|
Kategori |
Türkçe |
İngilizce |
|
| Genel |
|
| 1 |
Genel |
çok istenen şey |
prize i.
|
|
Being a doctor is a prize that comes with heavy burdens.
Doktor olmak ağır yükler getiren ama çok istenen bir şeydir.
More Sentences
|
| 2 |
Genel |
çok sayıda olan şey |
mountain i.
|
|
Raleigh had struggled under a mountain of debt.
Raleigh dağ gibi borçlarıyla mücadele ediyordu.
More Sentences
|
| 3 |
Genel |
çok keyif veren şey |
feast i.
|
|
Her concert was a feast for all of us.
Konseri hepimiz için çok keyifli oldu.
More Sentences
|
| 4 |
Genel |
çok kötü (şey) |
wicked s.
|
|
The method is wicked.
Yöntem çok kötü.
More Sentences
|
| 5 |
Genel |
çok az şey |
little zm.
|
|
My mom only knows a little about the price of my new dress.
Annem yeni elbisemin fiyatı hakkında çok az şey biliyor.
More Sentences
|
| Öbek Fiiller |
|
| 6 |
Öbek Fiiller |
(bir şeye/bir şey yapmaya) çok yaklaşmak |
come close (to something/to doing something) f.
|
|
Tom came close to winning.
Tom kazanmaya çok yaklaştı.
More Sentences
|
| Konuşma Dili |
|
| 7 |
Konuşma Dili |
pek çok şey |
lots of things i.
|
|
There are lots of things we cannot be certain about.
Emin olamadığımız pek çok şey var.
More Sentences
|
| 8 |
Konuşma Dili |
çok fazla (bir şey) |
loads (of something) expr.
|
|
He had to carry many loads from the house to station.
O, evden istasyona çok fazla yük taşımak zorunda kaldı.
More Sentences
|
| Genel |
|
| 9 |
Genel |
çok komik şey |
panic i.
|
|
| 10 |
Genel |
çok kolay şey |
doddle i.
|
|
| 11 |
Genel |
çok kalitesiz şey |
stinker i.
|
|
| 12 |
Genel |
çok sevilen (kimse/şey) |
idol i.
|
|
| 13 |
Genel |
devasa ve çok çirkin şey |
monstrosity i.
|
|
| 14 |
Genel |
bir şey yapmayı çok isteme |
the urge to i.
|
|
| 15 |
Genel |
çok komik şey |
scream i.
|
|
|
|
| 16 |
Genel |
çok büyük şey |
spanker i.
|
|
| 17 |
Genel |
çok rağbet gören şey |
rage i.
|
|
| 18 |
Genel |
hayat hakkında çok şey bilme |
sophistication i.
|
|
| 19 |
Genel |
çok kolay şey |
cinch i.
|
|
| 20 |
Genel |
çok kolay bir şey |
a piece of cake i.
|
|
| 21 |
Genel |
çok büyük şey |
immensity i.
|
|
| 22 |
Genel |
çok ucuz şey |
snip i.
|
|
| 23 |
Genel |
çok istenilen şey |
prize i.
|
|
| 24 |
Genel |
çok kısa süren şey |
snatch i.
|
|
| 25 |
Genel |
çok şey isteyen |
gracioso i.
|
|
| 26 |
Genel |
çok sevilen kimse şey |
idol i.
|
|
| 27 |
Genel |
çok iyi şey |
beauty i.
|
|
| 28 |
Genel |
o zamandan bu zamana çok şey değişti |
a lot of water has flowed beneath the bridge i.
|
|
| 29 |
Genel |
çok etkileyici kimse/şey |
blockbuster i.
|
|
| 30 |
Genel |
çok etkili şey |
blockbuster i.
|
|
| 31 |
Genel |
çok beğenilen şey |
acquired taste i.
|
|
| 32 |
Genel |
çok sevilen şey |
acquired taste i.
|
|
| 33 |
Genel |
çok renkli şey |
rainbow i.
|
|
| 34 |
Genel |
dikkati en çok çeken şey |
center of gravity i.
|
|
| 35 |
Genel |
az ve öz konuşarak çok şey anlatma |
laconism i.
|
|
|
|
| 36 |
Genel |
az ve öz konuşarak çok şey anlatma |
laconicism i.
|
|
| 37 |
Genel |
çok iyi şey |
the business i.
|
|
| 38 |
Genel |
çok sayıda olan şey |
mess i.
|
|
| 39 |
Genel |
çok sayıda olan şey |
flock i.
|
|
| 40 |
Genel |
çok sayıda olan şey |
wad i.
|
|
| 41 |
Genel |
çok sayıda olan şey |
passel i.
|
|
| 42 |
Genel |
çok sayıda olan şey |
pile i.
|
|
| 43 |
Genel |
çok sayıda olan şey |
mickle i.
|
|
| 44 |
Genel |
çok sayıda olan şey |
pot i.
|
|
| 45 |
Genel |
çok sayıda olan şey |
deal i.
|
|
| 46 |
Genel |
çok sayıda olan şey |
mint i.
|
|
| 47 |
Genel |
çok sayıda olan şey |
tidy sum i.
|
|
| 48 |
Genel |
çok sayıda olan şey |
mass i.
|
|
| 49 |
Genel |
çok sayıda olan şey |
batch i.
|
|
| 50 |
Genel |
çok sayıda olan şey |
sight i.
|
|
| 51 |
Genel |
çok sayıda olan şey |
peck i.
|
|
| 52 |
Genel |
çok sayıda olan şey |
spate i.
|
|
| 53 |
Genel |
çok sayıda olan şey |
stack i.
|
|
| 54 |
Genel |
çok sayıda olan şey |
quite a little i.
|
|
| 55 |
Genel |
çok sayıda olan şey |
hatful i.
|
|
| 56 |
Genel |
çok sayıda olan şey |
muckle i.
|
|
| 57 |
Genel |
çok yavaş şey |
tortoise i.
|
|
| 58 |
Genel |
çok önemli şey |
earthshaker i.
|
|
| 59 |
Genel |
çok ve sık gelen şey |
avalanche i.
|
|
| 60 |
Genel |
çok fazla şey |
yard i.
|
|
| 61 |
Genel |
çok sayıda şey |
yard i.
|
|
| 62 |
Genel |
çok bölümlü/parçalı şey |
manifold i.
|
|
| 63 |
Genel |
çok beğenilen şey |
bell ringer i.
|
|
| 64 |
Genel |
en çok satılan şey |
best-seller i.
|
|
| 65 |
Genel |
çok istenen şey |
weakness i.
|
|
| 66 |
Genel |
çok miktarda şey |
many i.
|
|
| 67 |
Genel |
insanların ya çok sevdiği ya da nefret ettiği şey |
marmite i.
|
|
| 68 |
Genel |
çok tehlikeli şey |
wilderness i.
|
|
| 69 |
Genel |
çok hızlı ve şiddetli hareket eden şey |
wildfire i.
|
|
| 70 |
Genel |
çok sayıda olan şey |
wilderness i.
|
|
| 71 |
Genel |
çok büyük şey |
wilderness i.
|
|
| 72 |
Genel |
çok miktarda fışkıran şey |
bolt i.
