|
Kategori |
İngilizce |
Türkçe |
|
Yaygın Kullanım |
|
1 |
Yaygın Kullanım |
stand i.
|
ayaklık |
|
I purchased a laptop stand for my desk.
Masam için bir dizüstü bilgisayar ayaklığı satın aldım.
More Sentences
|
2 |
Yaygın Kullanım |
stand f.
|
(teklif) geçerli olmak |
|
If your offer still stands, I'd like to go on a date with you.
Teklifiniz hâlâ geçerliyse, sizinle çıkmak isterim.
More Sentences
|
3 |
Yaygın Kullanım |
stand f.
|
katlanmak |
|
I can't stand it anymore.
Buna artık katlanamıyorum.
More Sentences
|
4 |
Yaygın Kullanım |
stand f.
|
ayakta durmak |
|
Everything will stand or fall with their implementation.
Her şey onların uygulanmasıyla ayakta duracak veya düşecektir.
More Sentences
|
5 |
Yaygın Kullanım |
stand f.
|
ayakta dikilmek |
|
Any time he's at a party, he stands in a corner with his drink.
Ne zaman bir partiye gitse, elinde içkisiyle bir köşede ayakta dikilir.
More Sentences
|
6 |
Yaygın Kullanım |
stand f.
|
durmak |
|
You could see the house standing amid pine trees.
Çam ağaçlarının arasında duran evi görebiliyordunuz.
More Sentences
|
Genel |
|
7 |
Genel |
stand i.
|
hal |
|
Two of the provisions, however, are not acceptable as they stand.
Ancak hükümlerden ikisi bu haliyle kabul edilebilir değildir.
More Sentences
|
8 |
Genel |
stand i.
|
kürsü (konferans, mahkeme) |
|
Sami will take the stand.
Sami kürsüye çıkacak.
More Sentences
|
9 |
Genel |
stand i.
|
çıkmaz |
|
Three issues stand out, and I would like to mention them.
Üç konu öne çıkıyor ve bunlardan bahsetmek istiyorum.
More Sentences
|
10 |
Genel |
stand i.
|
tutum |
|
If you want to take a stand, cast your vote.
Eğer bir tutum sergilemek istiyorsanız, oyunuzu kullanın.
More Sentences
|
11 |
Genel |
stand i.
|
ağaç topluluğu |
|
There was a stand of bay trees in the backyard.
Arka bahçede bir defne ağacı topluluğu vardı.
More Sentences
|
12 |
Genel |
stand i.
|
durum |
|
As matters stand, each product has to be re-tested in each country.
Mevcut durumda, her ürünün her ülkede yeniden test edilmesi gerekmektedir.
More Sentences
|
13 |
Genel |
stand i.
|
tezgah |
|
Tom bought some vegetables at a roadside stand.
Tom yol kenarındaki bir tezgahtan biraz sebze aldı.
More Sentences
|
14 |
Genel |
stand i.
|
dayanak |
|
The British Government does not have a leg to stand on.
İngiliz Hükümeti'nin destek alacak bir dayanağı yoktur.
More Sentences
|
15 |
Genel |
stand i.
|
duruş |
|
The government took a firm stand against xenophobia.
Hükümet yabancı düşmanlığına karşı sağlam bir duruş sergiledi.
More Sentences
|
16 |
Genel |
stand i.
|
durak |
|
The bus stand is right around the corner.
Otobüs durağı hemen köşeyi dönünce.
More Sentences
|
17 |
Genel |
stand i.
|
stand |
|
Tom bought some vegetables at a roadside stand.
Tom bir yol kenarı standında biraz sebze aldı.
More Sentences
|
18 |
Genel |
stand i.
|
stant (sergi yeri) |
|
You can buy the magazine Paris-Match at the stand on the street corner.
Sokak köşesindeki stantta Paris-Match dergisini satın alabilirsin.
More Sentences
|
19 |
Genel |
stand i.
|
sergi |
|
You can find jeans on the middle stand.
Orta kısımdaki sergide kot pantolonları bulabilirsiniz.
More Sentences
|
20 |
Genel |
stand f.
|
kalkmak |
|
She stood and walked toward the window.
O kalktı ve pencereye doğru yürüdü.
More Sentences
|
|
21 |
Genel |
stand f.
|
ayakta kalmak |
|
In competition, we should stand or fall by whether we get this on the move.
Rekabette, bunu harekete geçirip geçirmediğimize göre ayakta kalmalı ya da düşmeliyiz.
More Sentences
|
22 |
Genel |
stand f.
|
kalmak |
|
That is no reason to stand firm on your own national interests alone.
Bu, yalnızca kendi ulusal çıkarlarınıza bağlı kalmanız için bir neden değildir.
More Sentences
|
23 |
Genel |
stand f.
|
dayanmak |
|
Some plants can't stand direct sunlight.
Bazı bitkiler doğrudan güneş ışığı almaya dayanamaz.
More Sentences
|
24 |
Genel |
stand f.
|
tahammül etmek |
|
I can't stand this noise anymore.
Artık bu gürültüye tahammülüm kalmadı.
More Sentences
|
25 |
Genel |
stand f.
|
karşı koymak |
|
The time has come for us to stand up.
Karşı koymamızın zamanı geldi.
More Sentences
|
26 |
Genel |
stand f.
|
olmak (belirli bir durumda) |
|
The European Union stands firm in its commitment to the ICC.
Avrupa Birliği, UCM'ye olan bağlılığında kararlıdır.
More Sentences
|
27 |
Genel |
stand f.
|
dikilmek |
|
When I say, you get over there and stand and wait for that ugly mother.
Söylediğimde, oraya git ve dikilip o çirkin anayı bekle.
More Sentences
|
28 |
Genel |
stand f.
|
doğrulmak |
|
Tom stood up from his chair.
Tom koltuğundan doğruldu.
More Sentences
|
29 |
Genel |
stand f.
|
aday olmak |
|
He will stand for Council this year.
Bu yıl konsey için aday olacak.
More Sentences
|
30 |
Genel |
stand f.
|
çekmek |
|
She stood out because she was wearing a red dress.
O, kırmızı bir elbise giydiği için dikkat çekti.
More Sentences
|
31 |
Genel |
stand f.
|
ayağa kalkmak |
|
He stood and stretched his legs.
Ayağa kalkarak bacaklarını uzattı.
More Sentences
|
32 |
Genel |
stand f.
|
bulunmak |
|
As matters now stand, there is no overview or comprehensive vision.
Şu anki haliyle, genel bir bakış veya kapsamlı bir vizyon bulunmamaktadır.
More Sentences
|
33 |
Genel |
stand f.
|
dayamak |
|
He stood with his back to the wall.
Sırtını duvara dayamış duruyordu.
More Sentences
|
34 |
Genel |
stand f.
|
ayakta durmak |
|
What I want to say is that this directive stands or falls by the minimum social provision for victims.
Söylemek istediğim şey, bu direktifin mağdurlar için asgari sosyal hükümlerle ayakta durduğu veya düştüğüdür.
More Sentences
|
35 |
Genel |
stand f.
|
durmak |
|
My bike has been standing in the shed for months.
Bisikletim aylardır kulübede duruyor.
More Sentences
|
36 |
Genel |
stand f.
|
tereddüt etmek |
|
We stand at their side unhesitatingly and express our admiration and our gratitude to them.
Hiç tereddüt etmeden onların yanındayız ve onlara hayranlığımızı ve minnettarlığımızı ifade ediyoruz.
More Sentences
|
37 |
Genel |
stand f.
|
kenarda durmak |
|
We should ask more questions; the European Union should not always stand to one side like a junior prison warder.
Daha fazla soru sormalıyız; Avrupa Birliği her zaman küçük bir gardiyan gibi bir kenarda durmamalı.
More Sentences
|
38 |
Genel |
stand f.
|
yapmak |
|
It is, therefore, a pleasure to stand in for him today.
Bu nedenle bugün onun yerine görev yapmaktan memnuniyet duyuyorum.
More Sentences
|
39 |
Genel |
stand f.
|
(Geride) durmak |
|
Please stand back so the paramedics can get through.
Sağlık görevlilerinin geçebilmesi için lütfen geride durun.
More Sentences
|
40 |
Genel |
stand f.
|
karşı çıkmak |
|
We stood together in opposing the new bill.
Yeni yasa tasarısına hep birlikte karşı çıktık.
