tell - Türkisch Englisch Wörterbuch
Verlauf

tell

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau


Bedeutungen von dem Begriff "tell" im Türkisch Englisch Wörterbuch : 50 Ergebniss(e)

Englisch Türkisch
Common Usage
tell v. haber vermek
tell v. söylemek
tell v. demek
tell v. anlatmak
General
tell n. tepe
tell n. dağ
tell n. tümsek
tell v. nakletmek
tell v. açığa çıkarmak
tell v. emin olmak (bir şey hakkında)
tell v. para etmek
tell v. emretmek
tell v. saymak
tell v. anlatmak
tell v. göstermek
tell v. anlamak
tell v. yaymak
tell v. keşfetmek
tell v. etkisini göstermek
tell v. ayırt etmek
tell v. bildirmek
tell v. etkili olmak
tell v. tebliğ etmek
tell v. ifade etmek
tell v. beyan etmek
tell v. ifşa etmek
tell v. açığa vurmak
tell v. açıklamak
tell v. fark etmek
tell v. ayırt etmek
tell v. fark etmek
tell v. etkilemek
tell v. tesir etmek
tell v. tefrik etmek
tell v. işaret etmek
tell v. önceden haber vermek
tell v. bilmek
tell v. itiraf etmek
tell v. belli etmek
tell v. şikayet etmek
tell v. masal anlatmak
tell v. tespit etmek
Irregular Verb
tell v. told - told
Colloquial
tell v. gerçeği anlatmak
Trade/Economic
tell v. anlatmak
Technical
tell v. bildirmek
tell v. söylemek
Archaeology
tell n. höyük
Religious
tell v. (tespih) çekmek
Card
tell n. poker oyuncusunun gerçek niyetini ele veren tavır

Bedeutungen, die der Begriff "tell" mit anderen Begriffen im Englisch Türkisch Wörterbuch erhalten hat: 500 Ergebniss(e)

Englisch Türkisch
General
no-tell motel n. günübirlik otel
show and tell n. sunum/anlatım/sunuş
tell tales n. hikayeler anlatmak
show and tell n. herkese açık sunum
show and tell n. sergi
show-and-tell n. herkese açık sunum
show-and-tell n. sergi
tell romantic lies v. romantik yalanlar söylemek
tell personally v. ağzıyla söylemek
tell a joke v. fıkra anlatmak
tell out v. açıkça anlatmak
tell a tale v. masal anlatmak
tell his fault to his face v. ayıbını yüzüne vurmak
tell the world v. ilan etmek
tell off v. oymak
tell on somebody v. ihbar etmek
tell a secret v. sır vermek
tell of v. anlatmak
tell jokes v. fıkra anlatmak
tell the painful truth bluntly v. acı söylemek
tell lies v. yalan söylemek
tell people apart v. insanları birbirinden ayırt etmek
tell the time v. zamanı göstermek (saat)
tell things apart v. nesneleri birbirinden ayırt etmek
tell lies v. yalan konuşmak
tell lies v. atmak
tell someone's fortune v. birinin falına bakmak
tell on smb v. ihbar etmek
tell the truth v. gerçeği söylemek
tell the time v. saatin kaç olduğunu anlamak
to tell the truth v. doğruyu söylemek
tell apart v. parça parça konuşmak
tell lies v. uçmak
tell somebody his fortune v. falına bakmak
tell on v. müzevirlemek
tell a lie v. yalan söylemek
tell somebody off v. haşlamak
tell somebody off v. paylamak
tell fortunes v. fal bakmak
tell off v. azarlamak
tell tall stories v. kesmek
agree to tell the same story v. ağızbirliği etmek
tell fortunes v. fala bakmak
tell somebody his/her fortune v. falına bakmak
tell the difference v. ayırt etmek
tell in someone's favor v. bir şey birinin lehinde olmak
tell one's fortune v. falına bakmak
tell one to one's face v. birinin yüzüne karşı söylemek
tell a lie v. yalan atmak
tell one's name v. adını bağışlamak
tell in advance v. peşin söylemek
tell a fib v. atmak
tell briefly v. kısa kesmek
tell against v. bir şey birinin aleyhinde olmak
tell on v. ispiyonlamak
tell fortune v. fal bakmak
tell a long rigmarole v. saçma sapan konuşmak
tell which is which v. hangisinin hangisi olduğunu ayırt etmek
tell something to someone straight v. birine bir şeyi hiç sakınmadan söylemek
tell a story v. hikaye anlatmak
tell the good news v. muştulamak
tell apart v. ayırt etmek
