eşit - Türkisch Englisch Wörterbuch

eşit

Bedeutungen von dem Begriff "eşit" im Englisch Türkisch Wörterbuch : 58 Ergebniss(e)

Türkisch Englisch
Common Usage
eşit equal adj.
These cars are equal in size.
Bu arabaların boyutları eşit.

More Sentences
eşit even adj.
It was an even competition between two rival teams.
İki rakip takım arasında eşit bir rekabet vardı.

More Sentences
General
eşit equal n.
All people should have equal rights.
Tüm insanlar eşit haklara sahip olmalıdır.

More Sentences
eşit even adj.
The kids divided the candy into four even amounts.
Çocuklar şekeri dört eşit miktara böldüler.

More Sentences
eşit equal to adj.
Much progress will be needed before quality equal to that of our own produce is guaranteed.
Kendi ürünlerimizle eşit kalitenin garanti altına alınabilmesi için çok daha fazla ilerleme kaydedilmesi gerekecektir.

More Sentences
eşit equivalent adj.
They are treated in an equivalent manner to Member States.
Üye Devletlerle eşit muamele görmektedirler.

More Sentences
eşit equal adj.
I think enlargement negotiations should attach equal importance to this and, for example, internal market legislation.
Bence genişleme müzakerelerinde bu konuya ve örneğin iç pazar mevzuatına eşit önem verilmelidir.

More Sentences
eşit same adj.
All of the designers are paid the same wage in our company.
Şirketimizde tüm tasarımcılara eşit ödeme yapılır.

More Sentences
eşit level adj.
So this proposal is the best way to achieve price transparency and to ensure a level playing field.
Dolayısıyla bu teklif, fiyat şeffaflığını sağlamanın ve eşit bir oyun alanı oluşturmanın en iyi yoludur.

More Sentences
eşit equitable adj.
Each town has its equitable share of public funds.
Her kasabanın kamu fonlarından eşit payı vardır.

More Sentences
eşit even adv.
The hospital keeps all rooms at an even temperature.
Hastane tüm odaları eşit sıcaklıkta tutar.

More Sentences
Trade/Economic
eşit equivalent adj.
Total oil stocks, as regularly notified to the IEA, were equivalent to 87-90 days of consumption in 1998.
AEA’ya düzenli olarak bildirilen toplam petrol stokları, 1998 yılında 87-90 günlük tüketime eşit düzeyde bulunuyordu.

More Sentences
General
eşit iso n.
eşit iso- n.
eşit like adj.
eşit commensurate adj.
eşit coordinate adj.
eşit commeasurable adj.
eşit coequal adj.
eşit duplicate adj.
eşit fair adj.
eşit tantamount adj.
eşit co-ordinate adj.
eşit egal [obsolete] adj.
eşit equilibrious adj.
eşit qual [obsolete] adj.
eşit lyche adj.
eşit one adj.
eşit peregal [obsolete] adj.
eşit symmetral [obsolete] adj.
eşit even-steven adv.
eşit on a par with prep.
Phrases
eşit with honours even expr.
Colloquial
eşit good for adj.
Idioms
eşit even stephens n.
eşit even stevens n.
eşit even-steven adj.
eşit fifty-fifty expr.
eşit even stevens expr.
eşit even steven expr.
Trade/Economic
eşit balanced adj.
eşit on a par with expr.
eşit at par expr.
Law
eşit owel [obsolete] adj.
eşit isonomic adj.
Technical
eşit commensurable n.
eşit tantamount adj.
Construction
eşit neutral adj.
Math
eşit congruent n.
Biology
eşit symmetric adj.
eşit symmetrical adj.
Astronomy
eşit equant n.
Sport
eşit level-pegging adj.
eşit square adj.
Music
eşit homotonous adj.
Latin
eşit pari adj.
Slang
eşit hunk adj.
eşit hunky adj.

Bedeutungen, die der Begriff "eşit" mit anderen Begriffen im Englisch Türkisch Wörterbuch erhalten hat: 500 Ergebniss(e)

Türkisch Englisch
Common Usage
eşit olamayan unequal adj.
They did not die from discrimination or unequal treatment, they died from dehydration.
Ayrımcılıktan ya da eşit olmayan muameleden ölmediler, susuzluktan öldüler.

More Sentences
eşit olarak equally adv.
We will equally share the profit.
Kârı eşit olarak paylaşacağız.

More Sentences
General
eşit haklar equal rights n.
On the other hand, the road to equal rights could lead to a safe, inclusive European Union.
Öte yandan, eşit haklara giden yol güvenli ve kapsayıcı bir Avrupa Birliği'ne götürebilir.