More Sentences
|
|
41 |
Genel |
stand f.
|
yükseklikte olmak |
|
Michelangelo's David stands 17 feet high.
Michelangelo'nun Davut'u 17 feet yüksekliğinde.
More Sentences
|
42 |
Genel |
stand f.
|
(itibar vb.) yüksek olmak |
|
The reputation of Ivy League business schools stands high throughout the world.
Ivy League işletme okullarının itibarı tüm dünyada yüksektir.
More Sentences
|
43 |
Genel |
stand f.
|
durgun olmak |
|
They were trying to chart the locations of standing ponds.
Durgun göletlerin yerlerini belirlemeye çalışıyorlardı.
More Sentences
|
44 |
Genel |
stand f.
|
bir seviyede olmak |
|
Her personal wealth now stands at 147 million Pounds.
Kişisel serveti şu anda 147 milyon Pound seviyesinde.
More Sentences
|
Teknik |
|
45 |
Teknik |
stand i.
|
sehpa |
|
Please don't place a vase on this stand.
Lütfen bu sehpanın üzerine vazo koymayın.
More Sentences
|
46 |
Teknik |
stand i.
|
stand |
|
The police shut down Tom’s lemonade stand.
Polis Tom'un limonata standını kapattı.
More Sentences
|
47 |
Teknik |
stand i.
|
tezgah |
|
Tom sells vegetables at a roadside stand.
Tom yol kenarındaki bir tezgahta sebze satıyor.
More Sentences
|
Mutfak |
|
48 |
Mutfak |
stand f.
|
ayakta durmak |
|
I am not yet well enough to stand while I talk to you, but please do not think I am being rude.
Sizinle konuşurken ayakta durabilecek kadar iyi değilim, ama lütfen kabalık ettiğimi düşünmeyin.
More Sentences
|
Spor |
|
49 |
Spor |
stand i.
|
duruş |
|
We must therefore take a stand.
Bu nedenle bir duruş sergilemeliyiz.
More Sentences
|
Genel |
|
50 |
Genel |
stand i.
|
tribün |
|
51 |
Genel |
stand i.
|
ayaklı askılık |
|
52 |
Genel |
stand i.
|
işporta |
|
53 |
Genel |
stand i.
|
portmanto |
|
54 |
Genel |
stand i.
|
iş yeri |
|
55 |
Genel |
stand i.
|
ayak |
|
56 |
Genel |
stand i.
|
dayanma |
|
57 |
Genel |
stand i.
|
katlanma |
|
58 |
Genel |
stand i.
|
ormanda yetişen ağaç |
|
59 |
Genel |
stand i.
|
yer |
|
60 |
Genel |
stand i.
|
kürsü |
|
61 |
Genel |
stand i.
|
oturak |
|
62 |
Genel |
stand i.
|
direnme |
|
63 |
Genel |
stand i.
|
taksi durağı |
|
64 |
Genel |
stand i.
|
sahne (geçici açık hava sahnesi) |
|
65 |
Genel |
stand i.
|
bir yerde durma |
|
66 |
Genel |
stand i.
|
bir yerde kalma |
|
67 |
Genel |
stand i.
|
sabit durma |
|
68 |
Genel |
stand i.
|
duraklama |
|
69 |
Genel |
stand i.
|
savunma amaçlı durma |
|
70 |
Genel |
stand i.
|
direnme amaçlı durma |
|
71 |
Genel |
stand i.
|
savunma yapma |
|
72 |
Genel |
stand i.
|
bir firmanın faaliyet gösterdiği/şube açtığı kasaba |
|
73 |
Genel |
stand i.
|
seyyar tezgah |
|
74 |
Genel |
stand i.
|
satış tezgahı |
|
75 |
Genel |
stand i.
|
gazete bayii |
|
76 |
Genel |
stand i.
|
gazete büfesi |
|
77 |
Genel |
stand i.
|
dimdik durma |
|
78 |
Genel |
stand i.
|
dimdik ayakta durma |
|
79 |
Genel |
stand i.
|
(kıyafet) takım |
|
80 |
Genel |
stand i.
|
katlanmış yakanın dik kısmı |
|
|
81 |
Genel |
stand i.
|
kafa karışıklığı |
|
82 |
Genel |
stand i.
|
şaşkınlık |
|
83 |
Genel |
stand i.
|
mahcubiyet |
|
84 |
Genel |
stand i.
|
rahatsızlık |
|
85 |
Genel |
stand i.
|
aşırılık |
|
86 |
Genel |
stand f.
|
olmak |
|
87 |
Genel |
stand f.
|
üstlenmek |
|
88 |
Genel |
stand f.
|
devam etmek |
|
89 |
Genel |
stand f.
|
çekilmek |
|
90 |
Genel |
stand f.
|
dikmek |
|
91 |
Genel |
stand f.
|
durdurmak |
|
92 |
Genel |
stand f.
|
kanıtlamak |
|
93 |
Genel |
stand f.
|
müsamaha etmek |
|
94 |
Genel |
stand f.
|
göğüs germek |
|
95 |
Genel |
stand f.
|
olmak (bir yerde) |
|
96 |
Genel |
stand f.
|
direnmek |
|
97 |
Genel |
stand f.
|
koymak |
|
98 |
Genel |
stand f.
|
uymak |
|
99 |
Genel |
stand f.
|
sineye çekmek |
|
100 |
Genel |
stand f.
|
yürürlükte kalmak |
|
101 |
Genel |
stand f.
|
desteklemek |
|
102 |
Genel |
stand f.
|
bir yerde kalmak (su vb) |
|
103 |
Genel |
stand f.
|
durmak (bir yerde) |
|
104 |
Genel |
stand f.
|
ihtiyaç duymak |
|
105 |
Genel |
stand f.
|
dikelmek |
|
106 |
Genel |
stand f.
|
parasını ödemek (bir şeyin) |
|
107 |
Genel |
stand f.
|
boyunda olmak (bir şeyin) |
|
108 |
Genel |
stand f.
|
-in ağırlığında olmak |
|
109 |
Genel |
stand f.
|
bulunmak (belirli bir durumda) |
|
110 |
Genel |
stand f.
|
ısmarlamak |
|
111 |
Genel |
stand f.
|
katlanmak (birisine) |
|
112 |
Genel |
stand f.
|
şüphe duymak |
|
113 |
Genel |
stand f.
|
çekincesi olmak |
|
114 |
Genel |
stand f.
|
kararsız olmak |
|
115 |
Genel |
stand f.
|
ya herrü ya merrü durumunda olmak |
|
116 |
Genel |
stand f.
|
ya hep ya hiç durumunda olmak |
|
117 |
Genel |
stand f.
|
kazan-kaybet konumunda olmak |
|
118 |
Genel |
stand f.
|
atıl halde durmak |
|
119 |
Genel |
stand f.
|
kullanılmamak |
|
120 |
Genel |
stand f.
|
pasif durumda olmak |
|
121 |
Genel |
stand f.
|
(sıvı) akmamak |
|
122 |
Genel |
stand f.
|
(sıvı) yerinde durmak |
|
123 |
Genel |
stand f.
|
yavaşça birikmek |
|
124 |
Genel |
stand f.
|
yavaş yavaş dolmak |
|
125 |
Genel |
stand f.
|
tutarlı olmak |
|
126 |
Genel |
stand f.
|
mutabık kalmak |
|
127 |
Genel |
stand f.
|
uyum sağlamak |
|
128 |
Genel |
stand f.
|
mutabakat sağlamak |
|
129 |
Genel |
stand f.
|
yazılı olarak var olmak |
|
130 |
Genel |
stand f.
|
somut halde var olmak |
|
131 |
Genel |
stand f.
|
yerine getirmek |
|
132 |
Genel |
stand f.
|
gerçekleştirmek |
|
133 |
Genel |
stand f.
|
(oluşuma) katılmak |
|
134 |
Genel |
stand f.
|
(bir oluşuma) dahil olmak |
|
135 |
Genel |
stand f.
|
(bir oluşumda) yer almak |
|
136 |
Genel |
stand f.
|
... kişi almak |
|
137 |
Genel |
stand f.
|
... kişi için alan sağlamak |
|
138 |
Genel |
stand f.
|
ulaşmak |
|
139 |
Genel |
stand f.
|
varmak |
|
Irregular Verb |
|
140 |
Irregular Verb |
stand f.