|
|
| 73 |
Genel |
çok miktarda olan şey |
meine i.
|
|
| 74 |
Genel |
çok sayıda olan şey |
million i.
|
|
| 75 |
Genel |
en çok kınanması gereken şey |
worst i.
|
|
|
|
| 76 |
Genel |
çok küçültülmüş boyut, form ve ölçekte üretilmiş şey |
miniature i.
|
|
| 77 |
Genel |
çok yoğun ve baskılı şey |
mindblower i.
|
|
| 78 |
Genel |
çok küçük şey |
minute [obsolete] i.
|
|
| 79 |
Genel |
çok kişiyi kendine çeken şey |
honeypot i.
|
|
| 80 |
Genel |
çok sayıda şey |
mobs i.
|
|
| 81 |
Genel |
başkasının çok benzeri olan şey |
look-alike i.
|
|
| 82 |
Genel |
çok hızlı ve isabetli atılan şey |
bullet [us] i.
|
|
| 83 |
Genel |
pek çok şey |
loads (of) i.
|
|
| 84 |
Genel |
çok zor şey |
chinese puzzle i.
|
|
| 85 |
Genel |
çok karmaşık şey |
chinese puzzle i.
|
|
| 86 |
Genel |
çok tanıdık gelen şey |
déjà vu i.
|
|
| 87 |
Genel |
çok saygıdeğer şey |
granddaddy i.
|
|
| 88 |
Genel |
çok eski şey |
granddaddy i.
|
|
| 89 |
Genel |
çok popüler şey |
hit i.
|
|
| 90 |
Genel |
çok başarılı olan şey |
hit i.
|
|
| 91 |
Genel |
çok tehlikeli şey |
murder i.
|
|
| 92 |
Genel |
çok tanıdık şey |
old shoe i.
|
|
| 93 |
Genel |
çok aşina şey |
old shoe i.
|
|
| 94 |
Genel |
çok uğraştırıcı şey |
devil i.
|
|
| 95 |
Genel |
çok kışkırtıcı şey |
devil i.
|
|
| 96 |
Genel |
çok zor şey |
devil i.
|
|
| 97 |
Genel |
çok küçük şey |
dot i.
|
|
| 98 |
Genel |
çok ihtişamlı olup diğerlerine hükmedebilen şey |
colossus i.
|
|
| 99 |
Genel |
çok küçük şey |
pin i.
|
|
| 100 |
Genel |
ağırlığı çok hafif olan şey |
feather weight i.
|
|
| 101 |
Genel |
çok kıymetli şey |
pearl i.
|
|
| 102 |
Genel |
çok küçük şey |
peanuts i.
|
|
| 103 |
Genel |
çok önemli şey |
pivotal i.
|
|
| 104 |
Genel |
çok az bilinen şey |
corner i.
|
|
| 105 |
Genel |
gerçek olmaktan çok gösterişli olan bir şey |
ormolu i.
|
|
| 106 |
Genel |
üzerine çok şey yazılabilir olma |
scribaciousness i.
|
|
| 107 |
Genel |
çok kolay olan şey |
sitter i.
|
|
| 108 |
Genel |
çok rastlanan şey |
prevalent i.
|
|
| 109 |
Genel |
çok büyük veya güzel olan şey |
smasher i.
|
|
| 110 |
Genel |
çok büyük şey |
supergiant i.
|
|
| 111 |
Genel |
çok etkili şey |
supergiant i.
|
|
| 112 |
Genel |
çok gizli şey |
supersecret i.
|
|
| 113 |
Genel |
çok benzeyen şey |
resemblance i.
|
|
| 114 |
Genel |
çok büyük şey |
patagonian [obsolete] i.
|
|
| 115 |
Genel |
çok iyi bir şey olmak |
be quite something f.
|
|
| 116 |
Genel |
bir şey yapmayı çok istemek |
feel urge to f.
|
|
| 117 |
Genel |
çok bulunmak (bir şey) |
be studded with f.
|
|
| 118 |
Genel |
çok şey ifade etmek |
mean everything to (me/him/her) f.
|
|
| 119 |
Genel |
bir şey yapmayı çok istemek |
have an urge to f.
|
|
| 120 |
Genel |
bir şey yapmayı çok istemek |
get urge to f.
|
|
| 121 |
Genel |
çok şey ifade etmek |
be important f.
|
|
| 122 |
Genel |
çok şey ifade etmek |
matter a lot f.
|
|
| 123 |
Genel |
bir şey hakkında çok az bilgisi olmak |
know very little about something f.
|
|
| 124 |
Genel |
çok şey ifade etmek |
mean a lot f.
|
|
| 125 |
Genel |
yapılacak çok şey/şeyi olmak |
have a lot to do f.
|
|
| 126 |
Genel |
bir şey üzerinde çok çalışmak |
work hard at something f.
|
|
| 127 |
Genel |
biri hakkında çok az şey bilmek |
know very little about someone f.
|
|
| 128 |
Genel |
biri hakkında çok az şey bilmek |
know little about someone f.
|
|
| 129 |
Genel |
birisi hakkında çok şey bilmek |
know a lot about someone f.
|
|
| 130 |
Genel |
çok şey katmak |
contribute a lot f.
|
|
| 131 |
Genel |
çok şey öğretmek |
overteach f.
|
|
| 132 |
Genel |
(bir şey) için çok ağır olmak |
outweigh f.
|
|
| 133 |
Genel |
(bir şey) konusunda çok az şüpheye yer bırakmak |
leave little doubt of (something) f.
|
|
| 134 |
Genel |
içi çok şey alan |
capacious s.
|
|
| 135 |
Genel |
çok ince (şey) |
tenuous s.
|
|
| 136 |
Genel |
hayat hakkında çok şey bilen (kimse) |
sophisticated s.
|
|
| 137 |
Genel |
çok sevilen (kimse/şey) |
favorite s.
|
|
| 138 |
Genel |
çok şey isteyen ve bekleyen |
demanding s.
|
|
| 139 |
Genel |
çok güvenilir (şey) |
authoritative s.
|
|
| 140 |
Genel |
çok şey vaat eden |
toward s.
|
|
| 141 |
Genel |
çok şey isteyen |
demanding s.
|
|
| 142 |
Genel |
çok sevilen (kimse/şey) |
favourite s.
|
|
| 143 |
Genel |
çok şey istemeyen |
undemanding s.
|
|
| 144 |
Genel |
üzerine düşünecek çok şey sunan |
meaty s.
|
|
| 145 |
Genel |
hayat hakkında çok şey bilen |
worldly s.
|
|
| 146 |
Genel |
fazlasıyla çok şey isteyen |
overdemanding s.
|
|
| Öbek Fiiller |
|
| 147 |
Öbek Fiiller |
bir şey üzerinde çok çalışmak |
labor at something f.
|
|
| 148 |
Öbek Fiiller |
bir şey üzerinde çok çaba sarf etmek/çalışmak |
labor over something f.
|
|
| 149 |
Öbek Fiiller |
bir şey hakkında çok konuşmak |
yack something up f.
|
|
| 150 |
Öbek Fiiller |
bir şey için çok tahrip edici/zararlı olmak |
murder on something f.