More Sentences
eşit olma equating n.
True love can be equated to what we know as mature love.
Gerçek aşk, olgun aşk olarak bildiğimiz şeye eşit olabilir.

More Sentences
eşit mesafe equidistance n.
Therefore, equidistance may be an instrument, although I do not doubt that the objective is impartiality.
Bu nedenle eşit mesafe bir araç olabilir ancak amacın tarafsızlık olduğundan şüphe duymuyorum.

More Sentences
eşit muamele equal treatment n.
The equal treatment of men and women also touches the heart of the Union's values.
Kadın ve erkeklere eşit muamele konusu da Birliğin değerlerinin kalbine dokunmaktadır.

More Sentences
eşit ücret equal remuneration n.
What is really important is that all Members receive equal remuneration.
Asıl önemli olan tüm Üyelerin eşit ücret almasıdır.

More Sentences
iki eşit parça two equal parts n.
Tablets can be divided into two equal parts.
Tabletler iki eşit parçaya bölünebilir.

More Sentences
eşit statü equal status n.
The objectives of the market today give equal status to competition, security of supply and the environment.
Bugün piyasanın hedefleri rekabete, arz güvenliğine ve çevreye eşit statü vermektedir.

More Sentences
eşit saygı equal respect n.
We must work towards a real Europe of the peoples, with equal rights and equal respect for everyone.
Herkesin eşit haklara sahip olduğu ve herkese eşit saygının gösterildiği gerçek bir halklar Avrupası için çalışmalıyız.

More Sentences
eşit olmak be equivalent to v.
The ages of the two children put together was equivalent to that of their father.
İki çocuğun yaşları toplandığında babalarınkine eşit oluyordu.

More Sentences
eşit olmak equal v.
In your original proposal you said that spam equals unsolicited e-mails.
İlk teklifinizde spam'in istenmeyen e-postalara eşit olduğunu söylemiştiniz.

More Sentences
eşit olmak equate v.
For many large parts, this could equate to several millimeters of shrinkage!
Birçok büyük parça için bu, birkaç milimetrelik büzülmeye eşit olabilir!

More Sentences
eşit davranmak treat equally v.
No matter what, everyone should be treated equally.
Ne olursa olsun herkese eşit davranılmalıdır.

More Sentences
eşit tutmak equate v.
It is wrong to equate beauty with a good heart.
Güzelliği iyi kalplilikle eş tutmak doğru değil.

More Sentences
herkese eşit davranmak treat everyone equally v.
I learned how to treat everyone equally.
Herkese eşit davranmayı öğrendim.

More Sentences
eşit uzaklıkta equidistant adj.
Rome is about equidistant from Cairo and Oslo.
Roma, Kahire ve Oslo'ya yaklaşık olarak eşit uzaklıktadır.

More Sentences
(bir şeyde) eşit equal in (something) adj.
Everyone is equal, and everyone is equal in human dignity.
Herkes eşittir ve herkes insanlık onuru bakımından eşittir.

More Sentences
eşit olarak equally adv.
I am pleased that in her report she has treated the east and the south equally.
Raporunda doğu ve güneyi eşit olarak ele almış olmasından memnuniyet duyuyorum.

More Sentences
eşit oranda uniformly adv.
The recent improvements are to be feasible uniformly for all departments.
Son geliştirmeler tüm departmanlar için eşit oranda uygulanabilir olmalıdır.

More Sentences
eşit olarak evenly adv.
The mom evenly split the candies between the children.
Anne şekerleri çocuklar arasında eşit olarak paylaştırdı.

More Sentences
eşit ölçüde equally adv.
This applies equally to my second point on Save.
Bu, Save hususundaki ikinci görüşüm için de eşit ölçüde geçerlidir.

More Sentences
eşit derecede equally adv.
The two sports are equally risky.
İki spor da eşit derecede riskli.

More Sentences
Phrases
eşit şartlarda on equal terms (with somebody/something) expr.
We must ensure that our industry, for which this system was created, also has the opportunity to compete on equal terms.
Bu sistemin oluşturulduğu sektörümüzün de eşit şartlarda rekabet etme fırsatına sahip olmasını sağlamalıyız.

More Sentences
(biriyle/bir şeyle) eşit on par (with someone or something) expr.
In the polls, both parties are on par.
Anketlerde iki parti de eşit.