|
stood - stood |
|
Hukuk |
|
141 |
Hukuk |
stand i.
|
istinad |
|
142 |
Hukuk |
stand i.
|
tanık kürsüsü |
|
143 |
Hukuk |
stand f.
|
istinad etmek |
|
Teknik |
|
144 |
Teknik |
stand i.
|
aksamkrikosu |
|
145 |
Teknik |
stand i.
|
garaj |
|
146 |
Teknik |
stand i.
|
hadde ayağı |
|
147 |
Teknik |
stand i.
|
park yeri |
|
148 |
Teknik |
stand i.
|
sondaj borusu eklemi |
|
149 |
Teknik |
stand i.
|
(süt sağma, pamuk tarama) makine ünitesi |
|
Denizcilik |
|
150 |
Denizcilik |
stand i.
|
gel-git yüksekliği |
|
151 |
Denizcilik |
stand f.
|
(denizde) belirli bir istikamette gitmek |
|
Baskı Teknikleri |
|
152 |
Baskı Teknikleri |
stand f.
|
(seçilen baskı harfini) saklamak |
|
153 |
Baskı Teknikleri |
stand f.
|
seçili baskı harfini saklamak |
|
154 |
Baskı Teknikleri |
stand f.
|
kullanılan baskı harfini elde tutmak |
|
155 |
Baskı Teknikleri |
stand f.
|
kullanılan baskı harfini muhafaza etmek |
|
Zooloji |
|
156 |
Zooloji |
stand f.
|
(erkek hayvan/at) baba olmak |
|
157 |
Zooloji |
stand f.
|
(dişi hayvan) kızgınlık döneminde olmak |
|
158 |
Zooloji |
stand f.
|
(dişi hayvan) çiftleşmeye hazır olmak |
|
159 |
Zooloji |
stand f.
|
(dişi hayvan) çiftleşme döneminde olmak |
|
Hayvancılık |
|
160 |
Hayvancılık |
stand i.
|
hara |
|
161 |
Hayvancılık |
stand i.
|
damızlık atın ıslah edildiği yer |
|
162 |
Hayvancılık |
stand i.
|
at yetiştirilen yer |
|
163 |
Hayvancılık |
stand f.
|
(damızlık atı) yetiştirmek |
|
164 |
Hayvancılık |
stand f.
|
(damızlık atı) ıslaha uygun hale getirmek |
|
Arıcılık |
|
165 |
Arıcılık |
stand i.
|
kovan sehpası |
|
Ormancılık |
|
166 |
Ormancılık |
stand i.
|
meşcere |
|
167 |
Ormancılık |
stand i.
|
meşçere |
|
Askeri |
|
168 |
Askeri |
stand i.
|
bir askere ait tüm armalar |
|
169 |
Askeri |
stand i.
|
alay bayrağı |
|
Silah/Atıcılık |
|
170 |
Silah/Atıcılık |
stand i.
|
(av köpeği) ferma yapma |
|
171 |
Silah/Atıcılık |
stand i.
|
(av köpeği) avını hedef alma |
|
172 |
Silah/Atıcılık |
stand f.
|
(av köpeği) ferma yapmak |
|
173 |
Silah/Atıcılık |
stand f.
|
(av köpeği) hedefe odaklanmak |
|
174 |
Silah/Atıcılık |
stand f.
|
(av köpeği) hedef almak |
|
175 |
Silah/Atıcılık |
stand f.
|
(av köpeği) avlamak |
|
Spor |
|
176 |
Spor |
stand i.
|
(kriket) kalede oynanan uzatma |
|
İskambil |
|
177 |
İskambil |
stand f.
|
(écarté veya yirmibir oyunu) dağıtılan eli oynamak |
|
178 |
İskambil |
stand f.
|
(seven-up oyununda koz olarak) açılan kartı kabul etmek |
|
Tiyatro |
|
179 |
Tiyatro |
stand i.
|
turne durağı |
|
180 |
Tiyatro |
stand i.
|
turneye çıkan tiyatro ekibinin oyun sergilediği durak |
|
Eski Kullanım |
|
181 |
Eski Kullanım |
stand i.
|
büyük konteyner |
|
182 |
Eski Kullanım |
stand i.
|
büyük kutu |
|
183 |
Eski Kullanım |
stand i.
|
fıçı |
|
184 |
Eski Kullanım |
stand i.
|
varil |
|
185 |
Eski Kullanım |
stand i.
|
leğen |
|
186 |
Eski Kullanım |
stand i.
|
çapçak |
|
187 |
Eski Kullanım |
stand i.
|
ağzı açık fıçı |
|
188 |
Eski Kullanım |
stand f.
|
(rüzgar) esmek |
|
189 |
Eski Kullanım |
stand f.
|
(rüzgar) belirli bir yönden esmek |
|
|
Kategori |
İngilizce |
Türkçe |
|
Yaygın Kullanım |
|
1 |
Yaygın Kullanım |
stand up f.
|
ayağa kalkmak |
|
Does Europe want to stand up or be eaten from both ends?
Avrupa ayağa kalkmak mı istiyor yoksa her iki ucundan da yenmek mi?
More Sentences
|
2 |
Yaygın Kullanım |
stand up f.
|
kalkmak |
|
Have no fear, and stand up, for I love you.
Korkusuz ol ve kalk ayağa, çünkü seviyorum seni.
More Sentences
|
Genel |
|
3 |
Genel |
witness stand i.
|
tanık kürsüsü |
|
Sami sat in the witness stand.
Sami tanık kürsüsüne oturdu.
More Sentences
|
4 |
Genel |
taxi stand i.
|
taksi durağı |
|
There is a taxi stand near the station.
İstasyonun yakınında bir taksi durağı var.
More Sentences
|
5 |
Genel |
stand-in i.
|
dublör |
|
The famous actor had a stand-in for the dangerous stunts.
Ünlü aktörün tehlikeli gösteriler için bir dublörü vardı.
More Sentences
|
6 |
Genel |
stand-in i.
|
yedek oyuncu |
|
Sarah was a stand-in for the lead actress during rehearsals.
Sarah, provalar sırasında başrol oyuncusunun yedeğiydi.
More Sentences
|
7 |
Genel |
stand back f.
|
çekilmek |
|
You'd better stand back.
Geri çekilsen iyi olur.
More Sentences
|
8 |
Genel |
stand for f.
|
aday olmak |
|
He stood for an election.
Seçimde aday oldu.
More Sentences
|
9 |
Genel |
stand out f.
|
dikkat çekmek |
|
Her red dress made her stand out.
Kırmızı elbisesi dikkat çekmesini sağladı.
More Sentences
|
10 |
Genel |
stand up f.
|
kalkmak |
|
Tom stood up from his chair.
Tom sandalyesinden kalktı.
More Sentences
|
11 |
Genel |
stand upright f.
|
dik durmak |
|
An empty bag can't stand upright.
Boş torba, dik duramaz.
More Sentences
|
12 |
Genel |
stand for f.
|
temsil etmek |
|
After all, what does the EU stand for if essential principles such as the rule of law are not in place?
Sonuçta, hukukun üstünlüğü gibi temel ilkeler mevcut değilse AB neyi temsil eder?
More Sentences
|
13 |
Genel |
stand up to f.
|
karşı çıkmak |
|
It was pretty ballsy of you to stand up to the boss like that.
Patrona bu şekilde karşı çıkman çok cesurcaydı.
More Sentences
|
14 |
Genel |
stand by f.
|
seyirci kalmak |
|
No longer will we stand by and watch payment arrears being built up.
Artık ödeme borçlarının birikmesine seyirci kalmayacağız.
More Sentences
|
15 |
Genel |
stand for f.
|
sineye çekmek |
|
I won't stand for this.
Bunu sineye çekmeyeceğim.
More Sentences
|
16 |
Genel |
stand up for f.
|
savunmak |
|
Roma need to be able to stand up for themselves more.
Romanların kendilerini daha fazla savunabilmeleri gerekmektedir.
More Sentences
|
17 |
Genel |
stand on f.
|
kalkmak |
|
We stood on our heads.
Amuda kalktık.
More Sentences
|
18 |
Genel |
stand in line f.
|
kuyrukta beklemek |
|
Tom had to stand in line at the ticket office for over three hours.
Tom bilet gişesinde üç saatten fazla kuyrukta beklemek zorunda kaldı.
More Sentences
|
19 |
Genel |
stand for f.
|
izin vermek |
|
I won't stand for it.