tell a fib v. uydurmak
tell on v. gammazlamak
tell apart v. birbirinden ayırmak
hate to tell v. ağzı varmamak
tell lies v. maval okumak
tell the good news v. müjdelemek
tell anonymously v. isim vermeden konuşmak
tell a fib v. yalan söylemek
tell the same thing v. aynı şeyi söylemek
tell of v. bahsetmek
tell somebody one's mind v. azarlamak
tell somebody one's mind v. ağzına geleni söylemek
tell on (somebody) v. ele vermek
tell on (somebody) v. ispiyonlamak
tell on v. birini ele vermek
tell someone (about) one's feelings v. duygularını anlatmak
tell a secret v. sırrı söylemek
tell fortunes v. fal açmak
tell the time v. saatin kaç olduğunu söylemek
tell the time v. saati söylemek
tell off v. ağızlarının payını vermek
tell off v. ağzının payını vermek
tell on someone v. ispiyon etmek
tell of v. belirtisi olmak
tell on v. kötü etkisi olmak
tell off v. paylamak
have a story to tell v. anlatacak bir hikayesi olmak
have a tale to tell v. anlatacak bir hikayesi olmak
try to tell v. anlatmaya çalışmak
tell beforehand v. önceden bildirmek
tell everything v. herşeyi anlatmak
tell the truth v. doğruyu söylemek
tell straightforwardly v. düşündüğünü dosdoğru söylemek
have to tell v. söylemek zorunda olmak
tell from the eyes v. gözlerinden okumak
tell from the eyes v. gözlerinden anlamak
tell something to one's face v. yüzüne söylemek
tell confidentially v. içini dökmek
tell one’s problems v. sorunlarını anlatmak
tell everyone what happened v. olanları herkese anlatmak
tell every detail v. tüm detayları anlatmak
tell every detail v. bütün detayları anlatmak
be all set to tell something v. kendini bir şey söylemeye hazırlamak
tell one's beads v. tespih çekmek
tell her life story v. hayat hikayesini anlatmak
tell his life story v. hayat hikayesini anlatmak
tell a white lie v. beyaz yalan söylemek
tell in advance v. peşinen söylemek
tell a secret v. sır söylemek
tell all v. her şeyi anlatmak
tell everything v. her şeyi anlatmak
tell someone a secret v. birine bir sır vermek
regret to tell v. üzülerek söylemek
tell the story of v. hikayesini anlatmak
tell about oneself v. kendinden bahsetmek
be sorry to tell v. üzülerek söylemek
tell about oneself v. kendini anlatmak
not tell lies v. yalan söylememek
not tell a lie v. yalan söylememek
tell [obsolete] v. toplamını hesaplamak
tell-all adj. mahrem ve şok verici/skandal bilgiler veren
tell-all adj. mahrem ve şok verici/skandal bilgiler içeren
to tell the truth adv. aslında
to tell the truth adv. aslına bakarsan
to tell the truth adv. hani
to tell the truth adv. esasen
to tell the truth adv. açıkçası
to tell the truth adv. doğrusu
to tell the truth adv. aslını sorarsanız
to tell the truth adv. aslına bakarsak
(tell me) it isn't so interj. (öyle) olmasa gerek
Phrasals
tell down [scottish] v. peşin ödemek
tell down [scottish] v. hemen ödemek
tell off v. sayıp ayırmak
tell on v. yormak
tell on v. yıpratmak
tell on v. usanç vermek
tell on v. bıkkınlık vermek
tell of v. öykülemek
tell off v. saymak
tell on v. bıktırmak
tell off v. bölmek
tell of v. şikayet etmek
tell of v. ihbar etmek
tell off v. tahsis etmek
tell someone about something v. birine bir şey anlatmak
tell something from something (else) v. bir şeyi diğerinden ayırt etmek
tell something to someone v. birine bir şey aktarmak/anlatmak
tell someone about something v. birine bir şeyden bahsetmek
tell on v. gammazlamak
tell on v. ele vermek
tell on v. ihbar etmek
tell on v. ispiyonlamak
tell someone or something by something v. ...den onu bilmek/tanımak
tell (one) about (someone or something) v. (birine birinden/bir şeyden) bahsetmek
tell (one) about (someone or something) v. (birine birini/bir şeyi) anlatmak
