poor - Türkçe İngilizce Sözlük

poor

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau

"poor" teriminin Türkçe İngilizce Sözlükte anlamları : 64 sonuç

İngilizce Türkçe
Yaygın Kullanım
poor s. kötü
Flags of convenience are synonymous with poor quality, a poor vessel, poor technology and a poor crew.
Kolay bayraklar, kalitesizlik, kötü bir gemi, kötü teknoloji ve kötü bir mürettebat ile eş anlamlıdır.

More Sentences
poor s. fakir
It is, then, part of the legacy of the former Soviet Union, burdening a poor country like Lithuania.
O halde bu, Litvanya gibi fakir bir ülkeye yük olan eski Sovyetler Birliği'nin mirasının bir parçasıdır.

More Sentences
poor s. zavallı
The poor thing was almost starving when we found him.
Zavallı hayvan onu bulduğumuzda neredeyse açlıktan ölmek üzereydi.

More Sentences
poor s. yoksul
He works for a charity that helps poor people.
Yoksul insanlara yardım eden bir hayır kurumunda çalışıyor.

More Sentences
Genel
poor i. fakir insanlar
He dedicated his life to helping the poor.
O, hayatını fakir insanlara yardım etmeye adadı.

More Sentences
poor s. perişan
Tom seemed so poor and so sad.
Tom çok perişan ve çok üzgün görünüyordu.

More Sentences
poor s. sefil
You poor thing.
Seni sefil şey.

More Sentences
poor s. yoksul
When we do that, we are cramming poor people's money directly into the pockets of the Mafia.
Bunu yaptığımızda, yoksul insanların parasını doğrudan mafyanın cebine aktarmış oluruz.

More Sentences
poor s. zavallı
We need uniform tariffs so as to make the job of the poor airport staff easier.
Zavallı havaalanı personelinin işini kolaylaştırmak için tek tip tarifelere ihtiyacımız var.

More Sentences
poor s. zayıf
My sister is very poor at math.
Kız kardeşimin matematiği çok zayıftır.

More Sentences
poor s. kalitesiz
Indefinitely lamenting the poor quality of the statistical data on MGPs therefore does not make much sense.
Bu nedenle MGP'lere ilişkin istatistiki verilerin kalitesizliğinden sürekli yakınmak pek bir anlam ifade etmemektedir.

More Sentences
poor s. verimsiz
A poor rice harvest will get us into real trouble.
Verimsiz bir pirinç hasadı başımızı belaya sokacaktır.

More Sentences
poor s. yetersiz
The insurance company’s offer was extremely poor.
Sigorta şirketinin teklifi son derece yetersizdi.

More Sentences
poor s. fakir
It will be a shift of money from the rich areas to the poor areas, from the bigger farmers to the smaller farmers.
Paranın zengin bölgelerden fakir bölgelere, büyük çiftçilerden küçük çiftçilere kayması söz konusu olacaktır.

More Sentences
poor s. berbat
It was a poor concert.
Berbat bir konserdi.

More Sentences
poor s. yoksullar
She tries to be more considerate towards the poor.
Yoksullara karşı daha düşünceli davranmaya çalışıyor.

More Sentences
poor s. düşük
If you don't study hard, you'll continue to get poor scores.
Çok çalışmazsanız, düşük puanlar almaya devam edersiniz.

More Sentences
Ticaret/Ekonomi
poor s. fakir
Bangladesh is rich and poor at the same time.
Bangladeş aynı anda hem zengin hem de fakirdir.

More Sentences
poor s. zavallı
And what is the poor consumer supposed to do?
Peki zavallı tüketicinin ne yapması gerekiyor?

More Sentences
poor s. yoksul
I believe that many poor people in Asia, Africa and other parts of the world have rejoiced.
Asya, Afrika ve dünyanın diğer bölgelerindeki pek çok yoksul insanın sevindiğine inanıyorum.

More Sentences
Teknik
poor s. yetersiz
In my view, this is partly due to poor preparation.
Benim görüşüme göre bu kısmen yetersiz hazırlıktan kaynaklanmaktadır.

