eşit - Türkçe İngilizce Sözlük
Geçmiş

eşit



"eşit" teriminin İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 56 sonuç

Türkçe İngilizce
Common Usage
eşit equal s.
eşit even s.
General
eşit iso i.
eşit iso- i.
eşit equivalent s.
eşit equal s.
eşit commensurate s.
eşit coordinate s.
eşit same s.
eşit commeasurable s.
eşit coequal s.
eşit duplicate s.
eşit like s.
eşit even s.
eşit equal to s.
eşit fair s.
eşit tantamount s.
eşit co-ordinate s.
eşit egal [obsolete] s.
eşit equilibrious s.
eşit level s.
eşit qual [obsolete] s.
eşit lyche s.
eşit one s.
eşit peregal [obsolete] s.
eşit symmetral [obsolete] s.
eşit even-steven zf.
eşit even zf.
eşit on a par with ed.
Phrases
eşit with honours even expr.
Colloquial
eşit good for s.
Idioms
eşit even stephens i.
eşit even stevens i.
eşit even-steven s.
eşit even stevens expr.
eşit even steven expr.
eşit fifty-fifty expr.
Trade/Economic
eşit balanced s.
eşit equivalent s.
eşit on a par with expr.
eşit at par expr.
Law
eşit owel [obsolete] s.
eşit isonomic s.
Technical
eşit commensurable i.
eşit tantamount s.
Construction
eşit neutral s.
Math
eşit congruent i.
Biology
eşit symmetric s.
eşit symmetrical s.
Astronomy
eşit equant i.
Sport
eşit level-pegging s.
eşit square s.
Music
eşit homotonous s.
Latin
eşit pari s.
Slang
eşit hunk s.
eşit hunky s.

"eşit" teriminin diğer terimlerle kazandığı İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 500 sonuç

Türkçe İngilizce
Common Usage
eşit olamayan unequal s.
eşit olarak equally zf.
General
eşit haklar equal rights i.
kuvvetçe eşit olma equipollence i.
eşit işareti = equal sign i.
eşit imi equal sign i.
eşit olma equating i.
kuvvetçe eşit olma equipollency i.
eşit mesafe equidistance i.
yaklaşık beş kilometreye eşit bir uzaklık ölçüsü league i.
eşit işe eşit ücret equal pay for equal work i.
eşit muamele equal treatment i.
eşit muamele equal footing i.
eşit tutma equating i.
değerde işe eşit ücret pay equity i.
ışık saçan yüzeyin her santimetrekaresi üzerindeki bir kaloriye eşit güneş radyasyonu bölümü langley i.
eşit olarak bölüp dağıtma proration i.
eşit şans fair chance i.
ar, 100 metrekare'ye eşit alan ölçüsü birimi are i.
eşit ekonomik fırsatlara yönelik programlar affirmative action programs i.
eşit alanlar kanunu law of equal areas i.
eşit aralıklı dalgalar wave train i.
ağırlıkların eşit olması equiponderance i.
eşit temelde adaylık candidacy on equal footing i.
eşit adımla paripassu i.
eşit ödeme pay equity i.
birbirine eşit hale getirme equalizing i.
eşit ücret equal remuneration i.
eşit hak equal right i.
eşit olma being equal i.
eşit dağıtım equal distribution i.
eşit ağırlık equal weight i.
eşit vatandaşlık hakları tanıma intercitizenship i.
iki eşit parça two equal pieces i.
iki eşit parça two equal parts i.
eşit yüzölçümü equal-area i.
eşit olmayan uneven ground i.
30 akreye eşit bir arazi ölçü birimi virgate i.
orantılı eşit fedakarlık proportional equal sacrifice i.
eşit mesafeler equal distances i.
eşit şans even chance i.
eşit mesafe equal distance i.
eşit uzaklık equal distance i.
birbirine eşit hale getirme equalising i.
eşit statü equal status i.
eşit saygı equal respect i.
antik yunan'da 26 kg'a eşit bir ölçü birimi talent i.
doğum oranının ölüm oranına eşit olması sebebiyle bir ırkın zamanla yok olması race suicide i.
