zayıf - Türkçe İngilizce Sözlük
Geçmiş

zayıf



"zayıf" teriminin İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 151 sonuç

Türkçe İngilizce
Common Usage
zayıf weak s.
zayıf slim s.
zayıf thin s.
General
zayıf wimpy i.
zayıf bad mark i.
zayıf lame i.
zayıf gracile s.
zayıf asthenic s.
zayıf wishy washy s.
zayıf slack s.
zayıf decrepit s.
zayıf sackless s.
zayıf shaky s.
zayıf spent s.
zayıf atonic s.
zayıf watery s.
zayıf gaunt s.
zayıf thin s.
zayıf slight s.
zayıf spare s.
zayıf moribund s.
zayıf helpless s.
zayıf invertebrate s.
zayıf lean s.
zayıf angular s.
zayıf attenuate s.
zayıf peaked s.
zayıf infirm s.
zayıf slender s.
zayıf feebler s.
zayıf faint s.
zayıf flaccid s.
zayıf fatless s.
zayıf low s.
zayıf tender s.
zayıf puny s.
zayıf frail s.
zayıf flabby s.
zayıf bony s.
zayıf unmanly s.
zayıf flimsy s.
zayıf delicate s.
zayıf impuissant s.
zayıf small s.
zayıf feckless s.
zayıf feint s.
zayıf meager s.
zayıf deficient s.
zayıf sinewless s.
zayıf off s.
zayıf insubstantial s.
zayıf underweight s.
zayıf ineffectual s.
zayıf jejune s.
zayıf nerveless s.
zayıf flagging s.
zayıf pithless s.
zayıf soft s.
zayıf weak s.
zayıf poor s.
zayıf hager s.
zayıf rawboned s.
zayıf feeble s.
zayıf run-down s.
zayıf doddering s.
zayıf yielding s.
zayıf vulnerable s.
zayıf slimsy s.
zayıf meagre s.
zayıf ailing s.
zayıf tenuous s.
zayıf thin-bodied s.
zayıf elongate s.
zayıf elongated s.
zayıf elumbated s.
zayıf unefectual s.
zayıf enervous s.
zayıf unpowerful s.
zayıf bandbox s.
zayıf bareboned s.
zayıf untimbered s.
zayıf lenten s.
zayıf leptosome s.
zayıf jimp s.
zayıf macilent s.
zayıf wispish s.
zayıf wisplike s.
zayıf wispy s.
zayıf weary [scotland] s.
zayıf limp s.
zayıf mightless s.
zayıf bony s.
zayıf gaseous s.
zayıf ricketish s.
zayıf rickety s.
zayıf derelict s.
zayıf rocky s.
zayıf dripple s.
zayıf dull s.
zayıf pimping s.
zayıf feeble s.
zayıf invalid s.
zayıf pansy s.
zayıf fizzenless s.
zayıf fleshless s.
zayıf fluish [obsolete] s.
zayıf foggy s.
zayıf foible [obsolete] s.
zayıf folious s.
zayıf phthisic s.
zayıf phthisical s.
zayıf sclender [obsolete] s.
zayıf scragged s.
zayıf scragly [dated] s.
zayıf scranky s.
zayıf scrannel s.
zayıf scranny s.
zayıf shilpit [scotland] s.
zayıf silly s.
zayıf stanck s.
zayıf stank [obsolete] s.
zayıf in the gristle zf.
zayıf foisonless [dialect] [scotland] zf.
zayıf wk (weak) kısalt.
Colloquial
zayıf wishy-washy s.
zayıf namby-pamby s.
zayıf spineless s.
zayıf drippy s.
zayıf cissified [dialect] s.
Idioms
zayıf full of holes s.
zayıf under/below strength s.
zayıf pencil-necked s.
zayıf can't punch (one's) way out of a wet paper bag expr.
Technical
zayıf slim s.
zayıf mild s.
zayıf weak s.
zayıf sleazy s.
zayıf feeble s.
Medical
zayıf weakly s.
Apiculture
zayıf impotent s.
Sport
zayıf frail s.
Archaic
zayıf rickly s.
zayıf imbecile s.
zayıf single s.
zayıf sober s.
Slang
zayıf rackabones i.
zayıf whimp s.
zayıf weakass s.
British Slang
zayıf dicky s.
zayıf nancy s.
zayıf half-arsed s.