More Sentences
Genel
poor i. fakir kimse
poor i. yetersiz kimse
poor i. gariban kimse
poor i. zavallı kimse
poor i. biçare kimse
poor i. fakir halklar
poor i. fakirler
poor s. abalı
poor s. kuvvetsiz
poor s. garip
poor s. çulsuz
poor s. bayağı
poor s. biçare
poor s. miskin
poor s. çorak
poor s. düşkün
poor s. muhtaç
poor s. düşük kaliteli
poor s. aç biilaç
poor s. beklenen düzeyde olmayan
poor s. dar gelirli
poor s. beli bükük
poor s. az
poor s. kuru
poor s. varlıksız
poor s. kıt
poor s. fukara
poor s. beş parasız
poor s. sağlıksız
poor s. kısır
poor s. düşük dozlu
poor s. (kireç taşı) pürüzlü
poor s. mütevazı
poor s. gösterişsiz
poor s. alçakgönüllü
poor s. önemsiz
poor s. değersiz
poor s. fakirler
Ticaret/Ekonomi
poor s. fena
poor s. kısır
poor s. verimsiz
Teknik
poor s. (banknot) yıpranmış
Deniz Biyolojisi
poor i. avrupa'ya özgü küçük bir morina balığı

"poor" teriminin diğer terimlerle kazandığı İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 500 sonuç

İngilizce Türkçe
Yaygın Kullanım
poor nutrition i. yetersiz beslenme
of poor quality s. kalitesiz
Genel
poor health i. sağlıksız
President Polk was old, tired and in poor health.
Başkan Polk yaşlı, yorgun ve sağlıksızdı.

More Sentences
the poor i. yoksullar
Nor are the poor more wicked than anyone else.
Yoksullar da diğerlerinden daha kötü değildir.

More Sentences
poor boy i. zavallı çocuk
The poor boys were shivering with fear.
Zavallı çocuklar korkudan titriyorlardı.

More Sentences
poor children i. yoksul çocuklar
They don't think about the poor children who are dying of hunger.
Açlıktan ölen yoksul çocukları düşünmüyorlar.

More Sentences
poor women i. yoksul kadınlar
The application of Sharia law affects women in particular, especially poorer women.
Şeriat hukukunun uygulanması özellikle kadınları, özellikle de yoksul kadınları etkilemektedir.

More Sentences
poor fellow i. zavallı adam
The poor fellow watched for seven days.
Zavallı adam yedi gün boyunca izledi.

More Sentences
poor country i. fakir ülke
Nepal is one of the poorest countries in the world and its only source of income is tourism.
Nepal dünyanın en fakir ülkelerinden biridir ve tek gelir kaynağı turizmdir.

More Sentences
poor design i. kötü tasarım
If you think good design is expensive, you should look at the cost of poor design.
İyi tasarımın pahalı olduğunu düşünüyorsanız, kötü tasarımın maliyetine bakmalısınız.

More Sentences
poor conditions i. kötü koşullar
Women are often easy prey, given the poor conditions they live under.
Kadınlar, yaşadıkları kötü koşullar göz önüne alındığında genellikle kolay avdır.

More Sentences
poor neighbourhood i. yoksul mahallesi
In Mexico there are many poor neighbourhoods.
Meksika'da birçok yoksul mahalle vardır.

More Sentences
the poor i. yoksul kesim
These elements are, of course, of crucial importance, particularly for the poorer sections of the world's population.
Bu unsurlar elbette özellikle dünya nüfusunun daha yoksul kesimleri için hayati önem taşımaktadır.

More Sentences
poor people i. fakirler
Santa doesn’t give presents to poor people.
Noel Baba fakirlere hediye vermiyor.

More Sentences
poor people i. fakir insanlar
She spent most of her life taking care of poor people.
Hayatının çoğunu fakir insanlara bakarak geçirdi.

More Sentences
be poor f. fakir olmak
He said he was poor.
O, fakir olduğunu söyledi.

More Sentences
grow poor f. fakirleşmek
From year to year they were growing poorer.
Onlar yıldan yıla daha fakirleşiyorlar.

More Sentences
become poor f. fakirleşmek
Instead of developing, these countries have become poorer.
Bu ülkeler gelişmek yerine daha da fakirleşti.

More Sentences
get poor f. fakirleşmek
The rich are getting richer and the poor are getting poorer.
Zenginler zenginleşiyor ve fakirler fakirleşiyor.

More Sentences
become poor f. yoksullaşmak
This is a terrible prospect, since it indicates that a large group of people are becoming poorer.
Bu korkunç bir olasılık çünkü büyük bir insan grubunun daha da yoksullaştığını gösteriyor.

More Sentences
Konuşma Dili
dirt-poor s. çok fakir
His parents were dirt-poor and could not afford to send their son to college.
Ailesi çok fakirdi ve oğullarını üniversiteye gönderecek paraları yoktu.

More Sentences
poor thing expr. zavallı şey
Poor thing!
Zavallı şey!

