|
Catégorie |
Anglais |
Turc |
|
| Common Usage |
|
| 1 |
Common Usage |
snarl at v.
|
hırlamak |
|
The dog snarled at the salesman.
Köpek satıcıya hırladı.
More Sentences
|
| 2 |
Common Usage |
aim at v.
|
hedeflemek |
|
This therefore is the type of presentation we are aiming at.
Bu nedenle hedeflediğimiz sunum türü budur.
More Sentences
|
| 3 |
Common Usage |
look at v.
|
bakmak |
|
Let us look at the figures.
Rakamlara bakalım.
More Sentences
|
| 4 |
Common Usage |
wink at v.
|
göz kırpmak |
|
Don Juan laughed and winked at me.
Don Juan güldü ve bana göz kırptı.
More Sentences
|
| 5 |
Common Usage |
at night adv.
|
geceleyin |
|
My husband passed away three years ago, and my hands are still looking for him at night.
Kocam üç yıl önce öldü ve ellerim hala geceleyin onu arıyor.
More Sentences
|
| 6 |
Common Usage |
at the moment adv.
|
şu anda |
|
But, perhaps, the means are basically the end at the moment, especially when we consider human rights.
Ama belki de, özellikle insan haklarını göz önünde bulundurduğumuzda, araçlar şu anda temelde amaçtır.
More Sentences
|
| 7 |
Common Usage |
at once adv.
|
hemen |
|
Now and in the future, aid can be given at once when disasters strike.
Şimdi ve gelecekte, felaketler meydana geldiğinde hemen yardım yapılabilir.
More Sentences
|
| 8 |
Common Usage |
at least adv.
|
en az |
|
We recommend you apply to at least 3 companies or jobs per day.
Günde en az 3 şirkete veya işe başvurmanızı öneririz.
More Sentences
|
| 9 |
Common Usage |
at least adv.
|
en azından |
|
Would you at least be willing to communicate the urgent need to adopt measures to prevent this horror?
En azından bu dehşeti önleyecek tedbirlerin acilen alınması gerektiğini iletmeye istekli olur musunuz?
More Sentences
|
| 10 |
Common Usage |
at once adv.
|
derhal |
|
You need to leave the city at once.
Derhâl şehirden ayrılmanız gerek.
More Sentences
|
| 11 |
Common Usage |
shout at each other v.
|
bağrışmak |
|
| 12 |
Common Usage |
call the meeting at short notice v.
|
acil toplantıyı çağırmak |
|
| 13 |
Common Usage |
call the meeting at short notice v.
|
acil toplantıya çağırmak |
|
| 14 |
Common Usage |
at the same time adv.
|
aynı zamanda |
|
| 15 |
Common Usage |
at the drop of a hat expr.
|
hemen |
|
| General |
|
| 16 |
General |
at full capacity n.
|
tam kapasitede |
|
I have no doubt that while we are here splitting hairs, Korean shipyards will be working at full capacity.
Biz burada kılı kırk yararken Kore tersanelerinin tam kapasite çalışacağından hiç şüphem yok.
More Sentences
|
| 17 |
General |
call at v.
|
uğramak |
|
I'll call at your house tomorrow.
Yarın evine uğrayacağım.
More Sentences
|
| 18 |
General |
drop in at v.
|
uğramak |
|
Every time he goes out, he drops in at the bookstore.
Her dışarı çıktığında kitapçıya uğrar.
More Sentences
|
| 19 |
General |
take aim at v.
|
hedef almak |
|
Tom took aim at the deer.
Tom geyiği hedef aldı.
More Sentences
|
| 20 |
General |
swear at v.
|
birine küfretmek |
|
When was the last time you swore at someone?
En son ne zaman birine küfür ettin?
More Sentences
|
| 21 |
General |
balk at v.
|
tereddüt etmek |
|
Certain dependent or associated territories balk at adopting the exchange of information.
Bazı bağımlı veya ilişkili bölgeler bilgi değişimini kabul etmekte tereddüt etmektedir.
More Sentences
|
|
|
| 22 |
General |
poke fun at v.
|
alay etmek |
|
She poked fun at her classmate.
O sınıf arkadaşı ile alay etti.
More Sentences
|
| 23 |
General |
aim at v.
|
doğrultmak (silahı) |
|
Fadil kept his gun aimed at Dania's family.
Fadıl silahını Dania'nın ailesine doğrultmuştu.
More Sentences
|
| 24 |
General |
snap at v.
|
terslemek |
|
I remember that we were irritated with one another and even snapped at each other a few times throughout the day.
Gün boyunca birbirimize sinirlendiğimizi ve hatta birkaç kez birbirimizi terslediğimizi hatırlıyorum.
More Sentences
|
| 25 |
General |
stop off at v.
|
mola vermek |
|
I stopped off at Osaka on my way to Tokyo.
Tokyo'ya giderken Osaka'da mola verdim.
More Sentences
|
| 26 |
General |
hint at v.
|
ima etmek |
|
Finally, the report hints at breaches in environmental legislation due to such events as the burning of dead carcasses.
Son olarak raporda, ölü leşlerin yakılması gibi olaylar nedeniyle çevre mevzuatının ihlal edildiği ima edilmektedir.
More Sentences
|
| 27 |
General |
glance at v.
|
göz atmak |
|
Take a quick glance at the world around you today.
Bugün etrafınızdaki dünyaya hızlıca bir göz atın.
More Sentences
|
| 28 |
General |
snap at v.
|
ısırmaya çalışmak (köpek) |
|
The pup snapped at my hand.
Yavru köpek elimi ısırmaya çalıştı.
More Sentences
|
| 29 |
General |
come at v.
|
saldırmak |
|
He came at me with a knife in his hand.
Elinde bir bıçakla bana saldırdı.
More Sentences
|
| 30 |
General |
stare at v.
|
gözlerini dikip bakmak |
|
I wondered why people were staring at me.
İnsanların neden gözünü dikip baktığını merak ettim.
