|
Category |
Turkish |
English |
|
General |
|
1 |
General |
en güzel dönem (bir kimsenin/bir şeyin) |
prime n.
|
|
Tom is in the prime of his life.
Tom hayatının en güzel dönemindedir.
More Sentences
|
2 |
General |
(bir şeyin) öncülü |
premise (of something) n.
|
|
I therefore believe that this premise will allow us to overcome this difficulty.
Dolayısıyla bu öncülün bu zorluğun üstesinden gelmemizi sağlayacağına inanıyorum.
More Sentences
|
3 |
General |
kabul etmek (bir şeyin doğru olduğunu) |
yield v.
|
|
The EU will then have to yield to the terms imposed by Poland, the last country to resist acceptance.
Bu durumda AB, kabul etmemekte direnen son ülke olan Polonya'nın dayattığı şartlara boyun eğmek zorunda kalacaktır.
More Sentences
|
4 |
General |
ticaretini yapmak (yasalara aykırı bir şekilde bir şeyin) |
traffic in v.
|
|
Those who traffic in human beings must therefore be punished as severely as those who deal in drugs.
Bu nedenle insan ticareti yapanlar, uyuşturucu ticareti yapanlar kadar ağır bir şekilde cezalandırılmalıdır.
More Sentences
|
5 |
General |
yerini almak (yeni bir şey eski bir şeyin) |
supersede v.
|
|
To this end, we need new rules which are endorsed and, above all, which supersede the previous rules.
Bu amaçla onaylanmış ve her şeyden önce önceki kuralların yerini alan yeni kurallara ihtiyacımız var.
More Sentences
|
6 |
General |
benzeri olmak (başka birinin/başka bir şeyin) |
correspond to v.
|
|
This enlargement, on an unparalleled scale, corresponds to an historic duty to reunite our continent.
Benzeri olmayan ölçekteki bu genişleme, kıtamızı yeniden birleştirmek için tarihi bir göreve karşılık gelmektedir.
More Sentences
|
7 |
General |
(bir şeyin) hesabını kitabını yapmak |
do the math v.
|
|
Let's do the math.
Hesabını kitabını yapalım.
More Sentences
|
Common Usage |
|
8 |
Common Usage |
(bir şeyin) öncesinde olmak |
forerun v.
|
|
General |
|
9 |
General |
bir şeyin temeli veya kaynağı |
grass root n.
|
|
10 |
General |
bir şeyin gelişiminin ilk evreleri |
incunabulum n.
|
|
11 |
General |
belirli yükümlülükler gerçekleşene kadar bir şeyin tarafsız bir kişiye emaneti |
escrow n.
|
|
12 |
General |
bir şeyin doğal yeri |
habitat n.
|
|
13 |
General |
bir şeyin iç yüzünü çabuk kavrama yeteneği |
insight n.
|
|
14 |
General |
bir şeyin yaydığı koku |
aura n.
|
|
15 |
General |
bir şeyin işe yaramayan dış kısmı |
husk n.
|
|
16 |
General |
bir şeyin meydana gelmesi |
incidence n.
|
|
17 |
General |
bir şeyin dayandığı temel |
origin n.
|
|
18 |
General |
bir şeyin orta kısmındaki girinti |
waist n.
|
|
19 |
General |
bir şeyin sahtesini yapıp orijinal olduğunu ileri sürme |
forgery n.
|
|
|
20 |
General |
bildirme (bir şeyin alındığını/farkedildiğini) |
acknowledgment n.
|
|
21 |
General |
içi yok olmuş bir şeyin dışı |
shell n.
|
|
22 |
General |
leke (yağlı/yapışkan bir şeyin yaptığı) |
smear n.
|
|
23 |
General |
bir şeyin asıl şeklini gösteren model |
restoration n.
|
|
24 |
General |
bir şeyin en üst bölümü |
hill n.
|
|
25 |
General |
en parlak dönem (bir kimsenin/bir şeyin) |
prime n.
|
|
26 |
General |
ticaretini yapan kimse (belirli bir şeyin) |
dealer n.
|
|
27 |
General |
artma (bir şeyin değeri) |
appreciation n.
|
|
28 |
General |
hızla geçen bir şeyin çıkardığı ses |
whiz n.
|
|
29 |
General |
anlama (bir şeyin değerini/önemini/gerekliliğini) |
appreciation n.
|
|
30 |
General |
bulunduğu veya olduğu yer (bir kimsenin/bir şeyin) |
whereabouts n.
|
|
31 |
General |
bir şeyin değerlendirilmesinde kabul edilen en yüksek seviye veya fiyat |
cap n.
|
|
32 |
General |
bir şeyin en alası |
cream of the crop n.
|
|
33 |
General |
sivri bir şeyin açtığı delik |
prick n.
|
|
34 |
General |
bir şeyin terkibine giren madde |
ingredient n.
|
|
35 |
General |
bir şeyin etrafında döndüğü merkez |
axis n.
|
|
36 |
General |
bir şeyin gelişimindeki ilk dönemler |
incunabula n.
|
|
37 |
General |
bir şeyin tamamı |
gamut n.
|
|
38 |
General |
özel izin (kuraldışı bir şeyin yapılması için verilen) |
dispensation n.
|
|
39 |
General |
bir şeyin sahtesini yapıp orijinal olduğunu ileri süren kimse |
forger n.
|
|
|
40 |
General |
herhangi bir şeyin yok olacağı haberi |
knell n.
|
|
41 |
General |
bir şeyin vasfı |
quale n.
|
|
42 |
General |
herhangi bir şeyin yerini gösteren işaret |
landmark n.
|
|
43 |
General |
bir şeyin yararlı olan kısmı |
goodness n.
|
|
44 |
General |
bir şeyin olumlu ve olumsuz tarafları |
the pluses and minuses of something n.
|
|
45 |
General |
saklı olan anlam (bir şeyin içinde) |
implication n.
|
|
46 |
General |
bir şeyin üst kısmı |
surface n.
|
|
47 |
General |
başka bir şeyin yerine kullanılabilen şey |
substitute n.
|
|
48 |
General |
başlık (bir şeyin ucuna takılan) |
tip n.
|
|
49 |
General |
his (bir şeyin dokununca uyandırdığı) |
feel n.
