stand - Türkçe İngilizce Sözlük

stand

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau

"stand" teriminin Türkçe İngilizce Sözlükte anlamları : 189 sonuç

İngilizce Türkçe
Yaygın Kullanım
stand i. ayaklık
I purchased a laptop stand for my desk.
Masam için bir dizüstü bilgisayar ayaklığı satın aldım.

More Sentences
stand f. (teklif) geçerli olmak
If your offer still stands, I'd like to go on a date with you.
Teklifiniz hâlâ geçerliyse, sizinle çıkmak isterim.

More Sentences
stand f. katlanmak
I can't stand it anymore.
Buna artık katlanamıyorum.

More Sentences
stand f. ayakta durmak
Everything will stand or fall with their implementation.
Her şey onların uygulanmasıyla ayakta duracak veya düşecektir.

More Sentences
stand f. ayakta dikilmek
Any time he's at a party, he stands in a corner with his drink.
Ne zaman bir partiye gitse, elinde içkisiyle bir köşede ayakta dikilir.

More Sentences
stand f. durmak
You could see the house standing amid pine trees.
Çam ağaçlarının arasında duran evi görebiliyordunuz.

More Sentences
Genel
stand i. hal
Two of the provisions, however, are not acceptable as they stand.
Ancak hükümlerden ikisi bu haliyle kabul edilebilir değildir.

More Sentences
stand i. kürsü (konferans, mahkeme)
Sami will take the stand.
Sami kürsüye çıkacak.

More Sentences
stand i. çıkmaz
Three issues stand out, and I would like to mention them.
Üç konu öne çıkıyor ve bunlardan bahsetmek istiyorum.

More Sentences
stand i. tutum
If you want to take a stand, cast your vote.
Eğer bir tutum sergilemek istiyorsanız, oyunuzu kullanın.

More Sentences
stand i. ağaç topluluğu
There was a stand of bay trees in the backyard.
Arka bahçede bir defne ağacı topluluğu vardı.

More Sentences
stand i. durum
As matters stand, each product has to be re-tested in each country.
Mevcut durumda, her ürünün her ülkede yeniden test edilmesi gerekmektedir.

More Sentences
stand i. tezgah
Tom bought some vegetables at a roadside stand.
Tom yol kenarındaki bir tezgahtan biraz sebze aldı.

More Sentences
stand i. dayanak
The British Government does not have a leg to stand on.
İngiliz Hükümeti'nin destek alacak bir dayanağı yoktur.

More Sentences
stand i. duruş
The government took a firm stand against xenophobia.
Hükümet yabancı düşmanlığına karşı sağlam bir duruş sergiledi.

More Sentences
stand i. durak
The bus stand is right around the corner.
Otobüs durağı hemen köşeyi dönünce.

More Sentences
stand i. stand
Tom bought some vegetables at a roadside stand.
Tom bir yol kenarı standında biraz sebze aldı.

More Sentences
stand i. stant (sergi yeri)
You can buy the magazine Paris-Match at the stand on the street corner.
Sokak köşesindeki stantta Paris-Match dergisini satın alabilirsin.

More Sentences
stand i. sergi
You can find jeans on the middle stand.
Orta kısımdaki sergide kot pantolonları bulabilirsiniz.

More Sentences
stand f. kalkmak
She stood and walked toward the window.
O kalktı ve pencereye doğru yürüdü.

More Sentences
stand f. ayakta kalmak
In competition, we should stand or fall by whether we get this on the move.
Rekabette, bunu harekete geçirip geçirmediğimize göre ayakta kalmalı ya da düşmeliyiz.

More Sentences
stand f. kalmak
That is no reason to stand firm on your own national interests alone.
Bu, yalnızca kendi ulusal çıkarlarınıza bağlı kalmanız için bir neden değildir.

More Sentences
stand f. dayanmak
Some plants can't stand direct sunlight.
Bazı bitkiler doğrudan güneş ışığı almaya dayanamaz.

More Sentences
stand f. tahammül etmek
I can't stand this noise anymore.
Artık bu gürültüye tahammülüm kalmadı.

More Sentences
stand f. karşı koymak
The time has come for us to stand up.
Karşı koymamızın zamanı geldi.

More Sentences
stand f. olmak (belirli bir durumda)
The European Union stands firm in its commitment to the ICC.
Avrupa Birliği, UCM'ye olan bağlılığında kararlıdır.

More Sentences
stand f. dikilmek
When I say, you get over there and stand and wait for that ugly mother.
Söylediğimde, oraya git ve dikilip o çirkin anayı bekle.

More Sentences
stand f. doğrulmak
Tom stood up from his chair.
Tom koltuğundan doğruldu.

More Sentences
stand f. aday olmak
He will stand for Council this year.
Bu yıl konsey için aday olacak.

More Sentences
stand f. çekmek
She stood out because she was wearing a red dress.
O, kırmızı bir elbise giydiği için dikkat çekti.

More Sentences
stand f. ayağa kalkmak
He stood and stretched his legs.
Ayağa kalkarak bacaklarını uzattı.