"zayıf" teriminin diğer terimlerle kazandığı İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 500 sonuç

Türkçe İngilizce
General
zayıf not a bad mark i.
zayıf nokta weak point i.
uzun boylu ve zayıf olma ranginess i.
karakteri zayıf kimse weakling i.
zayıf yön foible i.
zayıf düşürme enfeebling i.
zayıf ışık glimmer i.
zayıf bir ihtimal a bare chance i.
zayıf olma boniness i.
zayıf atmosfer lean atmosphere i.
zayıf not e i.
zayıf etkileşim gücü weak interaction force i.
zayıf bir ihtimal off chance i.
zayıf kömür lean coal i.
zayıf halde meagerness i.
zayıf ışıklı alet taper i.
zayıf ışık twilight i.
zayıf kimse scrag i.
iradesi zayıf kimse weakling i.
zayıf durumda olan ülke underdog i.
zayıf düşen kişi languisher i.
ince ve zayıf nahif olma frailty i.
zayıf patlayıcı low explosive i.
tartışma olsun diye zayıf tarafı savunan kimse devil's advocate i.
kuzu gibi masum ve zayıf kimse lamb i.
zayıf not fail i.
zayıf nokta soft spot i.
zayıf gaz lean gas i.
yaşlı ve zayıf at screw i.
emeğin zayıf yönleri the weak sides of labour i.
zayıf nokta vulnerable point i.
zayıf nokta achilles' heel i.
zayıf sinirler weak nerves i.
zayıf nokta weak spot i.
zayıf düşürme enfeeblement i.
çok zayıf kimse scrag i.
ufak ve zayıf kalmışlık puniness i.
zayıf nokta achilles heel i.
insanın zayıf tarafı weak point i.
insanın zayıf tarafı achilles heel i.
zayıf tepki aldı got a poor response i.
zayıf piyasa weak market i.
zayıf para weak currency i.
zayıf krediler soft credits i.
zayıf yan weaker side i.
en zayıf halka weakest link i.
zayıf seviye weak level i.
güçlü ve zayıf noktaları strengths and weaknesses i.
kendinden zayıf olan insanlara eziyet eden kimse plug ugly i.
zayıf nokta weakpoint i.
zayıf ihtimal bare chance i.
zayıf ihtimal slight chance i.
zayıf ihtimal slender chance i.
zayıf ihtimal slim chance i.
zayıf ihtimal minimal chance i.
zayıf güç kaynağı weak power supply i.
zayıf köşe featheredge i.
zayıf biçimde sonuçlandırma anti-climax i.
zayıf fikir ill-thought i.
zayıf yan foible i.
zayıf tuğla pup i.
birinin zayıf noktası one’s failing i.
zayıf nokta failing i.
zayıf ihtimal a poor chance i.
zayıf moral low morale i.
zayıf moral shaky morale i.
zayıf moral poor morale i.
zayıf ve güçlü yan weakness and strength i.
zayıf ve güçlü yanlar weaknesses and strengths i.
zayıf ve güçlü yanları one's weaknesses and strengths i.
(bir şeyin) zayıf/korunaksız kısmı/parçası underbelly i.
zayıf derece poor degree i.
kötü/zayıf/olumsuz koşullar poor conditions i.
zayıf varsayımlar shaky assumptions i.
zayıf varsayımlar poor assumptions i.
zayıf hafıza poor memory i.
zayıf bir ilişki a poor relation i.
zayıf çocuk weak child i.
zayıf şartlar weak conditions i.
zayıf kalp dicky heart i.
zayıf halde meagreness i.
insanlar ile iletişimi iyi olmayan/zayıf olan kimse poor communicator i.
güçlü ve zayıf yönlerini belirleme identifying strengths and weaknesses i.
zayıf bankacılık sistemi shaky banking system i.
zayıf seçim poor selection i.
zayıf ışık poor light i.
zayıf tutkal weak glue i.
zayıf yapıştırıcı weak glue i.
zayıf erişim poor access i.
zayıf, ince insan (özellikle genç kadın) waif i.
zayıf bacak thin leg i.
hedefin en zayıf noktası target stress point i.
tartışma olsun diye zayıf tarafı savunan kimse advocatus diaboli i.
zayıf karakterli kimse reckling [dialect] i.
uzun ve zayıf kimse tangle [scottish] i.
zayıf veya alt taraf nethermore i.
zayıf bünye/vücut weak constitution i.
zayıf insanlar the infirm i.