tell (one) about (someone or something) v. (birine biri/bir şey) hakkında bir gösterge olmak
tell (one) about (someone or something) v. (birine bir/bir şey) hakkında bir emare olmak
tell (one) about (someone or something) v. (birine biri/bir şey) hakkında bir şey söylemek/göstermek
tell (someone or something) apart v. (birilerini/bir şeyleri) birbirinden ayırmak
tell (someone or something) apart v. (birilerini/bir şeyleri) birbirinden ayırt etmek
tell (someone or something) from (someone or something else) v. (birilerini/bir şeyleri birilerinden/bir şeylerden) ayırmak
tell (someone or something) from (someone or something else) v. (birilerini/bir şeyleri birilerinden/bir şeylerden) ayırt etmek
tell (someone or something) from (someone or something else) v. (birilerini/bir şeyleri birilerinden/bir şeylerden) ayırmak
tell (someone or something) from (someone or something else) v. (birilerini/bir şeyleri birilerinden/bir şeylerden) ayırt etmek
tell (something) from (something else) v. (bir şeyi bir şeyden) anlamak
tell (something) from (something else) v. (bir şeyi bir şey sayesinde) algılamak
tell (something) from (something else) v. (bir şeyi bir şey sayesinde) idrak etmek
tell (something) from (something else) v. (bir şey sayesinde bir şeyi) görmek/kestirmek
tell (something) to (one) v. (birine bir şey) anlatmak
tell (something) to (one) v. (birine bir şey) ifade etmek
tell (something) to (one) v. (birine bir şey) açıklamak
tell about v. -den bahsetmek
tell about v. hakkında konuşmak
tell about v. -i anlatmak
tell against (someone or something) v. (birinin/bir şeyin) aleyhinde olmak
tell by v. -den bilmek/tanımak
tell by v. -e göre yargılamak
tell from v. -den ayırt etmek
tell from v. -den bilmek/tanımak
tell of (something) v. (bir şeyi) anlatmak
tell of (something) v. (bir şeyden) bahsetmek
tell off v. ağzına geleni söylemek
Phrases
I can tell you expr. bak sana söylüyorum
I can tell you expr. demedi deme
I can tell you expr. demiştin dersin
I can tell you expr. söylemedin deme
I can tell you expr. söylemiştin dersin
tell openly expr. açıkça söylemek gerekirse
in case you couldn't tell expr. anlamamış olabilirsiniz
as nearly as I can tell expr. bildiğim kadarıyla
to tell the truth expr. doğrusunu söylemek gerekirse
truth to tell expr. doğrusunu isterseniz
to tell the truth expr. gerçek şu ki
truth to tell expr. gerçekten
tell him that expr. ona de ki
tell it to the hand expr. külahıma anlat
tell her that expr. ona de ki
to tell the truth expr. şu bir gerçek ki
tell it to the hand expr. seni dinlemiyorum
tell it to the hand expr. umurumda değil
as nearly as i can tell expr. yaklaşık olarak
afaict (as far as I can tell) expr. bildiğim kadarıyla
afaict (as far as I can tell) expr. bildiğime göre
afaict (as far as I can tell) expr. tek söyleyebileceğim
afaict (as far as I can tell) expr. şu kadarını söyleyebilirim ki
afaict (as far as I can tell) expr. eğer yanılmıyorsam
afaict (as far as I can tell) expr. bildiğim kadarıyla
afaict (as far as I can tell) expr. bildiğime göre
afaict (as far as I can tell) expr. tek söyleyebileceğim
afaict (as far as I can tell) expr. şu kadarını söyleyebilirim ki
afaict (as far as I can tell) expr. eğer yanılmıyorsam
that should tell you something expr. buradan anla
Proverb
dead men tell no tales ölüler konuşmaz
dead men tell no tales ölüler sır vermez
tell the truth and shame the devil aleyhine bile olsa doğruyu söyle
blood will tell aynı bokun soyu
blood will tell armut dibine düşer
blood will tell kan çeker
children and fools tell the truth çocuklar ve aptallar doğruyu söylerler
children and fools tell the truth çocuktan al haberi