(bütçe vb.) bir yıl içinde eşit zaman birimlerine paylaştırma calendarization i.
(bütçe vb.) bir yıl içinde eşit zaman birimlerine paylaştırma calendarisation i.
atın ön ayaklarını yerden kaldırırarak eşit biçimde kendine toplaması ve yere değmeden ileri doğru sıçraması courbette i.
önceki ile eşit pey sürme call i.
birbirine eşit hale getirme adequation i.
dirsekten orta parmağın ucuna kadar olan mesafeye eşit eski bir uzunluk ölçüsü birimi cubit i.
toprakların eşit dağıtılması ilkesi agrarianism i.
eşit ve kısıtlı miktarlarda dağıtma rationing i.
(100 tanganın 1 tacikistan rublesine eşit olduğu) tacikistan'ın eski para birimi tanga i.
on üzeri beşe eşit miktar lakh i.
başka birine eşit olmayan kimse nonequal i.
doğasındaki özenli tarafı ortaya çıkararak, çocuk bakımı ve ev işlerinde eşit sorumluluk alan modern erkek new man i.
eşit şans toss-up i.
eşit ihtimal toss-up i.
her iki eli eşit derecede iyi kullanma yeteneği ambidextrianism i.
eşit bölüşülebilme apportionateness i.
eşit taksim eden kimse apportioner i.
gündüz ve gece süresinin eşit olduğu tarih fall equinox i.
gündüz ve gece süresinin eşit olduğu tarih september equinox i.
eşit olmayanlar unequal i.
kuvvetlerin eşit bir şekilde ayarlanması balancement i.
eşit kimse equal i.
eşit şey equal i.
bir yüzeyi iki eşit parçaya ayıran çember equator i.
topluluktaki farklı türlerin eşit sayıda bireyi olması equitability i.
yaklaşık beş sente eşit bir avusturya gümüş sikkesi zehner i.
tüm bireylerin eşit mükellef olduğu vergi chevage i.
1063'e eşit sayma sayısı vigintillion [us] i.
10120'e eşit sayma sayısı vigintillion [uk] i.
bombay'da bir rupinin beşte üçüne eşit eski bir para xerafin i.
bombay'da bir rupinin beşte üçüne eşit eski bir para xeraphim i.
çapı eşit tekerleklerden oluşan, çoğaltıcı vitesle arkaya bağlanan pedallarla sürülen bir bisiklet safety bicycle i.
çapı eşit tekerleklerden oluşan, çoğaltıcı vitesle arkaya bağlanan pedallarla sürülen bir bisiklet safety bike i.
(rulet ve benzeri kumar oyunlarında) oyuncuların eşit para bahsi yapabilecekleri renk black i.
4,8 kilometreye eşit uzaklık birimi league i.
1792 hektara eşit arazi ölçü birimi league i.
yaklaşık 5 metreye eşit olan bir ölçü birimi length rod i.
iki şeyin eşit oranda karışımı half-and-half i.
sudan sterlininin 1000'de 1'ine eşit olan bir birim millim i.
temel bir para biriminin binde birine eşit değer millieme i.
bir pound'un 1000'de 1'ine eşit olan mısır para birimi millieme i.
bir pound'un 1000'de 1'ine eşit olan sudan para birimi millieme i.
bir gramın 1000'de 1'ine eşit olan bir kütle birimi milligramme [uk] i.
bir gramın 1000'de 1'ine eşit olan bir ağırlık birimi milligramme [uk] i.
adil ve eşit muamele fair shake i.
unsurların eşit şekilde yerleştirildiği hoş düzenleme harmony i.