Buna izin vermeyeceğim.
More Sentences
|
20 |
Genel |
stand trial f.
|
yargılanmak |
|
Tom stood trial for armed robbery.
Tom silahlı soygundan yargılandı.
More Sentences
|
21 |
Genel |
stand for f.
|
müsaade etmek (katlanmak vb) |
|
In the long term, our citizens will not stand for it.
Uzun vadede vatandaşlarımız buna müsaade etmeyecektir.
More Sentences
|
22 |
Genel |
stand on f.
|
dayanmak |
|
The British Government does not have a leg to stand on.
İngiliz Hükümetinin dayanacak bir ayağı yoktur.
More Sentences
|
23 |
Genel |
stand aside f.
|
kenara çekilmek |
|
However, Europe cannot, under any circumstances, stand aside and do nothing.
Ancak Avrupa hiçbir koşulda kenara çekilip hiçbir şey yapmadan duramaz.
More Sentences
|
24 |
Genel |
stand for f.
|
simgelemek |
|
This symbol stands for strength and integrity.
Bu sembol, direnç ve bütünlüğü simgeliyor.
More Sentences
|
25 |
Genel |
stand still f.
|
kıpırdamamak |
|
Stand still!
Kıpırdamayın!
More Sentences
|
26 |
Genel |
stand out f.
|
göze çarpmak |
|
Looking at this report, the phrase that stands out is 'best value for money'.
Bu rapora baktığımızda göze çarpan ifade "paranın karşılığını en iyi şekilde vermek".
More Sentences
|
27 |
Genel |
stand up f.
|
savunmak |
|
We need strong leaders who are not afraid to stand up to political correctness.
Politik doğrulukları savunmaya korkmayan güçlü liderlere ihtiyacımız var.
More Sentences
|
28 |
Genel |
stand corrected f.
|
yanıldığını kabul etmek |
|
I stand corrected.
Yanıldığımı kabul ediyorum.
More Sentences
|
29 |
Genel |
stand still f.
|
hareketsiz durmak |
|
Tom was standing still.
Tom hareketsiz duruyordu.
More Sentences
|
30 |
Genel |
stand guard f.
|
nöbet tutmak |
|
I want you to stand guard.
Nöbet tutmanı istiyorum.
More Sentences
|
31 |
Genel |
stand for f.
|
anlamına gelmek |
|
The CAP stands for autonomy of food supply, or, to use the American terminology, the food weapon.
OTP, gıda arzının özerkliği ya da Amerikan terminolojisiyle ifade edecek olursak gıda silahı anlamına gelmektedir.
More Sentences
|
32 |
Genel |
stand by f.
|
beklemek |
|
Stand by for my signal.
İşaretimi bekleyin.
More Sentences
|
33 |
Genel |
stand by f.
|
yanında olmak |
|
Whatever happens, you must stand by one another.
Ne olursa olsun birbirinizin yanında olmalısınız.
More Sentences
|
34 |
Genel |
stand by f.
|
hazır beklemek |
|
A group of scientists stood by, ready to record the experiment.
Bir grup bilim insanı deneyi kaydetmek üzere hazır bekliyordu.
More Sentences
|
35 |
Genel |
stand aloof f.
|
uzak durmak |
|
He always stands aloof from the masses.
O her zaman kitlelerden uzak duruyor.
More Sentences
|
36 |
Genel |
stand on f.
|
dikilmek |
|
Tom is standing on the table to change a lightbulb.
Tom ampulü değiştirmek için masanın üstünde dikiliyor.
More Sentences
|
37 |
Genel |
stand up for f.
|
desteklemek |
|
Ken always stands up for his mom when his parents quarrel.
Ken ebeveynleri tartıştığında her zaman annesini destekler.
More Sentences
|
38 |
Genel |
stand behind f.
|
arkasında durmak |
|
No longer does the antagonist stand behind a fixed border; now he is within our own frontiers.
Düşman artık sabit bir sınırın arkasında durmuyor; artık kendi sınırlarımızın içinde.
More Sentences
|
39 |
Genel |
stand still f.
|
hareket etmemek |
|
Stand still.
Hareket etme.
More Sentences
|
40 |
Genel |
stand by f.
|
beklemede kalmak |
|
Stand by for my signal.
İşaretim için beklemede kalın.
More Sentences
|
41 |
Genel |
stand by f.
|
desteklemek |
|
I stand by my previous statement.
Daha önceki açıklamamı destekliyorum.
More Sentences
|
42 |
Genel |
stand for f.
|
göstermek |
|
It makes it clear that Europe will not stand for racism.
Avrupa'nın ırkçılığa müsamaha göstermeyeceğini açıkça ortaya koymaktadır.
More Sentences
|
43 |
Genel |
stand alone f.
|
yalnız kalmak |
|
If it becomes stubborn indeed it stands alone.
Eğer inatçı olursa gerçekten yalnız kalır.
More Sentences
|
44 |
Genel |
stand for f.
|
desteklemek |
|
We all stand for an environmentally responsible market economy.
Hepimiz çevreye duyarlı bir piyasa ekonomisini destekliyoruz.
More Sentences
|
45 |
Genel |
stand apart f.
|
ayrı durmak |
|
The house stands apart from the others.
Bu ev diğerlerinden ayrı duruyor.
More Sentences
|
46 |
Genel |
cannot stand f.
|
tahammül edememek |
|
I cannot stand his comments.
Ben onun yorumlarına tahammül edemiyorum.
More Sentences
|
47 |
Genel |
can't stand f.
|
tahammül edememek |
|
I can't stand that bloke.
Şu herife hiç tahammül edemiyorum.
More Sentences
|
48 |
Genel |
stand outside (of) (something) f.
|
dışında durmak |
|
I'm standing outside the church right now.
Şu anda kilisenin dışında duruyorum.
More Sentences
|
49 |
Genel |
stand to benefit f.
|
faydalanmak |
|
We all stand to benefit from that.
Bundan hepimiz faydalanacağız.
More Sentences
|
50 |
Genel |
can't stand f.
|
dayanamamak |
|
I can't stand it for long.
Uzun süre dayanamam.
More Sentences
|
51 |
Genel |
can't stand f.
|
katlanamamak |
|
I can't stand that noise.
O gürültüye katlanamam.
More Sentences
|
52 |
Genel |
stand point i.
|
görüş açısı |
|
53 |
Genel |
umbrella stand i.
|
şemsiyelik |
|
54 |
Genel |
stand in silence i.
|
saygı duruşu |
|
55 |
Genel |
long stand off i.
|
uzaktan algılama |
|
56 |
Genel |
hat stand i.
|
portmanto |
|
57 |
Genel |
honey stand i.
|
ballık |
|
58 |
Genel |
lamp stand i.
|
lambalık |
|
59 |
Genel |
witness stand i.
|
mahkemede tanığın ifade verdiği yer |
|
60 |
Genel |
camera stand i.
|
kamera ayağı |
|
61 |
Genel |
firm stand i.
|
firma standı |
|
62 |
Genel |
hack stand i.
|
taksi durağı |
|
63 |
Genel |
button stand i.
|
düğme yeri |
|
64 |
Genel |
coat stand i.
|
portmanto |
|
65 |
Genel |
cart stand i.
|
tekerlekli sehpa |
|
66 |
Genel |
cart stand i.
|
tekerlekli taşıyıcı |
|
67 |
Genel |
stand fee i.
|
stand ücreti |
|
68 |
Genel |
concession stand fee i.
|
stand ücreti |
|
69 |
Genel |
right to stand for election i.
|
seçilme hakkı |
|
70 |
Genel |
where we stand now i.
|
gelinen nokta |
|
71 |
Genel |
cab stand i.
|
taksi durağı |
|
72 |
Genel |
cycle stand i.
|
bisiklet park yeri |
|
73 |
Genel |
flower stand i.
|
çiçek rafı |
|
74 |
Genel |
stand-by i.
|
yardım |
|
75 |
Genel |
stand-by i.
|
hazır |
|
76 |
Genel |
stand-in i.
|
vekil |
|
77 |
Genel |
stand-by i.
|
yardımcı |
|
78 |
Genel |
stand-by i.
|
güvenilir kimse |
|
79 |
Genel |
stand-down i.
|
ara |
|
80 |
Genel |
stand-in i.
|
benzer |
|
81 |
Genel |
stand-by i.