you can't tell a book by its cover kimseyi dış görünüşüne göre yargılama
the worst lies are the lies we tell ourselves en kötü yalanlar kendimize söylediğimiz yalanlardır
the worst lies are the lies we tell ourselves en kötü yalanlar kendimize söylediklerimizdir
tell me with whom thou goest and i'll tell thee what thou doest bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim
tell me who you go with and I'll tell you who you are bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim
tell me with whom thou goest and I'll tell thee what thou doest adam ahbabından bellidir
breeding will tell önünde sonunda kişinin gerçek yüzü ortaya çıkar
breeding will tell önünde sonunda kişinin iç yüzü ortaya çıkar
breeding will tell önünde sonunda kişi kendini belli eder
breeding will tell kişi kendini/karakterini önünde sonunda belli eder
breeding will tell kişi kendini/karakterini saklayamaz
Colloquial
tell-all n. biyografi veya anı gibi, samimi detayları veya skandal bilgileri ortaya koyan yayım
can't tell someone is whether a friend or foe v. dost mu düşman mı söylememek
tell (one) what (one) can do with (something) v. (bir şeyi) alıp ne yapabileceğini söylemek
tell it how it is v. açık açık söylemek/konuşmak
tell it how it is v. direkt söylemek/konuşmak
tell it how it is v. dosdoğru söylemek/konuşmak
tell it how it is v. apaçık söylemek/konuşmak
tell it how it is v. olduğu gibi söylemek
tell it how it is v. doğruları söylemek
tell it how it is v. dobra dobra konuşmak
tell it how it is v. dürüst konuşmak
tell it how it is v. lafı dolandırmadan konuşmak
tell it how it is v. açık ve net konuşmak
tell it how/like it is v. açık açık söylemek/konuşmak
tell it how/like it is v. direkt söylemek/konuşmak
tell it how/like it is v. dosdoğru söylemek/konuşmak
tell it how/like it is v. apaçık söylemek/konuşmak
tell it how/like it is v. olduğu gibi söylemek
tell it how/like it is v. doğruları söylemek
tell it how/like it is v. dobra dobra konuşmak
tell it how/like it is v. dürüst konuşmak
tell it how/like it is v. lafı dolandırmadan konuşmak
tell it how/like it is v. açık ve net konuşmak
tell somebody what they can do with something v. (birine) alıp bir tarafına sokmasını söylemek
tell somebody what they can do with something v. (birine) al bir tarafına sok demek
tell somebody what they can do with something v. (birine) münasip bir yerine sok demek
tell somebody what they can do with something v. (birine) münasip/uygun bir yerine sokmasını söylemek
tell it out loud v. dillendirmek
tell (someone) what's what v. (birine) neyin ne olduğunu anlatmak/söylemek
tell (someone) what's what v. (birine) durumu anlatmak
tell (someone) what's what v. (birine) en temel bilgileri vermek
tell (someone) what's what v. (birine) gerçeği anlatmak
tilii (tell it like it is) v. açık açık söylemek
tilii (tell it like it is) v. açık ve net konuşmak
tilii (tell it like it is) v. olduğu gibi/açıkça söylemek
I could tell you, but then I'd have to kill you expr. (şaka yollu) söylerim/söylerdim ama sonra seni öldürmem gerekir
I could tell you, but then I'd have to kill you expr. (şaka yollu) söylerim/söylerdim ama sonra seni öldürmem gerek
I could tell you, but then I'd have to kill you expr. söyleyemem, yoksa seni öldürmem gerekir
I could tell you but then I’d have to kill you expr. (şaka yollu) söylerim/söylerdim ama sonra seni öldürmem gerek
I could tell you but then I’d have to kill you expr. (şaka yollu) söylerim/söylerdim ama sonra seni öldürmem gerekir
I could tell you but then I’d have to kill you expr. söyleyemem, yoksa seni öldürmem gerekir
what can I tell you? expr. buyurun
what can I tell you? expr. ne istiyorsun?
