|
Catégorie |
Anglais |
Turc |
|
| Common Usage |
|
| 1 |
Common Usage |
stand n.
|
ayaklık |
|
I purchased a laptop stand for my desk.
Masam için bir dizüstü bilgisayar ayaklığı satın aldım.
More Sentences
|
| 2 |
Common Usage |
stand v.
|
(teklif) geçerli olmak |
|
If your offer still stands, I'd like to go on a date with you.
Teklifiniz hâlâ geçerliyse, sizinle çıkmak isterim.
More Sentences
|
| 3 |
Common Usage |
stand v.
|
katlanmak |
|
I can barely stand his behavior.
Davranışlarına zar zor katlanabiliyorum.
More Sentences
|
| 4 |
Common Usage |
stand v.
|
ayakta durmak |
|
Religion must stand for love and shared humanity.
Din, sevgi ve ortak insanlık için ayakta durmalıdır.
More Sentences
|
| 5 |
Common Usage |
stand v.
|
ayakta dikilmek |
|
Any time he's at a party, he stands in a corner with his drink.
Ne zaman bir partiye gitse, elinde içkisiyle bir köşede ayakta dikilir.
More Sentences
|
| 6 |
Common Usage |
stand v.
|
durmak |
|
My bike has been standing in the shed for months.
Bisikletim aylardır kulübede duruyor.
More Sentences
|
| General |
|
| 7 |
General |
stand n.
|
hal |
|
Some could be included in a revised proposal as they stand, whilst others could be retained in part, or in principle.
Bazıları mevcut haliyle revize edilmiş bir öneriye dahil edilebilirken, diğerleri kısmen veya ilke olarak korunabilir.
More Sentences
|
| 8 |
General |
stand n.
|
kürsü (konferans, mahkeme) |
|
Sami wanted to take the stand.
Sami kürsüye çıkmak istedi.
More Sentences
|
| 9 |
General |
stand n.
|
çıkmaz |
|
It appears that there are people who do not stand to gain from improvement.
Görünen o ki, iyileşmeden kazançlı çıkmayacak insanlar var.
More Sentences
|
| 10 |
General |
stand n.
|
tutum |
|
If you want to take a stand, cast your vote.
Eğer bir tutum sergilemek istiyorsanız, oyunuzu kullanın.
More Sentences
|
| 11 |
General |
stand n.
|
ağaç topluluğu |
|
There was a stand of bay trees in the backyard.
Arka bahçede bir defne ağacı topluluğu vardı.
More Sentences
|
| 12 |
General |
stand n.
|
durum |
|
So where do we stand today in the implementation of the project?
Peki bugün projenin uygulanmasında ne durumdayız?
More Sentences
|
| 13 |
General |
stand n.
|
tezgah |
|
Tom sells vegetables at a roadside stand.
Tom yol kenarındaki bir tezgahta sebze satıyor.
More Sentences
|
| 14 |
General |
stand n.
|
dayanak |
|
The British Government does not have a leg to stand on.
İngiliz Hükümeti'nin destek alacak bir dayanağı yoktur.
More Sentences
|
| 15 |
General |
stand n.
|
duruş |
|
The government took a firm stand against xenophobia.
Hükümet yabancı düşmanlığına karşı sağlam bir duruş sergiledi.
More Sentences
|
| 16 |
General |
stand n.
|
durak |
|
The bus stand is right around the corner.
Otobüs durağı hemen köşeyi dönünce.
More Sentences
|
| 17 |
General |
stand n.
|
stand |
|
You can buy the magazine Paris-Match at the stand on the street corner.
Paris-Match dergisini sokağın köşesindeki standdan alabilirsin.
More Sentences
|
| 18 |
General |
stand n.
|
stant (sergi yeri) |
|
You can buy the magazine Paris-Match at the stand on the street corner.
Sokak köşesindeki stantta Paris-Match dergisini satın alabilirsin.
More Sentences
|
| 19 |
General |
stand n.
|
sergi |
|
You can find jeans on the middle stand.
Orta kısımdaki sergide kot pantolonları bulabilirsiniz.
More Sentences
|
| 20 |
General |
stand v.
|
kalkmak |
|
She stood and walked toward the window.
O kalktı ve pencereye doğru yürüdü.
More Sentences
|
|
|
| 21 |
General |
stand v.
|
ayakta kalmak |
|
We recognise that standing alone is of little benefit when international cooperation is increasing.
Uluslararası işbirliği artarken tek başına ayakta kalmanın çok az fayda sağlayacağının farkındayız.
More Sentences
|
| 22 |
General |
stand v.
|
kalmak |
|
Europe must continue, for ethical reasons, to stand by the principles of a humanitarian asylum policy.
Avrupa, etik nedenlerle, insani sığınma politikası ilkelerine bağlı kalmaya devam etmelidir.
More Sentences
|
| 23 |
General |
stand v.
|
dayanmak |
|
Some plants can't stand direct sunlight.
Bazı bitkiler doğrudan güneş ışığı almaya dayanamaz.
More Sentences
|
| 24 |
General |
stand v.
|
tahammül etmek |
|
I can't stand this noise anymore.
Artık bu gürültüye tahammülüm kalmadı.
More Sentences
|
| 25 |
General |
stand v.
|
karşı koymak |
|
The time has come for us to stand up.
Karşı koymamızın zamanı geldi.
More Sentences
|
| 26 |
General |
stand v.
|
olmak (belirli bir durumda) |
|
I should like to ask the Commission and the Council very clearly how things stand with the negotiations on this treaty.
Komisyon ve Konsey'e çok açık bir şekilde bu antlaşmaya ilişkin müzakerelerin ne durumda olduğunu sormak istiyorum.
More Sentences
|
| 27 |
General |
stand v.
|
dikilmek |
|
When I say, you get over there and stand and wait for that ugly mother.
Söylediğimde, oraya git ve dikilip o çirkin anayı bekle.
More Sentences
|
| 28 |
General |
stand v.
|
doğrulmak |
|
Tom stood up from his chair.
Tom koltuğundan doğruldu.
More Sentences
|
| 29 |
General |
stand v.
|
aday olmak |
|
He will stand for Council this year.
Bu yıl konsey için aday olacak.
More Sentences
|
| 30 |
General |
stand v.
|
çekmek |
|
She stood out because she was wearing a red dress.
O, kırmızı bir elbise giydiği için dikkat çekti.
More Sentences
|
| 31 |
General |
stand v.
|
ayağa kalkmak |
|
He stood and stretched his legs.
Ayağa kalkarak bacaklarını uzattı.
More Sentences
|
| 32 |
General |
stand v.
|
bulunmak |
|
So that is where we stand at the moment.
Dolayısıyla şu anda bulunduğumuz nokta budur.
More Sentences
|
| 33 |
General |
stand v.
|
dayamak |
|
He stood with his back to the wall.
Sırtını duvara dayadı.
More Sentences
|
| 34 |
General |
stand v.
|
ayakta durmak |
|
Everything will stand or fall with their implementation.
Her şey onların uygulanmasıyla ayakta duracak veya düşecektir.
More Sentences
|
| 35 |
General |
stand v.
|
durmak |
|
You could see the house standing amid pine trees.
Çam ağaçlarının arasında duran evi görebiliyordunuz.
More Sentences
|
| 36 |
General |
stand v.
|
tereddüt etmek |
|
We stand at their side unhesitatingly and express our admiration and our gratitude to them.
Hiç tereddüt etmeden onların yanındayız ve onlara hayranlığımızı ve minnettarlığımızı ifade ediyoruz.
More Sentences
|
| 37 |
General |
stand v.
|
kenarda durmak |
|
We should ask more questions; the European Union should not always stand to one side like a junior prison warder.
Daha fazla soru sormalıyız; Avrupa Birliği her zaman küçük bir gardiyan gibi bir kenarda durmamalı.
More Sentences
|
| 38 |
General |
stand v.
|
yapmak |
|
It is, therefore, a pleasure to stand in for him today.
Bu nedenle bugün onun yerine görev yapmaktan memnuniyet duyuyorum.
More Sentences
|
| 39 |
General |
stand v.
|
(Geride) durmak |
|
Please stand back so the paramedics can get through.
Sağlık görevlilerinin geçebilmesi için lütfen geride durun.
More Sentences
|
| 40 |
General |
stand v.
|
karşı çıkmak |
|
We stood together in opposing the new bill.