More Sentences
stand f. bulunmak
As matters now stand, there is no overview or comprehensive vision.
Şu anki haliyle, genel bir bakış veya kapsamlı bir vizyon bulunmamaktadır.

More Sentences
stand f. dayamak
He stood with his back to the wall.
Sırtını duvara dayamış duruyordu.

More Sentences
stand f. ayakta durmak
What I want to say is that this directive stands or falls by the minimum social provision for victims.
Söylemek istediğim şey, bu direktifin mağdurlar için asgari sosyal hükümlerle ayakta durduğu veya düştüğüdür.

More Sentences
stand f. durmak
My bike has been standing in the shed for months.
Bisikletim aylardır kulübede duruyor.

More Sentences
stand f. tereddüt etmek
We stand at their side unhesitatingly and express our admiration and our gratitude to them.
Hiç tereddüt etmeden onların yanındayız ve onlara hayranlığımızı ve minnettarlığımızı ifade ediyoruz.

More Sentences
stand f. kenarda durmak
We should ask more questions; the European Union should not always stand to one side like a junior prison warder.
Daha fazla soru sormalıyız; Avrupa Birliği her zaman küçük bir gardiyan gibi bir kenarda durmamalı.

More Sentences
stand f. yapmak
It is, therefore, a pleasure to stand in for him today.
Bu nedenle bugün onun yerine görev yapmaktan memnuniyet duyuyorum.

More Sentences
stand f. (Geride) durmak
Please stand back so the paramedics can get through.
Sağlık görevlilerinin geçebilmesi için lütfen geride durun.

More Sentences
stand f. karşı çıkmak
We stood together in opposing the new bill.
Yeni yasa tasarısına hep birlikte karşı çıktık.

More Sentences
stand f. yükseklikte olmak
Michelangelo's David stands 17 feet high.
Michelangelo'nun Davut'u 17 feet yüksekliğinde.

More Sentences
stand f. (itibar vb.) yüksek olmak
The reputation of Ivy League business schools stands high throughout the world.
Ivy League işletme okullarının itibarı tüm dünyada yüksektir.

More Sentences
stand f. durgun olmak
They were trying to chart the locations of standing ponds.
Durgun göletlerin yerlerini belirlemeye çalışıyorlardı.

More Sentences
stand f. bir seviyede olmak
Her personal wealth now stands at 147 million Pounds.
Kişisel serveti şu anda 147 milyon Pound seviyesinde.

More Sentences
Teknik
stand i. sehpa
Please don't place a vase on this stand.
Lütfen bu sehpanın üzerine vazo koymayın.

More Sentences
stand i. stand
The police shut down Tom’s lemonade stand.
Polis Tom'un limonata standını kapattı.

More Sentences
stand i. tezgah
Tom sells vegetables at a roadside stand.
Tom yol kenarındaki bir tezgahta sebze satıyor.

More Sentences
Mutfak
stand f. ayakta durmak
I am not yet well enough to stand while I talk to you, but please do not think I am being rude.
Sizinle konuşurken ayakta durabilecek kadar iyi değilim, ama lütfen kabalık ettiğimi düşünmeyin.

More Sentences
Spor
stand i. duruş
We must therefore take a stand.
Bu nedenle bir duruş sergilemeliyiz.

