mümkün - Turc Anglais Dictionnaire

mümkün

Sens de "mümkün" dans le Dictionnaire Anglais-Turc : 23 résultat(s)

Turc Anglais
Common Usage
mümkün possible adj.
Is it possible to make reservations for larger groups?
Daha büyük gruplar için rezervasyon yaptırmak mümkün mü?

More Sentences
General
mümkün possible adj.
Direct marketing is possible over the Internet if the consumer has given permission for it in advance.
Tüketicinin önceden izin vermiş olması halinde internet üzerinden doğrudan pazarlama mümkündür.

More Sentences
mümkün doable adj.
But it is doable to learn to trust others.
Ancak başkalarına güvenmeyi öğrenmek mümkündür.

More Sentences
mümkün likely adj.
Nor is it likely that I will ever be President of Parliament.
Parlamento Başkanı olmam da mümkün değil.

More Sentences
mümkün earthly adj.
There is no earthly reason for me to dislike her.
Ondan hoşlanmamam için mümkün bir sebep yok.

More Sentences
mümkün possibly adv.
Luke can't possibly join us now.
Luke'un şimdi bize katılması mümkün değil.

More Sentences
Technical
mümkün feasible adj.
The auguries for an EU presence are not too good, but we will be able to mount an EU mission should this be feasible.
AB'nin varlığı için beklentiler çok iyi değil, ancak bunun mümkün olması halinde bir AB misyonu oluşturabileceğiz.

More Sentences
General
mümkün apt adj.
mümkün probable adj.
mümkün contingent adj.
mümkün accomplishable adj.
mümkün thinkable adj.
mümkün mortal adj.
mümkün opinable adj.
Phrases
mümkün poss (possible) expr.
Idioms
mümkün a good bet n.
mümkün a safe bet n.
mümkün within the realm of possibility adv.
mümkün within the realms of possibility adv.
mümkün within the realms of possibility expr.
mümkün within the realms of possibility expr.
Trade/Economic
mümkün potential adj.
Archaic
mümkün eligible adj.

Sens de "mümkün" avec d'autres termes dans le Dictionnaire Anglais-Turc : 500 résultat(s)

Turc Anglais
Common Usage
pek mümkün olmayan unlikely adj.
She used all sorts of unlikely ingredients for the dish.
Yemek için pek mümkün olmayan her türlü malzemeyi kullandı.

More Sentences
mümkün görünmeyen unlikely adj.
It is therefore unlikely that the meeting can be organised before June at the earliest.
Bu nedenle toplantının en erken Haziran ayından önce düzenlenmesi pek mümkün görünmüyor.

More Sentences
muhafazası mümkün tenable adj.
General
mümkün olmak may v.
That may not be likely.
Bu pek mümkün olmayabilir.

More Sentences
mümkün olmak be possible v.
Would it be possible for me to get something to drink?
İçecek bir şey almam mümkün olur muydu?

More Sentences
mümkün kılmak make it possible v.
The risk/benefit relationship makes it possible to determine whether or not the market authorisation can be issued.
Risk/fayda ilişkisi, piyasa izninin verilip verilemeyeceğinin belirlenmesini mümkün kılmaktadır.

More Sentences
mümkün kılmak make possible v.
It is this balance for which we must strive and which, in my opinion, the report makes possible.
İşte bu denge için çaba göstermeliyiz ve kanaatimce rapor bunu mümkün kılmaktadır.

More Sentences
mümkün görünmek look possible v.
It now also looks possible that Romania and Bulgaria could join in 2007.
Romanya ve Bulgaristan'ın da 2007'de katılması artık mümkün görünüyor.

More Sentences
mümkün görünmek appear possible v.
This finally appears possible now, thanks to the proposed decision.
Önerilen karar sayesinde bu nihayet mümkün görünüyor.

More Sentences
mümkün görünmek seem possible v.
It may not seem possible to be a thermostat in every environment.
Her ortamda termostat olmak mümkün görünmeyebilir.

More Sentences
mümkün olmayan impossible adj.
Then there are sanctions that are impossible to impose.
Sonra da uygulanması mümkün olmayan yaptırımlar var.

More Sentences
mümkün olmayan not possible adj.
We were told at one time that a Code of Conduct was not possible.
Bir keresinde bize bir Davranış Kurallarının mümkün olmadığı söylenmişti.

More Sentences
mümkün görünmeyen improbable adj.
It seemed improbable that Tom would succeed.
Tom'un başarılı olması mümkün görünmüyordu.

More Sentences
gerçekleşmesi mümkün realizable adj.
Her dream of becoming an entrepreneur was realizable.
Kadının girişimci olma hayalinin gerçekleşmesi mümkündü.