|
zemin döşeme |
|
82 |
Genel |
stand-by i.
|
yedek |
|
83 |
Genel |
stand-by i.
|
destek |
|
84 |
Genel |
stand-in i.
|
yedek |
|
85 |
Genel |
wash-hand stand i.
|
lavabo |
|
86 |
Genel |
hall stand i.
|
portmanto |
|
87 |
Genel |
wooden hall stand i.
|
ahşap portmanto |
|
88 |
Genel |
stand-in parent i.
|
manevi aile |
|
89 |
Genel |
stand-in parent i.
|
manevi ebeveyn |
|
90 |
Genel |
curio stand with open shelves i.
|
etajer |
|
91 |
Genel |
metal stand i.
|
metal sehpa/ayak |
|
92 |
Genel |
newspaper stand i.
|
gazete büfesi |
|
93 |
Genel |
stand blender i.
|
ayaklı blender/mikser |
|
94 |
Genel |
corner stand i.
|
köşe stand |
|
95 |
Genel |
telephone table/stand i.
|
telefonluk |
|
96 |
Genel |
phone stand i.
|
telefonluk |
|
97 |
Genel |
bedside stand i.
|
komodin |
|
98 |
Genel |
speech stand i.
|
konuşma kürsüsü |
|
99 |
Genel |
bike stand i.
|
bisiklet park yeri |
|
100 |
Genel |
bicycle stand i.
|
bisiklet park yeri |
|
101 |
Genel |
cruet-stand i.
|
şişe altlığı |
|
102 |
Genel |
cake stand i.
|
kek standı |
|
103 |
Genel |
taco stand i.
|
tako büfesi |
|
104 |
Genel |
stand-up reception i.
|
ayaküstü resepsiyon |
|
105 |
Genel |
towel stand i.
|
havluluk |
|
106 |
Genel |
hot dog stand i.
|
seyyar sosisçi |
|
107 |
Genel |
microscope stand i.
|
göz merceği, objektif ve diğer çıkarılabilir optik parçaların dışında kalan gereç |
|
108 |
Genel |
hat stand i.
|
şapkalık |
|
109 |
Genel |
hat stand i.
|
şapka askısı |
|
110 |
Genel |
hat stand i.
|
kıyafet askısı |
|
111 |
Genel |
hat stand i.
|
ayaklı askılık |
|
112 |
Genel |
garden stand i.
|
saksı standı |
|
113 |
Genel |
one-night stand i.
|
tek gecelik komedi gösterilerinin sergilendiği yer (şehir, kasaba) |
|
114 |
Genel |
one-night stand i.
|
tek gecelik ilişki için kalınan yer |
|
115 |
Genel |
covered stand i.
|
(hipodrom, stadyum) üstü kapalı seyirci bölümü |
|
116 |
Genel |
spool stand i.
|
iplik çardağı |
|
117 |
Genel |
spool stand i.
|
dikiş makinesi çardağı |
|
118 |
Genel |
stand [africa] i.
|
parsel |
|
119 |
Genel |
stand [africa] i.
|
belirli büyüklükteki arazi parçası |
|
120 |
Genel |
stand pattism i.
|
aşırı muhafazakarlık |
|
121 |
Genel |
stand-in i.
|
istenilen konum |
|
122 |
Genel |
stand-in i.
|
yüksek makam |
|
123 |
Genel |
stand-in i.
|
tercih edilen makam |
|
124 |
Genel |
stand-in i.
|
istenen makam |
|
125 |
Genel |
stand-off i.
|
uzak durma |
|
126 |
Genel |
stand-off i.
|
mesafe koyma |
|
127 |
Genel |
stand-off i.
|
yalnızlık |
|
128 |
Genel |
stand-off i.
|
uzaklık |
|
129 |
Genel |
stand-off i.
|
(maçta) beraberlik |
|
130 |
Genel |
stand-off i.
|
nötrleyen şey |
|
131 |
Genel |
stand-off i.
|
karşı dengeleyen şey |
|
132 |
Genel |
stand-off i.
|
açılır merdivenin en üst noktasını yüzeyden uzaklaştıran dayanak |
|
133 |
Genel |
stand-up i.
|
dayanıklılık |
|
134 |
Genel |
stand-up i.
|
dirençlilik |
|
135 |
Genel |
stand-up i.
|
metanetlilik |
|
136 |
Genel |
stand-up i.
|
iyi bir şekilde eskime |
|
137 |
Genel |
stand-up i.
|
kullanılabilecek şekilde eskime |
|
138 |
Genel |
stand-up i.
|
destek |
|
139 |
Genel |
stand-up i.
|
dik duran şey |
|
140 |
Genel |
stand-up i.
|
randevuya gidememe |
|
141 |
Genel |
stand-up i.
|
sözünü tutamama |
|
142 |
Genel |
stand-up i.
|
stand up gösterisi |
|
143 |
Genel |
stand-up i.
|
tek kişilik komedi gösterisi |
|
144 |
Genel |
stand-up i.
|
stand up sanatçısı |
|
145 |
Genel |
stand-up i.
|
tek kişilik komedi sanatçısı |
|
146 |
Genel |
stand-up i.
|
stand up komedyeni |
|
147 |
Genel |
stand-up i.
|
ayaklı reklam panosu |
|
148 |
Genel |
stand-up i.
|
ayak üstü toplantı |
|
149 |
Genel |
stand over f.
|
sonraya bırakmak |
|
150 |
Genel |
stand firm f.
|
sabit durmak |
|
151 |
Genel |
stand at attention f.
|
esas duruşta olmak |
|
152 |
Genel |
stand to f.
|
bırakmamak |
|
153 |
Genel |
stand out for f.
|
ısrar etmek |
|
154 |
Genel |
stand somebody a drink f.
|
içki ısmarlamak |
|
155 |
Genel |
stand on f.
|
ısrar etmek |
|
156 |
Genel |
stand out f.
|
ayrılaşmak |
|
157 |
Genel |
stand on ceremony f.
|
resmi kurallara göre davranmak |
|
158 |
Genel |
stand clear of f.
|
sakınmak |
|
159 |
Genel |
stand on end f.
|
tüyleri diken diken olmak |
|
160 |
Genel |
stand up f.
|
bekletmek |
|
161 |
Genel |
make a stand for f.
|
direnmek |
|
162 |
Genel |
stand between f.
|
aracılık yapmak |
|
163 |
Genel |
stand aloof f.
|
kaçınmak |
|
164 |
Genel |
stand out f.
|
fırlamak |
|
165 |
Genel |
stand in someone's way f.
|
birine mani olmak |
|
166 |
Genel |
take a stand f.
|
bir görüşü benimseyip savunmak |
|
167 |
Genel |
stand out f.
|
atılmak |
|
168 |
Genel |
stand clear f.
|
uzak durmak |
|
169 |
Genel |
stand aghast f.
|
kalakalmak |
|
170 |
Genel |
stand up for f.
|
taraftar olmak |
|
171 |
Genel |
give no leg to stand on f.
|
tutunacak bir dal bırakmamak |
|
172 |
Genel |
stand clear of f.
|
ile temas etmemeye çalışmak |
|
173 |
Genel |
stand aghast f.
|
buz kesilmek |
|
174 |
Genel |
stand firm f.
|
teslim olmamak |
|
175 |
Genel |
stand on one's own feet f.
|
kendi yağıyla kavrulmak |
|
176 |
Genel |
stand up to f.
|
kafa tutmak |
|
177 |
Genel |
stand firm f.
|
pes etmemek |
|
178 |
Genel |
stand fast f.
|
fikrinden vazgeçmemek |
|
179 |
Genel |
stand out against f.
|
karşı koymak |
|
180 |
Genel |
stand in f.
|
vekalet etmek |
|
181 |
Genel |
take a stand f.
|
fikrini söylemek |
|
182 |
Genel |
be unable to stand f.
|
çekememek |
|
183 |
Genel |
stand idle by f.
|
kayıtsız kalmak |
|
184 |
Genel |
go/stand bail for f.
|
kefaletini yatırmak (sanığın) |
|
185 |
Genel |
stand to f.
|
göğüslemek |
|
186 |
Genel |
stand someone up f.
|
randevuya gelmeyerek birini boşuna bekletmek |
|
187 |
Genel |
stand close examination f.
|
kurcalamaya gelmek |
|
188 |
Genel |
stand clear of f.