Yeni yasa tasarısına hep birlikte karşı çıktık.
More Sentences
|
|
|
| 41 |
General |
stand v.
|
yükseklikte olmak |
|
Michelangelo's David stands 17 feet high.
Michelangelo'nun Davut'u 17 feet yüksekliğinde.
More Sentences
|
| 42 |
General |
stand v.
|
(itibar vb.) yüksek olmak |
|
The reputation of Ivy League business schools stands high throughout the world.
Ivy League işletme okullarının itibarı tüm dünyada yüksektir.
More Sentences
|
| 43 |
General |
stand v.
|
durgun olmak |
|
They were trying to chart the locations of standing ponds.
Durgun göletlerin yerlerini belirlemeye çalışıyorlardı.
More Sentences
|
| 44 |
General |
stand v.
|
bir seviyede olmak |
|
Her personal wealth now stands at 147 million Pounds.
Kişisel serveti şu anda 147 milyon Pound seviyesinde.
More Sentences
|
| Technical |
|
| 45 |
Technical |
stand n.
|
sehpa |
|
Please don't place a vase on this stand.
Lütfen bu sehpanın üzerine vazo koymayın.
More Sentences
|
| 46 |
Technical |
stand n.
|
stand |
|
There's always money in the banana stand.
Muz standında her zaman para vardır.
More Sentences
|
| 47 |
Technical |
stand n.
|
tezgah |
|
Tom bought some vegetables at a roadside stand.
Tom yol kenarındaki bir tezgahtan biraz sebze aldı.
More Sentences
|
| Gastronomy |
|
| 48 |
Gastronomy |
stand v.
|
ayakta durmak |
|
There is no explanation that would stand up.
Ayakta durabilecek hiçbir açıklama yok.
More Sentences
|
| Sport |
|
| 49 |
Sport |
stand n.
|
duruş |
|
As far as the UN is concerned, I am delighted with your stand.
BM'ye gelince, duruşunuzdan memnuniyet duyuyorum.
More Sentences
|
| General |
|
| 50 |
General |
stand n.
|
tribün |
|
| 51 |
General |
stand n.
|
ayaklı askılık |
|
| 52 |
General |
stand n.
|
işporta |
|
| 53 |
General |
stand n.
|
portmanto |
|
| 54 |
General |
stand n.
|
iş yeri |
|
| 55 |
General |
stand n.
|
ayak |
|
| 56 |
General |
stand n.
|
dayanma |
|
| 57 |
General |
stand n.
|
katlanma |
|
| 58 |
General |
stand n.
|
ormanda yetişen ağaç |
|
| 59 |
General |
stand n.
|
yer |
|
| 60 |
General |
stand n.
|
kürsü |
|
| 61 |
General |
stand n.
|
oturak |
|
| 62 |
General |
stand n.
|
direnme |
|
| 63 |
General |
stand n.
|
taksi durağı |
|
| 64 |
General |
stand n.
|
sahne (geçici açık hava sahnesi) |
|
| 65 |
General |
stand n.
|
bir yerde durma |
|
| 66 |
General |
stand n.
|
bir yerde kalma |
|
| 67 |
General |
stand n.
|
sabit durma |
|
| 68 |
General |
stand n.
|
duraklama |
|
| 69 |
General |
stand n.
|
savunma amaçlı durma |
|
| 70 |
General |
stand n.
|
direnme amaçlı durma |
|
| 71 |
General |
stand n.
|
savunma yapma |
|
| 72 |
General |
stand n.
|
bir firmanın faaliyet gösterdiği/şube açtığı kasaba |
|
| 73 |
General |
stand n.
|
seyyar tezgah |
|
| 74 |
General |
stand n.
|
satış tezgahı |
|
| 75 |
General |
stand n.
|
gazete bayii |
|
| 76 |
General |
stand n.
|
gazete büfesi |
|
| 77 |
General |
stand n.
|
dimdik durma |
|
| 78 |
General |
stand n.
|
dimdik ayakta durma |
|
| 79 |
General |
stand n.
|
(kıyafet) takım |
|
| 80 |
General |
stand n.
|
katlanmış yakanın dik kısmı |
|
|
|
| 81 |
General |
stand n.
|
kafa karışıklığı |
|
| 82 |
General |
stand n.
|
şaşkınlık |
|
| 83 |
General |
stand n.
|
mahcubiyet |
|
| 84 |
General |
stand n.
|
rahatsızlık |
|
| 85 |
General |
stand n.
|
aşırılık |
|
| 86 |
General |
stand v.
|
olmak |
|
| 87 |
General |
stand v.
|
üstlenmek |
|
| 88 |
General |
stand v.
|
devam etmek |
|
| 89 |
General |
stand v.
|
çekilmek |
|
| 90 |
General |
stand v.
|
dikmek |
|
| 91 |
General |
stand v.
|
durdurmak |
|
| 92 |
General |
stand v.
|
kanıtlamak |
|
| 93 |
General |
stand v.
|
müsamaha etmek |
|
| 94 |
General |
stand v.
|
göğüs germek |
|
| 95 |
General |
stand v.
|
olmak (bir yerde) |
|
| 96 |
General |
stand v.
|
direnmek |
|
| 97 |
General |
stand v.
|
koymak |
|
| 98 |
General |
stand v.
|
uymak |
|
| 99 |
General |
stand v.
|
sineye çekmek |
|
| 100 |
General |
stand v.
|
yürürlükte kalmak |
|
| 101 |
General |
stand v.
|
desteklemek |
|
| 102 |
General |
stand v.
|
bir yerde kalmak (su vb) |
|
| 103 |
General |
stand v.
|
durmak (bir yerde) |
|
| 104 |
General |
stand v.
|
ihtiyaç duymak |
|
| 105 |
General |
stand v.
|
dikelmek |
|
| 106 |
General |
stand v.
|
parasını ödemek (bir şeyin) |
|
| 107 |
General |
stand v.
|
boyunda olmak (bir şeyin) |
|
| 108 |
General |
stand v.
|
-in ağırlığında olmak |
|
| 109 |
General |
stand v.
|
bulunmak (belirli bir durumda) |
|
| 110 |
General |
stand v.
|
ısmarlamak |
|
| 111 |
General |
stand v.
|
katlanmak (birisine) |
|
| 112 |
General |
stand v.
|
şüphe duymak |
|
| 113 |
General |
stand v.
|
çekincesi olmak |
|
| 114 |
General |
stand v.
|
kararsız olmak |
|
| 115 |
General |
stand v.
|
ya herrü ya merrü durumunda olmak |
|
| 116 |
General |
stand v.
|
ya hep ya hiç durumunda olmak |
|
| 117 |
General |
stand v.
|
kazan-kaybet konumunda olmak |
|
| 118 |
General |
stand v.
|
atıl halde durmak |
|
| 119 |
General |
stand v.
|
kullanılmamak |
|
| 120 |
General |
stand v.
|
pasif durumda olmak |
|
| 121 |
General |
stand v.
|
(sıvı) akmamak |
|
| 122 |
General |
stand v.
|
(sıvı) yerinde durmak |
|
| 123 |
General |
stand v.
|
yavaşça birikmek |
|
| 124 |
General |
stand v.
|
yavaş yavaş dolmak |
|
| 125 |
General |
stand v.
|
tutarlı olmak |
|
| 126 |
General |
stand v.
|
mutabık kalmak |
|
| 127 |
General |
stand v.
|
uyum sağlamak |
|
| 128 |
General |
stand v.
|
mutabakat sağlamak |
|
| 129 |
General |
stand v.
|
yazılı olarak var olmak |
|
| 130 |
General |
stand v.
|
somut halde var olmak |
|
| 131 |
General |
stand v.
|
yerine getirmek |
|
| 132 |
General |
stand v.
|
gerçekleştirmek |
|
| 133 |
General |
stand v.
|
(oluşuma) katılmak |
|
| 134 |
General |
stand v.
|
(bir oluşuma) dahil olmak |
|
| 135 |
General |
stand v.
|
(bir oluşumda) yer almak |
|
| 136 |
General |
stand v.
|
... kişi almak |
|
| 137 |
General |
stand v.
|
... kişi için alan sağlamak |
|
| 138 |
General |
stand v.
|
ulaşmak |
|
| 139 |
General |
stand v.
|
varmak |
|
| Irregular Verb |
|
| 140 |
Irregular Verb |
stand v.
