|
Kategorie |
Türkisch |
Englisch |
|
| Common Usage |
|
| 1 |
Common Usage |
eşit olamayan |
unequal adj.
|
|
They did not die from discrimination or unequal treatment, they died from dehydration.
Ayrımcılıktan ya da eşit olmayan muameleden ölmediler, susuzluktan öldüler.
More Sentences
|
| 2 |
Common Usage |
eşit olarak |
equally adv.
|
|
We will equally share the profit.
Kârı eşit olarak paylaşacağız.
More Sentences
|
| General |
|
| 3 |
General |
eşit haklar |
equal rights n.
|
|
On the other hand, the road to equal rights could lead to a safe, inclusive European Union.
Öte yandan, eşit haklara giden yol güvenli ve kapsayıcı bir Avrupa Birliği'ne götürebilir.
More Sentences
|
| 4 |
General |
eşit olma |
equating n.
|
|
True love can be equated to what we know as mature love.
Gerçek aşk, olgun aşk olarak bildiğimiz şeye eşit olabilir.
More Sentences
|
| 5 |
General |
eşit mesafe |
equidistance n.
|
|
Therefore, equidistance may be an instrument, although I do not doubt that the objective is impartiality.
Bu nedenle eşit mesafe bir araç olabilir ancak amacın tarafsızlık olduğundan şüphe duymuyorum.
More Sentences
|
| 6 |
General |
eşit muamele |
equal treatment n.
|
|
The equal treatment of men and women also touches the heart of the Union's values.
Kadın ve erkeklere eşit muamele konusu da Birliğin değerlerinin kalbine dokunmaktadır.
More Sentences
|
| 7 |
General |
eşit ücret |
equal remuneration n.
|
|
What is really important is that all Members receive equal remuneration.
Asıl önemli olan tüm Üyelerin eşit ücret almasıdır.
More Sentences
|
| 8 |
General |
iki eşit parça |
two equal parts n.
|
|
Tablets can be divided into two equal parts.
Tabletler iki eşit parçaya bölünebilir.
More Sentences
|
| 9 |
General |
eşit statü |
equal status n.
|
|
The objectives of the market today give equal status to competition, security of supply and the environment.
Bugün piyasanın hedefleri rekabete, arz güvenliğine ve çevreye eşit statü vermektedir.
More Sentences
|
| 10 |
General |
eşit saygı |
equal respect n.
|
|
We must work towards a real Europe of the peoples, with equal rights and equal respect for everyone.
Herkesin eşit haklara sahip olduğu ve herkese eşit saygının gösterildiği gerçek bir halklar Avrupası için çalışmalıyız.
More Sentences
|
| 11 |
General |
eşit olmak |
be equivalent to v.
|
|
The ages of the two children put together was equivalent to that of their father.
İki çocuğun yaşları toplandığında babalarınkine eşit oluyordu.
More Sentences
|
| 12 |
General |
eşit olmak |
equal v.
|
|
In your original proposal you said that spam equals unsolicited e-mails.
İlk teklifinizde spam'in istenmeyen e-postalara eşit olduğunu söylemiştiniz.
More Sentences
|
| 13 |
General |
eşit olmak |
equate v.
|
|
For many large parts, this could equate to several millimeters of shrinkage!
Birçok büyük parça için bu, birkaç milimetrelik büzülmeye eşit olabilir!
More Sentences
|
| 14 |
General |
eşit davranmak |
treat equally v.
|
|
No matter what, everyone should be treated equally.
Ne olursa olsun herkese eşit davranılmalıdır.
More Sentences
|
| 15 |
General |
eşit tutmak |
equate v.
|
|
It is wrong to equate beauty with a good heart.
Güzelliği iyi kalplilikle eş tutmak doğru değil.
More Sentences
|
| 16 |
General |
herkese eşit davranmak |
treat everyone equally v.
|
|
I learned how to treat everyone equally.
Herkese eşit davranmayı öğrendim.
More Sentences
|
| 17 |
General |
eşit uzaklıkta |
equidistant adj.
|
|
Rome is about equidistant from Cairo and Oslo.
Roma, Kahire ve Oslo'ya yaklaşık olarak eşit uzaklıktadır.
More Sentences
|
| 18 |
General |
(bir şeyde) eşit |
equal in (something) adj.
|
|
Everyone is equal, and everyone is equal in human dignity.
Herkes eşittir ve herkes insanlık onuru bakımından eşittir.
More Sentences
|
| 19 |
General |
eşit olarak |
equally adv.
|
|
I am pleased that in her report she has treated the east and the south equally.
Raporunda doğu ve güneyi eşit olarak ele almış olmasından memnuniyet duyuyorum.
More Sentences
|
| 20 |
General |
eşit oranda |
uniformly adv.
|
|
The recent improvements are to be feasible uniformly for all departments.
Son geliştirmeler tüm departmanlar için eşit oranda uygulanabilir olmalıdır.
More Sentences
|
| 21 |
General |
eşit olarak |
evenly adv.
|
|
The mom evenly split the candies between the children.
Anne şekerleri çocuklar arasında eşit olarak paylaştırdı.
More Sentences
|
| 22 |
General |
eşit ölçüde |
equally adv.
|
|
This applies equally to my second point on Save.
Bu, Save hususundaki ikinci görüşüm için de eşit ölçüde geçerlidir.
More Sentences
|
|
|
| 23 |
General |
eşit derecede |
equally adv.
|
|
The two sports are equally risky.
İki spor da eşit derecede riskli.
More Sentences
|
| Phrases |
|
| 24 |
Phrases |
eşit şartlarda |
on equal terms (with somebody/something) expr.
|
|
We must ensure that our industry, for which this system was created, also has the opportunity to compete on equal terms.
Bu sistemin oluşturulduğu sektörümüzün de eşit şartlarda rekabet etme fırsatına sahip olmasını sağlamalıyız.
More Sentences
|
| 25 |
Phrases |
(biriyle/bir şeyle) eşit |
on par (with someone or something) expr.
|
|
In the polls, both parties are on par.
Anketlerde iki parti de eşit.