More Sentences
General
eşit işareti = equal sign n.
eşit imi equal sign n.
kuvvetçe eşit olma equipollency n.
yaklaşık beş kilometreye eşit bir uzaklık ölçüsü league n.
eşit işe eşit ücret equal pay for equal work n.
eşit muamele equal footing n.
kırk eşit parçadan biri fortieth n.
eşit tutma equating n.
kuvvetçe eşit olma equipollence n.
eşit ekonomik fırsatlara yönelik programlar affirmative action programs n.
eşit temelde adaylık candidacy on equal footing n.
eşit adımla paripassu n.
eşit alanlar kanunu law of equal areas n.
eşit aralıklı dalgalar wave train n.
ağırlıkların eşit olması equiponderance n.
eşit ödeme pay equity n.
birbirine eşit hale getirme equalizing n.
eşit hak equal right n.
değerde işe eşit ücret pay equity n.
ışık saçan yüzeyin her santimetrekaresi üzerindeki bir kaloriye eşit güneş radyasyonu bölümü langley n.
eşit olarak bölüp dağıtma proration n.
eşit şans fair chance n.
ar, 100 metrekare'ye eşit alan ölçüsü birimi are n.
eşit olma being equal n.
eşit dağıtım equal distribution n.
eşit ağırlık equal weight n.
eşit vatandaşlık hakları tanıma intercitizenship n.
iki eşit parça two equal pieces n.
eşit yüzölçümü equal-area n.
eşit olmayan uneven ground n.
30 akreye eşit bir arazi ölçü birimi virgate n.
orantılı eşit fedakarlık proportional equal sacrifice n.
eşit mesafeler equal distances n.
eşit şans even chance n.
eşit mesafe equal distance n.
eşit uzaklık equal distance n.
birbirine eşit hale getirme equalising n.
antik yunan'da 26 kg'a eşit bir ölçü birimi talent n.
doğum oranının ölüm oranına eşit olması sebebiyle bir ırkın zamanla yok olması race suicide n.
(bütçe vb.) bir yıl içinde eşit zaman birimlerine paylaştırma calendarization n.
(bütçe vb.) bir yıl içinde eşit zaman birimlerine paylaştırma calendarisation n.
atın ön ayaklarını yerden kaldırırarak eşit biçimde kendine toplaması ve yere değmeden ileri doğru sıçraması courbette n.
önceki ile eşit pey sürme call n.
birbirine eşit hale getirme adequation n.
dirsekten orta parmağın ucuna kadar olan mesafeye eşit eski bir uzunluk ölçüsü birimi cubit n.
toprakların eşit dağıtılması ilkesi agrarianism n.
eşit ve kısıtlı miktarlarda dağıtma rationing n.
(100 tanganın 1 tacikistan rublesine eşit olduğu) tacikistan'ın eski para birimi tanga n.
on üzeri beşe eşit miktar lakh n.
başka birine eşit olmayan kimse nonequal n.
doğasındaki özenli tarafı ortaya çıkararak, çocuk bakımı ve ev işlerinde eşit sorumluluk alan modern erkek new man n.
eşit şans toss-up n.
eşit ihtimal toss-up n.
her iki eli eşit derecede iyi kullanma yeteneği ambidextrianism n.
eşit bölüşülebilme apportionateness n.
eşit taksim eden kimse apportioner n.
gündüz ve gece süresinin eşit olduğu tarih september equinox n.
gündüz ve gece süresinin eşit olduğu tarih fall equinox n.
eşit olmayanlar unequal n.
kuvvetlerin eşit bir şekilde ayarlanması balancement n.
bir yüzeyi iki eşit parçaya ayıran çember equator n.
eşit kimse equal n.
eşit şey equal n.
topluluktaki farklı türlerin eşit sayıda bireyi olması equitability n.
yaklaşık beş sente eşit bir avusturya gümüş sikkesi zehner n.
tüm bireylerin eşit mükellef olduğu vergi chevage n.
1063'e eşit sayma sayısı vigintillion [us] n.
10120'e eşit sayma sayısı vigintillion [uk] n.
bombay'da bir rupinin beşte üçüne eşit eski bir para xerafin n.
bombay'da bir rupinin beşte üçüne eşit eski bir para xeraphim n.
çapı eşit tekerleklerden oluşan, çoğaltıcı vitesle arkaya bağlanan pedallarla sürülen bir bisiklet safety bike n.
çapı eşit tekerleklerden oluşan, çoğaltıcı vitesle arkaya bağlanan pedallarla sürülen bir bisiklet safety bicycle n.
(rulet ve benzeri kumar oyunlarında) oyuncuların eşit para bahsi yapabilecekleri renk black n.
4,8 kilometreye eşit uzaklık birimi league n.
1792 hektara eşit arazi ölçü birimi league n.
yaklaşık 5 metreye eşit olan bir ölçü birimi length rod n.