what can I tell you? expr. ne soracaksın?
what can I tell you? expr. ne istiyorsunuz?
what can I tell you? expr. ne soracaksınız?
what can I tell you? expr. ne diyebilirim ki?
what can I tell you? expr. valla, ben de bilmiyorum
what can I tell you? expr. valla, hiçbir fikrim yok
who can tell? expr. kim bilir?
who can tell? expr. allah bilir
you can never tell with (someone or something) expr. işin içinde o olunca hiçbir şeyden emin olamazsın
you can never tell with (someone or something) expr. onun ne yapacağı hiç belli olmaz
you can never tell with (someone or something) expr. ona hiç güvenemezsin
pray tell expr. anlat bana
better tell expr. iyisi mi
so tell me what it is expr. neymiş bakalım
then tell me what happened expr. öyleyse bana ne olduğunu anlat
so tell me what it is expr. söyle bakalım neymiş?
pray tell expr. söylesene
wasn't I supposed to tell? expr. söylememeli miydim?
please tell her/him that i came/dropped by expr. uğradığımı söyle lütfen
(do) you mean to tell me (that) (something is the case)? expr. bana (…) mi söylemeye çalışıyorsun?
you mean to tell me something expr. bir şey mi demeye çalışıyorsun?
you mean to tell me something expr. bir şey mi kastediyorsun?
(there's) no way to tell expr. kim bilir
(there's) no way to tell expr. bilmek imkansız
(there's) no way to tell expr. bilinemez
(there's) no way to tell expr. kimse bilemez
(there's) no way to tell expr. emin olmak mümkün değil
(there's) no way to tell expr. kesin bir şey söylemek imkansız/mümkün değil
(there's) no way to tell expr. bilemeyiz
ask me no questions, (and) I'll tell you no lies expr. beni yalan söylemek zorunda bırakma
ask me no questions, (and) I'll tell you no lies expr. yalan söylenmesini istemiyorsan fazla kurcalamayacaksın
ask me no questions, (and) I'll tell you no lies expr. yalan söylememi istemiyorsan fazla soru sorma
ask me no questions, (and) I'll tell you no lies expr. üzümü ye bağını sorma
ask me no questions, I'll tell you no lies expr. beni yalan söylemek zorunda bırakma
ask me no questions, I'll tell you no lies expr. yalan söylenmesini istemiyorsan fazla kurcalamayacaksın
ask me no questions, I'll tell you no lies expr. yalan söylememi istemiyorsan fazla soru sorma
ask me no questions, I'll tell you no lies expr. üzümü ye, bağını sorma
don't ask, don't tell, don't harass, don't pursue expr. sorma, söyleme, rahatsız etme, izleme
don't ask, don't tell, don't harass, don't pursue expr. 1994-2011 arasında abd'de yürürlükte olan ve eşcinsellerin orduda görev almalarını yasaklayan fakat cinsel yönelimini gizli tutanlara karşı da ayrımcılığı önleyen bir kanun
don't tell tales out of school expr. başkalarının sırlarını ifşa etme
don't tell tales out of school expr. dedikodu yapma
I tell a lie expr. yanlış söyledim
I tell a lie expr. yalan söyledim
I tell a lie expr. hatalı söyledim
I tell you expr. söylemeliyim ki
I tell you expr. sana söylemeliyim ki
I tell you expr. şu kadarını söylemeliyim ki
I tell you expr. sana diyorum
I tell you expr. seni temin ederim
ictybtihtky (I could tell you, but then I'd have to kill you) expr. (şaka yollu) söylerim/söylerdim ama sonra seni öldürmem gerekir
iitywybad (If I tell you, will you buy another drink?) expr. istesem bana bir içki daha alır mısın/ısmarlar mısın?