More Sentences
telafisi mümkün olmayan irretrievable adj.
The damage to the artwork was irretrievable.
Sanat eserine verilen zararın telafisi mümkün değildi.

More Sentences
iadesi mümkün olmayan non-refundable adj.
The ticket purchase was non-refundable.
Satın alınan biletin iadesi mümkün değildi.

More Sentences
mümkün olduğunda whenever possible adv.
Risk factors must be addressed through insurance and preventive measures whenever possible.
Risk faktörleri mümkün olduğunca sigorta ve önleyici tedbirler yoluyla ele alınmalıdır.

More Sentences
mümkün olduğunda where possible adv.
Procedural and prescriptive rules should be avoided where possible to ensure legislation does not become obsolete.
Mevzuatın eskimemesini sağlamak için mümkün olduğunca prosedürel ve kuralcı kurallardan kaçınılmalıdır.

More Sentences
mümkün olan yerlerde where possible adv.
We owe it to our electorate, where possible, to exercise democratic control.
Mümkün olan yerlerde demokratik kontrolü uygulamayı seçmenlerimize borçluyuz.

More Sentences
mümkün olduğunda wherever possible adv.
The Commission feels that we should encourage market-led approaches and solutions wherever possible.
Komisyon, mümkün olan her yerde piyasa öncülüğündeki yaklaşımları ve çözümleri teşvik etmemiz gerektiğini düşünmektedir.

More Sentences
mümkün olan possibly adv.
I did possibly everything to stop her.
Onu durdurmak için mümkün olan her şeyi yaptım.

More Sentences
mümkün değil impossible interj.
It is impossible to save our way out of the crisis.
Krizden çıkış yolumuzu kurtarmak mümkün değildir.

More Sentences
Phrases
mümkün olursa if possible expr.
I try not to use sugar if possible.
Mümkün olduğunca şeker kullanmamaya çalışıyorum.

More Sentences
Colloquial
mümkün olduğunca çabuk soon as possible expr.
Answer as soon as possible!
Mümkün olduğunca çabuk cevap ver!

More Sentences
mümkün değil! not likely! exclam.
They are not likely to make negotiations any easier, quite the contrary.
Müzakereleri kolaylaştırmaları da mümkün değil, tam tersine.

More Sentences
Speaking
mümkün değil certainly not expr.
That is of course not always possible, and certainly not in the day-to-day retail market.
Bu elbette her zaman mümkün değildir ve kesinlikle günlük perakende piyasasında mümkün değildir.