|
bir şeyi kullanmamak |
|
189 |
Genel |
stand on f.
|
diretmek |
|
190 |
Genel |
stand bail for f.
|
kefil olmak |
|
191 |
Genel |
stand between f.
|
korumak |
|
192 |
Genel |
stand down f.
|
bulunduğu makama bir daha aday olmamak |
|
193 |
Genel |
stand by somebody f.
|
yanında olmak |
|
194 |
Genel |
stand on end f.
|
tüyleri diken diken olmak (saç) |
|
195 |
Genel |
stand firm f.
|
kararından caymamak |
|
196 |
Genel |
stand fast f.
|
geri çekilmemek |
|
197 |
Genel |
stand up f.
|
taraftarı olmak |
|
198 |
Genel |
stand ready f.
|
alesta durmak |
|
199 |
Genel |
stand in f.
|
katılmak |
|
200 |
Genel |
stand up to f.
|
karşı koymak |
|
201 |
Genel |
stand over somebody f.
|
başına dikilmek |
|
202 |
Genel |
stand up f.
|
göğüs germek |
|
203 |
Genel |
stand fast f.
|
teslim olmamak |
|
204 |
Genel |
stand firm f.
|
fikrinden vazgeçmemek |
|
205 |
Genel |
make somebody's hair stand on end f.
|
tüylerini ürpertmek |
|
206 |
Genel |
stand in for f.
|
birine vekalet etmek |
|
207 |
Genel |
stand clear f.
|
bir şeyden zarar görmeyecek kadar bir mesafede durmak |
|
208 |
Genel |
stand in for f.
|
dublörlüğünü yapmak |
|
209 |
Genel |
stand over f.
|
uzatmak |
|
210 |
Genel |
stand to gain f.
|
muhtemelen kazanabilmek |
|
211 |
Genel |
stand aside f.
|
savulmak |
|
212 |
Genel |
stand out against f.
|
atılmak |
|
213 |
Genel |
stand in f.
|
yerini almak |
|
214 |
Genel |
stand out f.
|
karşı koymak |
|
215 |
Genel |
stand behind f.
|
birinin arkasında durmak |
|
216 |
Genel |
stand firm f.
|
geri çekilmemek |
|
217 |
Genel |
stand by f.
|
destek olmak |
|
218 |
Genel |
take a stand f.
|
bir olay karşısında belirli bir tavır almak |
|
219 |
Genel |
stand for f.
|
tarafını tutmak |
|
220 |
Genel |
stand aside f.
|
yol vermek |
|
221 |
Genel |
stand bail for f.
|
sanığa kefil olmak |
|
222 |
Genel |
stand in someone's way f.
|
birini engellemek |
|
223 |
Genel |
stand high with f.
|
birinin gözüne girmiş olmak |
|
224 |
Genel |
can not stand f.
|
dayanamamak |
|
225 |
Genel |
stand fast f.
|
pes etmemek |
|
226 |
Genel |
stand back to back f.
|
sırt sırta vermek |
|
227 |
Genel |
stand fast f.
|
kararından caymamak |
|
228 |
Genel |
stand up to f.
|
dayanmak (bir şeye) |
|
229 |
Genel |
stand by somebody's side f.
|
tarafını tutmak |
|
230 |
Genel |
stand down f.
|
feragat etmek |
|
231 |
Genel |
stand firm f.
|
ödün vermemek |
|
232 |
Genel |
stand straight f.
|
doğru durmak |
|
233 |
Genel |
make one's hair stand on f.
|
tüylerini diken diken etmek |
|
234 |
Genel |
stand on ceremony f.
|
resmi davranmak |
|
235 |
Genel |
stand around idly f.
|
avara durmak |
|
236 |
Genel |
stand aside f.
|
kaçınmak |
|
237 |
Genel |
stand upon f.
|
diretmek |
|
238 |
Genel |
stand as still as a statue f.
|
put gibi durmak |
|
239 |
Genel |
stand on one's own legs f.
|
kimseye muhtaç olmamak |
|
240 |
Genel |
stand somebody up f.
|
ekmek |
|
241 |
Genel |
stand on its hind legs f.
|
tetikte beklemek |
|
242 |
Genel |
stand at f.
|
belirli bir derecede olmak (ısı vb) |
|
243 |
Genel |
stand aside f.
|
feragat etmek |
|
244 |
Genel |
stand up for f.
|
taraftarı olmak |
|
245 |
Genel |
stand clear of f.
|
bir şeyden zarar görmeyecek kadar bir mesafede durmak |
|
246 |
Genel |
stand in silent homage f.
|
saygı duruşunda bulunmak |
|
247 |
Genel |
stand guard f.
|
bekçilik etmek |
|
248 |
Genel |
stand for f.
|
sindirmek |
|
249 |
Genel |
stand on ceremony f.
|
protokolcü olmak |
|
250 |
Genel |
stand for f.
|
yerine geçmek |
|
251 |
Genel |
stand up to f.
|
direnmek |
|
252 |
Genel |
take a stand f.
|
tuttuğu tarafı belli etmek |
|
253 |
Genel |
take the witness stand f.
|
tanıklık etmek üzere tanık kürsüsüne çıkmak |
|
254 |
Genel |
stand guard f.
|
nöbet beklemek |
|
255 |
Genel |
stand somebody in good stead f.
|
işine yaramak |
|
256 |
Genel |
stand for f.
|
demek olmak |
|
257 |
Genel |
have one's hair stand on end f.
|
ürpermek |
|
258 |
Genel |
stand somebody in good stead f.
|
yararlı olmak |
|
259 |
Genel |
stand by one's word f.
|
sözünden dönmemek |
|
260 |
Genel |
stand security for somebody f.
|
kefil olmak |
|
261 |
Genel |
stand out f.
|
çıkıntı yapmak |
|
262 |
Genel |
stand idle f.
|
hiçbir şey yapmadan durmak |
|
263 |
Genel |
stand by f.
|
sağlamak |
|
264 |
Genel |
stand off f.
|
denize açılmak |
|
265 |
Genel |
stand aside f.
|
açık durmak |
|
266 |
Genel |
not to be able to stand f.
|
ayakta duramamak |
|
267 |
Genel |
go/stand bail for f.
|
kefil olmak (sanığa) |
|
268 |
Genel |
take a stand f.
|
durum almak |
|
269 |
Genel |
stand out f.
|
direnmek |
|
270 |
Genel |
stand back f.
|
gerilemek |
|
271 |
Genel |
stand by f.
|
sadık kalmak |
|
272 |
Genel |
stand between f.
|
arabuluculuk yapmak |
|
273 |
Genel |
stand by f.
|
bırakmamak (birini) |
|
274 |
Genel |
stand surety f.
|
kefil olmak |
|
275 |
Genel |
stand out against f.
|
göğüs germek |
|
276 |
Genel |
stand by f.
|
destek olmak (birine) |
|
277 |
Genel |
stand in a white sheet f.
|
itiraf etmek |
|
278 |
Genel |
stand up to f.
|
göğüs germek |
|
279 |
Genel |
stand down f.
|
adaylıktan çekilmek |
|
280 |
Genel |
stand the racket f.
|
dayanmak |
|
281 |
Genel |
be unable to stand the gaff f.
|
sıkıntıya gelememek |
|
282 |
Genel |
stand and wait a long time f.
|
ağaç olmak |
|
283 |
Genel |
stand by f.
|
terketmemek |
|
284 |
Genel |
stand erect f.
|
dik durmak |
|
285 |
Genel |
stand close examination f.
|
yakından incelemeye gelmek |
|
286 |
Genel |
stand aghast f.
|
donakalmak |
|
287 |
Genel |
stand idly by f.
|
kayıtsız kalmak |
|
288 |
Genel |
stand someone a drink f.
|
birisine içki ısmarlamak |
|
289 |
Genel |
stand clear of f.
|
birinden uzak kalmak |
|
290 |
Genel |
stand behind f.
|
bütünüyle desteklemek (birini) |
|
291 |
Genel |
stand up f.
|
dikilmek |
|
292 |
Genel |
stand idle by f.
|
eli kolu bağlı oturmak |
|
293 |
Genel |
exist or stand in the same place f.
|
aynı yerde bulunmak |
|
294 |
Genel |
stand for f.
|
savunucusu olmak (bir fikirin) |
|
295 |
Genel |
stand on one's own two feet f.