100 ar veya 10.000 metrekareye eşit olan bir yüzey veya alan ölçüsü birimi hektare i.
bir şeyin bir milyon eşit parçasından biri millionth i.
bir derecenin altmışta birine eşit olan açısal mesafe birimi minute i.
ölçülebilir iki kümeden ilkinin ikincisini kapsadığı durumda ilk kümenin ölçümünün ikincisinden daha az veya ona eşit olması monotonicity i.
112 pounda eşit bir birim hundredweight [uk] i.
yaklaşık 109 litreye eşit olan bir güney afrika kuru hacim ölçüsü muid i.
eşit şartlarda yapılan fikir alışverişi give and take i.
eşit şartlarda yapılan laf yarışı give and take i.
eşit öneme sahip olmayan yan yana gelmiş iki ünlüden az önemli olanı glide i.
gramın onda birine eşit olan modern bir yunan ağırlık birimi obolus i.
herkesin eşit hesap ödediği çilingir sofrası gildale i.
eşit boyuttaki kare veya dikdörtgenlerden oluşan sıra grid i.
varilin sekizde birine eşit hacim birimi octave i.
on üç buçuk galona eşit hacim birimi octave i.
oylar eşit olduğunda belirleyici oyu kullanan kimse odd-man i.
oylar eşit olduğunda belirleyici oyu kullanabilen kimse odd-man i.
eşit olan milyar parçadan biri one-billionth i.
bütünün eşit iki parçasından her biri one-half i.
belirli bir açıdan diğerine eşit olan kimse rival i.
belirli bir açıdan diğerine eşit olan şey rival i.
belirli bir açıdan diğerine neredeyse eşit olan kimse rival i.
belirli bir açıdan diğerine neredeyse eşit olan şey rival i.
(eşit hukuk koşullarında oluşan) yediemin kurumunu uygulamaya koyma impressment i.
yaklaşık 3.5 litreye eşit eski bir ibrani hububat ölçü birimi omer i.
eşit ücret comparable worth i.
benzer işleri yapan kadın ile erkeğin eşit ücret alması gerektiğini ifade eden kavram comparable worth i.
eşit koşullarda başkasıyla karşılaştırılan kimse comparative i.
aynı şekle sahip eşit aralıklı desen diapering i.
(isveç'te) 10 km'ye eşit uzunluk swedish mile i.
(her yüzeyi eşit noktalı) domino taşı double i.
akrabalar arasında eşit miras bölüşümü sunan feodal bir arazi kullanım uygulaması parage i.
eşit puanlar equal scores i.
eşit skorlar equal scores i.
eşit güç counterpoise i.
eşit yurttaş peer i.
kırk eşit parçadan biri fortieth i.
eşit olma coequality i.
eşit yoğunlukta olma cointension i.
eşit oranda olma cointension i.
eşit önemdeki kimse coordinate i.
beş eşit parçadan biri fifth i.
elli eşit parçadan biri fiftieth i.
elli beş eşit parçadan biri fifty-fifth i.
vasiyetname bırakmadan ölen kimsenin mülkünün oğulları ve diğer mirasçıları arasında eşit bölüşülmesi geleneği gavel i.
tüm mirasçılara eşit biçimde pay edilen araziyi kullanan kiracı gavelman [obsolete] i.
belirli bir azınlığın üyelerine diğerleriyle eşit haklar verilmesinin kutlandığı etkinlik pride i.
muaf tutulanlar haricindeki tüm hükümet programlarına eşit oranda uygulanan sabit yüzde kesintisiyle kamu harcamalarının otomatik olarak azaltılması sequestration i.
hasırları eşit genişlikte çekmeye yarayan alet shave i.
on altı eşit parçadan her biri sixteenth i.
dört eşit parçadan biri fourth i.
altı eşit parçadan biri sixth i.
altmış eşit parçadan biri sixtieth i.
altmış beş eşit parçadan biri sixty-fifth i.
altmış dört eşit parçadan biri sixty-fourth i.
eşit kalınlıkta açılıp düz şekle sokulmuş yassı kil parçalarından yapılan çömlek slab ware i.
kağıt üzerinde eşit gerilim sağlayan küçük merdane spreader i.