More Sentences
Konuşma
you poor thing expr. seni zavallı şey
You poor thing.
Seni zavallı şey.

More Sentences
Ticaret/Ekonomi
poor countries i. yoksul ülkeler
First of all, poverty and the situation of the poorest countries.
Her şeyden önce, yoksulluk ve en yoksul ülkelerin durumu.

More Sentences
Siyasal
poor countries i. yoksul ülkeler
At the same time, everyone wants the poor countries to develop.
Aynı zamanda herkes yoksul ülkelerin kalkınmasını istiyor.

More Sentences
Genel
gap between rich and poor i. zengin ile fakir arasındaki uçurum
poor person i. fakir
poor person i. yoksul
poor mixture i. fakir karışım
urban poor i. kentsel yoksulluk
the poor i. aceze
poor in health i. sağlığı bozuk
a poor shot i. nişancı olmayan kimse
gift or money for poor guests in ottoman empire i. diş kirası
poor child i. yoksul çocuk
the poor i. fakir fukara
a poor shot i. hedefi iyi vuramayan kimse
poor law i. yoksulları koruma kanunu
poor attention span i. kısa dikkat süresi
poor quarter i. fakir semt
poor man i. adamcağız
rural poor i. kırsal yoksulluk
poor sport i. mızıkçı
poor debtor's oath i. fakir borçlunun yemini
someone who helps poor people i. fukaraperver
this poor little thing i. buncağız
poor woman i. kadıncağız
the poor i. gureba
poor box i. sadaka kutusu
got a poor response i. zayıf tepki aldı
poor line i. bozuk hat
poor line i. kötü hat
poor line i. uğultulu hat
poor relief i. yoksul yardımı
poor kid i. çocukcağız
legal assistance to the poor i. yoksullara hukuki yardım
poor family i. düşük gelirli aile
poor fabrication i. kötü fabrikasyon
poor workmanship i. kötü işçilik
poor result i. başarısız sonuç
poor record i. bozuk kayıt
poor record i. kötü kayıt
poor-law infirmary i. yoksullar hastanesi
poor-fellow i. gariban
poor-box of the ottoman empire i. atiyye-i seniyye
poor person i. fukara
poor performer i. performansı kötü
poor performer i. kötü performans gösteren
a poor chance i. zayıf ihtimal
poor performer i. performansı düşük
poor imitation i. kötü taklit
poor imitation i. düşük kalite taklit
poor conditions i. kalitesiz koşullar
poor conditions i. kötü şartlar
urban poor i. kent fakiri
urban poor i. kent yoksulu
poor appetite i. iştah kaybı
poor appetite i. iştah azalması
poor morale i. düşük moral
poor morale i. zayıf moral
the deserving poor i. gerçekten muhtaç kişi
poor neighbourhood i. fukara mahallesi
poor neighbourhood i. fakir mahallesi
poor fellow i. zavallı adamcağız
poor degree i. zayıf derece
poor conditions i. kötü/zayıf/olumsuz koşullar
poor mans nappy sack i. çöp poşeti
poor assumptions i. zayıf varsayımlar
people with poor vision i. görme kusuru olan/kusurlu insanlar
poor memory i. zayıf hafıza
poor neighborhood i. yoksul/fakir mahalle
poor neighborhood i. yoksul/fakir semt
a poor relation i. zayıf bir ilişki
poor black people i. fakir siyah insanlar
poor concentration i. konsantrasyon eksikliği
poor communicator i. insanlar ile sağlıklı/iyi iletişim kuramayan kimse
poor communicator i. insanlar ile iletişimi iyi olmayan/zayıf olan kimse
poor child i. çocukcağız
water poor country i. su fakiri ülke
a poor swimmer i. kötü yüzücü
poor selection i. zayıf seçim
poor light i. zayıf ışık
poor quality of life i. kalitesiz yaşam
poor quality of life i. düşük yaşam kalitesi
poor access i. zayıf erişim
poor reading i. ağır okuma
poor reading i. yavaş okuma
joke in poor taste i. tatsız şaka
poor education i. kötü eğitim
poor concentration i. konsantrasyon bozukluğu
poor relation i. yetersiz şey
poor [dialect] i. kudret
poor rate i. yoksullar için toplanan vergi
poor fish i. aptal kimse
poor [dialect] i. güç
poor devil i. gariban kimse
poor devil i. aciz kimse
poor rates i. yoksullar için toplanan vergi
poor relation i. düşük seviye kimse
poor [dialect] i. yetki
poor fish i. mankafa
poor relation i. yetersiz kimse
poor rates i. yoksulluk vergisi