zayıf insanlar the weak i.
zayıf kimse thin person i.
gösterişli fakat içeriği zayıf makale toy i.
zayıf düşüren şey enfeebler i.
zayıf nokta weakness i.
ince, zayıf kimse leptosome i.
zayıf nokta blot i.
tartışma ve münazaralarda kullanılan, karşı tarafın gerçek önermesini daha zayıf bir sav ile değiştirip çürüterek üstün gelindiği yanılsamasını yaratan bir taktik man of straw i.
zayıf olma weakliness i.
zayıf düşmüş kimse witherling i.
zayıf şey windlestraw i.
zayıf ve sağlıksız kimse windlestraw i.
zayıf sesle ağlama mewl i.
mikrofon kullanımı ile düşük veya zayıf seslerin şiddetini artırma yollarını araştıran bir bilim dalı microphonics i.
zayıf ve etkisiz olma milksopism i.
zayıf ve etkisiz birine yakışır davranışlar milksopism i.
zayıf bir rakibe karşı oynanan müsabaka breather i.
kendinden küçük veya zayıf insanlara kötü davranan kimse browbeater i.
zayıf nokta hole i.
(yaprak yay veya yangın hortumu üzerindeki zayıf bir nokta üzerinde) koruyucu kaplama gaiter i.
ahlaki değerleri zayıf olan kadın limmer [scotland] i.
zayıf kavrayış glimmer i.
zayıf ışık glimmering i.
oldukça zayıf hayvan rickle [scotland] i.
buruş buruş, zayıf ve yaşlı adam gnome i.
hasta veya zayıf düşmüş hayvandan elde edilen post murrain i.
zayıf ışık owllight i.
zayıf kimse dishclout [uk] i.
zayıf düşürme dissolution [obsolete] i.
zayıf taraf weak side i.
zayıf yön weak side i.
nispeten zayıf olma weakishness i.
zayıf şey droop i.
zayıf düşüren etki palsy i.
zayıf düşülen durum palsy i.
dini inancı zayıf olan kimse pagan i.
zayıf şair parcel poet [obsolete] i.
psikolojik olarak zayıf kimse feeble [obsolete] i.
zayıf yön feet of clay i.
zayıf yaşlı erkek pantaloon [obsolete] i.
zayıf plan sandcastle i.
örümcek ağını oluşturan ince ve zayıf malzeme filament i.
zayıf tutuş fingerhold i.
zayıf destek fingerhold i.
kılıcın kesici kısmının ortasından ucuna kadar olan, nispeten zayıf bölümü foible i.
zayıf kimse puler i.
his oluşturan en zayıf uyartıyı kullanarak ölçülen duyarlılık derecesi sensitivity i.
karakteri zayıf kimse softie i.
zayıf kimse squish i.
zayıf kimse straw i.
zayıf düşmek languish f.
zayıf almak get a poor mark f.
zayıf düşürmek weaken f.
zayıf düşmek pine f.
hafızası zayıf olmak have a short memory f.
zayıf düşürmek pull somebody down f.
fazlasıyla telafi etmek (zayıf bir tarafını) overcompensate for f.
zayıf düşürmek enfeeble f.
zayıf düşmek weaken f.
zayıf düşmek get thin f.
zayıf düşmek get weak f.
zayıf düşmek lose weight f.
zayıf sesle ağlamak mewl f.
zayıf not almak get low mark f.
zayıf not almak get poor mark f.
zayıf not almak get bad mark f.
zayıf düşürmek overcome f.
zayıf yönlerini veya kusurlarını gidermek mend one's fence f.
zayıf kalmak remain weak f.
zayıf kalmak be weak f.
zayıf düşmek run down f.
fiziksel olarak zayıf/güçsüz görünmek appear physically weak f.
zayıf bir not almak get a bad mark f.
kalbi zayıf olmak have heart problems f.
kalbi zayıf olmak have a weak heart f.
kalbi zayıf olmak have heart trouble f.
...i zayıf olmak be poor at something f.
zayıf düşürmek enfeeblish f.
zayıf düşmek languish f.
zayıf düşürmek jellify f.
zayıf düşürmek dishabilitate f.
zayıf bir şekilde ilerlemek dodder f.
zayıf şekilde taklit etmek parody f.
çok zayıf as thin as a rake s.
çok zayıf ve uzun spindly s.