|
|
50 |
General |
bir şeyin belli bir bölümü |
party n.
|
|
51 |
General |
bir şeyin kırılan yeri |
fracture n.
|
|
52 |
General |
önceden tahmin etme (bir şeyin olabileceğini) |
anticipation n.
|
|
53 |
General |
bir şeyin en alt kısmı |
bottom n.
|
|
54 |
General |
bir şeyin iç yüzünü kavrama |
insight n.
|
|
55 |
General |
bir şeyin satın alınmasında para yerine geçen belge |
token n.
|
|
56 |
General |
ahlakça kötü bir şeyin bıraktığı leke |
taint n.
|
|
57 |
General |
örtü ile bir şeyin üzerini örtme |
hooding n.
|
|
58 |
General |
bir şeyin bulunduğu yer |
location n.
|
|
59 |
General |
bir şeyin değişik biçimi |
version n.
|
|
60 |
General |
söz konusu edilen şeyin bir örneği |
case in point n.
|
|
61 |
General |
söz konusu edilen şeyin bir örneği |
a case in point n.
|
|
62 |
General |
bir şeyin dayandığı esas |
cornerstones n.
|
|
63 |
General |
herhangi bir şeyin kaynağı |
nidus n.
|
|
64 |
General |
bir kimse veya şeyin etrafnı saran parlak şöhret bulutu |
nimbus n.
|
|
65 |
General |
bir şeyin alt bölümü |
underneath n.
|
|
66 |
General |
bir şeyin göze çarpan tarafı |
feature n.
|
|
67 |
General |
bir şeyin en alçak noktası |
low-water mark n.
|
|
68 |
General |
yapılacak bir şeyin konfirme edilmesi veya tamamlanması gereken son tarih |
cut-off date n.
|
|
69 |
General |
bir şeyin en önemli kısmının dışı |
non-core n.
|
|
70 |
General |
bir şeyin en önemlisi |
basics n.
|
|
71 |
General |
bir şeyin en basiti |
basics n.
|
|
72 |
General |
bir şeyin doğal sonucu |
corollary n.
|
|
73 |
General |
bir şeyin somut hali |
embodiment n.
|
|
74 |
General |
bir şeyin aşırı derecede yapıldığı süre |
binge n.
|
|
75 |
General |
bir şeyin alt kısmı |
underneath n.
|
|
76 |
General |
bir şeyin ilk biçimi |
original n.
|
|
77 |
General |
bir şeyin yerine başka bir şeyi koyma |
replacement n.
|
|
78 |
General |
bir şeyin diğerine karşı avantajları |
advantages over one thing to another n.
|
|
79 |
General |
(bir şeyin) alt arka (kısmı) |
lower back n.
|
|
|
80 |
General |
bir şeyin en temel özellikleri |
basic characteristics of something n.
|
|
81 |
General |
bir şeyin kesin işareti |
a sure sign of n.
|
|
82 |
General |
(bir şeyin) zayıf/korunaksız kısmı/parçası |
underbelly n.
|
|
83 |
General |
bir şeyin karanlık yüzü |
the dark face of something n.
|
|
84 |
General |
bir şeyin mantığı |
the logic behind n.
|
|
85 |
General |
bir şeyin alternatifi |
an alternative to n.
|
|
86 |
General |
bir şeyin alternatifi |
substitute n.
|
|
87 |
General |
eski bir şeyin taklidini yapma/eski gibi gösterme |
antiquing n.
|
|
88 |
General |
(başka bir şeyin) yerine geçen |
placeholder n.
|
|
89 |
General |
bir şeyin doğrudan bir parçası |
a direct part n.
|
|
90 |
General |
(bir şeyin) kısaltılmışı |
short for something n.
|
|
91 |
General |
eski bir şeyin taklidini yapma/eski gibi gösterme |
archaization n.
|
|
92 |
General |
(bir şeyin) en güzel şeyi |
crowning glory n.
|
|
93 |
General |
bir şeyin asıl unsurları |
main elements n.
|
|
94 |
General |
bir şeyin küçük parçası (özellikle yiyecek) |
niblet n.
|
|
95 |
General |
bir şeyin kanıtı/delili |
testament n.
|
|
96 |
General |
bir şeyin en aşağıdaki istenmeyen kısmı |
tail n.
|
|
97 |
General |
bir şeyin kopyası veya karşılığı |
tally n.
|
|
98 |
General |
özellikle bilimsel önemi olan bir şeyin belirli sınırlar dahilinde tutulduğu ve korunduğu tesis |
containment facility n.
|
|
99 |
General |
bir şeyin arkasını oluşturan parça |
backpiece n.
|
|
100 |
General |
bir şeyin inşasında topluca iş yapıp birbirine yardım etme |
raising bee n.
|
|
101 |
General |
bir şeyin inşasında topluca iş yapıp birbirine yardım etme |
barn raising n.
|
|
102 |
General |
bir şeyin orta ve son bölümü |
afternoon n.
|
|
103 |
General |
(bir şeyin) yıkıcı etkileri |
ravages n.
|
|
104 |
General |
(bir şeyin) belli bir versiyonu |
reading n.
|
|
105 |
General |
bir şeyin yeni biçimlendirilmiş hali |
recast n.
|
|
106 |
General |
bir şeyin bol bulunduğu yer |
central n.
|
|
107 |
General |
(bir şeyin) yeniden bir parçası olma |
reengagement n.
|
|
108 |
General |
(bir şeyin) yeniden bir parçası olma |
re-engagement n.
|
|
109 |
General |
bir şeyin az değiştirilmiş hali |
rehash n.
|
|
110 |
General |
(bir şeyin, mecaz anlamda) yüz binlercesi |
lakh n.
|
|
111 |
General |
bir şeyin üzerine kabartılmış ya da oyulmuş harf, karakter veya sembol |
charact [obsolete] n.
|
|
112 |
General |
(bir şeyin/kişinin) niteliklerine uygun mevki ya da konum |
niche n.
|
|
113 |
General |
bir şeyin en büyük delili/kanıtı |
nine points of the law n.
|
|
114 |
General |
(bir şeyin) şeklini değiştiren kimse |
remodeller n.
|
|
115 |
General |
(bir şeyin) biçimini değiştiren kimse |
remodeller n.
