
Konuşma Dili |
sıkıntılı çocuk |
crazy mixed-up kid i.
|
|
69 |
Konuşma Dili |
sıkıntılı iş |
gig i.
|
|
70 |
Konuşma Dili |
sorunlu/sıkıntılı zamanlar |
bad times i.
|
|
71 |
Konuşma Dili |
sıkıntılı iş/görev |
bear i.
|
|
72 |
Konuşma Dili |
(birinin/bir şeyin) sorunlu/sıkıntılı yanı |
the trouble with (someone or something) i.
|
|
73 |
Konuşma Dili |
en sıkıntılı kısmını atlatmak |
be over the hump f.
|
|
74 |
Konuşma Dili |
sıkıntılı bir hal almak |
get nasty f.
|
|
75 |
Konuşma Dili |
zor/sıkıntılı bir noktaya gelmek |
hit the rocks f.
|
|
76 |
Konuşma Dili |
sıkıntılı olmak |
be het up f.
|
|
77 |
Konuşma Dili |
birini sıkıntılı/zor bir duruma düşürmek |
drop somebody in it f.
|
|
78 |
Konuşma Dili |
(spor müsabakasında) sıkıntılı/zor duruma düşmüş |
in the hole s.
|
|
79 |
Konuşma Dili |
sıkıntılı bir durumda |
in a spot expr.
|
|
80 |
Konuşma Dili |
sıkıntılı bir durumda |
in deep expr.
|
|
Idioms |
|
81 |
Deyim |
zorlu/zahmetli/sıkıntılı dönem |
a rough passage i.
|
|
82 |
Deyim |
sıkıntılı durum |
a (ticking) time bomb i.
|
|
83 |
Deyim |
gelecekteki sıkıntılı dönem |
lean times ahead i.
|
|
84 |
Deyim |
sıkıntılı durum |
hot water i.
|
|
85 |
Deyim |
sıkıntılı bir sessizlik |
heavy silence i.
|
|
86 |
Deyim |
sıkıntılı hava |
heavy atmosphere i.
|
|
87 |
Deyim |
sıkıntılı durum |
heavy scene i.
|
|
88 |
Deyim |
sıkıntılı dönem |
awkward age i.
|
|
89 |
Deyim |
sıkıntılı dönem |
the awkward age i.
|
|
90 |
Deyim |
sıkıntılı bir yaşam |
a dog's life i.
|
|
91 |
Deyim |
sıkıntılı dönem |
a hard time i.
|
|
92 |
Deyim |
sıkıntılı bir sessizlik/ortam |
a heavy silence i.
|
|
93 |
Deyim |
sıkıntılı bir sessizlik/ortam |
a heavy atmosphere i.
|
|
94 |
Deyim |
sıkıntılı bir hal |
a pretty pass i.
|
|
95 |
Deyim |
işlerin sıkıntılı bir hale geldiği durum |
a pretty state of affairs i.
|
|
96 |
Deyim |
sıkıntılı gün |
a rainy day i.
|
|
97 |
Deyim |
sıkıntılı bir dönem |
a rough patch i.
|
|
98 |
Deyim |
sıkıntılı durum |
a tight corner i.
|
|
99 |
Deyim |
sıkıntılı durum |
a tight corner i.
|
|
100 |
Deyim |
sıkıntılı durum |
a tight spot i.
|
|
101 |
Deyim |
sıkıntılı durum |
a tight place i.
|
|
102 |
Deyim |
sıkıntılı durum |
a tight spot i.
|
|
103 |
Deyim |
sıkıntılı durum |
a tough spot i.
|
|
104 |
Deyim |
sıkıntılı olma |
chip on shoulder i.
|
|
105 |
Deyim |
sıkıntılı dönemler |
lean times i.
|
|
106 |
Deyim |
sıkıntılı durumda olmak |
be in a pickle f.
|
|
107 |
Deyim |
sıkıntılı olmak |
be on the tenters f.
|
|
108 |
Deyim |
daha kötü/sıkıntılı/problemli olmak |
be worse off f.
|
|
109 |
Deyim |
daha kötü/sıkıntılı/problemli bir durumda olmak |
be worse off f.
|
|
110 |
Deyim |
sıkıntılı/zor zamanlar yaşatmak |
give (one) a bumpy ride f.
|
|
111 |
Deyim |
sıkıntılı/zor zamanlar yaşamak |
have a bumpy ride f.
|
|
112 |
Deyim |
sıkıntılı/zor zamanlar yaşatmak |
give somebody a bumpy ride f.
|
|
113 |
Deyim |
sıkıntılı/zor zamanlar yaşamak |
have a bumpy ride f.
|
|
114 |
Deyim |
kendini tehlikeye/sıkıntılı bir duruma atmak |
take the bear by the tooth f.
|
|
115 |
Deyim |
sıkıntılı bir noktaya gelmek |
come to such a pass f.