More Sentences
General
mümkün kılan enabler n.
kaçışı mümkün olmayan kafes iron cage n.
çıkışın (mümkün) olmadığı nokta point of no escape n.
kaçışın (mümkün) olmadığı nokta point of no escape n.
emzirici hayvanların çok yavrusu olduğu durumlarda tüm yavruların emzirilmesini mümkün kılmak üzere yavruları belirli bir sıraya göre meme uçlarına yerleştirme nurse sow n.
mantıklı düşünceyle cevaplanması mümkün olmayan sadece sezgilerle anlaşılabilen hikaye koan n.
kaçınılması mümkün olmama ineluctability n.
yakın dost olmaları mümkün olmayan unlikely bedfellows n.
atom bombasında patlayan malzemenin genişlemesini geciktiren, ve daha şiddetli bir patlamayı mümkün kılan bir nötron reflektörü tapmer n.
mümkün olan şey thinkable n.
kanıtlanması mümkün olmayan olay unfact n.
kanıtlanması mümkün olmayan şey unfact n.
mümkün olmama unpossibility n.
(sorun, zorluk) çözümü mümkün olmama unsolvability n.
doğumu mümkün hale getirmek için rahimdeki ceninin pozisyonunu değiştirmek üzere uygulanan hareket manoeuver n.
ötesinde veya altındayken bir şeyin yok olduğu veya mümkün olmadığı sınır margent n.
ötesinde veya altındayken bir şeyin yok olduğu veya mümkün olmadığı sınır margin n.
gerekenin ötesinde mümkün olan miktar margent n.
mümkün olan en küçük tanecik minim n.
mümkün olan en küçük parça minim n.
yalnızca hava ile yaşamanın mümkün olduğuna inanan kimse breatharian n.
telafisi mümkün olma retrievableness n.
mümkün şey deliverable n.
gerçekleştirilmesi mümkün olan şey deliverable n.
mümkün olan en küçük miktar grain n.
gerçekleştirilmesi mümkün görülmeyen siyasi amaç impossibilism n.
mümkün olmayan şey impossible n.
mümkün görülmeyen şey improbability n.
mümkün olmama improbableness n.
(hedef vurmada) mümkün olan en yüksek puan possible n.
tedavisi mümkün olma sanableness n.
tedavisi mümkün olma sanability n.
yangın esnasında kaçışın mümkün olmadığı bina fire trap n.
dünyada günahsız yaşamanın mümkün olduğuna olan inanç perfectibility n.
anlaşılması mümkün olmayan şey sealed book n.
çözümü mümkün olan problem soluble n.
inanılması mümkün olmamak be beyond belief v.
avantajından mümkün mertebe yararlanmak press one's advantage v.
mümkün olduğu kadar büyütmek maximize v.
mümkün olan her şeyi yapmak move heaven and earth v.
mümkün olan en büyük dereceye yükseltmek maximize v.
mümkün kılmak make something happen v.
mümkün olmak might v.
mümkün mertebe azaltmak minimize v.
mümkün kılmak render possible v.
mümkün olanı yapmak do the utmost v.
mümkün olanı yapmak do one's best v.
mümkün olan her çareye başvurmak use every means possible v.
mümkün olan her yola başvurmak use every means possible v.
mümkün olan her aracı kullanmak use every means possible v.
mümkün mertebe azaltmak minimise v.
mümkün olan en büyük dereceye yükseltmek maximise v.
mümkün olduğu kadar büyütmek maximise v.
daha fazla ilerlemenin mümkün olmadığı noktaya ulaşmak max v.
mümkün olmak micht [scotland] v.
mümkün olmak mun v.
mümkün olan en etkili hale getirmek optimalise v.
mümkün olan en mükemmel hale getirmek optimalize v.
mümkün olan en mükemmel hale getirmek optimalise v.
mümkün olan en etkili hale getirmek optimalize v.
(fikir veya sistem olarak) mümkün olduğunca geliştirmek push v.
mümkün olmak stand a show v.
mümkün görünmek stand a show v.
ispatı mümkün demonstrable adj.
mal edilmesi mümkün veya caiz olan appropriable adj.
tayini mümkün olmayan unassignable adj.
yayılıp büyümesi mümkün expansible adj.
transferi ya da devri mümkün olan transferable adj.
miras kalması mümkün olan inheritable adj.
iadesi mümkün returnable adj.
geri ödenmesi mümkün repayable adj.
teslimi mümkün deliverable adj.
ispatı mümkün evincible adj.
telafisi mümkün recoverable adj.
inkarı mümkün disputable adj.
çözümü mümkün solvable adj.
teyidi mümkün tenable adj.
keşfi mümkün discoverable adj.
inkarı mümkün deniable adj.
çözümü mümkün soluble adj.
iptali mümkün voidable adj.
geçirilmesi mümkün transmissible adj.
ayrılıp dağılması mümkün disintegrable adj.
telafisi mümkün retrievable adj.
katılması mümkün joinable adj.
anlaşılması mümkün understandable adj.
iptali mümkün defeasible adj.
hazmı mümkün digestible adj.
elden çıkarılması mümkün disposable adj.
miras kalması mümkün olmayan noninheritable adj.
ispatı mümkün olmayan nondemonstrable adj.
nakit ödenmesi mümkün olmayan noncallable adj.