|
stood - stood |
|
| Law |
|
| 141 |
Law |
stand n.
|
istinad |
|
| 142 |
Law |
stand n.
|
tanık kürsüsü |
|
| 143 |
Law |
stand v.
|
istinad etmek |
|
| Technical |
|
| 144 |
Technical |
stand n.
|
aksamkrikosu |
|
| 145 |
Technical |
stand n.
|
garaj |
|
| 146 |
Technical |
stand n.
|
hadde ayağı |
|
| 147 |
Technical |
stand n.
|
park yeri |
|
| 148 |
Technical |
stand n.
|
sondaj borusu eklemi |
|
| 149 |
Technical |
stand n.
|
(süt sağma, pamuk tarama) makine ünitesi |
|
| Marine |
|
| 150 |
Marine |
stand n.
|
gel-git yüksekliği |
|
| 151 |
Marine |
stand v.
|
(denizde) belirli bir istikamette gitmek |
|
| Printing |
|
| 152 |
Printing |
stand v.
|
(seçilen baskı harfini) saklamak |
|
| 153 |
Printing |
stand v.
|
seçili baskı harfini saklamak |
|
| 154 |
Printing |
stand v.
|
kullanılan baskı harfini elde tutmak |
|
| 155 |
Printing |
stand v.
|
kullanılan baskı harfini muhafaza etmek |
|
| Zoology |
|
| 156 |
Zoology |
stand v.
|
(erkek hayvan/at) baba olmak |
|
| 157 |
Zoology |
stand v.
|
(dişi hayvan) kızgınlık döneminde olmak |
|
| 158 |
Zoology |
stand v.
|
(dişi hayvan) çiftleşmeye hazır olmak |
|
| 159 |
Zoology |
stand v.
|
(dişi hayvan) çiftleşme döneminde olmak |
|
| Breeding |
|
| 160 |
Breeding |
stand n.
|
hara |
|
| 161 |
Breeding |
stand n.
|
damızlık atın ıslah edildiği yer |
|
| 162 |
Breeding |
stand n.
|
at yetiştirilen yer |
|
| 163 |
Breeding |
stand v.
|
(damızlık atı) yetiştirmek |
|
| 164 |
Breeding |
stand v.
|
(damızlık atı) ıslaha uygun hale getirmek |
|
| Apiculture |
|
| 165 |
Apiculture |
stand n.
|
kovan sehpası |
|
| Forestry |
|
| 166 |
Forestry |
stand n.
|
meşcere |
|
| 167 |
Forestry |
stand n.
|
meşçere |
|
| Military |
|
| 168 |
Military |
stand n.
|
bir askere ait tüm armalar |
|
| 169 |
Military |
stand n.
|
alay bayrağı |
|
| Hunting |
|
| 170 |
Hunting |
stand n.
|
(av köpeği) ferma yapma |
|
| 171 |
Hunting |
stand n.
|
(av köpeği) avını hedef alma |
|
| 172 |
Hunting |
stand v.
|
(av köpeği) ferma yapmak |
|
| 173 |
Hunting |
stand v.
|
(av köpeği) hedefe odaklanmak |
|
| 174 |
Hunting |
stand v.
|
(av köpeği) hedef almak |
|
| 175 |
Hunting |
stand v.
|
(av köpeği) avlamak |
|
| Sport |
|
| 176 |
Sport |
stand n.
|
(kriket) kalede oynanan uzatma |
|
| Card |
|
| 177 |
Card |
stand v.
|
(écarté veya yirmibir oyunu) dağıtılan eli oynamak |
|
| 178 |
Card |
stand v.
|
(seven-up oyununda koz olarak) açılan kartı kabul etmek |
|
| Theatre |
|
| 179 |
Theatre |
stand n.
|
turne durağı |
|
| 180 |
Theatre |
stand n.
|
turneye çıkan tiyatro ekibinin oyun sergilediği durak |
|
| Archaic |
|
| 181 |
Archaic |
stand n.
|
büyük konteyner |
|
| 182 |
Archaic |
stand n.
|
büyük kutu |
|
| 183 |
Archaic |
stand n.
|
fıçı |
|
| 184 |
Archaic |
stand n.
|
varil |
|
| 185 |
Archaic |
stand n.
|
leğen |
|
| 186 |
Archaic |
stand n.
|
çapçak |
|
| 187 |
Archaic |
stand n.
|
ağzı açık fıçı |
|
| 188 |
Archaic |
stand v.
|
(rüzgar) esmek |
|
| 189 |
Archaic |
stand v.
|
(rüzgar) belirli bir yönden esmek |
|
|
Catégorie |
Anglais |
Turc |
|
| Common Usage |
|
| 1 |
Common Usage |
stand up v.
|
ayağa kalkmak |
|
I applaud the fact that the European Union wants to stand up for these people.
Avrupa Birliği'nin bu insanlar için ayağa kalkmasını alkışlıyorum.
More Sentences
|
| 2 |
Common Usage |
stand up v.
|
kalkmak |
|
Have no fear, and stand up, for I love you.
Korkusuz ol ve kalk ayağa, çünkü seviyorum seni.
More Sentences
|
| General |
|
| 3 |
General |
witness stand n.
|
tanık kürsüsü |
|
Tom is on the witness stand.
Tom tanık kürsüsünde.
More Sentences
|
| 4 |
General |
taxi stand n.
|
taksi durağı |
|
There is a taxi stand near the station.
İstasyonun yakınında bir taksi durağı var.
More Sentences
|
| 5 |
General |
stand-in n.
|
dublör |
|
The famous actor had a stand-in for the dangerous stunts.
Ünlü aktörün tehlikeli gösteriler için bir dublörü vardı.
More Sentences
|
| 6 |
General |
stand-in n.
|
yedek oyuncu |
|
Sarah was a stand-in for the lead actress during rehearsals.
Sarah, provalar sırasında başrol oyuncusunun yedeğiydi.
More Sentences
|
| 7 |
General |
stand on v.
|
dayanmak |
|
The British Government does not have a leg to stand on.
İngiliz Hükümetinin dayanacak bir ayağı yoktur.
More Sentences
|
| 8 |
General |
stand for v.
|
müsaade etmek (katlanmak vb) |
|
In the long term, our citizens will not stand for it.
Uzun vadede vatandaşlarımız buna müsaade etmeyecektir.
More Sentences
|
| 9 |
General |
stand trial v.
|
yargılanmak |
|
Dan stood trial for the first degree murder of Linda Smith.
Dan, Lind Smith hakkında birinci derecede cinayetten yargılandı.
More Sentences
|
| 10 |
General |
stand for v.
|
izin vermek |
|
I won't stand for it.
Buna izin vermeyeceğim.
More Sentences
|
| 11 |
General |
stand aside v.
|
kenara çekilmek |
|
However, Europe cannot, under any circumstances, stand aside and do nothing.
Ancak Avrupa hiçbir koşulda kenara çekilip hiçbir şey yapmadan duramaz.
More Sentences
|
| 12 |
General |
stand by v.
|
yanında olmak |
|
Whatever happens, you must stand by one another.
Ne olursa olsun birbirinizin yanında olmalısınız.
More Sentences
|
| 13 |
General |
stand by v.
|
beklemek |
|
Tell everybody to stand by.
Herkese beklemesini söyle.
More Sentences
|
| 14 |
General |
stand guard v.
|
nöbet tutmak |
|
I'll stand guard now.
Şimdi nöbet tutacağım.
More Sentences
|
| 15 |
General |
stand up v.
|
savunmak |
|
We need strong leaders who are not afraid to stand up to political correctness.
Politik doğrulukları savunmaya korkmayan güçlü liderlere ihtiyacımız var.
More Sentences
|
| 16 |
General |
stand for v.
|
simgelemek |
|
This symbol stands for strength and integrity.
Bu sembol, direnç ve bütünlüğü simgeliyor.
More Sentences
|
| 17 |
General |
stand still v.
|
kıpırdamamak |
|
Stand still!
Kıpırdama!
More Sentences
|
| 18 |
General |
stand for v.
|
anlamına gelmek |
|
The CAP stands for autonomy of food supply, or, to use the American terminology, the food weapon.
OTP, gıda arzının özerkliği ya da Amerikan terminolojisiyle ifade edecek olursak gıda silahı anlamına gelmektedir.
More Sentences
|
| 19 |
General |
stand still v.
|
hareketsiz durmak |
|
Tom was standing still.