|
|
116 |
Deyim |
sıkıntılı bir durumda inisiyatif kullanmak |
carry the message to garcia f.
|
|
117 |
Deyim |
birine zorlu/sıkıntılı anlar yaşatmak |
give somebody a rough time f.
|
|
118 |
Deyim |
huzursuz/rahatsız/sıkıntılı olmak |
have a burr under one's saddle f.
|
|
119 |
Deyim |
sıkıntılı olmak |
get all balled up f.
|
|
120 |
Deyim |
sıkıntılı olmak |
be all balled up f.
|
|
121 |
Deyim |
zor ve sıkıntılı bir durumdan kurtulmak |
get out of hole f.
|
|
122 |
Deyim |
(sıkıntılı veya riskli bir durumdan) kazançlı veya hasarsız çıkmak |
land upon both feet f.
|
|
123 |
Deyim |
(sıkıntılı veya riskli bir durumdan) kazançlı veya hasarsız çıkmak |
land upon one's feet f.
|
|
124 |
Deyim |
(sıkıntılı veya riskli bir durumdan) kazançlı veya hasarsız çıkmak |
land on both feet f.
|
|
125 |
Deyim |
(sıkıntılı veya riskli bir durumdan) kazançlı veya hasarsız çıkmak |
land on one's feet f.
|
|
126 |
Deyim |
sıkıntılı/zor bir dönemde olmak |
go through/hit a sticky patch f.
|
|
127 |
Deyim |
sıkıntılı/zor bir dönem geçiriyor olmak |
go through/hit a sticky patch f.
|
|
128 |
Deyim |
sıkıntılı/zor bir dönemde olmak |
hit a sticky patch f.
|
|
129 |
Deyim |
sıkıntılı/zor bir dönem geçiriyor olmak |
hit a sticky patch f.
|
|
130 |
Deyim |
(birinin) sıkıntılı bir durumdan kurtulmasına yardım etmek |
dig (someone) out of a hole f.
|
|
131 |
Deyim |
(kendini) sıkıntılı bir durumdan kurtarmak |
dig (oneself) out of a hole f.
|
|
132 |
Deyim |
sıkıntılı bir durumda olmak |
be in a spot of bother f.
|
|
133 |
Deyim |
sıkıntılı bir dönem geçirmek |
go through a rough patch f.
|
|
134 |
Deyim |
sıkıntılı bir dönemden geçmek |
go through a rough patch f.
|
|
135 |
Deyim |
sıkıntılı bir dönem yaşamak |
go through a rough patch f.
|
|
136 |
Deyim |
sıkıntılı bir dönem geçirmek |
go through a sticky patch f.
|
|
137 |
Deyim |
sıkıntılı bir dönemde olmak |
have a rough patch f.
|
|
138 |
Deyim |
sıkıntılı bir dönem geçirmek |
have a rough patch f.
|
|
139 |
Deyim |
sıkıntılı bir durumda olmak |
be in a sticky situation f.
|
|
140 |
Deyim |
sıkıntılı bir duruma hazırlanmak |
batten down the hatches f.
|
|
141 |
Deyim |
sıkıntılı bir durumda olmak |
be (batting) on a sticky wicket [uk] f.
|
|
142 |
Deyim |
sıkıntılı bir durumda olmak |
be in a cleft stick f.
|
|
143 |
Deyim |
(bir şeyin) en sıkıntılı kısmını göğüslemek/çekmek |
bear the brunt (of something) f.
|
|
144 |
Deyim |
(bir şeyin) en sıkıntılı/problemli kısmına katlanmak |
bear the brunt (of something) f.
|
|
145 |
Deyim |
en sıkıntılı kısmını göğüslemek/çekmek |
bear the brunt f.
|
|
146 |
Deyim |
en sıkıntılı/problemli kısmına katlanmak |
bear the brunt f.
|
|
147 |
Deyim |
sıkıntılı bir durumu kendi yararına çevirmek |
make the best of a bad bargain f.
|
|
148 |
Deyim |
sıkıntılı bir durumu olumlu karşılamak |
put on a brave face f.
|
|
149 |
Deyim |
sıkıntılı/zor bir durumda olmak |
get into a fix f.
|
|
150 |
Deyim |
birine sıkıntılı zamanlar yaşatmak/sıkıntılı zamanlar yaşamak |
give somebody a bumpy ride f.
|
|
151 |
Deyim |
birine sıkıntılı zamanlar yaşatmak/sıkıntılı zamanlar yaşamak |
have a bumpy ride f.
|
|
152 |
Deyim |
huzursuz/rahatsız/sıkıntılı olmak |
have a burr under saddle f.
|
|
153 |
Deyim |
(birinin) zor/sıkıntılı bir durumdan kaçmasına/kurtulmasına yardım etmek |
help (someone) out of a fix f.