sayılması mümkün numerable adj.
telafisi mümkün olmayan nonrecoverable adj.
mümkün olmayan infeasible adj.
anlatımı mümkün olmayan beyond expression adj.
kaçınılması mümkün olmayan ineluctable adj.
telaffuzu mümkün pronounceable adj.
hayal edilmesi mümkün supposable adj.
ispatı mümkün provable adj.
izahı mümkün explainable adj.
bulunması mümkün findable adj.
bulunması mümkün olmayan unfindable adj.
tayini mümkün certain adj.
tatbiki mümkün practical adj.
yapılması mümkün practicable adj.
icrası mümkün practicable adj.
icrası mümkün practical adj.
tasarrufu mümkün disposable adj.
tahsili mümkün olmayan irrevocable adj.
tayini mümkün determinable adj.
onarılması mümkün reparable adj.
tamiri mümkün reparable adj.
telaffuzu mümkün olmayan unpronounceable adj.
teyidi mümkün sustainable adj.
tesellisi mümkün olmayan disconsolate adj.
tesellisi mümkün olmayan inconsolable adj.
tesellisi mümkün olmayan unconsolable adj.
tesellisi mümkün consolable adj.
engellenmesi mümkün olmayan not preventable adj.
engellenmesi mümkün olmayan unpreventable adj.
anlaması mümkün ascertainable adj.
nakit ödenmesi mümkün olan callable adj.
mümkün görünmeyen remote adj.
izahı mümkün accountable adj.
yapılması mümkün agible adj.
icrası mümkün agible adj.
mümkün kılan enabling adj.
eğlendirilmesi mümkün olmayan unamused adj.
eğlendirilmesi mümkün olmayan unamusable adj.
kaçınılması mümkün olmayan unavoided adj.
geliştirilmesi mümkün olmayan unbetterable adj.
daha iyi yapılması mümkün olmayan unbetterable adj.
mümkün olmayan unpossible [obsolete] adj.
hayal edilmesi mümkün olmayan unsupposable adj.
mümkün değil nigh on impossible adj.
mümkün olan mortal adj.
yalnızca hava ile yaşamanın mümkün olduğuna inanma ile ilgili breatharian adj.
yalnızca hava ile yaşamanın mümkün olduğuna inanmaya ait breatharian adj.
mümkün olan az acıyı veren humane adj.
miras kalması mümkün olmayan moveable adj.
dönüşü mümkün olmayan reverseless adj.
mümkün olan en düşük seviyede low adj.
kabul edilmesi mümkün olmayan objectionable adj.
bir şeyi mümkün kılan occasional adj.
tahsili mümkün olmayan desperate adj.
mümkün olduğu düşünülen on [uk] adj.
mümkün olan iki veya daha fazla yöntemden yalnızca biri işe yarayan one-way adj.
bertarafı mümkün dismissible adj.
ispatı mümkün conclusible adj.
tayini mümkün conclusible adj.
değiştirilmesi mümkün olmayan (teslim tarihi) drop-dead adj.
karşılıklı olarak mümkün olmayan incompossible adj.
yapılması mümkün powerable adj.
mümkün görünmeyen outside adj.
zar zor mümkün olan outside adj.
tabiri mümkün olmayan phraseless adj.
kaçılması mümkün olmayan scapeless adj.
affı mümkün olmayan rescueless adj.
mümkün olduğunca kapsamlı full adj.
mümkün olan futurable adj.
temdit edilmesi mümkün prolongable adj.
mümkün mertebe as far as possible adv.
inkarı mümkün bir şekilde deniably adv.
mümkün olduğunca tamamen as fully as possible adv.
mümkün olduğu kadar all the way adv.
mümkün olduğunca yakın as close as possible adv.
mümkün mertebe as much as possible adv.
mümkün olabildiğince as far as possible adv.
mümkün mertebe by any means necessary adv.
mümkün olduğunca en kısa zamanda as soon as possible adv.
mümkün olduğunca çabuk as soon as possible adv.
mümkün olduğu kadar çok as much as possible adv.
mümkün olduğu kadar yakın as near as possible adv.
mümkün olmayan bir şekilde unprobably adv.
mümkün olur olmaz whenever possible adv.
mümkün olan en erken sürede as early as possible adv.
mümkün olduğu kadar erken as early as possible adv.
mümkün olduğu kadar çabuk as soon as possible adv.
mümkün olduğu kadar fazla as much as possible adv.
mümkün olan en kısa sürede as soon as possible adv.
mümkün olan en kısa sürede at the soonest time possible adv.
mümkün olan en kısa zamanda at the soonest time possible adv.
mümkün olan en kısa zamanda as soon as possible adv.
mümkün olan en kısa sürede as earliest as possible adv.
mümkün olan en kısa zamanda as earliest as possible adv.
mümkün olduğunca erken as immediate as possible adv.
mümkün olduğu yerde where possible adv.
mümkün olduğunca basit/sade as simple as possible adv.
mümkün olduğunca erken/en kısa zamanda as far in advance as possible adv.
mümkün olduğunca süratli as swiftly as possible adv.
devri mümkün olmayan bir şekilde unalienably adv.
mümkün olduğunca the whole way adv.
mümkün olduğu kadar ever adv.