More Sentences
Genel
stand i. tribün
stand i. ayaklı askılık
stand i. işporta
stand i. portmanto
stand i. iş yeri
stand i. ayak
stand i. dayanma
stand i. katlanma
stand i. ormanda yetişen ağaç
stand i. yer
stand i. kürsü
stand i. oturak
stand i. direnme
stand i. taksi durağı
stand i. sahne (geçici açık hava sahnesi)
stand i. bir yerde durma
stand i. bir yerde kalma
stand i. sabit durma
stand i. duraklama
stand i. savunma amaçlı durma
stand i. direnme amaçlı durma
stand i. savunma yapma
stand i. bir firmanın faaliyet gösterdiği/şube açtığı kasaba
stand i. seyyar tezgah
stand i. satış tezgahı
stand i. gazete bayii
stand i. gazete büfesi
stand i. dimdik durma
stand i. dimdik ayakta durma
stand i. (kıyafet) takım
stand i. katlanmış yakanın dik kısmı
stand i. kafa karışıklığı
stand i. şaşkınlık
stand i. mahcubiyet
stand i. rahatsızlık
stand i. aşırılık
stand f. olmak
stand f. üstlenmek
stand f. devam etmek
stand f. çekilmek
stand f. dikmek
stand f. durdurmak
stand f. kanıtlamak
stand f. müsamaha etmek
stand f. göğüs germek
stand f. olmak (bir yerde)
stand f. direnmek
stand f. koymak
stand f. uymak
stand f. sineye çekmek
stand f. yürürlükte kalmak
stand f. desteklemek
stand f. bir yerde kalmak (su vb)
stand f. durmak (bir yerde)
stand f. ihtiyaç duymak
stand f. dikelmek
stand f. parasını ödemek (bir şeyin)
stand f. boyunda olmak (bir şeyin)
stand f. -in ağırlığında olmak
stand f. bulunmak (belirli bir durumda)
stand f. ısmarlamak
stand f. katlanmak (birisine)
stand f. şüphe duymak
stand f. çekincesi olmak
stand f. kararsız olmak
stand f. ya herrü ya merrü durumunda olmak
stand f. ya hep ya hiç durumunda olmak
stand f. kazan-kaybet konumunda olmak
stand f. atıl halde durmak
stand f. kullanılmamak
stand f. pasif durumda olmak
stand f. (sıvı) akmamak
stand f. (sıvı) yerinde durmak
stand f. yavaşça birikmek
stand f. yavaş yavaş dolmak
stand f. tutarlı olmak
stand f. mutabık kalmak
stand f. uyum sağlamak
stand f. mutabakat sağlamak
stand f. yazılı olarak var olmak
stand f. somut halde var olmak
stand f. yerine getirmek
stand f. gerçekleştirmek
stand f. (oluşuma) katılmak
stand f. (bir oluşuma) dahil olmak
stand f. (bir oluşumda) yer almak
stand f. ... kişi almak
stand f. ... kişi için alan sağlamak
stand f. ulaşmak
stand f. varmak
Irregular Verb
stand f. stood - stood
Hukuk
stand i. istinad
stand i. tanık kürsüsü
stand f. istinad etmek
Teknik
stand i. aksamkrikosu
stand i. garaj
stand i. hadde ayağı
stand i. park yeri
stand i. sondaj borusu eklemi
stand i. (süt sağma, pamuk tarama) makine ünitesi
Denizcilik
stand i. gel-git yüksekliği
stand f. (denizde) belirli bir istikamette gitmek
Baskı Teknikleri
stand f. (seçilen baskı harfini) saklamak
stand f. seçili baskı harfini saklamak
stand f. kullanılan baskı harfini elde tutmak
stand f. kullanılan baskı harfini muhafaza etmek
Zooloji
stand f. (erkek hayvan/at) baba olmak
stand f. (dişi hayvan) kızgınlık döneminde olmak
stand f. (dişi hayvan) çiftleşmeye hazır olmak
stand f. (dişi hayvan) çiftleşme döneminde olmak
Hayvancılık
stand i. hara
stand i. damızlık atın ıslah edildiği yer
stand i. at yetiştirilen yer
stand f. (damızlık atı) yetiştirmek
stand f. (damızlık atı) ıslaha uygun hale getirmek
Arıcılık
stand i. kovan sehpası
Ormancılık
stand i. meşcere
stand i. meşçere
Askeri
stand i. bir askere ait tüm armalar
stand i. alay bayrağı
Silah/Atıcılık
stand i. (av köpeği) ferma yapma
stand i. (av köpeği) avını hedef alma
stand f. (av köpeği) ferma yapmak
stand f. (av köpeği) hedefe odaklanmak
stand f. (av köpeği) hedef almak
stand f. (av köpeği) avlamak
Spor
stand i. (kriket) kalede oynanan uzatma
İskambil
stand f. (écarté veya yirmibir oyunu) dağıtılan eli oynamak
stand f. (seven-up oyununda koz olarak) açılan kartı kabul etmek
Tiyatro
stand i. turne durağı
stand i. turneye çıkan tiyatro ekibinin oyun sergilediği durak
Eski Kullanım
stand i. büyük konteyner
stand i. büyük kutu
stand i. fıçı
stand i. varil
stand i. leğen
stand i. çapçak
stand i. ağzı açık fıçı
stand f. (rüzgar) esmek
stand f. (rüzgar) belirli bir yönden esmek

"stand" teriminin İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 3 sonuç

Türkçe İngilizce
Genel
stand stand i.
There's always money in the banana stand.
Muz standında her zaman para vardır.

More Sentences
Teknik
stand stand i.
You can buy the magazine Paris-Match at the stand on the street corner.
Paris-Match dergisini sokağın köşesindeki standdan alabilirsin.

More Sentences
Genel
stand stall i.

"stand" teriminin diğer terimlerle kazandığı İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 500 sonuç

İngilizce Türkçe
Yaygın Kullanım
stand up f. ayağa kalkmak
Does Europe want to stand up or be eaten from both ends?
Avrupa ayağa kalkmak mı istiyor yoksa her iki ucundan da yenmek mi?

More Sentences
stand up f. kalkmak
Have no fear, and stand up, for I love you.
Korkusuz ol ve kalk ayağa, çünkü seviyorum seni.

More Sentences
Genel
witness stand i. tanık kürsüsü
Sami sat in the witness stand.
Sami tanık kürsüsüne oturdu.

More Sentences
taxi stand i. taksi durağı
There is a taxi stand near the station.
İstasyonun yakınında bir taksi durağı var.

More Sentences
stand-in i. dublör
The famous actor had a stand-in for the dangerous stunts.
Ünlü aktörün tehlikeli gösteriler için bir dublörü vardı.

More Sentences
stand-in i. yedek oyuncu
Sarah was a stand-in for the lead actress during rehearsals.
Sarah, provalar sırasında başrol oyuncusunun yedeğiydi.

More Sentences
stand back f. çekilmek
You'd better stand back.
Geri çekilsen iyi olur.

More Sentences
stand for f. aday olmak
He stood for an election.
Seçimde aday oldu.