(tereyağı veya margarin) dört eşit parçadan biri stick i.
doğal afetlerin eşit ölçüde birbirine karışma durumu symmetry i.
eşit olmak equate f.
eşit olarak bölüştürmek even f.
eşit olmak equal f.
ile eşit saymak equate f.
eşit davranmak treat equally f.
eşit tutmak equate f.
eşit olmak amount f.
eşit olmak be equal f.
eşit kabul etmek bracket f.
eşit olarak bölüştürmek even out f.
eşit bir şekilde paylaşmak share and share alike f.
eşit saymak consider equal f.
eşit düzeye getirmek level f.
eşit olmak size up f.
eşit kuvvetle karşı koymak countervail f.
eşit olarak dağıtmak prorate f.
eşit olmak be on a par with f.
eşit kısımlara ayırıp dağıtmak parcel out f.
eşit olmak be equivalent to f.
eşit olmak be tantamount to f.
eşit mesafede davranmak treat equally f.
eşit olmak contain f.
kar ve zararı eşit olmak break even f.
mirası eşit dağıtmak için mülklerin bölünmesi hotchpot f.
iki eşit parçaya bölmek bisect f.
eşit olarak bölüştürülmek be divided equally f.
eşit olmak come up to f.
eşit yapmak equate f.
eşit saymak equate f.
-e eşit olmak be equivalent to f.
eşit şekilde bölünmek be divided equally f.
mirası eşit paylaşmak/almak inherit equally f.
eşit derecede faydalanmak benefit from equally f.
herkese eşit davranmak treat everyone equally f.
eşit şartlar sağlamak level playing field f.
eşit şartlar oluşturmak level playing field f.
iki eşit parçaya bölmek divide something into two equal parts f.
(bir konuda/alanda) birsiyle eşit olmak be equal someone in something f.
kara/toprak ile eşit düzeyde akmak flow along f.
(bir şeyde) birisiyle eşit olmak be equal someone in something f.
kendini birisine eşit hissetmek feel equal to someone f.
kendini birisiyle eşit hissetmek feel equal to someone f.
(ağırlık) eşit olarak dağıtılmak (the weight) be evenly distributed f.
eşit güçle karşı koymak equiponderate f.
ağırlıkça eşit olmak equiponderate f.
eşit güçle karşı koymak counterbalance f.
iki eşit parçaya bölmek dimidiate f.
eşit paylaşmak split it evenly f.
pizzayı eşit paylaşmak share the pizza equally f.
eşit biçimde bölmek split it evenly f.
(bütçe vb.) bir yıl içinde eşit zaman birimlerine paylaştırmak calendarize f.
(bütçe vb.) bir yıl içinde eşit zaman birimlerine paylaştırmak calendarise f.
toprakları eşit dağıtmak agrarianize f.
toplamda eşit olmak number f.
kalınlığını eşit hale getirmek thicken f.
bir başkası ile eşit pay talep etmek cry halves f.
eşit olmayan parçalara bölmek draw cuts f.
eşit paylaşmak go shares f.
eşit olmak balance f.
eşit gelmek balance f.
eşit hale getirmek equal f.
eşit parçalara bölmek equipartition f.
eşit parçalara ayırmak equipartition f.
eşit ağırlıkta olmak equipensate f.
eşit değer vermek equivalue f.
eşit olmak make f.
eşit yapmak level f.
eşit olmak match f.
eşit olmak quate [obsolete] f.
iki eşit parçaya bölmek mediate f.
iki çapalı bir geminin halatlarını her bir çapaya eşit uzunluk bırakacak şekilde salmak middle of the cable f.
(sıvının) parçacıklarını tek boyuta küçültüp eşit dağıtmak homogenize f.