poor farm i. ihtiyaç sahiplerinin barındığı devlet destekli yapı
poor devil i. acınılan kimse
poor farm i. kimsesizler evi
poor devil i. zavallı kimse
poor farm i. düşkünler evi
poor people i. fakir halklar
poor speller i. kekeleyen kimse
poor relation i. diğerlerinin gerisinde kalan üye
poor fish i. ahmak kimse
poor speller i. kötü telaffuzlu kimse
poor speller i. sözcükleri heceleyen kimse
poor rate i. yoksulluk vergisi
poor richard i. zavallı richard (benjamin franklin'in almanaklarında kullandığı mahlas, richard saunders)
poor girl i. kızcağız
become poor f. fakir düşmek
lead a poor life f. aç susuz kalmak
make poor f. fakirleştirmek
be in poor health f. sağlığı iyi olmamak
be a poor loser f. yenilince kızıp küsmek
get a poor mark f. zayıf almak
cut a poor figure f. beklenen ilgiyi çekememek
be poor f. açlık çekmek
put up a poor show f. başarılı olmamak
be poor f. aç kalmak
put up a poor show f. yaptığı iyi olmamak
feed the poor f. aç doyurmak
help and nurture the poor f. aç doyurmak
be in a poor condition f. kötü durumda olmak
be in poor condition f. kötü durumda olmak
be extremely poor f. acından ölmek
help the poor f. aç doyurmak
get poor mark f. zayıf not almak
get poor mark f. kırık not almak
remain poor f. fakir/yoksul kalmak
struggle along under these poor conditions f. kötü şartlar altında mücadeleye devam etmek
take from the rich and gives to the poor f. zenginden alıp fakire vermek
poor-mouth f. fakirlik edebiyatı yapmak
poor-mouth f. yoksulluk edebiyatı yapmak
poor-mouth f. fakir edebiyatı yapmak
be poor at something f. ...i zayıf olmak
be poor at something f. ....i yeterli olmamak
get poor mark f. düşük not almak
be poor at something f. içeriği yeterli olamamak
poor [dialect] f. güç sağlamak
poor [dialect] f. çalıştırmak
as poor as s. kadar zayıf
in poor spirits s. mutsuz
of poor physique s. cılız
poor quality s. düşük kalite
poor soul s. acınacak halde
poor quality s. düşük nitelikte
poor quality s. kalitesi bozuk
land-poor s. toprağı verimsiz olup bunu geliştirmek için yeterince nakde sahip olmayan
land-poor s. yeteri kadar araziye sahip olup nakit para sıkıntısı çeken kişi
poor-spirited s. korkak
poor-spirited s. keyifsiz
poor-quality s. dandik
poor-looking s. gösterişsiz
poor graded s. düşük kaliteli
dirt poor s. çok fakir
dirt poor s. çok yoksul
poor performer s. düşük performanslı
of poor quality s. dandik
of poor taste s. zevksiz
resource-poor s. kaynak yönünden fakir
resource-poor s. az kaynaklı
resource-poor s. kaynak yönünden zayıf
of poor quality s. çakaralmaz
time-poor s. işlerini hızla tamamlama baskısı altında olan
time-poor s. boş vakti olmayan
poor [dialect] s. motorlu
poor [dialect] s. elektrikli
poor little thing ünl. yavrucak
poor fellow! ünl. vah zavallı!
poor soul ünl. zavallı
poor heart exclam. zavallım
poor heart exclam. ah canım
poor heart exclam. vah vah
İfadeler
in my poor opinion i. acizane fikrimce
with such poor grades expr. bunun gibi düşük notlarla
Atasözü
one law for the rich and another for the poor zengin kağnısını dağdan aşırır fakirin eşeği düz yolda şaşırır
one law for the rich and another for the poor zengine şekerden helva basarlar fakire pekmez bile bulunmaz
it is a poor heart that never rejoices üzgün olmayı alışkanlık edinenler bile her zaman üzgün olamaz
the rich man's wealth tires the poor man's jaw zenginin malı züğürdün çenesini yorar
a poor craftsman blames his tools oynamayı bilmeyen gelin yerim dar dermiş
a poor craftsman blames his tools alet işler, el övünür
a poor craftsman blames his tools beceriksiz usta aletlerini suçlarmış
a poor craftsman blames his tools oynamasını bilmeyen gelin yerim dar dermiş
it's a poor workman who blames his tools beceriksiz işçi aletlerini suçlarmış/suçu aletlerde bulur
it's a poor carpenter who blames his tools beceriksiz marangoz aletlerini suçlarmış/suçu aletlerde bulur