More Sentences
stand out f. dikkat çekmek
Her red dress made her stand out.
Kırmızı elbisesi dikkat çekmesini sağladı.

More Sentences
stand up f. kalkmak
Tom stood up from his chair.
Tom sandalyesinden kalktı.

More Sentences
stand upright f. dik durmak
An empty bag can't stand upright.
Boş torba, dik duramaz.

More Sentences
stand for f. temsil etmek
After all, what does the EU stand for if essential principles such as the rule of law are not in place?
Sonuçta, hukukun üstünlüğü gibi temel ilkeler mevcut değilse AB neyi temsil eder?

More Sentences
stand up to f. karşı çıkmak
It was pretty ballsy of you to stand up to the boss like that.
Patrona bu şekilde karşı çıkman çok cesurcaydı.

More Sentences
stand by f. seyirci kalmak
No longer will we stand by and watch payment arrears being built up.
Artık ödeme borçlarının birikmesine seyirci kalmayacağız.

More Sentences
stand for f. sineye çekmek
I won't stand for this.
Bunu sineye çekmeyeceğim.

More Sentences
stand up for f. savunmak
Roma need to be able to stand up for themselves more.
Romanların kendilerini daha fazla savunabilmeleri gerekmektedir.

More Sentences
stand on f. kalkmak
We stood on our heads.
Amuda kalktık.

More Sentences
stand in line f. kuyrukta beklemek
Tom had to stand in line at the ticket office for over three hours.
Tom bilet gişesinde üç saatten fazla kuyrukta beklemek zorunda kaldı.

More Sentences
stand for f. izin vermek
I won't stand for it.
Buna izin vermeyeceğim.

More Sentences
stand trial f. yargılanmak
Tom stood trial for armed robbery.
Tom silahlı soygundan yargılandı.

More Sentences
stand for f. müsaade etmek (katlanmak vb)
In the long term, our citizens will not stand for it.
Uzun vadede vatandaşlarımız buna müsaade etmeyecektir.

More Sentences
stand on f. dayanmak
The British Government does not have a leg to stand on.
İngiliz Hükümetinin dayanacak bir ayağı yoktur.

More Sentences
stand aside f. kenara çekilmek
However, Europe cannot, under any circumstances, stand aside and do nothing.
Ancak Avrupa hiçbir koşulda kenara çekilip hiçbir şey yapmadan duramaz.

More Sentences
stand for f. simgelemek
This symbol stands for strength and integrity.
Bu sembol, direnç ve bütünlüğü simgeliyor.

More Sentences
stand still f. kıpırdamamak
Stand still!
Kıpırdamayın!

More Sentences
stand out f. göze çarpmak
Looking at this report, the phrase that stands out is 'best value for money'.
Bu rapora baktığımızda göze çarpan ifade "paranın karşılığını en iyi şekilde vermek".

More Sentences
stand up f. savunmak
We need strong leaders who are not afraid to stand up to political correctness.
Politik doğrulukları savunmaya korkmayan güçlü liderlere ihtiyacımız var.

More Sentences
stand corrected f. yanıldığını kabul etmek
I stand corrected.
Yanıldığımı kabul ediyorum.

More Sentences
stand still f. hareketsiz durmak
Tom was standing still.
Tom hareketsiz duruyordu.

More Sentences
stand guard f. nöbet tutmak
I want you to stand guard.
Nöbet tutmanı istiyorum.

More Sentences
stand for f. anlamına gelmek
The CAP stands for autonomy of food supply, or, to use the American terminology, the food weapon.
OTP, gıda arzının özerkliği ya da Amerikan terminolojisiyle ifade edecek olursak gıda silahı anlamına gelmektedir.

More Sentences
stand by f. beklemek
Stand by for my signal.
İşaretimi bekleyin.

More Sentences
stand by f. yanında olmak
Whatever happens, you must stand by one another.
Ne olursa olsun birbirinizin yanında olmalısınız.

More Sentences
stand by f. hazır beklemek
A group of scientists stood by, ready to record the experiment.
Bir grup bilim insanı deneyi kaydetmek üzere hazır bekliyordu.

More Sentences
stand aloof f. uzak durmak
He always stands aloof from the masses.
O her zaman kitlelerden uzak duruyor.

More Sentences
stand on f. dikilmek
Tom is standing on the table to change a lightbulb.
Tom ampulü değiştirmek için masanın üstünde dikiliyor.

More Sentences
stand up for f. desteklemek
Ken always stands up for his mom when his parents quarrel.
Ken ebeveynleri tartıştığında her zaman annesini destekler.

More Sentences
stand behind f. arkasında durmak
No longer does the antagonist stand behind a fixed border; now he is within our own frontiers.
Düşman artık sabit bir sınırın arkasında durmuyor; artık kendi sınırlarımızın içinde.

More Sentences
stand still f. hareket etmemek
Stand still.
Hareket etme.

More Sentences
stand by f. beklemede kalmak
Stand by for my signal.
İşaretim için beklemede kalın.

More Sentences
stand by f. desteklemek
I stand by my previous statement.
Daha önceki açıklamamı destekliyorum.