Tom hareketsiz duruyordu.
More Sentences
|
| 20 |
General |
stand on v.
|
dikilmek |
|
Tom is standing on the table to change a lightbulb.
Tom ampulü değiştirmek için masanın üstünde dikiliyor.
More Sentences
|
| 21 |
General |
stand aloof v.
|
uzak durmak |
|
He stood aloof.
O uzak durdu.
More Sentences
|
| 22 |
General |
stand up for v.
|
savunmak |
|
It takes enormous courage to stand up for democracy, liberty and freedom of speech in such circumstances.
Bu tür durumlarda demokrasi, özgürlük ve ifade özgürlüğünü savunmak büyük cesaret ister.
More Sentences
|
| 23 |
General |
stand out v.
|
göze çarpmak |
|
This big-heartedness stands out starkly against the PPE’s plans for Afghanistan.
Bu büyük yüreklilik, PPE'nin Afganistan'a yönelik planlarına karşı açıkça göze çarpmaktadır.
More Sentences
|
| 24 |
General |
stand still v.
|
hareket etmemek |
|
Stand still and keep silent.
Hareket etme ve sessiz kal.
More Sentences
|
| 25 |
General |
stand corrected v.
|
yanıldığını kabul etmek |
|
I stand corrected.
Yanıldığımı kabul ediyorum.
More Sentences
|
| 26 |
General |
stand up v.
|
kalkmak |
|
The woman stood up from the chair and looked towards the door.
Kadın sandalyeden kalktı ve kapıya doğru baktı.
More Sentences
|
| 27 |
General |
stand for v.
|
sineye çekmek |
|
I won't stand for this.
Bunu sineye çekmeyeceğim.
More Sentences
|
| 28 |
General |
stand for v.
|
temsil etmek |
|
There must be no doubt about what the EU stands for.
AB'nin neyi temsil ettiği konusunda hiçbir şüphe olmamalıdır.
More Sentences
|
| 29 |
General |
stand up to v.
|
karşı çıkmak |
|
It was pretty ballsy of you to stand up to the boss like that.
Patrona bu şekilde karşı çıkman çok cesurcaydı.
More Sentences
|
| 30 |
General |
stand by v.
|
seyirci kalmak |
|
No longer will we stand by and watch payment arrears being built up.
Artık ödeme borçlarının birikmesine seyirci kalmayacağız.
More Sentences
|
| 31 |
General |
stand by v.
|
hazır beklemek |
|
A group of scientists stood by, ready to record the experiment.
Bir grup bilim insanı deneyi kaydetmek üzere hazır bekliyordu.
More Sentences
|
| 32 |
General |
stand upright v.
|
dik durmak |
|
An empty bag can't stand upright.
Boş torba, dik duramaz.
More Sentences
|
| 33 |
General |
stand back v.
|
çekilmek |
|
Stand back.
Geri çekil.
More Sentences
|
| 34 |
General |
stand for v.
|
aday olmak |
|
He stood for an election.
Seçimde aday oldu.
More Sentences
|
| 35 |
General |
stand out v.
|
dikkat çekmek |
|
Her red dress made her stand out.
Kırmızı elbisesi dikkat çekmesini sağladı.
More Sentences
|
| 36 |
General |
stand up for v.
|
desteklemek |
|
Thanks for standing up for me at the meeting.
Beni toplantıda desteklediğin için teşekkürler.
More Sentences
|
| 37 |
General |
stand on v.
|
kalkmak |
|
We stood on our heads.
Amuda kalktık.
More Sentences
|
| 38 |
General |
stand in line v.
|
kuyrukta beklemek |
|
Tom had to stand in line at the ticket office for over three hours.
Tom üç saatten daha fazla süre bilet gişesinde kuyrukta beklemek zorunda kaldı.
More Sentences
|
| 39 |
General |
stand behind v.
|
arkasında durmak |
|
No longer does the antagonist stand behind a fixed border; now he is within our own frontiers.
Düşman artık sabit bir sınırın arkasında durmuyor; artık kendi sınırlarımızın içinde.
More Sentences
|
| 40 |
General |
stand by v.
|
beklemede kalmak |
|
Stand by.
Beklemede kalın.
More Sentences
|
| 41 |
General |
stand by v.
|
desteklemek |
|
I stand by my previous statement.
Daha önceki açıklamamı destekliyorum.
More Sentences
|
| 42 |
General |
stand for v.
|
göstermek |
|
It makes it clear that Europe will not stand for racism.
Avrupa'nın ırkçılığa müsamaha göstermeyeceğini açıkça ortaya koymaktadır.
More Sentences
|
| 43 |
General |
stand alone v.
|
yalnız kalmak |
|
If it becomes stubborn indeed it stands alone.
Eğer inatçı olursa gerçekten yalnız kalır.
More Sentences
|
| 44 |
General |
stand for v.
|
desteklemek |
|
We all stand for an environmentally responsible market economy.
Hepimiz çevreye duyarlı bir piyasa ekonomisini destekliyoruz.
More Sentences
|
| 45 |
General |
stand apart v.
|
ayrı durmak |
|
The house stands apart from the others.
Bu ev diğerlerinden ayrı duruyor.
More Sentences
|
| 46 |
General |
cannot stand v.
|
tahammül edememek |
|
Mary's parents cannot stand Tom.
Mary'nin anne ve babası Tom'a tahammül edemez.
More Sentences
|
| 47 |
General |
can't stand v.
|
tahammül edememek |
|
I do love Finland, but I can't stand the Finns.
Finlandiya'yı elbette seviyorum ama Finlere tahammül edemiyorum.
More Sentences
|
| 48 |
General |
stand outside (of) (something) v.
|
dışında durmak |
|
Tom is standing outside the door.
Tom kapının dışında duruyor.
More Sentences
|
| 49 |
General |
stand to benefit v.
|
faydalanmak |
|
We all stand to benefit from that.
Bundan hepimiz faydalanacağız.
More Sentences
|
| 50 |
General |
can't stand v.
|
dayanamamak |
|
Tom can't stand doing that.
Tom bunu yapmaya dayanamaz.
More Sentences
|
| 51 |
General |
can't stand v.
|
katlanamamak |
|
You can't stand it, can you?
Buna katlanamazsın, değil mi?
More Sentences
|
| 52 |
General |
cart stand n.
|
tekerlekli taşıyıcı |
|
| 53 |
General |
button stand n.
|
düğme yeri |
|
| 54 |
General |
coat stand n.
|
portmanto |
|
| 55 |
General |
stand point n.
|
görüş açısı |
|
| 56 |
General |
umbrella stand n.
|
şemsiyelik |
|
| 57 |
General |
witness stand n.
|
mahkemede tanığın ifade verdiği yer |
|
| 58 |
General |
firm stand n.
|
firma standı |
|
| 59 |
General |
hack stand n.
|
taksi durağı |
|
| 60 |
General |
stand in silence n.
|
saygı duruşu |
|
| 61 |
General |
long stand off n.
|
uzaktan algılama |
|
| 62 |
General |
lamp stand n.
|
lambalık |
|
| 63 |
General |
hat stand n.
|
portmanto |
|
| 64 |
General |
honey stand n.
|
ballık |
|
| 65 |
General |
camera stand n.
|
kamera ayağı |
|
| 66 |
General |
cart stand n.
|
tekerlekli sehpa |
|
| 67 |
General |
concession stand fee n.
|
stand ücreti |
|
| 68 |
General |
stand fee n.
|
stand ücreti |
|
| 69 |
General |
right to stand for election n.
|
seçilme hakkı |
|
| 70 |
General |
where we stand now n.
|
gelinen nokta |
|
| 71 |
General |
cab stand n.
|
taksi durağı |
|
| 72 |
General |
cycle stand n.
|
bisiklet park yeri |
|
| 73 |
General |
flower stand n.
|
çiçek rafı |
|
| 74 |
General |
stand-by n.
|
hazır |
|
| 75 |
General |
stand-by n.
|
yardım |
|
| 76 |
General |
stand-by n.
|
yardımcı |
|
| 77 |
General |
stand-by n.
|
zemin döşeme |
|
| 78 |
General |
stand-by n.
|
güvenilir kimse |
|
| 79 |
General |
stand-in n.
|
vekil |
|
| 80 |
General |
stand-down n.
|
ara |
|
| 81 |
General |
stand-by n.