çevrilmesi mümkün olmadan untranslatably adv.
mümkün olan her şekilde hand and foot adv.
mümkün olduğunca yakın halde chuck adv.
mümkün olduğunca tam halde chuck adv.
mümkün olduğunca tam halde chock-a-block adv.
karşı konulması mümkün olmayan bir şekilde overpoweringly adv.
mümkün olduğunca yakın bir şekilde chuck adv.
mümkün olduğunca eksiksiz chuck adv.
mümkün şekilde feasibly adv.
mümkün mertebe ferforth adv.
mümkün olduğunca doğrudan. proximally adv.
(mümkün olduğu) halde when adv.
mümkün olduğunca yakın cy pres prep.
mümkün olduğu kadar çabuk as soon as conj.
(mümkün olduğu) halde when conj.
mümkün olan en fazla sayıda hidroksil grubu içeren anlamı veren ön ek hol- pref.
bir elementten mümkün olduğunca fazla oranda içeren anlamı veren ön ek per- pref.
Phrasals
yelkeni mümkün olan en fazla derecede açmak carry on v.
(bir şeyi) mümkün kılmak allow of (something) v.
(bir şeyi) mümkün kılmak allow of (something) v.
Phrases
mümkün olduğu kadar yakın bir zamanda at your convenience expr.
mümkün olan en kısa zamanda in the shortest possible time expr.
mümkün olan en kısa sürede in the shortest possible time expr.
mümkün olan en kısa sürede in the shortest time possible expr.
mümkün olan en kısa zamanda in the shortest time possible expr.
mümkün olan en geniş şekilde (to) the greatest extent possible expr.
mümkün olduğu kadarıyla (to) the greatest extent possible expr.
mümkün olduğunca as far as possible expr.
mümkün olduğu ölçüde insofar as possible expr.
mümkün oldukça whenever possible expr.
mümkün oldukça where possible expr.
kesin olmamakla birlikte mümkün possible but not necessarily expr.
mümkün olduğunca doğru as accurate as possible expr.
mümkün olduğu kadar çok kez as many times as possible expr.
mümkün olan en makul sürede as soon as practicable expr.
mümkün dünyaların en iyisi the best of all possible worlds expr.
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil a is one thing, b is (quite) another expr.
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil it's one thing to (do something), it's another to (do something else) expr.
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil it’s one thing to do a, it’s (quite) another (thing) to do b expr.
her şey mümkün anything might happen expr.
her şey mümkün anything can happen expr.
daha iyisi mümkün değil as good as it gets expr.
(bir şey) pek mümkün değil (the) odds are against (something) expr.
uygun/mümkün olan en kısa zamanda at one's convenience expr.
uygun/mümkün olan en kısa zamanda at one's earliest convenience expr.
Proverb
işleri mümkün olan en kolay yoldan yapmak cross the stream where it is shallowest
hızlı/acele yapılan şeyin iyi olması pek mümkün değildir good and quickly seldom meet
orta yaşlarında hala aptalca davranan birinin akıllanması pek mümkün değildir a fool at 40 is a fool forever
ne kadar çabalarsan çabala mümkün değil you can't get blood from a stone
ne kadar çabalarsan çabala mümkün değil you can't squeeze blood from a stone
ne kadar çabalarsan çabala mümkün değil you cannot get blood from a stone
ne kadar çabalarsan çabala mümkün değil you can't squeeze blood from a turnip
ne kadar çabalarsan çabala mümkün değil you can't get blood from a turnip
ne kadar çabalarsan çabala mümkün değil you can't get blood out of a turnip
ne kadar çabalarsan çabala mümkün değil you cannot get blood from a turnip
Colloquial
(bir şey) mümkün değil there's no question of (something) n.
(bilardoda) oyuncunun 147 puan topladığı mümkün olan en büyük seri maximum n.
mümkün olduğunca çok ödül kazanmak için çok sayıda yarışmaya katılma comping n.
mümkün olmama fat chance n.
mümkün olan her şeyi yapmak stand on one's head v.
mümkün olduğunca ucuza getirmek cheap out v.
kötü bir durumdan mümkün olduğunca çok yarar sağlamaya çalışmak make the best of it v.
zor koşullara mümkün olduğunca uyum sağlamaya çalışmak make the best of it v.
(bir şeyi yapmak) mümkün olmamak can't very well (do something) v.
(bir şeyi yapmak) mümkün olmamak couldn’t very well (do something) v.
mümkün değil be on v.
(olaydan) mümkün olan en büyük avantajı elde etmek milk v.
mümkün olan her özelliğe sahip all-singing all-dancing adj.
kar potansiyeli olan ancak yatırımcı yaşlanmadan önce beklentileri karşılaması mümkün olmayan (şirket, yatırım) gray-wave adj.