|
|
| 151 |
Öbek Fiiller |
bir şey için çok harcamak |
spend something for something f.
|
|
| 152 |
Öbek Fiiller |
bir şey için ter dökmek/çok çalışmak |
sweat for f.
|
|
| 153 |
Öbek Fiiller |
(iki veya daha çok kişi veya şey) parmaklarının ucuna basmak |
step between (someone or something) f.
|
|
| 154 |
Öbek Fiiller |
(iki veya daha çok kişi veya şey) usulca yürümek |
step between (someone or something) f.
|
|
| 155 |
Öbek Fiiller |
(iki veya daha çok kişi veya şey) adımlarını dikkatle atmak |
step between (someone or something) f.
|
|
| 156 |
Öbek Fiiller |
(iki veya daha çok kişi veya şey) arasında yavaş yavaş yürümek |
step between (someone or something) f.
|
|
| 157 |
Öbek Fiiller |
(iki veya daha çok kişi veya şey) dikkatlice yürümek |
step between (someone or something) f.
|
|
| 158 |
Öbek Fiiller |
(biri/bir şey hakkında) çok fazla endişelenmek |
brood on someone or something f.
|
|
| 159 |
Öbek Fiiller |
(biri/bir şey hakkında) çok fazla endişelenmek |
brood about (someone or something) f.
|
|
| 160 |
Öbek Fiiller |
(biri/bir şey hakkında) çok fazla endişelenmek |
brood over someone or something f.
|
|
| 161 |
Öbek Fiiller |
(biri/bir şey hakkında) çok fazla endişelenmek |
brood about someone or something f.
|
|
| 162 |
Öbek Fiiller |
(bir şey) çok dokunmak |
cut up about (someone or something f.
|
|
| 163 |
Öbek Fiiller |
(bir şey) nedeniyle çok sevinmek |
exult over (something) f.
|
|
| 164 |
Öbek Fiiller |
birine çok fazla bir şey yüklemek |
heap something upon someone f.
|
|
| 165 |
Öbek Fiiller |
birine çok fazla bir şey yüklemek |
heap something on someone f.
|
|
| 166 |
Öbek Fiiller |
birine çok fazla bir şey vermek |
heap something upon someone f.
|
|
| 167 |
Öbek Fiiller |
birine çok fazla bir şey vermek |
heap something on someone f.
|
|
| 168 |
Öbek Fiiller |
(bir şey) aracılığıyla çok sayıda insanı çekmek |
pump through (something) f.
|
|
| 169 |
Öbek Fiiller |
çok hızlı bir şekilde (bir şey) haline getirmek |
rocket to (something or some place) f.
|
|
| 170 |
Öbek Fiiller |
çok hızlı bir şekilde (bir şey) haline getirmek |
rocket into (something or some place) f.
|
|
| 171 |
Öbek Fiiller |
çok hızlı bir şekilde (bir şey) olmak |
rocket into (something or some place) f.
|
|
| 172 |
Öbek Fiiller |
çok hızlı bir şekilde (bir şey) olmak |
rocket to (something or some place) f.
|
|
| 173 |
Öbek Fiiller |
çok hızlı bir şekilde (bir şey) olmak |
skyrocket into (something or some place) f.
|
|
| 174 |
Öbek Fiiller |
çok hızlı bir şekilde (bir şey) olmak |
skyrocket to (something or some place) f.
|
|
| 175 |
Öbek Fiiller |
çok hızlı bir şekilde (bir şey) haline getirmek |
skyrocket into (something or some place) f.
|
|
| 176 |
Öbek Fiiller |
çok hızlı bir şekilde (bir şey) haline getirmek |
skyrocket to (something or some place) f.
|
|
| 177 |
Öbek Fiiller |
kısa bir zaman dilimine (bir çok şey) doldurmak |
jam with (something) f.
|
|
| 178 |
Öbek Fiiller |
kısa bir zaman dilimi için (bir çok şey) planlamak |
jam with (something) f.
|
|
| 179 |
Öbek Fiiller |
kısa bir zaman dilimine (bir çok şey) sığdırmak |
jam with (something) f.
|
|
| 180 |
Öbek Fiiller |
çok sayıda biri/bir şey olmak |
abound with someone or something f.
|
|
| 181 |
Öbek Fiiller |
(bir şey) üzerinde durmaksızın/çok sıkı çalışmak |
bang away at (something) f.
|
|
| 182 |
Öbek Fiiller |
(bir şey) için/uğruna çok çalışmak |
labor for (something) f.
|
|
| 183 |
Öbek Fiiller |
(bir şeye) çok fazla (bir şey) yüklemek |
load (something) with (something) f.
|
|
| 184 |
Öbek Fiiller |
(birine) bir sürü/çok miktarda (bir şey) vermek |
ply (one) with (something) f.
|
|
| 185 |
Öbek Fiiller |
(çok bir şey) kazanmak |
rake in (something) f.
|
|
| 186 |
Öbek Fiiller |
(bir şey) için ter dökmek/çok çalışmak |
sweat for (something) f.
|
|
| İfadeler |
|
| 187 |
İfadeler |
gelecekte çok yaygınlaşacak olan şey |
the wave of the future i.
|
|
| 188 |
İfadeler |
(bir şey) olmaktan çok (başka bir şey) |
not so much something as something zf.
|
|
| 189 |
İfadeler |
(bir şey) olmaktan çok (başka bir şey) |
not so much (something) as (something else) zf.
|
|
| 190 |
İfadeler |
en çok rahatsız eden şey |
most galling of all expr.
|
|
| 191 |
İfadeler |
çok büyük bir şey |
something really big expr.
|
|
| 192 |
İfadeler |
çok da planlanmış/düşünülmüş bir şey değil |
more by accident than (by) judgment expr.
|
|
| 193 |
İfadeler |
siyasette bir haftada çok şey değişebilir |
a week is a long time in politics expr.
|
|
| Atasözü |
|
| 194 |
Atasözü |
bir şey beklemeyen (çok şey umut etmeyen) hayal kırıklığına uğramaz |
blessed is he who expects nothing for he shall never be disappointed
|
|
| 195 |
Atasözü |
gösterişli/asil bir şey çok hızlıca komik bir şeye dönüşebilir |
from the sublime to the ridiculous is only a step
|
|
| Konuşma Dili |
|
| 196 |
Konuşma Dili |
ilk bakışta insanı çok etkileyen kimse veya şey |
drop dead gorgeous i.
|
|
| 197 |
Konuşma Dili |
çok rağbet gören şey |
hot commodity i.
|
|
| 198 |
Konuşma Dili |
çok kıymetli şey |
hot commodity i.
|
|
| 199 |
Konuşma Dili |
çok hoş ya da memnun edici şey |
nectar i.
|
|
| 200 |
Konuşma Dili |
çok kötü bir şey |
the pits i.
|
|
| 201 |
Konuşma Dili |
başarılmak ve kazanılmak istenen çok önemli bir şey |
big one i.
|
|
| 202 |
Konuşma Dili |
belli bir çevrede ya da yerde çok tanınan/nüfuzlu ya da başarılı kişi veya şey |
big in (something or somewhere) i.
|
|
| 203 |
Konuşma Dili |
(bir şey) yapmaya çok uygun/ideal bir yer |
the place to be i.