|
kendi yağıyla kavrulmak |
|
296 |
Genel |
stand in someone's way f.
|
birine engel olmak |
|
297 |
Genel |
stand at attention f.
|
vaziyet almak |
|
298 |
Genel |
stand in someone's way f.
|
birinin yolunu kapamak |
|
299 |
Genel |
stand idle f.
|
kullanılmamak (makine) |
|
300 |
Genel |
be unable to stand f.
|
yüreği kaldıramamak |
|
301 |
Genel |
stand firm f.
|
inancından vazgeçmemek |
|
302 |
Genel |
stand upon f.
|
dayanmak |
|
303 |
Genel |
stand clear of f.
|
uzak durmak |
|
304 |
Genel |
stand apart f.
|
kaçınmak |
|
305 |
Genel |
stand to f.
|
ayrılmamak |
|
306 |
Genel |
stand upon f.
|
ısrar etmek |
|
307 |
Genel |
stand proxy f.
|
vekalet etmek |
|
308 |
Genel |
stand upon f.
|
kalkmak |
|
309 |
Genel |
stand in wonder f.
|
bakakalmak |
|
310 |
Genel |
stand surety for somebody f.
|
kefil olmak |
|
311 |
Genel |
stand by f.
|
hazır bulunmak |
|
312 |
Genel |
stand to lose f.
|
muhtemelen kaybedebilmek |
|
313 |
Genel |
make a stand against f.
|
düşmana karşı direnmek |
|
314 |
Genel |
stand in homage f.
|
saygı duruşunda bulunmak |
|
315 |
Genel |
stand in line f.
|
sıralanmak |
|
316 |
Genel |
stand apart f.
|
uzak durmak |
|
317 |
Genel |
stand firm f.
|
taviz vermemek |
|
318 |
Genel |
stand as a candidate in something f.
|
adaylığını koymak |
|
319 |
Genel |
stand security f.
|
kefil olmak |
|
320 |
Genel |
stand in a queue f.
|
kuyrukta beklemek |
|
321 |
Genel |
stand back f.
|
kenara çekilmek |
|
322 |
Genel |
stand out against f.
|
direnmek |
|
323 |
Genel |
stand in f.
|
yerine çalışmak |
|
324 |
Genel |
stand for f.
|
adaylığını koymak |
|
325 |
Genel |
stand upon f.
|
dikilmek |
|
326 |
Genel |
stand up f.
|
dayanmak |
|
327 |
Genel |
stand up to f.
|
karşı gelmek (birine) |
|
328 |
Genel |
stand on its hind legs f.
|
susta durmak (köpek) |
|
329 |
Genel |
stand up to f.
|
dayanıklı olmak (bir şeye karşı) |
|
330 |
Genel |
stand over f.
|
birinin başında durmak |
|
331 |
Genel |
stand treat f.
|
ısmarlamak |
|
332 |
Genel |
make a stand f.
|
direnerek savaşmak |
|
333 |
Genel |
stand aloof from f.
|
alarga durmak |
|
334 |
Genel |
stand on one's own legs f.
|
kendi ayakları üstünde durmak |
|
335 |
Genel |
stand on one's own legs f.
|
ayakları üzerinde durmak |
|
336 |
Genel |
stand out in relief f.
|
göze çarpmak |
|
337 |
Genel |
stand for election/office f.
|
seçimler için adaylığını koymak |
|
338 |
Genel |
stand idle (in the slack period) f.
|
sinek avlamak |
|
339 |
Genel |
stand by f.
|
hazır olmak |
|
340 |
Genel |
stand by f.
|
yardıma hazır olmak |
|
341 |
Genel |
stand up f.
|
anlaşmayı yerine getirememek |
|
342 |
Genel |
stand erect f.
|
dimdik durmak |
|
343 |
Genel |
stand in balance f.
|
dengede durmak |
|
344 |
Genel |
stand out of f.
|
dışında durmak |
|
345 |
Genel |
stand idle f.
|
atıl durmak |
|
346 |
Genel |
stand flat f.
|
düz durmak |
|
347 |
Genel |
stand even f.
|
düz durmak |
|
348 |
Genel |
stand straight f.
|
düz durmak |
|
349 |
Genel |
stand in one's way f.
|
gölge etmek |
|
350 |
Genel |
stand face to face f.
|
yüzleşmek |
|
351 |
Genel |
stand security f.
|
teminat vermek |
|
352 |
Genel |
stand ready f.
|
hazır bulunmak |
|
353 |
Genel |
stand security f.
|
teminat göstermek |
|
354 |
Genel |
take a stand f.
|
saf tutmak |
|
355 |
Genel |
take a stand f.
|
taraf tutmak |
|
356 |
Genel |
take a stand f.
|
tarafında olmak |
|
357 |
Genel |
not stand f.
|
katlanamamak |
|
358 |
Genel |
stand up for one's rights f.
|
haklarını savunmak |
|
359 |
Genel |
stand out amongst others f.
|
diğerlerinin arasından sıyrılmak |
|
360 |
Genel |
stand out amongst others f.
|
aralarından sıyrılmak |
|
361 |
Genel |
stand aghast f.
|
donup kalmak |
|
362 |
Genel |
stand aghast f.
|
kal gelmek |
|
363 |
Genel |
stand aghast f.
|
kala kalmak |
|
364 |
Genel |
open a stand f.
|
stant açmak |
|
365 |
Genel |
stand the gaff f.
|
zor bir dönem süresince dişini sıkmak |
|
366 |
Genel |
stand the gaff f.
|
zorluğa göğüs germek |
|
367 |
Genel |
stand the gaff f.
|
sıkıntıya veya yorgunluğa dayanmak |
|
368 |
Genel |
stand on f.
|
rotadan sapmamak |
|
369 |
Genel |
stand on end f.
|
dikine koymak |
|
370 |
Genel |
stand on f.
|
yoluna devam etmek |
|
371 |
Genel |
stand on one's own feet f.
|
kendi ayakları üzerinde durmak |
|
372 |
Genel |
stand back f.
|
uzak durmak |
|
373 |
Genel |
stand the gaff f.
|
sonuna kadar dayanmak |
|
374 |
Genel |
stand the gaff f.
|
yorgunluğa dayanmak |
|
375 |
Genel |
stand the gaff f.
|
zor bir zamanda metin olmak |
|
376 |
Genel |
stand off f.
|
uzak tutmak |
|
377 |
Genel |
put somebody on stand-by f.
|
birini hazırda tutmak |
|
378 |
Genel |
put somebody on stand-by f.
|
yedek olarak hazırda tutmak |
|
379 |
Genel |
put somebody on stand-by f.
|
ihtiyaç halinde kullanmak için hazırda tutmak |
|
380 |
Genel |
stand behind f.
|
iddia edildiği gibi olduğuna dair garanti vermek |
|
381 |
Genel |
stand sentinel f.
|
nöbet beklemek |
|
382 |
Genel |
stand watch f.
|
nöbet beklemek |
|
383 |
Genel |
stand sentinel f.
|
nöbet tutmak |
|
384 |
Genel |
stand watch f.
|
nöbet tutmak |
|
385 |
Genel |
stand somebody up f.
|
birini ekmek |
|
386 |
Genel |
stand somebody up f.
|
birini satmak |
|
387 |
Genel |
stand up f.
|
karşı koymak |
|
388 |
Genel |
stand up f.
|
sağlam kalmak |
|
389 |
Genel |
stand out f.
|
kendini göstermek |
|
390 |
Genel |
stand up to f.
|
karşı durmak |
|
391 |
Genel |
stand for f.
|
tutmak |
|
392 |
Genel |
stand away f.
|
birine yüz çevirmek |
|
393 |
Genel |
stand away f.
|
birinden uzak durmak |
|
394 |
Genel |
make one's hair stand on end f.
|
dehşete düşürmek |
|
395 |
Genel |
make one's hair stand on end f.
|
korkutmak |
|
396 |
Genel |
make one's hair stand on end f.
|
tüylerini diken diken etmek |
|
397 |
Genel |
stand by someone f.
|
sadık kalmak |
|
398 |
Genel |
stand by someone f.
|
sadık olmak |
|
399 |
Genel |
stand behind one's word f.
|
sözünün arkasında durmak |
|
400 |
Genel |
stand by one's word f.
|
sözünün arkasında durmak |
|
401 |
Genel |
stand on the bus f.