More Sentences
|
| 31 |
General |
aim at v.
|
amaçlamak |
|
The remaining amendments are technical, mainly aimed at giving greater precision to certain provisions.
Geri kalan değişiklikler teknik olup, esas olarak belirli hükümlere daha fazla kesinlik kazandırmayı amaçlamaktadır.
More Sentences
|
| 32 |
General |
pull at v.
|
çekmek |
|
The two children pulled at the rope until it broke.
İki çocuk kopartıncaya kadar ipi çektiler.
More Sentences
|
| 33 |
General |
get at v.
|
demek istemek |
|
I began to see what he was getting at.
Ne demek istediğini anlamaya başladım.
More Sentences
|
| 34 |
General |
leap at v.
|
atlamak |
|
The dog leaped at a stranger.
Köpek bir yabancının üzerine atladı.
More Sentences
|
| 35 |
General |
stare at v.
|
gözlerini dikmek |
|
Why is everyone staring at her?
Neden herkes ona gözünü dikiyor?
More Sentences
|
| 36 |
General |
study at v.
|
eğitim görmek (bir yerde) |
|
Currently 1,600 international students from over 100 countries study at the University of Victoria.
Şu anda 100'den fazla ülkeden 1.600 uluslararası öğrenci Victoria Üniversitesi'nde eğitim görmektedir.
More Sentences
|
| 37 |
General |
stare at v.
|
bakakalmak |
|
We all stared at him.
Hepimiz ona bakakaldık.
More Sentences
|
| 38 |
General |
be angry at v.
|
kızgın olmak |
|
I thought she was angry at me because I didn't pay the bill in time.
Hesabı zamanında ödemediğim için bana kızgın olduğunu sanıyordum.
More Sentences
|
| 39 |
General |
throw rock at v.
|
taş atmak |
|
Did Tom really throw rocks at you?
Tom gerçekten sana taş attı mı?
More Sentences
|
| 40 |
General |
glare at v.
|
ters ters bakmak |
|
Tom and Mary glared at each other.
Tom ve Mary birbirlerine ters ters baktılar.
More Sentences
|
| 41 |
General |
be at work v.
|
işte olmak |
|
Shouldn't you be at work already?
Şimdiye kadar işte olman gerekmiyor muydu?
More Sentences
|
| 42 |
General |
get at v.
|
ulaşmak |
|
With the help of the victims, what counts is getting at the big villains.
Kurbanların yardımıyla, önemli olan esas kötü adamlara ulaşmaktır.
More Sentences
|
| 43 |
General |
be looked at v.
|
bakılmak |
|
I can't stand being looked at like that.
Bana öyle bakılmasına dayanamıyorum.
More Sentences
|
| 44 |
General |
be amazed at v.
|
şaşırmak |
|
I was amazed at his carelessness.
Onun dikkatsizliğine şaşırdım.
More Sentences
|
| 45 |
General |
stare at v.
|
bakmak (dikkatle) |
|
She was still staring at the grave.
Hala mezara bakıyordu.
More Sentences
|
| 46 |
General |
put at risk v.
|
riske atmak |
|
So carelessness within the Commission in the spending of money is not likely to put at risk vast quantities of money.
Dolayısıyla Komisyon bünyesinde para harcamalarında dikkatsiz davranılması büyük miktarlarda parayı riske atmayacaktır.
More Sentences
|
| 47 |
General |
take aim at v.
|
nişan almak |
|
Take aim at the target.
Hedefe nişan alın.
More Sentences
|
| 48 |
General |
be present at v.
|
bulunmak |
|
I was present at the meeting.
Ben toplantıda hazır bulundum.
More Sentences
|
| 49 |
General |
scoff at v.
|
alay etmek |
|
They scoffed at our efforts.
Çabalarımızla alay ettiler.
More Sentences
|
| 50 |
General |
scream at v.
|
bağırmak |
|
At that moment I wanted to scream at her.
O an ona bağırmak istedim.
More Sentences
|
| 51 |
General |
glare at v.
|
dik dik bakmak |
|
Tom and Mary glared at each other.
Tom ve Mary birbirlerine dik dik baktılar.
More Sentences
|
| 52 |
General |
laugh at v.
|
gülmek |
|
If the situation was not so tragic, one could laugh at it.
Eğer durum bu kadar trajik olmasaydı, buna gülüp geçilebilirdi.
More Sentences
|
| 53 |
General |
aim at v.
|
hedef almak |
|
What is now being proposed is aimed at these companies from outside the EU.
Şu anda teklif edilen şey, AB dışından gelen bu şirketleri hedef almaktadır.
More Sentences
|
| 54 |
General |
laugh at v.
|
gülüp geçmek |
|
The police stand by laughing at the brutal scenes of intimidation and even murder of honest citizens.
Polis, dürüst vatandaşlara yönelik acımasız sindirme ve hatta öldürme sahnelerine gülüp geçiyor.
More Sentences
|
| 55 |
General |
throw stone at v.
|
taş atmak |
|
We can throw stones at the police.
Polise taş atabiliriz.
More Sentences
|
| 56 |
General |
gaze at v.
|
seyretmek |
|
We gazed at the beautiful scenery.
Güzel manzarayı seyre daldık.
More Sentences
|
| 57 |
General |
point at v.
|
göstermek |
|
What are you pointing at?
Neyi gösteriyorsun?
More Sentences
|
| 58 |
General |
marvel at v.
|
hayret etmek |
|
Marvel at the beautiful modern buildings, such as the Shanghai World Financial Center and Jinmao Tower.
Şangay Dünya Finans Merkezi ve Jinmao Kulesi gibi güzel modern binalara hayret edin.
More Sentences
|
| 59 |
General |
gaze at v.
|
gözünü dikmek |
|
The girl was gazing at the doll.
Kız, oyuncak bebeğe gözünü dikmişti.
More Sentences
|
| 60 |
General |
be present at v.
|
hazır olmak |
|
Tom is going to be present at today's meeting.
Tom bugünkü toplantıda hazır olacak.