kar potansiyeli olan ancak yatırımcı yaşlanmadan önce beklentileri karşılaması mümkün olmayan (şirket, yatırım) grey-wave adj.
mümkün olabildiğince so far as possible expr.
mümkün olduğunca so far as possible expr.
… mümkün mü? I don’t suppose you could... expr.
… mümkün mü? I don't suppose you expr.
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil a is one thing, b is (quite) another expr.
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil (something) is one thing, (something else) is (quite) another expr.
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil it’s one thing to do a, it’s (quite) another (thing) to do b expr.
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil it's one thing to (do something), it's another to (do something else) expr.
bir şeyi yapmak mümkün değil there is no doing something expr.
bir kaçağın/suçlu olarak fark edilmeden yaşamanın mümkün olmadığı yer too hot to hold you expr.
(bir kaçağın/suçlunun) fark edilmeden yaşamasının mümkün olmadığı yer too hot to hold (someone) expr.
olması pek mümkün değil (one) will be lucky expr.
olması pek mümkün değil (one) should be so lucky expr.
olması pek mümkün değil (one) would be lucky expr.
kesin bir şey söylemek imkansız/mümkün değil (there's) no way to tell expr.
tahmin etmek mümkün değil (there's) no saying expr.
emin olmak mümkün değil (there's) no way to tell expr.
her defasında kazanmak mümkün olmamak can't win em all expr.
her defasında kazanmak mümkün olmaz can't win them all expr.
her defasında kazanmak mümkün olmaz can't win 'em all expr.
mümkün değil for the life of expr.
… mümkün mü? I don't suppose expr.
(bir şey) pek muhtemel/olası/mümkün değil I wouldn't bet on (something) expr.
… mümkün mü? I don't suppose you could... expr.
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil it's one thing to (do something), it's quite another to (do something else) expr.
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil it's one thing to (do something), it's another thing to (do something else) expr.
emin olmak mümkün değil no way to tell expr.
kesin bir şey söylemek imkansız/mümkün değil no way to tell expr.
mümkün olduğunca en kısa zamanda soon as possible expr.
mümkün olan en kısa sürede soon as possible expr.
mümkün olduğu kadar çabuk soon as possible expr.
mümkün olan en kısa zamanda soon as possible expr.
yapmak mümkün değil there is no doing expr.
(bir şey) mümkün mü? wonder whether (something) expr.
(bir şey) mümkün mü? wonder if (something) expr.
baş etmek mümkün değil you can't win expr.
mümkün değil no way, josé exclam.
mümkün değil! no sir! exclam.
mümkün değil! no sirree! exclam.
Idioms
ertelenmesi mümkün olmayan bir durum the ox is in the ditch n.
ertelenmesi mümkün olmayan şey ox-in-the-ditch n.
aynı anda yapılması mümkün olmayacak kadar çok iş/proje lots of irons in the fire n.
aynı anda yapılması mümkün olmayacak kadar çok iş/proje too many irons in the fire n.
mümkün dünyaların en kötüsü the worst of both worlds n.
mümkün olduğunca doğru ve iyi davranmaya çalışmak be on one's best behaviour v.
mümkün olduğunca davranışlarına dikkat etmek be on one's best behaviour v.
mümkün olduğunca doğru ve iyi davranmaya çalışmak be on one's best behavior v.
mümkün olmayanı arzulamak ask for the moon v.
mümkün olduğunca fazla yararlanmak get as much out of it as possible v.
mümkün değil yapamamak can't for the life of me v.
mümkün olmamak not stand an earthly chance v.
mümkün olmamak not have an earthly chance v.
mümkün olmamak stand no earthly chance v.
bir şeye daha inandırıcı ve mümkün kılmak için detaylandırmak, açmak ya da ek bilgi vermek lend support to (something) v.
kazanması/yapması mümkün olmamak not have an earthly chance [uk] v.
kazanması/yapması mümkün olmamak stand no earthly chance v.
mümkün olan her şeyi yapmaya çalışmak try (one's) utmost v.
mümkün olan her şeyi yapmak/yapmaya çalışmak do/try your utmost (to do something) v.
(bir şeyi yapması) mümkün olmamak not have a chance in hell (of doing something) v.
imkansızı mümkün kılmaya çalışmak milk the pigeon [obsolete] v.
kazanması/başarılı olması pek mümkün olmamak be (batting) on a losing wicket [uk] v.
mümkün olmamak not have an earthly [uk] v.
mümkün olmamak not stand an earthly [uk] v.
başarılı olması pek mümkün görünmeyen bir şey için çabalamak be fighting a losing battle v.