iki şeyin eşit oranda karışımı half-and-half n.
(isveç'te) 10 km'ye eşit uzunluk swedish mile n.
bir pound'un 1000'de 1'ine eşit olan mısır para birimi millieme n.
bir gramın 1000'de 1'ine eşit olan bir ağırlık birimi milligramme [uk] n.
bir pound'un 1000'de 1'ine eşit olan sudan para birimi millieme n.
temel bir para biriminin binde birine eşit değer millieme n.
sudan sterlininin 1000'de 1'ine eşit olan bir birim millim n.
bir gramın 1000'de 1'ine eşit olan bir kütle birimi milligramme [uk] n.
adil ve eşit muamele fair shake n.
unsurların eşit şekilde yerleştirildiği hoş düzenleme harmony n.
100 ar veya 10.000 metrekareye eşit olan bir yüzey veya alan ölçüsü birimi hektare n.
bir şeyin bir milyon eşit parçasından biri millionth n.
bir derecenin altmışta birine eşit olan açısal mesafe birimi minute n.
ölçülebilir iki kümeden ilkinin ikincisini kapsadığı durumda ilk kümenin ölçümünün ikincisinden daha az veya ona eşit olması monotonicity n.
112 pounda eşit bir birim hundredweight [uk] n.
yaklaşık 109 litreye eşit olan bir güney afrika kuru hacim ölçüsü muid n.
eşit şartlarda yapılan fikir alışverişi give and take n.
eşit şartlarda yapılan laf yarışı give and take n.
eşit öneme sahip olmayan yan yana gelmiş iki ünlüden az önemli olanı glide n.
gramın onda birine eşit olan modern bir yunan ağırlık birimi obolus n.
herkesin eşit hesap ödediği çilingir sofrası gildale n.
eşit boyuttaki kare veya dikdörtgenlerden oluşan sıra grid n.
on üç buçuk galona eşit hacim birimi octave n.
varilin sekizde birine eşit hacim birimi octave n.
oylar eşit olduğunda belirleyici oyu kullanan kimse odd-man n.
oylar eşit olduğunda belirleyici oyu kullanabilen kimse odd-man n.
eşit olan milyar parçadan biri one-billionth n.
bütünün eşit iki parçasından her biri one-half n.
belirli bir açıdan diğerine neredeyse eşit olan şey rival n.
belirli bir açıdan diğerine neredeyse eşit olan kimse rival n.
belirli bir açıdan diğerine eşit olan şey rival n.
belirli bir açıdan diğerine eşit olan kimse rival n.
(eşit hukuk koşullarında oluşan) yediemin kurumunu uygulamaya koyma impressment n.
yaklaşık 3.5 litreye eşit eski bir ibrani hububat ölçü birimi omer n.
eşit ücret comparable worth n.
eşit koşullarda başkasıyla karşılaştırılan kimse comparative n.
benzer işleri yapan kadın ile erkeğin eşit ücret alması gerektiğini ifade eden kavram comparable worth n.
aynı şekle sahip eşit aralıklı desen diapering n.
(her yüzeyi eşit noktalı) domino taşı double n.
akrabalar arasında eşit miras bölüşümü sunan feodal bir arazi kullanım uygulaması parage n.
eşit skorlar equal scores n.
eşit puanlar equal scores n.
eşit güç counterpoise n.
eşit yurttaş peer n.
eşit olma coequality n.
eşit yoğunlukta olma cointension n.
eşit oranda olma cointension n.
eşit önemdeki kimse coordinate n.
elli beş eşit parçadan biri fifty-fifth n.
beş eşit parçadan biri fifth n.
elli eşit parçadan biri fiftieth n.
vasiyetname bırakmadan ölen kimsenin mülkünün oğulları ve diğer mirasçıları arasında eşit bölüşülmesi geleneği gavel n.
tüm mirasçılara eşit biçimde pay edilen araziyi kullanan kiracı gavelman [obsolete] n.
belirli bir azınlığın üyelerine diğerleriyle eşit haklar verilmesinin kutlandığı etkinlik pride n.
muaf tutulanlar haricindeki tüm hükümet programlarına eşit oranda uygulanan sabit yüzde kesintisiyle kamu harcamalarının otomatik olarak azaltılması sequestration n.
hasırları eşit genişlikte çekmeye yarayan alet shave n.
on altı eşit parçadan her biri sixteenth n.
dört eşit parçadan biri fourth n.
altmış beş eşit parçadan biri sixty-fifth n.
altmış eşit parçadan biri sixtieth n.
altı eşit parçadan biri sixth n.
altmış dört eşit parçadan biri sixty-fourth n.
eşit kalınlıkta açılıp düz şekle sokulmuş yassı kil parçalarından yapılan çömlek slab ware n.
kağıt üzerinde eşit gerilim sağlayan küçük merdane spreader n.