More Sentences
stand for f. göstermek
It makes it clear that Europe will not stand for racism.
Avrupa'nın ırkçılığa müsamaha göstermeyeceğini açıkça ortaya koymaktadır.

More Sentences
stand alone f. yalnız kalmak
If it becomes stubborn indeed it stands alone.
Eğer inatçı olursa gerçekten yalnız kalır.

More Sentences
stand for f. desteklemek
We all stand for an environmentally responsible market economy.
Hepimiz çevreye duyarlı bir piyasa ekonomisini destekliyoruz.

More Sentences
stand apart f. ayrı durmak
The house stands apart from the others.
Bu ev diğerlerinden ayrı duruyor.

More Sentences
cannot stand f. tahammül edememek
I cannot stand his comments.
Ben onun yorumlarına tahammül edemiyorum.

More Sentences
can't stand f. tahammül edememek
I can't stand that bloke.
Şu herife hiç tahammül edemiyorum.

More Sentences
stand outside (of) (something) f. dışında durmak
I'm standing outside the church right now.
Şu anda kilisenin dışında duruyorum.

More Sentences
stand to benefit f. faydalanmak
We all stand to benefit from that.
Bundan hepimiz faydalanacağız.

More Sentences
can't stand f. dayanamamak
I can't stand it for long.
Uzun süre dayanamam.

More Sentences
can't stand f. katlanamamak
I can't stand that noise.
O gürültüye katlanamam.