More Sentences
|
| General |
|
| 26 |
General |
eşit işareti = |
equal sign n.
|
|
| 27 |
General |
eşit imi |
equal sign n.
|
|
| 28 |
General |
kuvvetçe eşit olma |
equipollency n.
|
|
| 29 |
General |
yaklaşık beş kilometreye eşit bir uzaklık ölçüsü |
league n.
|
|
| 30 |
General |
eşit işe eşit ücret |
equal pay for equal work n.
|
|
| 31 |
General |
eşit muamele |
equal footing n.
|
|
| 32 |
General |
kırk eşit parçadan biri |
fortieth n.
|
|
| 33 |
General |
eşit tutma |
equating n.
|
|
| 34 |
General |
kuvvetçe eşit olma |
equipollence n.
|
|
| 35 |
General |
eşit ekonomik fırsatlara yönelik programlar |
affirmative action programs n.
|
|
| 36 |
General |
eşit temelde adaylık |
candidacy on equal footing n.
|
|
| 37 |
General |
eşit adımla |
paripassu n.
|
|
| 38 |
General |
eşit alanlar kanunu |
law of equal areas n.
|
|
| 39 |
General |
eşit aralıklı dalgalar |
wave train n.
|
|
| 40 |
General |
ağırlıkların eşit olması |
equiponderance n.
|
|
| 41 |
General |
eşit ödeme |
pay equity n.
|
|
| 42 |
General |
birbirine eşit hale getirme |
equalizing n.
|
|
| 43 |
General |
eşit hak |
equal right n.
|
|
| 44 |
General |
değerde işe eşit ücret |
pay equity n.
|
|
| 45 |
General |
ışık saçan yüzeyin her santimetrekaresi üzerindeki bir kaloriye eşit güneş radyasyonu bölümü |
langley n.
|
|
| 46 |
General |
eşit olarak bölüp dağıtma |
proration n.
|
|
| 47 |
General |
eşit şans |
fair chance n.
|
|
| 48 |
General |
ar, 100 metrekare'ye eşit alan ölçüsü birimi |
are n.
|
|
| 49 |
General |
eşit olma |
being equal n.
|
|
| 50 |
General |
eşit dağıtım |
equal distribution n.
|
|
| 51 |
General |
eşit ağırlık |
equal weight n.
|
|
| 52 |
General |
eşit vatandaşlık hakları tanıma |
intercitizenship n.
|
|
| 53 |
General |
iki eşit parça |
two equal pieces n.
|
|
| 54 |
General |
eşit yüzölçümü |
equal-area n.
|
|
| 55 |
General |
eşit olmayan |
uneven ground n.
|
|
| 56 |
General |
30 akreye eşit bir arazi ölçü birimi |
virgate n.
|
|
| 57 |
General |
orantılı eşit fedakarlık |
proportional equal sacrifice n.
|
|
| 58 |
General |
eşit mesafeler |
equal distances n.
|
|
| 59 |
General |
eşit şans |
even chance n.
|
|
| 60 |
General |
eşit mesafe |
equal distance n.
|
|
| 61 |
General |
eşit uzaklık |
equal distance n.
|
|
| 62 |
General |
birbirine eşit hale getirme |
equalising n.
|
|
| 63 |
General |
antik yunan'da 26 kg'a eşit bir ölçü birimi |
talent n.
|
|
| 64 |
General |
doğum oranının ölüm oranına eşit olması sebebiyle bir ırkın zamanla yok olması |
race suicide n.
|
|
| 65 |
General |
(bütçe vb.) bir yıl içinde eşit zaman birimlerine paylaştırma |
calendarization n.
|
|
| 66 |
General |
(bütçe vb.) bir yıl içinde eşit zaman birimlerine paylaştırma |
calendarisation n.
|
|
| 67 |
General |
atın ön ayaklarını yerden kaldırırarak eşit biçimde kendine toplaması ve yere değmeden ileri doğru sıçraması |
courbette n.
|
|
| 68 |
General |
önceki ile eşit pey sürme |
call n.
|
|
| 69 |
General |
birbirine eşit hale getirme |
adequation n.
|
|
| 70 |
General |
dirsekten orta parmağın ucuna kadar olan mesafeye eşit eski bir uzunluk ölçüsü birimi |
cubit n.
|
|
| 71 |
General |
toprakların eşit dağıtılması ilkesi |
agrarianism n.
|
|
| 72 |
General |
eşit ve kısıtlı miktarlarda dağıtma |
rationing n.
|
|
| 73 |
General |
(100 tanganın 1 tacikistan rublesine eşit olduğu) tacikistan'ın eski para birimi |
tanga n.
|
|
| 74 |
General |
on üzeri beşe eşit miktar |
lakh n.
|
|
| 75 |
General |
başka birine eşit olmayan kimse |
nonequal n.
|
|
| 76 |
General |
doğasındaki özenli tarafı ortaya çıkararak, çocuk bakımı ve ev işlerinde eşit sorumluluk alan modern erkek |
new man n.
|
|
| 77 |
General |
eşit şans |
toss-up n.
|
|
| 78 |
General |
eşit ihtimal |
toss-up n.
|
|
| 79 |
General |
her iki eli eşit derecede iyi kullanma yeteneği |
ambidextrianism n.
|
|
| 80 |
General |
eşit bölüşülebilme |
apportionateness n.
|
|
| 81 |
General |
eşit taksim eden kimse |
apportioner n.
|
|
| 82 |
General |
gündüz ve gece süresinin eşit olduğu tarih |
september equinox n.
|
|
| 83 |
General |
gündüz ve gece süresinin eşit olduğu tarih |
fall equinox n.
|
|
| 84 |
General |
eşit olmayanlar |
unequal n.
|
|
| 85 |
General |
kuvvetlerin eşit bir şekilde ayarlanması |
balancement n.
|
|
| 86 |
General |
bir yüzeyi iki eşit parçaya ayıran çember |
equator n.
|
|
| 87 |
General |
eşit kimse |
equal n.
|
|
| 88 |
General |
eşit şey |
equal n.
|
|
| 89 |
General |
topluluktaki farklı türlerin eşit sayıda bireyi olması |
equitability n.
|
|
| 90 |
General |
yaklaşık beş sente eşit bir avusturya gümüş sikkesi |
zehner n.
|
|
| 91 |
General |
tüm bireylerin eşit mükellef olduğu vergi |
chevage n.
|
|
| 92 |
General |
1063'e eşit sayma sayısı |
vigintillion [us] n.
|
|
| 93 |
General |
10120'e eşit sayma sayısı |
vigintillion [uk] n.
|
|
| 94 |
General |
bombay'da bir rupinin beşte üçüne eşit eski bir para |
xerafin n.
|
|
| 95 |
General |
bombay'da bir rupinin beşte üçüne eşit eski bir para |
xeraphim n.
|
|
| 96 |
General |
çapı eşit tekerleklerden oluşan, çoğaltıcı vitesle arkaya bağlanan pedallarla sürülen bir bisiklet |
safety bike n.
|
|
| 97 |
General |
çapı eşit tekerleklerden oluşan, çoğaltıcı vitesle arkaya bağlanan pedallarla sürülen bir bisiklet |
safety bicycle n.