|
destek |
|
| 82 |
General |
stand-in n.
|
benzer |
|
| 83 |
General |
stand-by n.
|
yedek |
|
| 84 |
General |
stand-in n.
|
yedek |
|
| 85 |
General |
wash-hand stand n.
|
lavabo |
|
| 86 |
General |
hall stand n.
|
portmanto |
|
| 87 |
General |
wooden hall stand n.
|
ahşap portmanto |
|
| 88 |
General |
stand-in parent n.
|
manevi aile |
|
| 89 |
General |
stand-in parent n.
|
manevi ebeveyn |
|
| 90 |
General |
curio stand with open shelves n.
|
etajer |
|
| 91 |
General |
metal stand n.
|
metal sehpa/ayak |
|
| 92 |
General |
newspaper stand n.
|
gazete büfesi |
|
| 93 |
General |
stand blender n.
|
ayaklı blender/mikser |
|
| 94 |
General |
corner stand n.
|
köşe stand |
|
| 95 |
General |
phone stand n.
|
telefonluk |
|
| 96 |
General |
telephone table/stand n.
|
telefonluk |
|
| 97 |
General |
bedside stand n.
|
komodin |
|
| 98 |
General |
speech stand n.
|
konuşma kürsüsü |
|
| 99 |
General |
bike stand n.
|
bisiklet park yeri |
|
| 100 |
General |
bicycle stand n.
|
bisiklet park yeri |
|
| 101 |
General |
cruet-stand n.
|
şişe altlığı |
|
| 102 |
General |
cake stand n.
|
kek standı |
|
| 103 |
General |
taco stand n.
|
tako büfesi |
|
| 104 |
General |
stand-up reception n.
|
ayaküstü resepsiyon |
|
| 105 |
General |
towel stand n.
|
havluluk |
|
| 106 |
General |
hot dog stand n.
|
seyyar sosisçi |
|
| 107 |
General |
microscope stand n.
|
göz merceği, objektif ve diğer çıkarılabilir optik parçaların dışında kalan gereç |
|
| 108 |
General |
hat stand n.
|
şapkalık |
|
| 109 |
General |
hat stand n.
|
şapka askısı |
|
| 110 |
General |
hat stand n.
|
kıyafet askısı |
|
| 111 |
General |
hat stand n.
|
ayaklı askılık |
|
| 112 |
General |
garden stand n.
|
saksı standı |
|
| 113 |
General |
one-night stand n.
|
tek gecelik komedi gösterilerinin sergilendiği yer (şehir, kasaba) |
|
| 114 |
General |
one-night stand n.
|
tek gecelik ilişki için kalınan yer |
|
| 115 |
General |
covered stand n.
|
(hipodrom, stadyum) üstü kapalı seyirci bölümü |
|
| 116 |
General |
spool stand n.
|
iplik çardağı |
|
| 117 |
General |
spool stand n.
|
dikiş makinesi çardağı |
|
| 118 |
General |
stand [africa] n.
|
parsel |
|
| 119 |
General |
stand [africa] n.
|
belirli büyüklükteki arazi parçası |
|
| 120 |
General |
stand pattism n.
|
aşırı muhafazakarlık |
|
| 121 |
General |
stand-in n.
|
istenilen konum |
|
| 122 |
General |
stand-in n.
|
yüksek makam |
|
| 123 |
General |
stand-in n.
|
tercih edilen makam |
|
| 124 |
General |
stand-in n.
|
istenen makam |
|
| 125 |
General |
stand-off n.
|
uzak durma |
|
| 126 |
General |
stand-off n.
|
mesafe koyma |
|
| 127 |
General |
stand-off n.
|
yalnızlık |
|
| 128 |
General |
stand-off n.
|
uzaklık |
|
| 129 |
General |
stand-off n.
|
(maçta) beraberlik |
|
| 130 |
General |
stand-off n.
|
nötrleyen şey |
|
| 131 |
General |
stand-off n.
|
karşı dengeleyen şey |
|
| 132 |
General |
stand-off n.
|
açılır merdivenin en üst noktasını yüzeyden uzaklaştıran dayanak |
|
| 133 |
General |
stand-up n.
|
dayanıklılık |
|
| 134 |
General |
stand-up n.
|
dirençlilik |
|
| 135 |
General |
stand-up n.
|
metanetlilik |
|
| 136 |
General |
stand-up n.
|
iyi bir şekilde eskime |
|
| 137 |
General |
stand-up n.
|
kullanılabilecek şekilde eskime |
|
| 138 |
General |
stand-up n.
|
destek |
|
| 139 |
General |
stand-up n.
|
dik duran şey |
|
| 140 |
General |
stand-up n.
|
randevuya gidememe |
|
| 141 |
General |
stand-up n.
|
sözünü tutamama |
|
| 142 |
General |
stand-up n.
|
stand up gösterisi |
|
| 143 |
General |
stand-up n.
|
tek kişilik komedi gösterisi |
|
| 144 |
General |
stand-up n.
|
stand up sanatçısı |
|
| 145 |
General |
stand-up n.
|
tek kişilik komedi sanatçısı |
|
| 146 |
General |
stand-up n.
|
stand up komedyeni |
|
| 147 |
General |
stand-up n.
|
ayaklı reklam panosu |
|
| 148 |
General |
stand-up n.
|
ayak üstü toplantı |
|
| 149 |
General |
stand in for v.
|
dublörlüğünü yapmak |
|
| 150 |
General |
stand as still as a statue v.
|
put gibi durmak |
|
| 151 |
General |
stand on one's own legs v.
|
kimseye muhtaç olmamak |
|
| 152 |
General |
stand firm v.
|
geri çekilmemek |
|
| 153 |
General |
stand behind v.
|
birinin arkasında durmak |
|
| 154 |
General |
stand by v.
|
destek olmak |
|
| 155 |
General |
stand clear v.
|
bir şeyden zarar görmeyecek kadar bir mesafede durmak |
|
| 156 |
General |
stand around idly v.
|
avara durmak |
|
| 157 |
General |
stand bail for v.
|
sanığa kefil olmak |
|
| 158 |
General |
stand by somebody's side v.
|
tarafını tutmak |
|
| 159 |
General |
stand in someone's way v.
|
birini engellemek |
|
| 160 |
General |
stand high with v.
|
birinin gözüne girmiş olmak |
|
| 161 |
General |
stand aside v.
|
yol vermek |
|
| 162 |
General |
not to be able to stand v.
|
ayakta duramamak |
|
| 163 |
General |
stand somebody in good stead v.
|
yararlı olmak |
|
| 164 |
General |
have one's hair stand on end v.
|
ürpermek |
|
| 165 |
General |
stand up to v.
|
direnmek |
|
| 166 |
General |
take a stand v.
|
tuttuğu tarafı belli etmek |
|
| 167 |
General |
stand idle v.
|
hiçbir şey yapmadan durmak |
|
| 168 |
General |
be unable to stand the gaff v.
|
sıkıntıya gelememek |
|
| 169 |
General |
stand for v.
|
demek olmak |
|
| 170 |
General |
stand by v.
|
destek olmak (birine) |
|
| 171 |
General |
stand down v.
|
adaylıktan çekilmek |
|
| 172 |
General |
stand by v.
|
bırakmamak (birini) |
|
| 173 |
General |
stand surety v.
|
kefil olmak |
|
| 174 |
General |
stand out against v.
|
göğüs germek |
|
| 175 |
General |
stand in a white sheet v.
|
itiraf etmek |
|
| 176 |
General |
stand up to v.
|
göğüs germek |
|
| 177 |
General |
stand the racket v.
|
dayanmak |
|
| 178 |
General |
stand for v.
|
sindirmek |
|
| 179 |
General |
stand on ceremony v.
|
protokolcü olmak |
|
| 180 |
General |
stand guard v.
|
bekçilik etmek |
|
| 181 |
General |
stand in silent homage v.
|
saygı duruşunda bulunmak |
|
| 182 |
General |
stand someone a drink v.
|
birisine içki ısmarlamak |
|
| 183 |
General |
stand to lose v.
|
muhtemelen kaybedebilmek |
|
| 184 |
General |
stand back to back v.
|
sırt sırta vermek |
|
| 185 |
General |
take a stand v.
|
bir olay karşısında belirli bir tavır almak |
|
| 186 |
General |
stand for v.
|
tarafını tutmak |
|
| 187 |
General |
make a stand against v.