it's a poor carpenter who blames his tools alet işler, el övünür
it's a poor carpenter who blames his tools oynamasını bilmeyen gelin yerim dar dermiş
it's a poor workman who blames his tools oynamasını bilmeyen gelin yerim dar dermiş
it's a poor workman who blames his tools alet işler, el övünür
one law for the rich and another (law) for the poor zengin kağnısını dağdan aşırır fakirin eşeği düz yolda şaşırır
one law for the rich and another (law) for the poor zengine şekerden helva basarlar fakire pekmez bile bulunmaz
Konuşma Dili
a poor excuse i. kötü bir mazeret
poor helpless people i. zavallı çaresiz insanlar
poor mouth i. fakir edebiyatı
poor mouth i. mağdur edebiyatı
poor man's orange [obsolete] [new zealand] i. greyfurt
poor mouth f. kötülemek
poor mouth f. ileri geri konuşmak
poor mouth f. küçümseyerek konuşmak
poor mouth f. bok atmak
poor in money s. maddi açıdan fakir
poor in money s. beş parasız
dirt-poor s. çok yoksul
hope is the poor man's bread expr. umut fakirin ekmeği
you poor thing expr. yazık sana
house rich cash poor expr. evi barkı var harcayacak parası yok
Deyim
poor person i. fukara
poor person i. fakir fukara
poor person i. fakir
poor person i. yoksul
land too poor to raise a racket on i. çorak arazi
land so poor it wouldn't even raise a fuss i. verimsiz toprak
land so poor it wouldn't even raise a fuss i. çorak arazi
land too poor to raise a racket on i. verimsiz toprak
land too poor to raise a racket on i. çorak toprak/arazi
land so poor it wouldn't even raise a fuss i. çorak toprak/arazi
a poor man's somebody i. birinin kötü bir kopyası
a sad, poor, etc. reflection on something i. (mecazi) kötü vitrin
a poor reflection on something i. (mecazi) kötü vitrin
a sad, poor, etc. reflection on something i. kötü örnek/yansıma
a poor reflection on something i. kötü örnek/yansıma
a sad, poor, etc. reflection on something i. (mecazi) kötü gösteren
a poor reflection on something i. (mecazi) kötü gösteren şey
a poor reflection on something i. kötü temsil eden şey
poor little rich girl/boy/kid i. (bazen alay yollu) zavallı küçük zengin kız/oğlan/çocuk
poor little rich girl i. (bazen alay yollu) zavallı küçük zengin kız
poor little rich girl/boy/kid i. (bazen alay yollu) mutsuz/zavallı zengin kız/oğlan/çocuk/çocuğu
poor little rich girl i. (bazen alay yollu) mutsuz/zavallı zengin kız/çocuk/çocuğu
poor boy i. uzun sandviç
poor boy i. peynir ve diğer malzemeler konularak yapılan sandviç
poor boy i. (bütün) bir ekmek/francala arasına yapılan sandviç
poor boy i. öksüz doyuran sandviç
poor boy i. bütün bir francala içine et
a sad, poor, reflection on something i. bir şeyin itibarını zedeleyen bir görüntü
a sad, poor, reflection on something i. bir şeyin üzücü/kötü bir temsili
a sad, poor, reflection on something i. bir şeyin üzücü/kötü bir yansıması
poor form i. kaba davranış
poor form i. sevimsiz hareket
poor form i. münasebetsizlik
poor form i. uygunsuz davranış
poor form i. antipatik hareket
a poor relation i. diğerlerine göre daha az güçlü kimse/şey
a poor relation i. diğerlerine göre daha az saygın kimse/şey
a poor relation i. diğerlerine göre daha az önemli kimse/şey
land so poor you couldn't raise a fuss on it [old-fashioned] [us] i. üzerinde bir şey yetiştirmeye elverişsiz arazi/toprak
land so poor you couldn't raise a fuss on it [old-fashioned] [us] i. aşırı verimsiz toprak
land so poor you couldn't raise a fuss on it [old-fashioned] [us] i. çorak arazi/toprak
the poor man's something i. bir şeyin ucuz bir kopyası
the poor man's something i. bir şeyin kötü bir kopyası
be as poor as a church mouse f. kül fukara olmak
be as poor as church mice f. çok fakir olmak
be as poor as church mice f. çulsuz olmak
be as poor as church mice f. çok fakir/yoksul olmak
put up a poor show f. kötü bir performans segilemek