(sıvının) parçacıklarını tek boyuta küçültüp eşit dağıtmak homogenise f.
eşit dağıtmak distribute f.
eşit yaymak distribute f.
eşit parçalar halinde vermek dole f.
(tütün) eşit derecede ıslanmak draw f.
eşit ağırlıkta olmak counterponderate f.
kaba tabaklanmış deriyi baştan sona eşit nemlendirmek sammy f.
kaba tabaklanmış deriyi baştan sona eşit nemlendirmek sammie f.
(bir şeyi) eşit aralıklı büzgüleri bitiştirmede kullanmak gauge f.
arazinin tüm mirasçılara eşit pay edilmesi geleneğine tabi olmak gavel f.
araziyi tüm mirasçılara eşit pay etmek gavel f.
eşit olmak size f.
eşit oranda sorumluluk sahibi collegial s.
eşit olan equaled to s.
eşit güçte of equal strength s.
vücutta yandığı zaman eşit miktarda enerji veren (gıda) isodynamic s.
eşit yüzölçümünde of equal area s.
eşit ağırlıklı equiponderant s.
eşit miktarda molekülle equimolecular s.
eşit ısıda olan isothermal s.
eşit oranda yetkiye sahip olan collegial s.
eşit uzaklıkta equidistant s.
iki eşit parçalı bifid s.
ölçüleri eşit olan isometric s.
eşit kenarlı equilateral s.
eşit şekilde bölünmüş prorated s.
eşit olarak dağıtılmış prorated s.
eşit olmayan nonequal s.
eşit olmayan nonequivalent s.
eşit olmayan inequal s.
eşit olmayan unequal s.
dört eşit parçaya ayrılmış quartered s.
dört eşit parçaya bölünmüş quartered s.
iki eşit parçaya bölünmüş dimidiate s.
eşit olmayan non-equivalent s.
eşit oranda önemli equally significant s.
eşit sayıda even s.
eşit miktarda even s.
eşit ve kısıtlı miktarlarda dağıtılan rationed s.
eşit olmayan nonequal s.
ona eşit olan ten s.
yarışmacıların eşit şartlara sahip oldukları (oyun/turnuva) evenly-contested s.
hem sağ hem sol tarafa eşit olarak ait ambidextral s.
ağırlıkları eşit olabilen equiponderous s.
eşit olmayan unequal s.
eşit değerde olmayan unequal s.
eşit miktarda olmayan unequal s.
eşit dağıtılmamış unequal s.
eşit olmayan unperegal s.
eşit ve kısıtlı miktarda dağıtılmayan unrationed s.
eşit açılı equiangled [obsolete] s.
eşit sayılı equinumerant [obsolete] s.
eşit ağırlıklı equipondious s.
eşit güçlü equipotent s.
eşit yetenekli equipotent s.
eşit etkili equipotent s.
eşit kısımları olan equivalent s.
her yönde eşit boyutu olan equiaxed s.
eşit olarak pürüzlendirilmiş yüzeyi olan matted s.
iki şeyi eşit olarak birleştiren half-and-half s.
eşit katılım gerektiren half-and-half s.
eşit dağılmış küçük parçacıklara indirgenen homogenized s.
eşit dağılmış küçük parçacıklara indirgenen homogenised s.
herkese eşit şekilde uygulanan horizontal s.
(armacılık) kolları eşit uzunlukta, çatallı ve uçları geriye doğru kavisli (haç) moline s.
(bir şeyde) eşit equal in (something) s.
karşılıklı eşit açılı mutually equiangular s.
karşılıklı eşit açılı mutually equilateral s.
kazanma olasılığı eşit olan odds-on s.
neredeyse eşit close s.
eşit derecede olan condign [obsolete] s.
ortak olasılığın veya ortak olasılık yoğunluk fonksiyonunun ayrı durum olasılıklarına ya da olasılık yoğunluk fonksiyonlarına eşit olma özelliği taşıyan independent s.
eşit mesafeli parallel s.
eşit uzaklıkta olan parallel s.
eşit olmayan parallelless s.