|
düşmana karşı direnmek |
|
| 188 |
General |
make a stand v.
|
direnerek savaşmak |
|
| 189 |
General |
go/stand bail for v.
|
kefil olmak (sanığa) |
|
| 190 |
General |
take a stand v.
|
durum almak |
|
| 191 |
General |
stand aside v.
|
kaçınmak |
|
| 192 |
General |
stand upon v.
|
diretmek |
|
| 193 |
General |
stand out v.
|
direnmek |
|
| 194 |
General |
stand by v.
|
sadık kalmak |
|
| 195 |
General |
stand somebody in good stead v.
|
işine yaramak |
|
| 196 |
General |
stand security for somebody v.
|
kefil olmak |
|
| 197 |
General |
stand back v.
|
gerilemek |
|
| 198 |
General |
stand between v.
|
arabuluculuk yapmak |
|
| 199 |
General |
stand aside v.
|
açık durmak |
|
| 200 |
General |
stand up to v.
|
karşı gelmek (birine) |
|
| 201 |
General |
stand upon v.
|
dayanmak |
|
| 202 |
General |
stand clear of v.
|
uzak durmak |
|
| 203 |
General |
stand apart v.
|
kaçınmak |
|
| 204 |
General |
stand to v.
|
ayrılmamak |
|
| 205 |
General |
stand idle v.
|
kullanılmamak (makine) |
|
| 206 |
General |
be unable to stand v.
|
yüreği kaldıramamak |
|
| 207 |
General |
stand firm v.
|
inancından vazgeçmemek |
|
| 208 |
General |
stand by v.
|
hazır bulunmak |
|
| 209 |
General |
stand fast v.
|
geri çekilmemek |
|
| 210 |
General |
stand surety for somebody v.
|
kefil olmak |
|
| 211 |
General |
stand for v.
|
adaylığını koymak |
|
| 212 |
General |
stand down v.
|
feragat etmek |
|
| 213 |
General |
stand firm v.
|
ödün vermemek |
|
| 214 |
General |
stand straight v.
|
doğru durmak |
|
| 215 |
General |
make one's hair stand on v.
|
tüylerini diken diken etmek |
|
| 216 |
General |
stand on ceremony v.
|
resmi davranmak |
|
| 217 |
General |
stand on its hind legs v.
|
susta durmak (köpek) |
|
| 218 |
General |
stand up to v.
|
dayanıklı olmak (bir şeye karşı) |
|
| 219 |
General |
stand out against v.
|
karşı koymak |
|
| 220 |
General |
stand fast v.
|
kararından caymamak |
|
| 221 |
General |
stand up to v.
|
dayanmak (bir şeye) |
|
| 222 |
General |
stand on one's own feet v.
|
kendi yağıyla kavrulmak |
|
| 223 |
General |
stand on end v.
|
tüyleri diken diken olmak (saç) |
|
| 224 |
General |
stand over v.
|
birinin başında durmak |
|
| 225 |
General |
stand treat v.
|
ısmarlamak |
|
| 226 |
General |
stand firm v.
|
kararından caymamak |
|
| 227 |
General |
stand in v.
|
vekalet etmek |
|
| 228 |
General |
stand aloof from v.
|
alarga durmak |
|
| 229 |
General |
stand close examination v.
|
kurcalamaya gelmek |
|
| 230 |
General |
stand clear of v.
|
bir şeyi kullanmamak |
|
| 231 |
General |
stand on v.
|
diretmek |
|
| 232 |
General |
stand bail for v.
|
kefil olmak |
|
| 233 |
General |
stand in v.
|
yerini almak |
|
| 234 |
General |
stand out v.
|
karşı koymak |
|
| 235 |
General |
make somebody's hair stand on end v.
|
tüylerini ürpertmek |
|
| 236 |
General |
stand in for v.
|
birine vekalet etmek |
|
| 237 |
General |
stand aside v.
|
savulmak |
|
| 238 |
General |
stand out against v.
|
atılmak |
|
| 239 |
General |
stand up for v.
|
taraftarı olmak |
|
| 240 |
General |
stand clear of v.
|
bir şeyden zarar görmeyecek kadar bir mesafede durmak |
|
| 241 |
General |
stand over v.
|
uzatmak |
|
| 242 |
General |
stand to gain v.
|
muhtemelen kazanabilmek |
|
| 243 |
General |
stand somebody up v.
|
ekmek |
|
| 244 |
General |
stand in someone's way v.
|
birinin yolunu kapamak |
|
| 245 |
General |
stand out v.
|
çıkıntı yapmak |
|
| 246 |
General |
stand on its hind legs v.
|
tetikte beklemek |
|
| 247 |
General |
stand at v.
|
belirli bir derecede olmak (ısı vb) |
|
| 248 |
General |
stand aside v.
|
feragat etmek |
|
| 249 |
General |
stand fast v.
|
fikrinden vazgeçmemek |
|
| 250 |
General |
stand security v.
|
kefil olmak |
|
| 251 |
General |
stand in a queue v.
|
kuyrukta beklemek |
|
| 252 |
General |
stand up to v.
|
kafa tutmak |
|
| 253 |
General |
stand at attention v.
|
vaziyet almak |
|
| 254 |
General |
stand back v.
|
kenara çekilmek |
|
| 255 |
General |
stand out against v.
|
direnmek |
|
| 256 |
General |
stand in v.
|
yerine çalışmak |
|
| 257 |
General |
stand firm v.
|
pes etmemek |
|
| 258 |
General |
stand in line v.
|
sıralanmak |
|
| 259 |
General |
stand upon v.
|
dikilmek |
|
| 260 |
General |
stand up v.
|
dayanmak |
|
| 261 |
General |
stand guard v.
|
nöbet beklemek |
|
| 262 |
General |
can not stand v.
|
dayanamamak |
|
| 263 |
General |
stand fast v.
|
pes etmemek |
|
| 264 |
General |
stand for v.
|
yerine geçmek |
|
| 265 |
General |
stand by one's word v.
|
sözünden dönmemek |
|
| 266 |
General |
take the witness stand v.
|
tanıklık etmek üzere tanık kürsüsüne çıkmak |
|
| 267 |
General |
stand by v.
|
sağlamak |
|
| 268 |
General |
stand off v.
|
denize açılmak |
|
| 269 |
General |
stand clear v.
|
uzak durmak |
|
| 270 |
General |
stand clear of v.
|
ile temas etmemeye çalışmak |
|
| 271 |
General |
stand aghast v.
|
buz kesilmek |
|
| 272 |
General |
stand firm v.
|
teslim olmamak |
|
| 273 |
General |
take a stand v.
|
bir görüşü benimseyip savunmak |
|
| 274 |
General |
stand out v.
|
atılmak |
|
| 275 |
General |
stand aghast v.
|
kalakalmak |
|
| 276 |
General |
stand up for v.
|
taraftar olmak |
|
| 277 |
General |
give no leg to stand on v.
|
tutunacak bir dal bırakmamak |
|
| 278 |
General |
stand over v.
|
sonraya bırakmak |
|
| 279 |
General |
stand firm v.
|
sabit durmak |
|
| 280 |
General |
stand on end v.
|
tüyleri diken diken olmak |
|
| 281 |
General |
stand up v.
|
bekletmek |
|
| 282 |
General |
make a stand for v.
|
direnmek |
|
| 283 |
General |
stand between v.
|
aracılık yapmak |
|
| 284 |
General |
stand aloof v.
|
kaçınmak |
|
| 285 |
General |
stand out v.
|
fırlamak |
|
| 286 |
General |
stand in someone's way v.
|
birine mani olmak |
|
| 287 |
General |
stand clear of v.
|
birinden uzak kalmak |
|
| 288 |
General |
stand out v.
|
ayrılaşmak |
|
| 289 |
General |
stand idle by v.
|
eli kolu bağlı oturmak |
|
| 290 |
General |
exist or stand in the same place v.
|
aynı yerde bulunmak |
|
| 291 |
General |
stand for v.
|
savunucusu olmak (bir fikirin) |
|
| 292 |
General |
stand on one's own two feet v.
|
kendi yağıyla kavrulmak |
|
| 293 |
General |
stand in someone's way v.
|
birine engel olmak |
|
| 294 |
General |
stand at attention v.
|
esas duruşta olmak |
|
| 295 |
General |
stand on ceremony v.