More Sentences
|
| 61 |
General |
bark at v.
|
bağırmak |
|
Ruth, forgive me for barking at you like a dog.
Ruth, sana bir köpek gibi bağırdığım için beni affet.
More Sentences
|
| 62 |
General |
be at work v.
|
iş başında olmak |
|
Tom should still be at work.
Tom hâlâ iş başında olmalı.
More Sentences
|
| 63 |
General |
point at v.
|
parmakla göstermek |
|
It's bad manners to point at people.
İnsanları parmakla göstermek kötü bir davranış.
More Sentences
|
| 64 |
General |
repeating a year at school n.
|
çift dikiş |
|
| 65 |
General |
lunge at n.
|
üzerine saldırı |
|
| 66 |
General |
health and safety at work n.
|
işçi sağlığı ve iş güvenliği |
|
| 67 |
General |
at home in n.
|
kendini rahat hisseden (bir yerde) |
|
| 68 |
General |
counselor at law n.
|
avukat |
|
| 69 |
General |
collisions at sea n.
|
denizde çarpışmalar |
|
| 70 |
General |
name given at birth n.
|
göbek adı |
|
| 71 |
General |
looking at n.
|
seyir |
|
| 72 |
General |
stoppage at source n.
|
vergilerin kaynağında kesilmesi |
|
| 73 |
General |
gentleman at arms n.
|
kral muhafızı |
|
| 74 |
General |
looking at n.
|
seyretme |
|
| 75 |
General |
nursing at home n.
|
evde bakım |
|
| 76 |
General |
accomplished at n.
|
bir şeyde usta |
|
| 77 |
General |
friend at court n.
|
torpil |
|
| 78 |
General |
playing at families n.
|
evcilik |
|
| 79 |
General |
object at issue n.
|
iddia olunan şey |
|
| 80 |
General |
sergeant at arms n.
|
parlamentoda güvenlik görevlisi |
|
| 81 |
General |
deduction at source n.
|
stopaj |
|
| 82 |
General |
a course of treatment at a spa n.
|
kaplıca tedavisi |
|
| 83 |
General |
a cure at a spa n.
|
kaplıca kürü |
|
| 84 |
General |
friend at court n.
|
dayı |
|
| 85 |
General |
at the first opportunity n.
|
ilk fırsatta |
|
| 86 |
General |
corruption starts at the top n.
|
balık baştan kokar |
|
| 87 |
General |
criminal still at large n.
|
hapishane kaçkını |
|
| 88 |
General |
prayer performed at a funeral n.
|
cenaze namazı |
|
| 89 |
General |
lunge at n.
|
üzerine hücum |
|
| 90 |
General |
friend at court n.
|
tanıdık |
|
| 91 |
General |
nursing of old persons at home n.
|
evde yaşlı bakım |
|
| 92 |
General |
accident at sea n.
|
deniz kazası |
|
| 93 |
General |
course for nursing at home n.
|
evde yaşlı bakım kursu |
|
| 94 |
General |
enemy at the gate n.
|
kapıdaki düşman |
|
| 95 |
General |
friend at court n.
|
arka |
|
| 96 |
General |
glance at n.
|
ima |
|
| 97 |
General |
love at first sight n.
|
ilk görüşte aşk |
|
| 98 |
General |
the turf at n.
|
yarışçılığı |
|
| 99 |
General |
heir at law n.
|
yasal mirasçı |
|
| 100 |
General |
cheating at games n.
|
mızıkçılık |
|
| 101 |
General |
object at issue n.
|
anlaşmazlık konusu |
|
| 102 |
General |
dive time at current depth n.
|
dipte kalma süresi |
|
| 103 |
General |
sergeant at arms n.
|
komiser |
|
| 104 |
General |
age at entry n.
|
giriş yaşı |
|
| 105 |
General |
age at last birthday n.
|
son doğum günündeki yaş |
|
| 106 |
General |
object at issue n.
|
tartışma konusu |
|
| 107 |
General |
ticket at full fare n.
|
tam bilet |
|
| 108 |
General |
forty at a time n.
|
kırkar |
|
| 109 |
General |
at the earliest opportunity n.
|
ilk fırsatta |
|
| 110 |
General |
name at birth n.
|
doğum adı |
|
| 111 |
General |
name at birth n.
|
doğum ismi |
|
| 112 |
General |
at the earliest possible opportunity n.
|
vakit geçirmeden |
|
| 113 |
General |
passage of (or at) arms n.
|
ağız dalaşı |
|
| 114 |
General |
love at first sight n.
|
yıldırım aşkı |
|
| 115 |
General |
barrister-at-law n.
|
dava vekili |
|
| 116 |
General |
counsellor-at-law n.
|
dava vekili |
|
| 117 |
General |
counsellor-at-law n.
|
avukat |
|
| 118 |
General |
gentleman-at-arms n.
|
kral muhafızı |
|
| 119 |
General |
man-at-arms n.
|
asker |
|
| 120 |
General |
counselor-at-law n.
|
dava vekili |
|
| 121 |
General |
man-at-arms n.
|
silahşor |
|
| 122 |
General |
deal at arm's length with someone n.
|
bir işlemin tarafların birbirleriyle ilişkisi yokmuş gibi yürütülmesi |
|
| 123 |
General |
the train leaves at four o'clock n.
|
tren saat dörtte kalkar |
|
| 124 |
General |
ship at sea n.
|
denizdeki gemi |
|
| 125 |
General |
life expectancy at birth n.
|
umulan yaşam süresi (doğum anında) |
|
| 126 |
General |
one's arrival at work n.
|
işe geliş (saati) |
|
| 127 |
General |
a statement made at a police station n.
|
karakol ifadesi |
|
| 128 |
General |
an advantage gained at the beginning n.
|
başlangıçta elde edilen avantaj |
|
| 129 |
General |
carpet at low price n.
|
düşük fiyata halı |
|
| 130 |
General |
at any time of day n.
|
günün herhangi bir zamanı |
|
| 131 |
General |
first day at school n.