|
|
| 204 |
Konuşma Dili |
çok aptalca şey |
a lot of garbage i.
|
|
| 205 |
Konuşma Dili |
çok aptalca şey |
a lot of nonsense i.
|
|
| 206 |
Konuşma Dili |
çok sıkıcı yer/şey |
dullsville i.
|
|
| 207 |
Konuşma Dili |
öyle çok iyi (biri veya bir şey) olmama |
no bargain i.
|
|
| 208 |
Konuşma Dili |
çok içli bir şey, yazı, konu |
glop i.
|
|
| 209 |
Konuşma Dili |
çok hassas bir şey, yazı, konu |
glop i.
|
|
| 210 |
Konuşma Dili |
çok iyi (biri/bir şey) |
hang of a (someone or something) i.
|
|
| 211 |
Konuşma Dili |
çok ilginç (biri/bir şey) |
hang of a (someone or something) i.
|
|
| 212 |
Konuşma Dili |
çok heyecan verici (biri/bir şey) |
hang of a (someone or something) i.
|
|
| 213 |
Konuşma Dili |
çok sayıda şey |
haul i.
|
|
| 214 |
Konuşma Dili |
alınan/elde edilen çok sayıda şey |
haul i.
|
|
| 215 |
Konuşma Dili |
çok özel bir şey |
honey of a something i.
|
|
| 216 |
Konuşma Dili |
çok satan şey/ürün |
hot item i.
|
|
| 217 |
Konuşma Dili |
çok satılan şey/ürün |
hot item i.
|
|
| 218 |
Konuşma Dili |
çok heyecan verici şey |
eye-popper i.
|
|
| 219 |
Konuşma Dili |
çok heyecan verici şey |
eyepopper i.
|
|
| 220 |
Konuşma Dili |
çok fazla (bir şey) |
load of (something) i.
|
|
| 221 |
Konuşma Dili |
çok büyük şey |
lollapalooza i.
|
|
| 222 |
Konuşma Dili |
bir şeyi çok hızlı yapan kimse/şey |
speed merchant i.
|
|
| 223 |
Konuşma Dili |
çok garip tip/şey |
queer one i.
|
|
| 224 |
Konuşma Dili |
çok acayip tip/şey |
queer one i.
|
|
| 225 |
Konuşma Dili |
çok tuhaf tip/şey |
queer one i.
|
|
| 226 |
Konuşma Dili |
çok miktarda şey |
whips (of) [australia] i.
|
|
| 227 |
Konuşma Dili |
çok kolay bir şey |
(it’s) a doddle [uk] i.
|
|
| 228 |
Konuşma Dili |
çok bir basit şey |
(it’s) a doddle [uk] i.
|
|
| 229 |
Konuşma Dili |
çok şey isteyen kimse |
ball-buster i.
|
|
| 230 |
Konuşma Dili |
çok şey isteyen kimse |
ball-breaker i.
|
|
| 231 |
Konuşma Dili |
çok büyük şey |
old man i.
|
|
| 232 |
Konuşma Dili |
çok eski bir şey |
old-timer i.
|
|
| 233 |
Konuşma Dili |
en çok sevilen şey |
dish i.
|
|
| 234 |
Konuşma Dili |
çok benzer olan şey |
clone i.
|
|
| 235 |
Konuşma Dili |
(konu hakkında başkalarından daha çok şey bildiği için) tepeden bakan ve bununla eğlenen ses tonu |
arch tone i.
|
|
| 236 |
Konuşma Dili |
(bir şey) elde etmek/almak için çok uğraşmak/çalışmak |
be out for (something) f.
|
|
| 237 |
Konuşma Dili |
bir şey için çok sıkı çalışmak |
bash away [brit] f.
|
|
| 238 |
Konuşma Dili |
çok fazla bir şey içermek |
heavy on f.
|
|
| 239 |
Konuşma Dili |
çok fazla şey/ayrıntı bilmek |
know too much f.
|
|
| 240 |
Konuşma Dili |
(bir şey) olmaktan çok (başka bir şey) olmak |
be not so much (something) as (something else) f.
|
|
| 241 |
Konuşma Dili |
bir şey olmaktan çok başka bir şey olmak |
be not so much something as something f.
|
|
| 242 |
Konuşma Dili |
(bir şeyden) çok (başka bir şey) olmak |
be not so much (something) as (something else) f.
|
|
| 243 |
Konuşma Dili |
bir şeyden çok bir şey olmak |
be not so much something as something f.
|
|
| 244 |
Konuşma Dili |
çok can sıkıcı biri/bir şey olmak |
be the (absolute) limit [old-fashioned] f.
|
|
| 245 |
Konuşma Dili |
çok (bir şey) olmak |
be more than (something) f.
|
|
| 246 |
Konuşma Dili |
bir şey olarak/yapmak konusunda çok deneyimi/tecrübesi olmak |
know what it is to be/do something f.
|
|
| 247 |
Konuşma Dili |
(bir şey için) çok üzgün |
all tore up (about something) s.
|
|
| 248 |
Konuşma Dili |
(bir şey için) çok üzgün |
all tore up (about something) s.
|
|
| 249 |
Konuşma Dili |
çok (bir şey) |
plenty of (something) s.
|
|
| 250 |
Konuşma Dili |
pek çok (bir şey) |
plenty of (something) s.
|
|
| 251 |
Konuşma Dili |
çok şey isteyen |
steep s.
|
|
| 252 |
Konuşma Dili |
rezil/çok kötü/bombok (bir şey veya kişi) |
a hell of a someone or something zf.
|
|
| 253 |
Konuşma Dili |
çok iyi/aşırı iyi (bir şey veya kişi) |
a hell of a someone or something zf.
|
|
| 254 |
Konuşma Dili |
çok iyi/aşırı iyi (bir şey veya kişi) |
a helluva someone or something zf.
|
|
| 255 |
Konuşma Dili |
rezil/çok kötü/bombok (bir şey veya kişi) |
a helluva someone or something zf.
|
|
| 256 |
Konuşma Dili |
çok korkunç bir şey oldu |
something terrible has happened expr.
|
|
| 257 |
Konuşma Dili |
her şey çok güzel olacak |
she’ll be right [australia] expr.
|
|
| 258 |
Konuşma Dili |
her şey çok güzel olacak |
she'll be right, mate [australia] expr.
|
|
| 259 |
Konuşma Dili |
çok zor (şey) |
one heck of a (something or someone) expr.
|
|
| 260 |
Konuşma Dili |
çok iyi/sıkı/süper/harika (kişi/şey) |
one heck of a (something or someone) expr.
|
|
| 261 |
Konuşma Dili |
berbat/çok kötü/tam bir baş belası (kişi/şey) |
one heck of a (something or someone) expr.
|
|
| 262 |
Konuşma Dili |
çok az (bir şey) |
a (damn) sight less/fewer (something) expr.
|
|
| 263 |
Konuşma Dili |
çok fazla (bir şey) |
a (damn) sight more (something) expr.
|
|
| 264 |
Konuşma Dili |
(biri veya bir şey) hakkında çok şey söylüyor |
it says a lot, much, about/for somebody/something (that...) expr.