(tereyağı veya margarin) dört eşit parçadan biri stick n.
doğal afetlerin eşit ölçüde birbirine karışma durumu symmetry n.
eşit kimse patch n.
yedi fite eşit bir rus ölçüsü sajene n.
mirası eşit dağıtmak için mülklerin bölünmesi hotchpot v.
eşit olmak contain v.
kar ve zararı eşit olmak break even v.
iki eşit parçaya bölmek bisect v.
eşit mesafede davranmak treat equally v.
eşit olarak bölüştürmek even out v.
eşit olmak be equal v.
eşit olmak be tantamount to v.
eşit olmak be on a par with v.
eşit kabul etmek bracket v.
eşit kuvvetle karşı koymak countervail v.
eşit düzeye getirmek level v.
eşit bir şekilde paylaşmak share and share alike v.
eşit saymak consider equal v.
eşit olmak size up v.
eşit kısımlara ayırıp dağıtmak parcel out v.
eşit olarak dağıtmak prorate v.
eşit olarak bölüştürmek even v.
ile eşit saymak equate v.
eşit olmak amount v.
eşit olarak bölüştürülmek be divided equally v.
eşit olmak come up to v.
eşit yapmak equate v.
eşit saymak equate v.
-e eşit olmak be equivalent to v.
eşit şekilde bölünmek be divided equally v.
mirası eşit paylaşmak/almak inherit equally v.
eşit derecede faydalanmak benefit from equally v.
eşit şartlar sağlamak level playing field v.
eşit şartlar oluşturmak level playing field v.
iki eşit parçaya bölmek divide something into two equal parts v.
(bir konuda/alanda) birsiyle eşit olmak be equal someone in something v.
kara/toprak ile eşit düzeyde akmak flow along v.
(bir şeyde) birisiyle eşit olmak be equal someone in something v.
kendini birisine eşit hissetmek feel equal to someone v.
kendini birisiyle eşit hissetmek feel equal to someone v.
(ağırlık) eşit olarak dağıtılmak (the weight) be evenly distributed v.
ağırlıkça eşit olmak equiponderate v.
eşit güçle karşı koymak equiponderate v.
eşit güçle karşı koymak counterbalance v.
iki eşit parçaya bölmek dimidiate v.
eşit paylaşmak split it evenly v.
pizzayı eşit paylaşmak share the pizza equally v.
eşit biçimde bölmek split it evenly v.
(bütçe vb.) bir yıl içinde eşit zaman birimlerine paylaştırmak calendarise v.
(bütçe vb.) bir yıl içinde eşit zaman birimlerine paylaştırmak calendarize v.
toprakları eşit dağıtmak agrarianize v.
toplamda eşit olmak number v.
kalınlığını eşit hale getirmek thicken v.
eşit olmayan parçalara bölmek draw cuts v.
bir başkası ile eşit pay talep etmek cry halves v.
eşit paylaşmak go shares v.
eşit olmak balance v.
eşit gelmek balance v.
eşit hale getirmek equal v.
eşit ağırlıkta olmak equipensate v.
eşit parçalara ayırmak equipartition v.
eşit parçalara bölmek equipartition v.
eşit değer vermek equivalue v.
eşit olmak make v.
eşit yapmak level v.
eşit olmak match v.
eşit olmak quate [obsolete] v.
iki eşit parçaya bölmek mediate v.
iki çapalı bir geminin halatlarını her bir çapaya eşit uzunluk bırakacak şekilde salmak middle of the cable v.
(sıvının) parçacıklarını tek boyuta küçültüp eşit dağıtmak homogenize v.
(sıvının) parçacıklarını tek boyuta küçültüp eşit dağıtmak homogenise v.
eşit yaymak distribute v.
eşit dağıtmak distribute v.
eşit parçalar halinde vermek dole v.
(tütün) eşit derecede ıslanmak draw v.
eşit ağırlıkta olmak counterponderate v.
kaba tabaklanmış deriyi baştan sona eşit nemlendirmek sammie v.
kaba tabaklanmış deriyi baştan sona eşit nemlendirmek sammy v.
(bir şeyi) eşit aralıklı büzgüleri bitiştirmede kullanmak gauge v.
araziyi tüm mirasçılara eşit pay etmek gavel v.
arazinin tüm mirasçılara eşit pay edilmesi geleneğine tabi olmak gavel v.
eşit olmak size v.
(oyun, yarış) eşit sayıda kazanmak ve kaybetmek split v.
eşit değerde olmak proportion [obsolete] v.
eşit oranda sorumluluk sahibi collegial adj.
eşit olan equaled to adj.
eşit güçte of equal strength adj.
ağırlıkları eşit olabilen equiponderous adj.
vücutta yandığı zaman eşit miktarda enerji veren (gıda) isodynamic adj.
eşit yüzölçümünde of equal area adj.
eşit ağırlıklı equiponderant adj.