çok zayıf rawboned s.
daha zayıf feebler s.
kadar zayıf as poor as s.
zayıf karakterli kimse weakling s.
uzun boylu ve zayıf gangling s.
en zayıf feeblest s.
kadar zayıf as weak as s.
çok zayıf skinny s.
zayıf düşmüş peaked s.
oldukça zayıf faintish s.
çok zayıf ve uzun spindling s.
zayıf kimse weakling s.
zayıf düşürülmüş enfeebled s.
en zayıf leanest s.
iradesi zayıf wuss s.
zayıf karakterli unmanly s.
zayıf düşmüş decrepit s.
daha zayıf leaner s.
uzun ve zayıf (bacak) spindly s.
daha zayıf bir şekilde weaklier s.
çok zayıf lean s.
çok zayıf ve kuru gaunt s.
zayıf (şans vb) frail s.
çok zayıf scraggy s.
zayıf (az) poor s.
zayıf karakterli slight s.
zayıf mizaçlı (adam) valetudinarian s.
zayıf nahif frail and thin s.
gibi zayıf as thin as s.
kadar zayıf as thin as s.
çok zayıf as thin as a lath s.
(karakter) zayıf flabby s.
hayal gücü zayıf literal-minded s.
dizleri zayıf weak-kneed s.
aklı zayıf weak-minded s.
zayıf karakterli weak-kneed s.
daha zayıf olan skinnier s.
en zayıf olan skinniest s.
uzun boylu ve zayıf lanky s.
iskelet gibi zayıf skeleton s.
çok zayıf tenuous s.
solgun/soluk ve zayıf peaky s.
zayıf temeller üzerine kurulmuş built on sand s.
kaynak yönünden zayıf resource-poor s.
(gereğinden fazla) fazla zayıf too thin s.
(gereğinden fazla) fazla zayıf too slim s.
(gereğinden fazla) fazla zayıf too skinny s.
zayıf ve kötü görünen waifish s.
çok zayıf ultrathin s.
zayıf noktası olmayan airtight s.
zayıf noktası olmayan air-tight s.
çok zayıf rawbone s.
zayıf (not/sağlık durumu) bad s.
zayıf (olasılık/şans) remote s.
zayıf vücutlu slender-bodied s.
zayıf vücutlu slim-bodied s.
zayıf/güçsüz durumda olan tubercular s.
hayal gücü zayıf earthbound s.
zayıf düşmüş weakened s.
zayıf düşürülmüş weakened s.
küçük ve zayıf chicken s.
algısı zayıf lean-witted s.
zayıf görüşlü half-sighted s.
anlayışı zayıf half-sighted s.
zayıf (görünen) windlestrae [scotland] s.
buruşuk, zayıf ve solgun suratlı wizen-faced s.
zayıf sesleri inceleyen bilime ait veya ilişkin microacoustic s.
zayıf seslerin şiddetini artırmaya yarayan microphonous s.
zor zamanda zayıf düşen fairweather s.
uzun ve zayıf gangly s.
(zayıf alev) titrek ve sönmek üzere guttering s.
aşırı zayıf overweak s.
ince ve zayıf immaterial [obsolete] s.
sıska ve zayıf olmayan compact s.
(yaş kaynaklı) zayıf hafızalı doating s.
(yaş kaynaklı) zayıf hafızalı doting s.
zayıf hafızalı doty [dialect] s.
psikolojik olarak zayıf feeble s.
zayıf (koku) cool s.
zayıf ve hastalıklı flue [dialect] [uk] s.
entelektüel açıdan zayıf fluffy s.
zayıf karakterli straw s.
zayıf bir şekilde insubstantially zf.
zayıf olarak faintly zf.
zayıf bir şekilde weakly zf.
zayıf bir biçimde helplessly zf.
zayıf bir şekilde feebly zf.
zayıf bir şekilde flaggingly zf.
zayıf bir şekilde washily zf.
en zayıf şekilde weakliest zf.
zayıf düşmüş bir şekilde decrepitly zf.
zayıf ve ikna edici olmayan tonda lamely zf.
zayıf bir biçimde thin zf.
zayıf bir şekilde unemphatically zf.
zayıf olarak faint zf.
zayıf bir şekilde ricketily zf.
zayıf bir şekilde illy zf.
zayıf bir şekilde feebly zf.
zayıf bir şekilde flabbily zf.
zayıf yanlarım my weaknesses expr.