|
|
| 98 |
General |
(rulet ve benzeri kumar oyunlarında) oyuncuların eşit para bahsi yapabilecekleri renk |
black n.
|
|
| 99 |
General |
4,8 kilometreye eşit uzaklık birimi |
league n.
|
|
| 100 |
General |
1792 hektara eşit arazi ölçü birimi |
league n.
|
|
| 101 |
General |
yaklaşık 5 metreye eşit olan bir ölçü birimi |
length rod n.
|
|
| 102 |
General |
iki şeyin eşit oranda karışımı |
half-and-half n.
|
|
| 103 |
General |
(isveç'te) 10 km'ye eşit uzunluk |
swedish mile n.
|
|
| 104 |
General |
bir pound'un 1000'de 1'ine eşit olan mısır para birimi |
millieme n.
|
|
| 105 |
General |
bir gramın 1000'de 1'ine eşit olan bir ağırlık birimi |
milligramme [uk] n.
|
|
| 106 |
General |
bir pound'un 1000'de 1'ine eşit olan sudan para birimi |
millieme n.
|
|
| 107 |
General |
temel bir para biriminin binde birine eşit değer |
millieme n.
|
|
| 108 |
General |
sudan sterlininin 1000'de 1'ine eşit olan bir birim |
millim n.
|
|
| 109 |
General |
bir gramın 1000'de 1'ine eşit olan bir kütle birimi |
milligramme [uk] n.
|
|
| 110 |
General |
adil ve eşit muamele |
fair shake n.
|
|
| 111 |
General |
unsurların eşit şekilde yerleştirildiği hoş düzenleme |
harmony n.
|
|
| 112 |
General |
100 ar veya 10.000 metrekareye eşit olan bir yüzey veya alan ölçüsü birimi |
hektare n.
|
|
| 113 |
General |
bir şeyin bir milyon eşit parçasından biri |
millionth n.
|
|
| 114 |
General |
bir derecenin altmışta birine eşit olan açısal mesafe birimi |
minute n.
|
|
| 115 |
General |
ölçülebilir iki kümeden ilkinin ikincisini kapsadığı durumda ilk kümenin ölçümünün ikincisinden daha az veya ona eşit olması |
monotonicity n.
|
|
| 116 |
General |
112 pounda eşit bir birim |
hundredweight [uk] n.
|
|
| 117 |
General |
yaklaşık 109 litreye eşit olan bir güney afrika kuru hacim ölçüsü |
muid n.
|
|
| 118 |
General |
eşit şartlarda yapılan fikir alışverişi |
give and take n.
|
|
| 119 |
General |
eşit şartlarda yapılan laf yarışı |
give and take n.
|
|
| 120 |
General |
eşit öneme sahip olmayan yan yana gelmiş iki ünlüden az önemli olanı |
glide n.
|
|
| 121 |
General |
gramın onda birine eşit olan modern bir yunan ağırlık birimi |
obolus n.
|
|
| 122 |
General |
herkesin eşit hesap ödediği çilingir sofrası |
gildale n.
|
|
| 123 |
General |
eşit boyuttaki kare veya dikdörtgenlerden oluşan sıra |
grid n.
|
|
| 124 |
General |
on üç buçuk galona eşit hacim birimi |
octave n.
|
|
| 125 |
General |
varilin sekizde birine eşit hacim birimi |
octave n.
|
|
| 126 |
General |
oylar eşit olduğunda belirleyici oyu kullanan kimse |
odd-man n.
|
|
| 127 |
General |
oylar eşit olduğunda belirleyici oyu kullanabilen kimse |
odd-man n.
|
|
| 128 |
General |
eşit olan milyar parçadan biri |
one-billionth n.
|
|
| 129 |
General |
bütünün eşit iki parçasından her biri |
one-half n.
|
|
| 130 |
General |
belirli bir açıdan diğerine neredeyse eşit olan şey |
rival n.
|
|
| 131 |
General |
belirli bir açıdan diğerine neredeyse eşit olan kimse |
rival n.
|
|
| 132 |
General |
belirli bir açıdan diğerine eşit olan şey |
rival n.
|
|
| 133 |
General |
belirli bir açıdan diğerine eşit olan kimse |
rival n.
|
|
| 134 |
General |
(eşit hukuk koşullarında oluşan) yediemin kurumunu uygulamaya koyma |
impressment n.
|
|
| 135 |
General |
yaklaşık 3.5 litreye eşit eski bir ibrani hububat ölçü birimi |
omer n.
|
|
| 136 |
General |
eşit ücret |
comparable worth n.
|
|
| 137 |
General |
eşit koşullarda başkasıyla karşılaştırılan kimse |
comparative n.
|
|
| 138 |
General |
benzer işleri yapan kadın ile erkeğin eşit ücret alması gerektiğini ifade eden kavram |
comparable worth n.
|
|
| 139 |
General |
aynı şekle sahip eşit aralıklı desen |
diapering n.
|
|
| 140 |
General |
(her yüzeyi eşit noktalı) domino taşı |
double n.
|
|
| 141 |
General |
akrabalar arasında eşit miras bölüşümü sunan feodal bir arazi kullanım uygulaması |
parage n.
|
|
| 142 |
General |
eşit skorlar |
equal scores n.
|
|
| 143 |
General |
eşit puanlar |
equal scores n.
|
|
| 144 |
General |
eşit güç |
counterpoise n.
|
|
| 145 |
General |
eşit yurttaş |
peer n.
|
|
| 146 |
General |
eşit olma |
coequality n.
|
|
| 147 |
General |
eşit yoğunlukta olma |
cointension n.
|
|
| 148 |
General |
eşit oranda olma |
cointension n.
|
|
| 149 |
General |
eşit önemdeki kimse |
coordinate n.
|
|
| 150 |
General |
elli beş eşit parçadan biri |
fifty-fifth n.
|
|
| 151 |
General |
beş eşit parçadan biri |
fifth n.
|
|
| 152 |
General |
elli eşit parçadan biri |
fiftieth n.
|
|
| 153 |
General |
vasiyetname bırakmadan ölen kimsenin mülkünün oğulları ve diğer mirasçıları arasında eşit bölüşülmesi geleneği |
gavel n.
|
|
| 154 |
General |
tüm mirasçılara eşit biçimde pay edilen araziyi kullanan kiracı |
gavelman [obsolete] n.
|
|
| 155 |
General |
belirli bir azınlığın üyelerine diğerleriyle eşit haklar verilmesinin kutlandığı etkinlik |
pride n.