|
okuldaki ilk gün |
|
| 132 |
General |
a bullet fired at democracy n.
|
demokrasiye atılan kurşun |
|
| 133 |
General |
death at a young age n.
|
genç yaşta ölüm |
|
| 134 |
General |
dying at a young age n.
|
gençt yaşta ölme |
|
| 135 |
General |
suspect at large n.
|
kaçak zanlı |
|
| 136 |
General |
companion at home n.
|
adreste/evde refakat |
|
| 137 |
General |
the point arrived at n.
|
gelinen nokta |
|
| 138 |
General |
the credits at the end of a movie n.
|
film sonunda çıkan yazılar |
|
| 139 |
General |
barrister at law n.
|
dava vekili |
|
| 140 |
General |
counselor at law n.
|
dava vekili |
|
| 141 |
General |
counsellor at law n.
|
avukat |
|
| 142 |
General |
counsellor at law n.
|
dava vekili |
|
| 143 |
General |
counselor-at-law n.
|
avukat |
|
| 144 |
General |
stay at home father n.
|
eşi çalıştığından ötürü ev işlerini yapan koca |
|
| 145 |
General |
stay-at-home dad n.
|
eşi çalıştığından ötürü ev işlerini yapan koca |
|
| 146 |
General |
point at issue n.
|
tartışma konusu/söz konusu mesele/konu |
|
| 147 |
General |
stay-at-home mom n.
|
ev hanımı anne |
|
| 148 |
General |
people at the base of the pyramid n.
|
piramidin tabanındakiler |
|
| 149 |
General |
at-homeness n.
|
evde olma/bulunma |
|
| 150 |
General |
at-homeness n.
|
kendini iyi ve güvende hissetme |
|
| 151 |
General |
a day at school n.
|
okulda bir gün |
|
| 152 |
General |
paying at the door n.
|
kapıda ödeme |
|
| 153 |
General |
delivery at the door n.
|
kapıda teslim |
|
| 154 |
General |
prime minister at the time/during that time n.
|
zamanın başbakanı |
|
| 155 |
General |
contents at a glance n.
|
bir bakışta içindekiler |
|
| 156 |
General |
name at birth n.
|
doğum adı |
|
| 157 |
General |
life at a glance n.
|
bir bakışta hayat |
|
| 158 |
General |
my new friend at school n.
|
okuldaki yeni arkadaşım |
|
| 159 |
General |
activities at work n.
|
iş yerinde gerçekleştirilen aktiviteler |
|
| 160 |
General |
everything at once n.
|
bir kerede her şey |
|
| 161 |
General |
win-at-all-costs attitude n.
|
ne olursa olsun kazanmaya değer yaklaşımı |
|
| 162 |
General |
action at law n.
|
kanuni işlem |
|
| 163 |
General |
action at law n.
|
yasal işlem |
|
| 164 |
General |
action at law n.
|
yasal girişim |
|
| 165 |
General |
action at law n.
|
hukuk davası |
|
| 166 |
General |
bachelor-at-arms n.
|
en alt rütbeli şövalye |
|
| 167 |
General |
bachelor-at-arms n.
|
en düşük rütbeli şövalye |
|
| 168 |
General |
aftergame at irish n.
|
tavlaya benzer eski bir oyun |
|
| 169 |
General |
at-home n.
|
ev oturması |
|
| 170 |
General |
at-home n.
|
ev ziyareti |
|
| 171 |
General |
jack-at-all-trades n.
|
her işten anlayan kimse |
|
| 172 |
General |
jack-at-a-pinch n.
|
acil durum yedeği |
|
| 173 |
General |
jack-at-a-pinch n.
|
ücret karşılığı hizmet veren gezgin papaz |
|
| 174 |
General |
jack-at-a-pinch n.
|
acil durumda birinin yerini alan kimse |
|
| 175 |
General |
jack-at-all-trades n.
|
elinden her iş gelen kimse |
|
| 176 |
General |
man-at-arms n.
|
ağır silahla donanmış asker |
|
| 177 |
General |
man-at-arms n.
|
ağır silahla donanmış orta çağ süvarisi |
|
| 178 |
General |
(at) worst n.
|
en hoş olmayan nitelik veya durum |
|
| 179 |
General |
(at) worst n.
|
en kötü nitelik veya durum |
|
| 180 |
General |
(at) worst n.
|
en vasıfsız nitelik veya durum |
|
| 181 |
General |
call at v.
|
ziyaret etmek |
|
| 182 |
General |
look at something in perspective v.
|
bir şeye geniş bir açıdan bakmak |
|
| 183 |
General |
shout at the top of one's voice v.
|
yırtınmak |
|
| 184 |
General |
be good at v.
|
belirli bir şeyi iyi yapmak |
|
| 185 |
General |
sell at auction v.
|
açık artırma ile satmak |
|
| 186 |
General |
laugh at v.
|
alaya almak |
|
| 187 |
General |
set someone's mind at rest v.
|
birinin kuşkularını ortadan kaldırmak |
|
| 188 |
General |
hold at bay v.
|
yaklaştırmamak |
|
| 189 |
General |
go on at v.
|
azarlamak |
|
| 190 |
General |
ride at a gallop v.
|
eştirmek |
|
| 191 |
General |
take a shot at v.
|
bir el ateş etmek (tüfekle) |
|
| 192 |
General |
be at a standstill v.
|
kesilmek |
|
| 193 |
General |
set at nought v.
|
önemsememek |
|
| 194 |
General |
keep something near at hand v.
|
el altında bulundurmak |
|
| 195 |
General |
be at each other's throat v.
|
boğuşmak |
|
| 196 |
General |
tilt at windmills v.
|
değirmenlere karşı savaşmak |
|
| 197 |
General |
be good at repartee v.
|
hazırcevap olmak |
|
| 198 |
General |
get at v.
|
bulaşmak |
|
| 199 |
General |
take a shot at v.
|
bir el ateş etmek |
|
| 200 |
General |
get back at somebody v.
|
öç almak |
|
| 201 |
General |
lunge at v.