(hanedan armalarında) dik çizgilerle farklı renkte eşit parçalara ayrılmış counter-paly s.
eşit sosyal, siyasi veya profesyonel haklar vermeye isteksiz intolerant s.
havarilere eşit isapostolic s.
(yılan) maksiller dişleri eşit uzunlukta olan isodontous s.
(kıta veya beyit) eşit ölçülü dizelere sahip isometric s.
eşit ölçüye ait isometrical s.
eşit ölçüyle ilgili isometrical s.
eşit ölçüyle nitelenen isometrical s.
(kıta veya beyit) eşit ölçülü dizelere sahip isometrical s.
eşit yoğunlukta cointense s.
eşit derecede cointense s.
eşit oranda cointense s.
elli beş eşit parçadan biri olan fifty-fifth s.
iki eşit parçaya bölünmüş fifty-fifty s.
olma veya olmama ihtimali birbirine eşit olan fifty-fifty s.
mensural notasyonda belirli uzunluklardaki müzik notalarının bir sonraki nota değerinin iki yerine üçe eşit olduğu tempus veya prolasyona ait ya da ilgili perfect s.
yedi eşit parçası bulunan septuplicate s.
yedi eşit parçadan oluşan septuplicate s.
on dört eşit parçadan birini gösteren fourteenth s.
eşit şartlarda olan on the square s.
eşit miktarda so much s.
iki ucu eşit olan square s.
eşit uzunlukta olan square s.
eşit olarak equally zf.
eşit bir biçimde equivalently zf.
osmotik basınçları eşit olacak şekilde isosmotically zf.
eşit uzaklıkta olarak equidistantly zf.
eşit bir şekilde coequally zf.
eşit olarak levelly zf.
ölçüleri eşit bir şekilde isometrically zf.
eşit bir şekilde commensurably zf.
iki eşit parçaya ayrılmış bir halde bifidly zf.
eşit olarak yayılarak coextensively zf.
eşit bir şekilde alike zf.
eşit oranda sorumluluğa sahip olarak collegially zf.
eşit olmayan bir biçimde unevenly zf.
eşit uzaklıkta olacak şekilde equidistantly zf.
eşit oranda uniformly zf.
eşit miktarda evenly zf.
eşit olarak fifty-fifty zf.
eşit bir biçimde equally zf.
eşit olarak evenly zf.
eşit şartlar altında under equal conditions zf.
eşit şartlar altında under equal circumstances zf.
eşit şartlar altında equally zf.
eşit bölümlerle in equal zf.
eşit şartlarda on an equal basis zf.
eşit oranda on an equal basis zf.
eşit şekilde bölünerek divided-equally zf.
eşit ölçüde equally zf.
eşit şartlarda under equal terms zf.
eşit şartlar altında under equal terms zf.
eşit olmayan bir şekilde unequally zf.
eşit bir şekilde after one zf.
eşit sürede in the same amount of time zf.
'ile eşit on parity with zf.
eşit bir şekilde egally [obsolete] zf.
eşit olarak egally [obsolete] zf.
eşit olarak half-and-half zf.
eşit olmaksızın morganatically zf.
eşit koşullarda on all fours zf.
eşit şartlarda on even ground zf.
eşit şartlarla on even ground zf.
eşit şartlarda on the square zf.
eşit olarak on the square with zf.
eşit olmayan bir şekilde inequally zf.
eşit olarak commensurately zf.
eşit olarak suent [dialect] zf.
eşit olarak suently zf.
eşit olarak on an equality with ed.
eşit (birisiyle) on an equality with ed.
ile eşit düzeyde on par with ed.
eşit derecede veya kıymette on a par with ed.
ile eşit düzeyde on part with ed.
ile eşit olarak on an equal with ed.