let me tell you expr. söylemedi deme
let me tell you expr. demedi deme
let me tell you expr. ben söyleyeyim
let me tell you expr. ben söyleyeyim de
let me tell you expr. o kadar diyorum
let me tell you expr. şu kadarını söyleyeyim
let me tell you expr. o kadar söylüyorum
let me tell you expr. söylemeliyim ki
may I tell (someone) who's calling? expr. (birine) kim arıyor diyeyim?
may I tell (someone) who's calling? expr. (birine) kimin aradığını söyleyeyim?
may I tell (someone) who's calling? expr. kim aramıştı?
may I tell (someone) who's calling? expr. kim arıyordu?
pray tell expr. allah aşkına, söylesene!
pray tell expr. allah aşkına, söyle!
no way to tell expr. kim bilir
no way to tell expr. bilmek imkansız
no way to tell expr. bilinemez
no way to tell expr. kimse bilemez
no way to tell expr. emin olmak mümkün değil
no way to tell expr. kesin bir şey söylemek imkansız/mümkün değil
no way to tell expr. bilemeyiz
tell me about it expr. sorma
tell you the truth expr. kabul etmeliyim
tell you the truth expr. dürüst olmak gerekirse
tell you the truth expr. açık söylemek gerekirse
tell you the truth expr. doğrusu
you mean to tell me expr. bana (…) mi söylemeye çalışıyorsun?
you mean to tell me expr. (…) mı demeye çalışıyorsun?
do tell exclam. anlatsana
do tell exclam. nasıl oldu?
do tell exclam. ne diyorsun!
I tell you what exclam. bak sana ne diyeceğim
I tell you what exclam. bak ne diyorum
I'll tell you what exclam. bak sana ne diyeceğim
I'll tell you what exclam. bak ne diyorum
Idioms
can't tell chalk from cheese v. dünyadan bihaber olmak
can't tell chalk from cheese v. zırcahil olmak
can't tell chalk from cheese v. hiçbir işi becerememek
tell the truth v. harbi konuşmak
tell no store of v. mesele yapmamak
tell tale of v. dikkate almak
tell no store of v. göz ardı etmek
tell (one) point-blank v. dobra dobra/kıvırtmadan söylemek
tell (one) point-blank v. lafını sakınmadan ve doğrudan söylemek
tell (one) point-blank v. lafı dolandırmadan/doğrudan konuya girmek
tell (one) point-blank v. pat diye söylemek
not be able to tell one end (of something) from the other v. elifi mertek sanmak
not be able to tell one end (of something) from the other v. bir konuda kara cahil/kör cahil/zırcahil olmak
not be able to tell one end (of something) from the other v. bir konuda hiç bilgisi olmamak
not be able to tell one end (of something) from the other v. bir şeyi diğerinden (başını sonundan/sağını solundan) ayıramamak
not be able to tell one end (of something) from the other v. başını sonunu bilememek
not be able to tell one end (of something) from the other v. neyin nerede başlayıp bittiğini bilememek
could tell (someone) a thing or two (about someone or something) v. (isterse) bir iki şey söyleyebilmek
could tell (someone) a thing or two (about someone or something) v. (isterse) birkaç şey anlatmak
could tell (someone) a thing or two (about someone or something) v. (isterse) birçok şey öğretebilmek
could tell (someone) a thing or two (about someone or something) v. bir iki söz/laf söylemek (gerek)
could tell (someone) a thing or two (about someone or something) v. bir iki şey öğretmek (gerek)
tell (someone) a thing or two (about someone or something) v. bir iki şey söyleyebilmek
tell (someone) a thing or two (about someone or something) v. birkaç şey anlatmak
tell (someone) a thing or two (about someone or something) v. birçok şey öğretebilmek
tell (someone) a thing or two (about someone or something) v. bir iki yanlışını düzeltmek
tell (someone) a thing or two (about someone or something) v. bir iki şey söylemek
tell (someone) a thing or two (about someone or something) v. bir iki şey öğretmek
can/could teach/tell somebody a thing or two (about somebody/something) v. bir iki şey öğretebilmek
can/could teach/tell somebody a thing or two (about somebody/something) v. birkaç şey göstermek