mümkün olmamak be out of the question v.
birinin aklına saçma sapan/mümkün olmayan fikirler sokmak give somebody ideas v.
mümkün olan her şeyi yapmak stand on head v.
mümkün dünyaların en kötüsü the worst of both worlds adj.
mümkün dünyaların en kötüsü the worst of all possible worlds adj.
zaten mümkün bile değil never mind adv.
mümkün olduğunca az to a (bare) minimum adv.
mümkün olan her şekilde forty ways from sunday adv.
mümkün olduğunca çok karla as much as the traffic will bear adv.
olabildiğince/mümkün olduğu kadar yakın as the white on rice adv.
olabildiğince/mümkün olduğu kadar yakın like (the) white on rice adv.
olabildiğince/mümkün olduğunca çok/fazla to beat all adv.
mümkün görünmeme as much chance as a wax cat in hell adv.
olması mümkün on the cards expr.
mümkün olduğunca çabuk as quickly as possible expr.
olabilmesi/gerçekleşmesi mümkün değil it'll be a long day in january (when something happens) expr.
mümkün değil it would take an act of congress to do something expr.
mümkün olduğunca güvenli şekilde as safely as possible expr.
tahmin etmek mümkün değil there's no telling expr.
tahmin etmek mümkün değil there is no telling expr.
mümkün olduğunca çabuk yesterday wouldn't be too soon expr.
kazanmam/başarılı olmam pek mümkün değil. ibre benden yana değil the odds are stacked against me expr.
mümkün görünmüyor ama imkansız değil stranger things have happened expr.
her şey mümkün all bets are off expr.
artık mümkün değil there goes expr.
artık mümkün değil there go expr.
mümkün değil it'll be a frosty friday expr.
mümkün değil it'll be a frosty friday in july expr.
mümkün değil a cold day in hell expr.
mümkün değil a cold day in july expr.
mümkün olduğunca yapmaya/yapmamaya çalışma as much as (one) could do (not) (to do something) expr.
ne kadar çabalasan da mümkün olmayan şey/durum one can't get blood from a turnip expr.
ne kadar çabalasan da mümkün olmayan şey/durum one can't get blood from a stone expr.
bıraktığın yere geri döndüğünde orayı aynı bulmak mümkün değildir you can't go home again expr.
mümkün dünyaların en iyisi the best of all possible worlds expr.
mümkün değil never in a month of sundays expr.
mümkün değil not in a month of sundays expr.
kazanması/başarılı olması pek mümkün olmayan bir durumda on a losing wicket expr.
mümkün değil not in a month of sundays expr.
mümkün değil not for a month of sundays expr.
ileri gitmenin/gelişmenin mümkün olmadığı bir noktada at a dead end expr.
mümkün dünyaların en iyisi the best of all possible worlds expr.
mümkün dünyaların en iyisi the best of all possible worlds expr.
ne kadar çabalasan da mümkün olmayan şey/durum one can't get blood from a turnip expr.
ne kadar çabalasan da mümkün olmayan şey/durum one can't get blood from a stone expr.
mümkün olabilecek herhangi bir şekilde by any stretch expr.
mümkün olabilecek/akla gelebilecek/hayal edilebilecek herhangi bir şekilde by any stretch of the imagination expr.
(bir şeyi) mümkün olan her şekilde deneyerek by all means of (something) expr.
(bir şeyin) mümkün olan her yoluyla/yöntemiyle by all means of (something) expr.
yapmak mümkün değil it would take an act of congress to do expr.
mümkün değil it'll be a cold day in hell expr.
mümkün değil it'll be a long day in january expr.
anlaması mümkün olmayan birine bir şey anlatma like showing a card trick to a dog expr.
anlaması mümkün olmayan birine bir şey anlatmak like showing a dog a card trick expr.
tekrarlanması mümkün olmayacak bir deneyim once-in-a-lifetime experience expr.
mümkün olan her şekilde six ways to sunday expr.
(birinin/bir şeyin) başarıya ulaşması çok zor/pek mümkün değil the odds are stacked against (someone or something) expr.
(birinin/bir şeyin) başarıya ulaşması çok zor/pek mümkün değil the odds are against something/somebody doing something expr.
(birinin/bir şeyin) başarıya ulaşması çok zor/pek mümkün değil the odds are against (someone or something) expr.
(birinin/bir şeyin) başarıya ulaşması mümkün the odds are stacked in (someone's or something's) favor expr.
olabildiğince/mümkün olduğu kadar yakın white on rice expr.
mümkün olduğunca çabuk yesterday isn't soon enough expr.
mümkün olduğunca çabuk yesterday wouldn't be soon enough expr.
mümkün olduğunca çabuk yesterday isn't too soon expr.
Speaking
o da mümkün it is also possible expr.