|
|
| 156 |
General |
muaf tutulanlar haricindeki tüm hükümet programlarına eşit oranda uygulanan sabit yüzde kesintisiyle kamu harcamalarının otomatik olarak azaltılması |
sequestration n.
|
|
| 157 |
General |
hasırları eşit genişlikte çekmeye yarayan alet |
shave n.
|
|
| 158 |
General |
on altı eşit parçadan her biri |
sixteenth n.
|
|
| 159 |
General |
dört eşit parçadan biri |
fourth n.
|
|
| 160 |
General |
altmış beş eşit parçadan biri |
sixty-fifth n.
|
|
| 161 |
General |
altmış eşit parçadan biri |
sixtieth n.
|
|
| 162 |
General |
altı eşit parçadan biri |
sixth n.
|
|
| 163 |
General |
altmış dört eşit parçadan biri |
sixty-fourth n.
|
|
| 164 |
General |
eşit kalınlıkta açılıp düz şekle sokulmuş yassı kil parçalarından yapılan çömlek |
slab ware n.
|
|
| 165 |
General |
kağıt üzerinde eşit gerilim sağlayan küçük merdane |
spreader n.
|
|
| 166 |
General |
(tereyağı veya margarin) dört eşit parçadan biri |
stick n.
|
|
| 167 |
General |
doğal afetlerin eşit ölçüde birbirine karışma durumu |
symmetry n.
|
|
| 168 |
General |
eşit kimse |
patch n.
|
|
| 169 |
General |
yedi fite eşit bir rus ölçüsü |
sajene n.
|
|
| 170 |
General |
mirası eşit dağıtmak için mülklerin bölünmesi |
hotchpot v.
|
|
| 171 |
General |
eşit olmak |
contain v.
|
|
| 172 |
General |
kar ve zararı eşit olmak |
break even v.
|
|
| 173 |
General |
iki eşit parçaya bölmek |
bisect v.
|
|
| 174 |
General |
eşit mesafede davranmak |
treat equally v.
|
|
| 175 |
General |
eşit olarak bölüştürmek |
even out v.
|
|
| 176 |
General |
eşit olmak |
be equal v.
|
|
| 177 |
General |
eşit olmak |
be tantamount to v.
|
|
| 178 |
General |
eşit olmak |
be on a par with v.
|
|
| 179 |
General |
eşit kabul etmek |
bracket v.
|
|
| 180 |
General |
eşit kuvvetle karşı koymak |
countervail v.
|
|
| 181 |
General |
eşit düzeye getirmek |
level v.
|
|
| 182 |
General |
eşit bir şekilde paylaşmak |
share and share alike v.
|
|
| 183 |
General |
eşit saymak |
consider equal v.
|
|
| 184 |
General |
eşit olmak |
size up v.
|
|
| 185 |
General |
eşit kısımlara ayırıp dağıtmak |
parcel out v.
|
|
| 186 |
General |
eşit olarak dağıtmak |
prorate v.
|
|
| 187 |
General |
eşit olarak bölüştürmek |
even v.
|
|
| 188 |
General |
ile eşit saymak |
equate v.
|
|
| 189 |
General |
eşit olmak |
amount v.
|
|
| 190 |
General |
eşit olarak bölüştürülmek |
be divided equally v.
|
|
| 191 |
General |
eşit olmak |
come up to v.
|
|
| 192 |
General |
eşit yapmak |
equate v.
|
|
| 193 |
General |
eşit saymak |
equate v.
|
|
| 194 |
General |
-e eşit olmak |
be equivalent to v.
|
|
| 195 |
General |
eşit şekilde bölünmek |
be divided equally v.
|
|
| 196 |
General |
mirası eşit paylaşmak/almak |
inherit equally v.
|
|
| 197 |
General |
eşit derecede faydalanmak |
benefit from equally v.
|
|
| 198 |
General |
eşit şartlar sağlamak |
level playing field v.
|
|
| 199 |
General |
eşit şartlar oluşturmak |
level playing field v.
|
|
| 200 |
General |
iki eşit parçaya bölmek |
divide something into two equal parts v.
|
|
| 201 |
General |
(bir konuda/alanda) birsiyle eşit olmak |
be equal someone in something v.
|
|
| 202 |
General |
kara/toprak ile eşit düzeyde akmak |
flow along v.
|
|
| 203 |
General |
(bir şeyde) birisiyle eşit olmak |
be equal someone in something v.
|
|
| 204 |
General |
kendini birisine eşit hissetmek |
feel equal to someone v.
|
|
| 205 |
General |
kendini birisiyle eşit hissetmek |
feel equal to someone v.
|
|
| 206 |
General |
(ağırlık) eşit olarak dağıtılmak |
(the weight) be evenly distributed v.
|
|
| 207 |
General |
ağırlıkça eşit olmak |
equiponderate v.
|
|
| 208 |
General |
eşit güçle karşı koymak |
equiponderate v.
|
|
| 209 |
General |
eşit güçle karşı koymak |
counterbalance v.
|
|
| 210 |
General |
iki eşit parçaya bölmek |
dimidiate v.
|
|
| 211 |
General |
eşit paylaşmak |
split it evenly v.
|
|
| 212 |
General |
pizzayı eşit paylaşmak |
share the pizza equally v.
|
|
| 213 |
General |
eşit biçimde bölmek |
split it evenly v.
|
|
| 214 |
General |
(bütçe vb.) bir yıl içinde eşit zaman birimlerine paylaştırmak |
calendarise v.
|
|
| 215 |
General |
(bütçe vb.) bir yıl içinde eşit zaman birimlerine paylaştırmak |
calendarize v.
|
|
| 216 |
General |
toprakları eşit dağıtmak |
agrarianize v.
|
|
| 217 |
General |
toplamda eşit olmak |
number v.
|
|
| 218 |
General |
kalınlığını eşit hale getirmek |
thicken v.
|
|
| 219 |
General |
eşit olmayan parçalara bölmek |
draw cuts v.
|
|
| 220 |
General |
bir başkası ile eşit pay talep etmek |
cry halves v.
|
|
| 221 |
General |
eşit paylaşmak |
go shares v.
|
|
| 222 |
General |
eşit olmak |
balance v.
|
|
| 223 |
General |
eşit gelmek |
balance v.
|
|
| 224 |
General |
eşit hale getirmek |
equal v.
|
|
| 225 |
General |
eşit ağırlıkta olmak |
equipensate v.
|
|
| 226 |
General |
eşit parçalara ayırmak |
equipartition v.
|
|
| 227 |
General |
eşit parçalara bölmek |
equipartition v.
|
|
| 228 |
General |
eşit değer vermek |
equivalue v.
|
|
| 229 |
General |
eşit olmak |
make v.