|
otobüste ayakta kalmak |
|
402 |
Genel |
have the quality to stand out among its rivals f.
|
rakipleri arasından sıyrılarak yükselebilecek nitelikte olmak |
|
403 |
Genel |
take the stand f.
|
mahkemede ifade vermek |
|
404 |
Genel |
stand out among its rivals f.
|
rakipleri arasından sivrilmek |
|
405 |
Genel |
stand on the bus f.
|
otobüste ayakta durmak |
|
406 |
Genel |
stand behind f.
|
geride durmak |
|
407 |
Genel |
stand aside f.
|
tarafsız olmak |
|
408 |
Genel |
stand at a high price f.
|
fiyatta yüksek olmak |
|
409 |
Genel |
stand for parliament f.
|
adaylığını koymak |
|
410 |
Genel |
stand aloof from f.
|
mesafeli durmak |
|
411 |
Genel |
stand in the breach f.
|
boşluğu doldurmak |
|
412 |
Genel |
stand in the breach f.
|
imdada yetişmek |
|
413 |
Genel |
stand down f.
|
özveride bulunmak |
|
414 |
Genel |
stand down f.
|
tanık kürsüsünden inmek |
|
415 |
Genel |
stand against someone f.
|
karşısına dikilmek |
|
416 |
Genel |
take a stand against f.
|
karşısında durmak |
|
417 |
Genel |
take a stand against f.
|
karşısına dikilmek |
|
418 |
Genel |
take a stand against f.
|
karşı durmak |
|
419 |
Genel |
stand a guarantor f.
|
kefil olmak |
|
420 |
Genel |
stand a guarantor f.
|
garantör olmak |
|
421 |
Genel |
stand comparison with f.
|
karşılaştırmaya değmek |
|
422 |
Genel |
stand comparison with f.
|
mukayese götürmek |
|
423 |
Genel |
can't stand the smell f.
|
kokuya tahammül edememek |
|
424 |
Genel |
stand up f.
|
yerinden kalkmak |
|
425 |
Genel |
have no (more) strength to stand f.
|
dayanma gücü kalmamak |
|
426 |
Genel |
have no (more) strength to stand f.
|
dayanacak gücü kalmamak |
|
427 |
Genel |
stand on one foot f.
|
tek ayak üzerinde durmak |
|
428 |
Genel |
stand on one foot f.
|
tek ayak üstünde durmak |
|
429 |
Genel |
stand up for oneself f.
|
kendini savunmak |
|
430 |
Genel |
stand up for oneself f.
|
kendi çıkarını korumak |
|
431 |
Genel |
stand up before the judge f.
|
hakim önüne çıkmak |
|
432 |
Genel |
stand up before the judge f.
|
hakim huzuruna çıkmak |
|
433 |
Genel |
stand someone up f.
|
birisini ekmek |
|
434 |
Genel |
stand idly by f.
|
istifini bozmamak |
|
435 |
Genel |
stand idly by f.
|
kılını kıpırdatmamak |
|
436 |
Genel |
stand of something f.
|
-den uzak durmak |
|
437 |
Genel |
stand in front of f.
|
önünde durmak |
|
438 |
Genel |
stand up too fast f.
|
hızla ayağa kalkmak |
|
439 |
Genel |
can’t stand to be apart f.
|
ayrı kalmaya dayanamamak |
|
440 |
Genel |
stand in someone's way f.
|
birinin önünde/geçiş yolunda durmak |
|
441 |
Genel |
cannot stand seeing blood f.
|
kan görmeye dayanamamak |
|
442 |
Genel |
be barely able to stand at the funeral f.
|
cenazede güçlükle ayakta durabilmek |
|
443 |
Genel |
stand in stark contrast to f.
|
-e tam bir tezat teşkil etmek |
|
444 |
Genel |
can't stand the sight of blood f.
|
kan görmeye dayanamamak |
|
445 |
Genel |
stand on one's head f.
|
amuda kalkıp durmak |
|
446 |
Genel |
stand out in relief f.
|
kontrast oluşturmak |
|
447 |
Genel |
stand out in relief f.
|
dikkati çekmek |
|
448 |
Genel |
stand idle with hands tied f.
|
eli kolu bağlı oturmak |
|
449 |
Genel |
stand upright f.
|
dinelmek |
|
450 |
Genel |
have a one-night stand f.
|
tek gecelik ilişki yaşamak |
|
451 |
Genel |
have a one-night stand f.
|
tek gecelik aşk yaşamak |
|
452 |
Genel |
have a one-night stand f.
|
tek gecelik heyecan yaşamak |
|
453 |
Genel |
can not stand f.
|
tahammül edememek |
|
454 |
Genel |
stand against f.
|
karşı duruş sergilemek |
|
455 |
Genel |
stand open to new ideas f.
|
yeni fikirlere açık olmak |
|
456 |
Genel |
stand open to new ideas f.
|
yeni görüşlere açık olmak |
|
457 |
Genel |
stand in vivid contrast f.
|
keskin bir tezat teşkil etmek |
|
458 |
Genel |
stand idle f.
|
kullanılmamak |
|
459 |
Genel |
be at a stand f.
|
duraklamak |
|
460 |
Genel |
stand upon one's dignity f.
|
değerlerinden taviz vermemek |
|
461 |
Genel |
stand in the gap f.
|
bir şeyi korurken kendini teşhir etmek |
|
462 |
Genel |
stand fast f.
|
sarsılmamak |
|
463 |
Genel |
stand in the gap f.
|
bir tehlikeye karşı savunma yapmak |
|
464 |
Genel |
be at a stand f.
|
duraksamış olmak |
|
465 |
Genel |
stand fast f.
|
hareket etmemek |
|
466 |
Genel |
stand fast f.
|
geçit vermemek |
|
467 |
Genel |
stand in the gap f.
|
ölen savaşçının yerini almak |
|
468 |
Genel |
be at a stand f.
|
işlemez halde olmak |
|
469 |
Genel |
be at a stand f.
|
içinden çıkılmaz bir durumda olmak |
|
470 |
Genel |
stand close to one another f.
|
birbirlerine yakın durmak |
|
471 |
Genel |
stand mute f.
|
sessiz kalmak (mahkemede) |
|
472 |
Genel |
stand the pace f.
|
diğerlerine yetişmek |
|
473 |
Genel |
stand the pace f.
|
diğerlerinin hızına yetişmek |
|
474 |
Genel |
stand the pace f.
|
diğerlerinin temposuna yetişmek |
|
475 |
Genel |
stand down f.
|
mahkemede tanıklık yaptıktan sonra çekilmek |
|
476 |
Genel |
stand a show f.
|
olası olmak |
|
477 |
Genel |
stand a show f.
|
ihtimal vermek |
|
478 |
Genel |
stand a show f.
|
mümkün görünmek |
|
479 |
Genel |
stand a show f.
|
olabilmek |
|
480 |
Genel |
stand a show f.
|
mümkün olmak |
|
481 |
Genel |
stand a show f.
|
'-ebilmek |
|
482 |
Genel |
stand about f.
|
ayakta dikilerek vakit geçirmek |
|
483 |
Genel |
stand about f.
|
aylak aylak vakit geçirmek |
|
484 |
Genel |
stand about f.
|
oyalanmak |
|
485 |
Genel |
stand about f.
|
aylaklık etmek |
|
486 |
Genel |
stand about f.
|
tembellik etmek |
|
487 |
Genel |
stand about f.
|
ayakta dikilerek öylece durmak |
|
488 |
Genel |
stand up f.
|
dayandırmak |
|
489 |
Genel |
stand up f.
|
dik yerleştirmek |
|
490 |
Genel |
stand up f.
|
dayamak |
|
491 |
Genel |
stand up f.
|
(bir kimse ile olan) randevuya gidememek |
|
492 |
Genel |
stand by f.
|
ayrılmak |
|
493 |
Genel |
stand by f.
|
uzak kalmak |
|
494 |
Genel |
stand by f.
|
uzakta durmak |
|
495 |
Genel |
stand by f.
|
mesafeli durmak |
|
496 |
Genel |
stand off f.
|
ertelemek |
|
497 |
Genel |
stand off f.
|
durdurmak |
|
498 |
Genel |
stand off f.
|
uzaklaştırmak |
|
499 |
Genel |
stand off f.
|
oyalamak |
|
500 |
Genel |
stand off [uk] f.
|
(geçici olarak) işten çıkarmak |
|