be a poor third [uk] f. çok büyük bir farkla üçüncü olmak
be a poor third [uk] f. açık ara üçüncü olmak
be a poor third [uk] f. yarışı ilk ikinin epey gerisinde/arkasında bitirmek
come a poor third [uk] f. ilk ikiyle arasında çok fark olmak
be a poor second [uk] f. açık ara ikinci olmak
come a poor second [uk] f. birinciyle/kazananla arasında çok fark olmak
be a poor second [uk] f. yarışı kazananın epey gerisinde/arkasında bitirmek
come a poor second [uk] f. yarışı kazananın epey gerisinde/arkasında bitirmek
come a poor second [uk] f. açık ara ikinci olmak
come a poor third [uk] f. yarışı ilk ikinin epey gerisinde/arkasında bitirmek
be a poor third [uk] f. ilk ikiyle arasında çok fark olmak
be a poor second [uk] f. çok büyük bir farkla ikinci olmak
come a poor third [uk] f. çok büyük bir farkla üçüncü olmak
be a poor second [uk] f. birinciyle/kazananla arasında çok fark olmak
come a poor second [uk] f. çok büyük bir farkla ikinci olmak
come a poor third [uk] f. açık ara üçüncü olmak
make a poor fist of (something) f. çok kötü bir iş çıkarmak
make a poor fist of (something) f. bir işi becerememek
make a poor fist of (something) f. iyi yapamamak
make a poor fist of (something) f. kötü yapmak
put on a good/poor show f. iyi, zayıf bir performans sahneye koymak
make a poor fist of (something) f. yetersiz bir iş çıkarmak
make a poor fist of (something) f. (bir işi) kalitesiz yapmak
put on a good/poor show f. iyi, zayıf bir performans çıkarmak
put on a good/poor show f. iyi, zayıf bir performans sahnelemek
put on a good/poor show f. iyi, zayıf bir performans sergilemek
make a poor fist of (something) f. kalitesiz (bir iş) yapmak
take a poor view of (someone or something) [uk] f. (birini/bir şeyi) tasvip etmemek
take a poor view of something [uk] f. bir şeye olumlu bakmamak
take a dim/poor view of somebody/something f. birinden/bir şeyden hoşlanmamak
take a poor view of something [uk] f. bir şeye iyi gözle bakmamak
take a poor view of something [uk] f. bir şeyi tasvip etmemek
take a poor view of something [uk] f. bir şeyi hoş görmemek
take a poor view of something [uk] f. bir şeyi onaylamamak
take a dim/poor view of somebody/something f. birine/bir şeye katılmamak
take a poor view of (someone or something) [uk] f. (birine/bir şeye) olumlu bakmamak
take a poor view of something [uk] f. bir şeye olumsuz bakmak
take a poor view of (someone or something) [uk] f. (birini/bir şeyi) onaylamamak
take a dim/poor view of somebody/something f. birini/bir şeyi doğru bulmamak
take a poor view of something [uk] f. bir şeyi doğru bulmamak
take a poor view of (someone or something) [uk] f. (birine/bir şeye) olumsuz bakmak
take a poor view of (someone or something) [uk] f. (birini/bir şeyi) doğru bulmamak
take a poor view of (someone or something) [uk] f. (birini/bir şeyi) hoş görmemek
take a dim/poor view of somebody/something f. biriyle/bir şeyle aynı fikirde olmamak
take a poor view of (someone or something) [uk] f. (birine/bir şeye) iyi gözle bakmamak
be a poor man's (someone or something) f. züğürdün/fakirin (mercedes'i vb.) olmak
be the poor man's (someone or something) f. züğürdün/fakirin (mercedes'i vb.) olmak
be a poor man's (someone or something) f. (birinin veya bir şeyi) ucuz bir kopyası olmak
be a poor man's (someone or something) f. (birinin veya bir şeyin) kötü bir kopyası olmak
be the poor man's (someone or something) f. (birinin veya bir şeyi) ucuz bir kopyası olmak
be the poor man's (someone or something) f. (birinin veya bir şeyin) kötü bir kopyası olmak
be a poor second [uk] f. önde bitirenle arasında çok fark olmak
come a poor second [uk] f. (birinci ile arasında) çok büyük bir farkla ikinci gelmek
come a poor second [uk] f. önde bitirenle arasında çok fark olmak
come a poor second [uk] f. (birinci ile arasında) açık ara ikinci olmak/gelmek