|
|
| 265 |
Konuşma Dili |
çok sayıda (şey) |
a million and one (something) expr.
|
|
| 266 |
Konuşma Dili |
çok fazla (şey) |
a million and one (something) expr.
|
|
| 267 |
Konuşma Dili |
sanki çok önemli bir şey yaptı |
didn't invent gunpowder expr.
|
|
| 268 |
Konuşma Dili |
(bir şey yapmak için) (çok) daha iyi |
(all) the better to (do something) expr.
|
|
| 269 |
Konuşma Dili |
(bir şey) çok yakında! |
roll on (something)! expr.
|
|
| 270 |
Konuşma Dili |
(bir şey) sana çok yakışıyor/yakışmış |
(something) is you expr.
|
|
| 271 |
Konuşma Dili |
daha çok (bir şey) gibi |
more like (something) expr.
|
|
| 272 |
Konuşma Dili |
çok bir şey (değil/yok) |
nothing much expr.
|
|
| 273 |
Konuşma Dili |
çok az şey |
nothing much expr.
|
|
| 274 |
Konuşma Dili |
istediğin kadar çok (bir şey) |
any amount of (something) expr.
|
|
| 275 |
Konuşma Dili |
istediğin kadar çok sayıda (bir şey) |
any amount of (something) expr.
|
|
| 276 |
Konuşma Dili |
çok fazla bir şey |
any amount/number of something expr.
|
|
| 277 |
Konuşma Dili |
çok sayıda bir şey |
any amount/number of something expr.
|
|
| 278 |
Konuşma Dili |
çok (bir şey) |
lovely and (something) [uk] expr.
|
|
| 279 |
Konuşma Dili |
çok (bir şey) |
nice and (something) expr.
|
|
| 280 |
Konuşma Dili |
(bir şey) çok lazımdı |
(something) is just what (one) needs expr.
|
|
| 281 |
Konuşma Dili |
(bir şey) çok lazımdı |
(something) is all (one) needs expr.
|
|
| 282 |
Konuşma Dili |
çok miktarda (bir şey) |
a load of (something) expr.
|
|
| 283 |
Konuşma Dili |
çok az (bir şey) |
a shade (something) expr.
|
|
| 284 |
Konuşma Dili |
çok (bir şey) |
all too (something) expr.
|
|
| 285 |
Konuşma Dili |
çok (bir şey) |
all too (something) expr.
|
|
| 286 |
Konuşma Dili |
yeteri kadar çok sayıda biri/bir şey |
any number of someone or something expr.
|
|
| 287 |
Konuşma Dili |
çok sayıda biri/bir şey |
any number of someone or something expr.
|
|
| 288 |
Konuşma Dili |
çok (bir şey) |
(a) heap of (something) expr.
|
|
| 289 |
Konuşma Dili |
rezil/çok kötü/bombok (bir kişi/bir şey) |
hell of a (person or thing) expr.
|
|
| 290 |
Konuşma Dili |
çok sayıda/miktarda (bir şey) |
hell of a lot of (something) expr.
|
|
| 291 |
Konuşma Dili |
çok fazla (bir şey) |
(a) heap of (something) expr.
|
|
| 292 |
Konuşma Dili |
bence (bir şey) eksikliğin çok üzücü |
I find your lack of (something) disturbing expr.
|
|
| 293 |
Konuşma Dili |
bence (bir şey) eksikliğin çok sinir bozucu |
I find your lack of (something) disturbing expr.
|
|
| 294 |
Konuşma Dili |
çok miktarda (bir şey) |
loads (of something) expr.
|
|
| 295 |
Konuşma Dili |
çok az şey |
not much of anything expr.
|
|
| 296 |
Konuşma Dili |
çok (bir şey) |
only too (something) expr.
|
|
| 297 |
Konuşma Dili |
pek çok şey |
thing or two expr.
|
|
| Deyim |
|
| 298 |
Deyim |
belirli bir amaç için çok uygun kişi veya şey |
raw material i.
|
|
| 299 |
Deyim |
arayıp bulması çok zor olan şey |
needle in a haystack i.
|
|
| 300 |
Deyim |
çok keyif veren şey |
a joy to behold i.
|
|
| 301 |
Deyim |
çok zorlu şey |
a deuce of a (something) i.
|
|
| 302 |
Deyim |
çok eğlenceli şey |
a kick in the pants i.
|
|
| 303 |
Deyim |
kolayca ya da çok bir çabayla yapılan her şey |
chip shot i.
|
|
| 304 |
Deyim |
çok heyecanlı kimse veya şey |
a three-alarm fire i.
|
|
| 305 |
Deyim |
çok heyecanlı kimse veya şey |
a five-alarm fire i.
|
|
| 306 |
Deyim |
çok istenen ama elde edilmesi/ulaşılması zor şey |
the end of the rainbow i.
|
|
| 307 |
Deyim |
daha çok başında/ hazırlık aşamasında olan şey |
glint in (one's) eye(s) i.
|
|
| 308 |
Deyim |
çok heyecan verici şey/kimse |
five-alarm fire i.
|
|
| 309 |
Deyim |
çok heyecan verici şey/kimse |
three-alarm fire i.
|
|
| 310 |
Deyim |
çok benzeyen kimse ya da şey |
first cousin i.
|
|
| 311 |
Deyim |
çok kötü (bir şey) |
a deuce of a (something) i.
|
|
| 312 |
Deyim |
çok zor (bir şey) |
a deuce of a (something) i.
|
|
| 313 |
Deyim |
çok iyi sahnelenen şey |
grandstand play i.
|
|
| 314 |
Deyim |
çok tehlikeli şey |
widow maker i.
|
|
| 315 |
Deyim |
asıl istenene en çok benzeyen şey |
the next best thing i.
|
|
| 316 |
Deyim |
çok miktarda (bir şey) |
slues of (something) i.
|
|
| 317 |
Deyim |
çok miktarda (bir şey) |
slews of (something) i.
|
|
| 318 |
Deyim |
kelimelerden daha çok şey anlatan/daha etkili olan suskunluk |
an eloquent silence i.
|
|
| 319 |
Deyim |
çok şey anlatan suskunluk |
an eloquent silence i.
|
|
| 320 |
Deyim |
değişimi/ilerlemeyi çok zor kılan şey |
a dead weight i.
|
|
| 321 |
Deyim |
çok kolay bir şey |
a doddle [uk/australia] i.
|
|
| 322 |
Deyim |
çok bir basit şey |
a doddle [uk/australia] i.
|
|
| 323 |
Deyim |
çok karmaşık şey |
a head-scratcher i.
|
|
| 324 |
Deyim |
(yapacak) çok sayıda/miktarda şey |
a hundred/thousand/million and one things/things to do i.
|
|
| 325 |
Deyim |
çok fazla (bir şey) |
a hundred and one (something) i.
|
|
| 326 |
Deyim |
(yapacak) pek çok şey |
a hundred/thousand/million and one things/things to do i.
|
|
| 327 |
Deyim |
yapacak çok şey/iş |
a lot on (one's) plate i.
|
|
| 328 |
Deyim |
çok sayıda/miktarda (bir şey) |
a hundred and one (something) i.