|
üzerine saldırmak |
|
| 202 |
General |
snarl at v.
|
homurdanmak |
|
| 203 |
General |
knock at the door v.
|
kapıyı çalmak |
|
| 204 |
General |
peck at somebody v.
|
tartaklamak |
|
| 205 |
General |
hit at v.
|
sataşmak |
|
| 206 |
General |
poke fun at v.
|
birine takılmak (şaka) |
|
| 207 |
General |
take a look at v.
|
göz atmak |
|
| 208 |
General |
put out at interest v.
|
faize yatırmak |
|
| 209 |
General |
be at a loss v.
|
şaşırmak |
|
| 210 |
General |
be hard at hand v.
|
kapıda olmak |
|
| 211 |
General |
be very good at v.
|
adamı olmak |
|
| 212 |
General |
hint at v.
|
imlemek |
|
| 213 |
General |
hit at v.
|
saldırmak |
|
| 214 |
General |
revolt at v.
|
isyan etmek |
|
| 215 |
General |
look down one's nose at v.
|
küçük görmek |
|
| 216 |
General |
have a shy at v.
|
tecrübe etmek |
|
| 217 |
General |
take aim at v.
|
hedeflemek |
|
| 218 |
General |
set someone at ease v.
|
birini rahatlatmak |
|
| 219 |
General |
throw mud at v.
|
çamur atmak |
|
| 220 |
General |
aim at v.
|
fırlatmak (bir şeyi bir yere) |
|
| 221 |
General |
hint at v.
|
dokundurmak |
|
| 222 |
General |
go at v.
|
saldırmak |
|
| 223 |
General |
squint at v.
|
şaşı bakmak |
|
| 224 |
General |
sneeze at v.
|
küçümsemek |
|
| 225 |
General |
be at someone's agenda v.
|
gündeme gelmek |
|
| 226 |
General |
be at an end v.
|
sona ermek |
|
| 227 |
General |
nag at v.
|
başının etini yemek |
|
| 228 |
General |
run at v.
|
saldırmak |
|
| 229 |
General |
set someone's mind at rest v.
|
birini rahatlatmak |
|
| 230 |
General |
excel at v.
|
sivrilmek |
|
| 231 |
General |
foam at the mouth v.
|
çok öfkeli olmak |
|
| 232 |
General |
cock one's eye at v.
|
göz etmek |
|
| 233 |
General |
preside at v.
|
başkanlık etmek |
|
| 234 |
General |
jump at a conclusion v.
|
acele hüküm vermek |
|
| 235 |
General |
be at a crossroads v.
|
yol ayrımında olmak |
|
| 236 |
General |
be at someone's elbow v.
|
yanında olmak |
|
| 237 |
General |
be average out at v.
|
ortalaması (belirli bir miktar) olmak |
|
| 238 |
General |
be at fault v.
|
kabahatli olmak |
|
| 239 |
General |
leap at v.
|
havada kapmak |
|
| 240 |
General |
be at the bottom of the heap v.
|
diğerlerine göre daha kötü durumda olmak |
|
| 241 |
General |
wink at v.
|
göz yummak |
|
| 242 |
General |
lay something at somebody's door v.
|
suçu üzerine atmak |
|
| 243 |
General |
nag at somebody v.
|
dırdır etmek |
|
| 244 |
General |
look daggers at someone v.
|
birine öfke ile bakmak |
|
| 245 |
General |
be at variance with v.
|
ile çelişmek |
|
| 246 |
General |
lope at v.
|
eşkin gitmek |
|
| 247 |
General |
glare at v.
|
sert sert bakmak |
|
| 248 |
General |
lay at someone's door v.
|
suçu birinin üstüne atmak |
|
| 249 |
General |
look at with the eye of v.
|
gözüyle bakmak |
|
| 250 |
General |
eat at v.
|
sürüklemek |
|
| 251 |
General |
lay something at one's door v.
|
yüklemek |
|
| 252 |
General |
look at with rolling eyes v.
|
fıldır fıldır bakmak |
|
| 253 |
General |
ogle at each other v.
|
kesişmek |
|
| 254 |
General |
sneer at v.
|
küçümsemek |
|
| 255 |
General |
be hard at hand v.
|
kapıya dayanmış olmak |
|
| 256 |
General |
gibe at v.
|
alay etmek |
|
| 257 |
General |
be at the head of v.
|
başında bulunmak |
|
| 258 |
General |
poke fun at v.
|
bir kimse ile alay etmek |
|
| 259 |
General |
stick at v.
|
bir iş üzerinde sebatla çalışmaya devam etmek |
|
| 260 |
General |
grab at v.
|
tutmaya çalışmak |
|
| 261 |
General |
have a bash at something v.
|
teşebbüs etmek |
|
| 262 |
General |
become a regular at v.
|
abone olmak |
|
| 263 |
General |
pull something at both ends v.
|
çekiştirmek |
|
| 264 |
General |
look at out of the corner of one's eye v.
|
göz ucuyla bakmak |
|
| 265 |
General |
look at one another v.
|
bakışmak |
|
| 266 |
General |
put at risk v.
|
tehlikeye atmak |
|
| 267 |
General |
be at variance with v.
|
ile araları bozuk olmak |
|
| 268 |
General |
jib at doing v.
|
direnmek |
|
| 269 |
General |
be at a disadvantage v.
|
dezavantajlı olmak |
|
| 270 |
General |
wander from the subject at hand v.
|
ele alınan konudan ayrılmak |
|
| 271 |
General |
turn up one's nose at v.
|
beğenmemek |
|
| 272 |
General |
jeer at v.
|
alay etmek |
|
| 273 |
General |
blink at v.
|
şaşırmak |
|
| 274 |
General |
keep at v.
|
bırakmamak |
|
| 275 |
General |
throw mud at somebody v.
|
çamur atmak |
|
| 276 |
General |
be good at v.
|
alanında iyi olmak |
|
| 277 |
General |
be at one's best v.