|
|
116 |
General |
(bir şeyin) şeklini değiştiren kimse |
remodeler n.
|
|
117 |
General |
(bir şeyin) biçimini değiştiren kimse |
remodeler n.
|
|
118 |
General |
bir şeyin kötü kullanım veya zorlanma neticesinde ziyan olması veya veriminin azalması |
natural wastage n.
|
|
119 |
General |
bir şeyin merkez veya orta noktası |
navel point n.
|
|
120 |
General |
bir şeyin çıkıntılı bölümü veya ucu |
neb n.
|
|
121 |
General |
bir şeyin olumsuzu |
negate n.
|
|
122 |
General |
(bir şeyin) en şiddetli noktası |
teeth n.
|
|
123 |
General |
bir şeyin ruhunu veya özünü barındıran düşünce/inanç |
temple n.
|
|
124 |
General |
değerli bir şeyin merkezi/odağı |
temple n.
|
|
125 |
General |
bir şeyin son hududu |
tether n.
|
|
126 |
General |
(bir şeyin) en başı |
the off n.
|
|
127 |
General |
(bir şeyin) tam tersi |
the reverse n.
|
|
128 |
General |
(bir şeyin) sebebi |
the thing n.
|
|
129 |
General |
bir şeyin iki zıt tarafı |
the yin and yang [usa] n.
|
|
130 |
General |
bir şeyin iki zıt parçası |
the yin and yang [usa] n.
|
|
131 |
General |
bir şeyin kalın kısmı |
thickness n.
|
|
132 |
General |
(bir şeyin) az bir kısmı |
tithe n.
|
|
133 |
General |
bir şeyin onuncu kısmı |
tithe n.
|
|
134 |
General |
bir şeyin yirmi sekizde biri |
twenty-eighth n.
|
|
135 |
General |
bir şeyin yirmi beşte biri |
twenty-fifth n.
|
|
136 |
General |
bir şeyin yirmi beşte biri |
twenty-first n.
|
|
137 |
General |
bir şeyin durumunu değiştiren şey |
alterant n.
|
|
138 |
General |
bir şeyin olumlu veya mantıklı yanı |
acceptable face n.
|
|
139 |
General |
bir şeyin ayrılmaz özelliği |
umbra n.
|
|
140 |
General |
(bir şeyin) kaynağı olan şey |
ancestor n.
|
|
141 |
General |
bir şeyin öncesinde yapılan eylem |
anteact n.
|
|
142 |
General |
(bir şeyin) kurucu annesi |
founding mother (of something) n.
|
|
143 |
General |
(bir şeyin) kurucusu olan kadın |
founding mother (of something) n.
|
|
144 |
General |
(bir şeyin) kuruluşunda emeği geçen kadın |
founding mother (of something) n.
|
|
145 |
General |
(bir şeyin) kuruluşunda öncü olan kadın |
founding mother (of something) n.
|
|
146 |
General |
bir şeyin cisme bürünmüş hali |
avatar n.
|
|
147 |
General |
bir şeyin somutlaşmış hali |
avatar n.
|
|
148 |
General |
bir şeyin değerini düşük tahmin etme |
underevaluation n.
|
|
149 |
General |
(bir şeyin) altındaki püskül |
underfringe n.
|
|
150 |
General |
(bir şeyin) altındaki saçak |
underfringe n.
|
|
151 |
General |
(bir şeyin) altında çıkıntı yapmış şey |
underlap n.
|
|
152 |
General |
(bir şeyin) altından dışarı çıkmış şey |
underlap n.
|
|
153 |
General |
(bir şeyin) altından fışkırmış şey |
underlap n.
|
|
154 |
General |
bir şeyin altındaki toprağı kazarak çıkaran kimse |
underminer n.
|
|
155 |
General |
bir şeyin alt yüzü |
underneath n.
|
|
156 |
General |
bir şeyin görünen yüzünden daha az makbul olan diğer yüzü |
underside n.
|
|
157 |
General |
(bir şeyin) ne kadar az harcandığı |
underspend n.
|
|
158 |
General |
(bir şeyin) az harcanma miktarı |
underspend n.
|
|
159 |
General |
(bir şeyin bağlarını) gevşetme |
unfastening n.
|
|
160 |
General |
bir şeyin en geniş olduğu kısım |
beam n.
|
|
161 |
General |
bir şeyin ucundaki düz, tabaka halindeki yapı |
endplate n.
|
|
162 |
General |
bir şeyi başka bir şeyin içine koyma |
envelopment n.
|
|
163 |
General |
bir şeyin en önemli noktası |
essence n.
|
|
164 |
General |
(sergilenecek bir şeyin) örtüsünü kaldırma |
unveiling n.
|
|
165 |
General |
bir şeyin şişkin bölümü |
belly n.
|
|
166 |
General |
bir şeyin merkezi |
belly n.
|
|
167 |
General |
bir şeyi başka bir şeyin dışına yerleştirme |
extraposition n.
|
|
168 |
General |
bir şeyin kötü haldeki uç kısmı |
fag end n.
|
|
169 |
General |
(bir şeyin) esprisi |
joke n.
|
|
170 |
General |
kısmen başka bir şeyin üzerine binmek |
lap n.
|
|
171 |
General |
bir şeyin ilk evresi |
maidenhead [obsolete] n.
|
|
172 |
General |
bir şeyin en faal, üretken, canlı, işlek olan kısmı |
mainstream n.
|
|
173 |
General |
temin edilemeyen bir şeyin ikamesi |
make-do n.
|
|
174 |
General |
bir şeyin bileşenlerinin bir araya gelme şekli |
makeup n.
|
|
175 |
General |
bir şeyin meraklısı kimse |
videophile n.
|
|
176 |
General |
bir şeyin görüldüğünü belirten bağırış |
view halloo n.
|
|
177 |
General |
bir şeyin önemli parçaları |
vitals n.
|
|
178 |
General |
bir şeyin üstündeki kapak |
lid on something n.
|
|
179 |
General |
bir şeyin üstündeki başlık/örtü |
lid on something n.
|
|
180 |
General |
bir şeyin dörtte biri |
quadrisection n.
|
|
181 |
General |
bir şeyin parçası |
limb n.