|
|
| 329 |
Deyim |
yapılması gereken çok şey/iş |
a lot on (one's) plate i.
|
|
| 330 |
Deyim |
(yapacak) çok fazla şey |
a hundred/thousand/million and one things/things to do i.
|
|
| 331 |
Deyim |
arayıp bulması çok zor olan şey |
a needle in a haystack i.
|
|
| 332 |
Deyim |
ileride çok kazandırması umulan şey |
a crock of gold [uk] i.
|
|
| 333 |
Deyim |
ileride çok kazandırması umulan şey |
a pot of gold [us] i.
|
|
| 334 |
Deyim |
çok para getirecek şey |
a crock of gold [uk] i.
|
|
| 335 |
Deyim |
çok para vadeden şey |
a pot of gold [us] i.
|
|
| 336 |
Deyim |
çok para getirecek şey |
a pot of gold [us] i.
|
|
| 337 |
Deyim |
çok farklı tip/şey |
a rare bird i.
|
|
| 338 |
Deyim |
çok para vadeden şey |
a crock of gold [uk] i.
|
|
| 339 |
Deyim |
çok acayip bir şey |
a real doozy i.
|
|
| 340 |
Deyim |
çok sayıda (bir şey) |
a slew of (something) i.
|
|
| 341 |
Deyim |
çok miktarda (bir şey) |
a slew of (something) i.
|
|
| 342 |
Deyim |
çok para yiyip hiçbir işe yaramayan şey, bina, proje |
a white elephant i.
|
|
| 343 |
Deyim |
çok para harcanan fakat bir işe yaramayan şey, bina, proje |
a white elephant i.
|
|
| 344 |
Deyim |
çok daha karmaşık bir şey/durum |
a whole new ball game i.
|
|
| 345 |
Deyim |
çok daha karmaşık bir şey/durum |
a whole other ball of wax i.
|
|
| 346 |
Deyim |
çok hassas şey |
candle in the wind i.
|
|
| 347 |
Deyim |
çok zayıf şey |
candle in the wind i.
|
|
| 348 |
Deyim |
çok şey anlatan suskunluk |
eloquent silence i.
|
|
| 349 |
Deyim |
kelimelerden daha çok şey anlatan/daha etkili olan suskunluk |
eloquent silence i.
|
|
| 350 |
Deyim |
dışarıdan etkileyici görünüp aslında çok iyi olmayan şey |
potemkin i.
|
|
| 351 |
Deyim |
çok önemli bir şey yapmış gibi görünen kimse |
the cat that ate the canary i.
|
|
| 352 |
Deyim |
çok matah bir şey yapmış gibi görünen kimse |
the cat that swallowed the canary i.
|
|
| 353 |
Deyim |
çok matah bir şey yapmış gibi görünen kimse |
the cat that ate the canary i.
|
|
| 354 |
Deyim |
çok önemli bir şey yapmış gibi görünen kimse |
the cat that swallowed the canary i.
|
|
| 355 |
Deyim |
en çok nefret ettiği şey |
her, his pet hate [uk] i.
|
|
| 356 |
Deyim |
çok istediği şey/kimse |
your heart's desire [literary] i.
|
|
| 357 |
Deyim |
bir şey üzerinde çok çalışmak |
hammer away at f.
|
|
| 358 |
Deyim |
kadir kıymet bilmeyen birisine çok değerli bir şey sunmak |
cast pearls before swine f.
|
|
| 359 |
Deyim |
çok değerli bir şey bulmak |
strike oil f.
|
|
| 360 |
Deyim |
(birisi için) çok kolay ve hoşa giden bir şey olmak |
be meat and drink to somebody f.
|
|
| 361 |
Deyim |
çok önemli bir şey yapmış gibi görünmek |
like the cat that got the cream f.
|
|
| 362 |
Deyim |
çok önemli bir şey yapmış gibi görünmek |
like the cat that ate the canary f.
|
|
| 363 |
Deyim |
bir şey için çok heyecanlı olmak |
be in a fever about something f.
|
|
| 364 |
Deyim |
bir şey hakkında çok endişeli/heyecan içinde olmak |
tear one's hair out f.
|
|
| 365 |
Deyim |
bir şey hakkında çok endişeli/heyecan içinde olmak |
pull one's hair out f.
|
|
| 366 |
Deyim |
çok riskli bir şey yapmak |
risk life and limb f.
|
|
| 367 |
Deyim |
bir şey hakkında çok şey söylemek (bir şey hakkında fikir/ipucu vb vermek) |
say a lot about something f.
|
|
| 368 |
Deyim |
çok bir şey / anlam ifade etmemek |
not come to much f.
|
|
| 369 |
Deyim |
çok bir şey / anlam ifade etmemek |
not count for much f.
|
|
| 370 |
Deyim |
çok pahalı bir şey alıp ufak harcamalardan kaçınmak |
spoil the ship for a hap'orth of tar f.
|
|
| 371 |
Deyim |
gereksiz bir şey hakkında çok konuşmak |
be rabbiting on about something f.
|
|
| 372 |
Deyim |
çok şey söylemek |
speak volumes f.
|
|
| 373 |
Deyim |
çok sıkıcı bir şey izlemek |
watch paint dry f.
|
|
| 374 |
Deyim |
(biri için) çok şey ifade etmek |
mean something f.
|
|
| 375 |
Deyim |
(bir şey için) çok heyecanlanmak |
be keen about f.
|
|
| 376 |
Deyim |
(bir şey) olarak çok deneyimi/tecrübesi olmak |
know what it is to be (something) f.
|
|
| 377 |
Deyim |
(bir şey için) çok heyecanlı olmak |
be keen about f.
|
|
| 378 |
Deyim |
çok büyük/yüksek olasılıkla/ihtimalle (bir şey olacağını veya durumun öyle olduğunu) düşünmek |
bet (someone) a pound to a penny f.
|
|
| 379 |
Deyim |
(iki şey) arasında çok ince bir çizgide olmak/yürümek |
tread a thin line between (something) f.
|
|
| 380 |
Deyim |
(iki şey) arasında çok ince bir çizgide olmak/yürümek |
tread a fine line between (something) f.
|
|
| 381 |
Deyim |
(aslında çok açık/belirgin olan bir şey için) fark etmek/gözüne çarpmak |
can't help noticing (that) (something) f.
|
|
| 382 |
Deyim |
(aslında çok açık/belirgin olan bir şey için) fark etmek/gözüne çarpmak |
can't help but notice (that) (something) f.
|
|
| 383 |
Deyim |
çok az şey bilmek ama bilmek de istememek |
know little and care less (about someone or something) f.
|
|
| 384 |
Deyim |
(biri veya bir konu hakkında) çok şey belirtmek |
say a great deal about (someone or something) f.
|
|
| 385 |
Deyim |
(biri veya bir konu hakkında) çok şey belirtmek |
say a great deal about (someone or something) f.
|
|
| 386 |
Deyim |
(biri veya bir konu hakkında) çok şey anlatmak |
say a great deal about (someone or something) f.
|
|
| 387 |
Deyim |
(biri veya bir konu hakkında) çok şey anlatmak |
say a great deal about (someone or something) f.
|
|
| 388 |
Deyim |
(biri veya bir konu hakkında) çok şey göstermek |
say a great deal about (someone or something) f.