|
en iyi durumda olmak |
|
| 278 |
General |
lunge at v.
|
ileri atılmak |
|
| 279 |
General |
dabble at v.
|
su serpmek |
|
| 280 |
General |
keep someone at arm's length v.
|
birinin samimi olmasına izin vermemek |
|
| 281 |
General |
be at rest v.
|
çalışmamak |
|
| 282 |
General |
be peeved at v.
|
sinir olmak |
|
| 283 |
General |
fire questions at v.
|
birini soru yağmuruna tutmak |
|
| 284 |
General |
feel shame at v.
|
utanmak |
|
| 285 |
General |
draw the line at v.
|
reddetmek |
|
| 286 |
General |
be at the bottom of something v.
|
başının altından çıkmak |
|
| 287 |
General |
be at a premium v.
|
tutulmak |
|
| 288 |
General |
look at v.
|
göz atmak |
|
| 289 |
General |
be found at fault v.
|
kabahatli çıkmak |
|
| 290 |
General |
be at someone's disposal v.
|
birinin emrine amade olmak |
|
| 291 |
General |
keep someone at arm's length v.
|
biriyle samimi olmamak için ona çok mesafeli davranmak |
|
| 292 |
General |
be at odds with v.
|
aykırı olmak |
|
| 293 |
General |
snatch at v.
|
atlamak |
|
| 294 |
General |
go off at half cocked v.
|
hazırlıksız iş görmek |
|
| 295 |
General |
stand at attention v.
|
esas duruşta olmak |
|
| 296 |
General |
blaze away at v.
|
ateşe tutmak |
|
| 297 |
General |
keep someone at a distance v.
|
birine soğuk davranmak |
|
| 298 |
General |
be at daggers drawn v.
|
kanlı bıçaklı olmak |
|
| 299 |
General |
stop at v.
|
bir yerde durmak (mola vb) |
|
| 300 |
General |
lie at full length v.
|
serilmek |
|
| 301 |
General |
be bond with somebody at heart v.
|
yürekten bağlı olmak |
|
| 302 |
General |
be at something v.
|
meşgul olmak |
|
| 303 |
General |
figure out at v.
|
tutmak |
|
| 304 |
General |
puff at v.
|
tüttürmek |
|
| 305 |
General |
get back at v.
|
öç almak |
|
| 306 |
General |
be out at grass v.
|
otlamak |
|
| 307 |
General |
be at home to guests v.
|
gün yapmak |
|
| 308 |
General |
be an old hand at v.
|
bir konuda bayağı tecrübeli olmak |
|
| 309 |
General |
be at ease v.
|
müsterih olmak |
|
| 310 |
General |
look daggers at v.
|
kötü kötü bakmak |
|
| 311 |
General |
get at v.
|
varmak |
|
| 312 |
General |
rail at v.
|
hırlamak |
|
| 313 |
General |
level something at v.
|
yöneltmek |
|
| 314 |
General |
fall at somebody's feet v.
|
dizlerine kapanmak |
|
| 315 |
General |
take a swipe at v.
|
bir şeye doğru şöyle bir sallamak |
|
| 316 |
General |
hint at v.
|
üstü kapalı söylemek |
|
| 317 |
General |
be at hand v.
|
el altında olmak |
|
| 318 |
General |
take someone at her word v.
|
birine inanmak |
|
| 319 |
General |
exalt at v.
|
çok sevinmek |
|
| 320 |
General |
be at a crossroads v.
|
yol ayrımına gelmek |
|
| 321 |
General |
try one's hand at v.
|
bir şeyi yapmayı denemek |
|
| 322 |
General |
jeer at v.
|
kafa bulmak (dalga geçerek) |
|
| 323 |
General |
take a brief look at v.
|
şöyle bir bakmak |
|
| 324 |
General |
set something at naught v.
|
bir şeyi hiçe saymak |
|
| 325 |
General |
wonder at v.
|
hayret etmek |
|
| 326 |
General |
keep on at somebody v.
|
üstüne varmak |
|
| 327 |
General |
be at rest v.
|
hareketsiz olmak |
|
| 328 |
General |
look daggers at v.
|
ters ters bakmak |
|
| 329 |
General |
be at war with v.
|
uğraşmak |
|
| 330 |
General |
make eyes at somebody v.
|
göz süzmek |
|
| 331 |
General |
be at a low ebb v.
|
morali bozuk olmak |
|
| 332 |
General |
work at v.
|
bir şey için emek harcamak |
|
| 333 |
General |
wink at v.
|
göz etmek |
|
| 334 |
General |
arrive at a decision v.
|
karara varmak |
|
| 335 |
General |
blink at v.
|
hayret etmek |
|
| 336 |
General |
blaze away at v.
|
hararetle yapmak |
|
| 337 |
General |
be at a loss v.
|
ne yapacağını bilmemek |
|
| 338 |
General |
be a dab hand at something v.
|
erbabı olmak |
|
| 339 |
General |
be sick at one's stomach v.
|
midesi bulanmak |
|
| 340 |
General |
come at v.
|
ulaşmak |
|
| 341 |
General |
be at a standstill v.
|
kesilmiş vaziyette olmak |
|
| 342 |
General |
be found at fault v.
|
kabahatli bulunmak |
|
| 343 |
General |
be at the mercy of v.
|
ocağına düşmek |
|
| 344 |
General |
come at v.
|
üstüne gelmek |
|
| 345 |
General |
wonder at v.
|
şaşırmak |
|
| 346 |
General |
pick at v.
|
çekelemek |
|
| 347 |
General |
grasp at v.
|
kapmaya çalışmak |
|
| 348 |
General |
give way at the knees v.
|
dizlerinin bağı çözülmek |
|
| 349 |
General |
be at the parting of the ways v.
|
yol ayrımında olmak |
|
| 350 |
General |
lay at someone's door v.
|
bir suçu birine yüklemek |
|
| 351 |
General |
level at v.
|
yüklemek (suçu) |
|
| 352 |
General |
hold the rope at both ends v.