eşit miktarda molekülle equimolecular adj.
eşit ısıda olan isothermal adj.
eşit oranda yetkiye sahip olan collegial adj.
eşit kenarlı equilateral adj.
ölçüleri eşit olan isometric adj.
iki eşit parçalı bifid adj.
eşit şekilde bölünmüş prorated adj.
eşit olarak dağıtılmış prorated adj.
eşit olmayan nonequal adj.
eşit olmayan nonequivalent adj.
eşit olmayan inequal adj.
eşit olmayan unequal adj.
dört eşit parçaya ayrılmış quartered adj.
dört eşit parçaya bölünmüş quartered adj.
iki eşit parçaya bölünmüş dimidiate adj.
eşit olmayan non-equivalent adj.
yarışmacıların eşit şartlara sahip oldukları (oyun/turnuva) evenly-contested adj.
eşit oranda önemli equally significant adj.
eşit sayıda even adj.
eşit miktarda even adj.
eşit ve kısıtlı miktarlarda dağıtılan rationed adj.
eşit olmayan nonequal adj.
ona eşit olan ten adj.
hem sağ hem sol tarafa eşit olarak ait ambidextral adj.
eşit değerde olmayan unequal adj.
eşit miktarda olmayan unequal adj.
eşit dağıtılmamış unequal adj.
eşit olmayan unequal adj.
eşit olmayan unperegal adj.
eşit ve kısıtlı miktarda dağıtılmayan unrationed adj.
eşit ağırlıklı equipondious adj.
eşit güçlü equipotent adj.
eşit etkili equipotent adj.
eşit yetenekli equipotent adj.
eşit kısımları olan equivalent adj.
eşit sayılı equinumerant [obsolete] adj.
eşit açılı equiangled [obsolete] adj.
her yönde eşit boyutu olan equiaxed adj.
eşit olarak pürüzlendirilmiş yüzeyi olan matted adj.
eşit katılım gerektiren half-and-half adj.
iki şeyi eşit olarak birleştiren half-and-half adj.
eşit dağılmış küçük parçacıklara indirgenen homogenised adj.
eşit dağılmış küçük parçacıklara indirgenen homogenized adj.
herkese eşit şekilde uygulanan horizontal adj.
(armacılık) kolları eşit uzunlukta, çatallı ve uçları geriye doğru kavisli (haç) moline adj.
karşılıklı eşit açılı mutually equilateral adj.
karşılıklı eşit açılı mutually equiangular adj.
kazanma olasılığı eşit olan odds-on adj.
neredeyse eşit close adj.
eşit derecede olan condign [obsolete] adj.
ortak olasılığın veya ortak olasılık yoğunluk fonksiyonunun ayrı durum olasılıklarına ya da olasılık yoğunluk fonksiyonlarına eşit olma özelliği taşıyan independent adj.
eşit uzaklıkta olan parallel adj.
eşit mesafeli parallel adj.
eşit olmayan parallelless adj.
(hanedan armalarında) dik çizgilerle farklı renkte eşit parçalara ayrılmış counter-paly adj.
eşit sosyal, siyasi veya profesyonel haklar vermeye isteksiz intolerant adj.
havarilere eşit isapostolic adj.
eşit ölçüyle nitelenen isometrical adj.
(yılan) maksiller dişleri eşit uzunlukta olan isodontous adj.
eşit ölçüyle ilgili isometrical adj.
(kıta veya beyit) eşit ölçülü dizelere sahip isometric adj.
eşit ölçüye ait isometrical adj.
(kıta veya beyit) eşit ölçülü dizelere sahip isometrical adj.
eşit derecede cointense adj.
eşit yoğunlukta cointense adj.
eşit oranda cointense adj.
olma veya olmama ihtimali birbirine eşit olan fifty-fifty adj.
iki eşit parçaya bölünmüş fifty-fifty adj.
elli beş eşit parçadan biri olan fifty-fifth adj.
mensural notasyonda belirli uzunluklardaki müzik notalarının bir sonraki nota değerinin iki yerine üçe eşit olduğu tempus veya prolasyona ait ya da ilgili perfect adj.
yedi eşit parçası bulunan septuplicate adj.
yedi eşit parçadan oluşan septuplicate adj.
on dört eşit parçadan birini gösteren fourteenth adj.
eşit şartlarda olan on the square adj.
eşit miktarda so much adj.
eşit uzunlukta olan square adj.
iki ucu eşit olan square adj.
eşit uzaklıkta olmayan inequidistant adj.
eşit derecede güçlü olmayan inequipotent adj.
eşit mesafede olmayan inequidistant adj.
osmotik basınçları eşit olacak şekilde isosmotically adv.
eşit bir biçimde equivalently adv.
eşit olarak levelly adv.
eşit uzaklıkta olarak equidistantly adv.
eşit bir şekilde coequally adv.
iki eşit parçaya ayrılmış bir halde bifidly adv.
ölçüleri eşit bir şekilde isometrically adv.