come a poor second [uk] f. yarışı önde bitirenin epey gerisinde/arkasında bitirmek
be a poor second [uk] f. (birinci ile arasında) açık ara ikinci olmak/gelmek
be a poor second [uk] f. yarışı önde bitirenin epey gerisinde/arkasında bitirmek
be a poor second [uk] f. (birinci ile arasında) çok büyük bir farkla ikinci gelmek
be in poor voice f. sesi kötü olmak/gelmek
be in poor voice f. sesi kötü olmak
be in poor voice f. sesi cırtlak olmak
be in poor voice f. kötü (şarkı) söylemek
be in poor voice f. sesi kötü gelmek
be a poor man's (someone or something) f. (birinin/bir şeyin) ucuz bir kopyası olmak
be the poor man's (someone or something) f. (birinin/bir şeyin) kötü bir kopyası olmak
be the poor man's (someone or something) f. (birinin/bir şeyin) ucuz bir kopyası olmak
be a poor man's (someone or something) f. (birinin/bir şeyin) kötü bir kopyası olmak
be in poor voice f. sesi kötü olmak
be in poor voice f. sesi çirkin gelmek
be/come a poor second, third f. çok büyük bir farkla ikinci, üçüncü olmak/gelmek
be/come a poor second, third f. birincinin, ikincinin epey gerisinde olmak/gelmek
be/come a poor second, third f. açık ara ikinci, üçüncü olmak/gelmek
be/come a poor second, third f. birinciyle, ikinciyle arasında çok fark olmak
cut a fine, poor, sorry figure f. iyi, zayıf, kötü bir görüntü çizmek
cut a fine, poor, sorry figure f. iyi, zayıf, olumsuz bir izlenim bırakmak
cut a fine, poor, sorry figure f. iyi, zayıf, kötü görünmek
poor as a job's turkey s. meteliksiz
house poor s. parasının çoğu eve giden
house poor s. gelirinin çoğu eve giden
house poor s. elindekini avucundakini eve yatıran
house poor s. parasının çoğunu evi yiyen
house poor s. evi barkı olup harcayacak parası olmayan
house poor s. kira/ev masrafları yüzünden beli bükülen
house poor s. elindekini avucundakini kiraya/ev harcamalarına yatıran
house poor s. parasının çoğunu eve yatıran
house poor s. ev harcamaları/kira yüzünden fakirleşen
house poor s. kira/ev harcamaları belini büken
poor as church mice s. çok/aşırı fakir
poor as church mice s. çok yoksul
poor as a church mouse s. cebi delik
poor as a church mouse s. meteliksiz
poor as a church mouse s. çok yoksul
poor as church mice s. beş parasız
poor as a church mouse s. fukara
poor as a church mouse s. beş parasız
poor as church mice s. cebi delik
poor as a church mouse s. çok/aşırı fakir
poor as church mice s. fukara
poor as church mice s. meteliksiz
a poor relation (of) s. benzer fakat o kadar iyi değil
a poor relation (of) s. kötü bir versiyonu
a poor relation (of) s. benzer fakat daha az popüler/iyi
a poor relation (of) s. kötü bir benzeri/taklidi
a poor relation (of) s. daha az talep/rağbet gören bir benzeri
poor as a churchmouse s. beş parasız
poor as a churchmouse s. fukara
poor man's s. ucuz bir kopyası
poor as a churchmouse s. çok/aşırı fakir
poor as a churchmouse s. meteliksiz
poor man's s. kötü bir kopyası
poor as a churchmouse s. cebi delik
poor man's s. taklidi
poor as a churchmouse s. çok yoksul
the poor have empty pockets but full hearts expr. zenginin cebi fakirin gönlü zengin olur
the rich man's wealth tires the poor man's jaw expr. zenginin kesesi fakirin çenesini yorar
as poor as a church mouse expr. odsuz ocaksız
as poor as lazarus expr. çok yoksul
as poor as a church mouse expr. çok fakir
as poor as a church mouse expr. cebi delik
as poor as lazarus expr. beş parasız
as poor as a church mouse expr. çok yoksul
as poor as lazarus expr. çok fakir
as poor as lazarus expr. cebi delik
as poor as a church mouse expr. beş parasız
as poor as a church mouse expr. meteliksiz
as poor as lazarus expr. meteliksiz
in poor taste expr. kaba
in poor taste expr. uygunsuz
in poor taste expr. yakışıksız
poor but clean expr. fakir ama temiz/dürüst
as poor as church mice expr. meteliksiz
as poor as church mice expr. çok fakir