|
|
| 230 |
General |
eşit yapmak |
level v.
|
|
| 231 |
General |
eşit olmak |
match v.
|
|
| 232 |
General |
eşit olmak |
quate [obsolete] v.
|
|
| 233 |
General |
iki eşit parçaya bölmek |
mediate v.
|
|
| 234 |
General |
iki çapalı bir geminin halatlarını her bir çapaya eşit uzunluk bırakacak şekilde salmak |
middle of the cable v.
|
|
| 235 |
General |
(sıvının) parçacıklarını tek boyuta küçültüp eşit dağıtmak |
homogenize v.
|
|
| 236 |
General |
(sıvının) parçacıklarını tek boyuta küçültüp eşit dağıtmak |
homogenise v.
|
|
| 237 |
General |
eşit yaymak |
distribute v.
|
|
| 238 |
General |
eşit dağıtmak |
distribute v.
|
|
| 239 |
General |
eşit parçalar halinde vermek |
dole v.
|
|
| 240 |
General |
(tütün) eşit derecede ıslanmak |
draw v.
|
|
| 241 |
General |
eşit ağırlıkta olmak |
counterponderate v.
|
|
| 242 |
General |
kaba tabaklanmış deriyi baştan sona eşit nemlendirmek |
sammie v.
|
|
| 243 |
General |
kaba tabaklanmış deriyi baştan sona eşit nemlendirmek |
sammy v.
|
|
| 244 |
General |
(bir şeyi) eşit aralıklı büzgüleri bitiştirmede kullanmak |
gauge v.
|
|
| 245 |
General |
araziyi tüm mirasçılara eşit pay etmek |
gavel v.
|
|
| 246 |
General |
arazinin tüm mirasçılara eşit pay edilmesi geleneğine tabi olmak |
gavel v.
|
|
| 247 |
General |
eşit olmak |
size v.
|
|
| 248 |
General |
(oyun, yarış) eşit sayıda kazanmak ve kaybetmek |
split v.
|
|
| 249 |
General |
eşit değerde olmak |
proportion [obsolete] v.
|
|
| 250 |
General |
eşit oranda sorumluluk sahibi |
collegial adj.
|
|
| 251 |
General |
eşit olan |
equaled to adj.
|
|
| 252 |
General |
eşit güçte |
of equal strength adj.
|
|
| 253 |
General |
ağırlıkları eşit olabilen |
equiponderous adj.
|
|
| 254 |
General |
vücutta yandığı zaman eşit miktarda enerji veren (gıda) |
isodynamic adj.
|
|
| 255 |
General |
eşit yüzölçümünde |
of equal area adj.
|
|
| 256 |
General |
eşit ağırlıklı |
equiponderant adj.
|
|
| 257 |
General |
eşit miktarda molekülle |
equimolecular adj.
|
|
| 258 |
General |
eşit ısıda olan |
isothermal adj.
|
|
| 259 |
General |
eşit oranda yetkiye sahip olan |
collegial adj.
|
|
| 260 |
General |
eşit kenarlı |
equilateral adj.
|
|
| 261 |
General |
ölçüleri eşit olan |
isometric adj.
|
|
| 262 |
General |
iki eşit parçalı |
bifid adj.
|
|
| 263 |
General |
eşit şekilde bölünmüş |
prorated adj.
|
|
| 264 |
General |
eşit olarak dağıtılmış |
prorated adj.
|
|
| 265 |
General |
eşit olmayan |
nonequal adj.
|
|
| 266 |
General |
eşit olmayan |
nonequivalent adj.
|
|
| 267 |
General |
eşit olmayan |
inequal adj.
|
|
| 268 |
General |
eşit olmayan |
unequal adj.
|
|
| 269 |
General |
dört eşit parçaya ayrılmış |
quartered adj.
|
|
| 270 |
General |
dört eşit parçaya bölünmüş |
quartered adj.
|
|
| 271 |
General |
iki eşit parçaya bölünmüş |
dimidiate adj.
|
|
| 272 |
General |
eşit olmayan |
non-equivalent adj.
|
|
| 273 |
General |
yarışmacıların eşit şartlara sahip oldukları (oyun/turnuva) |
evenly-contested adj.
|
|
| 274 |
General |
eşit oranda önemli |
equally significant adj.
|
|
| 275 |
General |
eşit sayıda |
even adj.
|
|
| 276 |
General |
eşit miktarda |
even adj.
|
|
| 277 |
General |
eşit ve kısıtlı miktarlarda dağıtılan |
rationed adj.
|
|
| 278 |
General |
eşit olmayan |
nonequal adj.
|
|
| 279 |
General |
ona eşit olan |
ten adj.
|
|
| 280 |
General |
hem sağ hem sol tarafa eşit olarak ait |
ambidextral adj.
|
|
| 281 |
General |
eşit değerde olmayan |
unequal adj.
|
|
| 282 |
General |
eşit miktarda olmayan |
unequal adj.
|
|
| 283 |
General |
eşit dağıtılmamış |
unequal adj.
|
|
| 284 |
General |
eşit olmayan |
unequal adj.
|
|
| 285 |
General |
eşit olmayan |
unperegal adj.
|
|
| 286 |
General |
eşit ve kısıtlı miktarda dağıtılmayan |
unrationed adj.
|
|
| 287 |
General |
eşit ağırlıklı |
equipondious adj.
|
|
| 288 |
General |
eşit güçlü |
equipotent adj.
|
|
| 289 |
General |
eşit etkili |
equipotent adj.
|
|
| 290 |
General |
eşit yetenekli |
equipotent adj.
|
|
| 291 |
General |
eşit kısımları olan |
equivalent adj.
|
|
| 292 |
General |
eşit sayılı |
equinumerant [obsolete] adj.
|
|
| 293 |
General |
eşit açılı |
equiangled [obsolete] adj.
|
|
| 294 |
General |
her yönde eşit boyutu olan |
equiaxed adj.
|
|
| 295 |
General |
eşit olarak pürüzlendirilmiş yüzeyi olan |
matted adj.
|
|
| 296 |
General |
eşit katılım gerektiren |
half-and-half adj.
|
|
| 297 |
General |
iki şeyi eşit olarak birleştiren |
half-and-half adj.
|
|
| 298 |
General |
eşit dağılmış küçük parçacıklara indirgenen |
homogenised adj.
|
|
| 299 |
General |
eşit dağılmış küçük parçacıklara indirgenen |
homogenized adj.
|
|
| 300 |
General |
herkese eşit şekilde uygulanan |
horizontal adj.
|
|
| 301 |
General |
(armacılık) kolları eşit uzunlukta, çatallı ve uçları geriye doğru kavisli (haç) |
moline adj.