can/could teach/tell somebody a thing or two (about somebody/something) v. bir iki konuda yardımcı olmak
can/could teach/tell somebody a thing or two (about somebody/something) v. bir iki şey söyleyebilmek
can/could teach/tell somebody a thing or two (about somebody/something) v. birkaç şey anlatmak
not be able to tell one end (of something) from the other v. (bir konu hakkında) beyan edebileceği bir bilgisi olmamak
not be able to tell one end (of something) from the other v. bir konuda zırcahil olmak
not be able to tell one end (of something) from the other v. (bir konu hakkında) hiçbir şey bilmemek
not be able to tell one end (of something) from the other v. (bir konu hakkında) hiçbir fikri olmamak
can tell somebody a thing or two (about somebody/something) v. bir iki şey öğretmek
can tell somebody a thing or two (about somebody/something) v. (bir konuda) yardımcı olabilmek
can tell somebody a thing or two (about somebody/something) v. birkaç şey öğretebilmek
can tell somebody a thing or two (about somebody/something) v. birini bilgilendirmek
can tell somebody a thing or two (about somebody/something) v. haddini bildirmek
can tell somebody a thing or two (about somebody/something) v. ağzının payını vermek
can tell somebody a thing or two (about somebody/something) v. ipliğini pazara çıkarmak
could tell somebody a thing or two (about somebody/something) v. bir iki şey öğretmek
could tell somebody a thing or two (about somebody/something) v. (bir konuda) yardımcı olabilmek
could tell somebody a thing or two (about somebody/something) v. birkaç şey öğretebilmek
could tell somebody a thing or two (about somebody/something) v. birini bilgilendirmek
could tell somebody a thing or two (about somebody/something) v. haddini bildirmek
could tell somebody a thing or two (about somebody/something) v. ağzının payını vermek
could tell somebody a thing or two (about somebody/something) v. ipliğini pazara çıkarmak
tell (someone) a thing or two (about someone or something) v. (bir şey veya biri hakkında birine) bir iki şey anlatmak
tell (someone) a thing or two (about someone or something) v. (bir konuda) yardımcı olabilmek
tell (someone) a thing or two (about someone or something) v. birkaç şey öğretebilmek
tell (someone) a thing or two (about someone or something) v. birini bilgilendirmek
tell (someone) a thing or two (about someone or something) v. birini düzeltmek/hatasını gidermek
tell (someone) a thing or two (about someone or something) v. haddini bildirmek
tell (someone) a thing or two (about someone or something) v. ağzının payını vermek
tell someone a thing or two v. (birine) bir iki şey anlatmak
tell someone a thing or two v. (bir konuda) yardımcı olabilmek
tell someone a thing or two v. birkaç şey öğretebilmek
tell someone a thing or two v. birini bilgilendirmek
tell someone a thing or two v. birini düzeltmek/hatasını gidermek
tell someone a thing or two v. haddini bildirmek
tell someone a thing or two v. ağzının payını vermek
tell someone off v. ağzının payını vermek
tell its own tale v. aşikar/apaçık belli olmak
tell its own story v. aşikar/apaçık belli olmak
tell which is which v. ayırt edebilmek
tell the difference between v. ayırt etmek
tell someone where to get off v. azarlayarak haddini bildirmek
tell an outright lie v. bariz bir yalan söylemek
tell them where the dog died v. birinin yanlışını sert bir şekilde düzeltmek
live to tell the tale v. bir felaketten vb sağ kurtulmak
tell tales out of school v. dedikodu yapmak
tell the whole world v. duymayan kalmamak
tell the world v. duymayan kalmamak
tell the world v. herkese anlatmak
tell someone off v. eleştirerek yerin dibine sokmak
tell off-the-top-of-the-head v. hafızadan söylemek
can't tell your arse from your elbow v. en basit işi bile becerememek
tell the whole world v. herkese anlatmak