|
resmi kurallara göre davranmak |
|
| 296 |
General |
stand clear of v.
|
sakınmak |
|
| 297 |
General |
stand to v.
|
bırakmamak |
|
| 298 |
General |
stand out for v.
|
ısrar etmek |
|
| 299 |
General |
stand somebody a drink v.
|
içki ısmarlamak |
|
| 300 |
General |
stand by v.
|
terketmemek |
|
| 301 |
General |
stand to v.
|
göğüslemek |
|
| 302 |
General |
stand up v.
|
taraftarı olmak |
|
| 303 |
General |
stand ready v.
|
alesta durmak |
|
| 304 |
General |
take a stand v.
|
fikrini söylemek |
|
| 305 |
General |
be unable to stand v.
|
çekememek |
|
| 306 |
General |
stand idle by v.
|
kayıtsız kalmak |
|
| 307 |
General |
go/stand bail for v.
|
kefaletini yatırmak (sanığın) |
|
| 308 |
General |
stand between v.
|
korumak |
|
| 309 |
General |
stand apart v.
|
uzak durmak |
|
| 310 |
General |
stand down v.
|
bulunduğu makama bir daha aday olmamak |
|
| 311 |
General |
stand by somebody v.
|
yanında olmak |
|
| 312 |
General |
stand someone up v.
|
randevuya gelmeyerek birini boşuna bekletmek |
|
| 313 |
General |
stand as a candidate in something v.
|
adaylığını koymak |
|
| 314 |
General |
stand firm v.
|
taviz vermemek |
|
| 315 |
General |
stand in homage v.
|
saygı duruşunda bulunmak |
|
| 316 |
General |
stand in v.
|
katılmak |
|
| 317 |
General |
stand up to v.
|
karşı koymak |
|
| 318 |
General |
stand over somebody v.
|
başına dikilmek |
|
| 319 |
General |
stand up v.
|
göğüs germek |
|
| 320 |
General |
stand erect v.
|
dik durmak |
|
| 321 |
General |
stand up v.
|
dikilmek |
|
| 322 |
General |
stand fast v.
|
teslim olmamak |
|
| 323 |
General |
stand firm v.
|
fikrinden vazgeçmemek |
|
| 324 |
General |
stand and wait a long time v.
|
ağaç olmak |
|
| 325 |
General |
stand close examination v.
|
yakından incelemeye gelmek |
|
| 326 |
General |
stand aghast v.
|
donakalmak |
|
| 327 |
General |
stand idly by v.
|
kayıtsız kalmak |
|
| 328 |
General |
stand on v.
|
ısrar etmek |
|
| 329 |
General |
stand upon v.
|
ısrar etmek |
|
| 330 |
General |
stand proxy v.
|
vekalet etmek |
|
| 331 |
General |
stand upon v.
|
kalkmak |
|
| 332 |
General |
stand in wonder v.
|
bakakalmak |
|
| 333 |
General |
stand behind v.
|
bütünüyle desteklemek (birini) |
|
| 334 |
General |
stand on one's own legs v.
|
ayakları üzerinde durmak |
|
| 335 |
General |
stand on one's own legs v.
|
kendi ayakları üstünde durmak |
|
| 336 |
General |
stand out in relief v.
|
göze çarpmak |
|
| 337 |
General |
stand for election/office v.
|
seçimler için adaylığını koymak |
|
| 338 |
General |
stand idle (in the slack period) v.
|
sinek avlamak |
|
| 339 |
General |
stand by v.
|
hazır olmak |
|
| 340 |
General |
stand by v.
|
yardıma hazır olmak |
|
| 341 |
General |
stand up v.
|
anlaşmayı yerine getirememek |
|
| 342 |
General |
stand in balance v.
|
dengede durmak |
|
| 343 |
General |
stand out of v.
|
dışında durmak |
|
| 344 |
General |
stand erect v.
|
dimdik durmak |
|
| 345 |
General |
stand idle v.
|
atıl durmak |
|
| 346 |
General |
stand straight v.
|
düz durmak |
|
| 347 |
General |
stand even v.
|
düz durmak |
|
| 348 |
General |
stand flat v.
|
düz durmak |
|
| 349 |
General |
stand in one's way v.
|
gölge etmek |
|
| 350 |
General |
stand security v.
|
teminat vermek |
|
| 351 |
General |
stand ready v.
|
hazır bulunmak |
|
| 352 |
General |
stand face to face v.
|
yüzleşmek |
|
| 353 |
General |
stand security v.
|
teminat göstermek |
|
| 354 |
General |
take a stand v.
|
saf tutmak |
|
| 355 |
General |
take a stand v.
|
tarafında olmak |
|
| 356 |
General |
take a stand v.
|
taraf tutmak |
|
| 357 |
General |
not stand v.
|
katlanamamak |
|
| 358 |
General |
stand up for one's rights v.
|
haklarını savunmak |
|
| 359 |
General |
stand out amongst others v.
|
aralarından sıyrılmak |
|
| 360 |
General |
stand out amongst others v.
|
diğerlerinin arasından sıyrılmak |
|
| 361 |
General |
stand aghast v.
|
kal gelmek |
|
| 362 |
General |
stand aghast v.
|
donup kalmak |
|
| 363 |
General |
stand aghast v.
|
kala kalmak |
|
| 364 |
General |
open a stand v.
|
stant açmak |
|
| 365 |
General |
stand the gaff v.
|
zor bir dönem süresince dişini sıkmak |
|
| 366 |
General |
stand the gaff v.
|
zorluğa göğüs germek |
|
| 367 |
General |
stand the gaff v.
|
sıkıntıya veya yorgunluğa dayanmak |
|
| 368 |
General |
stand on v.
|
rotadan sapmamak |
|
| 369 |
General |
stand on end v.
|
dikine koymak |
|
| 370 |
General |
stand on v.
|
yoluna devam etmek |
|
| 371 |
General |
stand on one's own feet v.
|
kendi ayakları üzerinde durmak |
|
| 372 |
General |
stand back v.
|
uzak durmak |
|
| 373 |
General |
stand the gaff v.
|
sonuna kadar dayanmak |
|
| 374 |
General |
stand the gaff v.
|
yorgunluğa dayanmak |
|
| 375 |
General |
stand the gaff v.
|
zor bir zamanda metin olmak |
|
| 376 |
General |
stand off v.
|
uzak tutmak |
|
| 377 |
General |
put somebody on stand-by v.
|
ihtiyaç halinde kullanmak için hazırda tutmak |
|
| 378 |
General |
put somebody on stand-by v.
|
birini hazırda tutmak |
|
| 379 |
General |
put somebody on stand-by v.
|
yedek olarak hazırda tutmak |
|
| 380 |
General |
stand behind v.
|
iddia edildiği gibi olduğuna dair garanti vermek |
|
| 381 |
General |
stand watch v.
|
nöbet beklemek |
|
| 382 |
General |
stand sentinel v.
|
nöbet beklemek |
|
| 383 |
General |
stand sentinel v.
|
nöbet tutmak |
|
| 384 |
General |
stand watch v.
|
nöbet tutmak |
|
| 385 |
General |
stand somebody up v.
|
birini ekmek |
|
| 386 |
General |
stand somebody up v.
|
birini satmak |
|
| 387 |
General |
stand up v.
|
karşı koymak |
|
| 388 |
General |
stand out v.
|
kendini göstermek |
|
| 389 |
General |
stand up v.
|
sağlam kalmak |
|
| 390 |
General |
stand up to v.
|
karşı durmak |
|
| 391 |
General |
stand for v.
|
tutmak |
|
| 392 |
General |
stand away v.
|
birinden uzak durmak |
|
| 393 |
General |
stand away v.
|
birine yüz çevirmek |
|
| 394 |
General |
make one's hair stand on end v.
|
dehşete düşürmek |
|
| 395 |
General |
make one's hair stand on end v.
|
korkutmak |
|
| 396 |
General |
make one's hair stand on end v.
|
tüylerini diken diken etmek |
|
| 397 |
General |
stand by someone v.
|
sadık olmak |
|
| 398 |
General |
stand by someone v.
|
sadık kalmak |
|
| 399 |
General |
stand behind one's word v.
|
sözünün arkasında durmak |
|
| 400 |
General |
stand by one's word v.
|
sözünün arkasında durmak |
|
| 401 |
General |
stand on the bus v.