More Sentences
stand point i. görüş açısı
umbrella stand i. şemsiyelik
stand in silence i. saygı duruşu
long stand off i. uzaktan algılama
hat stand i. portmanto
honey stand i. ballık
lamp stand i. lambalık
witness stand i. mahkemede tanığın ifade verdiği yer
camera stand i. kamera ayağı
firm stand i. firma standı
hack stand i. taksi durağı
button stand i. düğme yeri
coat stand i. portmanto
cart stand i. tekerlekli sehpa
cart stand i. tekerlekli taşıyıcı
stand fee i. stand ücreti
concession stand fee i. stand ücreti
right to stand for election i. seçilme hakkı
where we stand now i. gelinen nokta
cab stand i. taksi durağı
cycle stand i. bisiklet park yeri
flower stand i. çiçek rafı
stand-by i. yardım
stand-by i. hazır
stand-in i. vekil
stand-by i. yardımcı
stand-by i. güvenilir kimse
stand-down i. ara
stand-in i. benzer
stand-by i. zemin döşeme
stand-by i. yedek
stand-by i. destek
stand-in i. yedek
wash-hand stand i. lavabo
hall stand i. portmanto
wooden hall stand i. ahşap portmanto
stand-in parent i. manevi aile
stand-in parent i. manevi ebeveyn
curio stand with open shelves i. etajer
metal stand i. metal sehpa/ayak
newspaper stand i. gazete büfesi
stand blender i. ayaklı blender/mikser
corner stand i. köşe stand
telephone table/stand i. telefonluk
phone stand i. telefonluk
bedside stand i. komodin
speech stand i. konuşma kürsüsü
bike stand i. bisiklet park yeri
bicycle stand i. bisiklet park yeri
cruet-stand i. şişe altlığı
cake stand i. kek standı
taco stand i. tako büfesi
stand-up reception i. ayaküstü resepsiyon
towel stand i. havluluk
hot dog stand i. seyyar sosisçi
microscope stand i. göz merceği, objektif ve diğer çıkarılabilir optik parçaların dışında kalan gereç
hat stand i. şapkalık
hat stand i. şapka askısı
hat stand i. kıyafet askısı
hat stand i. ayaklı askılık
garden stand i. saksı standı
one-night stand i. tek gecelik komedi gösterilerinin sergilendiği yer (şehir, kasaba)
one-night stand i. tek gecelik ilişki için kalınan yer
covered stand i. (hipodrom, stadyum) üstü kapalı seyirci bölümü
spool stand i. iplik çardağı
spool stand i. dikiş makinesi çardağı
stand [africa] i. parsel
stand [africa] i. belirli büyüklükteki arazi parçası
stand pattism i. aşırı muhafazakarlık
stand-in i. istenilen konum
stand-in i. yüksek makam
stand-in i. tercih edilen makam
stand-in i. istenen makam
stand-off i. uzak durma
stand-off i. mesafe koyma
stand-off i. yalnızlık
stand-off i. uzaklık
stand-off i. (maçta) beraberlik
stand-off i. nötrleyen şey
stand-off i. karşı dengeleyen şey
stand-off i. açılır merdivenin en üst noktasını yüzeyden uzaklaştıran dayanak
stand-up i. dayanıklılık
stand-up i. dirençlilik
stand-up i. metanetlilik
stand-up i. iyi bir şekilde eskime
stand-up i. kullanılabilecek şekilde eskime
stand-up i. destek
stand-up i. dik duran şey
stand-up i. randevuya gidememe
stand-up i. sözünü tutamama
stand-up i. stand up gösterisi
stand-up i. tek kişilik komedi gösterisi
stand-up i. stand up sanatçısı
stand-up i. tek kişilik komedi sanatçısı
stand-up i. stand up komedyeni
stand-up i. ayaklı reklam panosu
stand-up i. ayak üstü toplantı
stand over f. sonraya bırakmak
stand firm f. sabit durmak
stand at attention f. esas duruşta olmak
stand to f. bırakmamak
stand out for f. ısrar etmek
stand somebody a drink f. içki ısmarlamak
stand on f. ısrar etmek
stand out f. ayrılaşmak
stand on ceremony f. resmi kurallara göre davranmak
stand clear of f. sakınmak
stand on end f. tüyleri diken diken olmak
stand up f. bekletmek
make a stand for f. direnmek
stand between f. aracılık yapmak
stand aloof f. kaçınmak
stand out f. fırlamak
stand in someone's way f. birine mani olmak
take a stand f. bir görüşü benimseyip savunmak
stand out f. atılmak
stand clear f. uzak durmak
stand aghast f. kalakalmak
stand up for f. taraftar olmak
give no leg to stand on f. tutunacak bir dal bırakmamak
stand clear of f. ile temas etmemeye çalışmak
stand aghast f. buz kesilmek
stand firm f. teslim olmamak
stand on one's own feet f. kendi yağıyla kavrulmak
stand up to f. kafa tutmak
stand firm f. pes etmemek
stand fast f. fikrinden vazgeçmemek
stand out against f. karşı koymak
stand in f. vekalet etmek
take a stand f. fikrini söylemek
be unable to stand f. çekememek
stand idle by f. kayıtsız kalmak
go/stand bail for f. kefaletini yatırmak (sanığın)
stand to f. göğüslemek
stand someone up f. randevuya gelmeyerek birini boşuna bekletmek
stand close examination f. kurcalamaya gelmek
stand clear of f. bir şeyi kullanmamak
stand on f. diretmek
stand bail for f. kefil olmak
stand between f. korumak
stand down f. bulunduğu makama bir daha aday olmamak
stand by somebody f. yanında olmak
stand on end f. tüyleri diken diken olmak (saç)
stand firm f. kararından caymamak
stand fast f. geri çekilmemek
stand up f. taraftarı olmak
stand ready f. alesta durmak
stand in f. katılmak
stand up to f. karşı koymak
stand over somebody f. başına dikilmek
stand up f. göğüs germek
stand fast f. teslim olmamak
stand firm f. fikrinden vazgeçmemek
make somebody's hair stand on end f. tüylerini ürpertmek
stand in for f. birine vekalet etmek
stand clear f. bir şeyden zarar görmeyecek kadar bir mesafede durmak
stand in for f. dublörlüğünü yapmak
stand over f. uzatmak
stand to gain f. muhtemelen kazanabilmek
stand aside f. savulmak
stand out against f. atılmak
stand in f. yerini almak
stand out f. karşı koymak
stand behind f. birinin arkasında durmak
stand firm f. geri çekilmemek