|
|
| 389 |
Deyim |
(biri veya bir konu hakkında) çok şey göstermek |
say a great deal about (someone or something) f.
|
|
| 390 |
Deyim |
çok tehlikeli ya da riskli bir şey yapmak |
dance on the razor's edge f.
|
|
| 391 |
Deyim |
(bir şey) hakkında çok katı olmak |
be death on (someone or something) f.
|
|
| 392 |
Deyim |
(biri veya bir şey) hakkında çok şey söylemek |
say a great deal about (someone or something) f.
|
|
| 393 |
Deyim |
(bir şey) çok büyük miktarda olmak |
have (something) coming out of (one's) ears f.
|
|
| 394 |
Deyim |
(biri veya bir konu hakkında) çok şey söylemek |
say a great deal about (someone or something) f.
|
|
| 395 |
Deyim |
bir şey yapmak için çok paraya, zamana sahip olmak |
have money, time to play with f.
|
|
| 396 |
Deyim |
bir şey, yapmak için harcayacak çok parası, vakti olmak |
have money, time to play with f.
|
|
| 397 |
Deyim |
çok farklı bir şey/durum olmak |
be another matter f.
|
|
| 398 |
Deyim |
(bir şey için) çok mutlu olmak |
be made up (about/with something) [uk] f.
|
|
| 399 |
Deyim |
(bir şey için) çok mutlu olmak |
be made up about (something) f.
|
|
| 400 |
Deyim |
(bir şey için) çok mutlu olmak |
be made up with (something) [uk] f.
|
|
| 401 |
Deyim |
(bir şey) için çok çaba sarf etmek |
grab (something) by the throat f.
|
|
| 402 |
Deyim |
(biri/bir şey) hakkında çok iyi görüşleri olmak |
think greatly of (someone or something) f.
|
|
| 403 |
Deyim |
(biri/bir şey) hakkında çok iyi düşüncelere sahip olmak |
think greatly of (someone or something) f.
|
|
| 404 |
Deyim |
(bir şey) çok fazla olmak |
have (something) up the yin-yang f.
|
|
| 405 |
Deyim |
bir şey yapmanın çok iyi bir yolunu bulmak |
have the right idea f.
|
|
| 406 |
Deyim |
(biri/bir şey) yüzünden çok endişelenip, strese girip, üzülüp saçları ağarmak |
get gray hair from (someone or something) f.
|
|
| 407 |
Deyim |
(biri/bir şey) yüzünden çok endişelenmek, strese girmek, üzülmek |
get gray hair from (someone or something) f.
|
|
| 408 |
Deyim |
çok açık giyinip hayal gücüne bir şey bırakmamak |
leave little to the imagination f.
|
|
| 409 |
Deyim |
biri/bir şey için çok endişelenmemek |
not lose any sleep over somebody/something f.
|
|
| 410 |
Deyim |
(biri/bir şey) için çok endişelenmemek |
not lose (any) sleep (over someone or something) f.
|
|
| 411 |
Deyim |
bir şey için çok endişelenmemek |
not lose any sleep over something f.
|
|
| 412 |
Deyim |
biri/bir şey için çok endişelenmemek |
lose no sleep over somebody/something f.
|
|
| 413 |
Deyim |
(bir şey) hakkında çok katı olmak |
be death on (something) f.
|
|
| 414 |
Deyim |
çok farklı bir konu/şey olmak |
be another thing f.
|
|
| 415 |
Deyim |
birbirine çok yakın iki şey olmak |
be different sides of the same coin f.
|
|
| 416 |
Deyim |
(biri/bir şey) için çok heyecanlı olmak |
be keen about (someone or something) f.
|
|
| 417 |
Deyim |
(biri) için çok çekici/cazip bir şey olmak |
be meat and drink to (someone) f.
|
|
| 418 |
Deyim |
(biri/bir şey) hakkında çok heyecanlı olmak |
be keen about (someone or something) f.
|
|
| 419 |
Deyim |
(biri) için çok kolay ve hoşa giden bir şey olmak |
be meat and drink to (someone) f.
|
|
| 420 |
Deyim |
(biri/bir şey) için çok heyecanlanmak |
be keen about (someone or something) f.
|
|
| 421 |
Deyim |
(biri/bir şey) için çok heyecanlı olmak |
be keen on (someone or something) f.
|
|
| 422 |
Deyim |
(biri/bir şey) hakkında çok heyecanlı olmak |
be keen on (someone or something) f.
|
|
| 423 |
Deyim |
(biri/bir şey) için çok heyecanlanmak |
be keen on (someone or something) f.
|
|
| 424 |
Deyim |
çok iyi (bir şey) olmak |
be no mean (something) f.
|
|
| 425 |
Deyim |
farklı gibi görünen ama aslında birbirine çok yakın iki şey olmak |
be two sides of the same coin f.
|
|
| 426 |
Deyim |
(biri/bir şey) için deli divane olmak, (biri/bir şey) için çok heyecanlı/hevesli olmak |
be wild about (someone or something) f.
|
|
| 427 |
Deyim |
(biri/bir şey hakkında) çok endişeli olmak |
be worried sick (about someone or something) f.
|
|
| 428 |
Deyim |
(bir şey yüzünden) çok heyecan yapmak |
get (all) steamed up (about/over something) f.
|
|
| 429 |
Deyim |
(bir şey yüzünden) çok heyecan yapmak |
be (all) steamed up (about/over something) f.
|
|
| 430 |
Deyim |
(bir şey yapmak için) çok çalışmak/çaba harcamak |
beat one's brains out (to do something) f.
|
|
| 431 |
Deyim |
(birini/bir şey) bulmak için çok uğraşmak |
beat the bushes (for someone or something) f.
|
|
| 432 |
Deyim |
(bir şey yapacağım diye/yapmak için) çok çaba sarf etmek |
break your neck (doing something/to do something) f.
|
|
| 433 |
Deyim |
bir şey yapmak için çok çabalamak |
break balls to do something f.
|
|
| 434 |
Deyim |
bir şey yapmak için çok çabalamak |
break one's balls to do something f.
|
|
| 435 |
Deyim |
bir şey yapmak için çok çaba sarf etmek |
break your neck to do something f.
|
|
| 436 |
Deyim |
kadir kıymet bilmeyen birisine çok değerli bir şey sunmak |
cast (one's) pearls before swine f.
|
|
| 437 |
Deyim |
(biri/bir şey) için çok kolay olmak |
come naturally (to somebody/something) f.
|
|
| 438 |
Deyim |
(biri/bir şey için) çok üzülmek |
eat your heart out (for somebody/something) [uk] f.
|
|
| 439 |
Deyim |
(bir şey yapmak için) çok uğraşmak/çabalamak |
fall over backwards (to do something) f.
|
|
| 440 |
Deyim |
(bir şey yapmak için) çok uğraşmak/çabalamak |
lean over backwards (to do something) f.
|
|
| 441 |
Deyim |
(bir şey yapmak için) çok uğraşmak/çabalamak |
bend over backwards (to do something) f.
|
|
| 442 |
Deyim |
(bir şey yapmaya) çok hevesli olmak |
get an itch to (do something) f.