-e eşit equal to ed.
eşit kıymette beside ed.
(bir şeyin) değerine veya miktarına eşit mülke sahip olma anlamın veren bir edat worth ed.
eşit anlamına gelen ön ek equi- ök.
eşit anlamı veren ön ek is- ök.
eşit anlamını veren bir ön ek pari- ök.
1,56 grama eşit olan bir ağırlık birim dwt. (pennyweight) kısalt.
Phrasals
bir şeyle bir/eşit tutmak/görmek value someone or something as something f.
eşit olmak amount to f.
ile eşit tutmak rank someone with someone f.
eşit bölmek spiral down f.
eşit paylaşmak spiral down f.
bir şeyi bir şeyin üstüne/üstünden eşit olarak dağıtmak distribute something over something f.
bir şeyi bir şeyin üstüne/üstünden eşit olarak uygulamak distribute something over something f.
bir şeyi bir alana eşit olarak uygulamak distribute something over something f.
bir şeyde biriyle eşit olmak match someone or something in something f.
(biriyle/bir şeyle) eşit olmak match up with (someone or something else) f.
(bir şeyle) eşit olmak add up to (something) f.
bir şeye eşit olmak amount to something f.
bir şeye eşit olmak amount to something f.
(bir şeyi) eşit dağıtmak blend (something) in f.
matematiksel denklemde eşit faktörleri çıkarmak/götürmek cancel out f.
-in üstüne/üstünden eşit olarak uygulamak distribute over f.
bir alana eşit olarak uygulamak distribute over f.
-in üstüne/üstünden eşit olarak dağıtmak distribute over f.
-de eşit equal in f.
bir şeyde birine/bir şeye eşit olmak equal someone or something in something f.
(birine/bir şeye) eşit equal to (someone or something) f.
eşit bir şekilde geçerli olmak go for f.
dolgu malzemesi uygulayarak zemini/yüzeyi eşit seviyeye getirmek fur out f.
'-de eşit olmak match in f.
(birine/bir şeye) eşit/denk olmak match up to (someone or something) f.
(biriyle/bir şeyle) eşit olarak değerlendirilmek rate with (someone or something) f.
(biriyle/bir şeyle) eşit olarak değerlendirmek rate with (someone or something) f.
(eşit olarak bir sayıya/parçaya) bölünmek/ayrılmak split in (number or fraction) f.
(eşit olarak bir sayıya/parçaya) bölmek/ayırmak split in (number or fraction) f.
(eşit olarak bir sayıya/parçaya) bölünmek/ayrılmak split into (number or fraction) f.
(eşit olarak bir sayıya/parçaya) bölmek/ayırmak split into (number or fraction) f.
Phrases
eşit şartlar altında under the same conditions zf.
neredeyse aynı/eşit olma there's little to choose between (two people or things) expr.
neredeyse aynı/eşit olma there's not much to choose between (two people or things) expr.
biriyle eşit on an equality with a person expr.
eşit şartlar altında under the same circumstances expr.
eşit taksitlerde in equal installments expr.
sonuncu ama diğerleriyle eşit öneme sahip olarak last but not least expr.
(bir şeyle) eşit/aynı derecede every bit as (something) expr.
tamı tamına eşit every bit as (something) expr.
zerresi zerresine eşit every bit as (something) expr.
eşit şartlarda on equal terms (with somebody/something) expr.
eşit olarak on equal terms (with somebody/something) expr.
eşit bir şekilde on equal terms (with somebody/something) expr.
eşit şartlarda on the same terms (as somebody/something) expr.
eşit olarak on the same terms (as somebody/something) expr.
eşit bir şekilde on the same terms (as somebody/something) expr.
herkes eşit yaratılmıştır all men are created equal expr.
herkes eşit haklara sahiptir all men are created equal expr.
herkes eşit yaratılmıştır all men are created equal expr.
herkes eşit haklara sahiptir all men are created equal expr.