Phrasals
zayıf düşmek fall away f.
zayıf düşmesine sebep olmak prey on f.
zayıf düşmek run down f.
zayıf düşürmek run down f.
(birini) zayıf anında yakalamak jump on (someone) f.
zayıf vuruş yapmak (beysbol) tap out f.
zayıf bir şeyi güçlendirmek plug up f.
(zayıf spekülatörleri) piyasadan def etmek shake out f.
Phrases
zayıf bir anında in one's weak moment expr.
zayıf bir anında in a weak moment expr.
Proverb
bir zincir en zayıf halkası kadar güçlüdür chain is no stronger than its weakest link
zincir en zayıf halkası kadar güçlüdür a chain is only as strong as its weakest link
bir zincir en zayıf halkası kadar güçlüdür a chain is no stronger than its weakest link
zorbanın/kabadayının gücü ancak kendinden zayıf olanlara yeter bully is always a coward
Colloquial
zayıf ve fit kalmak amacıyla insanların, ince ve güzel buldukları insanların giydikleri kıyafetleri veya bu insanların fotoğraflarını paylaşması thinspiration i.
çok zayıf kimse bones i.
pasif/zayıf erkek beta male i.
zayıf nokta a weak point i.
zayıf nokta a sore point i.
zayıf müzik kulağı tin ear i.
zayıf kimse rag doll i.
sağlam havası yaratıp aslında zayıf olan kimse hog on ice i.
en zayıf halka weak sister [us] i.
çok zayıf insanların köprücük kemikleri üzerinde oluşan oyuk saltcellar [uk] i.
zayıf düşmek go into a decline f.
zayıf hissetmek feel puny f.
zayıf hissetmek feeling (kinda) puny f.
çok kötü/zayıf durumda olmak have had it f.
birine kendini ruhsal veya fiziksel olarak zayıf hissettirmek knock the stuffing out of somebody f.
zayıf olmak be no good f.
zayıf hissetmek be feeling puny f.
çabalamaktan zayıf düşmek fold f.
iradesi zayıf weak in willpower s.
iradesi zayıf wishy-washy s.
iradesi zayıf namby-pamby s.
iradesi zayıf spineless s.
hayatta kalamayacak kadar zayıf too weak to survive expr.
en zayıf yerinden/en zayıf yerine where you live expr.
zayıf bir anında in a moment of weakness expr.
Idioms
çok zayıf ihtimal a chance in a million i.
çok zayıf ihtimal a one-in-a-million chance i.
çok zayıf ihtimal a one in a million chance i.
çok zayıf ihtimal a chance in a million i.
zayıf/balık hafıza a mind like a sieve i.
hafızası zayıf a mind like a sieve i.
zayıf/balık hafıza a brain like a sieve i.
hafızası zayıf a brain like a sieve i.
çok zor/zayıf ihtimal a chance in a million i.
çok zor/zayıf ihtimal a one-in-a-million chance i.
çok zor/zayıf ihtimal a one in a million chance i.
çok zor/zayıf ihtimal ghost of a chance i.
çok zor/zayıf ihtimal not a chinaman's chance i.
zayıf bir an a moment of weakness i.
aşırı zayıf thin as a rail i.
aşırı zayıf as thin as a rail i.
aşırı zayıf thin as a rake i.
aşırı zayıf as thin as a rake i.
kişiliğinin zayıf yanı blind side i.
zayıf yön blind side i.
bir kişinin zayıf yönü blind side i.
birinin zayıf noktası an achilles' heel i.
birinin zayıf noktası achilles' heel i.
bir insanın zayıf tarafı blind side i.
çok zayıf a bag of bones i.
insanın zayıf noktası the chink in one's armor i.
insanın zayıf noktası a chink in one's armor i.
insanın zayıf noktası a chink in one's armour i.
insanın zayıf noktası the chink in one's armour i.
küçük/zayıf bir direniş noktası/bölgesi pocket of resistance i.
ufak tefek zayıf genç erkek/kız a slip of a boy/girl i.
zayıf/güçsüz/eğreti (fikir/insan) a man of straw i.
zayıf nokta a chink in somebody's armour i.
zayıf/güçsüz/eğreti (fikir/insan) a straw man i.
zincirdeki zayıf halka weak link in the chain i.
zayıf nokta a chink in somebody's armor i.
zayıf yön blind side i.