olabilmesi/gerçekleşmesi mümkün değil/olmayan It'll be a long day in january when something happens expr.
bu nasıl mümkün olabilir? how is that possible? expr.
bu mümkün değil it's not possible expr.
onunla birkaç dakika yalnız kalmam mümkün mü? do you mind if I have a couple of minutes alone with him/her? expr.
bunu yapmam nasıl mümkün olabilir? how am I supposed to do that? expr.
bunun mümkün olmadığı ortada that's obviously not possible expr.
söz konusu/mümkün değil it is quite out of the question expr.
her şey mümkün everything is possible expr.
mümkün değil not a chance expr.
mümkün değil no chance expr.
sen olmasaydın bunların hiçbiri mümkün olmazdı none of this would have been possible without you expr.
her şey mümkün anything is possible expr.
oraya gitmem mümkün değil there's no way that i'll go expr.
iç denetleme sonuçlarını mümkün olan en kısa zamanda sizlere bildireceğiz we will inform you of the outcome of the internal review as soon as possible expr.
Trade/Economic
telafisi mümkün olmayan bir zarar irreparable damage n.
tahsili mümkün olmayan senet uncollectible bill n.
temyizi mümkün olan kararlar decisions that can be appealed from n.
cirosu ve devri mümkün kıymetli evraklar negotiable documents n.
devri mümkün mülkiyeti gösteren belge equity security n.
tahsili mümkün olmayan hesap uncollectible account n.
tahsil mümkün olmayan alacak uncollectible loans n.
iadesi mümkün olmayan akreditif non-refundable letter of credit n.
vadesinden önce itfası mümkün tahvil optional bond n.
idaresi mümkün maliyet controllable cost n.
taksimi mümkün olmayan malın mahkeme kararıyla satışı sale in partition n.
icrası mümkün borç legal liability n.
hukuki yollardan takip edilmesi mümkün olan borç legal liability n.
borçlunun haczi mümkün olan malları leviable property n.
teklif edilen parayla alınması mümkün olan en kaliteli mal best buy n.
cirosu mümkün mevduat makbuzu certificate of deposit n.
mukayeseyi mümkün kılacak şekilde hesap edilen maliyet comparative cost n.
tahvili mümkün para convertible currency n.
mübadelesi mümkün mallar fungible things n.
değiştirilmesi mümkün olma commutability n.
zaman aşımı nedeniyle tahsili mümkün olmayan alacak bad debt n.
zaman aşımı nedeniyle tahsili mümkün olmayan alacaklar bad debts n.
satılması mümkün olmama unsalability n.
tekrar ortaya çıkması mümkün olmayan masraf non-recurring charge n.
tahsil edilmesi mümkün olmayan borç bad debt n.
devri ve cirosu mümkün olmayan evrak non-negotiable instruments n.
taksimi mümkün olan akit divisible contract n.
taksimi mümkün olan borç divisible obligation n.
teslimi mümkün ürünler deliverable goods n.
teslimi mümkün mallar deliverable goods n.
sarfı mümkün expendable n.
takdiri mümkün sermaye assessable capital stock n.
itfası mümkün istikraz amortizable loan n.
itfası mümkün istikraz amortisable loan n.
cirosu mümkün araçlar karşılığı avans advance on negotiable instruments n.
transferi mümkün kredi transmissible credit n.
mümkün olan en üst düzey bound rate n.
bir kişinin bir başkasına zarar vermeden kar yapmasının mümkün olmadığı durum pareto efficient situation n.
bir kişinin bir başkasına zarar vermeden kar yapmasının mümkün olmadığı durum pareto efficiency n.
bir kişinin bir başkasına zarar vermeden kar yapmasının mümkün olmadığı durum pareto optimality n.
faydasından dışlamanın mümkün olduğu ve belirli bir kapasite noktasına kadar tüketiminde rekabetin olmadığı mallar club goods n.
teslimi mümkün olmamak be undeliverable v.
amortismanı mümkün amortizable adj.
devir ve ferağı mümkün alienable adj.
devri mümkün assignable adj.
geri ödenmesi mümkün repayable adj.
ithali mümkün importable adj.
itfası mümkün olmayan irredeemable adj.
nakit olarak ödenmesi mümkün callable adj.
tahsili mümkün olmayan uncollectible adj.
nakli mümkün transferable adj.
havalesi mümkün remittable adj.
tahsili mümkün (senet) good adj.
tahvili mümkün convertible adj.
dengelenmesi mümkün balanceable adj.
tedariki mümkün procurable adj.
mümkün olan potential adj.
icrası mümkün exercisable adj.
ödenmesi mümkün olmayan irredeemable adj.
taksimi mümkün divisible adj.
takdiri mümkün assessable adj.
teslimi mümkün deliverable adj.
tazmini mümkün fungible adj.
mübadelesi mümkün exchangeable adj.
değişmesi mümkün exchangeable adj.
tashihi mümkün rectifiable adj.
amortismanı mümkün amortisable adj.