tell someone from someone else v. iki kişiyi birbirinden ayırmak
tell someone from someone else v. iki kişi arasındaki farkı vurgulamak
tell a tall tale v. kuyruklu yalan söylemek
hear tell of v. kulağına çalınmak
tell an outright lie v. kuyruklu yalan söylemek
tell off-the-top-of-the-head v. kafadan söylemek
tell somebody to do something very difficult v. ot yoldurmak
tell it a mile off v. kolayca ayırt etmek
not tell a (living) soul v. kimseye söylememek
tell it a mile off v. kolaylıkla fark etmek
tell tales out of school v. sırları ifşa etmek
going to tell v. şikayet etmeye gitmek
kiss and tell v. (özellikle ünlü birisiyle olan) ilişkisini açıklamak
could tell (someone) a thing or two (about someone or something) v. (birisi veya bir şey hakkında birisine) bir şeyler anlatmak
could tell (someone) a thing or two (about someone or something) v. (birisi veya bir şey hakkında birisine) bir şeyler öğretmek
could tell (someone) a thing or two (about someone or something) v. (birisi veya bir şey hakkında birisine) ders vermek
could tell (someone) a thing or two (about someone or something) v. (birisi veya bir şey hakkında birisine) bir iki şey öğretmek
tell (someone) a thing or two (about someone or something) v. (birisi veya bir şey hakkında birisine) bir şeyler anlatmak
tell (someone) a thing or two (about someone or something) v. (birisi veya bir şey hakkında birisine) bir şeyler öğretmek
tell (someone) a thing or two (about someone or something) v. (birisi veya bir şey hakkında birisine) ders vermek
tell (someone) a thing or two (about someone or something) v. (birisi veya bir şey hakkında birisine) bir iki şey öğretmek
not know/not be able to tell one end of something from the other v. hiçbir bilgisi olmamak
not know/not be able to tell one end of something from the other v. hiçbir şey anlamamak
not know/not be able to tell one end of something from the other v. hiçbir fikri olmamak
not know/not be able to tell one end of something from the other v. bir konuda zır cahil olmak
not know/not be able to tell one end of something from the other v. başını sonundan ayırt edememek
not know/not be able to tell one end of something from the other v. başını sonunu bilememek
tell (one) point-blank v. açıkça/direkt söylemek
tell (one) point-blank v. lafını esirgemeden söylemek
tell (one) point-blank v. açık sözlülükle söylemek
tell (one) point-blank v. olduğu gibi söylemek
tell something a mile off v. bir şeyi kolayca tanımak/ayırt etmek
tell something a mile off v. bir şeyi kolayca fark etmek
tell a different story v. başka/farklı bir hikaye anlatmak
tell a different story v. başka türlü/farklı anlatmak
tell a different story v. birinin söylediğiyle uyuşmayan bir şey anlatmak
tell a different story v. başka/farklı bir şey söylemek
tell a different story v. öyle dememek/söylememek
tell a different story v. aynı şeyi söylememek/göstermemek
tell another tale/story v. başka/farklı bir hikaye anlatmak
tell another tale/story v. başka türlü/farklı anlatmak
tell another tale/story v. birinin söylediğiyle uyuşmayan bir şey anlatmak
tell another tale/story v. başka/farklı bir şey söylemek
tell another tale/story v. beklenenden/söylenenden farklı bir bilgi vermek
tell another tale/story v. öyle dememek/söylememek
tell another tale/story v. aynı şeyi söylememek/göstermemek
tell a different tale v. başka/farklı bir hikaye anlatmak
tell a different tale v. başka türlü/farklı anlatmak
tell a different tale v. birinin söylediğiyle uyuşmayan bir şey anlatmak
tell a different tale v. başka/farklı bir şey söylemek
tell a different tale v. beklenenden/söylenenden farklı bir bilgi vermek
tell a different tale v. öyle dememek/söylememek
tell a different tale v. aynı şeyi söylememek/göstermemek
tell another story v. başka/farklı bir hikaye anlatmak
tell another story v. başka türlü/farklı anlatmak