|
|
| 302 |
General |
karşılıklı eşit açılı |
mutually equilateral adj.
|
|
| 303 |
General |
karşılıklı eşit açılı |
mutually equiangular adj.
|
|
| 304 |
General |
kazanma olasılığı eşit olan |
odds-on adj.
|
|
| 305 |
General |
neredeyse eşit |
close adj.
|
|
| 306 |
General |
eşit derecede olan |
condign [obsolete] adj.
|
|
| 307 |
General |
ortak olasılığın veya ortak olasılık yoğunluk fonksiyonunun ayrı durum olasılıklarına ya da olasılık yoğunluk fonksiyonlarına eşit olma özelliği taşıyan |
independent adj.
|
|
| 308 |
General |
eşit uzaklıkta olan |
parallel adj.
|
|
| 309 |
General |
eşit mesafeli |
parallel adj.
|
|
| 310 |
General |
eşit olmayan |
parallelless adj.
|
|
| 311 |
General |
(hanedan armalarında) dik çizgilerle farklı renkte eşit parçalara ayrılmış |
counter-paly adj.
|
|
| 312 |
General |
eşit sosyal, siyasi veya profesyonel haklar vermeye isteksiz |
intolerant adj.
|
|
| 313 |
General |
havarilere eşit |
isapostolic adj.
|
|
| 314 |
General |
eşit ölçüyle nitelenen |
isometrical adj.
|
|
| 315 |
General |
(yılan) maksiller dişleri eşit uzunlukta olan |
isodontous adj.
|
|
| 316 |
General |
eşit ölçüyle ilgili |
isometrical adj.
|
|
| 317 |
General |
(kıta veya beyit) eşit ölçülü dizelere sahip |
isometric adj.
|
|
| 318 |
General |
eşit ölçüye ait |
isometrical adj.
|
|
| 319 |
General |
(kıta veya beyit) eşit ölçülü dizelere sahip |
isometrical adj.
|
|
| 320 |
General |
eşit derecede |
cointense adj.
|
|
| 321 |
General |
eşit yoğunlukta |
cointense adj.
|
|
| 322 |
General |
eşit oranda |
cointense adj.
|
|
| 323 |
General |
olma veya olmama ihtimali birbirine eşit olan |
fifty-fifty adj.
|
|
| 324 |
General |
iki eşit parçaya bölünmüş |
fifty-fifty adj.
|
|
| 325 |
General |
elli beş eşit parçadan biri olan |
fifty-fifth adj.
|
|
| 326 |
General |
mensural notasyonda belirli uzunluklardaki müzik notalarının bir sonraki nota değerinin iki yerine üçe eşit olduğu tempus veya prolasyona ait ya da ilgili |
perfect adj.
|
|
| 327 |
General |
yedi eşit parçası bulunan |
septuplicate adj.
|
|
| 328 |
General |
yedi eşit parçadan oluşan |
septuplicate adj.
|
|
| 329 |
General |
on dört eşit parçadan birini gösteren |
fourteenth adj.
|
|
| 330 |
General |
eşit şartlarda olan |
on the square adj.
|
|
| 331 |
General |
eşit miktarda |
so much adj.
|
|
| 332 |
General |
eşit uzunlukta olan |
square adj.
|
|
| 333 |
General |
iki ucu eşit olan |
square adj.
|
|
| 334 |
General |
eşit uzaklıkta olmayan |
inequidistant adj.
|
|
| 335 |
General |
eşit derecede güçlü olmayan |
inequipotent adj.
|
|
| 336 |
General |
eşit mesafede olmayan |
inequidistant adj.
|
|
| 337 |
General |
osmotik basınçları eşit olacak şekilde |
isosmotically adv.
|
|
| 338 |
General |
eşit bir biçimde |
equivalently adv.
|
|
| 339 |
General |
eşit olarak |
levelly adv.
|
|
| 340 |
General |
eşit uzaklıkta olarak |
equidistantly adv.
|
|
| 341 |
General |
eşit bir şekilde |
coequally adv.
|
|
| 342 |
General |
iki eşit parçaya ayrılmış bir halde |
bifidly adv.
|
|
| 343 |
General |
ölçüleri eşit bir şekilde |
isometrically adv.
|
|
| 344 |
General |
eşit bir şekilde |
commensurably adv.
|
|
| 345 |
General |
eşit oranda sorumluluğa sahip olarak |
collegially adv.
|
|
| 346 |
General |
eşit olmayan bir biçimde |
unevenly adv.
|
|
| 347 |
General |
eşit olarak yayılarak |
coextensively adv.
|
|
| 348 |
General |
eşit bir şekilde |
alike adv.
|
|
| 349 |
General |
eşit uzaklıkta olacak şekilde |
equidistantly adv.
|
|
| 350 |
General |
eşit miktarda |
evenly adv.
|
|
| 351 |
General |
eşit olarak |
fifty-fifty adv.
|
|
| 352 |
General |
eşit bir biçimde |
equally adv.
|
|
| 353 |
General |
eşit şartlar altında |
under equal conditions adv.
|
|
| 354 |
General |
eşit şartlar altında |
under equal circumstances adv.
|
|
| 355 |
General |
eşit şartlar altında |
equally adv.
|
|
| 356 |
General |
eşit bölümlerle |
in equal adv.
|
|
| 357 |
General |
eşit şartlarda |
on an equal basis adv.
|
|
| 358 |
General |
eşit oranda |
on an equal basis adv.
|
|
| 359 |
General |
eşit şekilde bölünerek |
divided-equally adv.
|
|
| 360 |
General |
eşit şartlarda |
under equal terms adv.
|
|
| 361 |
General |
eşit şartlar altında |
under equal terms adv.
|
|
| 362 |
General |
eşit olmayan bir şekilde |
unequally adv.
|
|
| 363 |
General |
eşit bir şekilde |
after one adv.
|
|
| 364 |
General |
eşit sürede |
in the same amount of time adv.
|
|
| 365 |
General |
'ile eşit |
on parity with adv.
|
|
| 366 |
General |
eşit bir şekilde |
egally [obsolete] adv.
|
|
| 367 |
General |
eşit olarak |
egally [obsolete] adv.
|
|
| 368 |
General |
eşit olarak |
half-and-half adv.
|
|
| 369 |
General |
eşit olmaksızın |
morganatically adv.
|
|
| 370 |
General |
eşit olarak |
on the square with adv.
|
|
| 371 |
General |
eşit şartlarda |
on the square adv.
|
|
| 372 |
General |
eşit şartlarda |
on even ground adv.