|
kendini helak etmek |
|
| 353 |
General |
keep somebody at a distance v.
|
yüz vermemek |
|
| 354 |
General |
succeed at v.
|
bir konuda başarılı olmak |
|
| 355 |
General |
rejoice at v.
|
düğün bayram etmek |
|
| 356 |
General |
turn up one's nose at v.
|
reddetmek |
|
| 357 |
General |
lash out at v.
|
sert ve ani çıkış yapmak |
|
| 358 |
General |
keep somebody at a distance v.
|
mesafeli davranmak |
|
| 359 |
General |
tug at one's heartstrings v.
|
yüreğini cız ettirmek |
|
| 360 |
General |
sell at loss v.
|
zararına satmak |
|
| 361 |
General |
disgust at v.
|
nefret etmek |
|
| 362 |
General |
produce at v.
|
mal etmek |
|
| 363 |
General |
fly at v.
|
saldırmak |
|
| 364 |
General |
take a look at v.
|
bir göz atmak |
|
| 365 |
General |
exult at v.
|
çok sevinmek |
|
| 366 |
General |
have a gander at v.
|
bakmak |
|
| 367 |
General |
draw a bow at a venture v.
|
boş atıp dolu tutmak |
|
| 368 |
General |
pick at v.
|
karışmak |
|
| 369 |
General |
be at sea v.
|
denizde olmak |
|
| 370 |
General |
sell at a premium v.
|
kar getirmek |
|
| 371 |
General |
rejoice at v.
|
dünyalar onun olmak |
|
| 372 |
General |
stop short at v.
|
işi belirli bir yere vardırmamak |
|
| 373 |
General |
be bad at figures v.
|
hesabı kötü olmak |
|
| 374 |
General |
be taken aback at/by v.
|
-e çok şaşırmak |
|
| 375 |
General |
make sheep's eyes at somebody v.
|
göz süzmek |
|
| 376 |
General |
run atilt at somebody v.
|
saldırmak |
|
| 377 |
General |
sling mud at v.
|
çamur atmak |
|
| 378 |
General |
blink at v.
|
göz yummak |
|
| 379 |
General |
scowl at v.
|
kaşlarını çatıp bakmak |
|
| 380 |
General |
be at a low ebb v.
|
çok azalmış olmak |
|
| 381 |
General |
foam at the mouth v.
|
ağzı köpürmek |
|
| 382 |
General |
nibble at v.
|
dişlemek |
|
| 383 |
General |
live at somebody's expense v.
|
sırtından geçinmek |
|
| 384 |
General |
be at hand v.
|
yaklaşmak |
|
| 385 |
General |
be riled at v.
|
sinirlenmek |
|
| 386 |
General |
beat at the door v.
|
kapıyı çalmak |
|
| 387 |
General |
clutch at v.
|
yakalamaya çalışmak |
|
| 388 |
General |
be piqued at v.
|
kırılmak |
|
| 389 |
General |
be piqued at v.
|
gücenmek |
|
| 390 |
General |
gird at v.
|
alay etmek |
|
| 391 |
General |
keep something at one's fingertips v.
|
el altında bulundurmak |
|
| 392 |
General |
turn one's nose up at something v.
|
burun kıvırmak |
|
| 393 |
General |
balk at v.
|
ürkmek |
|
| 394 |
General |
have a dig at somebody v.
|
taş atmak |
|
| 395 |
General |
strive at v.
|
bir şey için çabalamak |
|
| 396 |
General |
stand at v.
|
belirli bir derecede olmak (ısı vb) |
|
| 397 |
General |
laugh at v.
|
birisine gülmek |
|
| 398 |
General |
leer at v.
|
pis pis bakmak |
|
| 399 |
General |
happen at the same time v.
|
rastlamak |
|
| 400 |
General |
spit at somebody v.
|
tükürmek |
|
| 401 |
General |
pull a face at v.
|
surat asmak |
|
| 402 |
General |
be at daggers drawn with somebody v.
|
kanlı bıçaklı olmak |
|
| 403 |
General |
fly at one anothers throats v.
|
boğaz boğaza gelmek |
|
| 404 |
General |
be at an end v.
|
sonuçlanmak |
|
| 405 |
General |
peg away at v.
|
bir işte sebatla çalışmak |
|
| 406 |
General |
have something at one's fingertips v.
|
bir şeyi çok iyi bilmek |
|
| 407 |
General |
run at full speed v.
|
alabildiğine koşmak |
|
| 408 |
General |
be at hand v.
|
yakında olmak |
|
| 409 |
General |
sneeze at v.
|
yabana atmak |
|
| 410 |
General |
strain at a gnat and swallow a camel v.
|
ufak bir kabahati mesele yapıp büyük bir yanlışa aldırmamak |
|
| 411 |
General |
burn the candle at both ends v.
|
fazla çalışmak |
|
| 412 |
General |
be riled at v.
|
kızmak |
|
| 413 |
General |
get at v.
|
kötülük etmek |
|
| 414 |
General |
set at loggerheads v.
|
birbirine düşürmek |
|
| 415 |
General |
shout at the top of one's voice v.
|
avaz avaz bağırmak |
|
| 416 |
General |
proceed at an angle v.
|
bir açıda ilerlemek |
|
| 417 |
General |
poke something at v.
|
bir şeyi bir yere doğru uzatmak |
|
| 418 |
General |
feel at home v.
|
kendini rahat hissetmek |
|
| 419 |
General |
connive at v.
|
görmezlikten gelmek |
|
| 420 |
General |
set at naught v.
|
önemsememek |
|
| 421 |
General |
have a go at v.
|
denemek |
|
| 422 |
General |
hold someone at bay v.
|
birini sindirmek |
|
| 423 |
General |
go at something v.
|
sarılmak |
|
| 424 |
General |
blink at v.
|
görmezlikten gelmek |
|
| 425 |
General |
come at v.
|
keşfetmek |
|
| 426 |
General |
shout at the top of one's voice v.
|
bar bar bağırmak |
|
| 427 |
General |
lay something at one's door v.