|
|
182 |
General |
bir şeyin içi |
womb n.
|
|
183 |
General |
kararlı bir şekilde (bir şeyin) peşinden koşma |
birddogging n.
|
|
184 |
General |
bir şeyin kuruluşunun veya başlangıcının anıldığı gün |
birthday n.
|
|
185 |
General |
(bir şeyin) küçük bir bölümü |
bit [scotland] n.
|
|
186 |
General |
(bir şeyin) küçük bir noktası |
bit [scotland] n.
|
|
187 |
General |
bir şeyin şişirilebilir kısmı |
bladder n.
|
|
188 |
General |
bir şeyin olmadığı yer |
blank n.
|
|
189 |
General |
(bir şeyin göze çarpması için kullanılan) çok parlak bir turuncu rengi |
blaze orange n.
|
|
190 |
General |
(bir şeyin göze çarpması için kullanılan) çok parlak bir turuncu rengi |
safety orange n.
|
|
191 |
General |
bir şeyin müptelası olan kimse |
junkie n.
|
|
192 |
General |
bir şeyin üzerinde hak iddia etme |
laying claim n.
|
|
193 |
General |
birinin veya bir şeyin şerefine içilen küçük içki |
lechaim n.
|
|
194 |
General |
bir şeyin tamamı |
whole hog n.
|
|
195 |
General |
bir şeyin hepsi |
whole hog n.
|
|
196 |
General |
bir şeyin tamamı |
whole-hog n.
|
|
197 |
General |
bir şeyin hepsi |
whole-hog n.
|
|
198 |
General |
ötesinde veya altındayken bir şeyin yok olduğu veya mümkün olmadığı sınır |
margent n.
|
|
199 |
General |
ötesinde veya altındayken bir şeyin istenen şekilde olmadığı sınır |
margent n.
|
|
200 |
General |
ötesinde veya altındayken bir şeyin yok olduğu veya mümkün olmadığı sınır |
margin n.
|
|
201 |
General |
bir şeyin yarısı |
halfendeale n.
|
|
202 |
General |
hacim, yoğunluk veya katılık barındırmayan bir şeyin kesintisiz yayılımı |
mass n.
|
|
203 |
General |
bir şeyin meydana geldiği öz |
whatness n.
|
|
204 |
General |
bir şeyin özü |
whatness n.
|
|
205 |
General |
bir kimsenin veya bir şeyin ortaya çıktığı kaynak |
whence n.
|
|
206 |
General |
çırpılan bir şeyin hareketi |
whisking n.
|
|
207 |
General |
bir şeyin içi |
womb n.
|
|
208 |
General |
bir şeyin vücut bulmuş hali |
body n.
|
|
209 |
General |
bir şeyin asılma şekli |
hang n.
|
|
210 |
General |
bir şeyin altında yatan amaç |
meaning n.
|
|
211 |
General |
bir şeyin sembolik değeri |
meaning n.
|
|
212 |
General |
makine ile çoğaltılmış bir şeyin kopyalarından her biri |
mechanograph n.
|
|
213 |
General |
bir şeyin doğruluğundan şüphe etme |
mental rejection n.
|
|
214 |
General |
bir dizi bölümden oluşan bir şeyin iki uç bölümü dışında kalan kısmı |
middle n.
|
|
215 |
General |
bir şeyin düşüş mesafesi |
fall n.
|
|
216 |
General |
(bir şeyin) alçakça kullanımı |
harlotry n.
|
|
217 |
General |
bir şeyin meraklısı olan kimse |
head n.
|
|
218 |
General |
mülkiyet haricindeki bir şeyin bir selefin isteğine uygun olarak veya olmayarak aktarıldığı kimse |
heir n.
|
|
219 |
General |
bir şeyin bir milyon eşit parçasından biri |
millionth n.
|
|
220 |
General |
doğranmış bir şeyin küçük parçaları |
mince n.
|
|
221 |
General |
bir şeyin tutulduğu veya ertelendiğine ilişkin bir emir veya işaret |
hold n.
|
|
222 |
General |
bir şeyin geniş kısmı |
broad n.
|
|
223 |
General |
bir şeyin artırıldığı miktar |
hike n.
|
|
224 |
General |
bir şeyin keşfedildiği yer |
home n.
|
|
225 |
General |
bir şeyin kurulduğu yer |
home n.
|
|
226 |
General |
bir şeyin geliştirildiği yer |
home n.
|
|
227 |
General |
bir şeyin tanıtıldığı yer |
home n.
|
|
228 |
General |
bir şeyin değerini takdir edememe |
misprision n.
|
|
229 |
General |
bir şeyin kayıp olan bütünleyici parçası |
missing link n.
|
|
230 |
General |
bir şeyin kısmen kavranması |
moment n.
|
|
231 |
General |
(bir şeyin) sonucunda oluşan şart, durum veya şey |
mony n.
|
|
232 |
General |
bir şeyin lekeli veya alacalı görünmesi için çalışan kimse |
mottler n.
|
|
233 |
General |
bir şeyin toplam miktarı |
mountenance n.
|
|
234 |
General |
bir şeyin toplam kütlesi |
mountenance n.
|
|
235 |
General |
bir şeyin toplam miktarı |
mountenaunce n.
|
|
236 |
General |
bir şeyin toplam kütlesi |
mountenaunce n.
|
|
237 |
General |
bir şeyin yerine eşdeğerini temin etme |
replacing n.
|
|
238 |
General |
bir şeyin sunduğu artılar |
rewards n.
|
|
239 |
General |
bir şeyin yeniden işlenmesi |
reworking n.
|
|
240 |
General |
bir şeyin süresi |
life n.
|
|
241 |
General |
bir şeyin belirli açısı veya görünümü |
light n.
|
|
242 |
General |
(bir şeyin) çifti |
look-alike n.
|
|
243 |
General |
(bir şeyin) gelecekte gerçekleşme ihtimali |
lookout [uk] n.
|
|
244 |
General |
(bir şeyin) gelecekte gerçekleşme ihtimali |
look-out [uk] n.
|
|
245 |
General |
uzaktaki bir şeyin yükselerek belirmesi |
loom n.
|
|
246 |
General |
gerçek bir şeyin abartılmış veya idealleştirilmiş yorumu |
myth n.