|
|
| 373 |
General |
eşit koşullarda |
on all fours adv.
|
|
| 374 |
General |
eşit şartlarla |
on even ground adv.
|
|
| 375 |
General |
eşit olmayan bir şekilde |
inequally adv.
|
|
| 376 |
General |
eşit olarak |
commensurately adv.
|
|
| 377 |
General |
eşit olarak |
suently adv.
|
|
| 378 |
General |
eşit olarak |
suent [dialect] adv.
|
|
| 379 |
General |
eşit olarak |
on an equality with prep.
|
|
| 380 |
General |
eşit (birisiyle) |
on an equality with prep.
|
|
| 381 |
General |
ile eşit düzeyde |
on par with prep.
|
|
| 382 |
General |
eşit derecede veya kıymette |
on a par with prep.
|
|
| 383 |
General |
ile eşit düzeyde |
on part with prep.
|
|
| 384 |
General |
ile eşit olarak |
on an equal with prep.
|
|
| 385 |
General |
-e eşit |
equal to prep.
|
|
| 386 |
General |
eşit kıymette |
beside prep.
|
|
| 387 |
General |
(bir şeyin) değerine veya miktarına eşit mülke sahip olma anlamın veren bir edat |
worth prep.
|
|
| 388 |
General |
eşit anlamına gelen ön ek |
equi- pref.
|
|
| 389 |
General |
eşit anlamı veren ön ek |
is- pref.
|
|
| 390 |
General |
eşit anlamını veren bir ön ek |
pari- pref.
|
|
| 391 |
General |
1,56 grama eşit olan bir ağırlık birim |
dwt. (pennyweight) abrev.
|
|
| Phrasals |
|
| 392 |
Phrasals |
ile eşit tutmak |
rank someone with someone v.
|
|
| 393 |
Phrasals |
eşit olmak |
amount to v.
|
|
| 394 |
Phrasals |
bir şeyle bir/eşit tutmak/görmek |
value someone or something as something v.
|
|
| 395 |
Phrasals |
eşit paylaşmak |
spiral down v.
|
|
| 396 |
Phrasals |
eşit bölmek |
spiral down v.
|
|
| 397 |
Phrasals |
bir şeyi bir şeyin üstüne/üstünden eşit olarak dağıtmak |
distribute something over something v.
|
|
| 398 |
Phrasals |
bir şeyi bir şeyin üstüne/üstünden eşit olarak uygulamak |
distribute something over something v.
|
|
| 399 |
Phrasals |
bir şeyi bir alana eşit olarak uygulamak |
distribute something over something v.
|
|
| 400 |
Phrasals |
bir şeyde biriyle eşit olmak |
match someone or something in something v.
|
|
| 401 |
Phrasals |
(biriyle/bir şeyle) eşit olmak |
match up with (someone or something else) v.
|
|
| 402 |
Phrasals |
(bir şeyle) eşit olmak |
add up to (something) v.
|
|
| 403 |
Phrasals |
bir şeye eşit olmak |
amount to something v.
|
|
| 404 |
Phrasals |
bir şeye eşit olmak |
amount to something v.
|
|
| 405 |
Phrasals |
(bir şeyi) eşit dağıtmak |
blend (something) in v.
|
|
| 406 |
Phrasals |
matematiksel denklemde eşit faktörleri çıkarmak/götürmek |
cancel out v.
|
|
| 407 |
Phrasals |
bir alana eşit olarak uygulamak |
distribute over v.
|
|
| 408 |
Phrasals |
-in üstüne/üstünden eşit olarak dağıtmak |
distribute over v.
|
|
| 409 |
Phrasals |
-in üstüne/üstünden eşit olarak uygulamak |
distribute over v.
|
|
| 410 |
Phrasals |
(birine/bir şeye) eşit |
equal to (someone or something) v.
|
|
| 411 |
Phrasals |
bir şeyde birine/bir şeye eşit olmak |
equal someone or something in something v.
|
|
| 412 |
Phrasals |
-de eşit |
equal in v.
|
|
| 413 |
Phrasals |
eşit bir şekilde geçerli olmak |
go for v.
|
|
| 414 |
Phrasals |
dolgu malzemesi uygulayarak zemini/yüzeyi eşit seviyeye getirmek |
fur out v.
|
|
| 415 |
Phrasals |
(birine/bir şeye) eşit/denk olmak |
match up to (someone or something) v.
|
|
| 416 |
Phrasals |
'-de eşit olmak |
match in v.
|
|
| 417 |
Phrasals |
(biriyle/bir şeyle) eşit olarak değerlendirilmek |
rate with (someone or something) v.
|
|
| 418 |
Phrasals |
(biriyle/bir şeyle) eşit olarak değerlendirmek |
rate with (someone or something) v.
|
|
| 419 |
Phrasals |
(eşit olarak bir sayıya/parçaya) bölmek/ayırmak |
split in (number or fraction) v.
|
|
| 420 |
Phrasals |
(eşit olarak bir sayıya/parçaya) bölünmek/ayrılmak |
split into (number or fraction) v.
|
|
| 421 |
Phrasals |
(eşit olarak bir sayıya/parçaya) bölmek/ayırmak |
split into (number or fraction) v.
|
|
| 422 |
Phrasals |
(eşit olarak bir sayıya/parçaya) bölünmek/ayrılmak |
split in (number or fraction) v.
|
|
| Phrases |
|
| 423 |
Phrases |
eşit şartlar altında |
under the same conditions adv.
|
|
| 424 |
Phrases |
biriyle eşit |
on an equality with a person expr.
|
|
| 425 |
Phrases |
eşit taksitlerde |
in equal installments expr.
|
|
| 426 |
Phrases |
eşit şartlar altında |
under the same circumstances expr.
|
|
| 427 |
Phrases |
sonuncu ama diğerleriyle eşit öneme sahip olarak |
last but not least expr.
|
|
| 428 |
Phrases |
neredeyse aynı/eşit olma |
there's little to choose between (two people or things) expr.
|
|
| 429 |
Phrases |
neredeyse aynı/eşit olma |
there's not much to choose between (two people or things) expr.
|
|
| 430 |
Phrases |
zerresi zerresine eşit |
every bit as (something) expr.
|
|
| 431 |
Phrases |
tamı tamına eşit |
every bit as (something) expr.
|
|
| 432 |
Phrases |
(bir şeyle) eşit/aynı derecede |
every bit as (something) expr.
|
|
| 433 |
Phrases |
eşit bir şekilde |
on equal terms (with somebody/something) expr.
|
|
| 434 |
Phrases |
eşit bir şekilde |
on the same terms (as somebody/something) expr.