|
üstüne yıkmak |
|
| 428 |
General |
shy at v.
|
ürkmek |
|
| 429 |
General |
poke fun at somebody v.
|
makaraya sarmak |
|
| 430 |
General |
be at the bottom of the pile v.
|
diğerlerine göre daha kötü durumda olmak |
|
| 431 |
General |
make eyes at v.
|
göz etmek |
|
| 432 |
General |
be out at grass v.
|
yayılmak |
|
| 433 |
General |
aim at v.
|
niyet etmek |
|
| 434 |
General |
jeer at v.
|
yuhalamak |
|
| 435 |
General |
gaze at v.
|
gözü dalmak |
|
| 436 |
General |
be at a standstill v.
|
durmak |
|
| 437 |
General |
be a dab hand at something v.
|
uzmanı olmak |
|
| 438 |
General |
be out at grass v.
|
emekli olmak |
|
| 439 |
General |
feel at ease v.
|
içi rahat etmek |
|
| 440 |
General |
burn the candle at both ends v.
|
gece gündüz demeden çalışarak kendini helak etmek |
|
| 441 |
General |
be at the point of death v.
|
ölmek üzere olmak |
|
| 442 |
General |
keep someone at bay v.
|
birini korkutarak yaklaşıp zarar vermesini önlemek |
|
| 443 |
General |
grab at v.
|
elle tutmaya çalışmak |
|
| 444 |
General |
pull at somebody's heartstrings v.
|
suistimal etmek |
|
| 445 |
General |
snarl at v.
|
söylenmek |
|
| 446 |
General |
peck at v.
|
kuş gibi az yemek |
|
| 447 |
General |
loose off at v.
|
parlamak |
|
| 448 |
General |
be riled at v.
|
sinir yapmak |
|
| 449 |
General |
be at something v.
|
başında olmak |
|
| 450 |
General |
glower at v.
|
yiyecekmiş gibi bakmak |
|
| 451 |
General |
stick at v.
|
bir işi bırakmamak |
|
| 452 |
General |
be good at figures v.
|
hesabı iyi olmak |
|
| 453 |
General |
glower at v.
|
ters ters bakmak |
|
| 454 |
General |
take a look at v.
|
bakmak |
|
| 455 |
General |
strain at a gnat and swallow a camel v.
|
önemsiz bir şeyi mesele yapıp önemli bir şeye hiç aldırmamak |
|
| 456 |
General |
thunder at v.
|
gümletmek |
|
| 457 |
General |
jump at something v.
|
dünden razı olmak |
|
| 458 |
General |
work out at to v.
|
gelmek (belirli bir miktara) |
|
| 459 |
General |
revile at something v.
|
kötülemek |
|
| 460 |
General |
figure out at v.
|
ulaşmak |
|
| 461 |
General |
draw the line at v.
|
yapmamak |
|
| 462 |
General |
snatch at v.
|
uzanmak |
|
| 463 |
General |
put somebody's mind at rest v.
|
yüreğine su serpmek |
|
| 464 |
General |
go at a snail's pace v.
|
kağnı gibi gitmek |
|
| 465 |
General |
take turns at something v.
|
sırayla yapmak |
|
| 466 |
General |
be at someone's elbow v.
|
yanı başında olmak |
|
| 467 |
General |
set at variable v.
|
aralarını açmak |
|
| 468 |
General |
set at nought v.
|
hiçe saymak |
|
| 469 |
General |
keep someone at arm's length v.
|
birini pek yaklaştırmamak |
|
| 470 |
General |
be at bay v.
|
çıkmaza girmek |
|
| 471 |
General |
have a stab at v.
|
kalkışmak |
|
| 472 |
General |
make somebody drool at the mouth over something v.
|
ağzını sulandırmak |
|
| 473 |
General |
hold someone at bay v.
|
birini korkutarak yaklaşıp zarar vermesini önlemek |
|
| 474 |
General |
connive at v.
|
göz yummak |
|
| 475 |
General |
eat at v.
|
aşındırmak |
|
| 476 |
General |
take offence at v.
|
gocunmak |
|
| 477 |
General |
jump at something v.
|
balıklama dalmak |
|
| 478 |
General |
turn up one's nose at v.
|
burun kıvırmak |
|
| 479 |
General |
take someone at his word v.
|
birine inanmak |
|
| 480 |
General |
grasp at v.
|
uzanmak |
|
| 481 |
General |
pounce at v.
|
birden üstüne atılmak |
|
| 482 |
General |
be at the top of the agenda v.
|
gündeme gelmek |
|
| 483 |
General |
be at a loose end v.
|
boşta olmak |
|
| 484 |
General |
work out at v.
|
gelmek (belirli bir miktara) |
|
| 485 |
General |
turn one's nose up at v.
|
burun burmak |
|
| 486 |
General |
revolt at v.
|
iğrenmek |
|
| 487 |
General |
wink at v.
|
göz kırparak işaret etmek |
|
| 488 |
General |
be at the end of one's rope v.
|
çaresiz kalmak |
|
| 489 |
General |
make eyes at v.
|
gözle flört etmek |
|
| 490 |
General |
pull at v.
|
çekelemek |
|
| 491 |
General |
be at risk v.
|
tehlikede olmak |
|
| 492 |
General |
wait at table v.
|
servis yapmak |
|
| 493 |
General |
tear at one's heartstrings v.
|
yüreğini cız ettirmek |
|
| 494 |
General |
fly at v.
|
birdenbire üstüne saldırmak |
|
| 495 |
General |
lay something at one's door v.
|
üzerine atmak |
|
| 496 |
General |
snipe at v.
|
saldırmak |
|
| 497 |
General |
keep somebody at arm’s length v.
|
biriyle arasında mesafe bırakmak |
|
| 498 |
General |
balk at v.
|
ayak diremek |
|
| 499 |
General |
be vexed at something v.
|
bir şeye canı sıkılmak |
|
| 500 |
General |
dig (at someone) v.
|
taş atmak |
|