|
|
247 |
General |
bir şeyin sembolik önemi |
mythology [obsolete] n.
|
|
248 |
General |
(bir şeyin) iş gören ucu |
business end n.
|
|
249 |
General |
bir şeyin yapılma veya düşünülme şeklini önemli ölçüde değiştiren şey |
game-changer n.
|
|
250 |
General |
bir şeyin hareket etmesine yardımcı cihaz |
glider n.
|
|
251 |
General |
bir şeyin yüceltilmiş hali |
glorification n.
|
|
252 |
General |
bir şeyin görkemli hali |
glorification n.
|
|
253 |
General |
kutsal görülen bir şeyin adıyla aynı olan, ondan türetilmiş veya o şeyin adını içeren ifade |
oath n.
|
|
254 |
General |
bir şeyin sonuna işaret eden şey |
obituary n.
|
|
255 |
General |
(bir şeyin) çevresinde daire oluşturan kimse |
ringer n.
|
|
256 |
General |
bir şeyin meydana geldiği belirli zaman |
occasion n.
|
|
257 |
General |
(bir şeyin kullanıma hazır halde olduğunu ilan eden) açılış seremonisi |
christening n.
|
|
258 |
General |
(bir şeyin gelişmeye başladığı) ilk dönem |
dark age n.
|
|
259 |
General |
başka bir şeyin sonucuna dayanan durum |
dependency n.
|
|
260 |
General |
bir şeyin değerini düşüren kimse |
depreciator n.
|
|
261 |
General |
bir şeyin minyatürü |
diminutive n.
|
|
262 |
General |
bir şeyin küçük kopyası |
diminutive n.
|
|
263 |
General |
(bir şeyin) pürüzlü tarafı |
grain n.
|
|
264 |
General |
bir şeyin ilki |
grandaddy n.
|
|
265 |
General |
bir şeyin en eskisi |
grandaddy n.
|
|
266 |
General |
bir şeyin en saygı duyulanı |
grandaddy n.
|
|
267 |
General |
bir şeyin ilki |
granddaddy n.
|
|
268 |
General |
bir şeyin en eskisi |
granddaddy n.
|
|
269 |
General |
bir şeyin en saygı duyulanı |
granddaddy n.
|
|
270 |
General |
bir şeyin temeli |
grass-roots n.
|
|
271 |
General |
bir şeyin kaynağı |
grass-roots n.
|
|
272 |
General |
bir şeyin sonunu getiren unsur |
graveyard n.
|
|
273 |
General |
bir şeyin sapındaki tutmayı kolaylaştırıcı kılıf |
gripper n.
|
|
274 |
General |
bir şeyin sorumluluğunu kabul eden veya güvence veren kimse |
guaranty n.
|
|
275 |
General |
bir şeyin hareketini yönlendirmeye yarayan düzenek |
guide n.
|
|
276 |
General |
bir şeyin hareketini kontrol için kullanılan halat veya kablo |
guyline n.
|
|
277 |
General |
bir şeyin ters gitme ihtimali varsa, bu ihtimalin gerçekleşeceğini ifade eden esprili bir önerme |
murphys law n.
|
|
278 |
General |
bir şeyin diğerini geçme miktarı |
odds n.
|
|
279 |
General |
bir şeyin diğerini geçme derecesi |
odds n.
|
|
280 |
General |
bir şeyin diğerinden az olma miktarı |
odds n.
|
|
281 |
General |
bir şeyin diğerinden az olma derecesi |
odds n.
|
|
282 |
General |
bir şeyin bedeli olarak para teklif etme |
offering n.
|
|
283 |
General |
bir şeyin normal miktarı |
on average n.
|
|
284 |
General |
bir şeyin üzerine akma |
onflow n.
|
|
285 |
General |
bir şeyin üzerine serilen şey |
onlay n.
|
|
286 |
General |
bir şeyin üzerine uygulanan şey |
onlay n.
|
|
287 |
General |
(bir şeyin veya kimsenin) muadili |
opposite number n.
|
|
288 |
General |
bir şeyin abartılı şekilde talep edilmesi |
overclaim n.
|
|
289 |
General |
bir şeyin dozunu kaçıran kimse |
overdoer n.
|
|
290 |
General |
(bir şeyin) üzerini boyayan kimse |
overdyer n.
|
|
291 |
General |
bir yerin veya şeyin üzerinde büyüyen oluşum |
overgrowth n.
|
|
292 |
General |
bir şeyin üzerinde bulunan şey |
overlier n.
|
|
293 |
General |
bir şeyin üzerinde uzanan kısım |
overlier n.
|
|
294 |
General |
bir şeyin ters yüzü |
overside n.
|
|
295 |
General |
bir şeyin harap olmasına veya yıkılmasına yol açarak yapılan tahribat |
ruination n.
|
|
296 |
General |
bir şeyi başka bir şeyin içinde eritme |
illiquation [rare] n.
|
|
297 |
General |
bir şeyi başka bir şeyin içinde çözündürme |
illiquation [rare] n.
|
|
298 |
General |
bir şeyin görüntüsünü yaratan kimse |
imager n.
|
|
299 |
General |
iki veya daha fazla şeyin fiziksel olarak bir araya gelmesi |
impinging n.
|
|
300 |
General |
bir şeyin halk ağzındaki ismi |
common name n.
|
|
301 |
General |
bir şeyin bilimsel olmayan ismi |
common name n.
|
|
302 |
General |
başka bir şeyin içinde var olma |
inbeing n.
|
|
303 |
General |
daha büyük veya önemli bir şeyin sonucu olan durum |
incident n.
|
|
304 |
General |
daha önemli bir şeyin sonucu olarak meydana gelen durum |
incident n.
|
|
305 |
General |
bir şeyin altına yerleştirme |
infraposition n.
|
|
306 |
General |
bir şeyin altına koyma |
infraposition n.
|
|
307 |
General |
bir şeyin üzerinde durma |
insisture [obsolete] n.
|
|
308 |
General |
bir şeyin üzerinde oturma |
insisture [obsolete] n.
|
|
309 |
General |
bir şeyin etrafını çeviren şerit |
verge [obsolete] n.
|
|
310 |
General |
(bir şeyin) kenarından akmak |
bathe n.