stand by f. destek olmak
take a stand f. bir olay karşısında belirli bir tavır almak
stand for f. tarafını tutmak
stand aside f. yol vermek
stand bail for f. sanığa kefil olmak
stand in someone's way f. birini engellemek
stand high with f. birinin gözüne girmiş olmak
can not stand f. dayanamamak
stand fast f. pes etmemek
stand back to back f. sırt sırta vermek
stand fast f. kararından caymamak
stand up to f. dayanmak (bir şeye)
stand by somebody's side f. tarafını tutmak
stand down f. feragat etmek
stand firm f. ödün vermemek
stand straight f. doğru durmak
make one's hair stand on f. tüylerini diken diken etmek
stand on ceremony f. resmi davranmak
stand around idly f. avara durmak
stand aside f. kaçınmak
stand upon f. diretmek
stand as still as a statue f. put gibi durmak
stand on one's own legs f. kimseye muhtaç olmamak
stand somebody up f. ekmek
stand on its hind legs f. tetikte beklemek
stand at f. belirli bir derecede olmak (ısı vb)
stand aside f. feragat etmek
stand up for f. taraftarı olmak
stand clear of f. bir şeyden zarar görmeyecek kadar bir mesafede durmak
stand in silent homage f. saygı duruşunda bulunmak
stand guard f. bekçilik etmek
stand for f. sindirmek
stand on ceremony f. protokolcü olmak
stand for f. yerine geçmek
stand up to f. direnmek
take a stand f. tuttuğu tarafı belli etmek
take the witness stand f. tanıklık etmek üzere tanık kürsüsüne çıkmak
stand guard f. nöbet beklemek
stand somebody in good stead f. işine yaramak
stand for f. demek olmak
have one's hair stand on end f. ürpermek
stand somebody in good stead f. yararlı olmak
stand by one's word f. sözünden dönmemek
stand security for somebody f. kefil olmak
stand out f. çıkıntı yapmak
stand idle f. hiçbir şey yapmadan durmak
stand by f. sağlamak
stand off f. denize açılmak
stand aside f. açık durmak
not to be able to stand f. ayakta duramamak
go/stand bail for f. kefil olmak (sanığa)
take a stand f. durum almak
stand out f. direnmek
stand back f. gerilemek
stand by f. sadık kalmak
stand between f. arabuluculuk yapmak
stand by f. bırakmamak (birini)
stand surety f. kefil olmak
stand out against f. göğüs germek
stand by f. destek olmak (birine)
stand in a white sheet f. itiraf etmek
stand up to f. göğüs germek
stand down f. adaylıktan çekilmek
stand the racket f. dayanmak
be unable to stand the gaff f. sıkıntıya gelememek
stand and wait a long time f. ağaç olmak
stand by f. terketmemek
stand erect f. dik durmak
stand close examination f. yakından incelemeye gelmek
stand aghast f. donakalmak
stand idly by f. kayıtsız kalmak
stand someone a drink f. birisine içki ısmarlamak
stand clear of f. birinden uzak kalmak
stand behind f. bütünüyle desteklemek (birini)
stand up f. dikilmek
stand idle by f. eli kolu bağlı oturmak
exist or stand in the same place f. aynı yerde bulunmak
stand for f. savunucusu olmak (bir fikirin)
stand on one's own two feet f. kendi yağıyla kavrulmak
stand in someone's way f. birine engel olmak
stand at attention f. vaziyet almak
stand in someone's way f. birinin yolunu kapamak
stand idle f. kullanılmamak (makine)
be unable to stand f. yüreği kaldıramamak
stand firm f. inancından vazgeçmemek
stand upon f. dayanmak
stand clear of f. uzak durmak
stand apart f. kaçınmak
stand to f. ayrılmamak
stand upon f. ısrar etmek
stand proxy f. vekalet etmek
stand upon f. kalkmak
stand in wonder f. bakakalmak
stand surety for somebody f. kefil olmak
stand by f. hazır bulunmak
stand to lose f. muhtemelen kaybedebilmek
make a stand against f. düşmana karşı direnmek
stand in homage f. saygı duruşunda bulunmak
stand in line f. sıralanmak
stand apart f. uzak durmak
stand firm f. taviz vermemek
stand as a candidate in something f. adaylığını koymak
stand security f. kefil olmak
stand in a queue f. kuyrukta beklemek
stand back f. kenara çekilmek
stand out against f. direnmek
stand in f. yerine çalışmak
stand for f. adaylığını koymak
stand upon f. dikilmek
stand up f. dayanmak
stand up to f. karşı gelmek (birine)
stand on its hind legs f. susta durmak (köpek)
stand up to f. dayanıklı olmak (bir şeye karşı)
stand over f. birinin başında durmak
stand treat f. ısmarlamak
make a stand f. direnerek savaşmak
stand aloof from f. alarga durmak
stand on one's own legs f. kendi ayakları üstünde durmak
stand on one's own legs f. ayakları üzerinde durmak
stand out in relief f. göze çarpmak
stand for election/office f. seçimler için adaylığını koymak
stand idle (in the slack period) f. sinek avlamak
stand by f. hazır olmak
stand by f. yardıma hazır olmak
stand up f. anlaşmayı yerine getirememek
stand erect f. dimdik durmak
stand in balance f. dengede durmak
stand out of f. dışında durmak
stand idle f. atıl durmak
stand flat f. düz durmak
stand even f. düz durmak
stand straight f. düz durmak
stand in one's way f. gölge etmek
stand face to face f. yüzleşmek
stand security f. teminat vermek
stand ready f. hazır bulunmak
stand security f. teminat göstermek
take a stand f. saf tutmak
take a stand f. taraf tutmak
take a stand f. tarafında olmak
not stand f. katlanamamak
stand up for one's rights f. haklarını savunmak
stand out amongst others f. diğerlerinin arasından sıyrılmak
stand out amongst others f. aralarından sıyrılmak
stand aghast f. donup kalmak
stand aghast f. kal gelmek
stand aghast f. kala kalmak
open a stand f. stant açmak
stand the gaff f. zor bir dönem süresince dişini sıkmak
stand the gaff f. zorluğa göğüs germek
stand the gaff f. sıkıntıya veya yorgunluğa dayanmak