|
|
| 443 |
Deyim |
(bir şey yapmaya) çok hevesli olmak |
get the itch to (do something) f.
|
|
| 444 |
Deyim |
(bir şey yapmayı) çok istemek/arzulamak |
get an itch to (do something) f.
|
|
| 445 |
Deyim |
(bir şey yapmayı) çok istemek/arzulamak |
get the itch to (do something) f.
|
|
| 446 |
Deyim |
(bir şey) için çok hevesli olmak |
get the itch for (something) f.
|
|
| 447 |
Deyim |
(bir şey) için çok hevesli olmak |
get an itch for (something) f.
|
|
| 448 |
Deyim |
(bir şey hakkında çok) heyecan yapmak |
get (all) steamed up (about/over something) f.
|
|
| 449 |
Deyim |
(bir şey hakkında çok) heyecanlı olmak |
be (all) steamed up (about/over something) f.
|
|
| 450 |
Deyim |
bir şey yapmaya çok yararlı olmak |
go a long way towards doing something f.
|
|
| 451 |
Deyim |
bir şey yapmaya çok yardımcı olmak |
go a long way towards doing something f.
|
|
| 452 |
Deyim |
biri/bir şey için çok heyecanlanmak |
go ape (over someone/something) f.
|
|
| 453 |
Deyim |
bir şey yapmaya çok katkıda bulunmak/katkısı olmak |
go a long way towards doing something f.
|
|
| 454 |
Deyim |
(bir şey için) çok masrafa girmek |
go to the expense (of doing something) f.
|
|
| 455 |
Deyim |
(bir şey yapmak için) çok uğraşmak |
go to any greats to (do something) f.
|
|
| 456 |
Deyim |
bir şey/bir şey yapmak için çok para dökmek |
go to a lot of expense of something/of doing something f.
|
|
| 457 |
Deyim |
(bir şey yapmak için) çok emek harcamak |
go to any lengths to (do something) f.
|
|
| 458 |
Deyim |
(bir şey yapmak için) çok uğraşmak |
go to any great to (do something) f.
|
|
| 459 |
Deyim |
(bir şey yapmak için) çok emek harcamak |
go to any great to (do something) f.
|
|
| 460 |
Deyim |
(bir şey yapmak için) çok uğraşmak |
go to any length to (do something) f.
|
|
| 461 |
Deyim |
(bir şey yapmak için) çok uğraşmak |
go to any lengths to (do something) f.
|
|
| 462 |
Deyim |
bir şey/bir şey yapmak için çok para harcamak |
go to a lot of expense of something/of doing something f.
|
|
| 463 |
Deyim |
bir şey/bir şey yapmak için çok masrafa girmek |
go to the expense of something/of doing something f.
|
|
| 464 |
Deyim |
(bir şey yapmak için) çok emek harcamak |
go to any greats to (do something) f.
|
|
| 465 |
Deyim |
bir şey/bir şey yapmak için çok para dökmek |
go to the expense of something/of doing something f.
|
|
| 466 |
Deyim |
(bir şey yapmak için) çok emek harcamak |
go to any length to (do something) f.
|
|
| 467 |
Deyim |
bir şey/bir şey yapmak için çok para harcamak |
go to the expense of something/of doing something f.
|
|
| 468 |
Deyim |
(bir şey için) çok para harcamak |
go to the expense (of doing something) f.
|
|
| 469 |
Deyim |
bir şey/bir şey yapmak için çok masrafa girmek |
go to a lot of expense of something/of doing something f.
|
|
| 470 |
Deyim |
(bir şey için) çok para dökmek |
go to the expense (of doing something) f.
|
|
| 471 |
Deyim |
çok az şey bilmek ama bilmek de istememek |
know little (or nothing) and care less f.
|
|
| 472 |
Deyim |
ne olduğunu/nasıl bir şey olduğunu çok iyi bilmek |
know only too well f.
|
|
| 473 |
Deyim |
çok açık giyinip hayal gücüne bir şey bırakmamak |
leave nothing to the imagination f.
|
|
| 474 |
Deyim |
çok önemli bir şey yapmış gibi görünmek |
look like the cat that ate the canary f.
|
|
| 475 |
Deyim |
çok matah bir şey yapmış gibi görünmek |
look like the cat that ate the canary f.
|
|
| 476 |
Deyim |
(birinden) çok şey istemek/beklemek |
make demands of (one) f.
|
|
| 477 |
Deyim |
'-den çok şey istemek/beklemek |
make demands of f.
|
|
| 478 |
Deyim |
(bir şey yapmak için) çok büyük çaba sarf etmek |
make every effort (to do something) f.
|
|
| 479 |
Deyim |
(birinden/bir şeyden) çok şey istemek/beklemek |
make demands on (someone or something) f.
|
|
| 480 |
Deyim |
bir şey için çok çabalamak |
put your back into something f.
|
|
| 481 |
Deyim |
bir şeyi/bir şey yapmayı çok istemek |
have your sights set on something/on doing something f.
|
|
| 482 |
Deyim |
bir şeyi/bir şey yapmayı çok istemek |
set your sights on something/on doing something f.
|
|
| 483 |
Deyim |
(bir şey) için çok çabalamak/gayret göstermek |
take (great) pains over (something) f.
|
|
| 484 |
Deyim |
(bir şey) için çok uğraşmak |
take (great) pains with (something) f.
|
|
| 485 |
Deyim |
(bir şey) için çok çabalamak/gayret göstermek |
take (great) pains with (something) f.
|
|
| 486 |
Deyim |
(bir şey) için çok zahmet çekmek |
take (great) pains over (something) f.
|
|
| 487 |
Deyim |
(bir şey) için çok uğraşmak |
take (great) pains over (something) f.
|
|
| 488 |
Deyim |
(bir şey) için çok zahmet çekmek |
take (great) pains with (something) f.
|
|
| 489 |
Deyim |
çok fazla şey yüklenmek |
take on too much f.
|
|
| 490 |
Deyim |
(bir şey) yapmaya çok yakın olmak |
teeter on the edge of (something) f.
|
|
| 491 |
Deyim |
bir şey hakkında çok endişeli/heyecan içinde olmak |
tear out (one's) hair f.
|
|
| 492 |
Deyim |
(bir şey) yapmaya çok yakın olmak |
teeter on the brink of (something) f.
|
|
| 493 |
Deyim |
(bir şey yapmakta) çok kararlı |
bound and determined to (do something) s.
|
|
| 494 |
Deyim |
(bir şey yapmakta) çok azimli ve kararlı |
bound and determined to (do something) s.
|
|
| 495 |
Deyim |
bir şey için çok uygun |
cut out for something s.
|
|
| 496 |
Deyim |
(biri/bir şey) konusunda çok katı |
death on (someone or something) s.
|
|
| 497 |
Deyim |
(bir şey) konusunda çok becerikli |
death on (something) s.
|
|
| 498 |
Deyim |
birinden çok şey bekleyen |
hard on someone s.
|
|
| 499 |
Deyim |
bir şey yapmakla çok ilgili |
keen on doing something s.
|
|
| 500 |
Deyim |
(biri/bir şey) için çok heyecanlı |
keen about (someone or something) s.
|
|