eşit bir şekilde commensurably adv.
eşit oranda sorumluluğa sahip olarak collegially adv.
eşit olmayan bir biçimde unevenly adv.
eşit olarak yayılarak coextensively adv.
eşit bir şekilde alike adv.
eşit uzaklıkta olacak şekilde equidistantly adv.
eşit miktarda evenly adv.
eşit olarak fifty-fifty adv.
eşit bir biçimde equally adv.
eşit şartlar altında under equal conditions adv.
eşit şartlar altında under equal circumstances adv.
eşit şartlar altında equally adv.
eşit bölümlerle in equal adv.
eşit şartlarda on an equal basis adv.
eşit oranda on an equal basis adv.
eşit şekilde bölünerek divided-equally adv.
eşit şartlarda under equal terms adv.
eşit şartlar altında under equal terms adv.
eşit olmayan bir şekilde unequally adv.
eşit bir şekilde after one adv.
eşit sürede in the same amount of time adv.
'ile eşit on parity with adv.
eşit bir şekilde egally [obsolete] adv.
eşit olarak egally [obsolete] adv.
eşit olarak half-and-half adv.
eşit olmaksızın morganatically adv.
eşit olarak on the square with adv.
eşit şartlarda on the square adv.
eşit şartlarda on even ground adv.
eşit koşullarda on all fours adv.
eşit şartlarla on even ground adv.
eşit olmayan bir şekilde inequally adv.
eşit olarak commensurately adv.
eşit olarak suently adv.
eşit olarak suent [dialect] adv.
eşit olarak on an equality with prep.
eşit (birisiyle) on an equality with prep.
ile eşit düzeyde on par with prep.
eşit derecede veya kıymette on a par with prep.
ile eşit düzeyde on part with prep.
ile eşit olarak on an equal with prep.
-e eşit equal to prep.
eşit kıymette beside prep.
(bir şeyin) değerine veya miktarına eşit mülke sahip olma anlamın veren bir edat worth prep.
eşit anlamına gelen ön ek equi- pref.
eşit anlamı veren ön ek is- pref.
eşit anlamını veren bir ön ek pari- pref.
1,56 grama eşit olan bir ağırlık birim dwt. (pennyweight) abrev.
Phrasals
ile eşit tutmak rank someone with someone v.
eşit olmak amount to v.
bir şeyle bir/eşit tutmak/görmek value someone or something as something v.
eşit paylaşmak spiral down v.
eşit bölmek spiral down v.
bir şeyi bir şeyin üstüne/üstünden eşit olarak dağıtmak distribute something over something v.
bir şeyi bir şeyin üstüne/üstünden eşit olarak uygulamak distribute something over something v.
bir şeyi bir alana eşit olarak uygulamak distribute something over something v.
bir şeyde biriyle eşit olmak match someone or something in something v.
(biriyle/bir şeyle) eşit olmak match up with (someone or something else) v.
(bir şeyle) eşit olmak add up to (something) v.
bir şeye eşit olmak amount to something v.
bir şeye eşit olmak amount to something v.
(bir şeyi) eşit dağıtmak blend (something) in v.
matematiksel denklemde eşit faktörleri çıkarmak/götürmek cancel out v.
bir alana eşit olarak uygulamak distribute over v.
-in üstüne/üstünden eşit olarak dağıtmak distribute over v.
-in üstüne/üstünden eşit olarak uygulamak distribute over v.
(birine/bir şeye) eşit equal to (someone or something) v.
bir şeyde birine/bir şeye eşit olmak equal someone or something in something v.
-de eşit equal in v.
eşit bir şekilde geçerli olmak go for v.
dolgu malzemesi uygulayarak zemini/yüzeyi eşit seviyeye getirmek fur out v.
(birine/bir şeye) eşit/denk olmak match up to (someone or something) v.
'-de eşit olmak match in v.
(biriyle/bir şeyle) eşit olarak değerlendirilmek rate with (someone or something) v.
(biriyle/bir şeyle) eşit olarak değerlendirmek rate with (someone or something) v.
(eşit olarak bir sayıya/parçaya) bölmek/ayırmak split in (number or fraction) v.
(eşit olarak bir sayıya/parçaya) bölünmek/ayrılmak split into (number or fraction) v.
(eşit olarak bir sayıya/parçaya) bölmek/ayırmak split into (number or fraction) v.
(eşit olarak bir sayıya/parçaya) bölünmek/ayrılmak split in (number or fraction) v.
Phrases
eşit şartlar altında under the same conditions adv.