stand on f. rotadan sapmamak
stand on end f. dikine koymak
stand on f. yoluna devam etmek
stand on one's own feet f. kendi ayakları üzerinde durmak
stand back f. uzak durmak
stand the gaff f. sonuna kadar dayanmak
stand the gaff f. yorgunluğa dayanmak
stand the gaff f. zor bir zamanda metin olmak
stand off f. uzak tutmak
put somebody on stand-by f. birini hazırda tutmak
put somebody on stand-by f. yedek olarak hazırda tutmak
put somebody on stand-by f. ihtiyaç halinde kullanmak için hazırda tutmak
stand behind f. iddia edildiği gibi olduğuna dair garanti vermek
stand sentinel f. nöbet beklemek
stand watch f. nöbet beklemek
stand sentinel f. nöbet tutmak
stand watch f. nöbet tutmak
stand somebody up f. birini ekmek
stand somebody up f. birini satmak
stand up f. karşı koymak
stand up f. sağlam kalmak
stand out f. kendini göstermek
stand up to f. karşı durmak
stand for f. tutmak
stand away f. birine yüz çevirmek
stand away f. birinden uzak durmak
make one's hair stand on end f. dehşete düşürmek
make one's hair stand on end f. korkutmak
make one's hair stand on end f. tüylerini diken diken etmek
stand by someone f. sadık kalmak
stand by someone f. sadık olmak
stand behind one's word f. sözünün arkasında durmak
stand by one's word f. sözünün arkasında durmak
stand on the bus f. otobüste ayakta kalmak
have the quality to stand out among its rivals f. rakipleri arasından sıyrılarak yükselebilecek nitelikte olmak
take the stand f. mahkemede ifade vermek
stand out among its rivals f. rakipleri arasından sivrilmek
stand on the bus f. otobüste ayakta durmak
stand behind f. geride durmak
stand aside f. tarafsız olmak
stand at a high price f. fiyatta yüksek olmak
stand for parliament f. adaylığını koymak
stand aloof from f. mesafeli durmak
stand in the breach f. boşluğu doldurmak
stand in the breach f. imdada yetişmek
stand down f. özveride bulunmak
stand down f. tanık kürsüsünden inmek
stand against someone f. karşısına dikilmek
take a stand against f. karşısında durmak
take a stand against f. karşısına dikilmek
take a stand against f. karşı durmak
stand a guarantor f. kefil olmak
stand a guarantor f. garantör olmak
stand comparison with f. karşılaştırmaya değmek
stand comparison with f. mukayese götürmek
can't stand the smell f. kokuya tahammül edememek
stand up f. yerinden kalkmak
have no (more) strength to stand f. dayanma gücü kalmamak
have no (more) strength to stand f. dayanacak gücü kalmamak
stand on one foot f. tek ayak üzerinde durmak
stand on one foot f. tek ayak üstünde durmak
stand up for oneself f. kendini savunmak
stand up for oneself f. kendi çıkarını korumak
stand up before the judge f. hakim önüne çıkmak
stand up before the judge f. hakim huzuruna çıkmak
stand someone up f. birisini ekmek
stand idly by f. istifini bozmamak
stand idly by f. kılını kıpırdatmamak
stand of something f. -den uzak durmak
stand in front of f. önünde durmak
stand up too fast f. hızla ayağa kalkmak
can’t stand to be apart f. ayrı kalmaya dayanamamak
stand in someone's way f. birinin önünde/geçiş yolunda durmak
cannot stand seeing blood f. kan görmeye dayanamamak
be barely able to stand at the funeral f. cenazede güçlükle ayakta durabilmek
stand in stark contrast to f. -e tam bir tezat teşkil etmek
can't stand the sight of blood f. kan görmeye dayanamamak
stand on one's head f. amuda kalkıp durmak
stand out in relief f. kontrast oluşturmak
stand out in relief f. dikkati çekmek
stand idle with hands tied f. eli kolu bağlı oturmak
stand upright f. dinelmek
have a one-night stand f. tek gecelik ilişki yaşamak
have a one-night stand f. tek gecelik aşk yaşamak
have a one-night stand f. tek gecelik heyecan yaşamak
can not stand f. tahammül edememek
stand against f. karşı duruş sergilemek
stand open to new ideas f. yeni fikirlere açık olmak
stand open to new ideas f. yeni görüşlere açık olmak
stand in vivid contrast f. keskin bir tezat teşkil etmek
stand idle f. kullanılmamak
be at a stand f. duraklamak
stand upon one's dignity f. değerlerinden taviz vermemek
stand in the gap f. bir şeyi korurken kendini teşhir etmek
stand fast f. sarsılmamak
stand in the gap f. bir tehlikeye karşı savunma yapmak
be at a stand f. duraksamış olmak
stand fast f. hareket etmemek
stand fast f. geçit vermemek
stand in the gap f. ölen savaşçının yerini almak
be at a stand f. işlemez halde olmak
be at a stand f. içinden çıkılmaz bir durumda olmak
stand close to one another f. birbirlerine yakın durmak
stand mute f. sessiz kalmak (mahkemede)
stand the pace f. diğerlerine yetişmek
stand the pace f. diğerlerinin hızına yetişmek
stand the pace f. diğerlerinin temposuna yetişmek
stand down f. mahkemede tanıklık yaptıktan sonra çekilmek
stand a show f. olası olmak
stand a show f. ihtimal vermek
stand a show f. mümkün görünmek
stand a show f. olabilmek
stand a show f. mümkün olmak
stand a show f. '-ebilmek
stand about f. ayakta dikilerek vakit geçirmek
stand about f. aylak aylak vakit geçirmek
stand about f. oyalanmak
stand about f. aylaklık etmek
stand about f. tembellik etmek
stand about f. ayakta dikilerek öylece durmak
stand up f. dayandırmak
stand up f. dik yerleştirmek
stand up f. dayamak
stand up f. (bir kimse ile olan) randevuya gidememek
stand by f. ayrılmak
stand by f. uzak kalmak
stand by f. uzakta durmak
stand by f. mesafeli durmak
stand off f. ertelemek
stand off f. durdurmak
stand off f. uzaklaştırmak
stand off f. oyalamak
stand off [uk] f. (geçici olarak) işten çıkarmak