as poor as church mice expr. çulsuz
poor as a job's turkey expr. çulsuz
poor as a job's turkey expr. aşırı fakir
poor as a job's turkey expr. çok yoksul
poor as a job's turkey expr. sefalet içinde
as poor as a job's turkey expr. meteliksiz
as poor as a job's turkey expr. çulsuz
as poor as a job's turkey expr. aşırı fakir
as poor as a job's turkey expr. çok yoksul
as poor as a job's turkey expr. sefalet içinde
a poor thing but mine own expr. azıcık aşım ağrısız başım
a poor thing but mine own expr. tuzsuz aşım dertsiz başım
a poor thing but mine own expr. az olsun, benim olsun
a poor thing but mine own expr. üç kuruşluk ama/pek iyi olmasa da hiç değilse benim
in poor repair [uk] expr. durumu kötü
in poor nick [uk] expr. kötü durumda
in poor repair [uk] expr. kötü durumda
in poor nick [uk] expr. durumu kötü
a poor thing, but mine own [cliché] expr. tuzsuz aşım, dertsiz başım
a poor thing, but mine own [cliché] expr. az olsun, benim olsun
a poor thing, but mine own [cliché] expr. azıcık aşım, ağrısız başım
in poor repair expr. sağlıksız durumda
in poor repair expr. kötü durumda
in poor nick expr. zayıf durumda
in poor state of repair expr. kötü durumda
in poor nick expr. sağlıksız durumda
in poor state of repair expr. sağlıksız durumda
in poor nick expr. kötü durumda
in poor state of repair expr. zayıf durumda
Konuşma
my (poor) house i. fakirhane
poor you expr. zavallıcık (birine hitaben)
got a poor response expr. rağbet görmedi
poor you expr. kıyamam
poor me expr. zavallı ben
my english is poor expr. ingilizcem zayıf
when has it been ok to hand over the poor who play by the rules? expr. raconda fakirleri teslim etmek gibi bir şey var mıdır?
poor thing! exclam. canım ya!
Ticaret/Ekonomi
poor credit history i. kötü kredi geçmişi
faults due to poor workmanship i. özensiz işçilik kusurları
poor yield i. düşük verim
poor management i. kötü yönetim
heavily indebted poor countries i. aşırı borçlu fakir ülkeler
poor urban professionals (puppies) i. düşük gelirli şehirli profesyoneller
poor liquidity i. zayıf likidite
pro-poor growth i. yoksullara yönelik büyüme
working poor i. çalışan yoksul
working poor i. çalışan yoksullar
poor background i. zayıf geçmiş
poor-quality s. düşük kaliteli
poor laws yoksul yasaları
poor laws yoksulları koruma kanunu
Hukuk
poor debtor's oath i. yeminli mal beyanı
poor law i. fakirleri koruma kanunu
Siyasal
highly indebted poor countries i. ağır borç yükleri altındaki fakir ülkeler
poor image i. olumsuz imaj
poor relief i. fakirlere yardım
poor relief i. muhtaçlara yardım
the poor orphan(s) i. tüyü bitmemiş yetim
heavily indebted poor country i. ağır borç yükü altındaki yoksul ülke
heavily indebted poor countries i. ağır borç yükü altındaki yoksul ülkeler
pro-poor spending i. fakirler için olan harcamalar
heavily indebted poor countries (hipc) i. ağır borçlu yoksul ülkeler
guardians of the poor i. kasaba veya ilçelerindeki yoksullara yardım etmeyi amaçlayan kurula atanan veya seçilen kimseler
committees of the village poor i. köy yoksulları komiteleri
exploit the poor orphan(s) f. tüyü bitmemiş yetimin hakkını yemek
poor relief yoksullara yardım
consultative group to assist the poor (cgap) yoksullara yardım için danışma grubu
Sanayi
poor gas i. fakir gaz
Turizm
pro-poor tourism yoksul yanlısı turizm
Teknik
poor connection i. zayıf bağlantı
poor conductor i. güçsüz iletken
poor subsoil i. zayıf temel zemini
poor performance i. yetersiz edim
poor traction i. zayıf çekiş gücü
poor conductor i. zayıf iletken
poor acceleration i. yetersiz hızlanma
poor quality oil i. düşük kaliteli yağ
poor performance i. yetersiz performans
poor mixture i. zayıf karışım
poor maintenance i. yetersiz bakım
poor connection i. gevşek bağlantı
poor subsoil i. kötü temel zemini
poor practice i. zayıf deneyim
poor lime i. yağsız kireç
poor conductor i. kötü iletken