|
otobüste ayakta kalmak |
|
| 402 |
General |
have the quality to stand out among its rivals v.
|
rakipleri arasından sıyrılarak yükselebilecek nitelikte olmak |
|
| 403 |
General |
stand on the bus v.
|
otobüste ayakta durmak |
|
| 404 |
General |
stand out among its rivals v.
|
rakipleri arasından sivrilmek |
|
| 405 |
General |
stand behind v.
|
geride durmak |
|
| 406 |
General |
stand aside v.
|
tarafsız olmak |
|
| 407 |
General |
stand at a high price v.
|
fiyatta yüksek olmak |
|
| 408 |
General |
stand for parliament v.
|
adaylığını koymak |
|
| 409 |
General |
stand aloof from v.
|
mesafeli durmak |
|
| 410 |
General |
stand down v.
|
tanık kürsüsünden inmek |
|
| 411 |
General |
stand in the breach v.
|
boşluğu doldurmak |
|
| 412 |
General |
stand down v.
|
özveride bulunmak |
|
| 413 |
General |
stand in the breach v.
|
imdada yetişmek |
|
| 414 |
General |
stand against someone v.
|
karşısına dikilmek |
|
| 415 |
General |
take a stand against v.
|
karşı durmak |
|
| 416 |
General |
take a stand against v.
|
karşısına dikilmek |
|
| 417 |
General |
take a stand against v.
|
karşısında durmak |
|
| 418 |
General |
stand a guarantor v.
|
kefil olmak |
|
| 419 |
General |
stand a guarantor v.
|
garantör olmak |
|
| 420 |
General |
stand comparison with v.
|
mukayese götürmek |
|
| 421 |
General |
can't stand the smell v.
|
kokuya tahammül edememek |
|
| 422 |
General |
stand up v.
|
yerinden kalkmak |
|
| 423 |
General |
have no (more) strength to stand v.
|
dayanacak gücü kalmamak |
|
| 424 |
General |
have no (more) strength to stand v.
|
dayanma gücü kalmamak |
|
| 425 |
General |
stand on one foot v.
|
tek ayak üstünde durmak |
|
| 426 |
General |
stand on one foot v.
|
tek ayak üzerinde durmak |
|
| 427 |
General |
stand up for oneself v.
|
kendi çıkarını korumak |
|
| 428 |
General |
stand up for oneself v.
|
kendini savunmak |
|
| 429 |
General |
stand up before the judge v.
|
hakim önüne çıkmak |
|
| 430 |
General |
stand up before the judge v.
|
hakim huzuruna çıkmak |
|
| 431 |
General |
stand someone up v.
|
birisini ekmek |
|
| 432 |
General |
stand idly by v.
|
istifini bozmamak |
|
| 433 |
General |
stand idly by v.
|
kılını kıpırdatmamak |
|
| 434 |
General |
stand of something v.
|
-den uzak durmak |
|
| 435 |
General |
stand in front of v.
|
önünde durmak |
|
| 436 |
General |
stand up too fast v.
|
hızla ayağa kalkmak |
|
| 437 |
General |
can’t stand to be apart v.
|
ayrı kalmaya dayanamamak |
|
| 438 |
General |
stand in someone's way v.
|
birinin önünde/geçiş yolunda durmak |
|
| 439 |
General |
cannot stand seeing blood v.
|
kan görmeye dayanamamak |
|
| 440 |
General |
be barely able to stand at the funeral v.
|
cenazede güçlükle ayakta durabilmek |
|
| 441 |
General |
stand in stark contrast to v.
|
-e tam bir tezat teşkil etmek |
|
| 442 |
General |
can't stand the sight of blood v.
|
kan görmeye dayanamamak |
|
| 443 |
General |
stand on one's head v.
|
amuda kalkıp durmak |
|
| 444 |
General |
stand out in relief v.
|
dikkati çekmek |
|
| 445 |
General |
stand out in relief v.
|
kontrast oluşturmak |
|
| 446 |
General |
stand idle with hands tied v.
|
eli kolu bağlı oturmak |
|
| 447 |
General |
stand upright v.
|
dinelmek |
|
| 448 |
General |
have a one-night stand v.
|
tek gecelik aşk yaşamak |
|
| 449 |
General |
have a one-night stand v.
|
tek gecelik heyecan yaşamak |
|
| 450 |
General |
have a one-night stand v.
|
tek gecelik ilişki yaşamak |
|
| 451 |
General |
can not stand v.
|
tahammül edememek |
|
| 452 |
General |
stand against v.
|
karşı duruş sergilemek |
|
| 453 |
General |
stand open to new ideas v.
|
yeni fikirlere açık olmak |
|
| 454 |
General |
stand open to new ideas v.
|
yeni görüşlere açık olmak |
|
| 455 |
General |
stand in vivid contrast v.
|
keskin bir tezat teşkil etmek |
|
| 456 |
General |
stand idle v.
|
kullanılmamak |
|
| 457 |
General |
take the stand v.
|
mahkemede ifade vermek |
|
| 458 |
General |
be at a stand v.
|
duraklamak |
|
| 459 |
General |
stand fast v.
|
sarsılmamak |
|
| 460 |
General |
stand in the gap v.
|
bir şeyi korurken kendini teşhir etmek |
|
| 461 |
General |
stand upon one's dignity v.
|
değerlerinden taviz vermemek |
|
| 462 |
General |
stand in the gap v.
|
bir tehlikeye karşı savunma yapmak |
|
| 463 |
General |
be at a stand v.
|
duraksamış olmak |
|
| 464 |
General |
stand fast v.
|
hareket etmemek |
|
| 465 |
General |
stand fast v.
|
geçit vermemek |
|
| 466 |
General |
be at a stand v.
|
işlemez halde olmak |
|
| 467 |
General |
stand in the gap v.
|
ölen savaşçının yerini almak |
|
| 468 |
General |
be at a stand v.
|
içinden çıkılmaz bir durumda olmak |
|
| 469 |
General |
stand close to one another v.
|
birbirlerine yakın durmak |
|
| 470 |
General |
stand mute v.
|
sessiz kalmak (mahkemede) |
|
| 471 |
General |
stand comparison with v.
|
karşılaştırmaya değmek |
|
| 472 |
General |
stand the pace v.
|
diğerlerine yetişmek |
|
| 473 |
General |
stand the pace v.
|
diğerlerinin hızına yetişmek |
|
| 474 |
General |
stand the pace v.
|
diğerlerinin temposuna yetişmek |
|
| 475 |
General |
stand down v.
|
mahkemede tanıklık yaptıktan sonra çekilmek |
|
| 476 |
General |
stand a show v.
|
olası olmak |
|
| 477 |
General |
stand a show v.
|
ihtimal vermek |
|
| 478 |
General |
stand a show v.
|
mümkün görünmek |
|
| 479 |
General |
stand a show v.
|
olabilmek |
|
| 480 |
General |
stand a show v.
|
mümkün olmak |
|
| 481 |
General |
stand a show v.
|
'-ebilmek |
|
| 482 |
General |
stand about v.
|
ayakta dikilerek vakit geçirmek |
|
| 483 |
General |
stand about v.
|
aylak aylak vakit geçirmek |
|
| 484 |
General |
stand about v.
|
oyalanmak |
|
| 485 |
General |
stand about v.
|
aylaklık etmek |
|
| 486 |
General |
stand about v.
|
tembellik etmek |
|
| 487 |
General |
stand about v.
|
ayakta dikilerek öylece durmak |
|
| 488 |
General |
stand by v.
|
ayrılmak |
|
| 489 |
General |
stand by v.
|
uzak kalmak |
|
| 490 |
General |
stand by v.
|
uzakta durmak |
|
| 491 |
General |
stand by v.
|
mesafeli durmak |
|
| 492 |
General |
stand off v.
|
ertelemek |
|
| 493 |
General |
stand off v.
|
durdurmak |
|
| 494 |
General |
stand off v.
|
uzaklaştırmak |
|
| 495 |
General |
stand off v.
|
oyalamak |
|
| 496 |
General |
stand off [uk] v.
|
(geçici olarak) işten çıkarmak |
|
| 497 |
General |
stand off [uk] v.
|
(geçici olarak) yol vermek |
|
| 498 |
General |
stand out v.
|
dayanmak |
|
| 499 |
General |
stand out v.
|
direnmek |
|
| 500 |
General |
stand out v.
|
tahammül etmek |
|