|
|
311 |
General |
bir şeyin hakikisi |
goods n.
|
|
312 |
General |
belirli bir alana ait her şeyin kopyasını biriktiren koleksiyoncu |
completist n.
|
|
313 |
General |
bir şeyin bir kimseye göre tanımı |
conception n.
|
|
314 |
General |
bir şeyin en eski örneği |
doyen n.
|
|
315 |
General |
bir şeyin alçalma mesafesi |
drop n.
|
|
316 |
General |
bir şeyin unutulduğu yer |
dustbin n.
|
|
317 |
General |
bir şeyin unutulduğu yer |
dustheap n.
|
|
318 |
General |
bir şeyin bir boyutunun başka boyuta oranı |
index n.
|
|
319 |
General |
bir şeyin tedarikini yöneten kurulum |
pool n.
|
|
320 |
General |
bir şeyin yapısal özelliği |
contexture n.
|
|
321 |
General |
bir şeyin devamı |
continuance n.
|
|
322 |
General |
fark edilebilir ve genellikle kompleks bir yapıdaki bir şeyin kendine özgü özellikleri |
contour n.
|
|
323 |
General |
fark edilebilir ve genellikle kompleks bir yapıdaki bir şeyin kendine özgü düzeni |
contour n.
|
|
324 |
General |
bir şeyin üst kısmı |
crownpiece n.
|
|
325 |
General |
bir şeyin yansıttığı enerji |
feel n.
|
|
326 |
General |
bir şeyin üzerine uzanma |
innixion [obsolete] n.
|
|
327 |
General |
bir şeyin içinde veya üzerinde oturan kimse |
insessor n.
|
|
328 |
General |
bir şeyin kaderinin bağlı olduğu kimse |
pivot n.
|
|
329 |
General |
içinde (bina) bir şeyin bulunduğu alan |
platform [obsolete] n.
|
|
330 |
General |
bir şeyin uzandığı sınır |
diapason n.
|
|
331 |
General |
bir şeyin tamamına sahip olma |
corner n.
|
|
332 |
General |
bir şeyin kurgusallaştırılmış hali |
fictionization n.
|
|
333 |
General |
bir şeyin kurgusallaştırılmış hali |
fictionisation n.
|
|
334 |
General |
bir şeyin nedeni |
first cause n.
|
|
335 |
General |
öncesinde pasif olan veya hafif seyreden bir şeyin aniden şiddetlenmesi |
flare-up n.
|
|
336 |
General |
bir şeyin net olarak anlaşıldığı veya algılandığı durum |
focus n.
|
|
337 |
General |
bir şeyin önüne asılan örtü |
forecloth n.
|
|
338 |
General |
duyular yoluyla bir şeyin farkına varma |
perception n.
|
|
339 |
General |
zemindeki bir şeyin kapladığı küçük alan |
plot n.
|
|
340 |
General |
bir şeyin numune olması için çıkarılan çekirdeği |
plug n.
|
|
341 |
General |
bir şeyin gerçek bilgisine sahip olmadan önce oluşan fikir veya görüş |
presentiment n.
|
|
342 |
General |
bir şeyin içinden geçirilen şey |
pull-through n.
|
|
343 |
General |
bir şeyin kabuğunu ayıklamaya yarayan elek gibi gereç |
scalp n.
|
|
344 |
General |
bir şeyin diğer şeylere göre durumu |
schesis n.
|
|
345 |
General |
bir şeyin taban bölümü |
seat n.
|
|
346 |
General |
bir şeyin tabanını oluşturan parça |
seat n.
|
|
347 |
General |
bir şeyin üstüne veya içine yerleştirilen eleman |
seating n.
|
|
348 |
General |
bir şeyin kaynağı olan yer |
seminary n.
|
|
349 |
General |
bir şeyin dibinde yer alan şey |
shadow n.
|
|
350 |
General |
bir şeyin arasında saklanan hatıra |
pressing n.
|
|
351 |
General |
gülünecek bir şeyin olmadığı durum |
sohf (sense of humour failure) n.
|
|
352 |
General |
bir şeyin tamamı |
solidum n.
|
|
353 |
General |
(bir şeyin) boyutu |
scope of (something) n.
|
|
354 |
General |
(bir şeyin) temel dayanağı |
premise (of something) n.
|
|
355 |
General |
(bir şeyin) ana konsepti |
premise (of something) n.
|
|
356 |
General |
bir şeyin minyatürü |
pocket edition n.
|
|
357 |
General |
bir şeyin bir bölümü |
somedeal n.
|
|
358 |
General |
(bir şeyin) meraklısı |
sucker n.
|
|
359 |
General |
bir şeyin sonuna eklenen şey |
suffix n.
|
|
360 |
General |
bir şeyin sonu |
suicide n.
|
|
361 |
General |
bir şeyin üzerine yatma |
superincumbence n.
|
|
362 |
General |
bir şeyin üzerine dayanma |
superincumbence n.
|
|
363 |
General |
bir şeyin yerine getirilen şey |
supplanter n.
|
|
364 |
General |
bir şeyin devamlılığı |
survival n.
|
|
365 |
General |
bir şeyin aynı anda meydana gelmesini sağlayan uyarlama |
synchronising n.
|
|
366 |
General |
bir şeyin aynı anda meydana gelmesini sağlayan uyarlama |
synchronizing n.
|
|
367 |
General |
(bir şeyin) meraklısı |
nerd n.
|
|
368 |
General |
bir şeyin içinde imal etmek |
build into v.
|
|
369 |
General |
bir şeyin meraklısı olmak |
go in for v.
|
|
370 |
General |
bir şeyin tellerini lif lif ayırmak |
tease something apart v.
|
|
371 |
General |
bir şeyin delili olmak |
be a witness to v.
|
|
372 |
General |
üstüne sürmek (bir şeyin) |
top v.
|
|
373 |
General |
bir şeyin lehinde karar vermek |
decide for something v.
|
|
374 |
General |
bir şeyin önemli bir öğesi olmak |
be a part and parcel of v.
|
|
375 |
General |
bir şeyin fermuarını açmak |
zipper something open v.
|
|
376 |
General |
bir şeyin asıl sebebini bulmak |
get to the bottom of v.