|
|
154 |
Deyim |
zorlu/sıkıntılı (süreç vb) |
handwringing s.
|
|
155 |
Deyim |
zorlu/sıkıntılı (süreç vb) |
hand-wringing s.
|
|
156 |
Deyim |
zor/sıkıntılı (bir şeyin) içine batmış |
knee-high in (something) s.
|
|
157 |
Deyim |
zor/sıkıntılı (bir şeyin) içine gömülmüş |
knee-high in (something) s.
|
|
158 |
Deyim |
zor/sıkıntılı (bir şeye) boğulmuş |
knee-high in (something) s.
|
|
159 |
Deyim |
zor/sıkıntılı (bir şeyin) altında ezilmiş |
knee-high in (something) s.
|
|
160 |
Deyim |
sıkıntılı dönemleri atlatmış |
out of the doldrums s.
|
|
161 |
Deyim |
sıkıntılı durumda |
all of a dither expr.
|
|
162 |
Deyim |
sıkıntılı bir durumda |
in at the deep end expr.
|
|
163 |
Deyim |
sıkıntılı bir durumun içine girmiş |
in at the deep end expr.
|
|
164 |
Deyim |
sıkıntılı durumda |
in a bad spot expr.
|
|
165 |
Deyim |
sıkıntılı (hava, ortam) |
you could cut it with a knife expr.
|
|
166 |
Deyim |
sıkıntılı durumda |
in the lurch expr.
|
|
167 |
Deyim |
en sıkıntılı kısmını atlatmış |
over the hump expr.
|
|
168 |
Deyim |
zor/sıkıntılı günler kapıda |
the wolf is at the door expr.
|
|
169 |
Deyim |
zor/sıkıntılı günler kapıda |
the wolf is at one's door expr.
|
|
170 |
Deyim |
sıkıntılı durumda |
up a stump expr.
|
|
Trade/Economic |
|
171 |
Ticaret/Ekonomi |
sıkıntılı dönem |
turndown i.
|
|
Politics |
|
172 |
Siyasal |
komşu ülkelere göre politik ve ekonomik olarak hasta/sıkıntılı olan ülke |
the sick man of i.
|
|
Technical |
|
173 |
Teknik |
sapma raporu (yolunda gitmeyen/zamanında yetişmeyen/yetişmeyecek sıkıntılı/problemli/sorunlu durumları bildiren rapor) |
exception report i.
|
|
Marine |
|
174 |
Denizcilik |
bayrağı ters çevirerek sıkıntılı durumda olduğunu gösterme |
union down i.
|
|
Medical |
|
175 |
Medikal |
erişkinde sıkıntılı solunum sendromu |
adult respiratory distress syndrome i.
|
|
Breeding |
|
176 |
Hayvancılık |
bir erkek ve bir dişi şeklinde ikiz doğmuş buzağıların, üreme açısından sıkıntılı ve genellikle de kısır olan dişisi |
martin i.
|
|
177 |
Hayvancılık |
bir erkek ve bir dişi şeklinde ikiz doğmuş hayvanların, üreme açısından sıkıntılı ve genellikle de kısır olan dişisi |
martin i.
|
|
178 |
Hayvancılık |
bir erkek ve bir dişi şeklinde ikiz doğmuş buzağıların, üreme açısından sıkıntılı ve genellikle de kısır olan dişisi |
freemartin i.
|
|
179 |
Hayvancılık |
bir erkek ve bir dişi şeklinde ikiz doğmuş hayvanların, üreme açısından sıkıntılı ve genellikle de kısır olan dişisi |
freemartin i.
|
|
Geography |
|
180 |
Coğrafya |
mısır'da mart, nisan ve mayıs aylarında görülen sıkıntılı ve sıcak güney veya güneydoğu rüzgarı |
kamseen i.
|
|
181 |
Coğrafya |
mısır'da mart, nisan ve mayıs aylarında görülen sıkıntılı ve sıcak güney veya güneydoğu rüzgarı |
kamsin i.
|
|
Archaic |
|
182 |
Eski Kullanım |
sıkıntılı dönem |
while i.
|
|
Slang |
|
183 |
Argo |
sıkıntılı olmak |
bug out f.
|
|
184 |
Argo |
çok kötü/sıkıntılı bir duruma düşmek |
have one's ass in a sling f.
|
|
185 |
Argo |
çok kötü/sıkıntılı bir duruma düşmek |
get one's ass in a sling f.
|
|
186 |
Argo |
çok kötü/sıkıntılı bir duruma düşmek |
get (one's) ass in a sling f.
|
|
187 |
Argo |
çok kötü/sıkıntılı bir duruma düşmek |
have ass in a sling f.
|
|
Modern Slang |
|
188 |
Modern Argo |
sıkıntılı ruh hali |
aching soul i.
|
|
189 |
Modern Argo |
bunalımlı/sıkıntılı hal |
aching soul i.
|
|