(karşı taraf zayıf olduğundan) çantada keklik a turkey shoot i.
zayıf nokta a sore point/spot i.
zincirin zayıf halkası a weak link in the chain i.
zayıf taraf blind side i.
zincirdeki zayıf halka a weak link in the chain i.
zincirin zayıf halkası weak link in the chain i.
uzun boylu zayıf kimse long drink of water i.
zayıf kimse pencil neck i.
birinin zayıf noktası a chink in someone's armour i.
iradesi zayıf olma a faint heart i.
(iskambilde) zayıf el a hand like a foot i.
zayıf/güvenilmeyecek bir plan a house of cards i.
zayıf kimse/şey a lame duck i.
zayıf halka a weak link i.
zayıf halka a weak link in the chain i.
zayıf bir an a weak moment i.
zayıf bir an a moment of weakness i.
zayıf nokta an achilles heel i.
en zayıf nokta an achilles heel i.
zayıf nokta an achilles heel i.
en zayıf nokta an achilles heel i.
birinin zayıf noktası somebody's achilles' heel i.
zayıf taraf besetting sin i.
çok zayıf şey candle in the wind i.
(birinin) zayıf noktası chink in the armor i.
(birinin) zayıf noktası chink in one's armor i.
zayıf nokta chink in armor i.
birinin zayıf noktası chink in one's armor i.
zayıf destek slender reed i.
hassas/zayıf nokta soft underbelly i.
zayıf halka the weak link i.
güvenilmeyecek, zayıf bir umut/destek thin reed i.
zayıf/hassas noktasından yakalamak make (one's) beard f.
zayıf kalmamak not bring it weak f.
(argümanın, anlaşmanın) açık/zayıf noktası çok olmak could drive a truck through (something) [us] f.
(argümanın, anlaşmanın) açık/zayıf noktası çok olmak can drive a truck through (something) [us] f.
çok zayıf olmak fold like a cheap suitcase f.
birini en zayıf noktasından vurmak hit somebody where it hurts most f.
fazla çalışmaktan zayıf ve halsiz düşmek be worn to a shadow f.
kendini zayıf/güçsüz/halsiz hissetmek be/feel light-headed f.
kemikleri sayılacak kadar zayıf olmak be as thin as a rake (brit/aus) f.
kemikleri sayılacak kadar zayıf olmak be as thin as a rail (us) f.
sınıfın yarısına zayıf not vermek fail half the class f.
zayıf olmak have a weakness for f.
zayıf noktalarını bulup göstermek drive a coach and horses through something f.
zayıf düşmek fall into a decline f.
zayıf anını kollamak gun for f.
zayıf yerinden vurmak go for the jugular f.
zayıf noktalarını göstererek gözden düşürmek drive a coach and horses through f.
kulağı zayıf olmak (müzik kulağı) have a tin ear f.
zayıf bir müzik kulağına sahip olmak have a tin ear f.
bir konuda zayıf olmak have a tin ear f.
bir konuda zayıf/eksik/kötü olmak have a tin ear f.
zayıf olmak run on empty f.
iyi, zayıf bir performans sergilemek put on a good/poor show f.
iyi, zayıf bir performans çıkarmak put on a good/poor show f.
iyi, zayıf bir performans sahneye koymak put on a good/poor show f.
iyi, zayıf bir performans sahnelemek put on a good/poor show f.
zayıf/güçsüz bir başlangıç yapmak get off to a false start f.
(biri/bir şey) olmadan kendini zayıf hissetmek feel lost without (someone or something) f.
zayıf noktasından/yerinden/damarından yakalamak be below the belt f.
(bir şeyin) zayıf noktasını bulmak poke a hole in (something) f.
(birinin/bir şeyin) yanında zayıf kalmak pale next to (someone or something) f.
zayıf durumda olmak be in a sorry state f.
zayıf/güçsüz bir başlangıç yapmak be off to a false start f.
görme yetisi zayıf olmak be (as) blind as a bat f.
zayıf olmak be full of holes f.
kendini zayıf/güçsüz/halsiz hissetmek be light-headed f.
aşırı zayıf olmak be all skin and bone f.
aşırı zayıf olmak be just skin and bone f.
aşırı zayıf olmak be nothing but skin and bone f.
aşırı zayıf olmak be all skin and bones f.
aşırı zayıf olmak be just skin and bones f.
aşırı zayıf olmak be nothing but skin and bones f.
zayıf olmak be wishy-washy f.