|
|
377 |
General |
kokusu olmak (belirli bir şeyin) |
smell of v.
|
|
378 |
General |
bir sıçrayışta (bir şeyin) üstünden geçmek |
spring over v.
|
|
379 |
General |
bir şeyin tamamını okumak |
read something through v.
|
|
380 |
General |
son vermek için bir şeyin üstüne gitmek |
crack down on v.
|
|
381 |
General |
bildirmek (bir şeyin alındığını/farkedildiğini) |
acknowledge v.
|
|
382 |
General |
bir şeyi başka bir şeyin üzerine bindirmek |
superimpose on v.
|
|
383 |
General |
hafif bir tadı olmak (belirli bir şeyin bir yiyecekte veya içecekte) |
smack of v.
|
|
384 |
General |
bir şeyin suçlusu olmak |
have oneself to thank for v.
|
|
385 |
General |
artmak (bir şeyin değeri) |
appreciate v.
|
|
386 |
General |
bir şeyin zararını telafi etmek |
make amends to someone for something v.
|
|
387 |
General |
bir şeyin satışından kar etmek |
sell something at a profit v.
|
|
388 |
General |
gerekmek (bir şeyin çalıştırılması veya tamamlanması için belirli bir şey) |
take v.
|
|
389 |
General |
yerini almak (yeni bir şey eski bir şeyin) |
supplant v.
|
|
390 |
General |
beklemek (bir şeyin yapılmasını) |
expect v.
|
|
391 |
General |
bir şeyin lehinde karar vermek |
decide in favor of something v.
|
|
392 |
General |
bir şeyi başka bir şeyin kisvesine büründürmek |
cloak something in a guise of v.
|
|
393 |
General |
bir şeyin ilerlemesini engellemek |
head something off v.
|
|
394 |
General |
sadece gereken yerlere boya vurarak bir şeyin görünümünü düzeltmek |
touch something up v.
|
|
395 |
General |
bir şeyin yok edilmesini hoş karşılamak |
regard something as good riddance v.
|
|
396 |
General |
bir şeyin sonunu getirmek |
see something through v.
|
|
397 |
General |
birine bir şeyin nasıl yapıldığını göstermek |
show someone the way to do something v.
|
|
398 |
General |
çarpıtmak (bir şeyin anlamını) |
skew v.
|
|
399 |
General |
bir şeyin üzerinde durmamak |
take something in stride v.
|
|
400 |
General |
bir şeyi verip onun değerini başka bir şeyin bedelinden düşürerek o şeyi satın almak |
trade something in for v.
|
|
401 |
General |
belirli bir şeyin damgasını vurmak |
stigmatize as v.
|
|
402 |
General |
iade edilmesini istemek (bir şeyin) |
call in v.
|
|
403 |
General |
adamı olmak (bir şeyin) |
suit v.
|
|
404 |
General |
bir şeyin anlamını bulmaya çalışmak |
puzzle something out v.
|
|
405 |
General |
doğru olduğunu kabul etmek (hakim bir şeyin) |
sustain v.
|
|
406 |
General |
bırakılmasını vasiyet etmek (bir şeyin birine) |
will to v.
|
|
407 |
General |
yanılmış olan birine bir şeyin gerçekten nasıl olduğunu söylemek |
set someone right about v.
|
|
408 |
General |
dört köşeli hale getirmek (bir şeyin kenarlarını) |
square off v.
|
|
409 |
General |
bir şeyin verdiği heyecanla dolu olmak |
be flushed with v.
|
|
410 |
General |
verilmesi planlanmak (bir şeyin belirli bir şeye/yere) |
be ticketed for v.
|
|
411 |
General |
şahadet etmek (belgeyi imzalayarak bir şeyin doğruluğuna veya gerçekliğine) |
attest v.
|
|
412 |
General |
birinde belirli bir şeyin belirtileri gözükmek |
show signs of v.
|
|
413 |
General |
bir şeyin fiyatı düşmek |
come down in price v.
|
|
414 |
General |
yerine geçmek (başkasının/başka bir şeyin) |
take over v.
|
|
415 |
General |
bir şeyin işe yaramaz olduğuna karar vermek |
write something off v.
|
|
416 |
General |
tahmin etmek (bir şeyin olacağını) |
suspect v.
|
|
417 |
General |
klapeyle bir şeyin akışını kısmak |
throttle v.
|
|
418 |
General |
bir şeyin zamanını beklemek |
bide one's time v.
|
|
419 |
General |
bir şeyin aslında var olmak |
be inherent in something v.
|
|
420 |
General |
bir şeyin içinde çok saygın bir yeri olmak |
be enshrined in v.
|
|
421 |
General |
bir şeyin çaresine bakmak |
look for a way to do something v.
|
|
422 |
General |
bir şeyin doğruluğunu ortaya koymak |
verify v.
|
|
423 |
General |
gitgide pençesine düşmek (kötü bir şeyin) |
sink into v.
|
|
424 |
General |
işleme yapmak (bir şeyin üzerine) |
work v.
|
|
425 |
General |
yanılmış olan birine bir şeyin gerçekten nasıl olduğunu söylemek |
put someone right about v.
|
|
426 |
General |
bir şeyin aleyhinde karar vermek |
decide against something v.
|
|
427 |
General |
bir şeyin kanıtı olmak |
be a witness to v.
|
|
428 |
General |
bir şeyin parçalarını bir araya getirmek |
piece something together v.
|
|
429 |
General |
bir şeyin güzelliğini belirtmek |
serve as an offset to something v.
|
|
430 |
General |
bir şeyin yerini işgal etmek |
take something's place v.
|
|
431 |
General |
birini bir şeyin aleyhine çevirmek |
set someone against something v.
|
|
432 |
General |
bir şeyin üstüne tıklamak |
click on something v.
|
|
433 |
General |
zarar vermek (bir şeyin yüzeyine) |
deface v.
|
|
434 |
General |
bir şeyin yolunu kesmek |
head something off v.
|
|
435 |
General |
eleştirerek bir şeyin çekiciliğini azaltmak |
throw cold water on v.
|
|
436 |
General |
bir şeyin fişini prize sokmak |
plug something in v.
|
|
437 |
General |
bir şeyin aleyhinde olmak |
be opposed to something v.