(biriyle/bir şeyle) eşit on par (with someone or something) expr.
ayrı ama eşit separate but equal expr.
Proverb
ölüm herkese eşit mesafededir death is the great leveler
eşit gibi görünseler de bazı insanlara daha ayrıcalıklı davranılır some are more equal than others
eşit gibi görünseler de bazı insanlar daha çok tercih edilir some are more equal than others
Colloquial
bütünün zilyon eşit parçasından her biri zillionth i.
adil/eşit muamele talep etmek fair dos [uk] f.
adil/eşit muamele görmek fair dos [uk] f.
eşit kabul etmek call it even f.
eşit olarak düşünmek call it even f.
iki seçenek de eşit durumda olmak be a toss-up f.
iki seçenek de eşit durumda olmak be a toss-up (between a and b) f.
(bir şeyi) eşit paylaşmak halve f.
eşit konuma gelmiş even s.
eşit derecede on a par expr.
eşit değerde on a par expr.
(ikisi de) eşit durumda(lar) it's a toss-up expr.
neredeyse eşit/aynı not much in it [uk] expr.
eşit gibi nothing in it expr.
neredeyse eşit nothing in it expr.
neredeyse aynı durumda/eşit konumda nothing in it expr.
eşit gibi (there's) nothing in it expr.
neredeyse eşit (there's) nothing in it expr.
neredeyse aynı durumda/eşit konumda (there's) nothing in it expr.
Idioms
eşit şartlarda yarışma a fair field and no favor [dated] i.
eşit şans fair shake of the whip i.
eşit fırsat fair crack of the whip i.
eşit fırsat fair shake of the whip i.
eşit fırsat a fair crack of the whip i.
eşit şans an even break i.
eşit şans a fifty-fifty chance i.
eşit şans fair crack of the whip i.
eşit şartlar fair do's i.
eşit muamele fair do's i.
(bir şeyde) eşit şans a fair crack at something i.
(bir şey için) eşit fırsat a fair crack at something i.
eşit şans an even bet i.
eşit şartlarda olmayan yarışma/müsabaka no contest i.
herkesin eşit şartlara/fırsatlara sahip olduğu ortam a fair field and no favor [dated] i.
herkesin eşit olduğu ortam a fair field and no favor [dated] i.
bir yarıştaki/mücadeledeki eşit şartlar a fair field and no favor [dated] i.
eşit muamele a fair deal i.
eşit şans/fırsat a fair shake [us] i.
adil/eşit muamele a fair shake [us] i.
eşit şartların sağlandığı bir durum/ortam a level playing field i.
adil/eşit muamele a square deal i.
eşit şartlarda bir anlaşma/pazarlık a square deal i.
bir tarafın kazancının rakibin kaybına eşit olduğu durum a zero-sum game i.
eşit şans even break i.
eşit şans/fırsat even stephens i.
eşit pay even stephens i.
eşit şans/fırsat even stevens i.
eşit pay even stevens i.
'-e eşit davranmamak make chalk of one and cheese of the other f.
şansı/ihtimali eşit olmak have an even chance of (doing something) f.
eşit fırsata sahip olmak get an even break f.
eşit şartlarda rekabet etmek compete on a level playing field f.
eşit olarak paylaşmak go halves f.
eşit şans vermek give someone an even break f.
eşit olmak come up to someone's shoulder f.
eşit haklara sahip olmak share and share alike f.
herkese eşit fırsat vermek level the playing field f.
iki eşit parçaya bölmek divide something fifty-fifty f.
iki eşit parçaya bölmek split something fifty-fifty f.
(birine) eşit şans tanımak give (one) a fair shake f.
(biriyle veya bir şeyle) eşit olmak be (right) up there with (someone or something) f.
(birini/bir şeyi) iki eşit parçaya bölmek rip (someone or something) in twain f.
(birini/bir şeyi) iki eşit parçaya bölmek rip (someone or something) in two f.