(bir şeyi) zayıf bir temel üzerine kurmak/inşa etmek build (something) on sand f.
iyi, zayıf, kötü görünmek cut a fine, poor, sorry figure f.
iyi, zayıf, kötü bir görüntü çizmek cut a fine, poor, sorry figure f.
iyi, zayıf, olumsuz bir izlenim bırakmak cut a fine, poor, sorry figure f.
zayıf yanlarıyla yüzleşmek confront one's demons f.
zayıf yanlarıyla yüzleşmek confront the demons f.
zayıf yerinden vurmak go for the throat f.
zayıf yerine saldırmak go for the throat f.
(müzik) kulağı zayıf olmak have a tin ear (for something) f.
zayıf bir (müzik) kulağına sahip olmak have a tin ear (for something) f.
dikkati zayıf olmak have the attention span of a gnat f.
dikkati zayıf olmak have the attention span of a mosquito f.
birini en zayıf noktasından vurmak hit (one) where it hurts (most) f.
-in zayıf noktasını bulmak poke a hole in f.
(bir şeyin) zayıf noktasını bulmak poke a hole through (something) f.
zayıf (plan) full of holes s.
çok zayıf (all) skin and bones s.
görme yetisi zayıf (as) blind as a bat s.
temeli zayıf built on sand s.
zayıf ve fit/formda fit and trim s.
çok zayıf paper thin s.
çok zayıf ve güçsüz weak as a baby s.
çok zayıf ve güçsüz weak as a kitten s.
aşırı zayıf thin as a stick expr.
aşırı zayıf as thin as a stick expr.
çok zayıf ve güçsüz as weak as a baby expr.
çok zayıf skinny as a beanpole expr.
çok zayıf as skinny as a beanpole expr.
çok zayıf ve güçsüz as weak as a kitten expr.
çöp gibi (zayıf) all skin and bone expr.
kazanma/başarılı olma ihtimalim düşük/zayıf the odds are stacked against me expr.
(bir anlaşmanın, tartışmanın, sözleşmenin) çok büyük açıkları/zayıf yönleri olması can drive a truck through something expr.
(bir anlaşmanın, tartışmanın, sözleşmenin) açıklarının/zayıf yönlerinin kabak gibi ortada olması can drive a truck through something expr.
zayıf durumda in a sorry state expr.
zayıf durumda in poor nick expr.
zayıf durumda in bad nick expr.
zayıf durumda in poor state of repair expr.
çok zayıf ihtimal one chance in a million expr.
Speaking
güçlü ve zayıf noktalarını bil know your strengths and weaknesses i.
annem zayıf ve orta boyludur my mother is slim and of medium height expr.
bu senin tek zayıf yanın that's your only weakness expr.
bir zayıf noktası var he has a weak spot expr.
hepimizin bir zayıf noktası vardır we all got a weak spot expr.
güçlü ve zayıf noktalarınızı bilin know your strengths and weaknesses expr.
ingilizcem zayıf my english is poor expr.
zayıf yönleriniz nelerdir? what are your weaknesses? expr.
zayıf noktasını çoktan öğrendim I already know his weak point expr.
Trade/Economic
bir üretim sistemindeki en zayıf halka bottleneck i.
geri ödeme gücü zayıf kredi geçmişi olumsuz olan kimselere verilen kredi sub-prime mortgage i.
geri ödeme gücü zayıf kredi geçmişi olumsuz olan kimselere verilen kredi subprime mortgage i.
güçlü yönler, zayıf yönler, fırsatlar ve tehditler analizi swot analysis i.
zayıf likidite poor liquidity i.
zayıf biçimde etkinlik weak form efficiency i.
zayıf talep weak demand i.
zayıf para weak currency i.
zayıf piyasa thin market i.
zayıf yanlar weaknesses i.
zayıf para birimi weak currency i.
zayıf ekonomi weak economy i.
zayıf likidite weak liquidity i.
zayıf geçmiş poor background i.
iş biriminin zayıf olduğu alan soft spot i.
rakiplerden bilgi saklamak amacıyla güçlü ya da zayıf olarak düzenlenen (teklif) two-way s.
Law
akli dengesi zayıf yaşlı kişi elderly mentally infirm person i.
Politics
büyük bir güç tarafından zayıf bir ülke üzerinde uygulanan barışçıl abluka pacific blockade i.
uluslarası siyasette zayıf devletlerin güçlü devletlerin yanında yer alması bandwagoning i.