|
|
| 435 |
Phrases |
eşit olarak |
on the same terms (as somebody/something) expr.
|
|
| 436 |
Phrases |
eşit şartlarda |
on the same terms (as somebody/something) expr.
|
|
| 437 |
Phrases |
eşit olarak |
on equal terms (with somebody/something) expr.
|
|
| 438 |
Phrases |
herkes eşit yaratılmıştır |
all men are created equal expr.
|
|
| 439 |
Phrases |
herkes eşit haklara sahiptir |
all men are created equal expr.
|
|
| 440 |
Phrases |
herkes eşit yaratılmıştır |
all men are created equal expr.
|
|
| 441 |
Phrases |
herkes eşit haklara sahiptir |
all men are created equal expr.
|
|
| 442 |
Phrases |
ayrı ama eşit |
separate but equal expr.
|
|
| Proverb |
|
| 443 |
Proverb |
ölüm herkese eşit mesafededir |
death is the great leveler
|
|
| 444 |
Proverb |
eşit gibi görünseler de bazı insanlar daha çok tercih edilir |
some are more equal than others
|
|
| 445 |
Proverb |
eşit gibi görünseler de bazı insanlara daha ayrıcalıklı davranılır |
some are more equal than others
|
|
| Colloquial |
|
| 446 |
Colloquial |
bütünün zilyon eşit parçasından her biri |
zillionth n.
|
|
| 447 |
Colloquial |
adil/eşit muamele görmek |
fair dos [uk] v.
|
|
| 448 |
Colloquial |
adil/eşit muamele talep etmek |
fair dos [uk] v.
|
|
| 449 |
Colloquial |
eşit kabul etmek |
call it even v.
|
|
| 450 |
Colloquial |
eşit olarak düşünmek |
call it even v.
|
|
| 451 |
Colloquial |
iki seçenek de eşit durumda olmak |
be a toss-up (between a and b) v.
|
|
| 452 |
Colloquial |
iki seçenek de eşit durumda olmak |
be a toss-up v.
|
|
| 453 |
Colloquial |
(bir şeyi) eşit paylaşmak |
halve v.
|
|
| 454 |
Colloquial |
eşit konuma gelmiş |
even adj.
|
|
| 455 |
Colloquial |
eşit derecede |
on a par expr.
|
|
| 456 |
Colloquial |
eşit değerde |
on a par expr.
|
|
| 457 |
Colloquial |
(ikisi de) eşit durumda(lar) |
it's a toss-up expr.
|
|
| 458 |
Colloquial |
neredeyse aynı durumda/eşit konumda |
(there's) nothing in it expr.
|
|
| 459 |
Colloquial |
neredeyse eşit |
nothing in it expr.
|
|
| 460 |
Colloquial |
eşit gibi |
nothing in it expr.
|
|
| 461 |
Colloquial |
eşit gibi |
(there's) nothing in it expr.
|
|
| 462 |
Colloquial |
neredeyse aynı durumda/eşit konumda |
nothing in it expr.
|
|
| 463 |
Colloquial |
neredeyse eşit/aynı |
not much in it [uk] expr.
|
|
| 464 |
Colloquial |
neredeyse eşit |
(there's) nothing in it expr.
|
|
| Idioms |
|
| 465 |
Idioms |
eşit fırsat |
a fair crack of the whip n.
|
|
| 466 |
Idioms |
eşit fırsat |
fair shake of the whip n.
|
|
| 467 |
Idioms |
eşit fırsat |
fair crack of the whip n.
|
|
| 468 |
Idioms |
eşit şans |
fair crack of the whip n.
|
|
| 469 |
Idioms |
eşit şans |
fair shake of the whip n.
|
|
| 470 |
Idioms |
eşit şans |
an even break n.
|
|
| 471 |
Idioms |
eşit şans |
a fifty-fifty chance n.
|
|
| 472 |
Idioms |
eşit şartlarda yarışma |
a fair field and no favor [dated] n.
|
|
| 473 |
Idioms |
eşit şartlar |
fair do's n.
|
|
| 474 |
Idioms |
eşit muamele |
fair do's n.
|
|
| 475 |
Idioms |
(bir şeyde) eşit şans |
a fair crack at something n.
|
|
| 476 |
Idioms |
(bir şey için) eşit fırsat |
a fair crack at something n.
|
|
| 477 |
Idioms |
eşit şans |
an even bet n.
|
|
| 478 |
Idioms |
eşit şartlarda olmayan yarışma/müsabaka |
no contest n.
|
|
| 479 |
Idioms |
herkesin eşit şartlara/fırsatlara sahip olduğu ortam |
a fair field and no favor [dated] n.
|
|
| 480 |
Idioms |
herkesin eşit olduğu ortam |
a fair field and no favor [dated] n.
|
|
| 481 |
Idioms |
bir yarıştaki/mücadeledeki eşit şartlar |
a fair field and no favor [dated] n.
|
|
| 482 |
Idioms |
eşit muamele |
a fair deal n.
|
|
| 483 |
Idioms |
adil/eşit muamele |
a fair shake [us] n.
|
|
| 484 |
Idioms |
eşit şans/fırsat |
a fair shake [us] n.
|
|
| 485 |
Idioms |
eşit şartların sağlandığı bir durum/ortam |
a level playing field n.
|
|
| 486 |
Idioms |
eşit şartlarda bir anlaşma/pazarlık |
a square deal n.
|
|
| 487 |
Idioms |
adil/eşit muamele |
a square deal n.
|
|
| 488 |
Idioms |
bir tarafın kazancının rakibin kaybına eşit olduğu durum |
a zero-sum game n.
|
|
| 489 |
Idioms |
eşit şans |
even break n.
|
|
| 490 |
Idioms |
eşit şans/fırsat |
even stephens n.
|
|
| 491 |
Idioms |
eşit pay |
even stevens n.
|
|
| 492 |
Idioms |
eşit şans/fırsat |
even stevens n.
|
|
| 493 |
Idioms |
eşit pay |
even stephens n.
|
|
| 494 |
Idioms |
eşit haklara sahip olmak |
share and share alike v.
|
|
| 495 |
Idioms |
eşit olarak paylaşmak |
go halves v.
|
|
| 496 |
Idioms |
eşit olmak |
come up to someone's shoulder v.
|
|
| 497 |
Idioms |
eşit şans vermek |
give someone an even break v.
|
|
| 498 |
Idioms |
eşit fırsata sahip olmak |
get an even break v.
|
|
| 499 |
Idioms |
herkese eşit fırsat vermek |
level the playing field v.
|
|
| 500 |
Idioms |
iki eşit parçaya bölmek |
divide something fifty-fifty v.
|
|