|
|
438 |
General |
bir şeyin miktarını ölçmek |
quantitate v.
|
|
439 |
General |
anlamak (bir şeyin değerini/önemini/gerekliliğini) |
appreciate v.
|
|
440 |
General |
bir şeyin anlamını bulmak |
puzzle something out v.
|
|
441 |
General |
belirli bir şeyin damgasını vurmak |
stigmatize v.
|
|
442 |
General |
bir şeyin ardındaki iyi niyeti kavrayarak kızmamak |
take something in the right spirit v.
|
|
443 |
General |
bir şey başka bir şeyin sonucunu etkilemek |
tilt the balance v.
|
|
444 |
General |
ta kendisi olmak (somut bir şeyin) |
personify v.
|
|
445 |
General |
bir tarafına destek koymak (bir şeyin çökmesini önlemek için) |
shore up v.
|
|
446 |
General |
bir şeyin niteliğini tayin etmek |
assess v.
|
|
447 |
General |
bir sıçrayışta (bir şeyin) üstünden geçmek |
spring across v.
|
|
448 |
General |
bir şeyin etrafına dolanmak |
entwine itself around v.
|
|
449 |
General |
vücuduna belirli bir şeyin dövmesini yapmak |
tattoo on v.
|
|
450 |
General |
bir şeyi verip onun değerini başka bir şeyin bedelinden düşürerek o şeyi satın almak |
trade something in v.
|
|
451 |
General |
bir şeyin çizgileri belli olmaya başlamak |
take shape v.
|
|
452 |
General |
daha başlangıçta bir şeyin önünü almak |
nip in the bud v.
|
|
453 |
General |
daha başlangıçta bir şeyin önünü almak |
nip something in the bud v.
|
|
454 |
General |
bir şeyin tükenmesi |
run out of v.
|
|
455 |
General |
bir şeyin bitmesi |
run out of v.
|
|
456 |
General |
birine bir şeyin bedelini ödemek |
compensate someone for v.
|
|
457 |
General |
gözü (bir şeyin) üzerinde olmak |
have one's eyes on v.
|
|
458 |
General |
gözü (bir şeyin) üstünde olmak |
keep an eye on v.
|
|
459 |
General |
bir şeyin ağırlığını kaldırmak |
support v.
|
|
460 |
General |
parasını ödemek (bir şeyin) |
stand v.
|
|
461 |
General |
bir şeyin çok zararını görmek |
be hard hit by v.
|
|
462 |
General |
bir şeyin dedikodusunu yapmak |
gossip about v.
|
|
463 |
General |
boyunda olmak (bir şeyin) |
stand v.
|
|
464 |
General |
bir şeyin delisi olmak |
be nuts about v.
|
|
465 |
General |
bir şeyin sahipliğini satmak |
sell out v.
|
|
466 |
General |
(bir şeyin) yanından geçmek |
walk along v.
|
|
467 |
General |
bir şeyin nasıl yapılacağını öğrenmek |
learn how to do something v.
|
|
468 |
General |
bir şeyin nakaratında söylemek |
sing to the tune of something v.
|
|
469 |
General |
bir şeyin tonunda söylemek |
sing to the tune of something v.
|
|
470 |
General |
(bir şeyin) önemli bir öğesi olmak |
feature in v.
|
|
471 |
General |
bir şeyin yerine başka bir şey koymak |
replace v.
|
|
472 |
General |
bir şeyin mantıklı olmadığını düşünerek -den vazgeçmek |
think better of v.
|
|
473 |
General |
sokmak (bir başka şeyin içine) |
thrust into v.
|
|
474 |
General |
hakimiyetine sokmak (bir başka şeyin) |
subordinate to v.
|
|
475 |
General |
üstüne bindirmek (bir başka şeyin) |
superimpose over v.
|
|
476 |
General |
bir şeyin güzelliğini ortaya çıkarmak |
set off v.
|
|
477 |
General |
bir şeyin yüzeyine zarar vermek |
deface v.
|
|
478 |
General |
üstüne koymak (bir başka şeyin) |
superimpose over v.
|
|
479 |
General |
sürmek (bir başka şeyin üstüne) |
spread v.
|
|
480 |
General |
bir şeyin üzerinden atlamak |
jump over v.
|
|
481 |
General |
bir şeyin altındaki toprağı kazarak çıkarmak |
undermine v.
|
|
482 |
General |
bir şeyin üzerinde hak iddia etmek |
call dibs on something v.
|
|
483 |
General |
bir şeyin üzerinde hak iddia etmek |
claim possession on something v.
|
|
484 |
General |
bir şeyin içine kilitlemek |
lock into v.
|
|
485 |
General |
bir şeyin nedenini kestirmek |
figure out v.
|
|
486 |
General |
bir şeyin varlığını hissetmek |
feel the presence of something v.
|
|
487 |
General |
bir şeyin eksikliğini gidermek |
fill the deficiency of v.
|
|
488 |
General |
bir şeyin üzerine bastırmak |
bear down on something v.
|
|
489 |
General |
bir şeyin üzerine sertçe bastırmak |
bear down too hard v.
|
|
490 |
General |
ağırlığını bir şeyin üzerine vermek |
put one’s weight into something v.
|
|
491 |
General |
bir şeyin/kişinin yanından (tek sıra) geçmek |
file past someone or something v.
|
|
492 |
General |
bir şeyin fermuarını açmak |
unzip v.
|
|
493 |
General |
bir şeyin grafiğini çıkarmak |
graph something out v.
|
|
494 |
General |
bir şeyin durdurulmasını istemek |
call a halt to something v.
|
|
495 |
General |
bir şeyin rotasını bir yere doğru yöneltmek |
head something at something v.
|
|
496 |
General |
bir şeyin özünü kavramak |
grok v.
|
|
497 |
General |
bir şeyin üzerinde ısrarla durmak |
lay great stress on something v.
|
|
498 |
General |
(bir şeyin) üstünde kötü yan etkisi olmak |
have adverse side effects of (something) v.
|
|
499 |
General |
bir şeyin solunda kalmak/olmak |
keep on the left side of something v.
|
|
500 |
General |
bir şeyin solunda kalmak/olmak |
keep on the left-hand side of something v.
|
|