biriyle eşit on an equality with a person expr.
eşit taksitlerde in equal installments expr.
eşit şartlar altında under the same circumstances expr.
sonuncu ama diğerleriyle eşit öneme sahip olarak last but not least expr.
neredeyse aynı/eşit olma there's little to choose between (two people or things) expr.
neredeyse aynı/eşit olma there's not much to choose between (two people or things) expr.
zerresi zerresine eşit every bit as (something) expr.
tamı tamına eşit every bit as (something) expr.
(bir şeyle) eşit/aynı derecede every bit as (something) expr.
eşit bir şekilde on equal terms (with somebody/something) expr.
eşit bir şekilde on the same terms (as somebody/something) expr.
eşit olarak on the same terms (as somebody/something) expr.
eşit şartlarda on the same terms (as somebody/something) expr.
eşit olarak on equal terms (with somebody/something) expr.
herkes eşit yaratılmıştır all men are created equal expr.
herkes eşit haklara sahiptir all men are created equal expr.
herkes eşit yaratılmıştır all men are created equal expr.
herkes eşit haklara sahiptir all men are created equal expr.
ayrı ama eşit separate but equal expr.
Proverb
ölüm herkese eşit mesafededir death is the great leveler
eşit gibi görünseler de bazı insanlar daha çok tercih edilir some are more equal than others
eşit gibi görünseler de bazı insanlara daha ayrıcalıklı davranılır some are more equal than others
Colloquial
bütünün zilyon eşit parçasından her biri zillionth n.
adil/eşit muamele görmek fair dos [uk] v.
adil/eşit muamele talep etmek fair dos [uk] v.
eşit kabul etmek call it even v.
eşit olarak düşünmek call it even v.
iki seçenek de eşit durumda olmak be a toss-up (between a and b) v.
iki seçenek de eşit durumda olmak be a toss-up v.
(bir şeyi) eşit paylaşmak halve v.
eşit konuma gelmiş even adj.
eşit derecede on a par expr.
eşit değerde on a par expr.
(ikisi de) eşit durumda(lar) it's a toss-up expr.
neredeyse aynı durumda/eşit konumda (there's) nothing in it expr.
neredeyse eşit nothing in it expr.
eşit gibi nothing in it expr.
eşit gibi (there's) nothing in it expr.
neredeyse aynı durumda/eşit konumda nothing in it expr.
neredeyse eşit/aynı not much in it [uk] expr.
neredeyse eşit (there's) nothing in it expr.
Idioms
eşit fırsat a fair crack of the whip n.
eşit fırsat fair shake of the whip n.
eşit fırsat fair crack of the whip n.
eşit şans fair crack of the whip n.
eşit şans fair shake of the whip n.
eşit şans an even break n.
eşit şans a fifty-fifty chance n.
eşit şartlarda yarışma a fair field and no favor [dated] n.
eşit şartlar fair do's n.
eşit muamele fair do's n.
(bir şeyde) eşit şans a fair crack at something n.
(bir şey için) eşit fırsat a fair crack at something n.
eşit şans an even bet n.
eşit şartlarda olmayan yarışma/müsabaka no contest n.
herkesin eşit şartlara/fırsatlara sahip olduğu ortam a fair field and no favor [dated] n.
herkesin eşit olduğu ortam a fair field and no favor [dated] n.
bir yarıştaki/mücadeledeki eşit şartlar a fair field and no favor [dated] n.
eşit muamele a fair deal n.
adil/eşit muamele a fair shake [us] n.
eşit şans/fırsat a fair shake [us] n.
eşit şartların sağlandığı bir durum/ortam a level playing field n.
eşit şartlarda bir anlaşma/pazarlık a square deal n.
adil/eşit muamele a square deal n.
bir tarafın kazancının rakibin kaybına eşit olduğu durum a zero-sum game n.
eşit şans even break n.
eşit şans/fırsat even stephens n.
eşit pay even stevens n.
eşit şans/fırsat even stevens n.
eşit pay even stephens n.
eşit haklara sahip olmak share and share alike v.
eşit olarak paylaşmak go halves v.
eşit olmak come up to someone's shoulder v.
eşit şans vermek give someone an even break v.
eşit fırsata sahip olmak get an even break v.
herkese eşit fırsat vermek level the playing field v.
iki eşit parçaya bölmek divide something fifty-fifty v.